02 Mayıs 2015 Cumartesi Saat 10:15
7 Haziran seçimine yaklaşırken partilerin seçim beyannameleri
açıklandı. İktidar partisi, 2000’li yılların büyüme senaryosunun
süreceğini ve seçilmesi durumunda ilan ettiği ekonomik hedeflerin
gerçekleşeceğini savunuyor. Muhalefette henüz MHP’nin beyannamesi
açıklanmadı, CHP programı ise D. Acemoğlu’nun kalkınma için “kapsayıcı
kurumlar yaratılması gerektiği yaklaşımını içselleştirmiş ve
önerilerini bu çerçevede geliştirmiş. HDP’nin ekonomik alana ilişkin
vurguları ise diğer partilerden farklı olması ile dikkat çekiyor. Bu
yazıda HDP Beyannemesi’nin nispeten daha detaylandırılması gerektiğin
düşündüğüm yönlerine dikkat çekeceğim. Temel eleştirim ise, “toplumu,
üretim ve çalışma koşulları üzerinde söz ve karar sahibi yapmayı
amaçladığını belirten Beyanname’nin bunun nasıl olacağı üzerinde
yeterince detaylı olarak durmamış olması. Aşağıda, ekonominin
demokratikleştirilmesi sürecinin ancak demokratik planlama ile
tamamlandığında mümkün olabileceğini açıklamaya çalışacağım.
Ekonominin Demokratikleştirilmesi
Yahya Madra’nın Bianet’te yer alan “Ekonominin Demokratikleştirilmesi
Olarak Yeni Yaşamın İnşası başlıklı yazısında işaret ettiği gibi,
ekonominin demokratikleştirilecek bir alan olarak tanımlanması,
beyannamenin ayırt edici özelliklerinden biri. Bunun nedeni, kapitalist
toplumsal ilişkiler içinde iktisadi alan ile siyasi alanın formel olarak
birbirinden ayrıştırılması ve demokratikleşme tartışmaları yapılırken
büyük çoğunlukla siyasi alanın demokratikleştirilmesinin anlaşılması,
yani siyasi demokrasinin kast edilmesi. Oysa siyasi demokrasi
taleplerinin ekonomik demokrasi talepleriyle birleştirilememesi
durumunda piyasa ilişkileri ile sınırlanmamış bir demokratik alanının
yaratılması mümkün değil. Bu durumda, her ne kadar siyasi alanın
demokratikleştirilmesi yönündeki mücadeleler ve talepler acil ve yakıcı
olsa, bunların piyasa dışı alternatif ekonomilerin yaratılması,
kamusallaştırma ve müşterekleşirme pratikleriyle desteklenmesi, bütünsel
bir demokrasi mücadelesi için elzemdir.
Güvencesizleşme ve Gündelik Hayatın Finansallaşması
Beyanname’nin ekonomi alanındaki temel vurgusu olan ekonominin demokratikleştirilmesi hedefine paralel bir şekilde geliştirilen güvenceli yaşam ekonomisi,
günümüzde toplumsal muhalefetin kapasite yitiminin önemli nedenlerinden
biri olan güvencesizlik durumunu ortadan kaldırmayı hedeflediği için,
başta emek hareketi olmak üzere sosyal hareketlerin içinde var
olabileceği uygun bir çerçeve sunuyor. Bunun önemini açmak için iki
kritik gelişmeyi vurgulamamız gerekiyor. Bunlardan ilki, emek
hareketindeki tarihsel geri çekilme konjonktürü, ikincisi de gündelik
hayatın finansallaşması süreciyle birlikte bireysel borçlanmanın
yarattığı ekonomik ve siyasal baskı.
Emek hareketinin 1970’li yıllarda dünya genelinde yaşanan krizden
sonra yaşadığı geri çekilme, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem
ekonomik hayatı hem de siyasi düzlemi belirliyor. Bu geri çekilmeyi
başka pek çok faktörün yanında daha da derinleştiren, çalışma
ilişkilerinin esnekleştirilmesi ve güvencesiz iş ilişkilerinin giderek
yaygınlaşması. Bu bağlamda 2000’li yılların ayırt edici özelliklerinden
biri, iş yasasında yapılan yeni düzenlemelerle esnek çalışmanın ve
taşeronlaşmanın neredeyse bir norm haline gelmesi. Buna ek olarak yine
2000’lere yapılan büyük çaplı özelleştirmeler sonrası kamu istihdamının
çalışma hayatındaki olumlu yansımaları da giderek azalıyor. Kısacası,
çalışma hayatındaki güvencesizlik durumunu ortadan kaldırmayı hedefleyen
bir özgüçlenme perspektifi, Beyanname’nin önemli vurgularından biri.
