03 Ocak 2017 Salı Saat 14:58
1991-KDP ve YNK’nin Hükmettiği Kürdistan
2 Ağustos 1990’da Irak ordularının Kuveyt’e karşı işgal
hareketine girişmesiyle başlayan süreç, 17 Ocak 1991’de Irak rejimine karşı ABD
öncülüğünde 37 ülkenin katılmış olduğu koalisyon güçlerinin başlatmış olduğu
savaşla 28 Şubat 1991’de son bulur. Saddam güçlerinin yıprandığını gören
Şiiler, Basra’da rejime karşı ayaklanma başlatırlar ve kısa bir sürede Şii
ayaklanması Bağdat’a sıçrar. Ama rejim, Şii ayaklanmasını çok sert bir şekilde
bastırır. Aynı paralelde Başur’ê Kürdistan’da da ciddi bir boşluk doğmuştu. Bu
boşluğu fırsat bilen Kürtler, 5 Mart 1991 tarihinde Süleymaniye’ye bağlı Ranya
kasabasında cahşların öncülüğünde devlete karşı silahlı serhıldan başlatır.
Serhıldanlar 7 Marta Çarqorne, 9 Mart’a Süleymaniye’ye, 11 Mart’a Hewler’e ve
20 Mart’ta Duhok ve Zaxo’da olmak üzere boydan boya Kürdistan’ın güneyinde halk
rejime karşı Serhıldana geçer. Diğer taraftan rejimin Şii ayaklanmasını çok
sert bir biçimde bastırması ve yönünü Kürdistan’a vermesiyle halkın tekrardan
olası bir katliam korkusuyla İran ve Türkiye sınırına yönelmesiyle yaklaşık
olarak 1.5 milyon halk göç eder. Bu duruma karşılık ABD öncülüğünde ki
koalisyon güçleri 36. paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bölge ilan eder ve aynı
zamanda karadan hareket etmemesi için Irak rejimi uyarılır. Böylelikle
kendilerini güvende hisseden halk tekrardan evlerine döner. Daha sonra ise 36.
paralele Irak’tan gelebilecek saldırılara karşı bölgeye BM, çekiç güç adında
bir askeri güç konumlandırdı. Böylelikle fiili olarak Başur’ê Kürdistan
coğrafyasının % 60’ı KDP ve YNK’nin denetimine geçmiş olur. Duhok, Zaxo, Diana
Amediye’nin bulunduğu Behdinan bölgesinde KDP Hewler, Süleymaniye, Dukan,
Ranya, Koysancak kısacası Sorani lehçenin hakim olduğu alanlar ise YNK
denetimindeydi. Başur’ê Kürdistan, Saddam Hüseyin rejimi döneminde tümden
üretimden koparıldığı gibi hiçbir yatırımda yapılmamıştı. YNK ve KDP döneminde
insanlar üretime en az hayvancılık ve tarımsal alanların açılmasına teşvik
etmek gerekirken bunun aksine birbirleriyle iktidar savaşına girdiler. Kendi
aralarında birlik olamadıkları gibi kendi öz güçlerine dayanıp Kürdistan’ı
yeniden inşa etme gücünü de gösteremediler. Bunun yerine tarihsel karakterlerine
uygun olan işbirlikçiliği tercih ettiler. Türkiye, İran, Irak Saddam rejimi,
Suriye, Arap ülkelerinin yanı sıra ABD, İngiltere, İsrail gibi uluslararası
güçlere kendilerini pazarladılar. Kürdistan’da yapılan tüm soykırım ve yerleşim
birimlerinin yerle bir edilme operasyonları unutulmuşçasına, Kürtlere ezeli
düşmanlığa yemin etmiş Türk devletiyle sıkı bir ilişki geliştirdiler. 1992’de
ilan edilen Kürdistan Federal Parlamentosu’nu Türk devleti YNK ve KDP’nin Türk
ordusuyla birlikte PKK’ye karşı Güney operasyonuna aktif katılmalarına karşılık
kabul etmiştir. Adeta Türk devletinin basit işbirlikçi cahşlarına dönmüşlerdir.
Peşmerge güçleri üniforma, silah, cephane, lojistik ve maaşlarını Türk
ordusundan alıyordu. Irak ordusunun yanında Enfal operasyonlarına katılan
cahşların rolleri neydiyse bunlarında Türk ordusu yanındaki rolleri oydu. Zaten
daha sonra KDP lideri Mesut Barzani ve YNK lideri Celal Talabani Türk
devletinden diplomatik pasaport alarak yurt dışı seyahat özgürlüğü kazanırlar.
Buralardan elde ettikleri kemik kırıntılarıyla, Enfal gibi soykırım
cenderesinden yeni çıkmış bir ülkeyi ve psikolojileri derin yara almış bir
halkı idare etmeyi düşündüler. Halk yoksulluk ve açlıktan inim inim inlerken,
Barzani ve Talabani aileleri bu ülkeyi daha ne kadar peşkeş çekebiliriz
hesapları peşindeydiler. Bu yetmezmiş gibi kendi aralarında ki iç savaş, deyim
yerinde ise ikinci bir enfal etkisi yaratıyordu. YNK ve KDP, kendi
denetimindeki tüm erkekleri silah altına alarak peşmerge yapmıştı. Karşılığında
50 dolar gibi komik bir maaş bağlamışlardı. Ama birbirlerine karşı savaşırken
elde edilen ganimet onlara aitti. Tıpkı Irak ordusunun enfal operasyonlarına
katılan cahşlara vaat ettiği ganimet gibi. KDP ve YNK’nin iktidar savaşında
binlerce insan ölür ve bir o kadarı da yaralanır. YNK karşısında güç kaybeden
Mesut Barzani’nin, 1997 yılında Kürt soykırımının baş mimarı olan Saddam
Hüseyin ile bir görüşmesi olur. Bu görüşmede Mesut Barzani, YNK’ye karşı Saddam
Hüseyin’den askeri destek ister. Daha sonra KDP peşmerge güçleri ile Saddam
ordusu tanklarıyla Hewler’e girer, deyim yerindeyse Irak ordusu ve KDP
peşmergeleri burada katliam yaparlar. Bu sefer Irak ordusunun cahşları
KDP’liler olmuştur. Evlerini terk edip kaçan YNK’liler canlarını
kurtarmışlardır ama mal varlıklarını kurtaramamışlardır. Ama evlerini bırakmak
istemeyenler canlarını da kaybetmişlerdir. KDP, Hewler’i düşürdükten sonra ev
ev dolaşarak YNK’ye eğilimi olan insanları bile gözaltına alarak kaybetmiştir.
Süleymaniye’ye kadar kovalanan YNK’de, hemen ertesinde İran devletinden güç
alarak KDP’ye saldırmış kaybetmiş olduğu bazı alanları geri almıştır. Sadece
YNK-KDP iç savaşında evinde ya da sokakta gözaltına alınıp kaybedilen 10 binden
fazla insandan halen haber alınmış değildir. Bu insanların tek suçu YNK ya da
KDP’ye sempati duymaları veya üye olmalarıydı. Başkada hiçbir suçları yoktu.
Düşmanla işbirliği içinde olup ülkeyi inip inip inletenler suçlu
sayılmıyorlardı. Sanki ülkenin bu parçasında diyalektik ters işliyordu, ihanet
çok doğal bir davranış hatta övünülecek diplomatik bir beceri gibi görülüyordu.
Yurtseverlik ise gerçek anlamda suç teşkil ediyordu. Ülke YNK ve KDP arasında
ikiye bölünmüştü. KDP alanında ikame eden normal halktan biri YNK alanına, YNK
alanında ikame eden bir vatandaş KDP alanına geçemiyordu. Adeta enfal
operasyonları öncesi Kimyasal Ali’nin “yasak bölge ilanı gibiydi. KDP
açısından YNK denetiminde ki alan, YNK açısından ise KDP denetiminde ki alan
“yasaklı bölgeydi. KDP nezdinde suçlu olmak için YNK alanında ikame etmek
yetiyordu. YNK için ise KDP alanında ikama etmek suçlu görülmek için yetiyordu.
Durumlar bu kadar vahimdi. Böyle bir ortamda yeniden bir yaşamı örgütlemek ne
kadar mümkün ise Başur’ê halkı da onu yapmaya çalışmıştır. Yani bu topraklar
yaşanılmaz ancak terk edilir.
KDP ve YNK iç savaşı ve iç politik çekişmelerinin halka
çıkarmış olduğu faturanın yanı sıra, bunlara yoksullukta eklenince halk
canından bezmiş oluyordu. Bu süreçte Başur’ê Kürdistan halkı yurt dışına çıkmak
için ellerindeki tüm mal varlığını satışa çıkarak Avrupa yollarına düşmüştü.
