28 Eylül 2018 Cuma Saat 06:13
2002’de henüz yeni bir parti
olmasına karşın, ekonomik krizin de etkisiyle seçimleri kazanmış, hükümet
olmuştu AKP- Erdoğan. AKP’nin kurulduğu
2001 tarihinde yaptığı konuşmasında “Türk
siyaset hayatına lider oligarşisinin çöktüğü gün olarak tekelci bir anlayışa
dayanan liderlik anlayışının yerine kolektif aklın temsilcisi olan bir
anlayışın yerleştiği gün olarak geçecek demişti. Tabi siz bu gün baktığınızda
‘hadi canım bunu Erdoğan mı söylemiş’ diyebilirsiniz, şaşırmakta haklısınız.
Nitekim Erdoğan her gün kendisini baş aşağı çevirerek insanları şaşırtmaya
devam ediyor.
Erdoğan’ı aptal, ne yaptığını
bilmez biri olarak düşünmeyin. Bunları gayet bilinçli yapıyor. Akıl
hocalarından çok şey kaptığı ortada. Hatta boynuzun kulağı geçtiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Bu gün 17 yıl sonra AKP ve
Erdoğan’ın çıkış söylevlerinden uzaklaşıp bir parti devleti, bir diktatör
olduklarını cemi cümle görüyor. Erdoğan oyununu iyi çalışıyor. Bu güne dek
seçimleri kaybetmedi. Tabi ahlaken, vicdanen, ilkesel olarak kaybettiklerini
saymanın gereği yoktur sanırım.
Siyaseti ve ahlakı ters oranda
ilerlediği sürece zalimliği, acımasızlığı, hukuksuzluğu arttı. Bilgiden
analitik zekadan yoksun konuşmaları onu daha çok vicdansız, ilkesiz, huzursuz
ve dostsuz biri haline getirdi.
Herkesin diktatör olarak andığı
kişilerle aynı meziyetleri taşıyor Erdoğan. O da diğer diktatörler gibi
entelektüel bilgi birikiminden yoksun. Bütün gücü elinde tutmaya çalışıyor. Bu
gücün bir parçasını en yakınındakilerle dahi paylaşmaktan imtina ediyor.
Abdullah Gül, Abdullatif Şener,
Ahmet Davutoğlu, Cemil Çiçek, Bülent Arınç…
Hepsiyle bir şekilde kendisinin
ve AKP’nin bağını kopardı. Bu gün AKP’nin kurucularının büyük bölümü AKP
içerisinde değiller, hatta ‘bu parti benim kurucusu olduğum parti değil’
diyerek partilerinin kendisine ne kadar yabancılaştığını belirtiyorlar.
Şimdi
çevresinde kendisine dalkavukluk yapan kişiler var yalnızca. Süleyman Soylu,
damat Berat Albayrak, Binali Yıldırım…
Tabi ki çevresindeki herkes can
ve mal güvenliklerinden korkar halde delicesine diktatörü savunmak için akla
ziyan söylevlerle destekliyorlar, yetmiyor daha fazlasını yapabilmek adına
birbirleriyle yarışıyorlar. Ne de olsa sarayda bakanları dahi dövdüğü
söyleniyor. Canının istediğinin mal varlığına el koydurması, kayyum ataması ise
malumunuz.
Demiştik ya diktatörlerle
benzerliği var. Aslında diktatörlere uyan tüm sıfatlar zat’ın bünyesinde
mevcut. Saymaya devam edelim. Politik ve ekonomik gücü var. Halkla arasında
kapanmaz koca bir hendek var. Adeta kendisi yeni bir üst sınıf. Diğer ülkelerin
liderlerine dostum, arkadaşım şeklinde hitap edecek kadar ilişki kurmuş, tabi
sonrası malum. Büyük sermaye sahipleriyle, bankalarla kapalı kapılar ardından
kirli pazarlıklar yapıyor. Kendisini partiler üstü, politika üstü, yüce, kutsal
bir şahsiyet olarak görüyor. Bunda hem kendi narsistliği hem de
çevresindekilerin pohpohlaması birincil derece rol oynuyor.
Gel gör ki yine de kendisini
rahatsız eden bir şeyler var. Sarayda dahi korkutan, tedirgin olmasına neden
olan ona çok tehlikeli görünen bir şeyler.
Gerçekleri halka ulaştıran basın,
radyo, televizyonlar var susturamadığı. AKP Erdoğan yönetime geldiğinden bu
yana bir türlü diz çökmeyen, pes etmeyen, mücadeleye devam diyen Kürt halkı
var. HDP, DBP var liderlerini cezaevine atmasına rağmen sesini kesemediği,
yalakalık yaptıramadığı. Bir bitiremediği devrimci, sol, sosyalistler var
gezide sesini titrettiren Biat etmek nedir bilmeyen Aleviler var. Şimdi bir de
liderleriyle anlaştığı halde oyunbozanlık yapan bir kısım MHP’liler var
Bütün bu kesimler içten içe
sinirlendiriyor, sinirlendikçe daha çok hata yapıyor. Her zamanki gibi bu
başarısızlıklarını kendisine değil çevresindeki insanlara bağlıyor, suçu onara
yüklüyor. Pekte haksız sayılmaz. En yakınındakilere, kendi atadığı insanlara
dahi güvenmeyen, ne yaptığı ne yapacağı kestirilemeyen hastalıklı bir ruh, bir
kişilik taşıyor
Ne yapsa boş. Battıkça batıyor
tarihin karanlık dehlizlerine. Her faşist yönetimin her diktatörün bir sonu
olduğu gibi, AKP-Erdoğan’ında bir sonu var tabi ki. İlk keskin viraj Gezi Parkı
eylemlerinde önüne çıkmıştı AKP-Erdoğan’ın.
Sonrasında 7 Haziran seçimleri pembe rüyalarından uyandırmıştı onları.
Özyönetim Direnişleri vardı soğuk terler döktüren saraydaki sultana,
yönetimdeki partiye. 15 Temmuz’da şaibeli bir darbe girişimi oldu en
yakınındaki cemaatin eliyle.
Artık her AKP’li biliyor ki
oturdukları koltukların bir ayağı kırık.
Celllatın da dediği gibi
“Öldükçe çoğalıyor adamlar / Ben
tükenmekteyim öldürdükçe
Belki unuttuğumuz, belki gözden
kaçırdığımız bir husus var. İnsanlığın özgürlük aşkı her zaman diktatörlerin
zulmüne üstün gelmiştir. Tarih de bunun örneklerini bolca barındırır.
Demokrasi ve özgürlük yüklü
bulutlar geliyor, daha sıkı sarılalım iplere, kenetlenelim birbirimize, çekelim
bulutları, bitsin bu özlem.
Gözlerimiz hala açıkken, bitecek
bu özlem.
Ali Büyüktaş
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html