05 Eylül 2014 Cuma Saat 14:50
Araplık deyince çöl savaşları, ganimet ve talan kültürü, bir de petrol geliyor akıllara. Bin yılı aşkın süredir Araplar böyle yaşıyor ve dünya da onları böyle tanıyor. Arapların İslam diniyle birlikte ümmet mefhumunu yaratarak birlik sağladıkları, söylenir. Kökeni çağ ve imparatorluklar karşısında bir öz savunma anlayışına dayanan İslamiyet, birleşerek güç olma çağrısıdır. Kelime anlamı barış olsa da temel stratejisi cihattır. Bir anlamda savaşla varolma çağrısıdır. Bu karakterinden dolayı islamın kadına dair değerleri esas alması ya da yüceltmesi beklenemez, ki İslamiyetle birlikte erkek egemenliği yüceltilmiş, yenilenmiş ve hâkim kılınmıştır.
Arapların İslam öncesi zamanlarının cahiliye devri olarak anılması en naif değerlendirmeyle ilerlemeci tarih anlayışının sonucudur. Tarihte her zaman bugünün dünden daha iyi, daha gelişkin ve daha güzel olduğu anlayışı, insanlığın geçmişinden dersler çıkarmasının önünü almıştır. Geçmişteki yaşantıları geçip gitmiş ve geri bulan bu tarih yaklaşımı, insanlığın kendi tarihiyle, kökleriyle ve kendi değerleriyle bütünleşmesini engellemiştir. Cahiliye devri denerek İslam öncesi Arap yaşam değerleri, inançları, kültürü reddedilir. Mümkünse Lat, Menat ve Uzza adındaki putlardan hiç söz edilmez. Klasik eğitim sistemi, putlara tapıldığını söyleyip İslami güzellemelere atladığı için hiç kimse Arapların İslam öncesi nasıl yaşadığını, çöl yaşamını binlerce yıl nasıl sürdürdüklerini, yaratılan metafizik değerleri, oluşan kültürü ve bir bütün yaşamı sorgulamaz. Nasıl ki Kürtleri anlamak için Zerdüştlüğe, Mazdeizme, ateşin ve güneşin kutsal görüldüğü tüm inançlara gitmek gerekiyorsa, Arapları anlamak için de Lat, Menat ve Uzza’ya gitmek gerekir.
Cahiliye devri denilen dönemlerin en temel özelliği, Lat, Menat ve Uzza adındaki üç tanrıçanın varlığıdır. Bugün itibariyle İslam dinine baktığımızda tanrıça kültüründen hiçbir iz kalmamış olsa da bu bir gerçektir. Her şeye rağmen, yaprakların neden kuruduğunu anlamak için de köklere bakmak gerektiğini unutmamalıyız.
Arap toplumu bugün İslam devleti kurma adına yola çıktığını söyleyen DAİŞ adlı terörist örgütte somutlaşan bir tıkanmayı yaşamaktadır. Bu örgütün kuruluşunun arka planı ne olursa olsun ya da taşeronları kim olursa olsun, sonuç itibariyle Arap toplumunun bağrında yeşerme imkânı bulabilmiş olması, Arap sosyolojisini yenilemeyi zorunlu kılıyor. Bunun için kökene bakmak, kökenden uzaklaştıkça yaşam özünden uzaklaşmanın nasıl gerçekleştiğini görmek zorundayız. Yoksa Arap toplumunu tümden bu örgüt şahsında yargılayarak insanlık hanesinden silemeyiz.
Cahiliye denen devrin aslında bugün yaşandığını söylemek zor değildir. Bu gerçeği kabullenmeden cehaletten kurtuluş, bir anlamda da özgürlük mümkün değildir. Cehaletten kurtuluşun yolu ahlaki politik toplum değerlerini kendi toplumsallığında yaşamak, yaşatmak ve tüm bölge toplumlarıyla bu ortak değerlerde buluşabilmektir. Araplar için bunun bir yolu, DAİŞ’in kuruluşuyla intihar eden İslam dininin ötesinde, kendi toplumsallığını bütünlüklü olarak tarihsel bir toplum olarak değerlendirebilmektir.
Arap toplumunun tarihselliği islamdan ibaret değildir. Bu tarihsellik, toplum yaşamını bin yıl ile sınırlamadan, öncesinde yaşanan, tarihsel kültürün oluşmasını sağlayan yaşam öğelerini bulmak ve açığa çıkarmakla anlaşılır. Aynı zamanda güncelin sığlığından ve bugünkü cihatların dayanağı olan tek tanrılı dinin bütünleştirmeyen parçalayan, öldüren ve yok eden gerçeğinden kurtulmakla anlaşılabilir. İslam öncesine ait tüm eserler yakıldığı, yağmalandığı ve fetih seferlerinde yok edildiği için bulunan bilgiler tartışmalıdır. Buna rağmen, zerre kadar da olsa, doğru bilginin izleri şeklinde de olsa, ulaşmak bizler için önemlidir. Tanrıçaları yoktan varetmeye çalışmıyoruz ama yok edilen tarih üzerine düşündürtmek istiyoruz.
Lat, Menat ve Uzza isimleri, bizlere öğretildiği kadarıyla İslam öncesi putların isimleridir. Bu putların tanrıçalar adına yapılan tapınaklar olduğuna dair veriler kadar güncel yaşantılar vardır. Lat, Menat ve Uzza, Arap toplumunun üç tanrıçasıdır. Arapçadaki tüm kelimeler gibi, ilahlaştıran ‘el’ ön takısıyla anılır. Yani El Lat, El Menat, El Uzza şeklinde dile gelir. Adları az da olsa kitaplarda vardır. Tanrıça oldukları, tapınıldıkları, adlarına tapınaklar ve ibadetgâhlar yapıldığı bugüne ulaşan tarih parçalarıdır. Bunları bizlere ulaştıran kitabeler, tapınak yazıtları kadar, cahiliye denilen devirden sonraki İslami fetihlerden ve talanlardan kurtulan şiirlerdir.
