Tüm öngörüler, Suriye’de oluşturulan senaryonun Irak’ta da devreye gireceğini gösteriyor. Bu Suriye’den bile daha zor ve tehlikeli bir hal alıyor. Irak’ta 22 yıldır düğümlenen pek çok siyasi, etnik, dinsel, mezhepsel ve askeri bölünmenin yanı sıra birçok düğüm de var. Özellikle Sünniler, Şiiler, Kürtler ve diğer azınlık etnik gruplar ve inançlar arasında ihmal edilen ve baskı altına alınan sorunlar bulunmaktadır. Bu büyük sorunların yanı sıra DAIŞ’e karşı yürütülen savaşla birlikte bölünmüş toplum daha da bölünmüş hale geldi. Her kafadan bir ses çıktığından bir türlü toparlanamıyor. Bölgesel ve küresel devletlerin müdahaleleri nedeniyle tüm Iraklıların devleti olamadı, çok başlı vekalet bir devlet haline geldi. Silah sanayisi de dibe vurmuş olduğundan ve rejimin yıkılmasından sonra sadece silah sanayisi değil her tür sanayi gelişememiştir. Şu anda askeri alanda ulusal güvenliğe ciddi tehdit oluşturan çok fazla bölünme var.
IRAK’IN ŞUANKİ DURUMA NEDEN OLAN BİRÇOK FAKTÖR VAR
Elbette ki bunların birçok sebebi vardır. Bunların en önemlilerinden biri şüphesiz ki İran’ın bölgedeki azalan nüfuzu ve farklı arayışların içine girmesidir. Son dönemlerde artan bir şekilde her coğrafyada kimi zaman taktik kimi zaman stratejik darbeler alan İran’ın ne yapacağı ya da ne yapabileceği çok belirsizdir. İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırılarının ardından Şam’daki Baas hükümetinin devrilmesi İran’ı büyük baskı altına soktu. İran, Irak’ta kendisinin, Yemen’de ise Husilerin varlığının tehlikeye gireceğini görerek geri adım attı ve gelişmelere göre pozisyon almak istedi. Yeni cumhurbaşkanı yönetiminde İran’ın bu darbeleri atlayan ve ABD ile diyalog geliştirmeye çalışan bir yöne meyilli olduğu görülüyor. Ali Hamaney şahsında temsil edilmek istenen klasik rejim duruşu ciddi darbeler almış hatta tarihin en çaresiz durumuna düştüğü görülmüştür. Yeni Cumhurbaşkanlığıyla buna bir çare arandığı, bunun da yine ortak bir rejim aklıyla yapılmak istendiği düşünülebilir. İran rejiminin arayışı cepheden karşıtlaşmadan kendi konumunu koruyabilmektir. Son on yılda artan etkisinin azaldığını ve daha da azalacağını kendisi de kabullenmektedir ama bunun ne oranda olacağını tam kestirememektedir. İran’ın kendi topraklarına doğrudan yönelmeyi geciktirecek ya da savuşturacak her gelişmeye yatırım yapmaya devam edeceği söylenebilir. Çünkü İran Suriye’de görüldüğü gibi büyük bir geri çekilişi artık kaldıracak durumda değildir. Şuanki politikası yenilgiyi kabul etmeden olanları sineye çekmek olarak tanımlanabilir. Bu durum aynı zamanda İran’a Irak’taki etkisini artırma fırsatı ve gerekçesini de sunmaktadır. Çünkü Türk devletine ait çetelerin saldırıları İran’ın kullandığı mezhepsel duruşa ve farklılığa ciddi bir zemin sunmaktadır. Irak’ın Sudani hükümeti ile birlikte faşist Türk devletine yakınlaşma politikası güttüğü belirtilebilir. Fakat Irak’taki Şii’lerin son saldırılarla birlikte içerdeki çelişkilerini dışarıya daha az yansıtacağı ve İran ile daha fazla uyumu esas almaya dikkat edecekleri en azından İran’ın bunun için uğraşacağı belirtilebilir. Ancak Gazze, Lübnan ve Suriye’deki gelişmeler nedeniyle İran’ı sınırlandırma ve bölgesel bir güç olmaktan çıkarma politikaları Irak’ı da etkileyecektir. Suriye’de olduğu gibi İran destekli güçleri etkisiz hale getirmek isteyen NATO ve İsrail, Irak’ta da İran ve müttefiklerine baskı yapmayı sürdürüyor. Bu baskı ve sindirme süreci Bağdat hükümetinde ve Irak’ın idari yöntemlerinde bazı değişikliklere yol açıyor. Irak’ta Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde Kürdistan’a benzer yeni bir özerk veya federal yapının ortaya çıkması mümkündür. Önümüzdeki süreçte Irak’ın hem siyasi hem de olası askeri gelişmelerin yoğunca yaşanacağı bir ülke konumunda olacağı açıktır. Yani Suriye’de uygulanan benzer bir planın Irak’ta da uygulanacağı görülüyor. Bu yönlü bazı bilgiler ve hareketlenmeler de var. Çünkü hedefte İran vardır. Irak ve Husiler etkisizleştirilerek İran teslim alınmak isteniyor. Eğer teslim olmazsa İran’daki yönetimin değiştirileceği ortaya çıkıyor. Irak, İran açısından son kaledir. Irak’ta İran’a bağlı gruplar var, ABD yanlısı güçler var. Belli ki Irak’ta sonuç alınmadan İran’a yönelme zordur. Görünen 2025’in Irak sahasında çelişki, çatışma ve savaşların yaşanacağıdır. Müdahale aşaması Irak’a geldiğinde İran ya teslim olacak ya da savaşacaktır. Her iki durumda da bölge statükosu sarsılacaktır. Görülen odur ki Irak artık bir savaş ve mücadele alanıdır.
IRAK’TA EN BÜYÜK TEHDİD TC’NİN ASKERİ ÜSSLERİDİR
1983’ten bu yana sürekli olarak (Irak sınırını) ihlal eden işgalci Türk devleti, Başûrê Kürdistan topraklarını işgal ediyor. Ancak 2019’dan bu yana Xakurkê, Heftanîn, ardından Metîna, Zap ve Zagros’a yönelik kapsamlı işgal saldırılarıyla her geçen yıl işgalini daha da zorluyor. Bu toprakları savunan ve halkı için canını ortaya koyan gerillalara karşı yasaklı silahlar kullanıldı. Onlarca ağır teçhizat ve silah KDP desteği ve Irak’ın onayıyla geçti. Irak’ta irili ufaklı onlarca üs kurdu. Türk devletinin büyük bir üssü 2015 yılında DAIŞ’e karşı savaş adı altında ama Musul’u işgal etme amacıyla Başika Askeri Üs inşa edilmişti. Her yıl işgalci askerlerinin sayısını artırdı. En önemlisi DAIŞ’le mücadele adı altında KDP ile iş birliği içinde onlarca silahlı paramiliter grup ve çeteyi eğitti. Türkmenlerden Roj çetelerine, Baasçılardan cihatçılara kadar pek çok çete burada eğitildi. Irak’ın göbeğinde, kendine bir hak olarak gören ve ilhak etmek istediği çok stratejik bir bölgede, KDP’nin iş birliğiyle buradaki işgalini kalıcı hale getirdi. Başika üssünün varlığı Maxmur’u, Şengal’i, hatta Rojava’yı tehdit ediyor. Aslında en büyük tehdit Irak’ta. Şii gruplar zaman zaman işgalci Türk güçlerinin Irak’tan çekilmesini ve özellikle Irak parlamentosundaki Başika üssünün boşaltılmasını talep etse de bu talepler yerine getirilmedi ve uygulanmadı. Her ne kadar Meclis tutumunu göstermiş olsa da Türk devleti ile ittifak içinde olan hükümetler meclis kararlarını uygulamamıştır. İşgali önlemek için Irak’ın hukuk alanında eli güçlüydü ancak irili ufaklı adeta düğümlenmiş birçok sorun gerekçesiyle olmadı.
IRAK’TA POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ OLMADI
2024 yılında yapılan Başur/Federe Kurdistan Bölgesi seçimleri genel olarak ne bölgede ne de Irak genelinde politika değişikliklere yol açmadı. KDP seçimlerdeki sonucu ihanet politikasının ciddi bir siyasi sorun yaratmadığını YNK ise yalnızca radikal muhalif pozisyonu ve diğer partiler ile ilişkilenmesinin kendisini KDP’yi dengeleyecek düzeyde tutacağını düşünmektedir. Bu açıdan YNK üzerindeki baskı azalmamakla birlikte çizgi değişikliği yapmasına pratik bir neden ancak Kürt ulusal birlikteliğine ön ayak olabilecek girişimleriyle olabileceğini gösteriyor. Türkiye ve İran’ın Irak’taki konumlarında yaşanacak değişim doğrudan bu iki oluşumu da etkileyecektir. Rojava’daki direniş ile mevcut pozisyonun korunması veya daha etkin hale gelmesi hem KDP’ye hem de YNK’ye yansıyacaktır. Irak genelindeki olası gelişmeler artık Kürtlere ve Kürdistan’a karşı faşist işgalci Türk devletiyle iş birliği yapan KDP açısından özel olarak değerlendirilmesi gereken bir süreç olacaktır.
MÜDAHALENİN ZEMİNİNİ IRAK MERKEZİ İKTİDAR BİZZAT HAZIRLADI
En son AKP iktidarının faşist şefi Erdoğan’ın 22 Nisan 2024’teki Bağdat ziyaretinin ardından Ankara-Irak anlaşması tamamen Türk işgalinin önünü açtı ve onu meşrulaştırdı. Bu taviz daha çok Mustafa Kazimi’nin başbakanlığı döneminde yaşandı, Sudan yönetimi devraldı ve Türk devletine daha bağımlı bir politika izledi. Aslında Türk devletinin talimatıyla 9 Ekim anlaşmasında Kazimi ve Barzani tarafından imzalanmış ancak Êzidî toplumunun direnişiyle karşılaşmış ve amacına ulaşamamış. Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırıların gerillalar tarafından yenilgiye uğratılmasının ardından Türk devleti ‘terörle mücadele’ adı altında Irak’a büyük baskı uygulayarak bu suçlara ortak yapmıştı. Böylece işgalin önü Irak tarafından açılmış oldu. Şu anda bile Başûrê Kurdistan’a asker gönderiliyor ve Irak bunun önünü almıyor.
İsrail nasıl Suriye’de Türk devletinin paralı askerlerini Esad rejimini yok etmek için kullandıysa, Irak’ta da aynı politikayı izleyebilir. Bir yıldır Türk devletinin Iraklı Baasçıları ve bazı Türkmen grupları silahlandırıp eğitmesi, yine KDP aracılığıyla binlerce DAIŞ çetesini dışarı çıkarması, Duhok ve Musul’da onlarca askeri üs inşa etmesi Irak’ın ne kadar tehlike altında olduğunu gösteriyor. Eğer bugüne kadar İsrail, Amerika ve İngiltere, işgalci Türk devletinin işgal saldırılarına ve politikasına karşı çıkmadıysa, böyle bir güne yatırım yaptıkları içindir. Bu saldırıları engelleme direnişini sadece özgürlük gerillaları yaptı. Türk devleti Osmanlı’nın hayallerini gerçekleştirmek istiyor, uluslararası güçler de bundan yararlanarak bu arzusunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyor. Ama Türk devletinin kullanılması sıranın ona gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Bu uluslararası güçler bunu kullansalar bile işgalci Türk devletine küçük bir paydan (o da gerektiği kadar belki petrol ticareti) başka bir şey vermeyeceklerdir. Yani Türkiye deyim yerindeyse “Hem kiliseden hem de camiden” olabilir.
IRAK DIŞ MÜDAHALELERE VE İÇ ÇATIŞMALARA AÇIK
Irak için tehlike çok daha büyük. Irak kendi içinde bölünmüş durumda, hatta Şiiler, Sünniler ve Kürtler bile kendi içinde bölünmüş durumda. Şiiler kendi aralarında bölünmüş, Kürtler kendi aralarında bölünmüş, Sünniler kendi aralarında birleşmiş değil. Demokratik bir ülke olmadığı için Êzidîler, Hıristiyanlar vb. etnik inanç ve toplumların haklarını tanımıyor. Hem demokratik değil hem de Sudan ve Kazimi hükümetleri, Türk devletinin Irak’ta yerleşmesine izin veren politika izlediği için başlarında ‘Damokles’in kılıcı’ gibi sallanıyor. Son olarak Fetih (Şii) Koalisyonu lideri Hadi Amiri, Türkiye’ye Kuzey Irak’tan (Güney Kürdistan) çekilmesi için Eylül ayına kadar süre verdi. Ama Amiri çok geç kalmıştı. Şiiler içerisinde Türk devletine biraz daha yaklaşıp perde arkasında onlarla anlaşan yine Amiri olmuştu. Açıklama her ne kadar yerinde olsa da gecikmiş bir açıklamaydı. Bu yüzdendir ki neredeyse Eylül ayına kadar ne olacağı, gelişmelerin seyri ne olacağı kestirmek zor.
Fırat ALİ