16 Aralık 2009 Çarşamba Saat 19:05
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
Katar’dan yayın yapan el Cezire televizyonunun 30 Kasım 2009
tarihli internet sayfasında, Gazi Dahman imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında
yayımlanan analizin çevirisi şöyledir:
Öyle görünüyor ki Türkiye’nin yönelimlerini birbirine
yaklaştırmak, özellikle de resmî ve akademik Arap çevrelerinin, Türkiye’nin
rolüne destek verilmesi ve bundan kuşku duyulmaması gerektiği yönündeki
çağrıları, üzerinde çok fazla iddia bulunan bir konu. Ancak siyasi meseleleri
bilimsel açıdan ele alırken, soğuk kanlı olmak, akılcı yaklaşmak ve
başkalarının görüşlerini kabul etmek gerekiyor özellikle de ele alınan konuyla
ilgili ortada kesin veriler ve deliller varsa. Buradaki mesele ise Osmanlı
kılığındaki Türk emperyalizmi.
Başbakan Erdoğan’ın bu yılın ilk ayında yaptığı açıklamalar
ve AK Parti Genel Kurulu önünde yaptığı konuşma -Başbakan: “İsrail alelade
bir ülkenin lideri olmadığımı biliyor, bizler Osmanlı’nın torunlarıyız.”
demişti-, Arap ve Batı literatürüne “yeni Osmanlıcılık” adıyla yeni
bir olgu kazandırdı. Uzmanlar ve analistler, bu nitelemeyi, Arap dünyasında
Osmanlı devleti algısının gözden geçirilmiş baskısına hazırlık şeklinde
değerlendirdi. Bunlara göre bu baskı, İslami köklerden yola çıkması bakımından
Osmanlı hilafetiyle benzerlik taşıyor, ancak içinde Osmanlı’nın o eski
hırslarını barındırmıyor veya bölgesel egemenlik ve bölgedeki esas oyuncuların
yerini almak gibi bir amaç taşımıyor. Analistlerin çoğu bunu bazı verilere
dayanarak söylüyor. Bu verilerin bazıları şöyle sıralanabilir:
-Türkiye’nin Arap dünyasına yönelimi.
-Türk-İsrail ilişkilerinde meydana gelen değişim.
Türkiye’nin yeni rolünün ve yönelimlerinin gerçeği ne ve bunları nasıl okumalı?
-Türkiye’nin Adımlarının Jeostratejisi–
1. ABD’nin Irak’ta başarısızlığa uğraması, buna paralel
olarak da İsrail’i ehlileştirmede ve ihlallerini durdurmada başarısız olması,
Türkiye’ye, ABD’nin destek çemberinden çıkma cesareti ve Orta Doğu’dan
Balkanlar’a kadar uzanan bu geniş bölgede, bağımsız ve güçlü bir oyuncu olarak
yerini kanıtlama gücü verdi.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında stratejik değer
açısından kayba uğramıştı. Ancak Irak’ın işgalinden sonra bölgede meydana gelen
boşluk ve İran’ın bölgesel ve ulusal hırslarının genişlemesi, İran’ın bu
hırslarını dengeleyecek yeni bir gücün gelmesini gerekli kıldı. Bunun için de
jeostratejik çıkarları Arapların çıkarlarıyla kesişen Türkiye’den daha iyisi
bulunamazdı. Dolayısıyla Türkiye’nin Arap bölgesine girişi, esasında
çıkarlarına uygun düşüyordu.
2. Türkiye’nin bu yeni adımlarının felsefesi bir dizi
gerçeğe ve veriye dayanıyor:
– Türkiye’nin geleceğinin Avrupa’da değil Asya ve Orta
Doğu’da görülmesi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik
Derinlik” isimli kitabında dikkat çektiği nokta ve AK Partinin şimdiye
kadar benimsediği fikir de buydu.
– Uluslararası siyasette meydana gelen yenilikler bağlamında
Türkiye’nin kendi önemini ve konumunu idrak etmiş olması.
– Türkiye’nin, jeostratejik konumunu daha faal hâle getirmek
için daha iyi yollar araması.
Bu verilerden yola çıkarak, Türkiye’nin Kafkasya’dan Balkanlar’a,
oradan da Orta Doğu’ya uzanan bölgesel bir teşekkül kurmak istediğini söylemek
mümkün. Amaç ise Davutoğlu’nun dediği gibi ulusal çıkarların korunması ve dış
güçlerin bu teşekküle üye devletlerin politikalarını tekellerine almalarının
engellenmesi.
3. Türkiye-ABD ve buna bağlı olarak Türkiye-Batı
ilişkilerinin, Türkiye’nin attığı adımlardan etkilenmediği gözlendi. Hatta ABD
Başkanı Obama, göreve yeni geldiğinde Müslüman bir ülkeye yapacağı ilk ziyaret
için Türkiye’yi seçti. Bu durumun ise stratejik gerekçeleri var:
– Türkiye’nin faaliyetleri NATO ile Batı’nın çatısı altında
kalır, tıpkı ABD’lilerin ve Avrupalıların Araplarla ilişkilerini
düzeltebilmeleri gibi.
– Türkiye’nin, ABD’nin Orta Asya, Balkanlar ve Orta Doğu’dan
oluşan çıkar üçgeninin merkezinde bulunması ve bölgede bulunan siyasi ve etnik
oluşumlara hitap edebilmesi ki bu da onu ABD’nin çıkarlarına dâhil ediyor.
– İçinde bulunduğu stratejik ortamda, ancak Türkiye
Amerikalıların bölgeden çıkmalarının ardından Tahran’ı Bağdat’a bağlayan
“Şii bir eksen” kurulmasını önleyebilir.
– Nabucco doğal gaz hattı projesi yoluyla Avrupa, kendini
Rusya’nın faaliyetlerinden uzak tutabilir. Bu durum ise Türkiye’nin, Avrupa’nın
da kurmak istediği enerji iskeleti olma hayalini gerçekleştirecektir.
– Amerika’da ise Obama yönetiminin içi rahat, zira
Türkiye’nin, bağımsızlık yöneliminde daha fazla ileri gitmeyeceğinden emin
çünkü, birincisi tamamen ABD silahlanmasına dayalı olduğu için Washington ile
ittifaka mahkûm. İkincisi ABD, Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyor. Üçüncüsü
ise kesintiye uğrayan jeostratejik hırslarını kaldığı yerden sürdürmek istemesi
durumunda, ABD’nin Rus ayısına karşı kendisi için daima bir güvence olarak
kalacak olması.
-Türkiye’nin Adımlarının Çemberi–
Türk dış politikasındaki değişimler, bazı Arap ülkelerinde,
Türkiye’nin rolüne kutsama derecesine varan bir saygıyı da beraberinde getiren
en önemli unsurlardan biri oldu.
Türkiye’nin, başta Araplar olmak üzere bölgedeki
komşularıyla ilişkilerinin ilerlemesi, kendisine geniş bir bölgesel ittifak
kurma fırsatı veriyor ki böyle bir oluşum, Ankara’ya uluslararası açıdan daha
fazla ağırlık ve daha iyi bir konum sağlıyor.
Suriye ile ilişkiler: Türkiye, ilişkileri ve konumu
bakımından Suriye’nin oldukça önemli bir Orta Doğu oyuncusu olduğunun farkında.
Türkiye, Suriye kapısı olmadan Orta Doğu’da önemli ve herkes tarafından tanınan
bir rol oynayamaz. Bu durum, ABD ve AB için Türkiye’nin rolünü öne çıkarır.
Brookings Araştırma Enstitüsü de bu konuya dikkat çekiyor.
Enstitü, “Suriye ve Türkiye İkili İlişkileri Derinleştiriyor”
başlıklı araştırmada, Suriye geçidinin, Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan esas
kapısı olacağının altı çiziliyor. Bu durum ise Türkiye’nin ekonomik gücünü
artıracak ve Ankara’ya, İsrail’den vazgeçmek gibi kendisini zor durumda bırakabilecek
olası bir tercihte alternatif bir kapı açacaktır.
Pratikte Suriye, Arap-İsrail kavgası hususunda Türkiye’nin
ara buluculuk çabalarını baltalayabilir. Ayrıca Suriye’nin Irak dosyasıyla
ilgili olarak da güçlü bağlantıları mevcut İran ile ilişkileri aracılığıyla
Irak’taki bazı meselelere hükmedebilir. Bu nedenle Irak, Lübnan ve Filistin
dosyalarıyla bağlantıları bulunan Batılı devletler, Suriye ile ilişkileri
bağlamında Türkiye’ye büyük önem veriyor. Yine bu nedenden dolayı Suriye ile
ilişkiler, Türkiye için Batılı ülkelerdeki güçlü konumunun anahtarlarından biri
olarak çıkıyor karşımıza.
Arap ülkeleriyle ekonomik ilişkiler: Ekonomik gerekçeler,
Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılmasının esas nedenlerinden birini oluşturuyor.
Türkiye, büyüyen bir ekonomi ve bu durum, artan üretim için yakın pazarlar
bulunmasını ve bu üretimin devam etmesi için gereken enerjinin sağlanmasını
gerekli kılıyor.
Türkiye, Avrupa deneyimi dolayısıyla, ulusal çıkarların
sağlam bir istikrara ve büyük bölgesel pazarlara bağlı olduğunun farkında. Bu
durum onu, büyüme için uygun alt yapıyı hazırlayacak bir dış politikayı
benimsemeye itti ve Türkiye’nin ekonomik ilişkileri büyük bir sıçramaya tanık
oldu. Ekonomik istatistiklere göre Türk dış ticaretinin yüzde 16’sı Arap
ülkeleriyle yapılıyor.
