AKP iktidarı Türkiye halklarını terörle yönetiyor. Bunu da iki biçimde yapıyor; Birincisi siyasi yöntemleri ve dili terör yöntemini içerdiği için bu işi bizzat politik bir tarz haline getirerek yapıyor. İkincisi muhalefetin eleştirilerini ve toplumsal tüm talepleri terör kavramı içine alarak ve kendilerini suçlayarak bu işi yapıyor. Toplumsal psikolojiye korku ve paniği hakim kılarak insanları sindiriyor.
Türkiye’de terörün bir yöntem olarak devlet yönetmede kullanılmasının asıl nedeni uzun yıllardır sol ve demokrasi güçlerini ve Kürt halkının taleplerini terörist olarak nitelemesidir. Bu yolla faşist rejimine terörle mücadele demesidir. Bu durum en az 1980’den beri yürürlükte olduğu için de terör kavramı gündelik yaşamın bir parçası haline getirilmiştir. Dünyada terör kavramına bu kadar angaje olmuş başka bir devlet daha yoktur. Erdoğan AKP iktidarıyla birlikte bu kavramın ve içerdiği anlamın uyarlanmadığı toplumsal yaşam alanı kalmadı; trafik terörü, futbol terörü, düğün terörü, maganda terörü, patates terörü, soğan terörü, esnaf terörü, aracılar terörü, müteahhit terörü, doktor terörü, koca terörü vb…
Son bir kaç gündür hayat pahalılığı ve mermi meselesiyle terör kavramı ve siyasi yöntemi bir kez daha oldukça çarpıcı bir biçimde gündeme sokuldu. Hayat pahalılığı ve savaş harcamaları ilişkisinin çok açık dilendirilmesiyle Erdoğan-Bahçeli rejiminde bu kavramın neden bu kadar yaygın ve olur olmaz kullanıldığı daha iyi anlaşılmış oldu. Ve aynı zamanda terör siyasetinin iç yüzünü oldukça açık bir şekilde gözler önüne serdi. Hayat pahalılığı sokakta tüm ağırlığıyla hissedilince ve açıktan eleştiri konusu olmaya başlayınca, Erdoğan bu eleştirilere ve toplumsal tepkilere karşı ‘teröristlere sıkılan mermileri’ gündeme taşıyarak ön almaya çalıştı. Eleştiri yapanlara ‘biz terörle mücadele ediyoruz, harcadığımız mermilerin ne kadar tutuğunu, bomba atan uçakların kalkışları ve harcadıkları mühimmattın ne kadar para ettiğini biliyor musunuz?’ diyerek gerçekleri bir terörist olarak deşifre etti. Kendisini eleştirenleri de ince bir biçimde ‘teröristlikle’ suçlamaya çalıştı.
Burada önemli olan ve asıl anlaşılması gereken nokta, bir devletin ve iktidarın kirli ve faşist politikalarının yol açtığı içinden çıkılmaz ülke gidişatına izah getirirken neden böyle bir söyleme başvurduğudur. İkincisi bu kadar tehlikeli bir söylemi neden bu kadar rahat kullandığıdır.
Bilindiği gibi Türkiye devleti AKP döneminde çok daha fazla özel savaş devleti olmuştur. Özel savaş yöntemiyle bir devleti yönetmek demek, her konuyu ve gelişmeyi saptırmak demektir. Çünkü özel savaş en başta yalan söylemek ve toplumu yalanla yönetmek demektir. Erdoğan ve adamlarının her şeyi özel savaş politikalarıyla bu kadar kolay ve korkmadan dilendirmesinin bir nedeni, Türkiye’nin geleceğini belirleyen temel sorunlarının çözümünde muhalefetin yani farklı görüşlerin olmamasıdır. Muhalif denilebilecek kesimlerinse çok genel, dar ve yüzeysel kalmasıdır. Yalancının cesareti gerçekleri söyleyecek kimsenin bulunmamasından ileri gelir. Yalancıların bu kadar pervasız olmasının kaynağı, doğruları söyleyeceklerin zayıflığı ya da korkaklığıdır. Şimdi Türkiye böyle bir ülkedir.
Erdoğan’ın toplumun bir kesimini yalanlarına inandırıp özel savaşa taraf yapması, yalandan nemalananları yandaş haline getirmesi önemli bir özel savaş tarzıdır. Türkiye’de yalan söylemeye dayanak ve bir kesimin bu yalanlara inanmasına vesile edilen asıl mesele ise Kürt inkarı ve demokrasi taleplerini zorla bastırmak istemesidir. Toplumdaki demokrasi taleplerini ve Kürt halkının haklarını demokratik temelde kullanma isteğini terörize etme gayretleri, iktidarlarını özel savaş politikasına dayandırılmasının temellidir. Zaten dikkat edilirse Türkiye’de muhalefetin olmadığı temel konuda bu hususlardır.
