9 Ekim 1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik bir emperyalist komplo gerçekleştirildi. Suriye’ye yapılan baskılar ve savaş tehditleri sonucunda, Kürt Halk Önderi Öcalan, Suriye’den çıkmak durumunda kaldı ve ezilen dünyaya yakınlığıyla bilinen ye da bizim öyle bildiğimiz Rusya’ya gitmişti.
Abdullah Öcalan, isteseydi Kurdistan’a geçebilirdi ama Kürt sorununun artık siyasal çözümünün gerçekleşmesini düşündüğü ve bu konuda Avrupa’ya gitmekle, Kürt sorununun demokratik yollarla müzakere ederek çözülebileceğini düşünüyordu. Avrupa’da nede olsa demokrasi ve insan hakları vardı ve Kürt sorunu da demokratik yollarla çözülebilirdi. Öcalan, buna inandığı için bu yola girdi. Ancak durumlar beklenildiği gibi gelişim göstermedi, ulus devletler ve kapitalizm, global sermaye güçleri, Kürt sorununun çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini kendi çıkarlarına uygun bulmuyorlardı. Dostmuş gibi görünen ve bazen, Suriye’ye gidip Öcalan’la görüşen Yunanlı parlamenter, Öcalan Yunanistan’a gittiğinde ortalıkta yoklardı. Rusya gibi dev bir güç bile emperyalizmin dolarlarına muhtaç hale geldiği için ve Türkiye’nin verebileceği birkaç ihale karşılığında Öcalan’a Rusya’da kalma izni vermedi. Kürt sorunu ve Öcalan söz konusu olduğu için, Avrupa demokrasisi tatile çıkmıştı ve işe yaramaz hale gelmişti ve halada, Kürtler ve önderleri için işe yaramaz haldeler.
Çünkü Kürt inkarının mimarları İngiliz-Fransız emperyalizmiydi ve diğer Avrupa güçleri de bir şekilde siyasi ve ekonomik çıkarları göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin inkâr siyasetinin ve soykırımın arkasında duruyorlar. Yani ne olursa olsun, Kürtler ve önderlikleri söz konusu olduğunda Avrupa ve dünya körleri ve sağırları oynuyor. Bütün bunlar, Kürt sorununun, günümüze kadar çözümsüz kalmasında Avrupa’nın oynadığı rolün belirgin olduğunu gösteriyor. Çünkü Kürt sorununun çözümsüz kalması ve soykırımın olması bir Avrupa siyasetiydi ve böylelikle Türkiye’yi, Suriye’yi ve Irak’ı kendilerine bağımlı hale getirerek Ortadoğu’ya istedikleri tarzda bir dizayn verebilirlerdi. Yani Kürt kartını kaybetmemeliydiler ki kurdukları ulus devletleri kontrol altında tutabilsinler ve kullanabilsinler. Bunun karşılığında da özellikle Türkiye’nin inkâr siyasetine, günümüze kadar destek verdiler ve yaptığı saldırıları ve katliamları görmezden geliyorlar. Rusya’nın saldırılarına karşın Ukrayna’ya kol kanat açan Avrupa, Kürtler için namussuz ve vicdansız olmayı tercih ediyor. İşte Kürtler bundan dolayı ulus devleti tercih etmiyorlar çünkü Kürtlere yapılan zulüm ve soykırım, ulus devletin ve kapitalizmin en vahşi zulmü ve saldırısı olmaktadır. Kürtler, ulus devleti ve kapitalizmi ret ederek bu sistemden en iyi intikamı alıyorlar.
Çünkü Abdullah Öcalan, Avrupa’da kalma imkanına sahip olsaydı Kürt sorunu çözüm yolunda girebilirdi ve bu kirli savaş ve soykırım saldırıları günümüze kadar devam etmezdi. Ama Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratik olması, Avrupa’nın işine gelmeyeceği gibi, yüz yıllık siyasetlerine darbe vururdu ve bölgeye ilişkin yeni bir demokratik siyaset geliştirirdi. İşte bu siyasetin kurucusu Öcalan olduğu için, tehlikeli ve kabul edilemez buluyorlardı. Yoksa Öcalan, siyasi biri olmadığı için mi kabul edilmedi? Öcalan, gerçek demokratik devrimci sosyalist bir siyasetçi olduğu için kabul edilmedi. Ulus devletin ve emperyalizmin merkezinde, demokratik ulusçu bir siyasetçiye yer vermek istemediler, tehlikeli buldular, çıkarlarına uygun bulmadılar ve en kötüsü de kendi yasalarını bile hiçe saydılar. Çünkü Avrupa yasaları bile, bir insana, ne kadar siyasi ve tehlikeli olursa olsun sığınma hakkı veriyor. En azından kontrol altında tutarak bile sığınma hakkını, yasalarca ve uluslararası yasalarca sığınma hakkını vermek zorundalar. Ama sözde uygar dünya, Kürtleri ulus olarak kabul etmediği için, dünyadaki yasalar ve BM anlaşmaları, ulusların kaderini tayin hakkı Kürtler için geçersizdi. İşte Türkiye, bütün bunlardan cesaret alarak Kürtlere her istediğini yapıyor. Dünya gerçek anlamda demokratik olsa, BM yasaları Kürtler için geçeli olsa Türkiye sanık sandalyesine oturur ve suçlu olur.
Çünkü bir halkı asimile etmek ve katliam yapmak suçtur ve cezası ağırdır. Avrupa ve dünya, bunları bilmeyecek kadar cahil değildir ama ulus devletin ve kapitalizmin çıkarları ve Ortadoğu’da Kürt inkârı ve soykırımı temelinde oluşturulan sömürü siyasetlerini ısrarla sürdürmek istiyorlar ve mümkünse bunu sonuca götürmek istiyorlar. Ancak Kürtlerin örgütlü oluşları, demokratik devrimci bilince sahip olmaları, adı geçen siyaseti işlevsiz kılıyor ve sonuca gitmesini engelliyor ve ayrıca, alternatif bir yaşam imkânını geliştiriyor. Emperyalizmi ve ulus devleti en çokta endişelendiren budur. Yeni yaşam paradigması sadece Ortadoğu’ya değil dünyaya ışık oluyor kapitalizme alternatif oluyor. Bunların hepsini Avrupa ulus devlet zihniyeti ve emperyalizm hesaplıyor ve siyasetini buna göre geliştiriyor. İşte Avrupa’nın ve bütün dünya ulus devletlerinin, Kürtlere ve önderlerine yaklaşımının nedenleri bunlardır. Ortadoğu’da Kürt inkarına dayalı oluşturdukları siyasetlerinin bozulmasını istemiyorlar ve Türkiye’nin arkasında duruyorlar. Türkiye de inkâr ve asimilasyonda ısrarlı olduğu için, Avrupa’nın her istediğini yapıyor ve aslında boyun eğiyor ve varını yoğunu pazarlıyor bu uğurda. İşte Türkiye bundan dolayı demokratikleşemiyor ve Avrupa’ya-ABD’ye ve dünyaya muhtaç oluyor. Komplo esasen kişiye karşı değil bir çizgiye karşı yapıldı. Bu komplo, köhnemiş kapitalizmin ve ulus devletin, önderliğin yeni yaşam çizgisine ve demokratik ulus paradigmasına bir hıncıydı.
Avrupa ülkelerinde on binlerce siyasi mülteci yaşıyor ama Öcalan’a 50 metre kare bile, verecekleri bir yerleri yoktu çünkü Öcalan, yeni bir ideolojinin temsilcisiydi ve hesapları bozuyordu. İşte komplo Kürtlere ve Kürtlerin yeni yaşam paradigmasına yapıldı. Yoksa Öcalan’ın Avrupa’ya birey olarak ne zararı ve kötülüğü oldu da kabul etmediler? Bütün mesele ideolojik ve siyasaldır. Ancak Kürtler, komploya karşı sokaklara çıktılar önderlerine sahip çıktılar ve partileşmeyi, daha çok büyüttüler. Komploya vurulan en büyük darbe aslında belki de partileşmeyi daha çok büyütmek ve inkâr rejiminden kültürel olarak kopmaktı. Çünkü inkâr rejiminin bütün düzen partileri Kurdistan’da sıfıra indiler. Hala eksiklikler ve yetersizlikle var ama eskiye kıyasla Kürtlerde bir ulusal demokratik devrim oldu denebilir. Dört parça Kurdistan ruhta ve yürekte ve siyaseten birleşti. Dört parça Kurdistan’da Kürtler genellikle önderliğin çizdiği yolda zafere doğru yürüyorlar. PKK artık halklaştı, halk artık PKK’lileşti. İşte komploya en büyük darbe ve cevap budur. Kürtler, Kurdistan’da PKK ve önderlik dışında bir güç görmüyorlar ve zaten başka bir güçte yoktur. Bundan dolayı Kürtleri hiçbir güç ve komplo yenemez. Ve Kürtler, artık zaferin yakınlarındalar. İdeolojik olarak başarılı olanların kazanamayacakları savaş yoktur…
Kemal SÖBE