31 Mart yerel seçimlerinden sonra Türkiye siyasetinde yaşanan dalgalanma halen durulmuş değildir. AKP’nin oy kaybı, MHP’nin dibe vurması, AKP’den çıkmış DEVA, Gelecek Partileri, MHP’den çıkmış İYİP ve milli görüş geleneğinin temsilciliğini yapan Saadet Partisi, siyasetten kar gibi eridiler. Türkiye’de siyasetin sağ cenahı vurgun yemiş gibi oldu. Hele ne ediği belirsiz Doğu Perinçek’in Vatan Partisi bile bir kaş tane muhtarlık almasını ‘dipten gelen dalga’ olarak yorumlaması, siyasettin sığlığını dışa vuran sıradan bir örnektir.
Yeniden Refah Partisi’nin oy artışını birkaç nedene bağlamak mümkündür. Necmettin Erbakan’ın milli görüş geleneğinden kalma tabanın varlığı üzerinden siyaset yapan AKP 22 yıldır iktidardadır. O taban üzerinden iktidar çıkarları için o kadar çok tepindiler ki siyasal İslam’ın adeta canına ot tıkadılar. Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle kurduğu tek adam diktatörlüğü, geleneksel İslam’dan koparak faşist MHP ittifakına duyulan ihtiyaçla birlikte milliyetçiliğe yönelmesi AKP’nin eksen kaymasına yol açmıştır. Sıkça AKP’nin fabrika ayarlarından bahsedilse de iktidarda ciddi manada çürüme ve yozlaşma meydana gelmiştir. Bundan mustarip kitle tabanı yeniden oğul Erbakan’ın Yeni Refah’ına kaymıştır. Erbakan’ın yeni refahı siyasette yeni bir söylem geliştirmekten, halk kitlelerine yeni bir şey vaat etmekten ziyade AKP iktidarına duyulan rahatsızlığı, oluşan tepkiyi kendisine çekmeyi başarmıştır.
Erdoğan’ın AKP’si başından beri bir proje olarak ortaya çıkışı, Necmettin Erbakan’la yolları ayırması, değişim vaatleriyle kitlelerde algı yaratması, 28 Şubat post modern darbesinin oluşturduğu siyasal ortam, yaşanılan sözde’ mağduriyet edebiyatıyla, dinci ve milliyetçi muhafazakâr kimliğiyle 2000 yılların başında yaşanan siyasal boşluğu da iyi değerlendirerek iktidara gelmeyi başardı. O dönemin iç ve dış etkenleri AKP’nin ani yükselmesine adeta ayarlanmış gibiydi. Daha sonra ki yıllarda ise İktidarda kalmak için her yolu mubah saydılar. AKP’nin bu seçimle içine düştüğü durum da dahil, ortaya çıkışı, yükselişi ve sönüşünün asıl nedeni dışın da başka nedenlere bağlanmaktadır.
İktidara gelmek için de İktidarda kalmak için de Kürtlere mutlaka ihtiyaç duymaktadırlar. Kürtlerin oyları belirleyici olmuştur. Yani demokrasiden yana olmak isteyenler Kürt meselesine çözüm bulmak zorundalar. Faşist eğilimler, Milliyetçilikten beslenenler de Kürtleri düşmanlaştırarak, kafatasçı düşüncelerle iktidara talip olurlar. Kitlede karşılığı dahi olmayan, yüzde biri geçmeyen su katılmamış türden faşist kişilikli Ümit Özdağ, Sinan Oğan türünden siyasetçilerin temsil ettiği çizginin temelinde de Kürt düşmanlığı vardır.
Türkiye’nin yarım yüzyılına damgasını vuran PKK’yi görmezden gelerek bütün bu gelişmeleri Kürt özgürlük hareketinden ayrı ele alınarak sonuca ulaşmak, Türkiye siyaseti açısından tam bir handikaptır. Önder Apo’nun esir alındığı dönemde iktidarda olan Ecevit’in Koalisyon iktidarı ilk seçimde hezimete uğradı. Erdoğan’ın çıkışına fırsat ve zemin oluştu. Bunun asıl nedeni yine Kürt meselesiydi. Aynı Erdoğan şimdi çöküş sürecine gelmişse yine asıl nedeni Kürt meselesidir. Kürtleri kendi iktidarlarının çıkarları doğrultusunda kullanacağını sandı. Kürtlerin oylarını alarak iktidarda kalması kendisini dev aynasında görmesine neden oldu. Bu son seçimlerde de görüldüğü gibi Türkiye siyasetini belirleyen kesimin Kürtler olduğu gerçeği daha iyi açığa çıkmış durumdadır. Bu bir realitedir. Bu gerçeği değiştirmeye kimsenin gücü yetmez hale gelmiştir.
