Duran Kalkan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararını değerlendirerek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirlerinin dünyanın dört bir yanına yayılması, direnişin büyütülmesi halinde sonuç alınabileceğinin görüldüğünü vurguladı.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’nin sorularını yanıtladı.
AVRUPA KONSEYİ’NİN KARARI
Kürtlerin ve dostlarının öncelikli gündemi tecrit ve tecride karşı mücadele. Küresel özgürlük hamlesi bir yılını doldurdu. Öncelikle hem bu bir yıllık süreci hem de en son Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin aldığı karar üzerinde duralım.
Öncelikle İmralı direnişini ve Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele eden herkesi de selamlıyorum, başarılar diliyorum. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi devam ediyor. Önder Apo 25 yıl, 7 ay, 15 gündür bu tecrit ve soykırım sistemi altında tutuluyor. Buna karşı mücadele de sürüyor. Tabii büyük bir mücadele var her alanda. Özellikle son bir yılda da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen bir hamleyi bütün insanlık yürütüyor. Halkımız yürütüyor, kadınlar, gençler yürütüyor. Dünyanın dört bir yanında devrimci, demokratik güçler, akademisyenler, insan hakları sahipleri; özgürlükten, demokrasiden yana olan herkes yürütüyor. Bu mücadele de önemli bir düzeye geldi.
Geçtiğimiz 1-2 hafta içerisindeki önemli olay, tabii Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararı ve o temelde yaşanan gelişmeler oldu. Yönetimimiz bu karar karşısında hareketimizin tutumunu açıkladı. Halkımız, dostlarımız 21 Eylül’de Frankfurt’ta tutumunu ortaya koydu. 32. Kürt Kültür Festivali ile bir irade beyanında bulundu. Hem komplonun yıl dönümüne cevap, küresel özgürlük hamlemizin birinci yılını doldurması da yıl dönümünde eylemliliği geliştirmek üzere bir tutumdu. Ama bir de somut olarak Bakanlar Komitesi’nin verdiği karara karşı Kürt halkının ve dostlarının, demokratik sosyalist güçlerinin tutumu nedir; bunlar ortaya konuldu. Bu temelde birçok alanda yine tartışmalar da gelişti. Daha önce 69 Nobel ödüllü insan tutum geliştirmiş, mektup göndermişti değişik yerlere. Onlar itirazda bulundular, girişim yaptılar. Çeşitli inisiyatifler Önder Apo’nun özgürlüğü için tutumlar geliştirdi. Tartışıldı bu tutum. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 10 yıl sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararı görüşmeye almıştı. Sonuç olarak da Türkiye’ye bir yıl daha zaman verdiler, hukukta değişiklik yap, umut hakkı konusuna çözüm getir diye. Bunu eleştirdi haklı olarak. Yönetimimiz de eleştirdi. Belirttiğim bütün eylemler de aslında buna dönük bir eleştiriydi, tutumdu. Bu bakımdan onları tekrarlamaya gerek yok.
Fakat eklenecek bazı şeyler söylenebilir mi? Evet.
Bir tanesi; Bakanlar Komitesi siyasi karar aldı dendi bazı tartışmalarda. Zaten siyaset kurumudur yani. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararını hukuki açıdan değerlendirmemek lazım. Onlar hukuki kurum değillerdir, hukuk açısından karar vermiyorlar. Siyasi karar veriyorlar, siyaset kurumudurlar. Hukuki kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vermişti zaten. O kararın hayata geçirilmesinden uygulanmasının takibinden sorumlu siyaset kurumuydular. Bir değerlendirme yaptılar. O temelde siyasi karar aldılar. Bir yıllık süre verme de TC devletine aslında bir siyasi karardı. Siyaset açısından bunu değerlendirmeliyiz. Şu çok ilginç. 18 Mart 2014’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar veriyor; siyasetten haberi yok, gelişmeler ne olacak belli değil. Fakat biz biliyoruz ki 30 Eylül 2014’te çöktürme eylem planı denen bir Kürt Özgürlük Hareketini imha ve tasfiye kararı planı ortaya çıkartıldı. Bunu TC devleti, AKP-MHP hükümeti kararlaştırdı, uygulamaya koydu. Öyle görüldü ama bu tümüyle Kürtlere ilişkindi. Kuşkusuz Önder Apo’yla da ilgiliydi. Aslında daha o zamandan erteledi. 10 yıl bekletti yani. Bakanlar Komitesi neyi bekletti? Çöktürme eylem planı temelinde PKK’nin imha ve tasfiye olmasını bekledi. Aslında bu süreçte PKK imha olacaktı, tasfiye olacaktı, çok zayıf duruma düşecekti. Artık Kürdistan’da özgürlük mücadelesi yürütülemez hale gelecekti. Gerilla ezilecekti. Halk, önderlikten ve özgürlükten kopacaktı. Soykırım gelişecek, asimilasyon ilerleyecekti. Umutları oydu. Ondan sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı kararı görüşmenin bir anlamı kalmayacaktı. Görüşseler de görüşmeseler de Önder Apo’nun düşüncelerini hayata geçirecek örgüt, halk, topluluklar ortadan kalkmış olacaktı. Umut, beklenti bunaydı. Neden 10 yıl bekledi? Avrupa Konseyi ne yaptı? Bunu bilmemiz lazım. Avrupa Konseyi, işte çöktürme eylem planı temelindeki saldırılar başarılı olsun da ondan sonra girişimde bulunalım, diye beklediler. Fakat ne yaptılarsa da sonuç alamadılar.
‘ÇOK AÇIK GÖRÜLDÜ Kİ MÜCADELEYİ BÜYÜTÜRSEK MECBUR KALACAKLAR!’
Artık daha fazla bekleyemez hale geldiler. 17-18-19 Eylül’deki toplantılara gündem yapma bu temelde gerçekleşti. Aslında çok daha öncesinden umutları, hesapları, planları bu imha ve tasfiye planının başarıya gideceği yönündeydi. Öyle olsaydı daha erkenden aslında tartışma gündemini alacaklardı. Şimdi mecbur kaldılar, aldılar. Bu bir yıllık uzatma Türkiye’ye zaman verme ne anlama geliyor? Belli ki AKP-MHP hükümeti kendilerine zaman verilmesi için talepte bulunmuş, Bakanlar Komitesi de hükümete bu zamanı verdi. Bu ne zaman oluyor? PKK’nin imha ve tasfiye edilmesi zamanı… İlgili çevreler, -Bakanlar Komitesi de içinde- umut ve hesap ediyorlar ki, bu bir yıl içerisinde PKK’yi imha ve tasfiye edeceğiz, zayıf düşüreceğiz, ondan sonra Önder Apo’ya umut hakkı tartışılsa da tartışılmasa da çok fazla bir anlamı kalmayacak. Önder Apo’nun düşüncelerini uygulayacak güçler ortada olmadıkça Önder Apo yalnız başına ne yapsın? O bakımdan bir anlamı kalmayacak. Hesap bu. Bunu hepimiz çok iyi görmeliyiz, anlamalıyız. Bu bir yıl daha çöktürme eylem planı temelindeki imha saldırılarını sürdürmek istiyorlar. AİHM kararını uygulamayı da buna bağladılar. Durum böyle. Böyle anlamamız lazım. Buradan çıkaracağımız sonuç ne? Dikkat edelim, 10 yıldır beklentileri yıkmışız, planları bozmuşuz. Saldırıları kırmışız yani. Bir bu. Bu çok önemli.
İkincisi; artık uzatamıyorlar süreyi. Bir yıl içerisinde durumu değerlendirmek zorunda kalıyorlar. O halde umutları, beklentileri ne? PKK’nin tasfiyesi, gerillanın ezilmesi, halkın özgürlük mücadelesinden vazgeçirilmesi. O zaman burada ne sonucu çıkarabiliriz? Bu gerçekleri anlar, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için yürüttüğümüz hamleyi daha etkili geliştirirsek, özgürlük mücadelesini her alanda daha güçlü, etkili yürütürsek, bir, bir yılı beklemeden de Bakanlar Komitesi’ni de ilgili diğer kurumları da sorunla ilgilenmek zorunda bırakırız. Umutlarını kırarız yani. Beklentilerini boşa çıkartırız. Bir yıl sonra ne yapacaklar? Çok daha güçlü bir örgüt, mücadele, halk duruşu, dostlar duruşu olursa Önder Apo’nun fikirlerini dünyanın dört bir yanına daha çok yayarsak bu temelde eğitim, örgütlenme, çalışmaları, özgürlük mücadelesi daha çok gelişirse, artık yapacakları bir şey kalmaz. O zaman ne yapacaklar? Belli ki bazı çareler aramak zorunda kalacaklar. En azından uzlaşma aramak zorunda kalacaklar. Şöyle görelim: İşi finale getirmişiz. Bu bir yıl aslında bu mücadelenin final süreci. Ne kadar güçlü mücadele edersek o kadar başarılı olacağız, biz sonuç alacağız, biz kazanacağız. İşin gerçeği bu. Buna göre mücadele etmeliyiz
Hamlenin 10 Ekim’de birinci yılı tamamlanıyor, ikinci yılına giriliyor. Hem bu yıl dönümü sürecini hem de ikinci yılı her alanda çok daha güçlü ve etkili mücadele yılı haline getirmeliyiz. Herkes daha güçlü mücadele etmeli. Dört parça Kürdistan’da, dünyanın dört bir yanında bu mücadeleyi çok daha etkili, çok daha kitlesel yürütmeliyiz. Gerçekten de seferber olmalıyız. Çünkü ışık görülmüştür. Mücadeleyle sonuç alacağız. Bunu herkes bilmeli. O halde sonuçta benim de katkım olsun, hem de çok olsun diye her birimiz adeta yarışırcasına Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele etmeliyiz. Olduğumuz her yerde mitingler yapmalıyız, eylemler geliştirmeliyiz. İşte bazı planlanmış eylemler var. Propagandası yapılıyor. Yapanlar diyorlar, irade beyanında bulunacağız. Gerçekten de her yerde hem Kürt halkı, kadını, genci, işçi, emekçisiyle hem de dostları irade beyanında bulunalım. Bölge bölge, kıta kıta, şehir şehir, kişi kişi hatta, en geniş mitingler yapalım. En güçlü eylemler geliştirelim. Önder Apo’ya sahip çıkalım. Her zamankinden daha fazla sahip çıkalım. Önder Apo’nun özgürlüğü için çok zengin yöntemlerle ama çok daha kitlesel mücadeleler geliştirelim. Bununla sonuç alırız.
Bu anlamda gerçekten de mücadele gittikçe yoğunlaşıyor. Etkinlikler var her yerde. Hafta içinde de bu hafta sonunda da… Cenevre’de konferans oluyor, Hamburg’da gençler yürüyorlardı ‘Bijî Serok Apo’ diyerek; hepsini selamlıyorum. Alkışlıyorum. Gerçekten de tutumları çok önemli. Almanya’nın devrimci kenti tabii Hamburg bildiğimiz kadarıyla. Tarihine yakışır bir biçimde de Önder Apo gerçeğine sahip çıkıyor. Rojava ayakta. Kuzey Kürdistan’da birçok toplantı var, miting var. Kampanya başlatıldı zaten. Hazırlık yapılıyor. Her yerde böyle. İşte 13 Ekim’de Amed’de ikinci yıl mücadelesinde en geniş kitlesellikle başlatılması hedefleniyor. Buna en güçlü bir biçimde katılmalıyız. Herkes katılmalı. Türkiye’den, Kürdistan’dan çağrılar oluyor. Biz o çağrıların hepsine katılıyoruz. Gerçekten de bir tutum koymalıyız. Faşizme, sömürgeciliğe ve soykırıma geçit vermeyeceğiz. Önder Apo etrafında çok daha fazla kenetlenmeliyiz, daha güçlü sahiplenmeliyiz. Öyle ki herkese şunu göstermeliyiz: Yaşam Önder Apo ile olacak. Özgür ve demokratik yaşam olacaksa Önder Apo ile olacak. Başka türlü olmaz. Herkes bunu bilecek ki Önder Aposuz, özgür ve demokratik yaşam olmaz. Bunu her yerde haykırmalıyız. Herkese anlatmalıyız. Herkes bu gerçeği bilmeli. Avrupa bir sürü mitingler planlıyor. 16 Kasım’da yeni bir yıl mücadelesinin startını vermek istiyorlar. Herkes katılmalı. en geniş katılımları sağlayabilmeliyiz. Yıl dönümünde de 10 Ekim’de gerçekten herkes olduğu yerde belli bir mücadele yürütebilmeli. Her yerde eylemler yapılabilmeli. Bunlar önemli.
Küresel özgürlük hamlesi… Bir yılda neler oldu? Önemli bir düzey tutturdu. Arkadaşlar da değerlendiriyorlar, tartışıyorlar. Onlara katılıyoruz. Çok ekleyeceğimiz şey yok. Fakat şunu görmeliyiz. Ne yarattı? Bir, gündemimizi doğrulttu. Hangi gündemde olmalıyız? Niçin mücadele etmeliyiz? Bunu herkes için geçerli kıldı. Gündem, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüdür. Kürt sorununun siyasi çözümü de buna bağlı, faşizmin yıkılması da, Kürdistan’ın özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi de buna bağlı. Erkek egemen zihniyet ve siyasetinin zayıflaması da buna bağlı. Kadın özgürlüğünün gelişimi, her şey buna bağlı. Bütün bu özel saldırıların hepsinin kırılması buradan geçiyor. O bakımdan da anahtarı bulduk; Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüdür. O halde yürüteceğimiz bütün mücadeleleri Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüyle bağlamalıyız. Bir parçası o olmalı. Önceliği ona vermeliyiz. Çünkü doğrusu bu. Herhangi bir şans tanımıyoruz. Doğru olanı yapıyoruz. Gerçeği yapıyoruz. Gerçek olan budur yani. Çünkü Önder Apo’suz özgür yaşam olmaz. Herkesin mücadelesi, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğün için mücadelesi, kendinin özgür yaşamını sağlaması için, özgürlüğü kazanması için oluyor. Bunu bilmemiz gerekiyor.
İki; birlik olduk. Bu bir yıl içerisinde ortak eylemlikler her düzeyde gelişti. Güçlü eylemler oldu. Üç, dört parça Kürdistan’dan dünyanın dört bir yanına yayılan bir mücadele gücü haline geldik. Dahası çok zengin, değişik mücadele yöntemleri uygular hale geldik. Konferanslar oluyor. Okuma günleri düzenleniyor. Çeşitli çeşit eylemler yapılıyor. Eylem biçimlerinde çok zengin hale geldik. Birçok şeyi kazandık. Bu bir yıllık mücadele önemli gelişmeler yarattı. Sonuçlar ortaya çıkardı. Bu oldukça anlamlı ve önemli. O halde ikinci yılda bu eylem biçimlerini çok daha yaygın, zengin ve etkili bir biçimde hayata geçirirsek, o zaman gerçekten de ikinci yılın mücadelesi birinci yıla göre kat kat artacak. Zaten ifade ettik, gerçekten final yılı gibidir.
