16 Eylül 2014 Salı Saat 12:08
Daha bir yıl önce özel okulların farklı dillerde eğitim yapacağı
söylenirken, konulan engel, Kürtçenin ne
anadil ne de yabancı dil kategorisinde görüldüğünü göstermektedir. Türkiye’de
Kürtleri asimilasyon ve kültürel soykırıma uğratıp Türkleştirme politikasında
ısrar edilmektedir. TRT 6 açıldığında İlker Başbuğ’un “tek millet olmamızı
engellemeyecek adımlar atılmasına karşı değiliz demesi, o günden bugüne
yürütülen politika ve uygulamalardan belli olmaktadır
Devlet ve işbirlikçileri TRT 6’da her şeyi konuşabilir, ama
Kürt toplumu ve yurtsever kurumlar aynısını yaptığında kovuşturmaya alınır.
Herhalde kendisinin işbirlikçileri okul açsa buna ses çıkarılmayacak ama
yurtseverler aynı şeyi yaptığında engellenecek. Çünkü işbirlikçileri kültürel
soykırıma kılıf olmak ve kültürel soykırıma Kürtçe hizmet etmek için bu işleri
yapacak, toplum ise soykırıma ortadan kaldırmak için okulları açmaktadır.
Dikkat edilirse işbirlikçileri Kürtçe yayın yapan televizyon ve radyoları açarken,
aynı ilgi anadilde eğitim yapacak okullara gösterilmemektedir. Aslında bu
tutumla, bakın Kürtçenin bir işlevi yok, kimse bu tür okullara gitmiyor,
diyerek kültürel soykırımcı sistemini meşrulaştırmaya gerekçe gösterecektir.
Dikkat edilirse Lice’deki okula saldırılmaktadır. Çünkü
Lice’deki her çalışma kültürel soykırımcı sistemin örtüsü kılınmak için değil,
demokratik özerkliğin bir boyutunun pratikleşmesi için yapılmaktadır. Bu
nedenle Lice’deki her çalışma saldırıya uğramaktadır. Bu gerçeklik bile Türkiye’de
mücadele edilmeden hiçbir şey kazanılmayacağını, anadilde eğitimin de büyük bir
mücadeleyle kazanılacağını göstermektedir. Hem bu tür okulları yapmakta ısrar
etmek, hem okulları boykot ederek güçlü mesajlar vermek, hem de bu zihniyet ve
politikaların değişmesi için çok yönlü mücadeleyi sürdürmek gerekmektedir.
Türk devleti hala kültürel soykırımda ısrar etmektedir. Bu
açıdan AKP adım attı, Kürt sorununu çözüyor diyerek hiç kimse kendini
kandırmamalıdır. Türk devletinin demokratik özerkliği kabul etmemesinin nedeni
de kültürel soykırımcı karakteri nedeniyledir. Çünkü demokratik özerklik
olduğunda Kürdistan’da her halk, toplum ve kültür kendi anadilinde eğitim
yapacaktır. Kendi eğitim, kültür, sağlık ve ekonomik sistemini kuracaktır. Bu
da kültürel soykırımcı sistemin son bulması anlamına gelecektir. Bu nedenle
demokratik özerkliği inşa etme anlamına gelecek her çalışmaya karşı çıkılmakta
ve saldırılmaktadır.
Bir taraftan çözüm sürecini sürdürmekte ısrarlıyız
denilirken, diğer taraftan çözüm süreci sürerken hukuk ve asayişin ihlal
edilmesine izin vermeyeceğiz demektedirler. Yani kültürel soykırımcı sömürgeci
sistemi reddeden ve zayıflatan her girişimi anayasa, hukuk ve asayişi
zayıflatan eylemler olarak görmekteyiz demektedirler. Böylece çözüm sürecinde
ısrarlıyız sözlerinin tam bir demagoji olduğu bir daha görülmektedir. Kürt Halk
Önderi, somut adımları ifade etmeyen hiçbir sözün bundan sonra pratik karşılığı
olmayacaktır diyerek, artık sözleri ciddiye almayacağını, tutumumuzu sözlere
göre göstermeyeceğiz diyerek AKP’nin bu demagojik yaklaşımını hatırlatmaktadır.
AKP’nin içinde olduğu bir çözüm süreci olmadığı halde her
fırsatta çözüm sürecinden söz ederek iktidarını sürdürmektedir. Bugün AKP’nin
iktidarda kalmasını sağlayan ve Tayyip’i Çankaya’ya çıkartan, yarattıkları
çözüm süreci algısıdır. Çözüm süreci olmadığı halde bunun algısını yaratma
başarısı AKP’nin bir başarısıdır. İşte gerçekler değil, sanal dünyada, algılar
dünyasında yaşanılıyor denilmesi en fazla da bu durumda kendini göstermektedir.
AKP’nin içinde olduğu bir çözüm süreci yoktur. Daha önce KCK
yetkililerinin belirttiği gibi AKP’yi böyle bir sürecin içine sokma çabası ve
mücadelesi vardır. Ancak AKP bir türlü Kürt Halk Önderinin başlattığı çözüm
süreci içine girmemiştir. Böyle bir sürecin içine girmemek için de
diretmektedir. Bir katırla uğraşılsaydı bu inadından vazgeçirilirdi. Bu
gerçeklik, Türkiye’deki soykırımcı zihniyetin ne kadar köklü olduğunu
kanıtlamaktadır. Bu açıdan kültürel soykırımcı sistemin bu zihniyet ve amacından vazgeçtiğini ya da
kolayca vazgeçeceğini sanmak kendini kandırmaktır.
