14 Kasım 2019 Perşembe Saat 11:03
Özgür insan gerçeğine dayanan ve bunun toplumsal-ulusal düzeyde demokratik modernitenin tüm verilerinin geliştirildiği, örnek kabilinde küçük bir toprak parçasında bir umuda dönüştürüldüğü bir tarihi süreç yaşanmaktadır.
Çoğu kez yayın ve
değerlendirmelerde dile getirilen Musul’da alıkonulan Türk devlet mensuplarının
tarif edildiği biçimde seyretmediğidir. Bir kere DAİŞ elemanlarının Musul’a
taşınmaları Türkîye ve Güney Kürdistan üzerinden geliştirildi. İkincisi Türk
konsolosluğu DAİŞ’ın Musul saldırısı esnasında ‘ben Musul valisiyim’ demesi
ilişkiler açısından açıklayıcıdır. Peşmergeler guya konsolosu korumak için
gittiklerinde, “siz işinize bakın karşılığını vermiştir. Konsolos mensubu Türkiye’de
iken birkaç kez “konuşursam tehditlerini savurması durumu izah için
yeterlidir.
DAİŞ’in Musul
saldırısı esnasında bir peşmerge komutanı ile karşılaşan bir vatandaş, “Neden
Musul’u Çetelere bıraktınız, gerillayı çağırsaydınız söylemine karşılık olurmu?
Eğer alana gerilla girseydi, kim onu oradan çıkarabilir. biçiminde yanıt
vermiştir. Musula olduğu gibi Kerkük te de aniden Peşmergenin çekilmesi, ‘düşman
olan herkes girebilir, ama özgürlük hareketi asla’ gerçeğidir. Daha 1974‘te
rahmetli Barzani şunları söylemişti “Allah şahittir savaşı sevmiyorum, çünkü
savaş, bir sorunu halletmenin en kötü yoludur. Ancak Baas Partisi bize başka
bir yol bırakmadı. Onların bize getirdiği önerinin, onların lehine Kerkük’ten
ve başka bölgelerden ödün vermemizden başka bir anlamı yoktur. Bu ise
imkansızdır. Bu uğurda her şeye hazırız hepimizin öldürülmesine karar
verilsede……Çünkü ben, Kürtlerin kabrime gelip tükürerek, niçin Kerkük’ü sattın?
Demelerinden korkuyorum. demişti. Koşullar ve en önemlisi Kürdistan toplumunda
olan bilinç, uyanış ve eskisi gibi her isteyenin eskisi gibi sinsi, gizli
politikaları yürütmenin kolay olamayacağı, eğer istenseydi tüm
Kürdistan’lılardan gerekli olan desteği göreceği dikkate alındığında, en
hafifinden bu nasıl Kürtlük, nasıl yurtseverliktir! denilir. Çağın direnişi
Efrin savaşında Birahim Xelil de görevlî olan özel kuvvetler taburu yönetim ve
erlerinden bizzat katılanların olduğu bilinmeyen bir sır değildir. Ve öyle de
olmuştu.
Geçtiğimiz
günlerde Neçirvan Barzani katıldığı bir programda, Türk devletinin Rojava
Kürdistan’ına saldırısının sebebi PKK’dir demiş. Derdi Türkiye halk bankasında
olan 84 milyon doları almak ise bilemem. Biliniyor ki Güney Kürdistan
referandumu esnasında Amerika v.b den yardım talebinde bulunduklarında, paralarının
nerelerde olduğunu iyi bildiklerinden dolayı olacak ki “ sizin paranız var
diyerek karşılıksız bırakmalarından da anlaşılmaktadır.
