12 Nisan 2010 Pazartesi Saat 06:37
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Devlet Aleviler üzerine büyük oynuyor. Bir yandan resmi
ideolojinin Aleviler üzerindeki etkisini kullanarak yoksul ve devrimci
yurtsever potansiyeli taşıyan kesimi sistemin içine çekerek boğmak istiyor.
Diğer yandan sahte Alevileri felsefesini taşıyan Alevi burjuvaları ile
Alevileri sisteme yedeklemeye çalışıyor. Polatları, Süzerleri, Altınbaşı,
Flokser Grubunu, A.Haydar Veziroğlu’nu, Hüseyin Özbek’i, İzzettin Doğan’ı,
Ertuğrul Aslan’ı, Yalçın Özdemir’i bu projeyle özel olarak görevlendiriliyor.
Dikkat edilirse sahte Aleviciliğin politika olarak gündeme
geldiği dönem CHP’nin Alevi kitleleri üzerindeki prestijini yitirip, Alevilerin
sistem dışı alternatiflere yöneldiği süreçlerdir. CHP’nin artık tek başına
dolduramadığı boşluk Alevi burjuvazisi devreye sokularak doldurulmaya
çalışılıyor. Bu sermaye grupları çizgisinde ifadesini bulan Alevilik aynı
zamanda Alevilerin kimlik sorunlarına sistem tarafından oluşturulmuş ‘çözüm’
modelidir.
Alevi burjuvazisi cılızda olsa yöresel feodal aileler şeklinde
ortaya çıkışı 1838’lerde Osmanlının son dönemine denk gelir. Bu aileler Anadolu
toplumunun her kesimi gibi cumhuriyetin kuruluşunda kemalizme yoğun destek
verir. Bu destek sonra karşılıksız kalmaz. Bu süreçte, egemen olan ticari
kapitalizm, emperyalizme bağımlı biçimde sanayi kapitalizme dönüşmüş ve bu
temelde 1960 sonrası sınıfsal ayrışmayı hızlandırmıştır. Artık kapitalist pazar
etrafında, kapitalizme ait modern sınıflar, yani burjuvazi oluşmaya başlayarak
sadece ekonomik alanda değil, siyasal yaşamda da varlığını ortaya koymaktadır.
Bu süreç, kırsal alanda daha çok içine kapalı toplumsal
ilişkileri kentlere taşımış, çarpık bir kentleşme olgusunu ortaya çıkarmıştır.
Doğal olarak aynı süreç, daha önceleri kırsal alanda yaşamlarını devam ettiren
Alevilerin kentsel yaşamın bir parçası olmasını beraberinde getirmiştir.
Böylece geleneksel Aleviler içinde de sınıfsal ayrışma hızlanmış, önemli bir
kısmı işçi sınıfı ve kent yoksullarına dönüşürken, kentleşmeyle beraber Alevı
ailelerin önemli bir kısmının çocuklarının eğitim görmesiyle birlikte sistem
içinde ürkerek de olsa yer almaya başlanmıştır.
ALEVİ BURJUVAZİSİNİN SİSTEME ENTEGRASYONU
1960’dan itibaren kemalizm kurumsallaşması, Alevi Türklerin
ve Alevi-Sünni Kürtlerin ekonomik ve siyasal alandan dışlanması anlamına
geliyordu. Elbette bu tam bir dışlama, yani açık hukuki ve siyasal kararlarla
gelen bir dışlama değildi ancak sistemin açık tutumuydu. Aleviler, siyasetten,
yüksek bürokrasiden, ordudan, yüksek mahkemelerden gibi kritik her türlü devlet
görevinden sürekli ve sistematik biçimde uzak tutulmuşlardı.
Ancak süreç içersinde özellikle küçük burjuvazinin üst
kesimi ve orta burjuvaziyi ifade eden Alevilerin sisteme daha fazla dahil olma
çabası, bir ölçüde karşılık görmüş ve sistem kendi yapısına da uygun bir figür
olan İzzettin Doğan ve oluşturduğu Cem vakfı gibi gerici girişimler ile bu
süreç açılmıştı.
Daha sonra ‘gerçekleşen sosyalizmin’ çöküşü ile birlikte
dünya çapında dinsel, mezhepsel, milliyetçi ve bölgesel eğilimler güç kazanınca
Alevi burjuvazisi sistem tarafından güçlendirilmeye başlandı. Böyle olunca
geçmişin sosyalist aydınları ve işadamları kendilerine rant sağlamak için
Alevilik alanında ifade etmeye başladılar. Sistem bu gelişmeyi bir yandan da
Kürt ulusal hareketinin yükselişi dengelemek için değerlendirdi.
Sistem Alevilerle, Kürtlerin yüzyıllardır var olan
çelişkilerini alevi burjuvalarını kullanarak bu dönemde ön plana çıkarmaya
başladı. Sistemin Kürt halkının mücadelesini ‘bölücü’, ‘Onlar Şafi Kürtleri,
Alevileri öldürmeyi farz bilirler’, ‘Ermeni destekli hareket’ gibi özel
psikolojik özel savaş yöntemlerini kullanarak zihniyetin ortaya koydu.
ALEVİ BURJUVAZİSİ KİMLERDİR
Bugün az bir kesimi tekelci burjuva konumda yer alsa da,
bununla çeşitli bağlar içinde olan burjuvalar ve orta burjuvalar vardır.
POLAT HOLDİNG: Sermaye birikimi 7 milyar dolar civarındadır.
İnşaat, otel, seramik alanında faaliyet yürütüyor. Bu grubunun temel özelliği
tekelci Alevi burjuvazisinin ilk temsilcisi olmaları. İbrahim Polat Karacaahmet
Kültür Derneği ve Cem Vakfında yöneticilik yaptı. Hala da burada faal durumda.
Polat grubu Alevi kurumlarının ve cemevlerinin yapılan inşaatlarına yoğun
destek veriyor. Özellikle grup bu öznel durumunu kullanarak DYP-SHP hükümeti
döneminde 650 milyon dolar faizsiz kredi aldı.
SÜZER HOLDİNG: Sermaye bikrimi 3.5 milyar dolar arasında
tahmin ediliyor. Faaliyet alanları arasında inşaat, banka, otel işletmeciliği
bulunuyor. Tekelci alevi burjuvazisini temsil ediyor. Alevi kurumlarına yoğun
olarak maddi destek veriyor. Özellikle ANAP iktidarı zamanında Mesut Yılmaz
tarafından Alevilerin oyunu almak için desteklenilip krediler verilmiş bir grup
olarak biliniyor.
FLOKSER GRUBU: Rafet, Rasim, Yasin Tükek kardeşler, İzzettin
Doğanın gizli kasası konumunda, Cem Vakfı’nın Tansu Çiller döneminde örtülü
ödeneklerden aldığı 8 trilyonun aktarıldığı grup. ANAP DYP iktidarı döneminde
Mesut Yılmaz tarafından Halk Bankasından faizsiz geri ödenmemek koşuluyla 218
milyon dolar kredi ödendi. Cem Vakfı yönetiminde çok etkin. Faaliyet alanı
dericilik. Aleviler içinde Fetullah Gülen’in en yoğun destek verdiği grup
olarak biliniyor.
İZZETTİN DOĞAN: Alevi zenginlerini sisteme entegrasyonun
sağlayarak kendini kanıtlamış biri, hala çok aktif. Siyasetçilerle çok karanlık
bir ilişki ağı içinde.
ERTUĞRUL ASLAN: AKP iktidarıyla yükseldi ve kamuoyu son
dönemde kurduğu vakfı ile konuşuluyor. Bu vakıf Antalya’nın Elmalı İlçesi Tekke
köyünde 17 Ocak 2007 tarihinde kuruldu. Vakfın ismi, Abdal Musa Kültürünü
Araştırma ve Tanıtma Vakfı. İsmini bugüne kadar hiç kimsenin duymadığı ve
sadece bir yıllık bir geçmişi olan vakıf bir anda AKP’nin Alevi açılımı ile
gündemin birinci maddesi haline geldi. AKP, kendi imkânları ile kurdurduğu bu
vakfı Alevi açılımında tek muhatap olarak kabul etti. AKP uydusu olan bu vakıf
kanalıyla 11 Ocak’ta Ankara Bilkent Otelinde bir yemek verildi, yemeğin 50 bin
YTL’lik yemek masraflarını ise Abdal Musa Vakfı’nın karşıladı. Ayrıca Ertuğrul
Aslan AKP’li belediyelerden komisyon karşılığı inşaat ihalelerini alıyor.
YALÇIN ÖZDEMİR: 12 Eylül’ hızlı solcularından, yakalanınca
hemen itirafçılığı seçerek onlarca masum insanın işkence tezgâhlarından
geçmesine vesile oldu. Mamak cezaevinde geçirdiği yılların ardından yerel
yönetimlere coğrafi bilgi sistemlerini kurdu, dergiler çıkardı, fuarlar
düzenledi. Bir süre ANAP’ta politika yapan Özdemir, bugün AKP’nin Çankaya
Belediye Meclisi üyesi ve Su TV’nin sahibi.
