23 Ağustos 2014 Cumartesi Saat 11:27
DAİŞ elemanlarının büyük çabalar(!) sonucu ikna edildikleri bir nokta da, görünmez oldukları ve cihad ederek cennete gidecekleri yönündeymiş.
İçlerinden biri bu telkinleri fazlasıyla dinlemiş. Kafasına da yatmış. Ama hep bir kanıt arama isteği varmış beyninin bir yerinde ve bu isteği bir türlü dindiremiyormuş. Kendince inancının gücünü kanıtlama adına soru sormamayı denemiş ama başaramamış. Sonunda tam emin olamadığı bu soruyu, onun inancını sorgulamayacak olan, yani kendilerinden olmayan birine sormaya karar vermiş.
Sokakta karşısına çıkan birine sormuş: “Beni görüyor musunuz?
Bizler bu vahşeti, bu katliamları, tecavüzleri, bu insanlık dışılıkları görüyoruz. DAİŞ görünüyor. DAİŞ tetikçileri, kafa kesicileri ve kendinden geçmiş insanlık dışı tüm vahşi uygulamaları yapacak kadar kirlenmiş ve insanlığın, toplumsallığın dışına düşmüş olanlar görünüyor. Tüm çıplaklığıyla görünüyor kendileri de yarattıkları da.
Egemen sistemde beden ve silahın erkekte tek amaç olması işte bu faşizmi doğuruyor. DAİŞ bir erkek emperyalizmidir. Fetih sloganlarıyla işgal gerçekleştirmek, girilen yerlerde önce erkekleri katletmek, genç kızları ganimet olarak almak, katledilen halkların kadınlarını kaçırarak ganimet saymak DAİŞ’in uygulamalarındandır. Bunun yanında cinsel isteklerin cihat evliliği adı altında kendi içlerinde, taraftar toplulukların kadınları (hatta kimi zaman erkekleri üzerinden) giderilmesi amacıyla kanunlar çıkarılması, kadınların sokağa çıkmasının yasaklanması ya da toplum yaşamının doğallığı içinde yer bulan birçok ayrıntının güdüler ekseninde ele alınarak kanunlaştırılması günlük olarak duyduğumuz şeyler haline geldi. Tüm bunlar DAİŞ’in tipik eylemleridir ve bir fallus emperyalizminin sonuçlarıdır.
Bitirilmiş erkekliğin köle olarak kullanılması ancak güdüler yoluyla gerçekleşebilirdi ki Ortadoğu’da DAİŞ’in yaptığı da budur. Ele geçirilen yerlerdeki erkeklerin öldürülmesi, kadınların ganimet olarak alınması, savaşçılara bu ganimetlerden pay verilmesi ancak bitirilmiş erkeklikte boş bir egemenlik tanrısı yaratabilirdi. Bitirilmiş erkeklik ancak fallus emperyalizmiyle yapılacak telkinler yoluyla bu vahşete ikna edilebilirdi. Bu durum, Ortadoğu erkeğinin tüm etnik yönleriyle birlikte ele alınarak sosyolojik araştırmalara tabi tutulduğunu ve buna göre DAİŞ’in savaş stratejisi ve dönem taktikleri belirlediğini gösteriyor.
Bu saldırılar karşısında Kürt halkı tüm inanç biçimleriyle birlikte ortak öz savunmasını yapmaya başlamıştır. Üst bir örgütlenme olan halk savunma güçleri, bu saldırılarla birlikte toplumun kendi öz savunması haline gelmiştir. Tüm toplumsal güç ve irade potansiyeli, bu savunmanın bir yaşam savaşı olduğu bilincindedir. Salt hayatta kalma amacıyla yapılan bir savunma değildir. Ölüm kalım savaşı değildir yaşanan ölüm ve yaşam savaşıdır. Kürtler bu ölüm yaşam savaşında, yaşamı temsil etmektedir. Yaşamı, özgürce, güzel ve kadının özgürlüğüyle yaşamayı seçmiştir. Önderlik paradigması bunu en özlü bir şekilde formüle etmektedir.
Kürtler açısından Rojava sonrasında Êzidi Kürtler ’in savunmasını yapmak ve diğer Kürdistan bölgelerinde öz savunma güçlerini örgütlemek önemli bir görev olduğu kadar bölgede DAİŞ’in beslendiği alanlara yönelik çalışmalar yürütmek de önemlidir. Arap toplumunun DAİŞ’in saldırıları karşısında uyarılması, Sünni Arap egemenliği kurma fikrinin arap halkına hiçbir yararının olmadığı, , olsa dahi DAİŞ’in amacının özünde İsrail çıkarlarına hizmet ettiği, yürütülen İslam karşıtlığı ve halklar düşmanlığı konularında Arap toplumunun bilinçlendirilmesi de önemli bir mücadele kapsamıdır.
Bununla beraber, Türkiye feminist çevrelerin bu süreçteki tutumu, tutumsuzluğu ve dilsizliği kesinlikle kadın özgürlük çizgisinin çok gerisinde bir durumu ifade etmektedir. Konferanslarda ve kitlesel eylemlerde ivme aldıklarını söyledikleri Kürt kadın hareketine karşı sorumluluk duymamaları, Kürt kadınlarının yaşadığı bu katliam ve tecavüzler karşısında dilsiz kalmaları, kadın köleliğinin güncelde pek aşılmadığını göstermektedir. Binlerce Êzidi Kürt kızı kaçırılırken tek ses çıkarmayan Türkiyeli feministlerin kadın özgürlükçüsü olduklarını söylemeleri çok zordur. Kadın özgürlüğü, bazı tecavüzleri medyatik hale getirip eylem nesnesi kılmak ve kendini bu tecavüz eylemleri üzerinden marjinal bir şekilde medyatikleştirmek demek değildir.
Bu anlamıyla feminist çevrelerin bu duruşları, tavırsızlıkları ve tecavüz saldırıları karşısında suskunluklarını bir sessiz ittifak olarak değerlendirmek zor değildir. Ağır ama gerçek bir sonuç olmaktadır bu. Kadın olmak zordur. Kadın olmak, tüm kadınların acısını duymakla ilgilidir. DAİŞ’in tecavüz ettiği, katlettiği kadınları, kız çocuklarını hissetmek, her bir saldırıyı kendi benliğine, bedenine ve varlığına yapılmış saymak ve o değerde bir mücadele yürütmek demektir kadın olmak. Eğer bu tutumlar yoksa, kadınlıktan ve özgürlükten bahsetmek mümkün değildir.
DAİŞ’in görünmez olduğu sanrısına kapılmak beynin uyuşturulduğunu göstermektedir. Acıyla belirtebilirim ki DAİŞ’i görmezlikten gelmek, erkek egemenliğinin yalanına yalanı söyleyenlerden önce inanmak ve onların amacına hizmet etmek demektir.
Dılzar Dilok
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info