Zindanlarda tutulan tutsaklar içerisinde Corona Virüse yakalananların sayısında hızla bir artış yaşanmaktadır. Bunun asıl nedenini de AKP-MHP faşist diktatörlüğünün zindanlara yönelik uygulamakta olduğu özel kirli savaş politikaları oluşturmaktadır.
Corona Virüsün yaygınlaşarak salgın haline geldiği ve acil önlemlerin alınmasına dair kararların alındığı bir süreçte AKP-MHP faşist diktatörlüğü tarafından ‘ceza-infaz yasasında’ yapılan düzenlemelerle cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü olanların tahliyeleri gündeme gelmişti. Ancak yapılan bu yasal düzenlemeden siyasal nedenlerle zindanlara alınan sosyalist, devrimci, demokrat tutsaklar yararlandırılmamıştı. Hatta bununla yetinilmediği gibi devrimci siyasal tutsakların yaşam koşulları daha da ağırlaştırılmış, her türlü mikrobik, salgın hastalıklara yakalanmaları için uygun koşullar yaratılmış, hasta olanlar da ağırlaştırılan yaşam koşullarında, ölümle baş başa bırakılmışlardı.
Koğuşlara kapasitesinin üzerinde olan sayıda tutsaklar doldurulmuş, ham yaşamsal hem de temizlik için temel ihtiyaçlardan olan su kısıtlamaları başlatılmış, sterilize edici temizlik losyonları, dezenfekte edici ilaçlar, sprey, sabun, maske vb.ler verilmemiş, duyulan ihtiyaç malzemelerini isteyen tutsaklara da kantinin yolu gösterilmişti. Bunların bir sonucu olarak da bir anda yüzlerce tutsak Corona virüse yakalanmış ve yaşamlarını kaybedenler olmuştu.
Zindanlarda yaygınlaşan Corona virüs salgını sadece tutsaklarla, tutulanlarla da sınırlı kalmadı. İçlerinde Kars Belediyesi Eş Başkanı Şevin Alaca’nın da olduğu zindanlara yeni alınan tutsaklara da Corona virüs bulaştırıldı. Bu şekilde şimdi zindanlarda yüzlerce tutsak yakalandığı Corona Virüs’ten son nefesini vermeyi bekler bir hale getirildi.
AKP-MHP faşist diktatörlüğünün Corona Virüs salgınına dair politikası çok nettir ve bundan hiçbir kimsenin şüphesi olmamalıdır. Dünya genelinde Corona Virüs salgınını insanlığın varlığını ilgilendiren bir tehdit olarak kabul edip, ona göre tedbirler alınırken, AKP-MHP faşist diktatörlüğü bunun aksi bir tutum içerisine girmiştir. Tabiri caizse Corona Virüs salgınını ‘tanrının bir lütfu’ olarak görmüştür. Bundan yola çıkarak da Corona Virüs salgınını Türkiye, Kürdistan toplumlarının tek tip insan yaratma stratejisinin pratikleştirilmesinde bulunmaz bir fırsat olarak görmüştür. Sessiz, kimsenin çıkmadığı sokaklarda tam bir hakimiyet kurmuş, insanları evinden çıkamaz hale getirerek toplumu cendere altına almıştır. Gösteriler, toplu etkinlikler yasaklanmış, sosyal ilişkiler sınırlandırılarak iki insanın bir araya gelmesi engellenmiştir. Faşist yasaları, kararnameleri birbirinin ardı sıra çıkarmış, iğneden ipliğe varıncaya kadar her şeye sürekli olarak zam yapılmıştır. Bakur, Rojava, Başur, Rojhilat Kürdistan’da soykırımcı, sömürgeci-faşist saldırılar yoğunlaştırılmıştır. Suriye, Irak, Libya, Dağlık Karabağ vb. gibi ülkelere, coğrafyalara yönelik yürüttüğü işgal saldırılarına hız kazandırılmıştır.
Bu fırsatçı yaklaşımın bir parçası olarak zindanlarda da benzeri politikaları devreye konulmuştur. Öyle ki, Corona virüs salgınının zindanları tehdit altına aldığı bir süreçte, o zamana kadar olmadık sayıda tutsağın; hastalık vb. nedenler sonucunda yaşamını kaybetmiştir. Daha açık ve doğrudan ifadeyle zindanlarda katliam başlatılmıştır. Devrimci tutsakların Corona Virüse yakalanması için faşist şef Kenan Evren’in tutsak devrimcileri kastederek ‘asmayalım da, besleyelim mi’ sözünün gerekleri yerine getirilmeye başlanılmıştır.
AKP-MHP faşist diktatörlüğünü, önceki yıllarda seçimle iktidar koltuğuna oturmuş olan partilerin devleti idare etme yöntemleriyle birbirine karıştırmamak gerekmektedir. AKP ve MHP oluşum itibarıyla kontrgerillanın yer üstü siyasal örgütlenmeleri olarak kurulmuşlardır. Bu partilerin başında olan R.T. Erdoğan ve Devlet Bahçeli gerçeği dikkatli bir şekilde ele alındığında bu çok daha net bir şekilde görülecektir. R.T. Erdoğan ve Devlet Bahçeli; sosyalistlere, devrimcilere, demokratlara, yurtseverlere karşı saldırılarda kullanılarak ‘siyaset’de yer verilen unsurlardır. 1960’ların sonlarına doğru Türkiye’de üniversiteli devrimci gençliğe yönelik başlatılan saldırılarda ilk cinayeti işleyenlerin AKP’nin kuruluşunda R.T. Erdoğan’la birlikte yol arkadaşlığı yapanların olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu konuda yayınlanmış kitaplar bulunmaktadır. Devlet Bahçeli’nin geçmişi ise ‘tencere dibi kara …’ misali R.T. Erdoğan’dan daha ‘kara’dır. Ellerinde 1970’li yıllarda işlenen, katledilen sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların, aydınların, işçilerin, emekçilerin kanı vardır.
Şimdi bunlar birlikte TC Devleti’ni yönetmektedirler. Soykırımcı, işgal saldırılarının, işlenen cinayetlerin, gerçekleştirilen katliamların kararlarını birlikte almakta ve uygulanmak üzere talimat vermektedirler. Çıkarılan faşist kararnameleri birlikte hazırlayarak, halkı sefalete, cebre eden bir yaşama mahkum etmişlerdir. Zindanlarda devrimci tutsakları ‘asmayalım da besleyeli mi’ diyerek zulüm ve baskı altında tutarak katiline neden olanlarda bunlardan başkası değildir. Faşisttirler, halk düşmanlarıdırlar. Oturdukları iktidar koltuğundan aldıkları güçle toplumu iliklerine kadar sömürmekte ve nefes alamaz hale getirmişler. Kürdistan ve Türkiye’yi birer zindan haline getirmişlerdir. ’Tanrının lütfu’ olarak gördükleri Corona Virüsü de Kürdistan ve Türkiye halklarına karşı yürüttükleri topyekun özel-kirli savaşının en etkili, imha edici bir silahı olarak kullanmaktan geri kalmamışlardır. Corona Virüsle, Kürdistan ve Türkiye zindanlarında işenen cinayetler, yaşanan katliamda bundan başka bir şey değildir. Faşist şef R.T. Erdoğan ve D. Bahçeli’nin insanlığa, halka ve devrimcilere, demokratlara karşı işledikleri suçlardır.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi