KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Medya Haber TV’nin sorularını yanıtladı. O soruların bir kısmını ve cevaplarını sizler için derledik.
Bölgede sıcak gelişmeler var. Üçüncü Dünya Savaşı’nın merkezi olan Orta Doğu’da, Lübnan ve Filistin’deki savaştan sonra Suriye’de de savaş şiddetlendi. Türk Devleti destekli HTŞ ve diğer çeteler Halep’e bir saldırı düzenledi. Ve ciddi bir direnişle karşılaşmadan kentin büyük bir kısmını ele geçirdi. İlerlemeye de devam ediyorlar. Burada birkaç soru öne çıkıyor. İlki şu, Suriye’deki son durum nedir? Ve bu saldırının arkasındaki asıl güç veya güçler kimlerdir?Yine bölgesel güçleriyle ABD ve Rusya’nın şimdiye kadarki tutumu… Son olarak Suriye’de ortaya çıkan bu durum karşısında Kürtler ve demokratik ulus perspektifi ile bir araya gelen bölge halkları ile savunma güçleri nasıl bir tutum sahibi olmalıdır?
Tabii şu anda Suriye’de büyük bir savaş var. Gerçekten şu anda 3. Dünya Savaşı’nın merkezi durumuna geldi Suriye. Halep’in işgaliyle başladı, şimdi yayıldı. Hama’yı da çeteler ele geçirdi. Humus’a, Şam’a doğru ilerleyeceklerini de söylüyorlar. Her yerde böyle büyük bir çatışma var, savaş var. Diğer taraftan da çeteler her yerde, sadece oralarda değil, Kuzey Doğu Suriye’de de şu anda Türkiye tarafından harekete geçiriliyor. Kuzey Doğu Suriye’ye, her alana saldırma temelinde şu anda Türk devleti bir plan yürütüyor. Çeteleri harekete geçirmiş durumdadır. Şunu bilmemiz lazım, 2011’den bu yana Türkiye, Suriye’deki bu savaşın temel aktörüdür. Suriye’de iç savaşın çıkmasında çok belirleyici bir rol oynadı. Bu kadar çete, on binlerce çetenin örgütlemesinde başı çekti. Türkiye’yi çetelerin merkezi karargah haline getirdi. Çeteleri burada eğitti, donattı, her türlü lojistik, cephane ihtiyacını sağladı, komutasını yaptı, savaştırdı. Yıllardır bunu yapıyor. DAİŞ’le de ittifak geliştirdi. DAİŞ’i Rojava’ya saldırttı, Kobanê’ye saldırttı. O savaşı da DAİŞ’le birlikte kendisi Türk generalleri koordine etti. Şu anda da bu savaşın koordinesini de Türk devleti, Türk ordusu üstlenmiş durumdadır. El-Nusra ile birlikte, milli ordu dedikleri, ÖSO dedikleri güçle birlikte şu anda Suriye’deki bu savaşın komuta kontrol merkezi Türk devletinin kendisidir, Türk ordusunun kendisidir. Türk generalleri bu savaşı koordine ediyor. Bunu bizim çok net ifade etmemiz gerekiyor. Halep savaşını koordine eden ve yürüten Türk generallerdir. Diğer yerleri de yani, El Nusra komutanlarıyla birlikte, ÖSO komutanlarıyla birlikte şu anda Türk generalleri bu savaşı yürütüyor. Bu daha anlaşılır oldu. Uzun zamandır, 4-5 yıldır Medya Savunma Alanlarında büyük bir imha savaşı yürütüyorlar. İşgal, ilhak savaşı yürütüyorlar. Bu savaşta geldiler, çakıldılar. Yani girdiği yerlerde de kilitlendiler. Bölgedeki gelişmeler de hızlandı. Şimdi Suriye’ye daha etkili müdahale etmek için kilidi kapattık diyerek yönünü şimdi Suriye’ye verdiler. Ve şu anda Suriye’de Türk devleti büyük bir savaş