Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen 9 Ekim komplosunun 25’inci yıl dönümü nedeniyle bir makale kaleme alan HSM Karargah Komutanı Murat Karayılan, Zap merkezli bugünkü direnişin Abdullah Öcalan’ın İmralı işkence ve soykırım sistemine karşı verdiği direnişten kaynağını aldığını ifade etti.
Halk Savunma Merkezi(HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan’ın makalesi şöyle:
KURDİSTAN ÖZGÜRLÜK GERİLLASI ÖNDER APO İLE YETERLİ YOLDAŞLIK MÜCADELESİNDE ÖNEMLİ BİR NOKTADADIR
“Öncelikle Önder Apo’ya karşı 9 Ekim 1998’de başlayan Uluslararası Komplo’yu ve bu komploya katılan tüm güçleri şiddetle kınıyorum. Önder Apo şahsında halkımızın geleceğine ve varlığına karşı geliştirilen vicdansız, insanlık dışı bir saldırı olan Uluslararası Komplo’ya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız!” şiarı ile bedenini ateşten topa dönüştüren tüm kahraman fedaileri Halit Oral ve Rojbîn Arap yoldaşlar şahsında saygı ve minnetle anıyorum. Onların bu fedai kahramanlık tutumu Uluslararası Komplo’ya karşı mücadele çizgisi olmuştur. Komplo’yu yenilgiye uğratarak bu kahraman yoldaşların anısını yaşatmanın sözünü veriyor, bu konudaki kararlığımızı vurgulamak istiyorum.
ÖNDER APO’NUN ÇIKIŞI, KURDISTAN’DA YENİ BİR SÜRECİN BAŞLANGICIDIR
Tarih boyunca önderliklerin, mensubu oldukları toplulukların varlığını koruması ve özgürlüğünü muhafaza etmesinde belirleyici bir rolü olmuştur. Kökeni tarihin derinliklerine dayanan ve zengin bir kültürel birikime sahip olan Kürt toplumu, özellikle milattan sonraki yüzyıllar boyu yaşadığı önderliksel boşluğun acısını çok çekmiştir. Önderlik sorununu çözemeyen halklar yenilmekten ve ezilmekten kurtulamamışlardır. Ancak kendi önderliğini yaratabilen halklar var olabilmiş ve başarı kazanmışlardır. Bu yüzden tarihin hemen her aşamasında baskı ve egemenlik altına alınmak istenen her topluluk, halk ve sınıflar, her şeyden önce kendi gerçek önderliklerinden yoksun bırakılmak istenmiştir. Egemen güçler, toplumları önderliksiz bırakarak hakimiyetlerini pekiştirmişlerdir. Çünkü önderliksiz bir toplumun gelişen işgale, egemenlik sistemine karşı bilinçli ve sistemli bir direnişi geliştirmesi mümkün olamamaktadır. Bu yüzden sömürgeci-soykırımcı-egemenlikçi güçler önce toplumların ve sınıfların önderliklerini hedeflerler.
Uluslararası Komplo da zaten bu çerçevede halkımızın özgür geleceğine karşı geliştirilmiş bir saldırıdır. Halkımızı önderliksiz bırakmak, egemenlik altında tutmak ve esasen soykırımdan geçirmek üzere gerçekleşen bir komplo saldırısıdır. Kurdistan halkı yüzyıllardan beri kendi gerçek ve doğal önderliklerine sahip olamadığı için bu denli süreçler boyu egemenlik altında kalmıştır. Bu konuda Kurdistan’da yoğun bir biçimde gelişen sahte ve işbirlikçi önderlik taslaklarından söz etmeye bile gerek yoktur. Önemli olan, gerçek halk önderliğine ulaşabilmektir.
Yaşadığı coğrafyanın sertliği ve tarih boyunca sürekli saldırılarla yüz yüze kalmasından dolayı Kürt toplumunda direngen, savaşkan, savaşçı bir karakter şekillenmiştir. Kurdistan’da insanlar daha çok cesur ve savaşkan olmasına rağmen kendine özgü bir savaş stratejisi, dolayısıyla taktiklerine sahip olamamıştır. Bunun temel nedeni, stratejik bir önderliğin çıkmamasıdır. Bu yüzden Kürt savaşında fazla strateji yoktur. Strateji olmayınca savaş pratiğinde zengin taktiklerin de gelişmesine imkan yoktur. Nitekim stratejik yoksunluk, taktik kısırlığa yol açmıştır. Bu yüzden daha çok aşiret ve federasyon tarzında bir toplumsal forma dayanarak direnme gücüne sahip olabilmiş olan Kürt toplumunda savaşçılar herhangi bir orduya yardımcı bir kuvvet olduğunda, çok başarılı, savaşkan ve en önde, fethedici bir rol oynamışlardır. Ama kendi başına savaştıklarında ise aynı başarı oranından söz edilemez. Çünkü, kendi başına bir savaş stratejisi ve taktik performansı gelişmemiştir. Bunun temel nedeni stratejik bir önderliğe sahip olamayışıdır. Selahattin Eyyubi gibi bazı istisnaları saymazsak, İskender’den sonraki yüzyılların Kürt savaş tarihi ve çizgisi daha çok böyle olmuştur. Bu açıdan Önder Apo’nun tam da kritik bir zaman diliminde tarih sahnesine çıkması, aynı zamanda Kurdistan’da yeni-tarihsel bir sürecin başlamasıdır.
KURDISTAN’DA GERİLLACILIĞA GEÇİŞ DÖNEMİ
Önderlikler sadece askeri bir özellik arz etmezler. Önderlikler aynı zamanda siyasal ve kültürel boyutlarını birlikte yaşayan, toplumla çok sıkı bağları bulunan, devrimin o dönemdeki özellikleriyle sıkı bağlantıları olan, kendi tarihi ile çağını güçlü bir biçimde kavrayan, tarihsel temellerini güçlü bir biçimde yorumlayabilen özelliklere sahip kişilikler demektir. Önder Apo da Kurdistan’da bu kapsamda bir önderliksel çıkışı gerçekleştirirken, aynı zamanda mücadele stratejisini de belirleyerek önemli-tarihi bir sürecin gelişmesinin önünü açmıştır. Kurdistan’da stratejik önderliğin ortaya çıkışının daha ilk evrelerinde mücadele stratejisinin de oluşum süreci başlamıştır.
1970’lerde Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi ile başarıya ulaşan Vietnam, tüm ezilen halklar ve sınıflar için bir ilham kaynağı olmuştu. Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve Deniz Gezmişlerin aynı ilham ve heyecanla yola çıktıkları biliniyor. Önder Apo da aynı kuşağın bir takipçisi ve daha sonraları önderliksel çıkışı gerçekleştiren birisi olarak daha başlangıçta Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi üzerine yoğunlaşmış ve bu mücadele stratejisine inanarak yola çıkmıştır.
Bu mücadele stratejisinin ilk adımı gerilladır. Kuşkusuz daha başlangıçta bunun Kurdistan’da nasıl somutluk kazanacağı ve nasıl gelişeceği gibi konularda bir netlik yoktu. Böyle bir şey zaten söz konusu da olamazdı. Çünkü her şey bir oluşum halindeydi. Bundan dolayıdır ki Önder Apo’nun ana gündemi öncelikle ideolojik çizgiyi, dolayısıyla mücadele bakış açısını netleştirmek, onu programa kavuşturarak ideolojik gruptan partileşme sürecine geçmek, ardından ise gerillalaşmak olmuştur. Hilvan-Siverek direnişinin gerillalaşmada bir sıçrama tahtası olabileceği düşünülmüş ve bunun için Önderlik daha 1979’da gerilla hareket yönetmeliği diyebileceğimiz bir yazıyı kaleme alarak direnişi yürüten merkezin gündemine sunmuştur. Bu temelde o zaman Hilvan-Siverek direnişinin sorumluluğunu yürüten Mehmet Karasungur arkadaş, Hilvan’da ilk kez 12 kişilik bir gerilla takımını örgütleyerek, o takımla Siverek direniş mücadelesini başlatmayı esas almıştır. Siverek direnişinin istenen çizgide ilerlememesi, Kürt köylü savaş tarzının etkisinde kalarak daha çok ‘Kozik Savaşı’ dediğimiz mevzi savaşına dönüşmesi, gerillalaşmada bir sıçrama tahtası rolünü oynamasının önüne geçmiştir. Ancak Önderlik büyük bir yaratıcılıkla, buna paralel bir biçimde gelişecek sürecin askeri-teknik alt yapısını oluşturmak, kadrosunu yetiştirmek için Kemal Pir ve Mahsum Korkmazların (Egîd) içinde bulunduğu bir grubun Lübnan-Filistin sahasına çekerek eğitim görme imkanlarını geliştirmiş ve bunun hayata geçmesini sağlamıştır. Grubun eğitim ardından hem Siverek direnişi hem de genelde yaşanan direnişi doğru bir rotaya çekme amacıyla ülkeye dönüşü sürecinde Kemal yoldaşın yakalanması vb. olaylar yaşanmıştı. Ele geçen belgelerden, hareketin önüne koyduğu planlamaya dair bilgi alan düşman, 12 Eylül müdahalesini öne çekmiş ve faşist cuntanın işbaşına getirilmesiyle, bilindiği gibi Türkiye ve Kurdistan’daki devrimci sürece faşist müdahale gerçekleşmiştir.
Bunun karşısında Önderlik ve Özgürlük Hareketi, daha kapsamlı bir hazırlanmanın gereğini gördü. Dolayısıyla bilinen geri çekilme kararına müteakip, Lübnan-Filistin sahasındaki daha derinlikli hazırlık süreci başlatıldı. Bu süreç daha çok ideolojik ve askeri eğitim biçiminde gelişti. Yine başta Birinci Parti Konferansı olmak üzere, devrimci hareketin sürece nasıl müdahale edilebileceği noktasında faşist-askeri cunta rejimine karşı ne gibi bir stratejiyle cevap olunabileceği konularında tartışmaların yapıldığı bir dönem oldu. Önderlik bu kapsamda geniş perspektifler sundu. Sunulan perspektifler ve yapılan tartışmalar sonucunda silahlı propaganda ile çıkışın yapılması sonucuna ulaşıldı. 1900’de Rus Sosyal Demokrat Partisi’nde yaşanan örgütsel krizden çıkış anahtarı olarak Iskra Gazetesi’nin oynadığı rolü Kurdistan’da silahlı propaganda gruplarının oynayabileceği tartışmaları yapıldı. Bu temelde PKK Birinci Konferansı, Parti’nin başlıca çıkış gücü olarak silahlı propagandayı uygun gördü. Bu çerçevede gerillanın teorik hazırlıkları daha da derinlik kazandı. Kasım 1981’e gelindiğinde Önder Apo tarafından hazırlanan “Kurdistan’da Zorun Rolü ve Ulusal Kurtuluş Siyaseti” adlı tarihsel belgede Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’nin mücadele stratejisinin çerçevesi bütün hatlarıyla en kapsamlı bir biçimde ortaya konuldu. Bu anlamda gerillalaşmanın teorik perspektifinin böylece kesinleşerek somutluk kazandığı belirtilebilir. Zaten bilindiği gibi, ölümsüz komutanımız Egîd yoldaşın öncülüğünde sürdürülen hazırlıklar temelinde, Şanlı 15 Ağustos Atılımı’yla bu süreç resmen de başlatılmış oldu.
FEDAİ GERİLLANIN MAYASI, ÖNDERLİK İDEOLOJİSİDİR
Önder Apo’nun nasıl bir gerillacılık ve gerilla tarzı yarattığı konusu önemli bir konudur. Bu konuyu belki birkaç cümleyle izah etmek zor olabilir. Ama Önder Apo’nun daha ilk gruplaşma sürecinde Ankara’da geliştirdiği yoğunlaşmayla hem Türk sömürgeci devlet karakterini iyi tanıma, hem de Kürt toplum yapısını doğru analiz etme düzeyine erişmesi çok önemli bir noktayı teşkil etmektedir. Çünkü Önderlik geliştirdiği bu tespit ve ulaştığı sonuçlar temelinde, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın öyle kolay olmayacağı; onun için çok sağlam, kararlı, karakterli, öncü militanlara kesin ihtiyaç olduğu; dolayısıyla ilk olarak böylesi yetenekli, cesur, davaya inanmış kadroların yetiştirilmesinin gerekli olduğunu bilince çıkardı ve hazırlık çalışmalarını buna göre önüne koydu. Önderlik bu işe Ankara’da, hareketin tohumlarını ilk serptiği dönemlerde başladı. Çünkü bunun dışında, sıradan bir parti yapısı ya da geçmişte olduğu gibi kimi aşiretsel, geleneksel, savaşçı özellikleriyle Türk sömürgeci devletine karşı başarılı bir direnişin geliştirilemeyeceğini daha baştan tespit etti. Tabii yaşanan tarihi süreçlere de dayanarak bu önemli tespite ulaştı. O yüzden daha başlangıçta nitelikli kadro yetiştirmeye ağırlık verdi.
Bu kapsamda gerek Ankara sürecinde olsun, gerekse de daha sonraki Lübnan, Filistin, Mahsum Korkmaz Akademisi, yine Şam’daki Parti Merkez Okulu süreçlerinde olsun, Önderliğin yoğun ve devasa bir ideolojik eğitim faaliyeti vardır. Bitmez tükenmez bir azimle sürdürülen bütün bu eğitim süreçlerinde Önderlik kişiye inanç verme, kişilik çözümlemesi temelinde kendine güveni sağlama ve irade kazandırma faaliyetini geliştirmiştir. Kişinin inanç kazanması, kendine güveni sağlaması ve iradeleşmesi, müthiş bir cesaret, fedakarlık, özveri ve yüksek kararlılık biçiminde pratiğe yansımaktadır. Nitekim Önderliğin daha başlangıçta geliştirdiği bu kadrolaşma özelliği hem politik mücadelenin partileşmeyle birlikte gelişme sürecinde gösterilen cesaret ve fedakarlık örnekleriyle ortaya konuldu; hem de daha sonra zindan direnişlerinde asla boyun eğmeyen, yüksek bir irade gücüne sahip kadroların, Mazlum Doğanların, Ferhat Kurtayların, Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçeklerin şahsında çok çarpıcı bir direniş biçiminde kendini gösterdi. Bu kadrosal duruşun ortaya çıkardığı ruh, sonrasında Egîd yoldaşlar şahsında 15 Ağustos Atılımı, Zîlanlaşmayla birlikte ise iradi yüceleşmenin fedai ruhu tarzında somutluk kazandı. Önder Apo’nun kadroya, gerillaya aşıladığı bu ideolojik gerçeklik çok ciddi bir direnme potansiyelini açığa çıkardı. Çünkü bu ideolojik gerçekliğin, Kürt toplumsal kişiliğinin çözülmesiyle bütünleştiğinde müthiş bir cesarete, fedakarlığa, kararlılığa ve yenilmez bir iradeye dönüştüğünü biz binlerce yoldaşın şahsında pratikte gördük. Yani kişiye verilen ideolojik inanç, kararlılık ve felsefi yaklaşım, müthiş bir potansiyeli açığa çıkararak kadro ve komuta şekillenmesini bu biçimde geliştirmiştir.
KURDISTAN’DA GERİLLA MÜCADELE TARZINI OTURTMAK KOLAY OLMADI
Ne var ki bu çok derinlikli ve de anlamlı kişilik gelişmesine, biçimlenmesine karşılık askeri çizginin gerekli kıldığı taktik zenginlik ya da taktisyenlik aynı oranda gelişmemiştir. Bu da başlı başına bir konudur.
Savaş, insanın yaşadığı gerçek ruhsal özelliklerini dışa vurduğu en önemli sahadır. Hatta belki tek sahadır diyebiliriz. Savaş sahası, sahtelikleri, biçimciliği kabul etmez. Kişinin özü ve ruhsal duruşu neyse, pratiğe yansıyan da odur. Bunu belki kısa anlatımlarla izah etmek biraz güç ama bu çok önemli ve çarpıcı bir gerçekliktir. Yani savaş sahası, kişinin kendini gösterdiği gibi değil de olduğu gibi yansıdığı sahadır; bir nevi aslında kişinin gerçeğini açığa çıkaran yerdir. Yani savaş meydanında kişinin ruhsal özellikleri gizlenemez, bütün boyutlarıyla dışa vurumu yaşanır.
Kürt toplumsal kişiliğinde şekillenmiş bir savaş tarzı vardır. Bu savaş tarzı daha çok meydan savaşı, mevzi savaşı ya da düello gibi diyebileceğimiz bir savaş tarzıdır. İçinde kıvraklık (Çinlilerin deyimiyle hile) ve taktik esneklik fazla yoktur. Bu konuda, Kürt insan psikolojisinde göğüs göğse çatışma da diyebileceğimiz bir savaş tarzı daha fazla gelişkindir. Bu gerçeklik, 15 Ağustos Atılımı ardından gelişen süreçte çok daha bariz bir biçimde ortaya çıktı. Örneğin Önderlik gerilla tarzını izah ederken, “gerilla vur-kaç taktiğidir; düşmanı izleyip zayıf anında yakalayıp vurmadır; düşman ilerlediğinde ya da güçlü pozisyonda iken geri çekilme ve ortadan kaybolmadır” biçimindeki belirlemelerin altını özenle çizmiştir. Ancak pratikte düşmanla karşılaşıldığında gün boyu hatta bazen günlerce mevziiye yatıp çatışma pozisyonları yaşandı. Yukarıda kısaca değindiğimiz, ilk kez Siverek’te karşımıza çıkan bu tarz pratikler, daha sonra en çok da Botan’da mevzi savaşı düzeni olarak vuku buldu.
Önderlik bunu aştırmak için çok çabaladı. Derinlikli ve çok yönlü çözümlemeler yaptı. Hatta kendi çocukluk çağında, kendisinden daha büyük ve daha güçlü Cımo’yu nasıl pusu kurarak yendiği gibi yaşamından örnekler vererek gerillanın vur-kaç ve pusu taktiklerini kavratmaya çalışıyordu. Önderlik bu konuda sıra dışı bazı pratik tedbirler de aldı. Örneğin her kişide sadece 120 mermi olacak şekilde düzenleme yapılmasını istedi. Bunun için rextlerde bulunan 4 şarjörden biri kaldırıldı. Yani rextte 4 değil, 3 şarjör bulundurulması, 1 şarjörün de silahın üzerinde bulunması suretiyle toplamda 120 mermi taşınması, bunun dışında mermi taşınmaması gerektiği biçiminde talimat verdi. Özcesi 120 mermiden fazla mermi taşımak yasaklandı. Çünkü fazla mermi uzun süreli çatışma eğilimini geliştirebilir. Bu da savaşçının gerilla tarzından çıkıp mevzii tarzına girmesine yol açabilir. Gün boyu veya günlerce mevziide çatışmak demek eski Kürt savaş tarzında ısrar etmek ve gerilla savaş çizgisine girmemek demektir. Bunun için, Önder Apo diğer bütün eğitim vb. çabalar yanında böyle pratik tedbirler de alıyordu. Önder Apo, Kurdistan’da gerilla çizgisini oturtmak çok yoğun çaba ve tedbirlere baş vurmak durumunda kalıyordu. Bu temelde sayısız talimat verdi, çözümlemeler yaptı; çok yoğun bir çaba sergileyerek ancak gerilla tarzına ilişkin doğru bazı gelişmeler yaşanabildi.
Aslında Kurdistan’da tarih içerisinde gerilla savaş tarzının uygulandığını biliyoruz. Özellikle MÖ 400’leri anlatan Anabasis eserinde, o dönemde Kürt savaşçıların vur-kaç taktiği gibi taktiklerle büyük savaşlar verdiği çarpıcı bir biçimde ortaya konulmaktadır. Öncesi için elde yeterli veri olmamakla beraber, sonrasında yer yer bu tür savaş tarzının Kürtler tarafından uygulandığı bilinmektedir. Fakat zamanla, özellikle de bu son birkaç yüzyılda, daha durağan olan, kalelerde direniş ve mevziilerde savaş ise daha farklı bir şekillenişi getiriyor.
Burada altını çizmemiz gereken bir gerçek ise, her ne kadar bu yazıda Kürtler şahsında bu savaş tarzını ele almış olsak da, aslında Ortadoğu’nun tüm halklarında bu savaş tarzının hakim olduğu gerçeği de var. Gerilla savaş tarzı, ilk önce İspanya’da büyük ordu gücüne sahip Napolyon’a karşı gelişmiş, sonra parça parça birçok yerde uygulanmış olsa da esas olarak Çin’de bir strateji haline dönüşmüş, Vietnam’da bu daha da serpilmiş, derinleşmiş, dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulanan bir savaş stratejisidir. Fakat Ortadoğu’da bu fazla gelişmemiştir. Bu açıdan gerilla savaş tarzını Kurdistan’a ve Ortadoğu’ya Önderliğimizin getirdiğini belirtebiliriz. Örneğin Filistinliler de gerillayı yürütmek istemiş ama onlar da yürütememiş. Onlarda da daha çok mevzi savaşı ön plandadır. Ancak mevzi savaşını yürütemeyince ona karşı fedailik gelişiyor. Fedailiğin ilk geliştiği saha Filistin’dir. Filistin’de gerilla değil fedailik öne çıkmıştır. Yine Libya’da Ömer Muhtar’ın İtalya’ya karşı yürüttüğü savaş da mevzi savaşının fedaice yürütülmesine çarpıcı bir örnektir. Özcesi, gerilla savaş mantığının Kurdistan’a getirilmesi öyle kolay olmadı; zorlu oldu. Önderliğin çok yoğun ideolojik-örgütsel tedbirler geliştirerek belli adımların attırıldığını söyleyebiliriz.
Kurdistan’da önceden var olan savaş tarzının en ileri düzeyi, pêşmerge savaş tarzıdır. Pêşmerge savaş tarzı bir gerilla savaş tarzı değildir. Her zaman sırtını dayayacağı bir devlet veya kurtarılmış bir alanı esas alan bir tarzdır. Tabii ki bu da bir direnişi ifade etmektedir ve bu koşullar olduğunda pêşmerge de savaşmaktadır ancak aynı karakterinden ötürü kuşatma içerisinde, bir ülkenin iç hatlarında mücadeleyi yürütebilecek bir tarz değildir. Gerilla ise, örneğin ülkenin her noktasına gidebilen, orada kendi öz gücüne dayanarak manevra yeteneğiyle, yaratıcı taktikleriyle büyük bir orduya karşı savaşabilme kabiliyetini açığa çıkaran bir savaş tarzıdır. Bu savaş tarzı Ortadoğu’da aslında Kurdistan gerillasıyla gelişti. Bu da Önderliğin bitmez tükenmez çabalarıyla ancak belli düzeyde mümkün olabildi.
Kurdistan’da gerilla kolay gelişmedi. Zorluklarla boğuşa boğuşa gelişti. Tabii burada zorluk olarak ele aldığımız şey, tarz bakımındaki zorluklardır. Yoksa, coğrafya, iklim ve düşmanın yarattığı zorluklar ayrıdır. Kurdistan’da sadece askeri açıdan gerilla çizgisine girmenin zorlukları değil, örgütsel açıdan da çizgiye girmenin zorlukları çok yönlü bir biçimde açığa çıkmıştır. Gelişen çizgi ve taktik dışı durumlara karşı çok mücadele verildi. Özellikle Egîd arkadaşın 1986’da şehadete ulaşması ardından bazı kişiliklerin kendilerine alan açılmış olduğunu görmesiyle birlikte öne çıkmış olmaları, beraberinde çizgi dışı durumları daha fazla geliştirdi. Bu kişiliklerin hem askeri çizgi hem örgütsel çizgi hem de devrimin kitle çizgisini raydan çıkararak feodal komplocu bir yaklaşımı daha çok egemen kıldırmaya çalıştıkları biliniyor. Bir tür kontra pratiği gibi gelişen bu tarz, hem birçok aşiret ve kitle kesimlerini hareketten uzaklaştırdı hem savaş çizgisini geliştirmeyip sağ savunmacı bir çizgiye çekti. Aynı zamanda örgütsel çizgiyle oynayarak, Apocu hareketin sadeliğine çeşitli hile ve entrikaları bulaştırarak yüzlerce kadronun tasfiyesine yol açtı. Bütün bunlara karşı Önderliğin çok yoğun çizgi mücadelesi gelişti. Dörtlü çete dediğimiz Hogir, Kör Cemal, Terzi Cemal ve Parmaksız Zeki gibi kişiliklerin bu dönemde yarattığı tahribatların önüne geçme ve gerilla savaşını çizgiye çekmenin mücadelesini Önderlik çok üst boyutta geliştirerek adım attırabildi. Bu temelde belli bir gelişme sağlandı. Yani gerilla mücadelesi tamamen bir ideolojik mücadele sahası olarak, ancak çizgi mücadelesinin çok boyutlu bir biçimde geliştirilmesiyle Kurdistan’da gelişebilmiştir. Bu da daha çok Önderliğin, hem yoğun eğitimler temelinde sürekli kadro eğitip mücadele sahasına müdahalelerde bulunması, hem de sürekli geliştirilen çözümleme ve talimatlar temelinde ortaya konulan ideolojik-örgütsel mücadeleyle belli düzeyde şekillenebilmiştir. Bu temelde Kurdistan halkının soykırımcı politikaların cenderesi altında inim inim inlediği ve artık neredeyse son nefesini yaşadığı bir aşamada Kurdistan Özgürlük Gerillası devreye girmiştir.
KURDISTAN’DA YAŞANAN HER GELİŞMENİN ARKASINDA GERİLLA VARDIR
Başta biraz tereddüt ve kaygıyla yaklaşmasına rağmen gittikçe diğer klasik isyanlarda olduğu gibi direnişin sona ermediği, tersine kar topu gibi kendisini büyütmeyi sağladığını gördükçe kitlelerde bir inanç, bir güven süreci başladı ve bu temelde adeta ölüm döşeğindeki toplumsal gerçeklik ayağa kalkarak serhildan biçiminde sokağa döküldü. Yani Kurdistan’da Önder Apo’nun geliştirdiği gerilla mücadele çizgisi aslında Kürt toplumunu yok olmaktan kurtarmıştır. Yeniden kendine gelerek, düşman saldırıları karşısında boyun eğen değil, kendine, kimliğine, kültürüne ve toprağına sahip çıkan, bunun için mücadele veren, bunun için evlatlarını mücadeleye sevk eden bir toplumsal gerçekliğe dönüşmüştür. Bunun sağlanmasında kuşkusuz ideolojik çizgi esastır ama temel rolü ise bu ideolojik çizginin geliştirdiği gerilla oynamıştır. Bu açıdan Kurdistan’daki toplumsal yapının canlanması ve serhildan sürecini başlatması da ilk önce gerilla cenazelerine sahip çıkma, gerillanın anısını yaşatmaya dönük gelişmiştir.
Diğer toplumlarda, halklarda kitleler daha çok çeşitli baskılar veya ekonomik sorunlar nedeniyle sokağa dökülür ama Kürdistan’da hem de 1990’ların o büyük, inanılmaz baskı ortamında, faili meçhul cinayetlerin doruğa çıktığı bir dönemde on binlerin sokaklara dökülmesinin en temel amacı gerillanın cenazesine sahip çıkmak, şehidin anısını yaşatmak amacıyla olmuştur. Kurdistan’daki toplumsal hareket bu temeldeki bir ruhsal şekillenmeyle gelişmiştir. Bu açıdan Önderliğin gerillaya biçtiği rol aslında karşılığını bulmuştur. Bu şekilde toplumun gerilla mücadelesiyle kendini yeniden bulması ve kimlik ile özgürlük mücadelesine sarılan bir toplum haline gelmesi sağlanmış, toplum yeniden bir dirilişi yaşamıştır. Dirilişi yaşayan toplum ise, yaşamın her alanında köklerini salarak kendi örgütlenmelerini oluşturmuş, özgürlüğe susamış olan halkımız hedefini artık kurtuluş olarak belirlemiştir. Kürdistan Özgürlük Gerillası, bu biçimde topluma bu denli güven veren, inanç sağlayan ve önemli gelişmelere yol açan bir mücadele biçimi haline gelmiştir.
GERİLLA İLE ÖNDER APO ARASINDA KOPMAZ BAĞLAR VARDIR
Gerilla ile Önderlik arasında sürekli, kopmaz, çok güçlü bir bağ var olmuştur. Gerilla belki de yeryüzünde nadir rastlanan toplumu ve inancı uğruna karşılıksız canı dahil her şeyini verebilen, büyük fedakarlık ve yüksek bir kararlılık gerçekliğidir. Kendisi için değil toplumu için yaşama, toplumu ve inandığı değerler için yaşamını feda etme, her şeyiyle kendini topluma adama topluluğudur gerilla. Gerillada herhangi bireysel ya da grupsal bir çıkar yoktur. Herhangi bir maddi çıkar hiç yoktur. Gerillada egemen olan şey maneviyattır, ideolojidir. Dolayısıyla her gerilla derin bir manevi kuvvetle Önderliğe bağlıdır. Bunun için her eylem yaptığında ‘Bijî Serok Apo!’ sloganını haykırır. Çünkü gerilla Önderliğe inanmış, onun için canını feda etmeyi göze alarak saflara katılmıştır. Bu açıdan gerilla ile Önderlik arasında her zaman çok güçlü bir bağ olmuştur. Önderlik çok eleştirir, çoğu zaman yoğun eleştiriler yapar ama yine de en çok güvendiği ve en çok sevdiği örgütsel yapı gerilladır. Aynı şey halkımız için de geçerlidir; halkımız gerillayı göz bebeği gibi görmekte ve sürekli başarılı olmasını istemektedir. Gerilla da karşılaştığı bütün zorluklara, çektiği cefaya ve gösterdiği bütün fedakarlıklarına rağmen her zaman Önderliğe ve halkına layık bir savaşçı olma ülküsüyle çaba içerisinde olmuştur. Bu çok güçlü manevi bağ nedeniyle gerilla üzerinde tasarlanan, oynanmak istenen bütün oyunlar son tahlilde sonuçsuz kalmıştır.
Mesela mücadele tarihimizde zaman zaman provokasyon geliştirerek belli düzeyde örgütü zorlayan, bu biçimde bazı insanları da etkileyebilen kişilikler ortaya çıkmıştır. Benzer pratiklerin gerilla ortamında da vuku bulması durumu söz konusu olmuştur. Örneğin ismini belirttiğimiz Hogir ya da Parmaksız Zeki ya da diğerleri… Bunlar örgüt tavır aldığında ve örgütten kaçıp gittiklerinde tek başına gitmek zorunda kalmışlardır. Kimseyi etkileyememiş ve beraberlerinde götürememişlerdir. Doğru, gerilla üzerinde oynamak istemişlerdir ama son tahlilde tek başlarına kalmışlardır. Bu açıdan belki 2003-2004 çete grubundan söz edilebilir. O grup uzun yıllar içte çalışma yürüttü. Kendine göre grup oluşturdu ama kopuş sürecinde onlar da yalnız kaldılar. Peki bunlar hiçbir zarar vermedi mi? Elbette verdi. Belli düzeyde kırılma yarattılar. Birçok kişide kırılmanın yaşanmasına yol açtılar ama kimse onlarla birlikte gitmedi. Şimdi yaşayanlar hala tek başlarınadır. Neden? Çünkü Kurdistan Gerillası bir fedakarlık mecrasıdır. Fedakarlık maddiyatla olmaz, kişiye bağlanmakla olmaz. Fedakarlık ancak ve ancak derin bir ideolojik-felsefi gerçekliğe dayanarak olabilir. Bunun kaynağı da Önder Apo’dur. Dolayısıyla her gerilla son tahlilde Önder Apo’ya bağlıdır. Koptuğu an inançsızlaşmış demektir. İnançsızlaştığı zaman ise başka hiç kimsenin peşinden gitmez, en fazla gider oturur. Dolayısıyla başka bir oluşum biçiminde hareketin karşısına çıkmaz. Belki bazıları düşman güçler tarafından kontralaştırılabilir ama farklı bir ideolojik oluşum biçiminde bir yapıya dönüşemez. Bu yönlü gösterilen bütün çabaların boşa çıkmasının nedeni budur. Önderlik ile büyük bir fedakarlık diyarı olan gerilla arasındaki en güçlü ideolojik-felsefi bağ, inanç ve kararlılıktır. O yüzden düşman güçlerin şimdiye kadar gerillaya dönük geliştirdiği hiçbir provokasyon sonuç alamamıştır. Tek tek bireylerin düşme durumu olabilir ama hiçbir zaman grupsal bir biçimde bir etkileme düzeyi açığa çıkarılamamıştır. Bu da gerillanın Önderlik çizgisine olan derin bağlılığı ve bu temelde geliştirdiği yüksek kararlılık, fedakarlık ve fedailik duruşu nedeniyledir.
ÖNDER APO’NUN ASKERİ ÇİZGİSİ ZAMANINDA DOĞRU UYGULANMAMIŞTIR
Belki şimdi belirteceklerim bir paradoks olarak da görülebilir ama yukarıda dile getirdiğim bütün bu gerçekliğe rağmen esasında derinliğine incelendiğinde, toplumsal gerçekliğe dayalı başka bir olgu olarak, sahip olduğu yüksek bağlılığa, yine sınırsız bir fedakarlığa dayanan gerilla ve komutalaşmasının hiçbir zaman Önder Apo’nun askeri çizgisini tam ve yetkin bir biçimde geliştirebilecek düzeye ulaşamadığı karşımıza çıkacaktır. Hiç kuşkusuz, vakti zamanında Önder Apo’nun askeri çizgisi doğru bir biçimde algılanıp uygulanabilseydi, durum şimdi çok farklı olabilirdi. Çünkü geçmişte çok önemli-tarihi fırsatların kaçırıldığını biliyoruz. Kurdistan Özgürlük Gerillası’nda var olan samimi, dürüst, kararlı bağlılığa ve derin, yüksek fedakarlığa rağmen taktisyenin oluşamaması, taktik yaratıcılığın gelişememesi, taktik önderliğin istenilen formatta stratejik önderliğe eşlik edebilecek düzeyde çıkış yapamaması sorunu hep yaşanmıştır. Hiç kuşku yok ki, burada Önder Apo’nun tarz, tempo, çok yönlülük ve derinliğinin taktik sahada karşılığını yeterli düzeyde bulamadığı gerçeğinden söz ediyoruz.
Elbette bunu gerçekleştirmek için çabalar olmuştur ama yeterli düzeye gelinememiştir. Zaten yeterli düzeye gelinemediği için Önderlik bunu yetersiz yoldaşlık olarak değerlendirmiş, eleştirmiş ve Uluslararası Komplo’nun taşlarını döşeyen ögelerden birinin bu olduğunu söylemiştir, -ki öyledir-. Önderlik, Komplo’nun önünü açan ögeleri değerlendirirken iki kesimin altını özellikle çizmiştir: Sahte dostlar ve yetersiz yoldaşlar. Bu çok tarihsel ve önemli bir durumdur. Kurdistan’da stratejik bir önderlik olarak gerçekleşen Apocu önderliksel çıkışla aynı tempoda yükseliş gösteren bir taktiksel önderliğin gelişememe durumu vardır. Bu, bütünen bir eleştiri-özeleştiri konusudur. Önder Apo da bu konuyu değerlendirirken, kendisi açısından bunu bir özeleştiri konusu olarak ele almakta ama esas olarak çok yoğun bir biçimde eleştirdiği bir konudur. Evet, Önderliğimiz geliştirdiği değerlendirmelerde kapsamlı eleştiri yanında özeleştirisini vermiştir ama esas olarak özeleştiri vermesi gerekenlerin bizler olduğumuz açık ortadadır. Bunu net bir biçimde koymak ve gereğini yapmak önem taşımaktadır.
ÖNDER APO’YLA YETERLİ YOLDAŞLIK, ULUSLARARASI KOMPLO’NUN YENİLGİSİ ANLAMINA GELECEKTİR
Kuşkusuz bunu aşmaya dönük olan iddia ve çaba sürekli söz konusu olmuştur. Önderliğin öngördüğü askeri çizginin yaşamsallaşması, onun uygulanması için çabalar yoğun bir biçimde bugün de vardır. Özellikle son 3-4 yıldan bu yana, geçmişten beri Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın önünde bir duvar gibi dikilen başta dogmatizm olmak üzere, tutuculuk, eski alışkanlıklarda ısrar, liberalizm vb. yaşanan tutumları aşmaya dönük bir iç mücadele verilmiştir, verilmeye devam edilmektedir. Dolayısıyla son yıllarda yaşanan bir gelişme gerçekliği de söz konusudur. Özellikle gerillada ideolojik yoğunlaşma paralelinde yeniden yapılanma, değişim, bu temelde branşlaşma, teknik hakimiyet, hareket tarzı ve taktik açılımda belli bir derinliği de beraberinde getirmiştir. Yeni dönem gerillasının gelişimi de bu çerçevede belli düzeyde somutluk kazanmıştır.
