01 Şubat 2020 Cumartesi Saat 08:48
Bilindiği gibi savaş denince iki
askeri gücün üstünlük sağlamak için yürüttükleri sıcak çatışmayı ifade eder.
Ancak Özel Savaşta durum farklıdır. Özel savaş stratejisini benimseyen güç
kendini ekonomik, sosyal, siyasal, askeri, diplomatik, basın-yayın, sivil
toplum örgütleri, toplumsal ve inançsal kesimler yani bir bütünen kendi iç
yapılanmasını yürüttüğü savaşa göre örgütler ve her türlü kirli yol ve yöntemi
kullanma temelinde eş zamanlı harekete geçirerek sonuç almak ister. Bir anlamda
savaşın her türlü ahlaki ilkeden, yasadan, demokratik kültürden ve uluslararası
insan hakları sözleşmelerinden koparılarak yürütülmesini esas alan savaş
stratejisidir diyebiliriz. O açıdan Özel Savaş kirli savaştır ve her tür savaş
suçunu bağrında barındırır.
Bu konuda dünya deneyimlerinde çokça
örneğe rastlamak mümkün olsa da Özel Savaş’ın her alanda zirveleşmiş hali Türk
Özel Savaş yönetimi olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana
kendisini Kürtlerin, Alevilerin ve Sosyalistlerin inkarı ve imhası üzerinden
yapılandırmıştır. Devletin her kademesi, her kurumu, her uygulaması, siyaseti,
sosyal politikası, eğitimi, basın-yayını, edebiyatı, kültürü-sanatı her şeyi bu
temelde oluşturulup hayata geçirilmiştir. İkinci dünya savaşından sonra
başlayan soğuk savaş yıllarında yani
1960’larda Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde CIA ve NATO işbirliği ile önce
Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla, daha sonra da Özel Harp Dairesi adıyla
kurumsal bir kimliğe kavuşmuştur. Özellikle 1980’lerden sonra hızla
yükselen Kürt Özgürlük Mücadelesi karşısında Türk Özel Savaş yönetimi kendisini
yeniden düzenleyerek Kürt inkarı ve imhası temelinde her alanda yeniden
örgütlenmeyi esas almıştır. Oluşturduğu Özel Harp Dairesi ile bu özel savaş
yapılanmasını koordine etmeyi hedeflemişlerdir. Her türlü kirli savaş
uygulaması, kontgerilla, jitem, hizbul-kontra, çete oluşumları, köy yakmalar,
işgaller, koruculuk, Özel Hareket, OHAL, sıkıyönetim, DGM, faili meçhul
cinayetler, kayyım, vb tüm uygulamalar Özel Savaş stratejisiyle bağlantılı
uygulamaya konulmuştur.
Kuşkusuz her açıdan Özel Savaşı
kapsamlı bir şekilde ele alıp çözümleme bu yazımızın kapsamını aştığı gibi,
kendi başına özel bir çalışmayı gerektirdiğini ve bu düzeyde çalışmaların
yapılarak yayınlandıklarını da biliyoruz. Biz daha çok güncel boyutuyla
zindanlarda özel savaş politikalarının neler olduğunu, nasıl ve hangi
yöntemlerle hayata geçirildiğini, bununla neyin hedeflendiğini ve ne düzeyde
sonuç aldıklarını irdelemek ve bu çerçevede zindanlarda yaşanan sorun ve
sıkıntıların esas nedenlerini ortaya koymaya çalışacağız.
DİRENİŞİ ÇÜRÜTEMEYEN REJİM ÖZEL SAVAŞ
YÖNTEMLERİNE BAŞVURUYOR
Her şeyden önce başta da belirttiğimiz
gibi Özel Savaş stratejisini esas alan bir güç tüm kurumlarını buna göre
yapılandırıp örgütlüyor ve tüm alanlardaki uygulamaların aynı ortak amaca hizmet
etmesini esas alıyor. Dolayısıla kendisini Kürt inkarı ve imhası üzerinden
yapılandıran Türk Özel Savaş yönetimi zindanları da bu politikasını başarıya
götürmenin temel aracı olarak görüp, öyle ele alıyor. O açıdan zindandaki her
türlü uygulama ve politika, hatta zindanların mimari yapısı dahi Özel Savaş
stratejisinin bir sonucu oluyor. Bu nedenle zindanlardaki her türlü uygulamayı
bu bağlamda ele alıp değerlendirmek, tek tek zindanlarda yaşanan lokal
uygulamalar olmadığını, merkezi bir politikaya hizmet ettiğini bilerek ele
almak en doğru yaklaşım olmaktadır.
