13 Nisan 2020 Pazartesi Saat 06:36
Ulus devletin homojen bir ulus ya
da toplum yaratmak için kendi içerisindeki farklı kültür ve kimlikleri tasfiye
etmek, bunları egemen ulus ya da topluluk içerisinde daha kolay bir şekilde
eritmek amacıyla geliştirdiği bir yöntemdir. Bu bağlamda da Kentsel dönüşümde,
sistemin kendisi için tehlike olarak gördüğü, yaratmak istediği tek tipleşmeye
dayalı toplum modeline uymayan ve bundan dolayı da sistem tarafından
istenmediği ilan edilen bir kimlik vardır. Ve bu kimliğin kümelendiği mekânsal
koşulları ortadan kaldırmakla bu kimliğin de egemen sistem içerisinde
rahatlıkla eritilebileceği ya da ortadan kaldırılabileceği anlayışına
dayanmaktadır. Kentsel dönüşüm kapsamında istenmeyen ve istenmediği ilan
edilen; “gecekondu”, “köylülük”, “kırsal”, “etnik”, “din-mezhep”, “siyasi” vb. kimlik
ve kültürler vardır. Bu kültür ve kimlikler homojen toplum projesi yaratmanın
önünde engel görüldükleri için ortadan kaldırılması gereken yapılar olarak değerlendirilir.
Bu bağlamda da aslında kentsel dönüşüm projeleri bu kimlik ve kültürlerin
istenilmediğinin ilan edilmesidir. İktidarcı-devletçi güçler asıl amaçlarını
gizlemek ve bu projelerine meşruiyet kazandırmak için kentsel dönüşüme tabi
tutmak istedikleri mekânları “suç üretme yerleri”, “yoksulluk-sefalet yuvaları”,
“ucube semtler” olarak nitelendirir ve bundan ötürü de buralara “hizmet”
götüremediklerini ve buraları yıkıp tekrardan inşa ederek yaşanabilir yerler
haline getirecekleri iddiasında bulunurlar. Kentsel dönüşüme bu türden amaç ve
sebepler gösterilse de esasında böylesi projelerin altında toplum
mühendisliğiyle toplumun tek tipleştirilmek istenmesi hedefi vardır. Kentsel
dönüşüm projelerinde dönüştürülmek istenen sadece kent değildir, esasında
dönüştürülmek istenen bir kimlik, kültür vardır. Bu dönüştürülmek istenen
kimlik ya da kültür, aslında kendisi olmaktan çıkarılıp bir başka şeye
dönüştürülmek, başkalaşıma uğratılmak istenmektedir.
TC. Devleti de kurulurken homojen bir ulus
yaratmak amacıyla yola çıkmıştır ve bu hedefini gerçekleştirmeyi günümüze kadar
da sürdürmektedir. Bunun için de homojen
bir toplum yaratma projesi önünde engel olarak gördüğü kimlikleri tasfiye
etmeyi kendine temel amaç edinmiştir. Bu projenin önünde de Kürtleri en büyük
engel olarak gördüğü için, bu konuda özel politikalar geliştirmiştir.
Cumhuriyetin ta kuruluş yıllarında Kürtleri tasfiye etmek için “Şark Islahat
Planı”nı geliştirmiş ve bu soykırım planını değişen koşullara uyarlayıp
çeşitlendirerek günümüze kadar uygulamaktadır. 2000’lerle birlikte yeni
hegemonik güç olarak Beyaz Türk burjuvazisinin yerine yeşil Türk burjuvazisinin
ikame edilmesiyle bu soykırım politikalarının uygulayıcı ve geliştiriciliğini
AKP devralmıştır. AKP ile birlikte Kürdistan’da uygulanan soykırım
politikalarında yeni bir döneme geçilmiştir. Yeşil faşist sermaye ve iktidarın
öncülük ettiği bu dönem, dört parça Kürdistan’da Kürt soykırımını tamamlamak
için tüm kirli savaş yöntemlerin iç içe ve birlikte kullanıldığı bir dönemi
ifade etmektedir. Kürt soykırımını tamamlamak üzerinden iktidara getirilen AKP,
bu amacına ulaşmak için her türden özel savaş yöntemini devreye koymuştur. Bu
bağlamda da AKP Kürtlere dönük yürütülen kirli savaşın zirvesini temsil
etmektedir. Biz de bu yazımızda faşist AKP tarafından Kuzey Kürdistan’da
uygulanan bu kirli çok yönlü savaş politikalarının bir parçası olan kentsel
dönüşüm adı altında yürütülen soykırım politikalarını ele alacağız.
Sömürgeci TC. Devleti, 1990’lı yıllarla
birlikte hâkim olduğu sınırlar içerisinde kentsel dönüşüm projelerini yoğun
olarak geliştirmeye başlamıştır. Esas amaç, homojen ulus projesine “aykırılık”
teşkil eden farklı kültür ve grupların yerlerinden edinmek suretiyle egemen
ulus ya da kültür içerisinde eritmektir. Faşist rejim, bu yıkım projelerini Kürtler
söz konusu olduğunda farklı etnik yapı saikiyle hareket ederek, bunu Kürt
soykırımını tamamlamanın bir parçası olarak yürütmektedir. AKP ile birlikte
Kürtlerin yaşadığı yerlere ilişkin uygulanan yıkım projeleri hızlandırılmış ve
bunun birlikte bir sisteme kavuşturulmuştur.
AKP iktidarı geldiğinden bu yana
Bakuré Kürdistan’da kentsel dönüşüm adı altında Kürtlerin kadim yerleşim
birimlerini yıkarak yerine TOKİ denilen yapılar inşa etmektedir. Adına kentsel
dönüşüm projeleri denilen bu uygulamaları bir rant kapısına dönüştürerek kendi
yandaşlarına peşkeş çekmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri ile yerleşim
birimlerinin tarihi yerleri hedef alınıp yıkılmaktadır. Bu şekilde de bu
yerleşim birimlerinin toplumsal- tarihi dokusu yok edilerek Kürtler belleksiz
bırakılmak istenmektedir. Bugün Faşist rejim, Kürdistan toplumunun hafızasını
oluşturan önemli etmenlerden biri olan böylesi tarihi yerleri ortadan kaldırmak
için seferber olmuş durumdadır. Bunu, kimi zaman barajlarla kimi zaman bombalamalarla
kimi zaman da “varoş” mahalle ve semtler olarak değerlendirdikleri yerleri
yıkarak yapmaya çalışmaktadır. Bunu, 2015 yılında özyönetim direnişlerinde de
görmek mümkündür. Sur, Cizir, Silopi, Kerboran, Farqin, Gever, Nusaybin,
Şırnak, Hezex, Varto gibi Kürt şehirleri hedef alındı, buralar top ve tanklarla
harabeye çevrildi. Akabinde de buralarda TOKİ’ler yapılmaya başlandı. Mimari
yapının bu kadar hedef alınmasının nedeni, mimari yapının kendi içerisinde
taşıdığı tarihsel-toplumsal doku, toplum açısından bellek teşkil etmesi ve
özgünlük taşıması gibi özellikleri bağrında taşımasıdır. Aslında bir bakıma
mimari toplumun kimliğini oluşturan temel etmenlerdendir. Faşist- soykırımcı
TC. Sistemi kurulduğundan günümüze kadar Kürtleri tarih bilincinden yoksun
bırakmak, tarih bilincini çarpıtmak için özel politikalar geliştirmiş ve bunu
kendine temel bir uğraş alanı yapmıştır. Günümüzde yapılan kentsel dönüşümler
de bundan bağımsız değildir, bizzat bunu gerçekleştirmek için yapılmaktadır.
Bütün soykırımcı sistemlerin başvurduğu bir yöntemdir. Bir toplum soykırım tabi
tutulduğunda ilkin tarih bilincinin yok edilmesi hedeflenir bu da yapılamıyorsa
çarpıtma yöntemine başvurulur. Faşist AKP ve onun şefi konumunda olan Tayyip
Erdoğan’ın da bugün Bakuré Kürdistan’da bu işe bu kadar hevesli bir şekilde
girmesinin altında da böylesi bir gerçeklik yatmaktadır.