Bir de ilginç; hep Eylül 2025’e tarih veriyorlar. Bu Eylül 2025’te ne olacak onu da tam anlayamadık! Aslında önümüzde çok kritik süreçler var. Önemli küresel düzeyde tarihi gelişmeler ifade eden olaylar olacak. Belli ki böyle gelişmeler yaşanacak. O halde böyle bir süreçte Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele, aslında sadece bir kişi olarak Önder Apo’nun özgürlüğünü istemek ve onu sağlamak değil, aslında bütün özgürlüklerin ve demokratikleşmenin önünü, kilidini açmak gibi olacak. O halde bu yıl dönümünü iyi değerlendirelim her alanda. Daha farklı eylemler yapalım. Eylemlerimiz hem biçim, yöntem olarak zengin olsun, hem daha çok olsun hem de tabii çok daha kitlesel olmalı. Gerçekten de Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü istiyorum, Önderliksiz yaşam istemiyorum, bu özgür ve demokratik olmayan yaşamdır, diyerek bütün dünya önünde bir irade beyanını halk olarak geliştirelim.
‘ÖNDER APO’YA KOMPLO OLMASAYDI ORTADOĞU’DA ÇÖZÜM GELİŞİRDİ’
Komplo ve komploya karşı mücadelenin 26. yıl dönümüne giriliyor. Çokça tartışıyoruz ama ne kadar anlaşılıyor komplo? Ve bu bağlamda 26 yıldır sürdürülen mücadele nasıl bir düzey ortaya çıkardı?
Uluslararası Komplo, 9 Ekim 1998 günü Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılmaya zorlanmasıyla başladı. 26. yıl dönümü yaşanıyor komplonun. Komployu planlayanlar, kararlaştıranlar, örgütleyenler, uygulamaya koyanlar biliniyor. Bu konuda da herhangi bir muğlaklık, belirsizlik yok. Her şey son derece net, açık, belirgin. Gerçekten de onların durumu, tutumu üzerinde de durmak gerekli. 26 yıl… Çeyrek asrı aştı. Çok önemli bir zaman. Dönüp bu 26 yıla bakmamız gerekiyor. Bir de komployu hazırlayan sürece de bakmamız gerekiyor. Öyle olursa yirmi altı yıl, otuz yıl, otuz beş yıla bakmak gerekli. bu süreçte neler oldu, neler yaşandı? Bu olup bitenlerin uluslararası komplo saldırısı dediğimiz Önder Apo’nun imhasını hedefleyen saldırıyla bağı nedir? Bu süreci aynı zamanda Üçüncü Dünya Savaşı süreci olarak tanımlıyoruz. Aslında ’90’ların başında Üçüncü Dünya Savaşı başladı, komplonun zeminini hazırladı. Ondan sonra da Üçüncü Dünya Savaşı’nı yürüten güçler kendi amaçlarında başarılı olmak, çıkarlarını egemen kılmak için komplo saldırısına dahil oldular. Saldırıyı yürüten oldular. Birbirleriyle çelişseler de bunu yaptılar, birleşseler de yaptılar. Karşıt olanlar da yaptılar, aynı safta olanlar da yaptı. Herkes bunu yürüttü. Şimdi dönüp bu sürece baktığımızda ne görüyoruz? Saldırı neydi? Önder Apo’ya dönüktü. Neyi hedefliyordu? Önder Apo’nun imhasını hedefliyordu. Başaramadılar; İmralı, işkence, tecrit ve soykırım sistemi içine koydular. Başarabilselerdi, imha etmek istiyorlardı. Niye Önder Apo’ya saldırdılar? Niye Önder Apo’yu imha etmek istediler? Şöyle de diyelim. Uluslararası Komplo saldırısı olmasaydı, Önder Apo bu geçen 20 yıl içerisinde özgürce mücadele etseydi, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesine öncülük etseydi, Kürt halkının