Türk Özel Savaş rejimi imha ve
soykırım stratejisini hayata geçirirken bunu kabul etmeyen, buna karşı duran ve
direnen herkesi, her yapıyı, kurumu hedef alıyor. Bu hedef alma katletme
biçiminde olduğu gibi günümüzde yaygınca kulanılan siyasi soykırım
operasyonları ile tutuklayıp zindana atma biçiminde daha fazla öne çıkıyor. Bu
soykırım operasyonları ile bir yandan toplum korkutulup, sindirilmek
istenirken, diğer taraftan direnme potansiyeli taşıyan kişilerde tutuklanarak
iradesi kırılmak, teslim alınmak, kendisine karşı mücadele edecek pozisyondan
çıkarıp pasifize edilmek, bunu başaramazsa bile toplumdan koparılarak
cezalandırılmak isteniyor. Zindandaki devrimci tutsaklar devletin bu
politikasını iyi bildikleri için, örgütlenerek direnmeyi ve zindan sahasını bir
mücadele alanı yapmayı en temel varolma yolu olarak benimsemişlerdir. Bu yüzden
Özel Savaş rejimi öncelikli olarak tutsakların örgütlülüklerini hedeflemekte,
saldırılarının ve zindan politikalarının temeline bunu koymaktadır. Çünkü
biliyor ki zindanlara atmakla planladıklarını, zindandaki devrimci tutsakların
örgütlü duruşu boşa çıkarıyor. O yüzden öncelikli olarak bu örgütlü duruşun
ortadan kaldırılması, zayıflatılması, dağıtılması, işlevsiz kılınması
hedefleniyor.
Bunun içinde pek çok yol ve yöntemi
devreye koyuyor. Cezaevlerinin mimari yapısını değiştirmek bunlardan biri
olmaktadır. A Tipi, B Tipi, C Tipi, D Tipi, E Tipi, F Tipi, H Tipi, L Tipi, M
Tipi, T Tipi, Özel Tip, Yüksek Güvenlikli Cezaevi vs neredeyse alfabenin tüm
harflerine denk düşecek çeşitlilikteki cezaevi mimari yapılarının hepsi bu
amaçla geliştirilmiştir. Bu da yetmezmiş gibi teknik donanımla adeta
tutsakların aldığı nefes dahi izlenmekte, dinlenmektedir. Tüm bu mimari yapı değişimlerinin
hepsi tutsakların örgütlü güçlerini dağıtma ve zayıflatma amaçlıdır. Günümüzde
devrimci tutsaklar genellikle F ve T Tipi cezaevlerinde tecrit koşullarında
tutulmaktadır. Aynı cezaevinde, yan odasındaki arkadaşını yıllarca görememe
uygulanan tecritin düzeyini göstermektedir. Yine bu mimari çeşitlilikle aynı
paralelde neredeyse ülkenin her kent ve kasabasına bir cezaevi yaptırılarak
devrimci tutsaklar küçük gruplar halinde ülkenin dört bir tarafına sevk ve
sürgünlerle dağıtılıyor. Bu şekilde örgütlü güç parçalanmak, dağıtılmak,
tutsaklar ve aileleri örgütlü duruşlarından dolayı cezalandırılmak isteniyor.
Uygulama hukuka uygun olacağına hukuk uygulamayı hayata geçirecek şekilde
değiştirilerek sevk ve sürgünlerin önündeki engeller kaldırılıyor. Normalde
herkes tutuklandığı yere en yakın mahkemede yargılanmalıdır. Ancak bunu sevk ve
sürgün politikasının önünde engel gören özel savaş yönetimi, SEGBİS (iletişim
araçlarıyla mahkemeye görüntülü ve sesli katılım) ile mahkemelere
katılabilineceğini yasallaştırıyor. Uygulanan tecrit politikası, avukat ve aile
görüşlerinin sınırlandırılması ve çok katı kurallara bağlanması, ziyaret,
telefon ve aile görüşlerinin dinlenmesi, bunun yasal kılıflarının da
oluşturulması, ince aramalar, onur kırıcı tarzda çıplak aramaların dayatılması,
mektup, fax vb iletişim kanallarının sınırlandırılması ve daha sayabileceğimiz
pek çok uygulama öyle keyfi, cezaevi yönetimlerinin faşist karakterinden dolayı
uygulanan uygulamalar olmayıp, Özel Savaş Stratejisi gereği merkezi planlanan
politika ve uygulamalar olmakta ve tutsakların örgütlü yapısını
hedeflemektedir.
Özel Savaş yönetimi esasta zindana
attığı kişiyi teslim almak, iradesini kırmak, değerlerine ve düşüncelerine sırt
çevirerek kulanabileceği bir kukla haline getirmek istiyor. Bu düzeyde
düşüremediklerini bağımsızlaştırma adıyla mücadeleden tümden koparmayı
hedefliyor. Bunun için insanoğlunun tüm gereksinim ve zaafları düşürme aracı
olarak kullanılıyor, işkenceyle, tehditlerle ve çeşitli vaatlerle düşürme
politikası hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu yolla toplumda da devrimci
öncülüğe karşı bir tepki oluşturmayı, güvensizlik yaratmayı ve basitleştirmeyi
hedefleyerek, manevi etkisini kırmayı amaçlıyor.