Türk devleti ve AKP kültürel soykırım amacından vazgeçmiş
olsaydı Kürt sorununu şimdiye kadar yüz
defa çözerdi. Çözümün önündeki tek engel devlet zihniyeti ve bunun yeni
koşullarda sürdürülmesini hedefleyen AKP hükümetidir.
Bazıları, bu sorun hemen çözülmez diyorlar. Bu hem doğru,
hem de çözümsüzlüğünü örtmeye yönelik bir demagojidir. Bir psikolojik savaş argümanıdır. Doğrudur devletin ve
AKP’nin zihniyeti değişmediği için Kürt Halk Önderi’nin çözümleyici yaklaşımı
ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin çözüm için gösterdiği her fedakarlık sonuçsuz
kalmaktadır. Bir doğru varsa, o da AKP hükümetinin sorunu çözecek bir
zihniyete, politikaya, projeye ve plana sahip olmamasıdır. Böyle bir zihniyet
ve politikası olsaydı Kürt sorunu anında çözülürdü. Çünkü bu mücadele uzun
süreceği kadar sürmüştür. Gelinen aşamada Türkiye toplumu da çözüm
istemektedir. Çözüm süreci demagojisinin bu düzeyde toplumda karşılık
bulmasının nedeni budur.
Türkiye toplumu çözüme hazırdır. Böyle bir toplumsal
gerçeklik karşısında MHP gibi bazı çevrelerin çözümü engellemesi zordur. MHP
için devletin çıkarı esastır. Devlet karar aldığında MHP buna uyacaktır. MHP
ölümü gösterip sıtmaya razı etme biçiminde bir özel savaş faktörüdür. Bazı çevreler
demokratik bir çözüme karşı çıksa da, toplum bunları aşacak güçtedir.
Dolayısıyla MHP de engel olarak gösterilemez.
Bu durumda gerçeği göstermek lazımdır. AKP hükümeti, yüz yıllık zihniyetin İslam cilalı
versiyonudur. Hatta bunlar daha önceki hükümetlerin yapmadıklarını ben yaparım,
Kürtleri kültürel soykırım sistem içinde ben tutabilirim iddiasındadırlar.
Yıpranmış kültürel soykırımcı sömürgeciliği ben restore ederim demektedirler.
Davutoğlu’nun bahsettiği restorasyon da bu karakterdir.
Türk devleti Lice’deki okula saldırınca, açılacak okullara
kovuşturma açınca bazıları şaşırıyorlar. İşte böyle olmaz diyorlar. Bu, sürece
yanlış yaklaşmaktan kaynaklanıyor. Sanki AKP de bir çözüm sürecinin içindeymiş
gibi yanlış değerlendirmelerden kaynaklanıyor. Halbuki Kürt Halk Önderi hiçbir
zaman AKP adım atıyor, çözüm süreci iyi gidiyor dememiştir. Sadece diyalogdan
söz etmiştir. AKP’nin bu diyalog sürecini müzakereye ve çözüme evriltmesini
istemiştir. Yoksa müzakere için adım atılmış, çözüm için gelişmeler oluyor
dememiştir. Diyalog, müzakere ve çözüm için adım atılması anlamına gelmiyor.
Diyaloglar farklı amaç ve taktikler için kullanılabilir. Nitekim Kürt Halk
Önderi devleti bir müzakereye sokmak için kullanmak isterken, AKP hükümeti ise
oyalama ve zaman kazanmak için kullanıyor.
Kürt Halk Önderi
AKP’nin içte ve dışta sıkıştığını görerek demokratik siyasal yollardan çözüm
için politik hamleler yapmıştır. Zamanlaması doğru bir politikadır. Ancak AKP
bu adımı kötüye kullanmış, Kürt halkı ve siyasi güçleri ise uygun momenti
AKP’ye adım attıracak bir mücadele içine girerek değerlendirememişlerdir.
Mevcut durum AKP’ye demokratik siyasal çözüm için adım
attırma imkanı veriyordu. Eğer AKP demokratik siyasal yollardan adım atmıyorsa,
bu koşullarda daha şiddetli mücadele verilerek AKP’ye adım attırılabilir.
Tercih birinci yoldur. Ama bu olmuyorsa ikinci yolu denemek Kürtlerin meşru
hakkıdır. AKP bölgede ve içeride yalnızlaşmıştır. Onurlu yalnızlık gibi
kavramların kullanılması bu gerçekliğin ifadesidir. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi
mücadeleyi yükseltirse –kaldı ki gelişmeler açısından yükseltmekten başka
seçeneği yoktur. Çünkü AKP birinci seçeneği anlamsız hale getirmiştir- Türk
devleti ya bu sorunu çözmek zorunda kalacaktır ya da dağılacaktır. Zaten Kürt
halkı AKP’nin tutumuna bakmadan kendi özgür ve demokratik yaşamını inşa etme ve
kendi kendini yönetme konusunda kararlıdır.
Şu açıktır, AKP’nin ve devletin yüzünü en iyi açığa
çıkaracak çalışma, kültürel soykırımı etkisiz kılma ve bu temelde özyönetim
adımını atma çalışmasıdır. Bu açıdan anadilde eğitim okulları açma, bunları
savunma önemli bir mücadele alanı olarak görülüp geliştirilmelidir.
M. Delila
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info