yürütüyor. Öyle el-Nusra savaşıyor, Türkiye’ye bağlı çeteleri savaşıyor dememek lazım. Suriye’de savaşan Türk ordusudur. Bunu böyle görmemiz gerekiyor. Çetelerin kendisi Türk ordusuna bağlı paramiliter güçlerdir. Kontra güçlerdir. Türk devletine bağlı bir koldur yani, milis koludur. Yani Suriye’de büyük bir yıkım yarattı ve şu anda bu yıkımı sürdürüyor. Birçok böyle dengenin dışında bırakıldı, denklemin dışında bırakıldı. Şimdi kendisini bu denkleme koymak için, tekrardan rol almak için böyle tüm gücüyle şu anda Suriye’de bir savaş yürütüyor. Kürt halkına karşı, Suriye halklarına karşı büyük bir soykırım savaşı, işgal-ilhak savaşı yürütüyor. İşte neo-Osmanlı politikaları tüm böyle çıplaklığıyla, tüm görünürlüğüyle şu anda pratikleşmiş durumdadır. Bunu böyle açık bir biçimde bizim görmemiz lazım. Zaten yıllardır çeteleri eğitiyor. İdlib Türk devletinin kontrolü altındaydı. O diğer işgal alanları Türk devletinin kontrolü altındaydı. Bu çeteleri hem İdlib’de eğitti, Türkiye’de eğitti, bir sürü kampı sürekli çeteleri devşirme yerleri haline getirdi. Eğitti, donattı ve şu anda da hepsini savaşa sürmüş durumdadır halklara karşı, Suriye halklarına karşı. Büyük bir soykırım savaşı şu anda yürütüyor ve bunu geliştirecek.
Diğer güçlerin bundaki şeyi nedir, onu da anlamak lazım. Şimdi 7 Ekim ile başlayan bir savaş var. Özellikle İsrail ile Hamas savaşı. Hamas ciddi bir zaten darbe aldı. Yani aslında ortada Gazze diye bir şey bırakmadı İsrail. Ardından Lübnan’a saldırdı. Hizbullah ile İsrail arasında büyük bir savaş yaşandı. En son işte ateşkes yapıldı. Belli ki çok ciddi darbeler Hizbullah’a vurdu. Hizbullah ciddi darbeler yedi. Fakat bir bütün yenilgiye uğratamadı, kıramadı. İsrail de ciddi zorlanmayı ve yıpranmayı yaşadı. Ateşkese gitmek zorunda kaldılar. Burada da daha çok İsrail’in de çıkarlarını esas alan bir temelde bir anlaşma yapıldı. Hizbullah, Lübnan’ın güneyinden çıkarıldı. İsrail’in istediği temelde şimdi orada bir statü, bir statüko, bir sistem inşa ediliyor, dizayn veriliyor bu alana. Anlaşılıyor ki Lübnan hükümeti de yönetimi de daha çok böyle İsrail’e uyumlu hale getirilecek. İsrail’e uygun, İsrail çıkarlarına uygun Lübnan yeniden dizayn edilecek. Hemen ardı sıra yani bu ateşkesten hemen sonra Suriye’de böyle bir saldırının Türk devletine bağlı çeteler eliyle Halep’te başlatılması ve giderek yayılması elbette tesadüf değil. Böyle çeşitli bilgiler vardı. Bu son süreçte Türk medyası da iktidar medyası da bunu tartışıyordu. Mesela bu saldırı başlamadan önce iktidar medyası El-Nusra-i HTŞ’yi biraz böyle hedefe almıştı. El-Nusra’nın İsrail, İngiltere, ABD tarafından İdlib’de eğitildiğini, donatıldığını, hazırlandığını yoğunca işliyordu, eleştiriyordu, hedefe koyuyordu. Şimdi anlaşılıyor ki aslında bütün bunları bilinçli yapıyormuş. Türk devleti ile El Nusra’nın ilişkisini, El Nusra ile Türk devletinin yaptığı planı deşifre etmemek için, üstünü örtmek için hedef şaşırtmak istemiş. Böyle bu