SİSTEMATİK İŞKENCE POLİTİKALARI
DEVREDE
Tabi bu en kaba haliyle tutuklanan
birinin düşürülmesini ifade ederken, bir de bu uygulamalarla kısa sürede
düşüremediği ve değerlerine sırt çevirmeyen, zindanda da örgütlü yapıyı tercih
eden ve ezici çoğunluğu oluşturan tutsaklara yönelik uzun süreye yayılmış bir
çürütme politikasını esas alıyor. Yılarca uyguladığı baskı ve işkencelerle bu
bireyler yıldırılmak, umutsuz hale getirilmek ve içten içe pişmanlığı yaşayarak
ruhsal ve manevi anlamda çöküşü yaşamaları hedefleniyor. Cezaevlerindeki baskı
ve işkence politikalarının sürekliliği ve sistematikliği böyle bir sonuç
yaratmak içindir. Çürütme politikasının tek aracı işkence ve baskı değildir.
İşkence ve baskının yanında, tecrit politikasıyla dışardaki mücadeleden
koparılmak isteniyor. Sürgünlerle en ucra köşelere yollanıyor, özgür basını
izlemesi yasaklanıyor, 24 saat özel savaş basınının prapagandasıyla bir yandan
düşüncelerinde muğlaklaşmayı yaratıyor, diğer taraftan sistem yaşamına yönelik
bireyde çarpık istem ve özlemlerin geliştirilmesi hedefleniyor. Yine
tutsakların yemelerinden, içmelerine hatta soludukları havaya kadar tüm zorunlu
gereksinimleri bu tarzda çürütme eksenli terbiye etme aracına dönüştürülüyor.
Uygulanan disiplin cezalarıyla tutsaklar yıldırılmak, mücadeleden
vaçgeçirilmek, liberal, bireyci, pasif, itaatkar bir duruma getirilmek ve
iradesizleştirmek isteniyor. Tüm bu uygulamalarla iradesi kırılmış,
manevi-moral çökmüş, düşünsel olarak muğlaklığı yaşayan, çarpık özlem ve
istemleri geliştirilmiş, mücadele azmi tükenmiş ve dışarı çıktığında sistem
yaşamına en iyi ayak uyduracak hale gelmiş bireyler yaratılmak isteniyor.
Çürütme politikası bunu esas alıyor.
CEZAEVLERİ MİT DENETİMİNDE
Son yıllarda cezaevleri istihbarat
örgütünün adeta arka bahçesi, yararlanabileceği temel kaynak konumuna
getirilmiştir. MİT önemli oranda cezaevlerini kontrol etmek, bilgi toplamak ve
Özel savaş politikalarının sonuç almasını sağlamak amacıyla aktif bir rol
oynadığı biliniyor. Kamera ve ortam dinlemeyle tutsakların her yaptığı ve
konuştuğu kontrol edilmekte, buna uygun politikalar günü birlik belirlenmete,
her tutsağa yönelik ayrı dosyalar tutulup sürekli göncellenmekte ve buna uygun
kişiye özel politikalar uygulama noktasına kadar ince ve detaylı çalışmalar
yürütülmektedir. Sorguda düşüremediği ancak zayıflıklarını gördüğü bireyleri
zindanda da MİT rahat bırakmamakta, avukat, revir, müdürle görüşme adı altında
görüşmeye çağrılan tutsaklara tehdit, şantaj ve vaatlerle ajanlık
dayatılmaktadır.
Zindanlarda hayata geçirilen özel
savaş uygulamalarını daha da detaylandırmak, her uygulamanın tek tek analizini
yapmak mümkündür. Zaten hiçbir uygulama tek amaca hizmet etmez, birbirini
besleyen, bütünleyen amaçlar demetine hizmet eder. O açıdan her bir uygulamanın
özel analizide şarttır. Ancak bu farklı ve özel bir çalışmanın konusudur. Biz
daha çok zindanlara ilişkin basından parça parça duyduğumuz, ‘’hak ihlali’’
olarak adlandırılarak lokal uygulamalarmış gibi gösterilen uygulamaların
hepsinin, Kürtleri inkar ve imha konseptiyle paralel yürütülen, bütünlüklü ve
merkezi olarak planlanan Özel Savaş stratejisinin uygulamaları olduğunu ve
bunlarla amaçlananları ortaya koymaya çalıştık.
Kısacası zindanlar günümüzde, özel
savaş yönetiminin devrimciliği bitirme amacıyla, devrimci tutsakların varolma,
teslim olmama ve zindanıda mücadele alanı haline getirme amaçlarının kıyasıya
çatıştığı bir alan olmaktadır. Devrimci tutsaklar sahip oldukları tarihsel
mirasa ve yıllara dayalı direniş tecrübeleriyle, mücadeleye bağlılıkları ve
örgütlü yapılarıyla bu Özel Savaş politikalarını önemli oranda boşa çıkarıp,
sonuç almasını engelleseler de, Özel Savaş Yönetimi istediği düzeyde olmasa da,
hedeflediği bu politikalarında hem ısrarlı olmakta, hem de her geçen gün daha da
inceltip-derinleştirerek sonuç almayı hedeflemektedir.
Zilan
KAYA
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html