İMAM ALTINBAŞ: Altınbaş Holding faaliyet alanı isminden de
anlaşılacağı gibi kuyumculuk yapıyor. Kıbrıs ve Ukrayna’da özel bankaları var.
Sermayesi 3 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
A. HAYDAR VEZİROĞLU: Tansu Çiller’in destekleyip
palazlandırdığı ve Alevileri sisteme entegre etmek için Barış Partisini
kurdurduğunda örtülü ödenekten destekledi. 2 milyar dolarlık bir sermayeye
sahip Veziroğlu’nun faaliyet alanı ise inşaatçılık.
HÜSEYİN ÖZBEK: Seven Hill markası faaliyet alanı, tekstil
Rusya pazarına hakim. Fetullah Gülen grubu tarafından destekleniyor. Özbek’in
babası da Cem vakfında yönetici.
Bu sınıfın özünde Alevilik sorunu yoktur. Bunlardan
bazılarının Gülen cemaati ile bağları olduğu bilinmektedir. Alevilik bu sınıf
için, yani burjuva sınıf için sömürünün bir aracıdır.
TARİKAT BAĞLANTISI
Devletin bankaları özelleştirmesi sonucunda Alevi
burjuvazisine verilen krediler Fetullah Gülene bağlı Bank Asya üzerinden
yürütülmeye başlandı. Alevi burjuvazisine Bank Asya’nın verdiği krediler 2
milyar dolar civarındadır. Gülen’in bazı alevi zenginleri desteklemesinin
sebebi, Alevi burjuvazisinin merkezileşmesini, kurumsallaşmasının (Tusiad,
Musiad) engelleyerek kendine bağlı bir alevi burjuvazisi oluşturarak ilerde
cemaatine karşı katı kemalizm tarafından kullanılmasının engellemektir.
Aslında Gülen cemaati ekonomik gücüyle Aleviler içinde
kendi Alevi kurumlaşmasını oturtmak istiyor.
Cem TV hisselerinin çoğunluğunun Türek ailesinin elinde
olmasıyla başlayan Türek ailesi ve İzzettin Doğan gerginliğinde, Rafet Türek’in
ABD’ye giderek Gülen ile görüşmesi ilişkinin boyutunu açıklamaya yeter sanırım.
Gülen tarikatının yoğun olarak faaliyet gösterdiği yerlerde Alevi
burjuvazisinde deri ve tekstil alanlarında (özellikle Flokser Grubu Rafet,
Rasim, Yasin Tükek kardeşler ve Seven Hill) faaliyet gösteren firmalarının çok
güçlü olduğu görülmektedir.
DEVLETLE İLİŞKİLERİ
Devlet, Alevi burjuvazisini Kürt ulusal hareketine karşı
ciddi bir şekilde destekledi. Ancak Alevilerin devrimci dinamizmini taşıyan
yoksul kesimine dönük asıl asimilasyon çabası ise 28 Şubat harekâtından sonra
başladı. 28 şubat kararlarının ardında siyasal islama karşı bir tasfiye
hareketi başlatıldı. Ordu siyasal islamı tasfiye ederken ’laik’, ’şeriatçı’
çelişkisini bilinçli olarak körükleyerek Alevi burjuvazisini kullanarak
Alevileri şeriatla korkutup ordunun yanında olmaya zorladı. Örneğin Cem
Vakfı’na asıl rol bu tarihte verilmiştir. MHP’nin artan ilgisi ve seçimlerde
Alevi oylarını almak için alevi adaylar göstermesi, Alevi gençlere sınırlı da
olsa orduda subay olma kapılarının açılması, hep bu sürecin bir parçasıdır.
Ancak her şey planlandığı gibi gitmedi.
28 şubat sürecinin mağduru olarak gösterilen çevrelerin
gelişmelerden dersler çıkartarak. Toplumda hızla etkili şekilde örgütlenip
gülenin desteğiyle alarak iktidar olan AKP taşrada gelişmeye başlayan
muhafazakar islamı burjuvaziye yol açmak ve bu kesimim geleneksel Alevi
düşmanlığından çekinmesinden dolayı alevi burjuvazisinin gelişmesini
engelleyerek 28 şubatta yer alan alevi kurumları ve sermaye gruplarını geçişi
olarak cezalandırdı.
Alevi burjuvazisi, her şart altında alevi örgütlerindeki
sosyo ekonomik ilişkilerini ve imtiyazlı potansiyelini göstererek devlete ‘beni
kullanan’ diyerek yalvarır hale gelmiştir. Bu haliyle alevi burjuvazisi
sistemin kirli işlerine alet olarak Alevi halkının yüzyıllar boyunca
oluşturduğu değerlerin dışına düşmüştür. Ve düşmeye devam ediyor. FUAT DOĞANSOY
-ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info