Kimi inanışa göre bu üç tanrıça, tanrının üç kızıdır. Kimi kaynaklara göre de üçünün bir tür tanrıça üçlemesi olduğu belirtilir. Arap mitolojisinde her şeye gücü yeten baştanrının, yani El İlah’ın kızı, bazı bölgelerde de eşi olduğu yazılır. Genel kanı ise El Lah (yani Allah)’ın kızları olduğu yönündedir. Hubal adında bir tanrı vardır. Kimi mitolojilerde bu tanrıçalar Hubal’ın kızları, kiminde kimisi eşi olarak geçmektedir.
Lat, İslam öncesi Arabistan’da bereket tanrıçasıdır. Mekke’nin üç baş tanrıçasındandır. Lat, savaş ve zekâ tanrıçası Yunan Athena’sına denk tutulmuştur. Kâbe’de yaşadığına inanıldığı için adına orada bir put yapılmıştır. Kısmet ve bereket tanrıçası da deniyor. Mekke’nin doğusundaki Taif’te adına büyük bir tapınak yapılmıştır. Mekke ve Medine arasında bulunan Kudayd kasabasında da bu tanrıçayı temsilen bir Kara Taş (Hacer-ül Esved) bulunmaktadır.
Menat ya da Manat da Arap mitolojisindeki üç baş tanrıçadan biridir. Adı Kuran’da da geçer. Kader tanrıçası olduğu ve tanrıçalar içinde en yaşlısı olduğuna inanılır. Kimi yerlerde Manawat da deniyor. Arap coğrafyasındaki en eski putun Manat’a ait olduğu, ayrıca Mekke’de adına bir tür hac düzenlendiği söylenmektedir.
Uzza da korunmak için çağrılan bir tanrıçadır. Kureyşlilerin İslam dönemi savaşlarında dahi bu adı çağırdıkları belirtilir. Örneğin 624 yılında yapılan Uhud savaşında dahi, Kureyşlilerin “Uzza’nın insanları, hubal’ın insanları şeklinde savaş naraları attıkları tarihe not düşülmüştür. İslam öncesi çocukları Uzza’nın kulları, Uzza’nın insanları anlamında Abdul Uzza ismi verildiği de bugüne ulaşan bir veridir. Uzza, Venüs ve Afrodit ile özdeşleştirilir.
Hişam bin el-Kelbi adında bir yazarın kaleme aldığı Putlar Kitabı`nda (Kitab el-Esnam) şöyle yazar:
“Kureyşliler de dâhil Arapların çocuklarına Abdul-Uzza ismi koyma adetleri vardı. Daha da önemlisi Kureyşiler için Uzza en önemli puttu. Onu ziyaret eder, hediyeler getirir ve kurban adayarak lütuf dilerlerdi.
Uzza, İslam öncesi Arap şiirinde güzellik simgesi olarak anılır. Venüs ve Afrodit gibi. Zaten şiir yaşamın en özgür dilidir. İslam öncesine her ne kadar cahiliye dönemi dense de o dönemler şiirlerin sokaklarda okunduğu, Arap toplumunun birbiriyle ilişkilerinde büyük inceliklerin, sanatkârane tutumların ve güzelliklerin, kesinlikle cihat mantığının tam tersine yaşam zihniyetinin olduğu kesindir. İslamın doğuşuyla birlikte ilk olarak Güney Arabistan’da varlığı hızla yok edilir. Kanatlı Aslanlar Tapınağı adıyla anılan bir tapınağın Uzza’ya ait olduğu tapınaktaki kitabelerde bulunan yazılarda ispatlanmıştır. Bir şiirde geçen “Uzza ve onun iki kızına artık tapmam şeklindeki dize, Uzza’nın iki kızı olabileceği gibi, ondan sonra iki tanrıçanın varlığı da anlatılmış olabilir.
Üç tanrıçanın tapımı da farklı zamanlardadır. Bu veri, kardeş olmama ihtimalini artırmaktadır. İslami kaynaklar, her üç tanrıçanın tanrıyla kul arasında aracı rolü üstlendiğini belirtirler. Zaten İslam dininde tanrı ile kul arasına kimse giremez denilerek, bu aracılar da ortadan kaldırılır. Her üç tanrıça adına yapılan farklı mabetler vardır. Ürdün’de de adına Xirbet denilen tapınakların varlığı bilinmektedir.
Artık Arap tanrıçalarının uyanma vakti geldi. Erkek tanrılar, talan edecek bir şey bırakmayana, belki de en son dişlerini kendi cesetlerine geçirene kadar ganimet peşinden koşmakta ve koşturmakta ısrar edecekler. Tanrıçalar artık bin yıllık uykudan uyanmalı. Tanrılar adına sadece savaşlar oluyor. Ortadoğu’da savaşların olmadığı, barışın toplum yaşamının özü haline getirildiği bir sisteme ihtiyaç var. Bu da ancak, tanrıçalar, kadın kutsallar, kadınca değerler ve toplumun içine itildiği vahşetten sıyrılarak kadın özüyle yeniden insanlaşmasıyla mümkün olur. Artık Arap tanrıçalarının uyanma ve tarih ve toplum olup yürüme vakti geldi.
Dilzar Dîlok
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info