Sağ muhafazakarlık, milliyetçilik, dincilik miadını dolduran düşünce akımları haline gelmiştir. Bu düşüncelerin temsil ettiği sistemler de hükmünü yitiren, insanlığa zarar veren, baskıcı, tahakkümcü, zorba, despotik sistemlere dönüşmesi kaçınılmazdır. Türkiye’de ki tek adam rejimi, ucube dedikleri başkanlık sistemi nasıl bir içkence sistemine dönüştüğünün en açık ispatıdır. Türkiye’nin sözde Cumhuriyeti, yüzyıllık ömrünün sonunda Parti devletine dönüşen, faşist sivil diktatörlükle yönetilen bir ülke haline geldi. ‘Gönüllü Kulluk’ haline getirilen yığınlar üzerinden siyaset yaparak, iktidar kurarak varlık bulanlar ebedi kalacaklarına nerdeyse kendilerini inandırmış oldular. Yaşadıkları hezimetin şokunu henüz atlatmış değiller. Asena Meral Cumhurbaşkanı seçiminde altılı masayı devirerek millet ittifakının fırsatlarını boşa çıkararak faşist Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağladı. İzlediği politikalarla iktidarın ekmeğine yağ sürerek kendince prim elde edeceğini hayal ederken Yerel seçimlerde dibe çakılmaktan kutulamadı. Partisinin başından çekilerek yenilgisini kabullenmiş oldu.
Faşist iktidarın küçük ortağı MHP’nin AKP ortaklığı artık çatırdar hale gelmiştir. Arabesk şarkıyla hasımlarına mesaj verme taktiği epeyce tartışıldı. ‘Bir delinin kuyuya taş atması kırk akılının çıkaramaması’ mevzusuna döndü. O kadar çok yorumlandı ki memleketin en önemli gündemine getirildi. Bu arabeskli siyasi mesaj etrafında koparılan fırtınalar bir anlamda ülkedeki siyasi körlüğü de izah eden bir durumdur.
CHP’nin birinci parti olmasının belirleyici oyları, politik Kürt seçmenden gelmiştir. CHP bunun anlamını, değerini, kıymetini bilerek adımlar atması, çözümler üretmesi halinde ileriki seçimlerin de kazananı haline gelmesinin önünde hiçbir güç duramaz. Ürkerek, çekinerek, kaygılanarak Kürtleri kazanamazlar. Kürtlerle açıktan, şeffaf bir ilişki geliştirmekten korkarak politik Kürt seçmenin oylarına talip olamazlar. Amed Sporun 2. lig şampiyonluğunu sadece tebrik ederek bu işi kurtaramazlar. Kürtlerin en temel insani sorunlarına kayıtsız kalarak kaybetmekten kurtulamazlar. Bu nedenle gerektiğinde risk alarak, hamle yaparak tarihsel bir rol oynayabilirler. Sözün kısası Kürtler için her konuda daha cesur adım atmaları gerekmektedir.
Türkiye hem kendi içinde hem de bölgede siyasetin sefaletini yaşar hale gelmiştir. Dışarda saldırganlaşmaları içerde daha fazla milliyetçilik yarışına girmeleri, Kürtlere daha fazla diş bileyerek düşmanlaştırmaları, güvenlikçi politikalara mahkûm olup işi askere havale etme dönemi, siyasetle hemhal olanlar için kapanmıştır. Kürtlerle birlikte yaşamın yolu Kürt halkının varlığını kabulden geçer. Demokrasi seçeneğinin dışında başka şans da kalmamıştır. Türkiye siyasetinde kazanmak ve kaybetmek, Kürtlere yaklaşımda gizlidir.
1 Mayıs işçi ve emekçiler bayramını, Kürtler başta olmak üzere, bölge ve dünya halklarıyla birlik, dayanışma ve mücadeleye vesile olması dileğiyle kutluyor, başarılar diliyoruz.
Rauf KARAKOÇAN