gündemi çok bilinçli bir biçimde geliştirmiş. Fakat bu, gerçeği de tabii ortadan kaldırmıyor. Evet, El Nusra üzerinde ABD de İngiltere de İsrail de ciddi çalışıyor. Sadece El Nusra üzerinde değil diğer çeteler üzerinde de bu güçler de kendi çıkarları temelinde bu çeteleri elbette kullanmaya çalışıyorlar. O temelde de bir planı bu güçler de yürütüyor. Suriye’ye karşı da bu çeteleri kullanmak istiyorlar. Suriye halklarına karşı kullanmak istiyorlar. Böyle bir plan olduğu açık. O anlamda İsrail’in de açıklamaları olmuştu. Lübnan’dan sonra İran’ı hedef göstermişti. Her yerde İran güçlerini vuracağız, demişti. Suriye hedefimizdir, demişti. Suriye’ye çeşitli çağrılarda bulunmuştu. Çeşitli şartlar dayatmıştı Suriye’ye, gelmemesi durumunda çeşitli tehditlerde bulunmuştu. Şimdi bütün bunlar aynı sürece denk geldi. İşte Türk devletinin ‘ben kilidi kapatıyorum, artık şimdi asıl hedef Kuzey Doğu Suriye’dir’ demesi, İsrail’in ateşkesten sonra Suriye’yi hedef göstermesi, yaptığı açıklamalar, hemen sonrasında bu tür gelişmeler, gelişen bu savaş elbette ki tesadüf değil.
‘HER YERDE AYAĞA KALKMAYA VE DEVRİMCİ HALK SAVAŞINA ÇAĞIRIYORUZ’
Bir ihtimal şu olabilir. Türk devleti zaten yıllardır ilhak, işgal politikalarından vazgeçmiş değil. Kuzey Doğu Suriye’yi tamamen işgal ve ilhak etmek istiyor. Halep’i de içine alacak şekilde Misak-ı Milli planlarını gerçekleştirmek istiyor. Halkların, Kürtlerin soykırımı üzerinden. Bu planını açık bir biçimde söylüyor. Bunu gizli saklı da yapmıyor. Bundan da hiçbir biçimde vazgeçmedi. Fırsatını bulduğunda bu planını hayata geçirmeyi zaten hedefliyordu. Şimdi konjonktür onlar açısından buna uygun hale geldi. Amerika seçimlerinin olduğu bir ara süreçtir. İsrail’in Hizbullah savaşı, yapılan ateşkes, İsrail’in Suriye-İran ve bölgedeki planları, Amerika’nın, İngiltere’nin, uluslararası hegemonik güçlerin İsrail’le birlikte yürüttükleri plan, bütün bunlar Türk devleti tarafından da değerlendiriliyor. Bu konjonktürü kendi çıkarlarına göre nasıl değerlendirebilirler? Fırsatları nasıl zamanında değerlendirebilirler? Bunun hesabını kitabını yapıyorlar, planını yapıyorlar. Şimdi bu süreçte de elbette görüşmeler oldu. Hakan Fidan’ın, Erdoğan’ın Amerika’yla, Rusya’yla, İngiltere’yle yani yoğun bir diplomasi trafiği de vardı bölge güçleriyle. Uzun zamandır bu yapılıyor ve son süreçte bunlar geliştirildi. Şimdi bu temelde bütün bunları bir araya getirdiğimizde şöyle bir şey var… Amerika, İngiltere ve İsrail’in Suriye’ye dönük zaten bir planı vardı. Yani Suriye devleti ya bir bütün onların eksenine girecek, bu konuda anlaşacaklardı, uzlaşacaklardı. Bunu kabul etmemesi durumunda da böyle şiddetli bir müdahale planları söz konusuydu. Açıklamalarından, çağrılarından rejime dönük bunu anlamak mümkün. Bu açıktı. Bunu nasıl geliştirebilirlerdi? Elbette uzun zamandır zaten İsrail Suriye’de Hizbullah hedeflerini vuruyor, rejimi yoğun vuruyor, rejim güçlerini. Son aylarda bunu yoğunlaştırdı. Gerçekten Suriye’de de Hizbullah ciddi darbe yedi, zayıfladı. Zaten olan gücü de Lübnan’a aktardı. Bu da rejimi çok zayıflattı. Bu da tesadüf değil. Ukrayna’da NATO’nun silahları Rusya’ya karşı kullanıldı. Füzeler kullanıldı. Yeni ileri teknik kullanıldı Rusya’ya karşı. Rusya’nın buna cevabı oldu. Rusya’nın dikkatini de bir bütünen Ukrayna’ya çektiler. Rusya’yı daha fazla Ukrayna ile uğraştırır hale geldiler. Dolayısıyla Rusya’nın Suriye’deki pozisyonunu da bu biçimde zayıflatmayı hedeflediler. İran’ı da zaten zayıflattılar. Dolayısıyla rejimin en büyük destekçisi İran ve Rusya Suriye’de zayıflamış oldu. Rejim dayanıksız kaldı. Yani çok büyük oranda dayanaklarını kaybetti. Onun üzerinden de bu saldırıları zaten süreklileştirdiler. Diğer taraftan Türkiye’nin zaten yıllardır hazırlıkları var. Son yıllarda da bu hazırlıkları yoğunlaştırdı. Yani şöyle iki ihtimal söz konusudur: Ya ABD, İsrail, İngiltere Suriye’ye karşı müdahalesini Türkiye ile de anlaşarak, Türkiye’yi de buna dahil ederek bu biçimde devreye koydular. Türkiye öncülüğünde. Ya da bir plan yürüttüler, Türkiye’ye de çeşitli şartlar dayattılar. Türkiye bu şartları çok kendi lehine görmedi. Oyunu bozmak, kendi lehine bir oyun yeniden kurmak, bir denklem yaratmak için hızlı davrandı. Ve zaten yıllardır bu çeteleri eğitiyor, donatıyor ve bu çetelerle birlikte böyle bir hamle yaptı. Oyun planlarını kendi lehine çevirmeye çalıştı. Ya da böyledir. Bu birkaç gün sonra, yakın süreçte daha fazla netleşecek. ABD, İngiltere, İsrail Türkiye’yi kendi planlarına dahil ederek bir bütünen ortak bir plan mı Türkiye ile birlikte çıkardılar? Ve şu anda Suriye’ye bu müdahaleyi, Suriye halklarına bu müdahaleyi Türkiye öncülüğünde ortak mı yapıyorlar? Yoksa bir planı Türkiye’ye dayattılar, Türkiye bazı şartları kabul etmedi, erken doğum yaptırdı, Türkiye bir hamle yaparak Bütün bu güçleri kendi planına mecbur hale getirmeye mi çalıştı, o tarzda mı ortaklaşmayı hedefledi? Bu yakın süreçte biraz daha netlik kazanacak fakat şu anda gerçek olan durum şudur ki şu anda Türk devleti mevcut savaşı yönetiyor. Uluslararası güçler de Koalisyon da şu anda buna sessiz kalıyor. İzleme pozisyondadır. Ayrıca nasıl, ne düzeyde bu işin içindedir? Ne düzeyde bunun destekçisidir? Bu biraz daha ileride görünür olacak, netlik kazanacak. Fakat şu anda net olan Türkiye’nin rolüdür. Türkiye’nin bu savaştaki öncülüğüdür. Şu anda Koalisyon sessiz. İsrail şu anda halen bu programı yapıncaya kadar da sessizliğini koruyor. Rejim büyük bir dağılmayı yaşamış, çöküşü yaşamış durumda. Adeta büyük bir şok yaşıyor gibi. Rusya’nın durumu da öyle. Yani şimdi Rusya da çok ciddi şey yapmıyor. Yani karşı koymuyor. Ciddi bir zaten zayıflamayı da mevcut durumda, Ukrayna sorunundan da kaynaklı bir boyutta yaşadı. İran zaten ciddi darbeleri Lübnan savaşı sonrası saldırılarla yedi. Suriye de şimdi zayıfladı. Ve şu anda rejim, Suriye devleti diye aslında mevcut durumda ortada bir şey kalmış değil. Şu anda savaş tüm Suriye geneline yayılmış durumdadır. Bunu bilmek lazım ve bu savaşın başını Türkiye çekiyor. Çok büyük bir ihtimaldir ki yani bu savaşı tüm Kuzey Doğu Suriye’ye de yayacaklar. O açıdan her yerde halkımızın, halklarımızın topyekûn bir direniş içerisinde olması lazım. Kuzey Doğu Suriye’de seferberlik ilan edilmeli. Seferberlik temelinde herkesin harekete geçmesi gerekiyor. Kuzey Doğu Suriye’de özellikle ve Suriye genelinde de halk buna karşı direnmelidir. Ve özellikle Kuzey Doğu Suriye’de halkımız ve halklarımız devrimci halk savaşı temelinde her yerde direnişe geçmelidir. QSD güçlerinin yanında yer almalıdır. YPG, YPJ güçleriyle birlikte direniş mevzilerinde savaşmalıdır, direnmelidir. Eli silah tutan herkes, kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla bu direnişte yerini almalıdır. Varlığını, özgürlüğünü savunmalıdır, yurdunu, toprağını savunmalıdır. Hiçbir biçimde herhangi toprağını terk etme durumu yaşanmamalıdır. Herhangi bir göç yaşanmamalıdır. Nereye gidecek bu halk? Her yerde savaş var. Her yerde yıkım var. Doğru tutum, doğru yaklaşım kaldığı yerde direnişi geliştirmektir. Yurdunu, toprağını savunmaktır. Varlığını, özgürlüğünü savunmaktır. Devrimci halk savaşını geliştirmektir. Askeri güçleriyle birlikte 7’den 70’e bütün halkımızın bu direnişe, halklarımızın bu direnişe katılmasıdır.
Şu anda halkımız ve halklarımız üzerinde büyük bir soykırım tehdidi var. Halep’te, Şêx Meqsûd’da, Eşrefiye’de, diğer mahallelerde halkımızın devrimci halk savaşı deneyimi tecrübesi de çok güçlüdür. Gerçekten efsanevi bir direniş sergiledi çetelere karşı. Devrimci halk savaşını yürüttü Halep halkı. Şimdiden nüfusu 2-3 katına katlanmış. 7’den 70’e hepsi silahlı güçlerin yanında yer almalıdır, direniş cephelerinde yer almalıdır ve bu direnişe katılmalıdır. Mahallelerini savunmalıdır, yerlerini savunmalıdır. Tüm kantonlar, Kuzey Doğu Suriye’nin tüm kantonları. Ben bu temelde Kuzey Doğu Suriye halklarımıza devrimci halk savaşına en güçlü bir biçimde 7’den 70’e katılma çağrısında bulunuyorum. Varlığını ve özgürlüğünü sağlama, faşist, soykırımcı Türk devletine, işgalci, ilhakçı Türk devletine karşı, çetelerine karşı direnişi büyütme, güçlendirme çağrısı yapıyorum. Nasıl kapsamlı bir soykırım planı yürüttüklerini, bütün bu söylemlerin bir oyun olduğunu, bir özel savaş oyunu olduğunu çok net bir biçimde bu saldırılar, işte Suriye’de yürüttükleri savaş, kayyum politikaları, saldırılar, onca tutuklama çok net bir biçimde ortaya çıkardı. Bunu görmemiz lazım. O yüzden her yerde; Bakurê Kürdistan’da, Türkiye’de, Başur’da, Rojhilat’ta, ülke dışında, her yerde seferberlik ruhuyla halkımız ayağa kalkmalıdır. Direnişi büyütmelidir. Rojava bir bütünen devrimci halk savaşına seferber olmalıdır. Kuzey Doğu Suriye halklarının hepsi. Bu sadece askeri güçlerin omuzlarına bırakılamaz. Bu anlamda tehlike büyüktür ve herkes bu temelde gerçekleri görmeli ve halkımız da her yerde ayağa kalkmalıdır.