Devletin Kürt politikasında ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde legal bir muhalefet yok gibidir. Bu muhalefetsizlik partilerin ve liderlerin çapı ya da siyaset tarzıyla ilgili bir konu değildir. Kürt politikasında ve demokratikleşmede devlet legal muhalefet yapma izni vermediği, katı faşist devlet gerçeğinden vaz geçmediği için muhalefet yani farklı görüş ve öneriler gelişmemektedir. Türkiye’de siyaset yoktur. Devlet ve iktidar kliğinin ceberut gerçeği ve halkı aldatan oyalayan oyunları vardır. Toplum değil devlet güçlendirilmek istendiği için, halkın çıkarlarının hilafına devletin geleceği düşünüldüğü için farklı görüşler gelişmez. Örneğin CHP, Kürt sorununda, demokratik değerlerin gelişmesinde, Ortadoğu politikalarında, AB ve ABD ile ilişkiler konusunda söz söyleyecek durumda değildir. İstese de söyleyemez, çünkü devlet kendisine bu izni vermemiştir. Bu konularda CHP ile AKP bir ve bütündür. Hatta CHP, zaman zaman AKP’den de ileri gidebilmektedir. Kürt politikasında tek bir devlet ve siyaset vardır. Geriye HDP ve diğer sol güçler kalıyor. Ancak HDP temsil ettiği siyasi çizgiyi yaratıcı tarzda pratikleştiremediği ve çok genel söylemlerin dışına çıkamadığı için etkili olamıyor. Yine tabanını toplumsal muhalefet tarzında harekete geçiremediği için sokakta yeterince güç olamıyor. Diğer sol ve sosyalist güçlerse toplumsal dili ve toplumla ilişki kurma sorunlarını henüz çözemedikleri için söylemleri karşılık bulamıyor. Böylece ortam atıp tutan Erdoğan ve adamlarına kalıyor. Erdoğan yandaşlarını yandaşları da Erdoğan ve adamlarını topluma propaganda ediyor. Bu nedenle Erdoğan Türkiye’si ‘kendin pişir kendin ye’ Türkiye’si olmuştur.
AKP muhalefetin belirtiğimiz durumunu da kendi iktidar çıkarları için oldukça iyi kullanıyor. Örneğin AKP hem iktidar hem muhalefet rolünü oynuyor. ‘Her şeyin muhatabı biziz, sizler devletin beka sorunu yaşadığını bilmiyorsunuz’ söylemiyle kendisini devlet gibi sunarak muhalefeti ama özellikle de CHP’yi baskı altına alıyor. Böylece CHPyi kendi hizmetine almış oluyor. Muhalefet sahası boş kalınca, AKP kendisinin yarattığı sorunlara Erdoğan’ın ağzından muhalefet yapıyormuş gibi bir taktikle toplumun tepkilerini de kendi lehine çeviriyor. Ve öyle bir tablo ortaya çıkıyor ki, Erdoğan AKP’nin başı olduğu halde bu partiye muhalefet yapıyormuş havasını oluşturabiliyor.
Mesala son açık pazarda meyva sebze satma olayı böyle bir düzen içinde kuruldu. Devletin çerçi olduğu bu oyun, anlayana ibretlik bir sonuçtur. Ülkede tarımı ve hayvancılığı bitiren, samanı bile ithal edecek duruma getiren, her yere aracı kurum ve taşeron yerleştirip yandaşlarını zenginleştiren kendisi olduğu halde bunu bile muhalefete mal edebiliyor. İnternete Erdoğan’ı bir kelime ile eleştirenleri hapseden polis ve savcılar, her ne hikmetse bizzat AKP’nin yasalarla ortalığa saldığı ‘aracı teröristlerini’ yakalayamıyor. AKP bununla da yetinmiyor fiyat pahalılığını bile muhalefetin üstüne atıyor. Suçu başkalarına atmada usta olan yavuz hırsız Erdoğan ve AKP, tanzim satış alanlarına görevlendirdiği adamlarına mevcut durumun sebebi muhalefettir propagandalarını bile yaptırabiliyor. Erdoğan halk deyimi ile ‘kurt ile öldürüp çobanla yiyen köpek’ rolünü mükemmel oynuyor.
Terör kavramını bu kadar yaygın kullanması farkında olmadan bir gerçeği daha deşifre ediyor; Türkiye’de terör denilen şeyin kendileri ve devlet olduğudur. Bunların terör dedikleri, devlet politikalarının neden olduğu toplumsal sorunların demokratik çözümünün dilendirilmesidir. Bunlar demokrasi mücadelesine hak ve adalet taleplerine teröristçe saldırdıkları için bu kavramı ağızlarından düşürmüyorlar. Dolaysıyla Türkiye’de terörist denilen şey, iktidarın kendi varlığını sürdürmek için icat ettiği bir söylem ve pratik politika oluyor. Bunun için terör kavramı Erdoğan ve Bahçeli devletinin tüm terörist eylem ve politikalarını altında gizledikleri beş metrelik bir örtüdür. Buna inananların olması toplumun bir kesimini gerçek manasıyla teröristleştirdiklerini göstermektedir. Asıl tehlikede burada yatıyor. Devletin kendi kirli ve çirkin işlerine, yalan ve yanlış uygulamalarına ve baskı politikalarına halkın bir kesimini katmış olması vahim bir takım sonuçları beraberinde getirebilir. Böyle bir yönetimin istemeyerek yol açtığı bir diğer şeyse terörist dediklerinin sayısını çoğaltmakla, ‘teröristlerin’ idareye el koymasına imkan yaratmasıdır.
Mermi ve hayat pahalılığı ilişkisinin kurulması zamların, hayat pahalılığının, dışarıdan tecrit olmanın, içerdeki baskı ve şiddetin gerçek nedeninin Kürtlerle savaş olduğu itiraf edilmiş oldu. Haydi HDP kafanı çalıştır…