12 Aralık 2019 Perşembe Saat 10:58
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
En son NATO’nun 70’inci kuruluş
yıl dönümü vesilesiyle Londra’da yapılan liderler zirvesine YPG/YPJ güçlerinin
terörist olarak tanınmasına dönük dayatmalarının başarısız kalması önemli bir
gerçeği de ortaya çıkardı. O da Erdoğan’ın Türkiye’nin jeo stratejik değerini
NATO’da eski gibi pazarlayamayacağı olması.
Peki, bu durum Türkiye’nin NATO
nezdinde değerinin kalmadığı anlamına mı geliyor? Elbette öyle değildir. Ancak
yeni düşman Çin olunca Türkiye’nin jeo stratejik değerindeki düşüşü de
beraberinde getirmiştir. İkincisi AKP-MHP hükümetinin kendi iktidar çıkarlarını
NATO çıkarlarının önüne koyması ve S400 füzelerinin alımından aktif hale
getirilmesi Türkiye için olmasa da AKP-MHP hükümeti açısından eski değerinden
önemli bir düşüşü beraberinde getirmiştir.
Londra’daki liderler zirvesinde
önemli çatlaklarla birlikte Çin’in ortak düşman olarak sonuç bildirgesine
yazılması söz konusu olsa da, sonuç bildirgesine yazılmayan ama kimi
çatlaklarla birlikte AKP-MHP hükümetinin eski değeri kalmadığına dönük ortak
bir fikrin oluşmasıdır. NATO’da sorun çözen değil, sürekli NATO’ya sorun
taşıyan ve NATO müttefikleriyle karşı karşıya gelen bir Türkiye. Özellikle
Erdoğan’ın, “NATO için bir yük ve tehlikeli sularda yüzen bir müttefik tanımı
Türkiye’de farklı hükümet arayışlarını beraberinde tetiklemiştir.
Bu görüşe katılmayan Trump
hükümeti ise AKP-MHP hükümetinin Rusya’dan kopartılması ve İran karşısında önemli rol oynayabileceğini düşünerek desteğe
devam edilmeli fikrini öne sürse de NATO içinde genel bir kabule dönüşmemiştir.
O nedenle Erdoğan NATO’dan istediği sonucu alamamıştır. Aynı şekilde Güvenlikli
Bölge için ekonomik ve siyasi destek arayışını İngiltere, Fransa ve Almanya ile
yaptığı toplantı da sonuçsuz kalmış, ancak bir sonraki toplantılar da tartışma
kararı kopartılarak bu güçleri ikna için zaman kazanmıştır.
NATO’da yaşanan bu hezimeti
değerlendiren AKP-MHP hükümeti Kürtlerin varlığını kendi iktidarları açısından varlık yokluk
sorunu olarak görmesinden kaynaklı son MGK toplantısında içerde ve dışarda
aşılması gereken temel güç olarak ele almıştır. O nedenle birinci önceliğini
YPG/YPJ güçlerini tehdit olarak gösterip NATO’nun 5. Maddesini işletme kartını
öne sürerek pazarlık arayışını sürdürmek isteyecektir. Diğer ise içeride HDP’yi
etkisiz hale getirmek için baskı ve soykırım operasyonlarını artırma, Davutoğlu
ve Babacan ekiplerini geri çektirme için baskı ve şantaj geliştirme, bunlar
sonuç almıyorsa yıpratma yoluna gitme.
AKP-MHP hükümetinin bütünlüklü
olarak durumunu ele aldığımızda başta Suriye politikası olmak üzere birçok
alanda kaybettiğini görmekteyiz. Suriye gerçeğinde tam bir işgalci pozisyonda
kabul görmektedir. Bu durum sadece Kürtler açısından yapılan bir tanımlamanın
ötesinde başta Suriye rejimi olmak üzere birçok Arap ülkesi ve toplumu bir
işgal politikası olarak ele almaktadır.
Avrupa Birliği mülteci
şantajından kaynaklı istenilen tepkiyi bütünlüklü ortaya koyamasa da Türkiye’yi
daha fazla sırtında taşımak istemediğini her fırsata ortaya koymaktadır. En son
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye’ye dönük İŞİD ile ilişkilerini ortaya
koyması gelinen aşamayı göstermektedir. Aynı şekilde Trump hükümeti tarafından
destek görse de, ABD Senato Dışişleri Komitesi, Temsilciler meclisinden Erdoğan
ailesinin mal varlığını da kapsayan Türkiye’ye dönük yaptırımları içeren yasa
tasarısını büyük çoğunlukla kabul etmesi ABD’nin Erdoğan hükümetine bakış
açısını ortaya koymaktadır. Özellikle kabul edilen yasa tasarısının ismi
oldukça manidar. “ABD’nin ulusal güvenliğini sağlama ve İŞİD’in geri gelmesini
önleme’.
Rusya Türkiye ilişkilerine
bakıldığında ise tamamen çıkara dayalı ve koşulludur. AKP-MHP hükümetinin en
son Libya’ya geçici hükümetiyle Akdeniz deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması anlaşmasıyla hem Rusya’nın ve hem de Yunanistan ve Güney
Kıbrıs’ı karşısına almıştır. Bu durum başta İtalya ve Fransa olmak üzere birçok
ülkeyi daha sorunun içine çekecektir.
Ortadoğu’da ise Türkiye’nin
siyasi ve diplomatik durumu tam bir bela konumundadır. Kimsenin görmek istediği
yüz Erdoğan’ın yüzüdür. En etkili Arap gazetelerine bakıldığında Ortadoğu’yu
tekrardan işgal etmek isteyen yeni Osmanlıcı bir güç olarak tanımlanıp ele alınmaktadır.
Katar ve KDP dışında sorunlu olmadığı bir ülke ve örgüt yok gibidir. Kimi
ilişkiler olsa da bu ehvenişer dinelecek zorunlu ilişkilerdir. İŞİD, Cephetun Nusra ve tabi ki, İhvan-i
Müslümin arkasındaki güç ve temsilcisi olarak kabul görmektedir.
İŞİD, Cephetun Nusra ve İhvan-i
Müslümin’e dayalı Ortadoğu’da terör örgütlemesi üzerinden politika yürütme
dönemi tüm Ortadoğu ülkelerini karşısına almaya götürmüştür. Gelinen aşamada
bir iki ülke ve örgüt dışında Ortadoğu’da eskisi gibi terör ihracına dayalı
politikaya karşı bu ülkeler bir araya gelmektedir. En nihayetinde Suudi,
Birleşik Arap Emirlikleri BAE, Mısır gibi ülkeler buna karşı durmaktadır. Bu
terör örgütlerine karşı en etkili mücadele eden YPG ve YPJ güçleriyle
görüşmekte ve destek sunmaktadır. Aynı şekilde en son NATO toplantısında
Trump’un Türkiye’ye ısrarlı destek arayışına rağmen Avrupa ülkelerini ikna edememesi Türkiye’nin
Avrupa’ya terör ihraç etme, mültecilerle şantaj yapma politikalarına karşı dur
demeleri gelinen aşamanı bir sonucudur.
AKP-MHP hükümetinin yarattığı
krizler bir süre iktidarda kalmasına yetse de gelinen aşamada bumerang etkisini
gösteren krizler kendisini vurmaya başlamıştır. Türkiye artık krizleri
yönetememektedir. Krizler birer birer geri dönerek AKP-MHP hükümetini
bitirmektedir.
Etme bulma dünyasının diyalektiği
en çok de Erdoğan hükümeti gerçeğinde ortaya çıkmıştır. Suriye, Akdeniz, Libya,
Irak ve tabi içerde yaşadığı ekonomik sorun AKP-MHP hükümetini her geçen gün
biraz daha bitişe taşımıştır.
Özellikle çözülme aşmasına
gelinen Kürt sorununu çözüp büyüme yerine, soykırım ve bastırma politikalarına
ağırlık vermesi, buna karşı Kürtlerin şimdilik tabandan doğru birleşmeye
yönelmesi AKP’ye olan Kürt desteğini kesmekle kalmamış, aynı zamanda önümüzdeki
erken bir seçimde eskiden olduğu gibi iktidarı belirleyen olması Erdoğan’ı
çileden çıkaran temel nirengi noktası olmuştur.
Uluslararası ve bölgesel olarak
yaşanan siyasal diplomatik kayıplar, ekonomik kayıpları beraberinde
tetiklemiştir. Bu yönüyle AKP-MHP hükümeti önümüzdeki süreçte dışta kimi
arayışlarını sürdürse de yüzünü daha çok içe dönecektir. Çünkü AKP bölünmeyle
karşı karşıyadır. Bu ölünmenin sonucu olarak, Türkiye’deki siyasal yaşama iki
yeni parti katılacaktır. Bu partiler AKP içinden çıksa da MHP’yi de
etkileyecektir. Her iki partiden de önemli oranda oy kopartacağı gerçeği
dikkate alındığında içerde ve dışarıda AKP’nin siyasi ve ekonomik muslukları
önemli oranda kesilecek ve rant ayakları kopacaktır. O nedenle AKP-MHP’nin
eskiyle rağmen daha fazla başta HDP olmak üzere tüm siyasi muhalefetin üzerine
giderek iktidarını korumaya çalışacağı kıyasıya bir mücadele süreci olacaktır.
Mücadelenin sıcaklığının kışın soğukluğunu yeneceği kesin olsa da, baharın kime
açacağını bekleyip göreceğiz.
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
Amed PİRAN
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html