31 Mayıs 2016 Salı Saat 14:38
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 4 Nisan 2015 tarihinden
bu yana hukuksuz bir şekilde tutulduğu İmralı Adası’nda tecrit içerisinde
tecrit koşullarında. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı Heyeti ile 26
Haziran 2014 tarihinde yapılan görüşmenin Mezopotamya Yayınları’nın Demokratik
Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa/İmralı Notları kitabındaki tam metnini
yayınlıyoruz
(Başkan ve Yetkili ayakta bekliyordu. Sırrı Süreyya’ya dönüp
kıyafetini göstererek “Bu ne, yeni bir moda mı? Çok yakışmış dedi.)
Sırrı S. Önder: Teşekkür ederim Başkanım. Bir daha
geldiğimizde size de getiririm.
Abdullah Öcalan: Teşekkür ederim, güzelmiş.
İdris Baluken: Başkanım, sağlığınız nasıl? Bir önceki
görüşmede baş dönmeleriniz vardı. Azaldı mı? Herhangi bir muayene ve ilaç
tedavisi oldu mu?
Abdullah Öcalan: Evet, sizden sonra bir uzman doktor
geldi. Bir teşhis söyledi. Buraya not almıştım ama şu anda göremiyorum. İki
tane ilaç verdi. Şu anda daha iyiyim.
İdris Baluken: İlaçların isimlerini hatırlıyor
musunuz?
Abdullah Öcalan: Şu anda hatırlamıyorum.
İdris Baluken: O zaman biz çıkışta buradaki
doktorunuzla görüşelim. Tıbbi durum ve ilaçlar konusunda kendisinden bilgi
alalım.
Abdullah Öcalan: (Sırrı’ya dönerek) Baskın Oran’la
görüşüyor musun? Senin hocandı, değil mi? Benim zamanımda daha asistandı.
Sırrı S. Önder: Ara sıra görüşüyorum Başkanım. Akil
Adamlık serüvenini kitaplaştırıyor bu günlerde. Size de getireceğim.
Abdullah Öcalan: Baskın Oran, Ahmet Özer ve Mesut
Yeğen, üçünün tarih uzmanlığından faydalanmak istiyorum. Şimdi sizden önce devlet
heyeti ile bir görüşme yaptım. Bazı sonuçlara vardım. Size aktaracağım. Ama
önce sizi dinleyeyim.
Sırrı S. Önder: Başkanım, yaptığımız görüşmenin
tutanaklarını Kandil’e gönderdik. Notlar Kandil’e ulaştı. Hükümet heyeti ve
Hakan bey ile görüşme gerçekleştirdik.
Abdullah Öcalan: Tutanağınız kaç sayfa tuttu?
Pervin Buldan: Ortalama her görüşmemizin tutanağı
25-30 sayfa tutuyor. Mümkün olduğunca burada konuştuğumuz her konuyu aktarmaya
çalışıyoruz.
Abdullah Öcalan: Kandil’deki notlar kaç sayfa
olmuştur?
Pervin Buldan: Sanırım 400-600 sayfa civarındadır.
Abdullah Öcalan: Kandil bunu kitaplaştırmayı
düşünmüyor mu?
Pervin Buldan: Bu önerinizi arkadaşlara iletiriz.
Abdullah Öcalan: Evet Sırrı Bey, devam edelim.
Sırrı S. Önder: Öncelikle bu son görüşmemize gelen süreci
aktarmak istiyoruz. Dün Başbakanlık binasında Beşir Atalay, Efkan Ala ve Bekir
Bozdağ ile son gelişmeleri değerlendirdik. Toplantının sonuna doğru Hakan beyi
de çağırdılar. Toplantımız onunla beraber devam etti. Size bir sunum
yaptıklarını ve sizin de önemli ölçüde onayladığınızı, ortaklaştıklarını
söylediler. Son gelişmelerin tam da bu ortaklaşma üzerine gelmiş olmasının
kendilerini kaygılandırdığını söylediler.
Bizler kendilerine öncelikle sürece dönük uyarılarımızın
yeterli ciddiyette ele alınmamış olmasının sonuçlarını ve sorumluluklarını
hatırlattık. Beşir ve Efkan beyler bu söylediklerimizi önemli ölçüde
kabullendiler. Fakat onlar da KCK’nin tutumu konusunda zorlayıcı durumlar
olduğunu, özellikle yol kesme ve asker kaçırma meselesini hiçbir zeminde
geçiştiremediklerini söyleyip yardım istediler. Biz ortaklaşma kısmı, sizinle
ortaklaşmaları ve size dönük aktardıkları bilgileri bizzat sizden duymamızın
esas olduğunu söyledik ve onlar da süratle bu görüşmeyi kararlaştırdılar.
Dolayısıyla bizimle bütün detaylarını paylaşmadıklarını belirttiler ve sizde
olduğunu söyledikleri bilgiyi paylaşmaya geldik.
Abdullah Öcalan: Onu konuşacağız. Lice’de neler
oluyor, bana anlatın. Öncelikle şunu bilmelisiniz: Siz bir müzakere
heyetisiniz. Ağırlığınızı korumalı, prestijinizi de kaybetmemelisiniz. Onun
için devreye girerken çok düşünmeli, girdikten sonra da gereğini yapmalısınız.
Müzakere yürütmek acemiliği ve plansızlığı kaldırmaz, bunu bilmelisiniz.
Sözünüzün her yerde ağırlığı olmalı. Beni temsil ediyorsunuz. Beşir beye de,
İçişleri Bakanına da şunu söyleyin: Bizim attığımız bütün adımların bir
karşılığı olmalıydı. Yapılması, ele alınması gereken şey farklıydı. “Attığımız
bütün adımları kör gözle izlediniz. Öcalan’ı hiç tanımıyorsunuz deseydiniz.
Ben teslim olmuşum gibi yansıtıyorlar. Öcalan’ın imajı böyle yansıtılamaz. İşte
Mehmet Altan ve benzerleri de bu imalarda bulunuyor. “Öcalan Türkiye’nin başına
en büyük diktatörü taşıyor diyorlar.
Bunlara söyleyin, benim hakkımda konuşurken ciddi olsunlar.
Bu algıyı kırmak lazım. Yarın Kandil de böyle düşünürse ne olur? Biz teslim
olmuş bir güç değiliz. Muazzam birsavaş gücümüz var. AKP’nin iktidara gelmesi
de 2000’li yılların başında bizim milliyetçi laik diktatörlüğü ve faşizmi
çökertmemizle oldu. AKP bunun üstüne geldi. Ama şimdi AKP her şeyi kendine mal
ediyor. Hasta tutsakları bırakmayı bile pazarlık konusu yapıyor. Bu doğru
değil. Her şeyi bizi sıfırlayarak yapmak isterlerse olmaz. Bu AKP açısından da
iyi olmayacak neticeler verir.
Benim ısrarımın sebebi devletin yeniden yapılanma sürecidir.
Bu çok ciddi bir iştir. Devleti yeniden dizayn etmek tarihi bir sorumluluktur.
AKP bu zemin üzerinde yükselmek istiyor. Bu KCK operasyonlarını işte böyle bir
zemin üzerinden yaptılar. Bütün veriler KCK operasyonlarının bir emperyalist
oyun olduğunu gösteriyor. Bütün belirtiler uluslararası lobilerin görev başında
olduğunu gösteriyor. AKP bunu bile göremiyor. Şimdi Samanyolu TV’de Şefkat Tepe
benzeri diziler var. Daha önce de söylemiştim: Bir Kürt bir Türk’ü, bir Türk
bir Kürt’ü en alçakça nasıl öldürür, bunu yerleştirmeye çalışıyorlar. Ben çok
derin bakıyorum. Savaş Buldan’ları örnek verdim ya, nasıl öldürdüklerini
inceleyin diye verdim. Heyete de söyledim, bu mantığı çözmek lazım. Üstelik tüm
senaryoyu Fethullah Hocanın yazdığını söylüyorlar. Bu doğru mu?
Sırrı S. Önder: Basına bir ses kaydı düştü. Orada
dizinin finali için kendisine danışılıyor.
İdris Baluken: Basında senaryonun son onay merciinin
Fethullah Hoca olduğu da birkaç kez yazıldı.
Abdullah Öcalan: O zaman her şey ortadadır,
kanıtlanmıştır, netleşmiştir. Bilgi kaynağım olduğunuz için size soruyorum. Bu
kanlı tuzağın küçük bir parçasıdır. Siz de hala şaşkınsınız. Sol da öyle, aynı
şekilde şaşkındır. Karşımızdaki cephe akıl almaz bir oyun tezgahlıyor. Ama hiç
kimse bunu anlamıyor. Bu devlet ile buradaki uzlaşma olmazsa JİTEM,
kontrgerilla ve benzerleri sizi yaşatmazlar, hepinizi vururlar. Nasıl
vurulduğunuzu da bilmezsiniz. O solcular da nasıl vurulduklarını anlamazlar.
Ben devletin milli istihbarat teorisini bile herkesten daha iyi biliyorum.
Buraya ilk getirildiğimde Jandarma, Genelkurmay, Emniyet, Kara Kuvvetleri, MİT
güya beni çapraz sorguya almışlardı. Ciddi bir tek soru bile sormadılar. “PKK
kaç gram esrar sattı, nerede ne oldu? gibi birkaç adi suç yüklemeye çalıştılar.
Bu kadar sığ yaklaşımlar devlette de var. Tayyip bey de on iki yılda bu Şefkat
Tepe’yi yapanlar ile kol kola yürüyerek Kürtleri tasfiye etmeye çalıştı. AKP
dahil Türkiye’deki diğer iki parti dizayn edilmiştir. CHP ve MHP tamamen
anti-Türk karakterdedir, anti-Kürt karakterdedir. Bunlar halkları birbirine
boğuşturma partileridir. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bile gördünüz, halkların
yararına olan tek bir maddeyi bile kabul etmediler. Devlet bu partilere niye
para veriyor, anlamıyorum.
İşte ben en büyük devlet düşmanıydım, ama devletin
rasyonalitesini benim kadar çözümleyen yoktur. Devlet burjuva anlamında da olsa
en geniş aklı ifade eder. Bunlarda bunu görecek bir görüş bile yok. AKP’de rant
aklı var. MHP’de “Kürtleri nasıl öldürürüm , CHP’de “Kürtleri nasıl tasfiye
ederim aklı var. Biz bu devletle büyük savaştık, ama şimdi büyük barış yapmak
istiyoruz. Bizim silahımız devletin rasyonel silahıdır desem nasıl
çözümleyecekler, işin içinden nasıl çıkacaklar? Basından okuyorum. Mehmet Altan
ve benzerleri de bana demokrasiyi öğretiyorlar, (gülerek) ilginç değil mi?