Beyanname’de yapılan bir diğer önemli vurgu, borçlanma ilişkisinin
daha da derinleşmesi ve insanların gündelik ihtiyaçlarını sürdürmek için
daha fazla borçlanmak zorunda kalmaları yerine reel ücretlerin
yükseltilmesi yolunun tercih edilmesi gerektiği yönündeki değerlendirme.
Reel ücretlerin artmadığı bir ortamda borç ilişkilerinin giderek
yaygınlaşması, 2000’lerle birlikte Türkiye’de de yaygın olarak görülmeye
başlandı. Finansın gündelik hayata sızması, hane halkı borçlanmasının
2003-2013 arasında 26 kat artmasıyla belirginleşti. Borçlanma ağlarının
giderek yaygınlaşması, basit bir teknik gelişmeden çok emek hareketinin
geri çekilmesinin bir parçası olarak görülmeli. Gündelik hayatın
finansallaşması insanların bireysel kaderlerini piyasanın kaderine daha
fazla bağlanması anlamına geliyor.[1]Bu
bağlamda borçlanma ağlarının giderek bir bireysel boyunduruk halini
almasının önünde geçecek bir perspektif, ekonominin demokratikleşmesi
yolunda önemli bir adım olacaktır.
Temel Eksiklik
Yukarıda işaret ettiğim olumlu yanların yanında Beyanname’nin temel
eksikliği, hem ekonomik ve siyasi demokratikleşme perspektiflerini
birleştirecek, hem de ekonomik demokrasinin somutlaşmasını sağlayacak
bir demokratik planlama vurgusunun eksikliği.
Dünyadaki ekonomik planlama deneyimleri, yukarıda işaret ettiğim
1970’lerdeki kriz ve emek hareketinin geri çekilmesiyle sonuçlanan
neoliberal süreçle birlikte giderek itibarsızlaştırıldı ve 1989’da
SSCB’nin çökmesiyle birlikte piyasa dışı bir alternatifin olmadığı ilan
edildi. Oysa demokratik katılım mekanizmalarıyla desteklenecek bir
demokratik planlama, hem teknik açıdan hem de hayata geçirilmesi
bakımından artık eskine oranla daha olanaklı. Gelişen teknik olanakların
yanında, ekolojik ve ekonomik krizlerin giderek derinleşmesi,
planlamayı sadece bir seçenek olmaktan çıkarıyor, bu giderek bir
zorunluluk halini alıyor.
Bu bağlamda örneğin bir ekonomik birim olarak Türkiye ekonomisi ele
alındığında Beyanname’de işaret edilen yerelleşme ya da kooperatifleşme
gibi vurguların farklı sektörlere nasıl tercüme edilebileceği muğlak
kalıyor. Demokratik ekonominin farklı boyutları var. İlki katılım,
ikincisi de –ilkiyle ayrılmaz biçimde- merkezi planlamadır. Toplumun
kendini yönetmesi, kendiliğinden gerçekleşecek bir süreç değil. Uygun
mekanizma ve prosedürler üretilmeden yaşanacak deneyimin hızla piyasanın
işleyişinden kaynaklanan sınırlarla karşılaşması muhtemel. Bu nedenle
katılım mekanizmalarıyla desteklenmiş ve yerel kamusal inisiyatiflerin
merkezi düzeyde koordinasyonunu öngören bir planlama mekanizması olmadan
özerk birimlerin piyasa ilişkisi içinde onu aşacak deneyimler üreterek
var olması mümkün değil.[2]
Kısacası, herhangi bir seçim beyannamesi ile bir siyasi
organizasyonunun tüm siyasal, sosyal ve ekonomik tasarılarının ayrıntılı
bir şekilde ortaya konmasını beklemek haksızlık olur. HDP’nin
açıkladığı seçim Beyannamesi diğerleriyle karşılaştırıldığında ekonomik
alana ait yaptığı vurgularla farklılaşıyor. Ancak ekonominin
demokratikleştirilmesi perspektifinin derinleştirilmesi ve bunun nasıl
hayata geçirileceğinin ayrıntılandırılması gerekiyor.
[1] Bu konuda Finansallaşma ve Borç Araştırma Ağı’nın (DE-FIRE) çalışmaları takip edilebilir: http://riturkey.org/category/de-fire-tr/
[2] Bu konuyu daha önce Demokratik Modernite dergisinde açmaya çalışmıştım. İlgili yazı için bkz: http://baslangicdergi.org/ekonomik-demokrasi-ama-nasil-planmala-yeniden/
Ümit Akçay – (Başlangıç Dergisinden Alınmıştır)Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com- www.navendalekolin.com – www.lekolin.org –
www.lekolin.net –www.lekolin.info