Şayet gerillanın geliştirdiği yeni dönem taktik açılım olmasaydı, belki de Türk faşist soykırımcı devletin son 8 yılda geliştirdiği konsept temelinde sonuca gitme olasılığı bile olabilirdi. Ama Önder Apo’nun İmralı’daki duruşunun yanında, gerillanın belli bir taktik açılım yapması, özellikle de arazideki yarı hareketli tim savaş tarzını uzmanlaşma düzeyinde geliştirmesi ve en önemlisi de savaşı sadece yeryüzünde değil, yeraltına da taşırarak, yeraltı direniş savaşıyla yer üstü yarı hareketli tim savaşının bütünselliği içerisinde uygulanması faşist soykırımcı Türk devletinin planının bozulmasına yol açmıştır. Türk ordusunun çağın en gelişmiş teknolojisini hatta yasaklanmış silahları kullanmasına, yine Kürt işbirlikçi KDP’nin desteğine ve uluslararası güçlerin onayına rağmen başarılı olamamasının nedeni, Önder Apo’nun çizgisi temelinde gerillanın sergilediği fedai ruh ve taktik açılım çabalarının belli düzeye varmasıdır.
Bugün gerçekleşen taktik açılımın özellikle fedailikte üst bir düzeye ulaşması, Apocu ruhun, fedaileşmenin, Saraların, Rûkenlerin, Bagerlerin, Avzemlerin, Delillerin, Nalînlerin şahsında yine Kuzey pratiğinde görüldüğü gibi Zana ve Xebatların, Rêdûrların, Ardem ve Destanların, Leyla, Yaşar, Dilgeş ve Axînlerin şahsında gösterilen yüksek fedai ruh yanında taktik açılım düzeyinin gelişmiş olması, aslında gecikmeli de olsa Önderliğin çabalarına belli bir cevabın verilmesi olarak da değerlendirilebilinir.
Bugün gerillanın hem fedaileşmede zirveyi yaşayan bir düzeyi yakalayarak Zap, Avaşîn, Metîna direnişlerinde de görüldüğü gibi ileri bir performansı sergilemesi; hem de belirttiğimiz gibi geliştirdiği taktik açılımla bir yeniliği yakalaması, 21’inci yy. gerillasının nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu durum bir yandan çağımızda yüksek teknolojiye dayalı güçlere karşı direnmek durumunda olan halklara ve sınıflara bir örnek sunarken, diğer yandan da Kürdistan’da soykırım siyasetini uygulama temelinde Ortadoğu’da bölgesel bir emperyal güç olmak isteyen faşist, turancı, soykırımcı AKP-MHP-Ergenekon rejiminin durdurulması itibarıyla, hem halkımızın özgürlük ve varlık mücadelesi açısından, hem de tüm halkların demokratik geleceği açısından çok önemli, değerli ve tarihi bir direniş gerçekliğini ifade etmektedir.
Hiç kuşku yok ki bu direniş gerçeğinin bugün bu düzeyde yürütülüyor olmasının en önemli kaynağı, Önder Apo’nun 50 yıldan bu yana sergilediği çabaların yanı sıra özellikle bugün de İmralı İşkence Sistemi’ne karşı insan üstü bir yetenek, sabır ve irade ile çizgisini sürdürüyor olmasıdır. Bu Önderliksel çizginin askerleri olarak gerillanın da tarihin bu önemli aşamasında çağın en gelişkin teknolojisini boşa çıkarma ve ona karşı direnişi geliştirebilecek bir performansı açığa çıkarması kuşkusuz çok önemlidir. Bu, mücadele tarihimiz boyunca Önder Apo’nun askeri çizgisinin tam olarak uygulanamaması, yine komutalaşmanın istenilen düzeyde gelişememesine dönük gösterilen bir aşma çabasıdır. Biz bunu çok abartmak durumunda değiliz ama küçümsenemez bir gelişmenin açığa çıkarıldığı da bir gerçektir.
Bunun giderek yükseleceği ve artık bir zafer çizgisine, mücadele tarzına dönüşeceği şimdiden görülmektedir. Önder Apo çizgisine bütünüyle bağlı olan, onun ruhsal bir izdüşümü biçiminde şekillenmekte olan bugünkü Kurdistan Özgürlük Gerillası, mevcut yakaladığı taktik açılım performansını daha da geliştirirse bunun kesinlikle bir başarıyla taçlanacağını, Önder Apo ile yeterli yoldaşlık mücadelesinde belli sonuçları açığa çıkaracağını ve bunun da Uluslararası Komplo’nun yenilgisi anlamına geleceğini vurgulayarak, bu mücadelede kahramanlık destanları yaratarak şehadete ulaşan bütün yoldaşları saygı ve minnetle anıyor, onların komutasında, Önder Apo’nun çizgisinde Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın yenilmez bir güç olarak başarısını perçinleyeceğini, bu kararlılıkta olduğunu vurgulamak istiyorum.”