Aslında son
yıllarda Kürtler nezdinde ipliği pazara çıkmış olmanın da yarattığı bir öfke
olduğunu belirtmek, haksızlık olmaz. Dahası Türk devletinin ‘Sunacağınız destek
ile birkaç yıla kalmadan PKK’yi marjinalleştireceğiz’ sözlerinden sonra genelde
özgürlük hareketine Türk devleti ve bir bütün olarak NATO güçlerine dayanarak
yaptığı saldırılarına rağmen gidişatın öyle sanıldığı gibi kolay olmayacağı
anlaşılmışa benziyor. Güney Kürdistan’a yönelik topyekun saldılarına eşlik eden
güney yönetimi, Rêber APO’nun ilkeli duruşu, direnişi, gerillanın efsanevi
yürüyüşü, temelinde özgür Kürd olmak üzere Güney Kürdistan halkının onurlu
tavrı yeminli ikilere önemli bir ders verdiğini belirtmek mümkün. Daha önce
Rojava gerçeği söz konusu olduğunda bir keresinde Mesut Barzani bir TV
konuşmasında, “Rojava devriminin geleceği yoktur biçiminde bir söz sarf
etmişti. Doğal olarak bu nerede ve bunun ile ilgili planların ayrıntısından
habersiz böyle bir değerlendirme, kahinlere ait bir değerlendirme değilse, özel
bilgilere dayandığını belirtmek daha gerçekçi olacaktır. Özel güvenlik
toplantıları, NATO toplantıları, ikili ilişkiler veya geliştirilen
diplomasinin(!) başka bir biçimde dışa vurumu olması sonucu olacağıdır.
Rojava devrimi,
Güney Kürdistan’ın demokratik, özgürlükçü paradigma anlamında egemen sistemin
Kürtlere giydirmek istediği elbisenin tersine, demokratik modernite eksenli
kadın öncülüğünde bir gerçeğe dönüşen demokratik ulus yapılanmasının işbirlikçi
Kürt milliyetçiliğinin kaygılandığı, ulus-devlet sistemine Kürdistan’da bir
gerçeğe ulaşması sahiplerini olduğu kadar kendilerini kapsayan telaş, kaygı,
korkunun verdiği öfkenin sonucudur. Dahası kendileri, DAİŞ’ı, Türk devleti
başta olmak üzere geliştirilen tüm imha-tasfiye çabalarına özgürlük hareketi,
halklar ve insanlılığın özgür yaşamdaki kararlılık, öfkelerini daha büyütmüştür. Güneye yönelik imha- tasfiye planlarının boşa
çıkması bir yana, buna Rojava devriminin bu son saldırı ile evrensel-dünyevi
bir karakter kazanması hegemonik sistem merkezlerini olduğu gibi Hewler’i de
çok kızdırmış olacağını belirtmek çok yerinde olacaktır. Bazen Güney
yönetiminden kimilerinin işgal karşıtı yaptığı açıklamaları olsa da, söz konusu
gerçek niyeti kurtarmaya yetmemektedir.
Sistem adına ve
ipliği pazara çıkmış ve artık Türkiye’yi yönetemez duruma düşen Erdoğan/Bahçeli
gerçeğinin yeminli düşmanlıkları anlaşılırdır. Kapitalist modernite sisteminin
verdiği görevleri yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu anlaşılır bir husustur.
Ancak Kürtlük, Kürdistan adına hareket eden Güney yönetiminin ulusala birlik
karşıtı tutumu, tarifi gerektiren bir husustur. Toplumsal geleneğimizde, eğer
birini beğenmez, yaşadığı gerçekliğe katılmazsan da zararsız durma bir tercih
olarak yeğlenir. Veya toplumda birçok insan doğruyu görmesine rağmen
mücadele-direşin zorluklarına katlanmadığı için bir seyirci kalmayı bile
kendisi için onur bilmektedir. Dikkat edilirse, işbirlikçi Kürt temsilciliği
Kürdistan adına hareket ediyor ve bensiz Kürdistan benim için bir hiçtir
demesine rağmen, yeminli düşmanlara uygun bir duruşun sergilenmesi daha da
geniş bir gerçekliğin ifadesidir.
Özgürlük
hareketine her dönem değişik planlamalar dahilinde düşman ile birlikte
saldırdıkları biliniyor. En geniş ve hegemonik sistemin tam sonuç alacağım
dediği uluslararası komplodaki rolleri bilinmektedir. Şu anda da uluslararası
komplonun yenilendiği bir dönemde benzer ortaklıkları vardır. Rêber Apo
üzerinde uygulanan mutlak tecritin kendilerinin de temel talebi olduğu bir gerçek.
‘Eğer İmralı kapıları açık olursa, Abdullah Öcalan konuştuğu müddetçe biz
siyaset yapamayız’ diyen de bu elitlerdi. Şu anda da onların temel istemleri, bu
denli bir tecridin en uç düzeyde seyretmesidir.
Değişik emperyal
güçlerin merkezinde kendilerine göre çoktandır özgürlük hareketinin geleceğine
dair okudukları duaya, çoktan amin dediklerini bilmek ve onun heyecanı ve
verilen gladiocu görevi yerine getirme sevinci ile kendilerine farklı bir alan
oluşturmak istedikleri, günlük yaşam, hareketlilik ve sevinçlerinden de
anlaşılmaktadır. Eğer öyle olmasaydı, bu denli insanlığın varlık dinamiği ve
geleceğin bir tek umudu hakkında bu denli akılsızlık edilmezdi. Zamanında Rahmetli Barzani, ailenin ve
kendisinin varisi İdris’i göstermişti. Yani benden sonra aile amiri İdris’tir
demişti. Rêber Apo da İdris için “benim iyi bir dostumdu demişti. Bu nedenle
insanın aklından eğer rahmetli sağ olsaydı bu oğluna ne derdi merak edilmiyor
değildir. Adetlere göre bir mirası devralmış olabilir veya ‘işlerimizi en iyi bu
yürütebilir’ seçimi de olabilir. ‘Serok’ diye dilendirilmeleri de bunun bir
sonucu olabilir. Emekliye ayırdıkları sayın Mesut ile paylaşımlarının ayrıntısı
henüz bir sır olarak durmaktadır. Egemen sistemin temel olarak ele aldığı,
görüşme ve karşılamalarında, olan tüm trafiklerde böylesine bir senaryo-
tiyatronun oyunculuğuna kollar sıvanmış durumdadır. Güney Kürdistan yönetiminin
emperyal güçlerin temel politikalarının bir yerel uygulayıcı olduğunu bütün
icraatlarında okumak mümkündür. Ve bunun doğruluğu da anlaşılır bir gerçekliği
ifade etmektedir. Hegemonik sisteme uygun ve onun tüm tecrübeleri ile eğitilmiş
yapıdır sözkonusu olan. Ve her dönem gelişen, büyüyen özgürlük mücadelesine
karşı farklı bir versiyonla hareket etmeleri, genel planlamaların bir parçası
halinde seyretmektedir. Egemen sistem ve onun yerel versiyonu durumundaki Türk
devlet yapılanması ve onun günümüzdeki temsilcileri Recep Bahçelinin yaşadığı
gerçek, günlük inlemeleri dikkate alınırsa, onların ipi ile kuyuya inenlerin
halini sormaya gerek olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Dahası Özgür
insan gerçeğine dayanan ve bunun toplumsal-ulusal düzeyde demokratik
modernitenin tüm verilerinin geliştirildiği, örnek kabilinde küçük bir toprak
parçasında bir umuda dönüştürüldüğü bir tarihi süreç yaşanmaktadır. İnsani,
toplumsal verilerin yaşam bulduğu Mezopotamya topraklarının tarihine yaraşır
bir biçimde, güncellenerek bu kez de insanlığın geleceğini demokratik modernite
biçiminde örüldüğü doğrulanmıştır. Bu nedenle hegemonik sistemin 3. dünya
savaşının merkezine Rêber APO ve özgürlük hareketini hedeflemeleri anlaşılır
bir husustur. Önemli bir nedeni de yeni
paradigma ve onun bir yaşam düzeyinde gerçeğe ulaşması, kapitalist modernitenin
tüm sırlarının açığa çıkarılması, şapkanın düşüp, kelin görünmesi, insanlığa
sunulan büyük nimetlerden olduğudur. Özgürlük, demokrasi mücadelesinde
başarının aralanması olarak da tanımlanabilir. Gerisi ve devamı olarak
tanımlanabilecek olan, bundan sonrasının da gereklerine uygun bir biçimde dava
sahiplerinin yerli yerinde sorumlulukların yerine getirilmesi ile tarif
edilebilir.
Bitirirken, özgür
birey, toplum gerçeğinin yaratıcılarına, her anı birer serkeftine dönüştüren
insanlık abideleri olan devrim şehitlerine olan saygılarımla !
Mihdiyê Mihdi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html