Ülke neredeyse boşalmıştı. On binlerce insan Yunanistan sahillerine vururken,
kimileri de Edirne üzerinden karadan Yunanistan’a geçmeye çalışırken mayınlı
tarlalar içinde canlarını veriyorlardı. Halk tek çareyi en az aileden birinin
Avrupa ülkelerinden birine çıkarmakta bulmuştu. Geri kalanlar ise sınırlardan
kaçakçılık yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlardı. Ama ilk fırsatta
ülkeyi terk etmenin yollarını arıyorlardı.
• 2003
Sonrası Göç
2003’e doğru gelindiğinde Irak’a yapılan müdahale ve rejim
değişikliği Başur’ê Kürdistan halkı için bir nefes borusu olmuştu. Irak
devleti, Başur’ê Kürdistan Federal sistemini resmen tanımış tekrardan Başur’ê
Kürdistan’ı inşa etmek için genel ülke bütçesinden % 17’lik pay ayırmış, ayrıca
Kürdistan’daki peşmerge güçlerinin ve tüm memurlarının maaşlarını düzenli
ödemeyi kabul etmiştir. Bu durum ekonomik olarak Başur’ê Kürdistan halkını
rahatlatırken KDP ve YNK yetkilileri için yeni rant kapıları demekti. Bundan
kaynaklı KDP ve YNK ülkenin gelir kaynaklarını kendi aralarında daha rahat
paylaşmak için bir araya gelerek 2006 yılında stratejik ortaklık belgesi
imzaladılar. Böylelikle ülke iki aile (Barzani ve Talabani) arasında
paylaşılmış oldu. Tabii ki hiyerarşik düzen içerisinde konumlanan herkes
bulunduğu mevki ve konumuna göre rantan pay alıyordu. Başur’ê Kürdistan’da rant
paylaşma sistemi hiyerarşik düzen içinde yapılıyordu. En tepe noktasında
bulunan iki aile en fazla ranttan pay alanlardı. Ülkeye yatırım, ülkeyi
kalkındırma, ülkedeki refah düzeyini geniş tabana yayma söz konusu bile
değildi. Yine kendi sistemlerini sıkı sıkıya ayakta tutmak için devasa
istihbarat, asayiş ve peşmerge güçleri kurmuşlardı. Her ne kadar YNK ve KDP
stratejik ortaklık belgesi imzalamış olsalar da pratikte iki ayrı devlet gibi
örgütleniyorlardı. İki istihbarat örgütü, iki peşmerge gücü, kendi
hâkimiyetlerindeki, devlet kurum ve kuruşlarını kendi partileri ekseninde
örgütlemeleri ve sadece partilerini dikkate almaları halkı particiliğe teşvik
ediyordu. Başur’ê Kürdistan’da maaş almak, herhangi bir kurum ya da kuruluşta
memur olarak çalışmak ya da ticaret için izin istemek ancak partili kimlikle
mümkündü. YNK ya da KDP’li olmak işlerin yürütülmesine kolaylık sağlar, hatta
imkân da açar, oda hiyerarşide ki konumuna göredir. bir vatandaş olarak
Başur’ê Kürdistan’da iş yapmak her gün yeni bir engelle yüzleşmek demektir.
Aynı şekilde asayiş ve istihbarat örgütleriyle, halk üzerinde ciddi bir korku
yaratmışlardır. 2003 sürecinden sonra Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere göçen
birçok insan, geri döndüğünde bu tür uygulamalarla karşılaştığında tekrar
geldikleri ülkelere dönmek zorunda kalmışlardır. Özgürlüklerinin kısıldığı,
rahat tartışma ve siyaset yapma ortamın olmadığı siyaset, sanat, spor, müzik
kısacası her şeyin KDP ve YNK’ye mahkûm edildiği bir ülkede aydın ve özgürlükçü
fikirlere sahip olan insanların kalması oldukça güçtü. Bu dönemde halk ekonomik
olarak biraz rahatlamış olsa da fikir özgürlüğü açısından bu örgütler
tarafından kıskaca alındıkları için bu dönemdeki göç dalgası ağırlıkta aydın,
sanatçı ve özgürlüklerine düşkün olan insanlardan oluşuyordu.
KDP 2014 yılına doğru gelindiğinde, Rojava devrimine karşı
takındığı tavırdan kaynaklı Kürt kamuoyunda oldukça teşhir olmuştu. Aynı
zamanda bölgede alternatifi olarak gördüğü bir politik aktör doğuyordu. Rojava
devrimine öncülük eden PYD, hem bölgede hem de uluslararası alanda tanınan
politik bir aktör oluyordu. KDP, bu gelişmenin kendisi açısından ölümcül bir
darbe olduğunu çok iyi biliyordu. Bölgede Kürtler adına işbirlikçi-aristokratik
diplomatik çizginin temsilini yapan KDP’nin elindeki tek kart elinden
alınıyordu. Bu durumun ciddiyetini kavrayan KDP harekete geçerek, Rojava
devrimine karşı ezeli düşman Türkiye devleti ve DAİŞ çeteleriyle ittifak
yaparak sözüm ona bu tehlikeyi bertaraf etmeye çalıştı. DAİŞ Musul’a girdikten
sonra, KDP yapmış olduğu ittifak gereği Şengal’i DAİŞ’e bıraktı. Plan, Şengal
üzerinden Rojava’yı tümden kuşatma altına almaktı. Rojava güçleri direnince
plan boşa çıkmış oldu. KDP’nin bu kirli ittifakı Şengal’ın tüm köyleriyle
birlikte boşalması, Ezîdîlerin kutsal mekânlarının yıkılması, 3000’den fazla
–kimi kaynaklara göre 8000- Ezidi kadınının pazarlarda satılması ve yüzlerce
Ezidinin katledilerek 400 binden fazla insanın Rojava, Bakur ve Başur’ê
Kürdistan’a sığınmasına yol açtı. Ayrıca DAİŞ ile yapılan ittifak bozulunca
DAİŞ yönünü Başur’ê Kürdistan’a verdi. Kısa bir süreliğine de olsa bu
saldırılardan kaynaklı Maxmur kasabası tümden boşaldı ve DAİŞ’in eline düştü.
Kelek, Xebat, Beşiqa, Berdêreş, Şêxan kasabaları, çevre köyleri ve Başur’ê
Kürdsitan’ın Rojava sınırındaki tüm yerleşim birimleri hızla evlerini terk
ederek göç yollarına düştüler. Duhok, Hewler gibi büyük kentlerden de halk
kaçmak için yollara düştüler. KDP hızla yolların denetimini alıp, ülke dışına
çıkma yasağı koyarak göçlerin önüne geçmeye çalıştı. Güneydeki tüm yabancı
şirketler ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Güney, hem ekonomik hemde ciddi
anlamda siyasi bir krizle yüz yüze kaldı. Basiretsiz KDP ve YNK güçleri ülkeyi
hızla içine sürüklendiği krizden çıkarma gücünde değillerdi. Çareyi yine
uluslararası güçlerin ayaklarına kapanmakta buldular. Tabii ki gelen yardımın
karşılığında ülkedeki zenginlik kaynaklarının daha iyi peşkeş çekilmesi vardı.
KDP, YNK ve Goran gibi siyasi güçlerin iktidar ve rant savaşı ülkeyi idaresiz
bıraktığı gibi, KDP’nin darbe yaparak Kürdistan Bölge Başkanlık koltuğunu
bırakmamasına ve hükümeti her koşul altında elinde tutmaya çalışmasına neden
olmuştur. Bu durum ekonomik ve siyasi krizi içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Ekonomik durgunluk, siyasi kriz ve güvenli yaşamın tehdit altına girmesinden
kaynaklı bir süre durmuş olan göç yeniden başlamıştır. 2014’ten sonra Başur’ê
Kürdistan’dan ülke dışına çıkan nüfusun ağırlığı gençlerden oluşmuştur. Özelikle
üniversite bitirmiş gençlerin çoğunlukta olması oldukça dikkat çekicidir. Bazı
araştırmalara göre her ay aynı düzeyde olmasa bile ortalama ayda 5000 genç yurt
dışında çıkmıştır. Bu göç hala devam etmektedir. Çünkü gençler mevcut siyasi
aktörlerle bu ülkede kendilerine iyi bir gelecek kurabileceklerine
inanmamaktadırlar. Bu siyasi güçlere alternatif bir siyasi oluşumun ortaya
çıkabileceğine olan inançlarının zayıflığı, bu göç olayında daha da teşvik
edici olmuştur. Çünkü mevcut siyasi güçler, siyasi yönlerinden daha fazla
Gladio tipi örgütlenmelerdir. Kendilerine karşı küçük bir muhalefeti kanla
bastırmayı kendilerine gelenek edinmişlerdir. Bundan kaynaklı Başur’ê Kürdistan
gençliği çareyi ülkeden kaçmakta bulmaktadır.
Yarın: Rojava Kürdistan’ı Göç ve İskan Politikaları,
Suriye Baas Rejimin Sistemli Göç Politikaları, Rojava Devrimi Boyunca Uygulanan
Göç Politikaları
Göç Dosyası-Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html