Türkiye genel Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde HÜDA-PAR’ın gündemleşmesi ve Cumhur ittifakında yer alması birçok mecrada tartışma konusu oldu. Hizbullah geleneğinden gelen bir yapı olduğu sürekli olarak tartışıla geldi. HÜDA-PAR Hizbullah geleneğinden gelen bir yapı değil sadece dönemin konjonktürlerine göre bir isim ve imaj değişikliğine gitmiş bir yapıdır. Hizbullah’ın 90’lı yıllardaki vahşetleri ve 2000’li yılların başındaki bazı akıl almaz infazları Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir yankı uyandırmıştı. TC derin devletinin Kürdistan özelinde Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı militarist bir yapı olarak kullandığı Hizbullah artık başka suikast ve katliamlar içinde kullanıldı. Hizbullah denilen bu yapının belli ölçüde misyonunun sonlanmasından sonra bazı militanları tutuklandı. Hizbullah terör örgütü olarak tanındı, ancak Hizbullah’ın kendisini sivil toplum kuruluşu olarak örgütlemesine devlet tarafından izin verildi. Mustazaf-Der çatısı altında kendi kitlelerini hep etraflarında tuttu ve örgütlülüğünü diri tutmak istedi. Aslında bu devletin Hizbullah’ı buzdolabında dondurma anlamına geliyordu. Her zaman iş görülür bir mantıkla ileriki süreçlerde yeniden rol verme mantığı ile ‘’işim bitti, tasfiye edeyim’’ mantığından ziyade ‘’dondurayım, daha sonra kullanayım’’ mantığı ile hareket etti. Sivil kuruluş örgütlenmesinin parti örgütlenmesine evrilmesi artık dondurucudan çıkarılmasıydı.
AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ni siyasal olarak Kürdistan’da tasfiye etme, etkisini kırma girişimleri 2010’dan sonraki süreçlerde önemli derecede artmıştı. AKP’nin Kürdistan’da bir türlü kendi adı ile güç olamaması kendisini farklı bir strateji geliştirme arayışına soktu. O süreçlerde hem muhafazakar hem de Kurdi bir parti eliyle kendisine kanal açıp kendisini burada güç haline getirmek istiyordu. Sadece HÜDA-PAR olgusu ile de yetinmedi. Kemal Burkay’ı bile bu stratejisi için kullandı. Hak-Par adlı bir parti ile de şansını denemek istedi, ancak başarısız oldu. HÜDA-PAR’a kendisini Kürdistan’da örgütleme zeminini açmasına büyük destekler verdi. Bunun için KDP de ciddi anlamda maddi ve siyasi destekler verdi. Ancak bu yapı Kürdistan’da hiçbir zaman kendisine bir yer edinemedi. Çünkü 90’lı yıllardaki vahşetleri, katliamları hala dün gibi akıllarda ve güncelliğini korumaktadır. Militarist bir örgüt ile kullanılan Hizbullah’ın meşrulaştırılması için isim değişikliği ve siyasal bir kimliğe büründürülmesi hiçbir zaman Kürdistan halkında bir etki ya da bir farklı ele alış yaratmadı. Hizbullah her zaman Kürdistan hafızasında Hizbul-kontra olarak yerini aldı. Çünkü işgalci ve sömürgeci devlete kontralık ve tetikçilik yapması onun esas görevi idi. Ona biçilen misyon buydu. Ve bu misyonu kendi işgalci efendileri açısından gayet iyi yerine getirdi.
Seçim sürecinde AKP’nin HÜDA-PAR’a verdiği parlamenter imkan neyin karşılığıdır ya da gelecekte hangi misyon için verildi? HÜDA-PAR’a siyasi kontralıktan militarist kontralığa tekrardan geçiş misyonu mu verildi? Cezaevlerinden çıkarılan Hizbul-kontraların amacı nedir? Daha önceki süreçlerde de Hizbul-kontranın siyasi bir figüre büründüğü süreçte yine bazı Hizbul-kontraların serbest bırakıldığı bilinmektedir.
MİT, KDP, HÜDA-PAR VE BIZÛTNEWEY İSLAMİ ÖRGÜTÜN GÖRÜŞMELERİ TESADÜF DEĞİL!
Tabi bir de bu ilişkilerin KDP ayağı var. KDP de bu bağlamda HÜDA-PAR’a ciddi destek vermektedir. Hem maddi destek vermekte hem de Güney’de bir alan açma imkanı sunmaktadır. Özellikle Başûr’da temsilciliklerin açılmasında ve bu zeminde kendisini örgütlemesine büyük destekler sunmuştur. Tabi bu destek sadece Güney temelinde değil Kuzey’de de kendisini örgütlemesi için destekler vermektedir. Güney’de bazı İslami radikal örgütler ile temasını yine KDP sağlamaktadır. Bizûtnewey Îslamî adlı örgüt ile HÜDA-PAR’ın ilişkileri bilinmektedir. Bu minvalde başka örgütler ile de ilişkileri mevcuttur. Bizûtnewey Îslamî örgütünün yöneticilerinin Ankara’ya gidişleri bilinmektedir. Özellikle gerilla alanlarına yakın olan ilçelerde bu örgütün bazı istihbarî faaliyetler yürüttüğü bilinmektedir. HÜDA-PAR’ın bu örgüt ile ilişkileri güçlüdür. Bu ilişkiler KDP eliyle gelişmiştir. Bu örgüte bağlı bazı kişilerin özellikle de Halepçe ve Qeladizê alanlarından DAİŞ’e katılanların olduğu daha önceki süreçlerde bilinmektedir. Aynı zamanda Hizbullah’ın Batman, Amed ve Bingöl’de DAİŞ’e katılımlar sağladığı SDF’nin hamlelerde tutukladığı bazı DAİŞ’lilerin itiraflarında mevcuttur. Hem KDP hem de AKP bu katılımları bilmesine rağmen hiçbir zaman bir müdahalede bulunmamış, aksine kendilerine kanal açmışlardır.
Şimdi bu olgular bir araya getirildiğinde KDP ve AKP HÜDA-PAR’ı bu temelde desteklemelerini sıradan karşılamamak gerekiyor. Güney’de gerçekleştirilen suikastların arkasında Hizbul-kontraların olduğuna dair iddialar bulunmaktadır. Paramiliter bir örgüt olması bu iddiaları güçlendirmekte ve seçimlerde AKP’nin bu yapıya Parlamentoda yer vermesi bir karşılık olduğu düşüncesini arttırmaktadır. Yoksa HÜDA-PAR gibi bir partinin kitlesinin seçime gram etki yaratmadığı bir ortamda AKP neden 4 parlamenter kotasını versin? AKP hiçbir şeyi karşılıksız yapmaz ve vermez. Bu herkesçe bilinmektedir. Güney’de Kürt Özgürlük Hareketi üyelerine ve yurtseverlere yapılan suikastların arkasında bu paramiliter ve kontra yapının olmasından doğan bir karşılık mıdır? Şüphesiz bu durum kuşku uyandırmaktadır. İlginçtir ki, şu ana kadar hiçbir suikastın failleri tutuklanmadı ya da ‘’tutukladık’’ dedikleri hiç kimsenin ne kimlik bilgilerini ne de ifadelerini beyan etmediler. Halbuki KDP asayişi küçük bir hırsızlık ya da adli bir cinayetin failini bile basında büyük bir operasyon gibi lanse etmektedir. KDP yayın organları da büyük bir propaganda olarak bunu yansıtırlar. Ancak işin ilginç yanı Kürt Özgürlük Hareketi üyelerine yönelik saldırıların faillerine ilişkin bir bilgiye ulaşmak mümkün olamamaktadır.
Tüm bunlara baktığımızda aslında nasıl bir kirli ilişki yumağı içerisinde olduklarını görmek mümkündür. AKP, KDP ve Hizbul-kontra ilişkisi derinlemesine araştırılması gereken bir konudur. Yine tetikçilik misyonunun verildiği açıktır. Aslında bunu 6-7 Ekim olaylarında Hizbul-kontra provokasyonu sürecinde başladığı belirtilebilir. Bu çerçevede Hizbul-kontranın aslında buzlarının erimeye başladığı süreç olarak ele almak mümkündür. Ancak bu son süreçte gelişen bazı durumların Hizbul-kontraya yeni misyonların yükleneceği ve bu misyonun sadece HÜDA-PAR siyasi figürü ile değil daha militarist bir oluşum ile Kürdistan’da 90’lı yılların konseptinden daha geniş ve daha aleni bir tarzda hareket edeceğini öngörmek zor olmasa gerek.
Karker ASO