Kuşkusuz Türkiye’nin tutumunun, siyasi, idari ve ekonomik
kolaylıklar sağlamak konusunda olumlu etkileri olacaktır. Ayrıca Arapların
Türkiye’nin sergilediği tavırları memnuniyetle karşılamaları, önemli ve büyük
bir pazar olan Arap pazarlarındaki Türk ürünlerinin satışını artırabilir.
Türkiye’nin ihtilaflı meselelere yönelik tavrı: Türkiye
İskenderun veya su konusunda Suriye ile sürtüşmede herhangi bir girişimde
bulunmadı. Burada dikkat çeken konu, su meselesinde hem Irak’ın hem de
Suriye’nin suskun kalmaları. Tuhaf olan ise her iki ülkenin de Fırat ve Dicle’yi
kendi suyu kabul eden bir ülkeyle ticaret hacmini artırmaları ve stratejik
anlaşmalar imzalamaları.
Türkiye’nin su konusundaki tutumunun ne denli tehlikeli
olduğunu anlamak için Avrupa’nın suyla ilgili bu yılki raporunu okumakta yarar
var. Rapora göre Türkiye’nin kurduğu barajlar nedeniyle 2040 yılına kadar Dicle
ve Fırat’ın kuruyacağı tahmin ediliyor. İklim değişimini ve Türkiye’nin
barajlarının etkisini inceleyen Japon bir bilim adamına göre de kadim
“Bereketli Hilal” bu yüzyılda yok olabilir.
Bu çerçevede garip olan şey, Türkiye’nin İsrail’e üç milyar
metreküp su sağlamaya hazır olduğunu belli etmesiydi, hem de bu miktar kendi
stoklarını etkilemeyecekti. Ayrıca Anadolu’nun güneyinde Irak ve Suriye’yi suda
kendisine düşen paydan mahrum bırakmak için barajlar kurarken, miktarı 14
milyar metreküpü bulan Seyhan ve Ceyhan nehirleri Akdeniz’e dökülüyor.
İsrail ile ilişkiler: Ekonomi ve güvenlik, yıkılan
Türkiye-İsrail ilişkilerinin ardında yatan ve gizlenen nedeni oluşturuyor.
Emekli Türk General Haldun Solmaztürk, Türkiye’deki laiklerin İsrail’den,
İslamcılara kıyasla daha fazla rahatsız olduğunu söylüyor. Çünkü bu çevreler,
Tel Aviv ile özellikle de askerî alandaki ticari ilişkilerin güvenilir
olmadığını düşünüyor. Burada kastedilen, İsrail’in pilotsuz savaş uçaklarını
teslim etmede gecikmesi. Bunun yanı sıra Ankara, İsrail’e karşı tutumu için
ödediği siyasi bedelin, Arap ve Müslüman dünyadan elde ettiği maddi ve manevi
kazançtan çok daha düşük olduğunun da farkında.
Güvenlikte ise Türkiye, İsrail’in Suriye’ye hava saldırısı
düzenlediğinde kendi hava sahasını kullanmış olmasını hâlâ sindiremiyor.
Türkiye, İsrail’in Kürt ve Ermeni dosyalarını kurcalamasından da oldukça
rahatsız.
Avrupa ile ilişkiler: Türkiye’nin Orta Doğu yönelimini,
AB’ye giriş vizesi olarak kullanmak gibi daha uzak hedefleri hayata geçirmek
amacıyla kullandığı açık. Ayrıca Türkiye’nin Orta Doğu ile kurduğu ilişkiler,
Avrupa ile var olan ilişkilerini de etkileyecektir. Avrupa hükûmetleri
Türkiye’yi AB üyesi yapmak konusunda isteksizse bile Birliğin içinde çalışan
firmalar ve şirketler, Türkiye ile artan çıkarlarından dolayı ondan
vazgeçemeyecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin Orta Doğu’daki adımları, Türkiye’nin
Avrupa ile pazarlık gücünü artıracaktır, böylece bir taraftan Türkiye’yi
Avrupa’nın Orta Doğu kapısı yapacak, diğer taraftan da Türkiye’nin bölgedeki
nüfuzunun lehine Avrupa’nın bölgedeki imtiyazlarını kaybetmesine neden
olacaktır.
–Osmanlılaştırmak Değil–
Burada büyük düşünür Fehmi Huveydi ile aynı görüşleri
paylaşıyoruz. Huveydi’ye göre Türkiye’nin attığı adımlar, üzerinde çalışılmış
bir dizinin bir halkasını oluşturuyor ve hatları belirgin bir stratejik bakış
açısından yola çıkıyor. Hedef ise Türkiye’yi sadece Doğu ile Batı arasındaki
köprü olmaktan çıkarıp daha iyi ve ileri bir konuma oturtmak. Böylece Orta
Doğu’da etkin ve önde bir role sahip bir ülke hâline gelir ve sadece üzeriden
geçip gidilen bir köprü olmaktan çıkıp başkalarını peşinden sürükleyen bir
lokomotif olur.
Çeviren: Tsiatsan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info