Devlet yetiştirmesi mafya bozuntusu Sedat Peker bir süredir AKP-MHP faşizminin icraatlarını ifşa ediyor. Bu rejimin uyuşturucu ticaretinden gaspa, tecavüzlerden cinayete kadar ne kadar çirkef faaliyetlerde bulunduğu faşizmi bilenler için sır değildi. Fakat birinci ağızdan somut olayları tarif ederek ortaya serilmesi tartışmalara neden oluyor. Bu olayı iki çerçeveden ele almak gerekir. İlki ortada klasik anlamda bir devlet bırakmayan AKP-MHP iktidarının nasıl bir sistem oluşturduğudur. İkincisi ise her koşulda devlet içi çetelerin iktidar mücadelesi çerçevesinde gerçekleşen bu itirafların ne anlama geldiğidir.
Kendisi zaten faşist bir çete olan MHP, Tayyip Erdoğan ve çevresi ile Ergenekoncu kesimlerin ittifakından oluşan koalisyon kendi iktidarı için her şeyi mubah gören bir çark kurdu. Bu çark sadece devletin asker polis gibi resmi zor aygıtlarıyla değil, devlet olanaklarından pay verdikleri adi çetelerle de korunmaya alınmıştı. Daha önemlisi Kürt halkını imhaya yönelmek için adi suç çetelerine de başvurmak zorundaydı. Polis ve askere suç işleme hakkını daha 2015’te tanısa da bu yeterli değildi. Tıpkı 90’larda olduğu gibi Kürt halkıyla savaş çeteleşmeyi doğuruyordu. Yeni çetelerin yanında eski dönem çetelerde bu dönem görev başına dönüyordu. Devletteki çeteleşmenin simge ismi Mehmet Ağar’ın iktidarın bir parçası haline gelmesi önemli bir göstergeydi. Ergenekon davasından tutuklanan Sedat Peker’in bırakılıp tekrardan devlet hizmetine alınması bu dönemdi. Bu şarlatan mitinglerle toplumu tehdit ediyor, açıkça rejimin kirli işlerinde kullandığı makbul bir figür haline geliyordu. Türkiye tarihinin en kitlesel katliamı olan 10 Ekim 2015’ten önce bu karakterin halkı açıkça tehdit etmesi kuşkusuz tesadüf değildi. Devletin olanaklarının bu odaklara peşkeş çekilmesinin yanında bu çetelere de her tür suç işleme serbestliği sunuluyordu.
Fakat AKP-MHP faşist hükümeti 90’lardaki iktidarlardan farklı olarak bunu açıkça yapıyordu. Sedat Peker’e dokunulmayacağına dair mahkeme kararları art arda verilirken bu kişinin suçları görmezden geliniyordu. 2020’de ise MHP, Alaattin Çakıcı isimli faşist katili AKP içinden itirazlara rağmen toplumun gözüne soka soka affettirdi. Aslında bugünkü ifşaatları doğuran çeteler arası iktidar mücadelesi tam da bununla başladı. Çünkü Çakıcı’nın Peker karşıtlığı uzun süreli bir çatışmaydı. Çakıcı’nın affından sonra basına verilen bir fotoğraf devletin özünü bir araya getiriyordu. Korkut Eken, Engin Alan, Mehmet Ağar ve Alaattin Çakıcı eskiden olduğu gibi yeni faşist rejiminde derin devleti olduklarını bu fotoğrafla ilan ediyorlardı.
Devletin tüm kademelerini temsilini bulan bu kirli ittifak Tayyip Erdoğan yönetiminde birleşiyordu. Fakat bu kendi aralarındaki çelişkilerin bittiği anlamına gelmiyordu. Kürt düşmanlığı ve faşistlikte aynı zihniyeti paylaşan bu gruplar arası çelişkilerin kaynağı açıkça çıkar ve iktidar alanlarıydı. MHP zaten bu grupların yetişme sahasıydı. MHP’ye daha yakın olan bu grubun güçlenmesi AKP-MHP ittifakında küçük partisi olmasına rağmen MHP ve Bahçeli’nin her geçen gün daha etkin olmasına yol açtı. AKP ise Metin Külünk öncülüğündeki SADAT türü kendi çeteleri, Pelikancılar gibi perde arkası yöneticileri ile bu çıkar alanında temsil ediliyordu. Bu çeteler yeni yeni palazlanmalarına rağmen güçleniyordular. Sedat Peker ise MHP kökenli olması ve bunu sürekli vurgulamasına karşın Tayyip Erdoğan’a daha yakın durmaya başladı. Pelikancı grupla DAİŞ’in petrolünü pazarlamadan önce kaçtığı Balkanlara uyuşturucu ticareti yapmaya kadar birçok alanda ticari ortaklık kurdu. Bugün Peker’e yapılan operasyonun AKP adi çetelerinin Ağar-Çakıcı grubuyla işbirliği ile Soylu öncülüğünde gerçekleştiği söyleniyor. Fakat bu tür iç hesaplaşmalarda kimin esas aktör olduğu her zaman göründüğü gibi olmayabilir. Peker’i konuşturanın Çakıcı’nın tahliyesi sonrası güçlenen Ağar kliğini zayıflatmayı amaçlayan AKP içi odaklar olabilir. Peker’in AKP içinde sadece Soylu’yu hedef alması bu ihtimali göz ardı edilemez bir hale getirmiştir. Peker’in BAE’ne geçmesi de dikkate alınması gereken bir durumdur ve önümüzdeki günlerde bunun anlamı daha net anlaşılacaktır.
İktidarın kokuşmuşluğunun ne kadar üst seviye geldiğini gösteren Peker’in verdiği bilgiler cevaplanması gereken birçok soru beraberinde getiriyor ve bunları tartışmak gerekir. Sistematik olarak uyuşturucu ticaretine göz yuman, pay alan bu iktidar hala dinsel vurguları nasıl kullanabiliyor? Soylu Ağar’ın kuklası mı rakibi midir? AKP Soylu’ya güveniyor mu? AKP kullandığı bu Peker için yine aldandık mı diyerek kendini kurtaramaya çalışacak? Bu kadar adli suç işleyen bu tipler Kürdistan’da neler yaptılar? Kürt sorununu kendilerine zemin yapan bu kirli çeteler ne zaman aktifleşti? Peker’i Balkanlara kim götürdü, Dubai’ye kim geçirdi? Türkçülüğü dilden düşürmeyen bu iktidarın bileşenleri neden Orta Asyalı kadınları en bayağı şekilde kullanıyor? Onların soydaşlık dedikleri bu mudur? Azerbaycan faşist çetelerin yatağı ve rant alanı haline gelmesi İlhami Aliyev mi izin vermiştir? Babasının 1992’de karşı durduğu MİT’in faşist darbesine oğul izin mi veriyor? Sorular bu çerçevede artırılabilir.
Fakat sadece Peker’in verdiği bilgiler bile bunun basit bir çeteler mücadelesi olmadığını anlamaya yeter. Peker’e verilen bilgilerin niteliği de içeriği de çeteler arası koalisyonda büyük bir hesaplaşmanın başladığını ve devlet içinde Peker’i hala destekleyen odaklar olduğunu gösteriyor. Bu durum Kürt özgürlük hareketinin başta Garê zaferi olmak üzere yürüttüğü direnişle AKP-MHP faşizmini ne kadar zayıflattığını ve ittifakta derin çatlaklar açtığını da ortaya sermektedir. Aksi takdirde ne kimse Peker’e bilgi vermeye cesaret eder ne de faşizm onun bu kadar konuşmasına izin verirdi. 1996’da Susurluk kazası çete devletinin yargılanmasa da faaliyetlerinin büyük oranda bilinir olmasını sağlamıştı. Bugün de aynı şey gerçekleşebilir. Fakat o dönem bile devletteki çeteleşmenin düzeyi günümüzden daha sınırlıydı. Çünkü bugünkü çete iktidarı devletin her noktasına AKP-MHP faşizminin hukuksuzluğu üzerinden sirayet etmiştir. Bu nedenle AKP-MHP faşist iktidarının çete gölgesi Ağar-Çakıcı grubu açığa çıkan suçlara rağmen güçlenebilir ve topluma karşı daha ağır suçlar işleyebilir. Ya da yerine suç işlemekte sınır tanımaz AKP’nin adi kliği de geçebilir. Çünkü onlar Kürt halkına karşı yürütülen savaşla kendilerini meşrulaştırıyorlar ve faşizm gölgesinde rahatça suç işliyorlar. Ağar da Soylu da kendini savunurken Peker’i PKKli konuşmakla itham etmesinin anlamını gözden kaçırmamak gerekmektedir. Türkiye’deki tüm sorunlar dönüp dolaşıp esas mesele olan Kürt sorununda kilitlenmektedir. Artık çöküşe geçen AKP-MHP faşizmi tam olarak yıkılmadan bu çetelerin tümden zayıflamasını beklememek gerekir. Ayrıca bu durum faşizme darbeler vurarak onu yıkılışın arifesine getiren özgürlük hareketinin mücadelesinin aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi mücadelesi olduğunun açık bir kanıtıdır.
Arî Tufan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi