01 Mart 2016 Salı Saat 14:50
Abdullah Öcalan:
Hepiniz hoş geldiniz. Gelişiniz rahat oldu mu? Hava iyiydi, değil mi?
Heyet: Hoş
bulduk, teşekkür ederiz.
Selahattin Demirtaş:
Sağlığınız nasıl Başkanım?
Abdullah Öcalan:
İyiyim, gözlerimdeki yaşarma dışında bir sorun yok. Sanırım ileriki aşamalarda
daha detaylı muayene ve tedavi için imkanlar olacak. Ama iyiyim şu anda.
(Pervin hanıma dönerek) Siz kaç yaşındasınız?
Pervin Buldan: 43
Başkanım.
Abdullah Öcalan:
Siz Sırrı bey?
Sırrı S. Önder:
51 sayın Başkan.
Abdullah Öcalan:
(Demirtaş’a dönerek) Siz?
Selahattin Demirtaş:
40 yaşındayım Başkanım.
Abdullah Öcalan:
Peki, tamam, sanırım sizlerin aktarımlarınız olacak, önce siz buyrun. KCK’nin
mektubu dün geldi, aslını da az önce aldım. (Mektubu defterin arasından
çıkararak) Sanırım budur. Üç sayfa, değil mi?
Selahattin Demirtaş:
Evet, KCK’nin mektubunu önceden size ulaştırdık. Aslında BDP ve
Avrupa’dakilerin mektuplarını da elden size daha önce verecektik, ama buraya
gelmemiz biraz gecikti. Hükümet de KCK’nin mektubunu acilen size iletmek
istedi. Bugün bütün mektupları, anayasa önerilerinden oluşan 21 sayfalık eki ve
Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunulmuş BDP, AKP, MHP ve CHP tekliflerinden oluşan
bir dosyayı Yetkiliye teslim ettik. Size takdim edecekler.
Abdullah Öcalan:
Tamam, onları alırım, hepsine cevaplarım da olur zaten. Şimdi tabii sizler bizzat Kandil’e, Avrupa’ya
gittiniz. (Demirtaş’a dönerek) Siz gelişmeleri aktarırsınız. (Sırrı’ya dönerek)
Siz de gözlemlerinizi aktarırsınız, eminim iyi gözlem yapmışsınızdır.
Selahattin Demirtaş:
Kandil ve Avrupa’daki arkadaşların size selamları var, oldukça iyiydiler. Zaten
mektuplarda da öneri ve kaygılarını yazmışlar.
Abdullah Öcalan: Okudum,
oraya geleceğim. Öncelikle bu süreci bizzat biz hazırladık tabii. Önce devleti
ısıttık, ortak ettik. Şimdi de AKP’yi ısıtıyoruz. Öyle eskisi gibi değil,
eskiden farklı olarak siz de varsınız tabii. Bütün bunlar sizin masanıza da
gelecek. (Sırrı’ya dönerek) Solu da sizin çabalarınızla katıyoruz. BDP’nin rolü
önemlidir tabii, öyle arabuluculuk falan değil. Gazetelerde ‘postacı’ gibi
şeyler yazıyorlar, öyle değil. Bütün bu anayasal-yasal boyut, yani parlamento
boyutu sizin işinizdir. AKP’nin de, CHP’nin de bütün bunları kendi içinde
tartışması lazım. Sizin de onlarla görüşüp tartışmanız gerekir. Hatta canı
isterse MHP bile katılır, katılmasa da kendisi bilir. CHP bir çıkmazı yaşıyor.
Ben de varım dediği noktada adım atamıyor ya da ne dediğini bilmiyor. Bu iş öncelikle parlamentonun bir karar
almasıyla başlar. Bu bir tezkere mi olur, karar mı olur, onu bilemem artık.
Komisyonların kurulması gerekecek. Bunlardan birincisi parlamenterlerden oluşan
bir komisyondur, diğeri ise toplum adına Akil İnsanlardan oluşur.
Parlamenterlerden oluşanı işte bir kararla falan olması lazım, değil mi?
Sırrı S. Önder:
Sayın Başkan, ben sayın Cemil Çiçekle görüştüm. Bu konuda kendisinin de bazı
önerileri oldu. Kendisi de komisyonların kurulabileceğini, bunun için kafa
yorulması gerektiğini söylüyor. Bir geçici komisyon da olabilir. Bunun süresi
üç aydır. Sonra süresini uzatabiliriz ya da daimi bir komisyon olabilir
dedi.
Abdullah Öcalan:
Tabii, sayın Çiçek Meclis Başkanıdır. Bu konularda elinden geleni yapmalı.
Nasıl olacaksa işte, kendisinin de bunları Meclise sunması gerekir. Mesela
1921’de Koçgiri’de benzer bir şey var. Parlamento bunları çağırıyor, bir karar
alıyor, isyanı bitirin diyor. Gerçi onların süreci biraz farklı devam ediyor,
ama bizimki de biraz böyledir. Bir isyanı bitireceğiz. Parlamento karar almadan
nasıl olacak? Bizimki de kırk-elli yıllık bir meseledir.
Selahattin Demirtaş:
Parlamento iki şekilde karar alabilir: Ya bir araştırma komisyonu kurulması
kararı alır, ya da bir yasa çıkarıp özel bir komisyon kurarak bunu yapar. Bizim
mektubumuzda da bu öneriyi göreceksiniz zaten. Biz kanun çıkarılmasının daha
uygun olacağını düşünüyoruz.
Abdullah Öcalan:
Elbette, bence de kanunla özel bir komisyon kurulur. Bu komisyon geri çekilme
dahil, bütün çatışmasızlık sürecine nezaret eder. Bunlar parlamenterlerden
oluşur, değil mi? Böyle daha uygun olur. Zaten bu olağanüstü bir durumdur.
Zannediyorum bu karar için üçte iki karar çoğunluğu gerekir.
Sırrı S. Önder:
Yok, o oran anayasa değişikliği için zorunludur.
Selahattin Demirtaş:
Yasa için salt çoğunluk yeterlidir.
Abdullah Öcalan:
Anlaşılıyor, anayasa değişikliğine gerek yok yani, yasayla da olur, tamam.
Diğeri ise tamamıyla Akil İnsanlardan oluşur. Bu komisyon sürecin üç aşamasında
da etkili olacak. Bu da resmi komisyonun sivil ayağıdır. Bunlar tümüyle
toplumun vicdanını temsil eden insanlardır. Ne bize yakındır ne ötekine. İşte
akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar, sivil toplum temsilcilerinden oluşur.
Bu konuyu AKP ve heyetle de tartışabilirsiniz. Mesela Mithat Sancar fena değil.
İşte bunun gibi isimler olur. Şimdi önermek istedikleriniz varsa
söyleyebilirsiniz. Otuz kişi kadar olurlar. Bunlar geri çekilme sürecinde bölge
bölge görev dağılımı yaparak çekilmeye nezaret ederler, sonrasında normalleşme
sürecine kadar da çatışmasızlığı denetlerler. Bunlar için yasaya falan gerek
yoktur. Tümüyle meşruiyeti esas alırlar. Çünkü gerektiğinde yasalarla çatışacak
bunlar. Öyle bir yasayla denetim altına almak doğru olmaz.
Selahattin Demirtaş:
Biz önerimizde bu Akil İnsanlar Heyetinin de yasayla komisyonun çalışmasının
bir parçası haline getirilmesini öneriyoruz.
Abdullah Öcalan:
Yok, o tehlikeli olabilir. Bunu yasayla kurmak devletle arasında bağ kurmak
olur. Sivildirler, meşruiyeti esas alırlar. Yapacakları iş yasadışı değil ki
zaten.
Selahattin Demirtaş:
Biz daha çok da bu insanların hukuki güvenlikleri açısından bunu düşünmüştük.
Çünkü bunlar ileride bu işlerden dolayı suçlamalarla karşılaşabilirler.
Abdullah Öcalan:
Olsun, yasayla yapmak tehlikeli olabilir yine de. Zaten bizim önereceğimiz
yasalar çıkarsa onların güvencesi de dolaylı sağlanmış olur.
Selahattin Demirtaş: Tamamdır
Başkanım, anlaşılıyor.
Sırrı S. Önder: Sanatçılar
bu işe çok hazırlar.
Abdullah Öcalan: Kadir
İnanır olabilir. Kimseyi zorlamak istemem, tabii ki kendileri isterse olur.
Selahattin Demirtaş: Yaşar
Kemal gibi manevi ağırlığı olanlar da olabilir.
Abdullah Öcalan: Evet,
ama biraz sahada çalışacak kişilerden de olmalı. Sağlık sorunu, yaşı falan. En
azından çoğunluğu böyle olmalı.
Pervin Buldan: Lale
Mansur, Jülide Kural…
Selahattin Demirtaş: Sezen
Aksu, Fazıl Hüsnü Erdem, Vahap Coşkun, Büşra Ersanlı, İHD ve Mazlum-Der
Başkanları, TİHV gibi isimler de olabilir.
Abdullah Öcalan:
Elbette, tabii kendileri istiyorsa niye olmasın, hatta İsmail Beşikçi istiyorsa
niye olmasın? Zaten Danışma Kurulunuzdadır. Tamam, siz bunları konuşun kendi
aranızda.
Selahattin. Demirtaş:
Biz bir çalışma yapıp size getiririz Başkanım.
Abdullah Öcalan:
Bana yeniden gelmeniz gecikirse heyet üzerinden gönderebilirsiniz. (Heyet
üyesine bakarak) Mümkündür, değil mi? Yetkili: Tabii ki olabilir,
mümkündür.
Abdullah Öcalan:
Evet, bu böyle tamam olsun. Şimdi bizim burada yaptığımız işin bir hukuka
ihtiyacı var. Nedir o? Parlamento bir yasa çıkaracak ve bu yasadışılığa son
verecek. Çünkü bizim yaptığımız işlerin hepsi yasadışıdır, öyle değil mi? İşte
MİT’in iki Müsteşarını niye sorgulamak istediler? Çünkü yaptıkları iş
yasadışıdır, suçtur suç, açıkça durum budur. Bakın, izledim ben. Haluk Koç
çıkıp konuştu, “Bu yaptığınız anayasaya aykırıdır, suçtur dedi. Doğru
söylüyor, suçtur. MİT Müsteşarları neyle yargılanmak istendi? Vatana ihanetle.
Avukatlarımın otuzdan fazlası tutuklu. Siz vekil olmasaydınız sizi de
alacaklardı belki. Hepimiz vatana ihanetle yargılanabiliriz. Bununla ne demek
istiyorum? Gayrimeşru bir iş yapıyoruz demiyorum. Ama yaptığımız işin hukuki
bir güvencesi olmalıdır. Burada önemli bir hususa değineceğim, bu konu çok
önemlidir. Bakın, geri çekilmeye karar veren benim. Ama ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası almış bir mahkum olarak bunu hangi yetkime dayanarak yapıyorum?
Ben sadece bir mahkumum. Bu tür kararları almam ve uygulatmam yasadışı değil
midir? Dolayısıyla geri çekilmeye dair alacağı karar veya çıkaracağı kanunda
parlamento beni nasıl tanımlayacak? Bu çok önemlidir. Ben misyon sahibiyim.
Öyle deniyor, değil mi? KCK ‘Önderliğimiz’ diye yazmış, halk ‘Başkan’ diyor,
herkes bir misyon biçiyor. Ben de bu isyanı sonlandıracak kişiyim. Bu nedenle
parlamentonun beni nasıl tanımlayacağı önemlidir. Düşünsenize, ağır cezalık bir
mahkum parlamentonun gündemine gelecek bir öneri sunuyor! Bunu hangi sıfatla
yapıyorum, bu yasal mıdır? Hayır, suçtur. Bu yasadışılığın bir şekilde
giderilmesi gerekecek. MHP ve CHP gece gündüz işte bu hukuk dışıdır diye
bağırıp çağırıyorlar. Doğru diyorlar, haklılar. Siz hemen Adalet Bakanına gidip
anlatın, bu yasadışılığın giderilmesi gerekir deyin. Bakın, MİT Müsteşarlarının
dosyası halen savcıda duruyor. Bu bir darbeydi, çünkü Müsteşarların yaptığının
yasal dayanağı yoktur. Benim durumuma dair ne olabilir? Örneğin infaz erteleme
olabilir. Cumhurbaşkanının da yetkisi var. Sağlık sorunları vesaire
gerekçesiyle, sürecin sonuna kadar mesela. Fakat bunun olabileceğini sanmıyorum
tabii. Siz yine de bunu AKP ile konuşmalısınız. Bunu konuşmamış olmanızı
yadırgadım doğrusu.
Sırrı S. Önder:
Sayın Başkan, geçen defa size kendi durumunuzu sormamın nedeni buydu. Siz
geçiştirdiniz. Ben ısrarla üçüncü defa sorunca siz cevap verdiniz.
Abdullah Öcalan:
Doğru, ben öyle ev hapsi, af falan olmaz dedim orada. Süreçle zaten hepimiz
özgürleşeceğiz dedim. Sırrı. Siz böyle söyleyince, biz de bu konuyu bizim
konuşmamızı istemiyorsunuz şeklinde yorumladık.
Abdullah Öcalan:
Doğrudur, tamam. Siz yine de bu konuyu Adalet Bakanıyla konuşun.
Sırrı S. Önder:
Sayın Başkan, bilmem dün akşam Adalet Bakanını izleyebildiniz mi?
Abdullah Öcalan:
Yok, fazla bir şey izlemiyorum.
Sırrı S. Önder:
Adalet Bakanı geri çekilmeyle ilgili bir yasanın parlamentonun gündemine
gelebileceğini söyledi. Bu çok çok önemli bir gelişmeydi aslında.
Abdullah Öcalan:
Öyle mi dedi?
Selahattin Demirtaş:
Evet, bu şekilde bir yasa çıkarılabileceğini ifade etti. Biz de mektupta size
bu öneriyi yapmıştık. Geçici bir yasa olabilir. Parlamento bunu yapabilir.
Abdullah Öcalan:
Tamam, o halde netleştirelim. Benim durumum (süreçteki misyonumun
tanımlanması), geri çekilme, Irak’ta gerillanın durumu (çekilme sonrası), bütün
bunlar bir şekilde kanuna dahil edilmelidir. Benim rolümü ve silahlı gerillayı
yasa dahiline sokacaklar. Zaten bu olmadan geri çekilme falan olmaz. Sayın
Adalet Bakanına selamlarımı söyleyin. Zaten sürecin başında ona yazdığım bir
mektupla başlamıştık. “MHP, CHP bu kanuni boşluğa dayanıyorlar ve haklılar. AKP
de onlara karşı böylelikle açık veriyor deyin. Bu konu onlar için de
önemlidir. Sizi de vatana ihanetle suçlayabilirler. Ivır zıvır şeyler için
kanun yapan parlamento, böyle önemli bir konu için niye kanun yapmasın? Bir
isyanı bitiriyoruz, değil mi? Herkes
Newroz’da geri çekilme için karar bekliyor. Ama karar benim vermemle olmuyor
ki. Sanki bazıları çaktırmadan çıkıp gitsinler diyor. Çaktırmadan geri çekilme
olur mu? 2006’da bir yetkili “Süreç
ilerlerse en son sıra sana gelecek demişti. Önce beni katmak istemediler.
Örgüt, gerilla, halk ayağımı boşaltıp beni mecbur bırakmak istediler, sahte
önderlikler yaratmak istediler, türlü şeyler denediler. Ama olmadı,
başaramadılar. Şimdi doğru olanı yaptılar ve benimle başladılar. Bu hatadan
vazgeçtiler, bunun öyle kolay olmadığını gördüler. Beni tüm güçlerden
soyutlayıp bana geleceklerdi. Bu, tarihi hataydı. KCK operasyonları da öyle.
Dış güçlerin komplo dayatmasıydı. Maalesef Başbakana da kabul ettirdiler. O da
buna geldi. Güney’dekiler üzerinden denediler, BDP üzerinden denediler,
Osman-Botan üzerinden denediler. Sonra Burkay’ı ve benzerlerini denediler,
olmadı. Şimdi değişti tabii. Ağır da olsa tüm bunları aşmaya çalışacağız. Dün
gelenlerle bunları biraz konuştum. Onlara da söyledim. Ben de çalışmak
istiyorum, ama ellerim bağlı nasıl çalışayım dedim. Ellerim işte bu yasayla
açılacak. Bu parlamento kararı kilittir. Yasal çözümü bulacağız, bu komplo baş
aşağı olacak. P. Buldan: Kandil’in geri çekilmeye ilişkin kaygıları var. “Kısa
sürede olacak bir şey değil, biraz daha zamana ihtiyaç olacak diyorlar. Zaten
mektuplarında da bu var.
Abdullah Öcalan:
Senin Kandil’deki gözlemin ne sayın Süreyya?
Sırrı S. Önder:
Sizin geliştirdiğiniz perspektife dair büyük bir netlik ve kararlık var,
esastan çok teknik itirazları var. Hatta Karayılan bunu biraz da gülümseyerek
söyledi: “Yahu koşarak çekilsek de bir iki ayda çıkamayız. Hatta bir iki bölge
var ki mevsim koşulları nedeniyle yazdan önce çekilme başlamaz. Mayıs ayında
karların erimesi falan işleri zorlaştırır gibi teknik itirazları da var.
Mesela Dersim bölgesini örnek verdi.
Abdullah Öcalan: Ben
onlara cevap yazacağım zaten. Bu daha mühim, bu konuya geri dönelim. Tekrar
hatırlatmak için söylüyorum: Bu komisyonlar çok mühimdir. Yani ne olacak? Bu
komisyonlar bütün süreci gözleyecek, nezaret edecek. Sivil karakterlidir. Otuz
kişiden oluşacak. Akademisyen, medya, sanatçılar, özgür vicdanlı insanlar, istekli
ve kararlı olanlar olmalı. Dört beş bölgede çalışacaklar. Askeri olarak çıkış
olurken, sivil olarak dönüş olacak. Yani sivil insanların köylerine dönüşünden
söz ediyorum. Bu insanlar köylerine dönerken korucu, JİTEM artığı gibi
unsurların tehdidi ile karşılaşabilir. İşte bu komisyon bu geri dönüşlere de
nezaret edecek. Sorun çıktığı zaman sorunu çözecek. Bu insanların bazılarının
köyüne, malına, namusuna el atılmış. Şimdi geri döndüklerinde sorunlar
çıkabilir. Ayrıca BDP ve DTK sivil savunma birimleri örgütlemeli ve bu tür
saldırılara karşı hazırlığını yapmalıdır. İnsan hakları kurumları gibi STK’lar
da bu süreçte rol almalıdır.
Selahattin Demirtaş: Bu
sivil komisyonlarda değişik etnik grupların temsiliyeti olsa iyi olur. Geçen
görüşmede etnik kesimlere dair söylemleriniz yanlış anlaşıldı. A. Öcalan: Tabii
ki olmalıdır, Ermeniler olabilir, Mahcupyan mesela.
Sırrı S. Önder:
Mahcupyan çok hevesli olmayabilir. Rakel Dink daha uygun bir isim.
Abdullah Öcalan:
Niye olmasın? İstek ve heyecan çok önemlidir, biz kimseyi zorlayamayız. Rumlar
olabilir mesela, tabii isterse Yahudileri temsilen İshak Alaton olabilir.
Çerkezlerden de olabilir.
Sırrı S. Önder:
Çerkezler bir çalıştay yaptılar. Ben de davetliydim. Anadil hakkı istiyorlardı.
Dernek olarak partimizi iki kez ziyaret ettiler, katkı sunmaya hazırlar
aslında.
Abdullah Öcalan:
Olsunlar tabii, niye olmasın. Bu dönüş meselesi geri çekilmeden daha önemlidir.
Üç milyon insan göç etmiş, bunlar yerlerine geri dönecekler şimdi.
Sırrı S. Önder: O
konuda geçmişte bir yasa çıkarıldı, biliyorsunuz.
Abdullah Öcalan:
Evet, biraz para dağıttılar. Ama öyle olmaz. (S. Demirtaş’a dönerek) Kaç köy
boş şimdi?
Sırrı Demirtaş:
Aslında dönüş önünde resmi engeller yok. Belki birkaç bölgede korucu tehdidi
gibi durumlar çıkabilir.
Abdullah Öcalan:
İşte ben de bu durumları söylüyorum. Binlerce silahlı korucu var, bunlar bir
güçtür, bir savaş örgütlenmesidir. Bunun tamamen değiştirilmesi gerekir. Belki
ileride bu kadrolar yerel kolluk gücüne dönüşür (Korucuların kendisini değil,
kadrolarını kastetti). Bunlar özel harbin bir uzantısıdır şimdi. Tamam, ilk aşamayı, yasayı, komisyonları
konuştuk. Şimdi ikinci aşamaya gelelim. Bu aşama anayasal ve yasal süreçtir.
Burada BDP’ye görev düşüyor. Tabii anayasayı da konuşacağız. Ama tahminime göre
bu anayasa kalıcı olmayacak gibi. Daha çok bir geçiş anayasası olacak sanki.
Öbür türlüsü zor görünüyor. Olursa iyi olur tabii, niye karşı çıkalım. Ama 1921
Anayasası bir geçiş anayasası idi, sonrasında da 1924 Anayasası yapıldı. İşte
bu defa da öyle olabilir. Uzun bir anayasaya da gerek yok aslında. Sadece
Türkiye gibi ülkelerde var böyle anayasalar. İngilizlerinki yazılı bile değil.
Amerikalılarınki 12-18 maddedir. Uzun uzun her şeyi anayasaya yazmak anayasayı
yönetmeliğe çevirir. Sanırım kalıcı anayasa 2015 seçimleri sonrasına kalır.
Sayın Cumhurbaşkanı da benzer bir şeyler söyledi sanki.
Sırrı S. Önder:
Sayın Başkan, tam da sizin cümleleriniz ve perspektifinizle, neredeyse aynı
ifadelerle Sayın Kışanak da bu anayasal sürece bir çözüm olarak bu yaklaşımı
ele almamız gerektiğini söyledi. O da geçiş anayasası önerdi zaten. Bu arada
size selamı var. Giderken bir kalem ve hatıra yazısı verebilirseniz çok mutlu
olacaktır.
Abdullah Öcalan:
Gültan çok yaratıcıdır, kafası çalışıyor demek ki, izliyorum.
Sırrı S. Önder:
Ben de onun analitik yaklaşımını Golda Meir’e benzetiyorum zaten. Hikayeleri de
çok benziyor.
Abdullah Öcalan:
(Gülerek) Gültan iyidir.
Pervin Buldan: Kandil’in
normalleşme sürecine kadar baraj ve yol projelerinin durdurulması talebi vardı.
Abdullah Öcalan: Aslında
bu siyasi bir konudur, askeri bir konu değildir. Biliyorum, bazı yerlerde
durdurmaya çalıştılar. Bu konu tam bir felaket politikasıdır, kapitalizmin
büyük saldırısıdır. Mesele enerji değildir, parça parça Anadolu’ya el koyma
projesidir, işgalden daha tehlikelidir. El koymanın değişik biçimidir.
Sınırlarda mayınların temizlenmesi meselesini bir İsrail şirketine verdiler.
Biliyorsunuz, bunlar hep birbiriyle bağlantılıdır. Barajların çoğunda da
yabancı sermaye vardır. Bunlara karşı askeri değil siyasi savaş yürütmek
gerekir. Siyasal savaş yurtseverlik savaşı, tarihe ve toprağa sahip çıkma
savaşıdır. Büyük kampanyalar düzenlemeliydiniz. Yine de yapılabilir, çünkü
biraz geri kaldınız. Bunlar çok önemlidir. Bu vadiler medeniyetin doğduğu yerlerdir.
Dicle-Fırat vadisi böyledir. Şimdi bu vadileri suyla dolduruyorlar tarihi,
geçmişi yok ediyorlar. Büyük düşünceyi örgütleyemiyoruz, yeni hastalığımız
budur. Bu konuda önlem almalı, herkesle işbirliği yapmalısınız. Ilısu Projesine
karşı büyük kampanyalar yapılabilirdi.
Selahattin Demirtaş:
Aslında Ilısu’yla ilgili bazı kampanyalar yapıldı. Bazı şirketler ihaleden
çekildiler. Belli etkileri oldu aslında.
Abdullah Öcalan:
Yerli sermayeyle de olsa yaparlar bunlar. Önemli konulardır, takip etmek
gerekir. Bazı yerler elden gitti tabii, geri dönüşü bile yok artık.
Botan’dakiler de tehlikelidir, bunlara karşı kampanyalar yapmak gerekir.
Sermayeden bunun hesabını böyle sormak gerekir. İki yol izliyorlar, bu
HES’lerin dışında bir de tarikatları kullanıyorlar. Mesela Adıyaman’daki
Menzil… Eskişehir’de büyük bir yer yapmışlar, böyle kamp gibi. Menzil’indi,
değil mi?
Sırrı S. Önder:
Başkanım, Eskişehir’deki kampın Menzil’le alakası yok.
Abdullah Öcalan:
Öyle mi? Adıyaman köleleştirildi. Ekonomi, tarım ne durumda?
Sırrı S. Önder:
Kent faizci tefecilerin eline geçmiş durumda. Bunda tütün ekiminin
sınırlandırılmasının büyük payı oldu. Ecevit, Kemal Derviş’i göreve
çağırdığında, ‘on günde on yasa’ çıkarılması şartı koşmuştu. Bu yasaların
birincisi tütün ekiminin sınırlandırılması hakkındaki kanundu. Bütün Türkiye’de
toplam beş yüz bin tütün üreticisi vardı. Bunun iki yüz kırk bini Kürt
coğrafyasındaydı. Bu kaynak ve kültür kesilince kentler tefecilerin tahakkümüne
girdi. Faiz ilişkileri ahlakı da çürüten bir işlev görüyor.
Abdullah Öcalan:
Adıyaman’a eğilmelisiniz. Bunu Sabri’ye de söylerdim hep. Sayın Süreyya, sizin
babanız da TİP döneminde İl Başkanlığı görevinde bulunmuş. Orada büyük mücadele
var. Bir Alevi aydınlanması yaşanmalı… Sen sinemayla da bunu anlatmalısın.
Sırrı S. Önder:
Sayın Başkanım, önümüzdeki dönem sinemaya döneceğim. Bütün bunları
gerçekleştirmek gerek. O alanda büyük bir boşluk var.
Abdullah Öcalan:
Hayır, hayır. Senin için sinema ikinci sırada olmalı. Sen siyaset yapmalısın.
Bu durum sana sinemada da bir koruma sağlar. Ben Ulucanlar’da Yılmaz’la
görüştüm. O zaman İbrahim Tatlıses’e öfkeliydi. “Bizim değerlerimizi
kıymetsizleştiriyorlar diyordu. Büyük projeleri vardı. Yılmaz tam bir Kürt’tü,
ama Anadolu sineması yapamadı. Sen de sinema yapmalısın, ama siyaseti
bırakmadan. Mesela Kürt kadınını anlatmalısın. Bunu yapabilecek durumdasın.
Kadın meselesi hakkında beni kavramışsın. Etrafına yetenekli insanları
almalısın. Kurumsal bir yapı haline getirin. Bir şirket olabilir. (S.
Demirtaş’a dönerek) Siz de desteklemelisiniz. Sen de siyaseti, gazeteciliği,
kültürel çalışmaları ve sinemayı bir arada yürütmelisin. Üç dört boyutlu bir
adam olacaksın.
Pervin Buldan: 8
Mart etkinlikleri çok iyi geçti. Özellikle bölgede çok görkemli ve coşkulu
etkinlikler yapıldı. Kadınların barış mesajları çok net ve kararlı bir şekilde
verildi.
Abdullah Öcalan:
Kadınlar özgürleşmelidir. Köleliğe göz diken kadınları hiç sevmem. Ortadoğu’da
kadın yükselmek zorundadır. Sizin durumunuz çok zor. Nasıl özgürleşeceksiniz?
Kadınların durumuna çok üzülüyorum. Kendinizi özgürleştirmelisiniz. Kadın evin
içinde olunca köleleşiyor. Bazı erkeklerde karılaşma var. Halil Ataç, Allah
belasını versin, bir karı yüzünden ne hale geldi. Binlercesi kadın alıp kaçtı.
Botan, Osman, hepsi aynı. İki tanesi dürüst çıksaydı böyle olmazdı. (Pervin’e
dönerek) Eski yaşamınız ortada. Feodal bir baskı vardı. Ama şimdi siyaset
yapıyorsunuz. Siyaset alanında iyisiniz. Kadınları, kızları özgürleştirin. Şu
anda kadınların durumu iyi. Şu andaki kadınların durumundan memnunum. Kadın
özgürlükçüsü olmak lazım. Kadına biçim vermeyi ahlaksızlık sayıyorum. Kadının
‘xweda’sı gerekir. ‘Xweda’ kendi kendini doğurmadır. Özgür kadın bir güneş gibi
doğar. Jin, Jiyan kelimeleri çok anlamlıdır. Kadınlar kudretli, özgür ve karar
sahibi olmalı. Kadınlar bana müthiş bağlılar. Bu kadar bağlı olmayın. Yüzde yüz
bana bağlı kadın olmaz. Kadın değerli bir varlık. Jin-Jiyan kelimeleri bunun
için değerlidir. Benim her söylediğimi bir tabu olarak görmeyin. Öz kararları
olan kadınlar yetiştirin. Kadınların özgür yaşam evleri, binaları olmalı.
Yaşamı kararlaştıracağınız mekanlar olmalı. Mali fon almanız lazım.
Çalışmalarınızın temeline özgür kadın arayışını alın. Tekrar ediyorum, kadınsız yaşam olmaz. Umutlu
olun, emek harcayın, inanarak yapın. Kadın temelli çalışma önemlidir. Kadınlara
Ortadoğu’da öncülük ediyorsunuz. Ancak bu şekilde lider olursunuz. Nazan’a
selam söyleyin. Yazılarını beğendim. Kadın devrimini iyi kavramış.
Selahattin Demirtaş:
Başkanım, arkadaşlar BDP’nin sizinle yürüttüğü çalışmaya ve görüşmelere değer
veriyorlar. Ancak gerillanın ikna edilmesi için doğrudan temas olması
gerekliliğinden ısrarla söz ediyorlar. Bunun hangi yöntemle olabileceğini
belirtmiyorlar, ama mutlaka olmalı diyorlar.
Abdullah Öcalan:
Bunu anlıyorum, ama birinci aşama için zor görünüyor. İkinci aşama için bunu
ben de isteyeceğim. Sadece Kandil ile değil, gazeteciler vb. kimselerle de
temasım olmalıdır.
Selahattin Demirtaş:
Net olarak anlaşılın diye soruyorum: Temas derken bu kişilerin adayı ziyaret
etmesini mi, yoksa başka bir mekanizmayı mı kastediyorsunuz?
Abdullah Öcalan:
Şimdi Öcalan çıksın, af falan deniyor. Bir defa ben affedilecek bir suç
işlemedim. İkincisi, bana bu hafta, bu ay dışarı çık deseler, ben burada
kalmayı tercih ederim. Çünkü koşulları oluşmadan çıkmam mümkün de değil. Ben
siyasi davası olan bir adamım ve bu yüzden buradayım. Çıkacaksam da bu çıkış
siyasal gelişmelerle olacaktır. Ama bu yaz Adada bazı mekan değişiklikleri
olabilir. Daha geniş bir mekana geçebilirim. Gelen misafirlerimle toplantı
yapabileceğim daha geniş bir yer olabilir. Belki de inşaatına başlanmıştır
burada, bilmiyorum. O zaman Kandil’dekiler de bu yaz buraya gidip gelebilirler
belki. Hatta en son silah bırakma gibi şeyler bir kongreyle olur. Benim bizzat
kongreye katılmam gerekebilir. Ama şimdi bu tür şeyleri dayatmıyorum. Burada sekretarya için bazı yardımcılar
gerekebilir. Basın sözcülüğü, danışmanlar falan ihtiyaç olabilir. Belki hukuk
danışmanları gibi şeyler. Avukatlar ya da vekillerle tek başına yürümez bu
işler. Sağlık koşulları için doktorlar, tahlil vb. şeyler için daha donanımlı
sağlık ihtiyaçları olacak. Ben bunları heyete söyledim. Siz de bunların üstünde
durun. Ben Newroz’da okunmak üzere
bildiri hazırlıyorum. Biraz ağır teorik bir bildiri olacak. Bu belgeyi heyet
daha sonra size verecek. İyi hazırlandım diye düşünüyorum. Beş sayfa falan
olabilir. Bunu Kürtçeye de çevirirsiniz. İki kişi okur bunu? Kimler olabilir?
Selahattin Demirtaş:
Biz acaba bir barış anası okuyabilir mi diye düşündük. Ya da Mazlum Doğan’ın
ablası var, o da olabilir.
Abdullah Öcalan:
Onlar da olabilir tabii. Ama şöyle yapalım: Türkçe olanını sayın Sırrı Süreyya
okusun, hitabeti iyidir. Tamam mı? (Sırrı’ya gülerek) Ufak tefek redakte
edebilirsin, hatta yapmanı istiyorum. Şimdiden kabul ediyorum. Oldu mu?
Sırrı S. Önder:
Güveninize layık olmaya çalışacağımdan şüpheniz olmasın.
Abdullah Öcalan:
Kürtçe olanını kim okuyabilir?
Selahattin Demirtaş:
Ahmet beyin Kürtçesi iyidir, okuyabilir.
Abdullah Öcalan: Evet,
Kürtçesi iyi olabilir, ama okumak farklı tabii. Pervin hanımın Kürtçesi nasıl,
okuyabilir misiniz?
Pervin Buldan:
Evet Başkanım, okuyabilirim.
Abdullah Öcalan: Tamam, o halde bunları böyle netleştirdik.
Pervin hanımın hitabeti ve ses tonu iyidir.
Kandil’e de bir mektup yazacağım, bunu da heyet size verir götürürsünüz,
cevabını da bana iletirsiniz.
Selahattin Demirtaş:
Bir de başlangıçta yazılı bir mutabakat metni öneriyoruz, bu da güvence
olabilir.
Roboski Meselesi AKP’yi
Çok Zorluyor
Abdullah Öcalan:
Konuştuğumuz yasa çıksa yeter, mutabakat metnine gerek kalmaz. Bu aşamada kimse
böyle bir belgenin altına imza atmak istemez. Zaten biz şimdi müzakerenin
başlangıcını hazırladık. Asıl müzakerenin resmileşmesi yasa çıktıktan sonra
olacak. Bu arada Roboskili ailelere
selamlarımı söyleyin. Tabii onların durumu dramatiktir. Ama şunu da
yapabilseniz iyi olur: Madem biz bir barışmadan söz ediyoruz, bu genel barışın
bir prototipi olarak Roboskili aileler ile AKP’yi bir araya getirip bir uzlaşma
sağlayabilirsiniz. Anladığım kadarıyla Roboski meselesi AKP’yi çok zorluyor.
Bunun diğer faili meçhuller, kirli olaylarla anılması daha doğru olur.
Diğerlerinin unutulup bunun tek başına ifade edilmesi doğru olmayabilir. Zaten
bahsettiğimiz komisyonlar işte hep bu tür geçmiş karanlık olayları araştıracak.
Bunun gibi yüzlercesi, binlercesi var. Belki Cumhuriyet tarihindeki tüm bu tür
olayları katmak gerekecek. Savaş Buldan, Mehmet Sincar cinayetleri önemli
cinayetlerdir. Biz Mustafa Suphi’lerden alacağız tarihin yarısıdır, önemlidir.
Bazıları “PKK’nin işlediği cinayetler ne olacak? diye soruyor. Evet, biz
bundan da kaçmayız, bunlar da araştırılır tabii. Şemdin, Hogır gibi unsurların
yaptığı bir sürü şey var. (Sırrı’ya
dönerek) 30 Mart’ta Kızıldere ve Ankara’da bir anma yapılabilir. Benim adıma
bir bildiri kaleme alırsın. İçinde bu Anadolu barışını sağlama çabalarını sizin
anılarınıza ithaf ediyoruz diyebilirsiniz.
Şimdi tekrar ikinci aşamaya dönelim. Bu aşama mücadeleyi siyasallaştırma
dönemidir aynı zamanda. “Gerilla çıktı, terör bitti, barıştık diyecekler.
Hayır, bu böyle değil. Guatemala örneği var işte ateşkesten sonra mücadeleyi
siyasallaştıramadıkları için trajik şeyler oldu, tam bir çözüm gelişmedi. IRA
örneği de biraz böyledir aslında. Sadece silahlı mücadeleye son vermiyoruz.
Anayasa, yasa falan, bunlar da tamam. Ama asıl demokratik siyasal mücadele ve
bunun inşasını yapıyoruz. Birazdan dört önemli şeyden söz edeceğim bununla
ilgili. Bunlar siyasallaşmanın inşası için çok önemlidir.
Bizler Ortadoğu
Konfederasyonu Derken…
Bakın, 1925 sonrası Misak-ı Milli’nin parçalanması aslında
Kürt parçalanmasıdır. Bu felaket asıl Kürtleri ilgilendirir. Musul-Kerkük,
Halep’in kuzeyi falan, bunlar hep Kürt bölgeleridir. O dönem aslında
parlamentoda bulunan Kürt vekiller, “Kürt coğrafyasını böyle dışarıda bırakamazsınız
diye kıyameti koparıyorlar. Bunların iyi anlaşılması lazım. Bizler Ortadoğu
Konfederasyonu derken bunun yeniden canlandırılmasından söz ediyoruz.
Davutoğlu’nun Diyarbakır mesajlarını takip ettim, olumluydu. Bizim dediğimiz
şeylere benzer şeyler söylüyor. Gerçeği görüyorlar tabii. Biliyorsunuz, AB bir
Kömür-Çelik Birliği olarak başladı, sonra bu günlere kadar geldi. Bizim
coğrafyamız için de su böyledir. Dicle-Fırat suları tıpkı Kömür-Çelik
Birliği’nin yol açtığı bütünleşmenin argümanıdır aslında. Biz kimseyle düşman
olmak istemeyiz. Bu birlik Türkiye, Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsar. Benim
buraya getirilmem biraz da bunun sonucudur. Ben Kürtlerin teslim alınması adına
buraya getirildim. Bir müddet sonra Türk-İslamcıları teslim almak için Fettullah
Gülen’i Pensilvanyaya aldılar. Nihayetinde aynı amaca yönelik iki ayrı
operasyondur. Anlaşılıyor mu? S. Demirtaş: Önceki görüşmede aktarımlarınız
yanlış anlaşıldı Cemaat’e düşmanlık ve karşıtlık gibi yorumlandı. Gelmeden
önce Sırrı Süreyya bazı temsilcileriyle görüştü. Onlar da bunu tam
anlayamadıklarını, tedirgin olduklarını söylemişler.
Sırrı S. Önder:
Evet, Ekrem Dumanlı’yla görüştüm. Bunun nedenini anlayamadıklarını, Bahoz
Erdal’ın Cemaat’e yönelik sert açıklamalarıyla da birleşince kaygılandıklarını,
AKP ile anlaşıp kendilerine yönelmek gibi bir niyetlerinin olduğunu
düşündüklerini aktardı.
Abdullah Öcalan:
Bahoz Erdal’ın açıklamaları mı olmuş? Dikkat edilmesi lazım. Aslında bu dönemde
herkesin birbirine karşı kullanacağı dil ve üsluba dikkat etmesi gerekir.
Cemaat’le ilgili şeye gelince, o dedikleri gibi değildir. Biz kendilerine
Ortadoğu’da demokratik ittifak bile teklif ettik, değil mi? Öyle düşmanlığımız
falan olmaz. Söyleyin, Gülen’i en iyi anlayacak olan yine benim. Hatta kendisi
“Sulhta hayır vardır demişti. Ben de aynen katılıyorum. O da barışı
destekliyor. Ortadoğu’da demokratik bir uzlaşı sağlayabiliriz. İkinci aşamayı konuşmuştuk. Bu tamamen
sizlerle ilgili. Anayasa, yasalar falan.
Selahattin Demirtaş:
Biz anayasadan önce bazı yasalarda demokratik reformlar olabilir diye
öneriyoruz. Seçim barajı, Partiler Kanunu, ifade özgürlüğü, Terörle Mücadele
Kanunu, Ceza Kanunu, Gösteri Kanunu gibi bazı yasalarda kapsamlı reformlara
ihtiyaç vardır. Bunlar yapılırsa anayasayı yapmak da kolaylaşır. Bizim bu
konularda parlamentoda çok sayıda teklifimiz var. CHP de kısmen buna destek
verebilir. Bu demokratik siyaseti de güçlendirir.
Abdullah Öcalan:
Yani anayasadan önce bunlar yapılsa iyi olur diyorsunuz.
Selahattin Demirtaş: Evet,
bu önemlidir.
Devlet Üyeliği İle
Ulus Üyeliği Ayrıdır
Abdullah Öcalan:
Siz daha iyi bilirsiniz tabii ki, sizin uzmanlık alanınız, buna siz karar
vereceksiniz. Sözünü ettiğiniz yasalar önemlidir, değişmesi çok iyi olur. Savaş
sonrası TMK vb. yasalar artık ya kalkmalı ya da minimize edilmelidir. Bunları
siz konuşur, karar verirsiniz.
Arkadaşlar mektuplarında yine “Anayasada Kürt-Türk halkı geçsin diye
belirtmişler tabii. Bunu bir kez daha anlatıyorum. Devlet üyeliği ile ulus
üyeliği ayrıdır. Vatandaşlık devlet üyeliğidir, orada etnisite yoktur. Ulus
üyeliği etnisiteyle ilgilidir. Orada da doğrudan etnik kimlik yazması başka
tartışmaları beraberinde getiriyor. Yok şu yazıldı, bu yazılmadı gibi. KCK’nin
önerisi doğrudur, ama tam olmamış. Ben Osmanlı kültürel varlığını miras olarak
esas alıyorum. Bu da şu şekilde olabilir: “Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde
tarihten miras kalan milletleri zenginlik olarak kabul ediyoruz. Ayrıca
“Bölgesel ve toplumsal kültürler (inançları, Aleviliği vb. kastediyorum)
kendini ifade etme, örgütleme, dayanışma hakkına sahiptir gibi bir düzenleme
olabilir. Biz bu unsurları taşıyan topluma Türkiye Ulusu diyebiliriz.
Selahattin Demirtaş:
Bizim size sunduğumuz cevabın ekinde anayasa önerilerimizde buna benzer
önerileri bulabilirsiniz.
Abdullah Öcalan:
Tamam, bakacağım. Anayasada üçüncü önerimiz ise bölgeler ve kültürlere
kendilerini ilgilendiren konularda referandum hakkının tanınmasıdır. Aslında bu
bir tür özerkliktir. Şimdi birçok ülkede bölgeler bu şekilde referanduma
giderek kendi geleceklerini belirliyorlar. Bunlar anayasada olmalı, bununla
birlikte yerel yönetimler reformu da yapılmalı. Bu şekilde yerel meclislerin
ekonomi, yerel güvenlik, eğitim, kültür, sağlık vb. konularda söz hakkı olmalı.
İşte anadilde eğitim de bu şekilde çözülür. Siz anadilde eğitimi getirip
taleplerin başına koyarsanız tıkarsınız. Oysa anadilde eğitim işte yerel yönetimin
yetkisine bırakıldı mı, onu sen çözersin zaten. Biz Türkçeden vazgeçmeyelim,
ama anadilimizden de asla vazgeçmeyeceğiz. Bu konular da böyle anlaşılsın.
Şimdi benimle barış yapacaklarsa bu bir yasayla başlar, benim özgürlüğüm de
ancak böyle adım adım gelişir. Bu yasayı çıkarsınlar, süreç ilerlesin. (Yüksek
sesle gülerek) Size demokratik siyasetin nasıl yapılacağını göstereceğim bu
yaz. Bu söz ettiklerimin tamamı hukuki boyutlardır. Şimdi siyasi boyutu
anlatacağım. Burada dört konferans öneriyorum. Bu konferanslar en kısa zamanda
toplanır ve normalleşme sürecine kadar çalışırlar.
1- DTK
öncülüğünde Kuzey Saha Kürt Konferansı. Bu konferansa bütün Kürt bileşenleri
davet edilebilir. AKP ve CHP’liler dahil, Burkay, Sezgin, Ensarioğlu, hepsi
davet edilebilir. Gelmek istiyorlarsa gelirler. Bu konferans Maxmur’dan
dönüşlerden gerillaya kadar hepsiyle ilgili kararlar alır. Benim tek başıma
barış kararı almam yetmez. Bunun siyasal inşa sürecinin ortaya çıkması gerekir.
Üç yüz kişi olsun istiyorlarsa, yüz elli-iki yüz, kaç kişi olacaksa fark etmez.
Diyarbakır merkezli olur. leşme döneminin en önemli siyasal aracıdır.
Kürt Sorununun
Siyasal Çözüm Konferansıdır.
2- HDK’nın
öncülüğünde Batıda aynı konferans yapılır. Burada da Türkiye’nin tümünü
ilgilendiren talepler takip edilir. Yeni anayasa dahil, hep bu konferans
tarafından önerilebilir. Demokrasinin sol ayağı bu şekilde inşa edilebilir.
Diyarbakır Konferansı için söylediklerim aynen burası için de geçerlidir. İki
konferans dayanışma ve işbirliği içinde olur.
3- Aynı çalışma
Avrupa için de yapılır. İsmini kendileri belirlesinler. Dernek, federasyonlar
falan dar geliyor. Teslim Töre’nin bu konuda haklı bir serzenişi vardı. Bu
çalışmalara kendisi de katılabilir. HDK’nin Avrupa ayağı da katılabilir. Sadece
Kürt-Türk değil herkes olabilir. Avrupa’daki potansiyel enerjiyi ortaya
çıkarabilirler. Metin Ayçiçek eski arkadaşımdır, selam söyleyin, katkı
sunabilir. Bunu Zübeyir onlara iletin. Mektubun cevabı biraz gecikebilir, ama
onlar hazırlıklarını yapmaya başlayabilirler.
4- Sonuncusu da
Güney Kürt Ulusal Konferansıdır. İşte hep konuştuğumuz o konferanstır bu da.
Erbil’de olabilir. Araplar ve Türkmenler de katılabilir. Sınırlara dokunmadan
Kürtlerin ilişkisi nasıl olacak, işbirliği nasıl olacak, bunu belirler. Ortadoğu
Konfederasyonunun ilk adımı gibidir. Ahmet beyler bu çalışmaya da katkı
sunabilirler. Üçüncü aşamaya ilişkin,
ikinci aşamanın ne kadar süreceği AKP’nin hızına bağlıdır. Belki bin yıldır ilk
defa bu topraklarda kapsamlı demokratikleşmenin kapısı aralanıyor. Türkiye
Soluna söyleyin, öyle marjinal düşünmesinler.
Selahattin Demirtaş:
Eşbaşkanların hepsinin, vekillerin, parti yöneticilerinin, en son gelirken
gördüğümüz için de Sebahat Tuncel’in selamı vardı.
Abdullah Öcalan:
Sebahat’in performansı iyidir. Selam söylersiniz. İleride yeni partinin başına
geçebilir mi? Ertuğrul da olabilir, Sırrı da olabilir. Ben sadece öneriyorum
tabii, bunları siz kararlaştırırsınız.
Sırrı S. Önder:
Sebahat ve Ertuğrul bu konuda benden daha iyidirler.
Selahattin Demirtaş:
Eşbaşkanlar olarak heyetle burada yaptığınız bazı görüşmelere bizzat katılmamız
bazı pratik faydalar sağlayabilir. Ayrıca biz Adaya gelecek isimleri hiçbir
zaman sorun etmedik. Ama eşbaşkanların gelmesi kurumsal temsiliyet açısından
önemlidir diye düşünüyoruz. Zaten siz de başta böyle belirtmiştiniz.
Abdullah Öcalan: Yasa
falan çıkar, süreç ilerlerse eşbaşkanlar da gelir. Diğer vekilleri de görürüz
mutlaka, izne bile tabi olmaz. Sizin doğrudan heyetle yaptığım görüşmelere
katılmanızı kabul etmeyebilirler. Ama sizin de ayrıca mutlaka heyetle düzenli
bir temasınızın olması gerekir. (Yetkiliye hitaben) Öyle değil mi? Sizin de bu
ilişkiye açık olmanız gerekir.
Yetkili: Ben
ifade etseydim ancak bu şekilde güzel bir cümle kurardım. Doğrudur efendim.
Abdullah Öcalan:
Ayrıca Hakan bey entelektüel biridir. Zaman zaman onunla görüşebilirsiniz.
Fikir söylerler ama dayatmazlar. MİT reforma uğradı, değişti artık.
Pervin Buldan:
Aysel Tuğluk arkadaşımızın da selamı vardı. Avrupa’dan Zübeyir, Remzi, Sakine
Karakoçan, Mizgin Amed, Muzaffer Ayata arkadaşlar var. Size selamları vardı.
Hediyelerini de size getirdik.
Abdullah Öcalan:
Zahmet etmişler, teşekkür edersin, selamlarımı söyle. Sakine Karakoçan
yaşlanmış mı? O da diğer Sakine gibidir herhalde. Çalışıyorlar tabii. Selam
söylersiniz. Muzaffer kendine dikkat etsin. Ona dayatılan teslim alma
girişimidir. Sakine’ye yöneldikleri gibi yönelmek de isteyebilirler. Aslında
Kandil’de adam vurmak zordur, ama Avrupa’da kolaydır. Hepsi dikkat etsinler.
(Demirtaş’a dönerek) Kandil’deki görüşmede diğer arkadaşlar niye yoktu acaba?
Bir sorunları yok, değil mi? Cemil’in, Ali Haydar’ın, Rıza onların sağlık
durumları nasıl? Görev versem kabul ederler mi acaba? Eski iki Besê arkadaş
vardı: Besê Erzincan’la diğer Besê. Ne yapıyorlar acaba?
Selahattin Demirtaş:
Hiçbir sorun olmadığını biliyoruz. Tam bir bütünlük içinde olduklarını
söylüyorlar. Sağlıklarının da uygun olduğunu sanıyoruz. A. Öcalan: Tamam, o
zaman ben yazarım belki. Son olarak herkese selam ve sevgilerimi
iletiyorum.
18 Mart 2013 – İmralı
Adası
Demokratik Kurtuluş
ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları
Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com