Kentsel dönüşümle aynı zamanda
Kürt toplumsallığının parçalanması hedeflenmektedir. Toplumun birlikte, iç içe
yaşadığı ve bu yolla komşuluk, akrabalık, aidat ilişkisini canlı tutan ve bunun
bir sonucu olan dayanışma-yardımlaşma kültürünü ayakta tutan dinamikleri
ortadan kaldırıp, toplumu atomize edip iktidara muhtaç ve bağımlı hale
getirilmek istenmektedir. Bunu sağlayan en önemli etkenlerden biri sayılan
mekânsal koşullar ortadan kaldırılmak ve bunun yerine birbirinden izole,
çekirdek aileye göre inşa edilmiş, komşunun komşuyu bile tanımadığı, birbirine
benzeyen, donuk, adeta insanların üst üstte istiflendiği çok katlı evler inşa
edilmekte ve insanlar burada yaşamaya mecbur edilmektedir. Böylesi bir
yapılaşma ile toplumdaki aynı semte, mahalleye, sokağa ait olma duygusu ortadan
kaldırılmakta ve bununla birlikte o mekân içerisinde oluşmuş kültür de yok
edilmekte, onun yerine dar ailecilik, bireycilik gibi anlayışlar hâkim kılınmak
istenmektedir. Sömürgeci TC. Sistemi Kürdistan’daki varlığını sürdürmek için
öncelikli olarak Kürt toplumsallığını ortadan kaldırmayı önüne hedef koymuş ve
bunu gerçekleştirmek için de bu toplumsallıkla birebir bağlantılı olan mekânsal
koşulları ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Günümüzde bunun kazandığı biçimlerden
biri de kentsel dönüşüm olarak yürütülmektedir.
Kentsel dönüşüm projeleriyle
Kürdistan’ın kadim yerleşim yerleri bu şekilde tarihi- toplumsal yanlarından
soyutlanırken, bu projelerle uygulamaya konulan bir diğer ayak ise kent ve
ilçelerin varoş mahalleleri olarak nitelendirilen yerlerin soykırım
politikaları kapsamında tasfiye edilerek kentsel dönüşüme tabi tutulmasıdır.
Kürdistan’da özellikle 1990’lı yıllarda kirli savaş yöntemleriyle kentlere
göçertilen insanlar, yerleştikleri kenar mahallelerde klan, kabile ve
aşiretinden kopartılmış olsa da akrabalık, komşuluk, hemşerilik ilişkilerini
sürdürüyorlardı. Ne tam kentli olabilmişlerdi ne de klan, kabile ve aşiret ilişkilerini
sürdürebilmişlerdi. İkisinin arasında akrabalık ve hemşericilik olgusunu
geliştirmişlerdi. Böylelikle toplumsal bağlar zayıflamış olsa da
sürdürülüyordu. Kentsel dönüşüme tabi tutulan bu tür yerlerde toplu konut ve
benzeri yapılaşmalarla, bu zayıflamış toplumsal bağlar da ortadan kaldırılmak
istenmektedir. Çünkü toplumsal bağlar
ortadan kaldırıldıkça, tekçi ulus devlet modeli bağlamında kapitalist-modernitenin
yaşam cenderesine alınarak asimile edilebilirler.
Kentsel dönüşüm projeleriyle
toplum ipotek altına alınmaktadır. Kentsel dönüşümle evleri yıkılan insanlar
çaresiz bırakılarak, yerine inşa edilen TOKİ’lere yönelmek zorunda
bırakılmaktadır. Bu yeni inşa edilen evler çok yüksek fiyatlar ve 20-30 sene
sürecek ödemelerle “kira öder gibi, ev sahibi ol” kampanyaları oluşturularak
satışa sunulmaktadır. Evleri kentsel dönüşüme uğrayan insanlar, barınma
sorunlarını çözmek için yeni aldıkları evlerini ipotek altına alıp bankalarda
faizle kredi çekmektedirler. Ve toplumun önemli bir kısmı bu yolla bankalara
borçlu hala gelmekte, ipotek altına aldıkları evlerinin ellerinden alınmaması
için taksitlere bölünmüş borçlarını her ay ödemek zorunda kalınmaktadır.
Aslında borçlanan bu insanlar artık bankalara olan borçlarını ödemek için geri
kalan yaşamlarında bankalara çalışmış oluyorlar. Çünkü kredileri faizle
aldıkları için borçlanmış oldukları miktarda sürekli artmaktadır. Taksitlerini
düzenli ödeyememesi halinde evleri ipotekli olduğu için de elinden alınma
ihtimali Demokles’in kılıcı gibi başlarının üzerinde gezinmektedir.
Yaşamlarının bundan sonrası için bankalara çalışmak zorunda bırakılan bu
insanların aslında evlerinden ziyade yaşamları ipotek altına alınmıştır. İpotek
altına alınmış yaşamlarla toplumun önemli bir kesimi bu şekilde sömürgeci
sisteme bağımlı hale getiriliyor.
Firaz GARZAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html