özgürlük mücadelesini yürütseydi, gençleri, kadınları eğitseydi sonuç ne olurdu? Bir de buradan bakalım. Ne istiyordu Önder Apo? ’90’ların başında yeni bir sürece girildi. Bakur’da serhildanlar gelişti. Başûr’da Körfez Savaşı ile boşluklar oluştu. Bakur’da da Başûr’da da birlik olsun istedi. Kürt özgürlüğünün gelişmesini istedi. Kürt özgürlüğü gelişseydi, bu temelde Önder Apo bu amaçlarını, bu doğrultudaki kararlarını, anlayışını yürütme imkânı bulup hayata geçirseydi ne olurdu? Kürt özgürlüğü gelişirdi. Buna dayalı olarak Türkiye’de demokratikleşme gelişirdi, Irak’ta demokratikleşme gelişirdi, Suriye’de, İran’da demokratikleşme gelişirdi, Ortadoğu’da demokratikleşme olurdu. Özgür Kürdistan, demokratik Ortadoğu’yu yaratırdı. Demokratik Ortadoğu ne olurdu? Birlik olurdu, kardeşlik olurdu, dayanışma olurdu, paylaşım olurdu. Neler olmazdı!
Bu 26 yıldır-30 yıldır akan kana bakalım. Yaşanan zulümlere, katliamlara bakalım. Ortadoğu kan deryasına döndü. Kürdistan kan deryasına döndü. Uluslararası komplo demek, bu kan deryası demek. Bu katliamlar demek. Aslında Önder Apo’nun özgürce mücadele etmesi demek ise, bunların engellenmesi, ortadan kaldırılması, bunlara karşı özgür yaşamın, demokratik yönetimin, demokratik konfederal birliğin, halklar birliğinin gelişmesi demek olacaktı. Bu, insanlık için ne kadar iyi olacaktı!
Sadece Kürtler için değil, sadece bölge halkları için bile değil. Aslında demokratikleşen Ortadoğu, insanlığa; onun özgür ve demokratik yürüyüşüne büyük katkı sunacaktı. Bütün bunlar engellendi işte. Komployu böyle anlayalım. Komplo evet, Kürt soykırımını gerçekleştirmek için, Kürt özgürlüğünü engellemek için, Kürt halkının özgürlük iradesini imha ve tasfiye etmek için ağır bir saldırı oldu. Hiçbir kural tanımayan, haksız, çok haksız, insanlık tarihinin en haksız saldırısı oldu. Ama sadece Kürtlere olmadı. Önder Apo bu komplonun Türkiye boyutunu değerlendirdi; iyi anlayalım. Türkiye kazandı mı kayıp mı etti acaba? Evet, bu süreçte Tayyip Erdoğan iktidar oldu. Devlet Bahçeli iki sefer hükümet oldu. Kasalarını doldurdu. Bunlar soydu soğana çevirdiler, zengin oldular. Hiçbir şeyleri yokken bu süreçte komplodan yararlandılar. Ama Türkiye ne oldu? Türkiye gelişti mi, geriledi mi? Türkiye neler kaybetti? Diğer yandan Ortadoğu’daki duruma bakalım. Bütün bunların komplo ile kopmaz bağı var. Demek ki komplo Kürt özgürlüğüne karşı değildi sadece. Onunla birlikte demokratik Türkiye’ye karşıydı. Demokratik Ortadoğu’ya karşıydı. İnsanlığın özgürlük yaşamına karşıydı. Kadın özgürlük mücadelesine karşıydı. Kadın özgürlük iradesinin, özgürlük devriminin gelişimine karşıydı. Bütün bunlara karşı bir saldırı olarak ortaya çıktı, gelişti. Bunu ABD yaptı, İngiltere yaptı, İsrail yaptı. Avrupa devletlerinin hepsi katıldılar. Rusya katıldı. İhtiyaç duydukları herkesi kattılar, ortak ettiler. Kimisine zorla, kimisine çıkar karşılığında. Herkes bu suça bulaştı. Şimdi peki ne yarattılar bununla? Yarattıkları sonuç ortada.
KÜRT HALKINA ÖZÜR BORÇLARI VAR
Bu bakımdan gerçekten de bu politikaları doğru anlamak lazım. İyi değerlendirmek gerekli. Hepimiz iyi anlamalı, değerlendirmeliyiz, ona karşı doğru politik tutum geliştirmeyi bilmeliyiz. Ama bu politikaların sahipleri de doğru anlamalılar. Gerçekten de biraz insanlıktan, demokrasiden, insan haklarından yanaysalar; haksızlık yaptılar, zalimlik yaptılar. Bu kadar kanın, katliamın sorumlusu oldular. Biraz sorgulayıp bundan vazgeçebilmeliler. Biz böyle söyleyince, bu tür değerlendirmeler, eleştiriler yapınca bu işten sorumlu olanlar diyorlar ikide bir komplo demeyin, bize dayatmayın bunu. Ne diyeceğiz peki? Yok mu sayacağız? Hâlâ devam ediyor komplo. 43 aydır Önder Apo’dan hiçbir bilgi bile yok. Hukuk yok, adalet yok, insanlık yok, hiçbir şey yok. Kimsenin gıkı çıkmıyor. Kimse bir kelime söylemiyor. Bu işten sorumlu olanlar, sahipleri. Peki ne diyelim? Komplo demeyelim de. Hata burada yapılmış. Suç burada işlenmiş. Dolayısıyla düzeltme buradan olacak. Hatalar, suçlar ortadan kaldırılarak olacak. Yoksa atlayamayız. Atlarsak yeni bir şey inşa edemeyiz hata ve suç üzerine. Doğruluk inşa edemeyiz. Başarı inşa edemeyiz. Hatadan başarı doğmaz. Yanlıştan doğruluk gelişmez. Bunu çözmek gerekiyor. Sorumlu olanlar da çözümleyici olabilmeliler. Biraz kendilerini sorgulayabilmeliler. Biraz öz eleştiri yapabilmeliler.
Kürt halkına tarihin en büyük haksızlığı yapıldı. Önder Apo’ya saldırı, evet, Önder Apo’ya en büyük haksızlıktı, en büyük baskıydı, işkenceydi. Fakat sadece Önder Apo’ya olmadı bu, bütün Kürt halkına oldu. Kadınlara, gençlere oldu. Ortadoğu halklarına oldu. Türkiye halklarına ve insanlığa oldu. O halde bu haksızlığın giderilmesi lazım. Bu kadar zulmedildi, bu kadar baskı, işkence altında kaldı, özel savaş uygulamalarına maruz kaldı Kürt gençleri, çocukları, kadınları. Bu kadar katliam yaşadılar. Bu işten sorumlu olanlar; ABD yönetimi, o zaman da demokratlar yönetimdeydi, şimdi de yönetimler. Bunu daha önce de söyledik. İngiltere’de İşçi Partisi yönetime geldi. Bu güçler biraz daha bu yaptıkları haksızlığı görerek bunu telafi etme yoluna girebilirler, girmeliler. Kürt halkına özür borçları var. Kürt halkına yaptıkları bu 26 yıllık baskı zulüm, öncesini bir yana bırakalım, zulmü giderme sorumlulukları var. Bunları davet ediyoruz böyle yaklaşmaya. Bu geçmişe bir baksınlar. Önder Apo’nun yapmak istediklerine bir baksınlar. Onu engelleyerek nelere yol açtılar? İyilik mi yaptılar? Kürdistan’da çözüm mü ürettiler? Ortadoğu’da çözüm mü ürettiler? Çözümsüzlüğü geliştirdiler. Çözüm gücü Önder Apo’ydu. Çözüm gücünü engellediler. Bu kadar kanın, katliamın, işkencenin sahibi ve sorumlusu haline geldiler. Yıl dönümü vesilesiyle böyle hatırlatalım ilgili tüm güçlere. Yaptıklarından vazgeçmeye, düzeltmeye, Kürtlere uyguladıkları baskı ve işkence nedeniyle özür dilemeye davet ediyoruz.
‘ZAFERE YAKINIZ, YETER Kİ MÜCADELEYİ BÜYÜTELİM’
Diğer yandan komploya karşı 26 yıllık mücadele çok önemli. Önder Apo’yu imha etmek istiyorlardı. 9 Ekim Komplosu bir imha saldırısıydı. Başarısız kılındı. 15 Şubat Komplosu bir imha saldırısıydı. İdam etmek istediler. Onun için Önder Apo’yu Kenya’dan kaçırıp, kanunsuz ve ahlaksız bir biçimde Türkiye’ye teslim ettiler. Bu, mücadeleyle boşa çıkartıldı. İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisinde Önder Apo’yu çürütmek; düşünemez, üretemez, dolayısıyla siyasi güç olmaktan çıkar hale getirmek istediler. bu 26 yılda komploya karşı tarihin en büyük mücadelesi verildi. İnsanlık tarihinin en ağır, haksız ve ahlaksız saldırısı idi ise komploya karşı 26 yıllık mücadele de tarihin en anlamlı, en özgürlükçü, en demokratik direnişidir, mücadelesidir. Önder Apo bu mücadeleye öncülük etti her şeyden önce. Bütün Kürt halkı, diğer halklar, dostlarımızın hepsi verdi. Herkes katıldı bu mücadeleye. Bu mücadele içerisinde herkesin payı var. Ne oldu? Mücadele defalarca komployu yenilgiye uğrattı, başarısız kıldı. Birçok planını boşa çıkardı. Önder Apo’yu İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisinde düşünemez, düşünce üretemez noktaya getirmek isterlerken, Önder Apo başta kadınlar olmak üzere, bütün ezilenlerin kurtuluş yolunu gösteren bir düşünce gücü haline geldi. Küresel bir önderlik oldu. Evreni en iyi anlayan ve tanımlayan oldu. Önder Apo’yu imralı işkence, tecrit sistemi içerisinde boğmak, sesini kısmak istediler. Şimdi Önder Apo dünyanın her yerinde, bütün insanlığın elinde. Dedi ki savunmalarım neredeyse ben oradayım. Savunmalar şimdi dünyanın dört bir yanında. Gençlerin, kadınların, işçi ve emekçilerin… O halde Önder Apo her yerde, herkesin yanında, herkesle birlikte. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi Önder Apo tarafından defalarca delik deşik edildi, paramparça edildi. Şunu söylemek için bütün bunları tekrarladım; mücadele kazandırıyor. Mücadele edilerek kazanılıyor. 26 yıllık uluslararası komploya karşı mücadele pratiğinden çıkartacağımız en temel ders bu. Mücadele edersen kazanırsın. Mücadele etti, Önder Apo kazandı. Önder Apo’nun mücadelesini izleyerek Kürt halkı, Kürt özgürlük güçleri, Kürt gerillası mücadele etti, kazandılar hepsi. O halde İmralı işkence ve tecrit sistemi, soykırım sistemi kırılamaz, yenilemez, aşılamaz demek yanlıştır. Zafer her zamankinden yakın. İyi bir mücadele ile bu önümüzdeki haftalarda, aylarda, günlerde gerçekten de tarihin en önemli, özgürlükçü ve demokratik gelişmelerini ortaya çıkarabiliriz. Buna inanalım, kendimize güvenelim ve uluslararası komploya karşı 27. yılda mücadelemizi zafer çizgisinde yürütüp mutlaka uluslararası komployu, onu sürdürmeye çalışan İmralı işkence tecrit ve soykırım sistemini paramparça ederek Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayalım.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi