İsrail’in son dönemlerde geliştirmiş olduğu saldırgan tutumlar, savaşı tüm bölgeye yayma politikası kuşkusuz herkesin dikkatle izlediği en temel gelişmelerden biridir.
Tüm yaşananları, herkes durduğu yerden, kendi açısından değerlendirip sonuçlar çıkarıyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu savaşın halklar açısından yıkım ve daha fazla baskıdan başka getireceği hiçbir şey yoktur.
Bu başta Arap halkı olmak üzere tüm diğer halklar için olduğu gibi Yahudi halkı için de geçerlidir.
İsrail, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi, bu yeniden dizayn projesi önünde engel teşkil eden merkezlerin zayıflatılıp yok edilmesi konusunda başat aktör olarak hareket ediyor. Bu açıdan ABD öncülüğündeki uluslararası kapitalist modernite güçlerinin bölgedeki vurucu gücü oluyor.
Ortadoğu tarihsel derinliğe ve hafızaya sahip bir coğrafyadır. Bu tarihsel hafıza canlıdır, hareket halindedir.
Bu tarihsel hafızayı göz önüne almayan, ona uygun bir hedefi olmayan hiçbir proje uzun vadede sonuç alamaz, başarısızlıkla karşılaşır. ABD öncülüğünde geliştirilen ve şu an İsrail tarafından fiili olarak yürütülen Ortadoğu’yu yeniden dizayn projesi de bu projelerden biridir. Başarısızlığa uğramaya mahkum bir girişimdir.
Bu proje kapsamında Ortadoğu’daki eski statükolar yıkılmak isteniyor. Eski statüko, özellikle de İran ve Türkiye tarafından temsil ediliyor. Türkiye’nin 1950’ler sonrası Batı’ya yakın durması, NATO üyesi olması, ABD güdümünde hareket etmesi, İran’ın ise 1979 İslam Devrimi sonrası tam zıt bir kulvara girmesi; İran’ı öncelikli hedef haline getirmiş durumda.
Yine özellikle 3. Dünya Savaşı koşullarında İran’ın Şii Hilali planıyla tüm Ortadoğu’da etkin bir güç haline gelmesi de hedef haline getirilmesinde belirleyici bir faktör olmuştur.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında gelişmeleri halklar açısından ele aldığımızda şunu söylemek mümkün; eski statükoların ve statükocuların hedef alınması, ortadan kaldırılması herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Halkların bu statükocu güçlere herhangi bir bağlılığı ve borcu yoktur. Aksine onlara karşı büyük bir öfke duymaktadır.
Sorun; bu eski statükonun yerine neyin getirileceği sorunudur. Bir zalimin gitmesi iyidir, ama ondan daha zalim bir gücün gelmesi kabul edilebilir değildir.
Sorun budur, itiraz edilen de bu olmalıdır.
ABD ve temsil ettiği Kapitalist Modernite Ortadoğu’yu kendisi için dikensiz gül bahçesi haline getirmek istiyor. Bu açıdan halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesini yürüten güçlere de düşmanlık besliyor, hedef alınacak, ortadan kaldırılacak güçler olarak görüyor.
Çünkü yeniden dizayn sonrası Ortadoğu’ya getirmek istedikleri sistemde özgürlük, demokrasi, adalet gibi halkların arzuladığı hiçbir değer bulunmuyor. Yeni bir kölelik düzeni kurulmak isteniyor.
Eski kölelik düzeni yerine, kendi çıkarları doğrultusunda daha yenisini ve ağırını kurmayı amaçlıyor. Bunu kabul etmek, olumlu görmek, yanında yer almak mümkün değildir.
Bu açıdan bu kirli savaşı mahkum etmek, halklar lehine alternatif demokratik, özgürlükçü sistemi dayatmak, eski ve yeni hiçbir statükoculuğun yedeğine düşmeden Ortadoğu Demokratik Modernite Devrimini gündeme almak gerekir.
Ulaş ASLAN