04 Mart 2010 Perşembe Saat 15:57
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Ekonomi günümüz dünyasında en fazla yaşamın gündemine
oturan, dillerden düşürülmeyen bir kavram. Bunun yanında kapitalist modernite
ile birlikte bir bilim dalı haline de getirilerek, içinden çıkılmaz bir
tartışmalar yığını altında en fazla anlaşılmaz kılınmaya çalışılan bir alan
durumunda. Bu nedenle de sadece ‘bilirkişiler’in üzerinde değerlendirme
yaptığı, asıl üretenlerin, ekonomiye temel olan toplumsal kesimlerin dışına
itildiği bir konuma indirgenmiş. Ekonomiyi yaratanlar, yürütenler, yaşamı idame
edenler yani üretim sürecinin içinde olanlara ise sadece çalışmak, ancak
ürettiklerinin nereye ve hangi biçimde sunuldukları hakkında düşünme, müdahale
etme bu sürece yön verme yetilerinin ortadan kaldırıldığı bir duruma getirilmiş
olmakta.
Kapitalizm kendini ekonominin sırtından yaşatan bir
kamburdur
Toplumun en küçük biriminden yani aileden, en geniş örgütlü
kurumlarına kadar yani devlet vb. oluşumlara kadar tüm toplumsal alan kendisini
bir ekonomik alana göre şekillendirmek zorundadır. Bu ekonominin gerçek doğasından
kaynaklanan bir durumdur. Ekonomi, en basit tanımıyla yaşamı sürdürmek için
gerekli olan üretim araçlarına sahip olmak ve üretimi gerçekleştirmek olarak
tanımlanabilir. Bunun günümüzde kendisini ekonomik bir sistem olarak gösteren
kapitalist modernite ile hiçbir alakası yoktur. Sağlıklı ve toplumun yaşamını
sağlayan bir ekonomik sistemde, vurgunlar üzerinden para kazanmak, spekülasyon
üzerinden toplumsal değerlere el koymak ve faiz borsa senet üzerinden yaşamı
idame etmek düşünülemez. Bir toplumun hepsinin bu şekilde kendi yaşamını
ürettiğini hayal ettiğimizde bile göreceğiz ki, ortada üretimle ilişkisi olan
kimse kalmayacaktır. Bu anlamda ekonominin sahibi, ilerletici gücü kapitalizm
değil, bunun dışında kalan kesimler olmak durumundadır. Bu sistem olsa olsa
ekonominin sırtından yaşayan tüketici bir kamburdur. Yani böylesi bir sistem
kapitalist olmayan gerçek ekonomi sahiplerine kendisini dayandırarak yaşamak
zorundadır. Öyleyse ekonomi nedir, kimlerin elindedir. Gerçek ekonomistler
kimlerdir? Bu sorunun cevabı önemlidir. Neden mi, toplumsal adaletin
gerçekleşmesi için, ekonomiyi yaratan ve sürdürenlerin bu değerlerine sahip
çıkmasının gerekli olmasından dolayı.
Ekonomi, toplumsallığı yaratan ana-kadının bir
yaratımıdır
Ekonomiyi ilk olarak tanımlayanlar Yunanlılar olmuştur. Ev
yasası anlamına gelen, ekonomi, iki kavramdan üretilmiştir. Eko ve nomos.
Buradan yola çıkarak belirtebileceğimiz ilk şey ekonominin kadınla ilgili bir
temelinin olduğudur. Bu yaklaşımımızı destekleyecek veriler toplumsallaşmanın
geliştiği organik-doğal toplum sürecinde yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bizi kadın merkezcilikle suçlayacak olanlara bir kez daha hatırlatmak gerekir
ki, toplumsallığı yaratan ana kadın kültü, her şeyden önce yaşamın idame
edilmesine, bu anlamda besinlerin toplanmasına ve topluluğa dağıtılmasıyla
güçlenme yaşamış ve kutsanmıştır.
Kadının ekonomik biçimi birikime değil, paylaşmaya ve
armağan etmeye dayalıdır.
Ekonomiyi yaşam için maddi ihtiyaçların karşılanması olarak
tanımladık. Maddi yaşam koşullarının oluşmasının toplumsallığın gelişmesi için
bir ön koşul olarak görmeye kimsenin itirazının gelişmeyecektir. Neolitik
kültürle birlikte düzenli ve güvenlikli bir ekonominin gelişme gösterdiği
açıktır. Ana kadını, toplayıcılıktan düzenli bitki ekimini gerçekleştirdiği
tarımcılığa geçişteki rolü, topluluğun beslenme ihtiyacını gidermesi açısından
ekonomideki başatlığının göstergesidir. Bunun için gerekli olan araçlarında
bunu takiben geliştirilmesi insanlığın en eski ve güvenlikli yaşam biçimini
teşkil etmektedir. Yine hayvanların evcilleştirilerek etinden, sütünden ve
yününden yararlanılması günümüzde de devam eden bu yaşam biçiminin etkisi
olmaktadır. Klan-kabile düzeninde örgütlenen bu topluluk, aynı zamanda ürün
fazlalarını da saklayarak ilk ambarı oluşturma özelliğini de taşımaktadır.
Bunun önemi kıtlık, felaket ve benzeri dar günlerde topluluğun yaşam
koşullarını garantiye alma bilinciyle bağlantısı vardır. Demek ki ekonominin
ilk ve ana sahibi, kadındır. Ve ekonomik biçimi birikime değil, paylaşmaya,
armağan etmeye dayalıdır. Biriktirmek toplum karşıtlığı olarak aşağılanan bir
yaklaşım olarak ele alınmıştır. Ek
olarak ekonomiye insan toplumunun varlığını sürdürmesi için gerekli olan
koşulların oluşturulması olarak bakarsak, kadının insan neslini sürdürmedeki
rolünü, 9 ay karnında taşıyarak var ettiği çocuğu da üretim sürecinde ele almak
mümkün olabilir.
İnsan kendi eko-sistemini ekonomos olarak kendisi
örgütler
İnsanın biyolojik ihtiyaçlarından doğan ekonomik süreçleri,
diğer canlılar dünyasında gözlemek mümkündür. Her canlı, beslenme, üreme ve
güvenlik zinciri içerisinde kendisini var edebilir. Bu anlamda her canlı
kendisine uygun bir eko sistem yaratır. İnsan için ise bu süreç bilinçli,
örgütlü ve kurumsal olarak geliştirdiği süreçlerle tanımlanır. Yani insan kendi
eko sistemini ekonomos olarak kendisi örgütler. Bu anlamda ekonominin evrensel
bir karakter taşıdığını söyleyebiliriz.
Ekonomiyi yaratan kadını değerlerine el koyan
sınıfçı-iktidarcı uygarlık sistemidir
Günümüzde ise kapitalist sistem her canlıda olan bu gelişim
zincirini kendisine mal etmekte, ekonomiyi kendisinden başlatmak istemektedir.
Neredeyse kapitalizm olmadan ekonominin olamayacağı yargısına götürmeyi
hedefliyor. Bunun için manipüle ediyor, çarpıtıyor, kendisini gizliyor. Toplumsal gelişme sürecinde ekonomiyi yaratan
kadının değerlerine el koyma biçiminde gelişen sınıflı-iktidarcı uygarlık
sistemi, tarihsel toplumsal süreç içerisinde köleleştirme, serfleştirme ve
işçileştirme ile toplumu ezen ve ezilenler biçiminde bölümlemeye uğratırken
gerçekte, kendisini ekonominin sahibi olarak ilan ediyor. Ekonomiye üstten
talancı bir şekilde dayandığı halde! Bu hiyerarşik tabloda ekonominin gerçek
sahibi olan kadın en alt zeminde konumlandırılırken, işçiler, köylüler ve
serfler, zanaatçılar ile ekonominin üretici kesimi üzerinde talana, istismara
dayalı bir düzen geliştirilmiştir. Ekonomi anlaşılmak isteniyorsa her şeyden
önce ana kadının geliştirmiş olduğu toplumsal devrim sürecine adeta bir karşı
devrim gibi geliştirilen bu süreç anlaşılmalıdır.
Kapitalist modernitenin ilahlaştırdığı paranın ekonomiyle
bir alakası yoktur
Kapitalist sistemin hegemonyasını ilan ettiği zamanımızda
para-ekonomi ilişkisi sorgulanmaya değerdir. Öyle ki paranın boyun
eğdiremeyeceği hiçbir güç yok gibidir. Tüm yaşam biraz daha fazla para kazanmak
için gibi bir hal almıştır. Oysaki ekonominin geliştiği ve toplumsal yaşamı
örgütlediği dönemlerde para yoktu, çok sonraları gelişti. Böyle bir düzen
içerisinde de toplum armağan ve değişim üzerinden
ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Para belki de değiş-tokuş sürecinin daha
kolay gerçekleşmesi için ortaya çıkarılan bir olguydu. Her halde parayı ilk
bulanlar, paranın tanrılaşacağını, her türlü ahlaksızlığın kaynağı haline
getirileceğini düşünmemişlerdi. Paranın icadıyla birlikte üretim alanın da
özünde spekülasyonlara açık hale geldiği söylenebilir. Kapitalist sistemle
birlikte ekonomi denilince akla para gelir oldu. Oysaki paranın ekonomiyle
ilişkisi sınırlıdır. Ortaya çıkaracağı değerlere karşılık vermesi mümkün görünmemektedir.
İşte kapitalizmin kendisini ekonominin üzerinde hakim kılması yine bu çirkin
araçla mümkün olmuştur.
‘Aileyi kuran, dişi kuştur’ atasözü kadın-ekonomi ilişkisini
ortaya koymaktadır
Günümüzde de ekonominin gerçek sahibi olan, evi çekip
çeviren, yaşamın devamını sağlayan, üretime aktif biçimde katılım sağlayarak
geçim gücünü ortaya koyan kadındır. Bu atasözlerinde de yerini bulmaktadır.
Yuvayı yapan yani aileyi kuran, geliştiren, dişi kuştur ifadesi böylesi bir
gerçeklikten gücünü alsa gerek. Buna rağmen sanki hiçbir etkinliği yokmuş gibi
yaklaşılan, kadının yaptığı en zahmetli ev işlerini işten saymayan, ekonomideki
esas rolünü görmeyen, değersizleştirerek ekonomi dışı bir yere yerleştiren
anlayış böylesi bir istismar zihniyetinden kaynağını almaktadır, gerçeklikle
her hangi bir bağı yoktur.
Bu konuyla bağlantılı olarak değerlendirilecek birçok başlık
vardır. Emek-değer teorisi bunlardan biridir. Ancak ekonomi ve ekonominin
temelleri hakkında ilk elden söyleyebileceklerimiz bunlardır. Yaşamı üreten güçlerin
kendi üretimlerine anlam dolu yaklaşmaları ve her türden iktidar, sömürü ve
çıkar düzenine kapalı bir ekonomik sisteme ulaşmaları umuduyla…
Nujîn Şiyar
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org
– www.lekolin.net – www.lekolin.info