Babası, oğlu, torunu, hepsi birlikte yazıyor, “Erdoğan’ı Türk halkının başına
bela eden adam Apo’dur diyorlar. Dehşete düşüyorum. Onlara söyleyin, Tayyip’i
sınırlayan tek adam benim. Bunu nasıl anlamıyorlar? Ben hep biz AKP’nin
hegemonik yaklaşımını durdurmak istiyoruz dedim. Kandil’e de yazdım. Biz
durdurmazsak Türkiye diktatörlüğe gider. Tayyip beyi bu hale getiren Deniz
Baykal’ın kendisidir. Tayyip’i hapisten çıkardı, Siyasete soktu. Güya Deniz
Baykal’ı dizayn etmek isteyen büyük kafa şöyle düşünmüş: “Kürt meselesini
Tayyip’e temizletiriz, yerine de Deniz Baykal’ı getiririz. O gizli
toplantıları da bunun için yapıyorlardı. Şimdi de “Erdoğan gidecek, bunu Apo
engelliyor diyorlar. Böyle şey olur mu? Biz AKP’nin hegomanyasını
sınırlandıran tek gücüz. Bu medya çok karışık.
Sırrı S. Önder: Medyadaki yaklaşımları üçe ayırmak
mümkün. Muhafazakar medya en önemli dönüşümü geçirdi. ‘Bebek katili’
söyleminden “Barışın teminatı Öcalan’dır noktasına geldiler. Bu tavır
Başbakanda bile bu kadar yok. Gerçi yarın öbür gün Başbakandan tersine bir
işaret alırlarsa bu söylemlerini sürdürmeyeceklerini biliyoruz. Ama yine de
bunu medyadaki bu sürecin en önemli izdüşümü olarak görüyorum. Bu kesim bir
yandan da sizi KCK’ye karşıt bir yerde konuşlandırarak bunu yapıyor. İkincisi,
sizi ve yapmak istediklerinizi gerçek perspektifi ile kavrayanlar. Bunları siz
de biliyorsunuz. Üçüncüsü, en sorunlu olan yer, güya bize dost gibi gözükenler.
Sinsi bir yaklaşım içindeler. Bizimle kurdukları dil hep üsttenci ve
hiyerarşik. Kendileri için bir şey yapamayanlar bizim kendileri için her şeyi
yapmamızı istiyorlar. Bence en sorumlu olan kesim bu kesimdir.
Abdullah Öcalan: Asıl suçlu kendileridir. Bunu bana
mal etmeye çalışıyor, Kürt’ü de yandaş yapmak istiyorlar. Mehmet Altan’ların da
rantı azalmış, kıyamet koparıyorlar. Bunlar küçük rantiye grubudur. Biz Fransız
Devrimi’ndeki baldırıçıplakların hareketi konumundayız. Zaten bize de hep
baldırıçıplak diyorlardı. Biz kimsenin oyununa gelmeyeceğiz. Bizi kullanmaya
çalışmak kimsenin hakkı değildir. HDP de işte bu özgürlükçü demokrasi
hareketidir. Tek demokrasi ışığıdır. Herkes ciddi olacak. Sandığınızdan yüz kat
daha ciddi bir hareketiz. HDP demokratik, ekolojist ve feminist bir harekettir.
Şimdi bunlar HDP’yi boğmaya çalışıyor. O bakanlara da söyleyin, bu saldırı
birlikleri, linç hareketleri devam ettikçe biz silahları bırakmayacağız. Biz
enayi miyiz? HDP’yi daha doğmadan boğacaksınız, ondan sonra da silahları
bırakın diyeceksiniz! Böyle şey olur mu? Biz gücümüzü on kat daha arttıracağız.
Bunlar durdukça ben silah bırakmam.
İsterdim ki BDP de bunu anlasın, ama maalesef
anlamıyorsunuz. Koşulları sağlanmadan silahları bırakmak demek hepinizin
tasfiye olması demektir.
Sahtekar sola da söyleyin, Tayyip beyi de durduran tek şey
benim buradaki yoğunlaşmamdır. Ama ben de ağır hükümlüyüm. Koşullarım
kısıtlıdır. Siz de, Kandil de bunu tam bilmiyorsunuz, çocuk oyuncağı
sanıyorsunuz. (Pervin’e dönerek) Ağar’a çatıyorsunuz, Korkut Eken’e
çatıyorsunuz. Tamam, çok cesur ve asisiniz, ama bunlarla baş edemezsiniz.
Kavgacısınız ama beni tam bilmiyorsunuz. Demokratik ulus çözümünün yüzde birini
bile bugüne kadar hayata geçiremediniz. Kandil de öyle.
Sırrı S. Önder: Başkanım, bu demokratik ulus çözümünü
ve Önderlik kurumunu bazı şeyler netleşsin diye sormak istiyorum. Siyasal
yapılanmada elli’nin üzerinde kurum var. Bütün bu kurumlar ulus-devlete reddiye
fikrine sahipler, ama ulus-devlete göre planlanmışlar. Bu işin içinden nasıl
çıkacağız?
Abdullah Öcalan: HDP Kongresi bunun için önemlidir.
Kavramsal bir kongre olmalı. Faşist ulus kavramı da bir Türk kavramı değildir.
Lobilerin halklarla düşmanlığı inşa etmek, halkları cehennem kotasına almak
için inşa ettikleri bir Türklük var ortada. Her alanda böyledir. Hakim paradigmadan
bahsediyorum. Bu sanat cephesinin örgütlenme tarzıdır. Savaş cephesi de
böyledir. Birkaç general hariç, hepsi İsrail tarzı örgütlenmedir. Üç
cumhurbaşkanını Telaviv’de kararlaştırıp darbeler yaptılar. Yanlış
anlaşılmasın, ben Ermeni karşıtı veya Ermeni düşmanı değilim. Hiçbir Ermeni
bizim gibi Ermeni sorununu gündeme getirmedi. Biz getirdik. Beni ‘Ermeni dölü’
diyerek yargıladılar. Ben emperyalizmle bağlantılı bir sistematikten
bahsediyorum.
Pervin Buldan: Başkanım, Mehmet Ağar ve Korkut Eken
hala devlet tarafından korunuyor, yargılanmıyorlar. Bunu sormak istiyorum.
Abdullah Öcalan: Daha derin tahliller de yapabilirim.
Sizin hatanız şurada: Derinlikli düşünmüyorsunuz. Mehmet Ağar siz
İstanbul’dayken size yakın oturuyordu, değil mi?
Pervin Buldan: Evet, aynı apartmanda.
Abdullah Öcalan: Olası bir Kürt potansiyeli taşıyan
kim ise onun üzerini çizmişler ve imhaetme kararını vermişler. Ufacık dürüst
bir Kürt ihtimaline bile tahammülleri yok. İmha ediyorlar. Böyle şey olabilir
mi? Beyaz Türk’ün Müslüman düşmanlığını nasıl yorumluyorsunuz? İskilipli Atıf
olayını biliyorsunuz. Ben söyleyeyim: Bütün bunlar Proto İsrail çalışmasıydı.
İsrail devletine giden yolu yaptılar. MİT bile daha düne kadar İsrail’e yakın
generallerin emri altındaydı. Bunlar ne kadar Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e
kırdırırlarsa o kadar Müslüman halkları da bitirecekler. Bunlara deyin ki,
Müslümanları da, Müslümanlığı da biz kurtarıyoruz. Bu Mavi Marmara meselesini
de basite almamak lazım.
Abdullah Öcalan: Yavuz ve Şah İsmail meselesinde de
iki iktidar ve hegemonik anlayış var. Yavuz orada İran hegemonyasını durdurmaya
çalışyor. Ben Yavuz’u övmem, ideolojisine katılmam. Ama gerçek şudur: O dönemde
iki hegemonik anlayışın çarpışması var. Bunları bilmeden gözü kör bir
Alevicilik de, Sünnicilik de olmaz. Demokratik halklar birliğini geliştirirken
İslam enternasyonalizmini önermemin sebebi budur. Sosyalizmi de arayacaksak
İslam içerisinde arayacağız. Hatta İslam’ın da ötesi var. Mazdeklerden
Sümerlere kadar götürebiliriz. Oradaki sosyalizm Avrupa sosyalizmini cebinden
çıkarırır. Sol bunu yapmıyor. Bir tek Hikmet Kıvılcımlı bunu biraz yaptı.
Tarihimizin rengi de İslam rengidir. Sol bunu yapmadığı için kaybetti. Gerek
Türklük gerekse de solculuk en çok bizim geliştirmemiz gereken alan gibi
duruyor. Devletle de bu temelde uzlaşmak istiyoruz. Devleti bugün yıkalım,
yerine yeni bir devlet getirelim, devlet daha zalim bir karakterde olur.
Devleti demokratikleştirme, söndürme ve toplumu öne çıkarma doğru olan
yöntemdir. Değişim de böyle olur. Stalin devleti yıktı, yenisini kurdu, ama
sosyalizmi de bitirdi.
Ben bu görüşmelere değer biçiyorum. Biz boşa zaman
geçirmiyoruz. Sizinle yaptığımız toplantılar da önemlidir. Kandil’e daha sonra
bir mektup yazacağım. Ama şimdi birkaç şeyi belirtmek istiyorum. Bu arkadaşlar
otuz yıldır beni uygulayamıyorlar. Onlara sert eleştiri yapacağım. Dağlılar,
cesurlar, kararlılar, ama askeri, siyasi ve ekonomik, üç alanda ağır
eleştireceğim. Ben bu arkadaşlar için mükemmel bir ordulaşma zemini yarattım.
Onlar ise o ordulaşmayı başaramadılar. Savaş tarzını da, ciddi bir eylem
çizgisini de geliştiremediler. Siyaseten gerçek bir PKK yaratmanın bütün
imkanlarını önlerine serdim. Ama gerçek bir kadro, politik-ideolojik önderlik
geliştiremediler. En son demokratik çözüme giderken bu KCK silahını bir model
olarak önerdim, onu da hayata geçiremediler. İşte şimdi yüzü aşkın belediye
var, irade var, meşruiyet var, ama demokratik komünalizmi bile
uygulayamıyorlar. Kandil’in payı şu: Demokratik komünal inşa yok. Bu haliyle
neredeyse iflasa götürecekler. Birkaç müflis tüccar neredeyse hepsini iflasa
götürecek. Kandil birinci sorumlu, BDP ise süper sorumludur.
Siz kapitalizmi mi uygulayacaksınız? Kapitalizm modeli
uygulanacaksa, AKP varken niye size ihtiyaç duyulsun? Eğer bunları
başaramazsanız nasıl politika yapacaksınız? Bana çaresizliği dayatırsanız, ben
de bunları bırakın derim. Diyarbakır’da altı ay çalışsam Diyarbakır ekonomisini
komünleştirebilirim. Komünalite çalışırsa esrar, uyuşturucu vb. kalkar tarım,
üretim vb. ayağa kaldırılır. Belediyeler bunu yapabilir. Bu modeli bulmanız
lazım. Bunlar hiçbir şey yapamazlar. Bunun için büyük bir irade savaşı vermeniz
gerekir. Ekonomi okulu, ticaret okulu kurabilirsiniz. Kredi benzeri şeyleri
bulursunuz. Mükemmel bir demokratik ekonomik sistem kurulabilir. Siz de, Kandil
de, devlet de her şeyi bana yıkıyorsunuz.
Kandil, Rojava, belediyeler, bunların hepsini ben nasıl
yapacağım? Onun için bir sekretaryam olsun diyorum. Bakanlara da söyleyin: Apo
bir sekreterya, bir de şeffaflık istiyor deyin. Türkiye halkına hizmet etmek
için uğraştığımı herkes bilsin. Apo adına hiç kimse konuşmasın. Biz her şeyi
yazılı yapalım. Hatta gerekirse devlet imzalamaz, ben imzalarım. Benim burada
ne söylediğim belli olsun. Bu zorunlu bir ihtiyaçtır. Aksi durum su olmayan
havuzda yüzmeye benzer. Benim adıma milyonlarca yalan söyleniyor. Bütün
bunların önüne geçeriz.
İkinci olarak da bir hakemlik heyeti gerekli, hatta
zorunludur. PKK’yi de, devleti de denetleyecek bir heyet. İşte şimdi bu heyet
olsaydı, Lice’de yanlışı kim yapıyorsa onu uyarırdı. Devlet mi, PKK’mi yanlış
yapıyor, belli olurdu. Dünyada bu böyledir. Başından beri söyledik, yapmadılar.
İşte şimdi Türkiye’de tam bir kaos var. AKP şimdi niye kaçınıyor? Kaçınıyorsa
demek ki işin içinde hile var, hegemonik hesap var, tasfiye var. Böyle olmaz.
Söylediklerimiz yapılsaydı, devlet aklı için de, ağırlığı için de daha iyi
olurdu. Kurnazca, hile ile altımızı oymak, partimizi lince tabi tutmak kabul
edebileceğimiz şeyler değil. Siz de bunlara anlatın. Siyaset böyle yapılır.
İşte en son Duran konuşmuş. Büyük konuşuyor, ötesini
düşünmüyor. Sanki o eylemleri yapmakla devlet buraya geldi, benimle görüştü!
Hayır, öyle bir şey yok.
Sırrı S. Önder: Başkanım, burada yol haritası,
takvimlendirme ve çözüm önerisiyle size bazı sunumların olması gerekiyordu.
Onlarla ilgili bir gelişme var mı?
Abdullah Öcalan: (Dosyadan iki kağıt çıkardı) Elimde
belge var, size okuyayım. Bu belge hayata geçmeli. Eğer uygulanırsa bu çerçeve
yasasıdır, devrim niteliğindedir. Ortadoğu Devrimine de kapı aralayacak, o
kadar önemlidir. Bana doyurucu geldi. Size okuyup ayrı ayrı fikirlerinizi
alacağım.
“Belge: Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin
Güçlendirilmesine Dair Yasa Tasarısı
“Amaç: Madde 1- Bu kanunun amacı, terörün sona erdirilmesi
ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için başlatılan çözüm sürecinin
işleyişine ilişkin esasları düzenlemektir.
“Madde 2- Uygulama, İzleme ve Koordinasyon: Devlet, çözüm
süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda gerekli tedbirleri alır:
“Teröre yol açan sebep ve sorunları tespit eder, çözüm
yollarını geliştirir.
“Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin
güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, diplomatik sosyo-ekonomi, psikoloji,
kültürel, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında atabileceği adımları
belirler.
“Gerekli görülmesi halinde yurtiçi ve yurtdışındaki kişi ve
kuruluşlarla temas, diyalog ve görüşme (müzakere) vb. çalışmalar yapılmasına
karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum ve kuruluşları
görevlendirir.
“Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüş, sosyal yaşama
katılım ve uyumları için gerekli tedbirlerini alır.
“Bu konularda gerekli mevzuat çalışmalarını yapar.
“Bu kanunun kapsamında yapılan çalışmalar ve alınan
tedbirlerikamuoyuna gerekli zamanda doğrudan bilgilendirme yapar.
“Alınan tedbirlere ilişkin uygulama sonuçlarını izler,
ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlar.
“Madde 3- Yetki ve Sekretarya: Çözüm sürecindeki ilgililere
ilişkin bütün kararları alma ve görevlendirme BAKANLAR KURULU yetkisindedir.
“Madde 4- Çözüm süreci ile ilgili bütün hususları kamu
düzeni ve güvenliği müsteşarlığı yürütür.
“Madde 5- Kanun kapsamında ilgili kurumlara verilen
görevler:
“Bu görevleri yerine getiren kişilerin ve görevlilerin
aşağıdaki yasalardan dolayı hukuki ve cezai sorumluluğu olmaz, bundan dolayı
cezalandırılamazlar.
Bu taslak size nasıl geldi, ayrı ayrı düşüncelerinizi almak
istiyorum.
Sırrı S. Önder: Sizin de dediğiniz gibi ilk bakışta
doyurucu bir taslak. Yalnız bir sorun var, muhataplık meselesi tarif
edilmemiştir. Bu bir eksiklik gibi duruyor.
Abdullah Öcalan: O husus 5. maddede düzenlenecek.
Sırrı S. Önder: Başkanım, 5. madde uygulama
maddesidir, şekli bir maddedir, yani tekniğine ilişkin bir maddedir. Muhataplık
meselesinin 2. maddede düzenlenmesi daha isabetli ve yerinde olur. (Sırrı
eğilerek elindeki belgeye baktı) Başkanım, bu 5. maddenin altı boş, buraya
hangi ceza maddelerinin muaf tutulacağı tek tek yazılmalı.
Abdullah Öcalan: Doğrudur.
Sırrı S. Önder: Bunun dışında bana geliştirilebilir,
doyurucu ve önemli bir başlangıç duygusu verdi, bunun üzerinde konuşabiliriz.
İdris Baluken: Başlıktaki ve içerikteki ‘terör’
tanımlaması bence sorunludur. Terör yerine şiddet kavramı kullanılması
psikolojik açıdan da daha olumlu bir etki yaratır.
Abdullah Öcalan: Bu konuyu ben de böyle düşündüm, ama
oraya çok takılmamak lazım, biz yine de öneririz. Terör kelimesi Türkçe değil
Fransızcadır çatışma denilebilir, şiddet denilebilir, bunlar önemli değil.
İdris Baluken: Zaten bu haliyle önümüze gelirse biz
gerekli muhalefeti yaparız. Meclise de bu şekilde gelirse, çıkıp gerekli
eleştiri ve önerilerimizi açık bir şekilde dile getiririz.
Pervin Buldan: 2. Maddenin c bendinde ‘görüşme’
yerine müzakere denilmesi daha doğru olur. Zaten siz de önermişsiniz. Ayrıca ben
de başlık konusunda ‘terör’ kelimesinin değiştirilmesini daha doğru buluyorum.
(Heyet ayrı ayrı şu görüşü dile getirdi: Genel olarak olumlu
bir başlangıç metni sayabiliriz, önerilerle de geliştirilmesi yerinde olur.)
Abdullah Öcalan: Evet, bu taslak sizinle de
tartışılır. Bence de MİT Yasasıyla birlikte müzakerenin çerçevesini tamamlıyor.
Yalnız sizden istediğim başka bir şey var. Bunlara takılmayın, daha önemli olan
şey bunun zamanlamasıdır. Bizim bunu aylarca beklemeye tahammülümüz yok. Meclis
ne zaman tatile giriyor?
Pervin Buldan: Bu ay sonu gibi.
Abdullah Öcalan: Yani 20-25 gün var şurada. Şimdi siz
hemen buradan çıkar çıkmaz Ankara’ya gidip Beşir bey, Efkan bey ve diğer
muhataplarınızla görüşeceksiniz. “Apo ile oyun olmaz, bunu aylarca bekleyecek
halimiz yok diyeceksiniz. Bu haliyle bile kabul edebiliriz, ama Meclis
kapanmadan bunun çıkması lazım, yoksa ben bilmem.
Yetkili: Sayın Başkan, bu süre konusunu bu şekil
sınırlandırmazsanız, bunu muhataplarıyla görüştükten sonra ifade etseniz daha
yerinde olmaz mı?
Abdullah Öcalan: Cumhurbaşkanlığı seçimi olmadan
öncesinde çıkması lazım. Bunu Kandil’e de söyleyin, azami Haziran sonuna kadar
çıkması lazım, çıkmazsa ben garanti veremem. Siz bunu görüşün ve bakanların bu
konudaki düşüncelerini alın. AKP tekrar uyduruk nedenlerle karşı çıkar ve bunu
kabul etmezse tam bir savaş çıkar. Kandil’e de şunu söyleyin: Bu son Lice
olayları benzeri hadiseler durumu zorluyor. Biz ciddi bir çalışma
içerisindeyiz. Bu kargaşa, araba yakmalar, yol kesmeler, alıkoyma vb. durmalı,
en azından ay sonuna kadar kesinlikle durmalı. Bu olaylar çok zorlamış,
neredeyse iki taraflı provokatörler ‘başardık!’ diyecekler. Bu yasayla bütün
sorunlar çözülecek, muhataplık falan hepsi çözülecek.
Şunu da söyleyin: Bu alıkoydukları işçileri, askerleri hemen
bıraksınlar. Bu yasallaşma şansını kurtarmak için belirttiğim hususlar çok
önemlidir. Şunu da söylüyorum: AKP bunu da oyalamaya dönüştürürse demek ki hile
vardır. Bu olaylar yasallaşma şansını da bitirir. Ateşkes içinde ateşkes ilan
edilecek. Beşir beyin, Efkan beyin, Hakan beyin konumu iyidir, onları da
zorlamak olmaz. Benim burada imkanlarım zayıftır, iletişim kanallarım
kısıtlıdır. Müzakere, muhataplık hepsi hal olacaksa, uzman sekretarya, medya ve
ihtiyacımız olan başka heyetleri oluşturacağız. Bu heyet çalışmalarıyla önemli
oranda sorunlarda yol alacağız. Bu konuları CHP ile de görüşün, Kılıçdaroğlu’na
da anlatın: “Devlet bir dönüşüm geçiriyor, bunun dışında kalırsanız başarma
şansınız yoktur deyin. İzah edin. Ona deyin ki,bu sizin için son şanstır, bu
son şansı iyi kullansın.
Sırrı S. Önder: Kılıçdaroğlu ile bir görüşmemizde
dedi ki, “Biz süreç başladığında bir araştırma yaptık, ortaya şöyle bir şey
çıktı: İnsanların yüzde 70’i Kürt komşu istemiyor. Ben de kendisine tam da bu
yüzden kenarda durmak yerine inisiyatif almalısınız dedim.
Abdullah Öcalan: Ona “Dönüşüm geçiren devlettir,
senin idealize ettiğin devlet. Öcalan size de her şeyi anlatmak istiyor, MHP’yi
de bir kenara bırakın, pozisyonunuzu tekrar gözden geçirin, AKP’yi de başımıza
bela eden sizsiniz deyin. Siz de anlatın, inatçı olun, derinlikli olun. AKP
ile müzakere ediyoruz, sizinle de ederiz, siz gereğini yapmazsanız AKP hem
sizin hem de bizim başımıza bela olur deyin.
Muhtemelen on gün içinde tekrar geleceksiniz. Bu kanun bir
günde çıkar. Çıktıktan sonra Cumhurbaşkanlığı meselesini bütün yönleriyle ele
alacağız. Bütün yaşam için bir bloklaşma olur, demokratik cephe kurarız. AKP
ile de, CHP ile de görüşürüz. Hangisi demokratikleşmeye geliyorsa ona göre
karar veririz. Şunu da tekrar söyleyeyim: Ortadoğu’nun kaderi değişiyor. Bu
düzenlemelerle sadece yeni Türkiye’nin değil, yeni Ortadoğu’nun temelini
atacağız. Bir sonraki görüşmede daha ayrıntılı açacağım. Rojava, İran, Irak,
Ruhani ziyareti vb. hepsini değerlendireceğim.
Gerçi süremiz çok az, ama BDP ve belediyeler için de kısa
bir şey söyleyeyim. BDP Kongresi netleşti mi? Eşbaşkanları kim olacak, yönetime
kimler girecek?
Pervin Buldan: Çalışma henüz tamamlanmadı, kongre tarihi
ertelenebilir, yönetime daha çok cezaevinden çıkan arkadaşlar düşünülüyor. Siz
eşbaşkanlar için bir isim önerebilir misiniz?
Abdullah Öcalan: Ben de düşünüyorum. Hatta
eşbaşkanlık için Emine ya da Ayla olabilir mi diyorum. Ama bilmeliler ki benim
gibi koltuksuz olacaklar. Bir dahaki gelişinizde bunları değerlendirip gelin.
Belediyelere ilişkin de kısaca koordinasyon halinde çalışsınlar, belediyeler
birliği gibi altı ay içinde bunu gerçekleştirsinler, yoksa hepsini alacağım,
yapamıyorsunuz diyeceğim. Yerel yönetimler sürekli toplanmalıdır. Gün demokrasiye
sahip çıkma günüdür. Ben burada onlar için genel koordinasyon görevi yapıyorum.
Pervin Buldan: Gelmeden Aysel ile de görüştüm, size
selamı vardı, size bir not gönderecekti, fakat buraya acil geldiğimiz için
gönderemedi.
Abdullah Öcalan: Rapor ve önerilerini gönderebilir,
avukat olarak gelebilir. Avukatların yolu açıldığı zaman o da avukatlarla
gelir. (Sırrı’ya dönerek) Bir dahaki sefere Leyla ile, hatta Sabahat ve
Ertuğrul ile de gelebilirsin.
Herkese selamlar.
MÜZAKERE TÜM VATANDAŞLARIN HAKLARINI YASALLAŞTIRMAK
DEMEKTİR
(Başkan heyeti ayakta karşıladı. Çok şık, dinç, moralli ve
sağlıklı olduğu görüldü.)
Başkan (Pervin Hanıma dönerek): Geçmiş olsun, televizyondan
izledim. Önemli bir şey yoktur umarım. Nasılsınız?
Pervin Buldan: Tansiyonum düştü. Biraz yorgunluk,
biraz uykusuzluk vardı. Sıcak da eklenince küçük bir baygınlık geçirdim. Şu
anda iyiyim. Teşekkür ederim Başkanım.
Abdullah Öcalan: Üçünüzü de izliyorum. Çok
çalışıyorsunuz, çok koşturuyorsunuz. Benim tempoma ayak uydurmak kolay değil.
Yine de başarılısınız. Kendinize dikkat edin.
Abdullah Öcalan: (Sırrıya dönerek) Size de hayırlı
olsun mu diyeyim? Kızınızı nişanlamışsınız.
Sırrı S. Önder: Evet Başkanım, değişik bir duygu,
teşekkür ederim.
Abdullah Öcalan: Bu konudaki yaklaşımım biliniyor.
Sabah da biraz düşündüm. Bir değerlendirme yapmamın faydalı olacağı
düşüncesindeyim. Bu konularda dikkatli olmalısınız. Her evlilik bir köleliği de
getirebilir. Burada önemli olan özgür yaşamdır. Erkeğin köleliğine girmek
tehlikelidir. Kızınızın erkeği çözümleyerek özgür bir yaşama girmesi önemlidir.
Bu konuda siz de yardımcı olmalısınız. Mevcut düzen kız çocuğunu bitirir,
öldürür. Çünkü piyasa erkeği kadınla yaşamayı bilemez hem çaresizdir hem de
erkek erkten gelir, güç dayatmasına gidebilir erkek. Sizin bu konuda sağlam bir
düşünce sistematiğiniz var, yardımcı olmanız gerekir.
Sırrı S. Önder: Bu konudaki uyarılarınızı önemsiyorum
Başkanım.
Abdullah Öcalan: Evlatlarınızla ilgilenmeniz
önemlidir. Hegel’in meşhur bir çözümlemesi var, Hegel doğanın bir oyunundan
bahseder. “Canlılar bir yavruları olduğunda ölüme karşı kendini koruma yoluna
gidiyor, canlıların üremesi ölüme bir meydan okumadır der. Yani üreme ölüm
korkusuna karşı bir tepkidir. Bu doğa kanununu evrenin oluşumunda da
görebilirsiniz. Büyük soğuk karanlığa karşı galaksilerin, güneşin, yıldızların
oluşumu, ışınların saçımı vb. bana göre karanlığa bir yanıttır. İnsanda bu
farklı bir şeye bürünür. İnsanlar çoğalarak kendilerini güvenceye aldıklarını
sanırlar. Bu bir savunma reaksiyonudur, fakat en geri bir biyolojik cevaptır.
Kürtlerde de bu savunma refleksi vardır. Benim için önemli
olan biyolojik çoğalma değil, işin toplumsallaşma kısmıdır. Esas çoğalma
toplumsallaşmayla mümkündür. Sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik alanlarda,
yani yaşamın her alanında toplumsallığı çoğaltabilmek önemlidir. Bu konuda
Alman örneği fikir verebilir. Almanlar sosyal, siyasal, ekonomik güçlenmeyle
biyolojik zayıflığı kapatırlar. Alman erkeği de, kadını da çok güçlüdür. Ama
onlardaki çocuk sayısı öyle bizdeki gibi kontrolsüz değildir. Kürtler için de
kaba bir biyolojik üreme değil, ideolojik, siyasal, toplumsal üreme önemlidir.
PKK’de yaptığımız da budur. PKK bugün Türk Solunun durumuna düşmemişse bu
toplumsal çoğalma sayesindedir. Türk Solunun içine düştüğü durumu görüyorsunuz.
Biyolojik dürtülerle kendilerini ne hale getirdiler, görüyorsunuz. Ama bizde
Kandil oradadır. Kandil ideolojik, siyasal, örgütsel üreme merkezidir.
Kürtlerin de bu temelde yaşamı esas almaları önemlidir. Bizim dışımızdaki diğer
Kürt liderlerinde bu durum yoktur. Barzani ve Talabani ise biyolojik üremeyi
esas alırlar. Bizim farkımız buradadır.
Bana göre bu koşullarda sizler için bir iki evlat
yeterlidir. Kontrolsüz çoğalma doğayı ve evreni bitirir. Erkek ve kadın sosyal,
ekonomik ve kültürel olarak kendini çoğaltarak yaşamalıdır. Kürtlerde bu bakışı
oturtmayı önemsiyorum. Mühim olan yaşamı sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik
olarak büyütme olmalıdır. İşte bunu yapmayan bu ırgatların, tarım işçilerinin
durumunu görüyorsunuz, çocuklarının durumu hazindir.
Aslında ben de bu temelde devrimciliğe başvurdum. Mevcut
düzene başkaldırdım. Bence bu konuları tartışmak, yaşamın her alanında
değerlendirmek önemlidir. Belediyeler kendi komünal projelerini oluştururken bu
konulara da yoğunlaşmalıdır. Çocukların gerekli eğitimi görebilmesini herkes
önemsemelidir. Belediyeler bunu başarabilirse bir fark yaratabilir. Bugünkü
gibi AKP’ye endeksli politikalar üzerinden sonuç alamazlar. AKP istediği zaman
kredileri keser, bütün bu kurumları bitirir. AKP’nin bakışı karakol yapmak, HES
yapmak, yani tüm yaşamı bitirmeye yönelik politikalar uygulamaktır. Ben bunun
aşılması için dokuz boyut saydım. Bunlar çok önemliydi. Ama siz bunları
hükümete anlatamıyorsunuz, yaşama geçiremiyorsunuz. Böyle olduğu için şimdi
heyet bana yeni şartlar getiriyor. (Öfkelenerek) Peki, getiriyorsun da, sen
bana özgür yaşamın nesini veriyorsun diye sormadınız mı? Biz kendi toprağımızda
ne yapacağız, tartışmadınız mı? Gidin, Beşir Beyle de konuşun. Bunları
tartışmadan uyduruk gerekçelerle bana gelmesinler. Biz çocuk değiliz, deli
değiliz, terörist değiliz! Teröristin Allah’ı da sizsiniz deyin. Kendilerini
uyarıyorum, bana sahte gündem dayatmasınlar.
Yanlış anlaşılmasın, ben silah düşkünü değilim, ama bu
şekilde yaklaşılırsa farklı değerlendireceğim. Beyaz Türkler eliyle Kürtler
Kürt işbirlikçiliğiyle yasadışı ilan edilmiş. Kürtlük yasadışı bırakılmış.
Yaşam alanı sıkıştırılmış. Hükümet bunu anlamıyor mu? Siz anlatamıyor musunuz?
Hükümet halen bu sefil haliyle bizi tasfiye etmeye çalışıyor. Oysa biraz
kafaları çalışsaydı, çağdaş yaşam için normların, yasaların gerekli olduğunu
bilirlerdi. Bu şekilde örgütlenebilen bir devlet gereklidir. Ama ben takip
ediyorum, siz de Anayasa Komisyonunda bile izlediniz. Beyaz Türkler Kürt olarak
benim adımı yasaya bile yazmıyorlar. Onlara deyin ki, beni (Kürtleri) yasaya
almadığınız zaman beni siz dağda tutuyorsunuz demektir. “Öcalan Kürtleri
yasadışılıktan, onların tanımıyla ‘eşkıyalıktan’ alıp yasa altına almak
istiyor deyin. Kürtlerin eşit, çağdaş kültürü ve kimliğiyle yaşamı için yasa
yapmıyorlarsa bunda hile vardır bu açık bir soykırımdır, kültürel soykırımdır.
Sizin de bunu anlatmanız, herkese bunu kavratmanız gerekir.
Bazıları çıkıp boş konuşuyor, temelsiz bağırıyor. Hiç
hoşlanmıyorum, siyaset böyle yapılmaz! Herkesin anlayacağı şekilde
anlatacaksınız. Yasasını yapalım diyorsak, devlet için bu iyi olan bir
durumdur. Onlar da beni buraya tıktıklarını, kandırabileceklerini
düşünüyorlarsa büyük yanılıyorlar. Onlara bunu anlatın. Deyin ki, yasada bizi
kabul etmezseniz daha büyük bir savaş olur. Müzakerenin anlamı da tüm
vatandaşların hakkını yasallaştırmaktır. Kürtler de buna dahildir. Televizyon
programlarında da milletvekillerinizi izliyorum, kimse doğru anlatamıyor. Yasa,
anayasa ne anlama gelir, doğru ifade edemiyorlar. Ben burada her şeyi açık
olarak belirtiyorum. Hükümete de söyleyin: Yasa, anayasa, politika anlamında
Öcalan’ın eksiği var mı yok mu? Yoksa gereğini yapacaklar. Akılsızlık
hükümetten kaynaklanıyor. Onlara deyin ki, siz farkına varana kadar Cemaat sizi
boğacak! İşte ortaya çıktı, bilmem neresine kadar böcek koymuşlar, hükümet
yargılayamıyor. Beşir Beyle bunları konuşun.
Bunlar kafaya takmışlar, beş on gerillamız var, tasfiye
edecekler. Beyaz Türkler de provoke ediyor. Beyaz Türkler “Gerilla halen dağdan
inmedi diye bastırıyor. Tayyip de bunlara cevaben indireceğim diyor. Nasıl
indireceksin? Gerilla demokratik ortamda gelmezse bunlar her şeyin biteceğini
görmüyorlar mı? Hazırlık yapılmadan, demokratik ortam sağlanmadan gerilla
gelirse siz de bitersiniz, o çok konuşan Sol da biter, devlet de biter, Tayyip
de biter, MİT de biter!
Şimdi bu çerçeve yasayı getirmişler bunu getirmeleri
kendileri açısından iyidir. Bu bir taviz de değildir. Sanki benim ağır
isteklerim karşısında getirilmiş havası veriliyor. Oysa bu yasa on yıl önce
olmalıydı. Bunu bile söyleyemiyorlar. Dün izledim: O şerefsiz Oktay Vural “Apo
istedi, onlar yapıyor diyor. Benimle ne alakası var? Devlet kendisi için
yapıyor! Bu MHP’nin paralel devlet olduğu da çok zaman geçmeden ortaya çıkacak.
Hem de dış güçlerin denetiminde olan bir yapı olduğunu göreceksiniz. İşte yakın
dönemdeki seçimlerde Sarıgül ortaya çıktı. Sarıgül Türkiye’deki en büyük
bayrağı açmadı mı? Bilmem kaç metre uzunluğunda, kaç metre genişliğindeki
bayrakla ortaya çıktı.
(Sırrı Süreyya’ya dönerek) Sen bunu söyledin diye seni linç
etmek istemediler mi? Sarıgül’ün en büyük Washington merkezli proje olduğu
ortaya çıktı. MHP de bayrakçılık yapıyor, Sarıgül ile durumları aynıdır, yani
Washington merkezlidir! Diyarbakır’da bayrak provokasyonu yapanlar da aynıdır.
MHP açık bir CIA projesidir. CIA bu projeyle Solu, emekçileri ezip bitirmeyi
hedefledi, büyük oranda başarılı oldular. Sol ise halen bunu göremiyor. Solun
ne hale düştüğünü Soma’da gördünüz işte! Bu durumdaki Sol halen Apo şöyle
yapıyor, böyle yapıyor diye saçmalamaya devam ediyor.
Sırrı S. Önder: Başkanım, bu kızgınlığınızı, öfkenizi
anlamaya çalışıyorum.
Abdullah Öcalan: Hayır, ben son derece sakinim, ama
büyük savaş gerçeği olduğu için böyle dile getiriyorum.
Sırrı S. Önder: Bugüne kadar kimsenin başaramadığını
siz burada başardınız. Müzakere ile devlete yasayı çıkarttırdınız. Bence bu
yasa tarihidir. Meclis’e de geldi. Bu topraklarda eşi benzeri yok. Ne
Müslümanlar, ne Aleviler, ne de sosyalist yapılar bunu başarabildiler. Siz
başardınız.
Abdullah Öcalan: Benim için çok basit bir yasadır.
Önemli olabilir, ama bana göre bir devlet kendini bu hale düşürmemeli, bir yasa
çıkarmayı bu kadar farklı bir tablo içerisine koymamalıdır. Bu konuda da
Almanları inceleyin. Almanların her şeyi yasalaştırma ve hukuka göre düzenleme
konusuna düşkünlükleri muazzamdır. Yol yaparken, köprü, bina yaparken bile bir
santim kaymaması için yasaları uyguluyorlar. Türkiye’de halen herkes yasadan
kaçıyor. Böyle sığ oldukları için Kürtlerin yasada tanımlanması da bunları
kaygılandırıyor, bazılarını kızdırıyor. Bu çok açıktır.
Sırrı S. Önder: Başkanım, Almanların yasa geleneği
Bismarck’tan bugüne kadar çok güçlüdür. Oysa buralarda tarihten bugüne kadar
hiç hukuk yok, yasa geleneği yok. İlk defa bunların alışkanlıklarını siz
kırdınız, bu çok önemli.
Abdullah Öcalan: Bu yasa devletin hayrı içindir,
benim için değil. Ama onlar anlamıyorlar. Anlamadıkları için de bu yasayı
çıkarırken bile Hakan Beyi de, heyeti de çok zorlamışlar. Bu kadar basit
yaklaşıyorlar. Devlet de basit yaklaşıyor, PKK de. PKK de “Bunlar beni
kandırıyor şüphesini taşıyor.
Sırrı S. Önder: Bu yasa çıktıktan sonra bize sayfalar
dolusu sövseler bile bence önemsememek gerekir. Bugüne kadar kim hangi
mücadeleyle devlete neyi kabul ettirmiş, buna bakmak gerekir.
Abdullah Öcalan:
Çok güzel tespit etmişsiniz, zeki yönünüz hoşuma gidiyor. Bu konuda CHP
ile de görüşün onlara da “Öcalan burada sizi de kurtaracak şeyi yapıyor
deyin. Ben daha önce Baba İshak örneğini vermiştim. Türklerin tarihinde hep
otoriterliği, iktidarı alma geleneği olmuştur. Çin’den, Buda’dan bir şeyler
almışlarsa hep iktidarı için almayı tercih etmişlerdir. Cengiz Han dahil tüm
hakanların durumu budur. Osmanlı’da da şehzadelerin durumunu biliyorsunuz.
Şimdi televizyon dizisi yapıldığı için insanlar farkına varıyorlar. Şehzade
Mustafa’nın asılması örnektir. İzlemişsinizdir, korkunçtur. Bunların
iktidarları için yapamayacakları şey yoktur. Kanuni’den Atatürk’e kadar bir
iktidar hastalığı var. Bugün de herkes iktidar hesabı yapıyor.
Geçenlerde Engin Alan dışarı çıktı. Onun durumunu iyi
inceleyin! (Yetkiliye dönerek) Sayın Yetkili, sizler de iyi takip edin! Gerçi
sizi de Adana’da ne hale getirdiklerini izledim. Yere yatırıp üzerinize ayak
basıyorlar, silah doğrultuyorlar, siz de hala görmüyorsunuz. Bunların hepsine
Amerika’da Rambo eğitimi vermişler. Engin Alan ve benzerleri öldürücü
tiplerdir. Bu bir okuldur, bu okuldan çıkanları şimdi de Irak’ta görüyorsunuz.
Bunların hepsi aynı okuldan çıkıyor.
Sırrı S. Önder: Sanırım Devlet Bahçeli de onu
uyarmış. Şimdi Genel Kurula girmesine de engel olmaya çalışıyorlar. O yüzlerini
toplumdan biraz saklamak istiyorlar.
Abdullah Öcalan: İmkanları yeterince
değerlendiremiyorsunuz. Bu konuda tüm imkanları kullanmalısınız! “MİT
karanlıktır, güvenmeyelim diyorsunuz. Ama Engin Alan da, (Pervin Hanıma
dönerek) Korkut Eken de (Size karşı tavrından bahsetmiştim) bastıracak. Fırsat
bulurlarsa hepinizi imha etmeye çalışırlar, anında bitirirler. Engin Alan tam
bir iktidar sapığıdır. Yırtıcı subay derler bunlara. bir Türk böyle
yapmaz.
Engin Alan ölüm subaylarının planlayıcısıdır. Bunlar günlük
planlamalar yapar, bu planlamaları da CIA’e rapor verirler. ABD Türkiye’yi
altmış yıldır bunlara vermiş. Fethullah Hoca da, Türkeş de öyledir Ruzi Nazar,
Enver Altaylı ve benzerleri öyledir. Bunlar Türklük dünyası üzerine nasıl
operasyon yapacaklarını planlıyorlar. Ben sadece öldürme tarzları üzerinden
bile bunları çözdüm. Kürt’ü öldürme şekilleri Türk işi değildir. İşte
Sakine’lerin ölümünde de bunu görebilirsiniz. Sakine’nin ölümünü nasıl izah
edeceksiniz? Bu kadar vahşi bir öldürme yöntemi bunların işidir. Ömer Güney
aslında küçük bir Engin Alan’dır, NATO gladiosunun adamıdır. O cinayetleri
işlerken buradan her şeyi bitirmeyi hedeflediler.
Ben buradaki heyetin çalışmalarına değer veriyorum, ama
hükümet heyeti zorluyor. İşte geri çekilme meselesi, cumhurbaşkanlığı benzeri
konuları dayatmaya çalışıyor. Müzakere heyetleri ve tarihi belli olmadan hiçbir
şey gelişmez. Bunu açık ifade ediyorum: Hiçbir kıpırdama olmayacak. Geri
çekilmeyi tamamladığımız an paralel tekrar devreye girer. O yüzden müzakere
tarihi netleşmeden tek kıpırdama olmayacak. Bunların gücü küçümsenmemelidir.
İşte Engin Alan, Erdoğan’ı tehdit etti. Erdoğan da çıkıp korkmuyorum diyor.
Aslında korkması gerekir. Çünkü onun arkasında ABD var, her şeyi yapabilir.
İşte IŞİD de bu güçlerin icadıdır. Burada da IŞİD’i yaparlar. Erdoğan artık
bunu anlasın. Beşir Atalay’a da, Efkan Ala’ya da anlatın. Bunlar devletin
güvenliğini, Kürt meselesini tartışmayı bile bilmiyorlar. İşte burada ben
bunlara bilgi veriyorum, ama heyet de bunu anlamıyor. Beni sorgulamasını bile
bilmiyorlar. İlk geldiğimde de beni sorgulamasını bile bilmemişlerdi.
Yetkili: Efendim, sorgulama değil, diyalog diyelim
isterseniz.
Abdullah Öcalan: Çok önemli değil, neticede bilgi var
işin içinde. Tarihi Türk-Kürt ilişkilerine dinamit döşediler. Ekonomik, sosyal,
siyasal, kültürel, güvenlik vb. her konuda dinamit döşemişler. Bunları görmeniz
gerekir.
Pervin Buldan: paketiyle desteklenmeli.
Abdullah Öcalan:
İşte ben buna da çok kızıyorum. Ben dokuz başlığı önerdim. Her şey dokuz
ana başlık altında var. Bu başlıkların hepsi birbirine organik olarak da
bağlıdır. Siz ise tek tek ele alıyorsunuz. Bir de dışarıda güya farklı
konularda beni mahkum etmek isteyenler var. İşte bu dil meselesi. Zana Farqini
yazıyor, güya bana da öğretiyor. Ben güya Kürtçeyi geliştirmiyormuşum. İşte
şarlatan dediğim nokta budur. Ben buradaki çalışmalarımla dile de katkı
sağlıyorum. Şimdi Kürtçe yayın yapan tek bir devlet kurumu var, TRT 6… Aslında
bu kanal kurum olarak önemli, ama AKP içeriğini boşalttı, kendisi belirledi. Bu
kurum bile buradaki süreçle birlikte oluştu. Atilla Uğur burada bana böyle bir
çalışma yapacaklarını söyledi. Benimle ilk Kürtçe konuşan kişidir. Ben
önemsemiyorum, ama bunları bilmeniz gerekir.
Sırrı S. Önder: Atilla’dan bahsetmeyelim artık
isterseniz. Biz bu meseleyi tam olarak kavradık. Bence zamanımızı alıyor.
Abdullah Öcalan: Anladım! Bilmeniz açısından
söylüyorum, yoksa ben bunları önemsemiyorum. Ama sizin bilmenizde fayda var.
Düşünebiliyor musunuz, bu şarlatanlara göre güya ben Kürtçe bilmiyorum, onlar
da Kürtçe şampiyonudur. Bir de bazı çevreler güya benim başka liderlerin
çıkmaması için önlerini kestiğimi iddia ediyorlar. Ben daha önce Selahattin’e
de söyledim, (Pervin’e dönerek) size de söyledim. Bütün yetkilerimi size
vermeye hazır olduğumu söyledim. Ama 24 saat taşıyabilmeniz koşuluyla bunu
ifade ettim. Bugün de söylüyorum. Taşıyabilen biri çıksın, ben bütün
yetkilerimi vermeye hazırım. Şimdi bazıları Selahattin için “Apo onu istemiyor
diyorlar. Yalan söylüyorlar. Ben kendisine değer veriyorum, kendisini
geliştirmek için çok çabalıyorum. Kendisi de mütevazı birisi, öğrenmeye
çalışıyor. Selahattin’in Kürt siyasetini tanımasını, tüm kırk yıllık
mücadelenin girdisini çıktısını bilmesini istiyorum. Sadece bir başlangıç
yapıyor, daha fazla çabalaması gerekir. PKK dahil hiç kimse benim önderlik
tarzımı geliştiremiyor. Öcalan’ı doğru anlama hayatidir.
Burada bir Marksist arkadaş var. Marks’a da, Stalin’e de toz
kondurtmuyor. Onunla tartışmayı çok seviyorum. Şeyhmus delidir ama benim
arkadaşımdır. Burada herkesi idare etmek zorundasınız. İnanılmaz ölçüde
dürüsttür ve iyi bir insandır. Takımıma da aldım, birlikte futbol oynuyoruz.
İki yıl önce Şeyhmus’a Marks’ın bir cümlesini bulmasını söylemiştim. İki yıldır
uğraşıyor, geçenlerde yeni bulup bana haklısınız diye geldi. Ben Marks’ın Paris
komünarları için “Sağduyuyla müzakere etselerdi tek doğru şeyi yapacaklardı
cümlesini araştırıp bulmasını söylemiştim. Şeyhmus, “Marx öyle bir şey yapmaz,
burjuvazi ile görüşmez, onları muhatap almaz diyordu. Şimdi o cümleyi
bulduğunda anladı. Sola da bu örneği anlatın. (Gülerek) Ama ben bulsun diye
Şeyhmus’a “Seni döverim, öldürürüm demiştim. O yüzden buldu getirdi. İşte
bizim pozisyonumuz da budur!
Müzakere pozisyonumuz önemlidir. Bundan sonra siz de yasayı
uygulatmak için çabalayın. Hakan ve Beşir’le görüşün, yasayı uygulatın. Dokuz
ana başlıkta heyetlerimiz olacak. Bir ana heyetimiz olacak. Bunun adını Demokratik
Müzakere Heyeti koyalım. Bu heyette sizler olacaksınız, ama aynı zamanda
genişleteceğiz. (Sırrı’ya dönerek) Sen de benim birinci yardımcım olacaksın. Bu
dokuz başlık artabilir de, sayısı on’dan az olmayacak bir heyete ihtiyaç
olacak. Siz tartışın, eşbaşkanlarla, sivil toplumla, bizimkilerle öyle tespit
edin. Öyle bir oluşturun ki, tüm toplum (Aleviler, kadınlar vb.) “Bu heyet beni
temsil ediyor desin. Yetenekli olsunlar. Bu heyetlerle Eylül’de proje ve yasal
süreç başlatacağız. Otuz, kırk tane projemiz olacak. Örneğin ekonomi. Biz
belediyelerimizde demokratik komünalite uygulayacağız. Ekonominin yüzde
50-60’ını bu komünaliteye bağlayacağız.
Sırrı S. Önder: Başkanım, geçenlerde
Diyarbakır’daydım. Ekonomi Konferansı için çalışma yürüten arkadaşlarla görüştüm.
Görebildiğim kadarıyla belediyeleri işin dışında tutuyorlar. Ben de tam tersi
olması gerektiğini söyledim. Belediyelerin bu çalışmanın önemli bir öznesi
olması gerektiğini ifade ettim. İnşallah yanlış dememişimdir.
Abdullah Öcalan: Tabii, belediyeler işin içinde ve
öncüsü olacak, farkımız orada ortaya çıkacak. Şimdi belediyelerin yaptıkları ev
ekonomisi, dikiş nakış kursu, mikro kredi vb. anlamsız şeylerdir. Biz birkaç
köyü birleştirip komünaliteyi oluşturacağız. İsrail’de bile bu modeller var. Latin
Amerika’da var. Bunların isimlerini bile değiştirebilirsiniz, ama hayata
geçirin. Siyaset böyle yapılır. Parti organlarında üyeyseniz fırtına
koparacaksınız. Seçime doğru kanıtlayacaksınız. Öyle boş konuşanlar, bilmeden
konuşanlar, başarılı olamayanlar başka yerlere gitsinler. Bunları siz
denetleyeceksiniz, emeğinize saygı duyduracaksınız. Siz emek veriyorsunuz!
Doğru örgüt, doğru denetim yapmalısınız. Bu işler ahbap çavuş ilişkisiyle
gitmez. Ben HDP için söylemiştim. Kırk yıllık bir mücadele birikimini, hatta
Mustafa Suphi’lerden beri olan birikimi bugünlere getirdiğimizi ifade etmiştim.
Bu bilinçle yaklaşmalısınız. Figen’i de ben buldum size. Sanırım tam bu işe
uygun oldu.
Pervin Buldan: Akşam televizyondaydı, izlediniz mi?
Abdullah Öcalan: Evet, izledim. Çok beğendim.
Siyasetin yüzde 50’si hitabettir, o konuda başarılı olduğunu gördüm. Figen
Hanım’a başarı dileklerimi iletin. İki Eşbaşkan’ın ikisi de genç ve dinamiktir.
Tüm Türkiye’ye hitap etsinler, çok yaratıcı olmalılar. Görev ve konu dağılımı
yapsınlar. Güçlerini birleştirsinler. Anayasada izin çıkan kitabımdan
faydalansınlar.
Sırrı S. Önder: Evet Başkanım, Ertuğrul ile
Sabahat’ın selamları var. Benim onlarla ilgili bir önerim var. Yeni bir
enternasyonal kuralım. Bu iki arkadaş da orada yoğunlaşsın.
Abdullah Öcalan: Hazırlık yapabilirler, ama acele
etmeyin. İsmini de sonra koyarız. Ortadoğu’da bu çalışma önemlidir.
Sırrı S. Önder: Başkanım, ben daha geniş, dünya
enternasyonali öneriyorum. İrlanda’dan Rojava’ya, Arjantin’den Occupy
Hareketine kadar bu yeni direnişi bir araya getirecek, sizin belirlemelerinizi
ve deneyimlerinizi dünya ölçeğinde açığa çıkaracak bir çalışmadan bahsediyorum.
Ertuğrul ve Sabahat buna öncülük edebilirler.
Abdullah Öcalan: Hazırlık yapsınlar, yoğunlaşsınlar,
sonra bakarız. Ertuğrul da şimdi daha rahatlamıştır. Ertuğrul’a da, Sebahat’a
da selamlarımı söyleyin. Bir ara onların buraya gelme durumu olacak. Siz de
heyetle görüşün. Hatta Leyla ile birlikte gelebilirler. Leyla yakın zamanda
gelsin. Onunla Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendireceğim, Barzani’ye de bazı
mesajlar göndereceğim.
Bu EMEP çevresi ayıp etmiş. Partiye girmediler, değil mi? Bu
bir aydınlanma çağıdır. Felsefe yapmasını bilmeyen siyaset yapmasını beceremez.
Descartes felsefesi, dinsel evrenselcilik Batı rasyonalitesinden pozitivist
evrenselliğe dönüştü. Bu evrenselliğin şöyle bir eksikliği var: Demokratik
İslam Kongresinde de biraz açmıştım, tekil kavramına değinmiştim. Mutlak
doğruyu kastediyorum. Bu evrensellikte tekilcilik yoktur. Ne mutlak tekilcilik
ne mutlak evrenselcilik doğrudur. Sosyalizmin yenilgisinin, IŞİD’in çıkışının
bu evrensellikle ilişkisi vardır. Biz çoğulculuk kavramını getiriyoruz. Çoğul
demokrasi, çoğul sosyalizm diyebilirsiniz. Hiçbir Türk milliyetçiliği
Anadolu’daki Türk milliyetçiliğini kabul etmemiştir. Özbek, Türkmen, Azeri
milliyetçiliği tek tipçi Türkçülük dayatmasını kabul etmemiştir. Çünkü
Turanizm, Türkizm adı altında onları tekleştirmeye çalışırsan, onlar da bunu
kabul etmez. Bu çoğulculuğu anlatmak için HDP’ye önemli görev düşüyor. HDP
tarih komisyonunu kurabilir, felsefe boyutunu tartışabilir. Bilim adamları bu
konuda yoğunlaşabilirler. Nazan Üstündağ ve onun gibilere de çağrımdır.
Müzakere aşaması önemlidir, tarihi değerdedir. Şimdi
muhtemelen yasası da çıkacak. Siz de Beşir Bey’le görüşün. Benim hassasiyetimi
anlasınlar. Bu geri çekilme meselesinden bahsediyorlar. Geri çekilme meselesini
de onlarla görüşeceksiniz. Bizim için sorun değil deyin. Ama Müzakere Heyeti,
İzleme Heyeti ve Devlet Heyeti üç ana kurul olarak göreve başlarsa tartışırız.
Bunlar olmadan olmaz. Hatta bazı grupların gelişi bile tartışılır. İşte bu
anaların durumu falan ortada, bunlara yönelik adım atılabilir. Bu konuda
oluşturulacak İzleme Kuruluna yetki veririz, Akillerden bir derleme de
olabilir. Geri çekilme, yol, karakol vb. konularda İzleme Kurulu bir
ombdusmanlık gibi çalışabilir.
İdris Baluken: Başkanım, bu İzleme Kurulu
oluşturulurken birlikte ortaklaşmamız önemlidir. Çünkü akil heyetler oluşurken
de AKP ortaklaşma yerine daha çok kendine yakın olanlara yer vermeyi tercih
etti. İzleme Kurulunda böyle bir yol izlerlerse önümüze sorunlar çıkabilir.
Abdullah Öcalan: Biz beş altı kişilik bir Başkanlık
Heyeti belirleriz, İzleme Kurulu da kendi örgütlenmesini kendisi yapar.
İsterlerse bin kişi de yapabilirler, onlar bilir. Biz ciddi iş yapacağız. Bunu
başarırsak Soma benzeri acıların bile önüne geçeriz.
(İdris’e dönerek):
İşte Bingöl’deki bu vadileri, dereleri görüyorsunuz. Nasıl talan ediyorlar!
Aslında bu sizin için bir namus meselesidir. Kıyamet koparmalısınız. Bu konuda
Kandil de, BDP de bugüne kadarki tavırlarından utanmalıdır. Bunu uygun bir
üslupla anlatın! Öyle Hasip gibi zart zurt ederek olmaz! Bunlar da anlamıyor,
siz de anlamıyorsunuz. Ben rasyonel devlet aklını savunuyorum. Rezondata
(devlet aklı) Fransızların ilk ortaya çıkardığı tanımdır. Devlet akılsız olmaz.
Beş yıldır ben heyetle bunu tartışıyorum. Hegemonik AKP değil, demokratik AKP
olması gerekir. Devlet aklı bunu gerektirir. Bunlar olmaksızın olmaz. Yasa
olmazsa olmaz. Yasadan hemen sonra Müzakere ve İzleme Kurulu oluşturup süreci
başlatacağız.
Sırrı S. Önder: Başkanım, İzleme Kurulu sivil mi
olacak?
Abdullah Öcalan: İçinde resmi görevliler de olabilir,
asker temsilci de olabilir, çok önemli değil, çünkü güvenlik meselesidir. Geri
çekilmeyi yasayla, resmi bakışla yürütmek lazım. O nedenle onların olmasında
fayda var.
Pervin Buldan: Başkanım, başından beri İzleme Kurulu
olmasını istiyorsunuz, ama bir türlü kabul ettiremedik.
Abdullah Öcalan: Bunlar anlamıyorlar. Biz belli bir
aşamaya getirince paralel bunun kokusunu hemen alıyor. Kokuyu alır almaz
Cemaat’in arkasındaki beyin gücü harekete geçiyor. Siz bunu görmüyorsunuz. Ben
bazı yazarlar üzerinden muazzam sonuçlar çıkarıyorum. Ben kendim bir İzleme
Kurulu gibi çalışıyorum. Bunları okuduğumda benim tutsaklığımı, ev hapsi dahil,
kendilerine bağlamak istediklerini anlıyorum. Evcilleşmiş, kendilerine bağlı
bir Apo istiyorlar. Barzani de, ABD de bunu istiyor. Ama ben müzakereye
başladığım gün de söyledim: Ben burada zaten özgürüm dedim. Felsefi olarak,
ideolojik olarak bir tutsaklık yoktur. Tutsaklık olsaydı benimle müzakereye
oturmazlardı. Ama tabii ki mekansal ve zamansal koşullar İmralı’da bir
tutsaklıkla devam ediyor. Felsefi olarak böyle bir çalışma yapan bir insan
tutsak değildir. İzleme Kurulunu Beşir Bey’le tartışın, görüşün. Yasa çıkarsa,
kurullar oluşturulursa Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar muhtemelen bir oturum
yaparız. Dokuz ana başlığı arttırabiliriz. Bu bir toplumsal proje paketi
olacak. Siz de buradan çıkacak sonuçları Meclise götürmeye çalışacaksınız. AKP
ile götüreceksiniz. Tüm çevreleri (Aleviler, kadınlar vb.) buna katacaksınız.
Bunun sonucunda tarihi demokratik anayasal çözüm olacak!
Abdullah Öcalan: Şimdi bu Cumhurbaşkanlığı meselesine
gelelim. Ne yaptınız, bunu görüşelim.
Pervin Buldan: Bir Cumhurbaşkanlığı Komisyonu
oluşturduk. Beş MYK üyesi, beş milletvekilinden oluşan bir komisyon çalışmaları
yürüttü. Sivil toplum örgütleri ve değişik çevrelerle görüşmeler yaptı.
Selahattin Demirtaş ismi öne çıkıyor.
Abdullah Öcalan: Bence çabanız Türk, Alevi gibi
farklı bir aday profili üzerinde olmalıydı. Böylesi bir durumda tartışmalar
yaşanabilir. İşte dün de Figen’i sıkıştırmaya çalıştılar. “Kürt Hareketi seni
Türk mayası olarak kullanıyor olmasın diye sordular. Kendisi iyi cevaplar
verdi. Benim kaygım budur. Yoksa Selahattin de uygundur. Ama Alevi ve Türk
olması farklı çevrelerin kendi temsiliyetini görmesi açısından olumlu bir etki
yaratır diye düşünüyorum.
İdris Baluken: Kandil’dekiler de aynı kaygıları dile
getirmişlerdi.
Abdullah Öcalan: Sosyolojiyi temsil ettirmek
önemlidir, sizin çalışmanız komisyonunuzun yöntemi sosyolojiyi temsil etmeli.
Selahattin tercihi oyları kemikleştirebilir. Oy artışı yapabilir mi, ben çok
emin değilim. Biz bir düzen partisi değiliz. Hem HDP Genel Başkanı hem de
cumhurbaşkanı adayı olursa parti işleri nasıl olacak?
Pervin Buldan: Başkanım, zaten bir aylık bir süredir.
Bu süre içerisinde parti işlerinin aksayacağını düşünmüyoruz.
İdris Baluken: Aynı kaygıları biz de göz önünde
bulundurduk. Tüm çabamızı bu yönde bir sonucun ortaya çıkması için seferber
ettik. Ancak gittiğimiz farklı kesimler de Selahattin ismini öncelikli olarak
önerdiler. Farklı bir alternatif isim önerisi şekillenmedi, herkesin ortaklaşa
bildiği farklı bir isim şekillenemedi.
Abdullah Öcalan: Rıza Türmen üzerinde
yoğunlaşmışsınız, ama sizi zor durumda bıraktı.
Sırrı S. Önder: Tam tersine, olumlu oldu, kendisi de
onur duydum dedi.
Abdullah Öcalan: Peki, başka kim olabilir? (Sırrıya
dönerek) Sen ya da Ertuğrul olabilir misiniz?
Sırrı S. Önder: İkimizin de üniversite diploması yok,
o nedenle olamaz.
Abdullah Öcalan: Figen olabilir mi peki? Nerelidir Figen?
Sırrı S. Önder: Ceyhanlıdır, ama onun da üniversite
diploması yok.
Abdullah Öcalan: Ufuk Uras olabilir mi?
Sırrı S. Önder: Sol çevrelerde ciddi bir tepki var,
ortaklaşmayı sağlamaz.
Abdullah Öcalan: Gencay Gürsoy?
İdris Baluken: Kapsayıcılığı konusunda şüphelerimiz
var. Yeterince kabul görmeyebilir.
Sırrı S. Önder: Şebnem Korur Fincancı ismi de çıktı.
Sebahat ve ben de önermiştik.
Abdullah Öcalan: O da uygun değil. Yahu gerçekten de
uygun kimse yok.
Yetkili: Efendim, bu konuda heyeti eleştirebiliriz,
sanki çok iyi çalışmamışlar, ama her üç arkadaş da diğer bütün konularda,
yüzlerine karşı söylemiyorum, ama temsiliyet boyutuyla gerçekten çok iyi
götürüyorlar.
Abdullah Öcalan: Peki, bu isim konusunu buradan
belirleyemeyeceğiz. Onu siz yetkili organlarla tartışarak kriterlere uygun bir
şekilde belirlemeye çalışın. Selahattin de olabilir tabii, benim için bir veto
durumu söz konusu değil. Daha geniş katmanları içerebilecek, hatta HDP’li
olmayacak bir aday da olabilir. Milletvekili olması şart da değil. Ekmeleddin
gibi bir adayı biz de bulabilirdik.
Pervin Buldan: Büşra Hocanın da ismi çıktı, fakat çok
kabul görmedi. Kandil de o olmaması gerektiğini söyledi. Cezaevi pratiği de
uygun değil.
Abdullah Öcalan: Evet, uygun değil, hiç olmaz. Zaten
hitabet önemlidir, iddialı olmak önemli. Onlar yok. (Pervin’e dönerek) Bu
konuda seni örnek gösterebilirim. Senin hitabetin çok iyi!
Pervin Buldan: Başkanım, bana nazar değdi, dün
mitingde bayıldım. Ayrıca sizi gördüğüm için bütün kadınlar sarılmak
istiyorlar.
Abdullah Öcalan: Evet, işte sen beni gördüğün için
bayıldığında herkes Pervin’e ne oldu diye soruyor. (Gülerek) Evet, dikkat
etmelisiniz. İzledim, tam benden bahsederken, ‘Serok Apo’ derken yere
yığıldınız. (Gülerek) Ben adamı böyle çarparım işte. Ama sonra tekrar toparlanarak
gelip konuştunuz, müthişti! Ne kadar özgür bir kişiliğin olduğundan emin
değilim, ama tarihsel kişiliğin önemlidir. Zamanımız olsaydı aslında seninle
kasetle bir konuşma yapmak isterdim. Seni dinlemek isterdim. Aşiret kurallarına
göre senin eşin öldüğünde akraba içinde evlendirilmen gerekirdi, ama sanırım
sen buna karşı çıktın. Aşiret kanunları bunu gerektiriyor. Ama sen hareketimiz
içerisinde aşiret kurallarından kopmuş bir Kürt’ü temsil ediyorsun. Yani hem
aşiret hem de Özgürlük Hareketi içinde gidip geliyorsun. İşte Hititliler
zamanını bunun için örnek verdim. Bu aşiret kadınından demokratik ulus kadınına
dönüştüğünün bir göstergesidir. “Ben benim, ben kimsenin değilim diyeceksin.
(Sırrı’ya dönerek) Değil mi Sırrı? Pervin arkadaş bunu ispat
etmek durumundadır. Dokuz bin yıllık bir ömrünüz var, ayrıca yirmi yıldır
bizimle bir birlikteliğiniz var, bu bizim için çok önemlidir. Bu temelde bütün
kadınlara, kadın eşbaşkanlara özel selamlarımı iletin. Kadınların “Öcalan özgür
olmadan özgür olmayacağız sloganı güzeldir. Çünkü ben özgürüm, siz de özgür
olacaksınız! Sonuç olarak siyasetçi özlü, güçlü bir kimlik olmak zorundadır.
Cezaevlerindeki kadınlara selam söyleyin. Fatma İzol mektup
yazmış yine. Kendisine yardımcı olmamı istiyor. Korkmasın, ben yardımcı olurum.
Kürdistan’da tanrıça kültürünü kitaplaştırabilir. Yine Gulan Kılıçoğlu
gelişmeye açık bir arkadaş. Ona ve Elham Kaçar’a selamlarımı iletin. Cizre
Belediye Başkanı Leyla’ya selam söyleyin. Ayla ve Emine ne yapıyorlar? HDP’ye
girdiler mi?
Pervin Buldan: Ayla ile görüştüm. HDP’ye girmedi.
DTK’da görev almayı düşünüyor. Rapor yazacaktı, ama biz buraya acil geldiğimiz
için ancak bir dahaki sefere getirebilirim.
Abdullah Öcalan: Tamam, nerede istiyorsa orada
çalışsın. Rapor da gönderebilir, çok da önemli değil. Emine de istiyorsa
gönderebilir. Bir de bu analar meselesi var. O konuda birkaç şey söyleyeyim. O
çocuklar onlardan daha çok bana yakınlar. Benim yoldaşlarımdır. Bunlar özgürlük
çocuklarıdır. Bu konuda PKK’yi de eleştiriyorum. “16 yaşından küçükleri
gönderiyoruz demişler. Onlar bunun önemini bilmiyorlar. Bu ortamda o çocukları
nasıl zorlayabiliriz? Pozantı’daki durumu hepiniz biliyorsunuz. Demokratik
zemini sağlayarak onların durumunu tartışabiliriz.
Abdullah Öcalan: BDP Kongresi için çalışmalarınız ne
aşamada?
Pervin Buldan: Tüm alanlarda çalışmalar devam ediyor.
Eşbaşkanlar ve Parti Meclisi adayları konusunda bu çalışmaların bitmesiyle
beraber size de sunacağız.
Abdullah Öcalan: Kongre tarihi ne zaman?
Pervin Buldan: 11 Temmuz.
Abdullah Öcalan: Geç olmuyor mu peki?
Pervin Buldan: Ertelendi zaten, 11 Temmuz olarak
belirlendi.
Abdullah Öcalan: Biliyorsunuz, BDP kadro partisi
olacak, çünkü kadronuz tam yok. Akademik, ideolojik donanımı iyi olanlar
seçilsin.
Bu sefer sizden aktarım alamadım. Bu söylediklerimin dışında
Kandil’deki görüşmelerinizle ilgili aktarmak istediğiniz bir durum var mı?
Zamanımız da kalmadı. Özetle alayım.
Pervin Buldan: Burada dile getirdiğimiz hususları
arkadaşlar aktardılar. Yasanın önemini vurguladılar, Meclis kapanmadan çıkması
gerektiğini söylediler. Başbakanın dilinden olan rahatsızlıklarını dile
getirdiler. Hasta tutsaklarla ilgili adım atılmamasını eleştirdiler. Ayrıca
acilen yol haritasının belirlenmesi gerektiğini belirttiler. Kadınlar ile de
görüştüm. Zamanımız bittiği için sözlü aktaramıyorum, ama bir bilgilendirme
notları var, onu size vereyim.
Abdullah Öcalan: Sonra okuyup cevap vereceğim.
Selamlarımı söylersin. Hepsi benim için çok değerlidir.
İdris Baluken: Başkanım, Rojava ve Irak’taki
gelişmelerle ilgili değerlendirmeniz önemli olacaktır. Arkadaşlarla yaptığımız
görüşmede Musul’daki gelişmelerin sadece IŞİD’in işi olmadığını, arka planında
Baas rejiminden arta kalmış örgütlü güçler olduğunu ifade ettiler. Bu güçler
Türkiye, KDP ve ABD’nin bilgisi dahilinde bu operasyonu yaptılar. Türkiye’nin
de halen Işid ile ilişkili olduğuna dair bulgular olduğunu söylediler.
Abdullah Öcalan: Evet, bunları kısaca
değerlendireyim. Sonra ayrıntılı değerlendirme yapacağım. Rojava için Şahin
Cilo oradaymış. Selam ve başarı dileklerimi iletin. Demokratik Konseyin
ordulaşma ve siyasallaşma çalışmalarına ağırlık versin. Rojava’daki koşullarda
savaşan bir halk şeklinde kendimizi örgütlemeye mecburuz. Rejimle de, ÖSO
muhalefetiyle de görüşmeleri olur. Gelişmelere göre hareket ederler.
İran’a karşı aktif hazırlık yapmalıyız. İran’ın
saldırılarını arttırdığını okudum. Bize saldırırlarsa cevabımız çok sert olur.
İdris Baluken: Başkanım, Muzaffer Ayata’nın Kandil’e
ulaştığı bilgisini arkadaşlar paylaştılar. Sizin de bilginiz olması açısından
söylüyorum.
Abdullah Öcalan: Ben Kandil’dekilerin hepsine çok
değer biçiyorum. Gerçi mektupta ağır eleştiriyorum, ama yanlış anlamasınlar,
eleştirilerimden faydalanmaya çalışsınlar. Hepsine özel selamlarımı
iletirsiniz.
İdris Baluken: Kandil’de Delil Amed arkadaşla
görüştük. Sizin şoförlüğünüzü de yapmış, ailece katılım sağlamışlardı. Kendisi
özellikle size selamlarını iletmemizi istedi. En güç koşullarda Önderliği
düşünerek mücadele azmini güçlendirdiğini ifade etti.
Abdullah Öcalan: Evet, hatırladım. Silvan’lıydı
sanırım. Eşiyle birlikte katılmıştı. Eşi yaşıyor mu? Durumu nasıl? Çocuğu
vardı, çocuğun durumu nasıldır?
İdris Baluken: Çocuğu 23 yaşında, Avrupa’da
okuyormuş. Durumu iyidir. Kadın arkadaş da Avrupa’dadır. Aysel Tuğluk’un size
bir notu vardı, onu elden vermemizi istedi.
Abdullah Öcalan: (Notu okuyarak) Şu anda yeterince
vaktim yok, daha çok bir şikayet etme durumu var. Bunu çok doğru bulmuyorum.
Bizde eleştiri ve özeleştiri silahını kullanarak mevcut sorunları tüketme ve
kendini mücadeleye katma esastır. Aysel’e de bu temelde görüşlerimi ve
selamlarımı iletin. Ben bunu daha sonra okuyacağım. Gerekirse daha sonra cevap
vereceğim.
Toplantıyı bitireceğiz artık, vaktimiz çok dar. Kandil’e
eleştirel bir mektup yazdım. Bir buçuk sayfa ek yapıp Yetkiliye teslim
edeceğim. Siz de Yetkiliden alıp gönderirsiniz. Ayrıca sözlü de
aktarabilirsiniz. Kandil, Hükümeti suçlamaktan ve tahrik etmekten kaçınmalı ve
vazgeçmelidir.
Sırrı S. Önder: Başkanım, Nusaybin’de ilk Süryani
manastırının olduğu Girmeli köyünde birtakım sorunlar yaşıyor Süryaniler.
Onunla ilgili bir mektup ilettiler, onu size getireceğim sonraki görüşmemizde.
Sizinle beraber kendilerini yeniden inşa ettiklerini belirten bir mektup ve
yaşadıkları sorunların çözümü için sizden yol ve yöntem bekliyorlar. Saygıları
ve duaları var size.
Abdullah Öcalan: Bu problemlere çözüm bulmamanıza çok
kızıyorum. Êzidi ve Süryani köylerini işgal edenlere müdahale edeceksiniz.
Zaten bunlar katliamdan, sürgünden geçirilmişler, bir avuç kalmışlar. Şimdi bu
bir avuç insana saldıranlardan hesap sormayanlar şerefsizdir. Bu konuda bugüne
kadar savunma birlikleri oluşturmanız gerekiyordu. Bunu yapmamanız büyük bir
eksikliktir. Savunma gücünüz olacak. İşte şimdi Kocaköy Belediye Başkanı olan
adamın karısına yaptığını kabul etmiyorum. Kimse buna cesaret etmemeli.
Kandil’i de bu konuda çok sert eleştiriyorum, böyle olmaz. O kadın benim en
yakın arkadaşımdır. O adam ondan bin kere özür dilesin! Anasından doğduğuna
pişman edecektiniz, yapmıyorsunuz, suçlusunuz. Zaten bir avuç insan kalmışlar,
bu partiyi öz savunmayla güçlendireceksiniz. Halkı savunacaksınız. Bir kadını
öldüremezler. Zaten hergün kadın ölümlerini görüyoruz. Eşbaşkanlar bunları niye
korumuyorlar? Bütün kadınlarımız bizim için çok değerlidir. Cezaevine yazdığım
mektupta da biz kadınlarla kolektif bir aşk yaşıyoruz demiştim. Biz Yunus
Emreciyiz. Pir Sultan, Karacaoğlan… Biliyorsunuz, oradaki aşk maddi bir aşk
değildir.
İdris Baluken: Başkanım, sağlık durumunuzda bir
gelişme var mı? Baş dönmeniz devam ediyor mu? Tetkikleriniz yapıldı mı?
Abdullah Öcalan: İlaçlar iyi geldi, baş dönmem de
düzeldi. Şu anda iyiyim. Bir tehlike yok.
İdris Baluken: Kan tetkiklerinizin yapılmış olması ve
boyun bölgesine yönelik bir ultrason yapılması gerekirdi. Bunları yaptılar mı?
Abdullah Öcalan: Boyun bölgesindeki kan dolaşımıyla
ilgili durum varsa onu önemsemek gerekir. Böyle bir durum yoksa zaten önemli
bir şey yok demektir.
İdris Baluken: Bu konuda bazı gelişmelerin olması
gerektiğini düşünüyoruz. Kendi sağlık heyetinizin burada bulunması, sağlığınızı
takip etmesi önemlidir. Bizim bu konuda bir hazırlığımız var. Sağlıkla ilgili
tüm durumu koordine edebilecek bir heyet şu anda hazırdır.
Abdullah Öcalan: İşte bütün bunlar yasadan sonra
hayata geçebilir. Ama hazırlığınız önemlidir. Tekrar herkese selamlar, en kısa
zamanda görüşeceğiz.
EK 1 Gündem: HDP Heyeti ile görüşme -26 Haziran 2014-
1-Süreci doğru tanımlamak.
2-Çerçeve yasasının anlamı ve önemi.
3-Müzakere hükümetten çok devletle yürütülmek
durumundadır.
4-Hükümetin süreci (müzakere) ne kadar benimseyeceği
tartışılmalıdır.
5-Demokratik müzakere heyetinin anlamı, oluşumu ve
rolü.
6-İzleme heyetinin anlamı, oluşumu ve rolü.
7-Devlet ve hükümet tarafını doğru tanımak ve
tanımlamak.
8-Dokuz başlık altındaki maddelerin içiçelik ve
bütünsellik içinde değerlendirmek gereği ve önemi.
9-Olası ek maddeler ve komisyon teşkili.
10- Zamanlama.
EK 2: Mektup taslağı-25 Haziran 2014-
1-Kürdistan Özgürlük Hareketinde Önderlik gerçeği
demokratik sosyalist önderlik gerçeği ile İktidarcı- Devletçi Önderlik gerçeği
arasındaki savaşım.
2-KDP, PKK, KYB arasındakiler.
3-PKK içindeki yansımalar.
4-Bunun askeri sonuçları.
5-Ulus inşasında durum.
6-Belediyelerde hangi çizgi uygulanıyor?
7-Demokratik sosyalizme karşı adı konulmamış en kof
Liberalizm.
8-Devletle diyalog ve hareketin durumu, aldığı
vaziyet ve sonuçları.
26 Haziran 2014
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları/Mezopotamya Yayınları
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com