Bugün Türkiye’de yaşananları doğru anlamak, nelerin yapılması gerektiği konusunda büyük bir önem arz etmektedir. Doğru anlaşılmaz ve çözümlenmezse var olan yanılgılarda ortadan kalkmaz, dolayısıyla AKP-MHP faşizmi tüm oyunlarını sergileme ortamı bulur. Doğru anlamayı bu kadar önemsememizin nedeni yaşananların yeterince anlaşılmadığını ve faşizmin yaratmak istediği algının giderek hâkim olmaya başladığını görmemizden kaynaklanıyor. Buda faşizmin istediği zemini yaratarak kendini sürdürme eğilimine hizmet ediyor. O açıdan ana hatlarıyla yaşananları doğru temelde ortaya koymak doğru bir pratiğin de başlangıcı oluyor.
Son dört aydır dünyanın temel gündemi Korona Virüs salgın oldu. Bilinçli bir şekilde laboratuvarlarda imal edilen ve hegemon güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda yaydığı bir salgın olma ihtimali göz ardı edilmeden, Kapitalist Modernitenin doğaya verdiği büyük tahribatların bir ceremesi olarak vukuu bulan bu salgın, bir yandan Kapitalizmin artık tüm kesimler tarafından sorgulanması ve alternatif sistem arayışlarının artmasına yol açarken, diğer taraftan ulus devletlerin bu süreçten faydalanıp, halkı büyük bir korku cenderesine alarak yeniden meşruiyetini sağlamaya çalıştığına tanık olduk. Bu süreç hala da devam etmektedir.
Bu süreçten en fazla yararlanmak ve böylece çöküşünü engelleyip kendi ömrünü uzatmak isteyen güç ise AKP-MHP faşist ittifakı oldu. İnsanları korkutup adeta can telaşına düşmelerine yol açarken, elindeki medya ve iktidar gücünü de en pervasız şekilde kullanarak bir yandan süreci başarılı yönettiği algısın oluşturmak istedi, diğer yandan ise muhalefet tümden susturularak, insanlar evlerine hapsedilerek, daha önceki süreçlerde toplumsal tepkiden çekindikleri için çıkaramadıkları pek çok yasayı peşi sıra meclisten geçirerek faşizmin kendini her alanda kurumsallaştırması için ciddi bir zemin oluşturulmak istendi. Özellikle Kürt ve PKK karşıtlığı temelinde şovenizmi sürekli yükselterek, Kürt Halk Önderine yönelik tecridi sürdürerek, belediyelere kayyum atayarak, zindandaki devrimci tutsakları ölüme terk ederek, gerilla cenazelerine ve şehitliklere saldırılarla moral-manevi çöküşü yaratmak isteyerek, hem Kuzey Kürdistan’da, hem de Medya Savunma Alanlarında saldırılarını arttırarak, en son olarak Kürt Vekilleri tutuklayarak yaşadığı erime ve toplumsal tabanını kaybetmenin önüne geçmek, istediği koşulları yaratarak bir erken genel seçime gitmek ve böylece iktidardaki ömrünü daha da uzatmak istemektedir.
Bu yaklaşımının sonucu olarak önümüzdeki süreçte saldırılarını her alanda daha da arttıracağını, her türlü özel ve psikolojik savaş yöntemini denemekten geri kalmayacağını, farklı provokasyonları devreye koyacağını, HDP’nin kapatılması da dahil muhalefeti tümden susturan ve işlevsiz bırakan yönelimlere girebileceğini öngörmek gerekir. Devlet Bahçeli’nin ‘’Mecliste milliyetçiler dışında diğer vekillerin olmasına gerek yok’’ söylemi öyle boş bir söylem değildir. Hitler faşizmini de aşan bir saldırganlık sürecine girileceği ortadadır. Dolayısıyla Türkiye’deki devrimci, demokrat ve muhalif kesimlerin tüm bu saldırılara hazırlıklı olması ve boşa çıkarması önemli olmaktadır. Halkın örgütlendirilip eyleme geçirilmesi, toplumsal bir hareketliliğin ve direnişin ortaya çıkması faşizmin planlarını boşa çıkaracağı gibi, yıkılmasını da beraberinde getireceği ortadadır. Var olan sessizlik ve tepkisizlik faşizmin güç aldığı nokta olmakta ve saldırılarında pervasızlaşmaktadır. Gerilla ve intikam birimlerinin eylemsellikleri önemli oranda zorlasa da toplumsal bir direnişin olmaması faşizmin elini güçlendirmekte ve ona hareket alanı oluşturmaktadır. O açıdan esasta bu noktaya yoğunlaşmak gerekmektedir.
Birçok çevre Türkiye’de muhalefetin olmadığını, AKP-MHP faşizminin bu yüzden aşılmadığını belirtiyor. Aslında ciddi bir muhalefetin olduğunu görmek mümkün ama muhalefetin anlayışı ve mücadele yaklaşımı yanlış. Faşizme karşı toplumsal eylemselliği önceleyen bir direniş hattı oluşturup geliştirme yerine, sadece karşı çıkan, kabul etmediğini beyan eden, açıklama yapan ama ötesine geçmeyen, pratikleşmeyen, eyleme ve direnişe yönelmeyen bir mücadele tarzı ile bırakalım faşizmi yıkmayı, ona hizmet etmekten kendilerini kurtaramamaktadırlar. O açıdan da halka yeterince güven vermemektedirler.
Faşizmin seçimde yıkılacağı yanılgısı bugün Türkiye’deki muhalefetin temel handikabı olmaktadır. Oysa biraz tarih bilinci olan, siyaset bilinci olan ve Türkiye’nin yakın tarihini bilen her kes faşizmin sadece ve sadece direnişle, bedel ödemeyle yıkılacağını bilir. Ama mevcut Türkiye ortamına baktığımızda ne CHP’de, nede kendisini AKP karşıtı olarak gösteren diğer kesimlerde böylesi bir yaklaşım yok. Kolay yoldan, direnişsiz, bedelsiz, sadece konuşarak seçimde faşizmi yıkma yaklaşımı tam bir gaflet durumu olmakta, faşizm bu gaflet durumunu çok iyi kullanarak her türlü özel savaş yöntemiyle ömrünü uzatmasın bilmektedir. Kürt Özgürlük Hareketi ve HDBH’ın dışında faşizmle açıktan mücadele eden, anti-faşist direnişi geliştiren başkada bir güç yada kesim bulunmamaktadır. Oysaki Türkiye toplumu içerisinde bu faşist diktaya karşı ciddi bir öfke vardır. Halk yoksulluk içerisinde bitap düşmüştür. Hırsızlık ayyuka çıkmıştır, baskı ve zülüm had safhadadır, ülke bir açık hava hapishanesi haline getirilmiştir, adalete güven kalmamıştır, ülke bir takım dış güçlere ve şirketlere peşkeş çekilmektedir… Tüm bu gerçekler ortadayken Türkiye’de nasıl bir toplumsal direniş olmuyor noktası oldukça düşündürücüdür. Oysaki şu anda Türkiye’de kıyametlerin kopması gerekiyordu. Bu durum elbette kendisini halkın öncüsü gören kesim, çevre ve siyasal oluşumların yetersizliği, süreci doğru okuyamamaları, yanılgılardan kurtulamamaları, bedel vermeyi göze alarak cesurca mücadele ve direnişe geçmemeleri ile bağlantılıdır.
Ancak bu duruma bir son vermenin, müzmin muhalif pozisyonundan çıkmanın, direniş hattını geliştirerek, toplumsal mücadeleye yönelmenin deyim yerindeyse son virajına girilmektedir. Ya bugün bu süreç başlatılıp faşizm yenilgiye uğratılacak yada onlarca yılı bulacak bir faşist dikta bu halkın ve ülkenin başına karabasan gibi çökecektir. O açıdan geç olmadan, seçimle faşizmi yenilgiye uğratma yanılgısını ve kolaycılığını bir kenara bırakıp, bedel ödemeyi göze alarak, cesurca bu halka öncülük edilmeli ve faşizme karşı olan milyonların örgütlü ve eylemsel gücüyle faşizmi yenilgiye uğratmayı esas almalıyız.
Zilan Kaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi