17 Nisan 2020 Cuma Saat 04:19
Her ne kadar ilk eylemlerin ve göstericilerin talepleri bunlar olsada süreç için olaylar ve
gösteriler farklı boyutlara evrildi. Başbakan Adil Abdulmehdi protestolar
üzerine 29 Kasım’da istifa etti, buna karşın ülkede yeni hükümet kurulması
kararına gidildi. Cumhurbaşkanı Berhem Salih, hükümet kurmak için 1 Şubat’ta
bağımsız aday ve eski İletişim Bakanı Muhammed Tevfik Allavi’yi hükümeti
kurmakla görevlendirmiş, ancak Allavi Meclis’te güvenoyu toplantılarının
gerçekleşmemesi ve bazı Şii grupların yanı sıra Kürtlerle Sünniler tarafından
desteklenmeyince görevi iade etmişti. Gelişmelerin
ardından Cumhurbaşkanı Salih, hükümet kurmak için Necef eski Valisi Adana
el-Zurfi’yi görevlendirmişti. Fakat Şii grupların kendisini ABD ajanı olmakla
suçladığı Adnan el-Zurfi de hükümeti kurumadı. Daha sonra Cumhurbaşkanı Berhem
Salih, Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa el-Kazimi’yi hükümet kurmakla
görevlendirdi. Şii taraflarının çoğunun ABD tarafından görevlendirilmekle
suçladığı el-Zurfi’nin yerine, Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa
el-Kazimi üzerinde Şii taraflar arasında mutabakat sağlandı. Irak’ta İran’a
yakın siyasi ve askeri gruplar, geçen aylarda Kazımi’ye ‘ABD’nin adamı’ ve
‘İranlı General Kasım Süleymani ile Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Muhendis
suikastında parmağı bulunuyor’ şeklinde suçlamalar yöneltmişti. Fakat aynı
gruplar bu sefer Kazımi’yi başbakanlık makamına aday gösterdi. Bir kısım
gözlemci, bu manevra hareketini, Kazımi ile İran’a yakın gruplar arasında
kapalı kapılar ardında birtakım anlaşmaların yapılmasının sonucu olabileceğine
işaret ederken, diğer bir kısım gözlemciler ise söz konusu grupların bu adımla
Washington’a güven mesajı verme amacı güttüğünü belirtiyor. Yine Kazımi, Washington ve Tahran arasında denge unsuru
olarak nitelendiriliyor. Kazımi’nin karşılaşacağı en büyük zorluk Washington’un
İran’ın ülkedeki müttefiklerini hedef almayı sürdürmesiydi. Bunun
gerçekleşmesi, Irak’ın açık çatışma sahasına dönüşmesi anlamına gelicekti.
Bundan sonra savaş, kullanılan paravan güçlerden ziyade devletler düzeyinde
yürütülecektir.
ABD‘NİN BÖLGEYE MÜDALESİ
İran Devrim Muhafızları Kudüs Güçleri’nin başındaki general Kasım
Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el Mühendis Bağdat
havaalanında 2 Ocak günü saldırının hedefi oldu. Pentagon, ABD Başkanı Donald
Trump’ın talimatı ile Süleymani’nin konvoyuna saldırı düzenlendiğini bildirdi.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ABD’nin
son yıllarda Ortadoğu’daki politik söylemine bakıldığında çoğu kesim için
beklenen bir saldırı değildi. Hedefin bu denli üst düzeyden seçilmesini ABD’nin
son yıllarda Ortadoğu’da izlediği politikanın kaçınılmaz sonucu olarak
değerlendirmek mümkün. Bu bağlamda İran’a dönük son saldırıların nasıl bir
strateji kapsamında geliştirildiği belirsiz kaldı. Saldırı objektif olarak
ABD’nin İran ile savaşı göze aldığının ve alabileceğinin işareti olarak görüldü
fakat olaylar farklı bir boyutta gelişti. Çünkü ABD’nin Ortadoğu’daki politik ve pratik
pozisyonu İran’la savaşa hazır değildi. Yine bu süreç derinleşerek ve
karşılıklı misillemelerle devam etti. İran, Ocak ayında Anbar ilindeki
Aynul-Esed üssü ile Hewlêr yakınlarında bulunan ABD askeri üslerine füze
saldırılarında bulundu. Bu karşılıklı misileme hamleleri sonrası ve Irak’taki
İran yanlısı Şiiler ile Haşdi Şabi gruplarının baskısı sonucu 5 Ocakta Irak Parlamentosu ABD askerleri de dahil, ülkedeki yabancı
askerlerin Irak’ı terk etmesi kararıyla yeni bir seviyeye evrildi. Sadr
Hareketi Lideri Mukteda Sadr’ın yaptığı Şii parti ve hareketlerin
çağrısıyla Cadriye bölgesindeki Bağdat
Üniversitesi dört yolunda gösteriler başladı. Gösteriler belli orada katılımlar
olsada aslında eylemciler iki ye bölünmüş durumdaydı. İran’a yakınlığı ile
bilinen Haşdi Şabi bünyesinde faaliyet yürüten ve ABD’nin ocak ayı başında “Yabancı
Terör Örgütleri” listesine aldığı Asaib Ehlil Hak grubunun lideri Kays Kazali
de protestolara destek veren isimlerdendi. Iraklı Şiilerin en üst dini mercii
olarak bilinen Ayetullah Ali Sistani ise taraftarlarına, Sadr’ın çağrısıyla
protestolara katılmama talimatı verdi.
Yaşanan gerginlik, ABD ve Koalisyon güçlerinin Irak’ta olası
bir İran saldırısına karşı faaliyetlerini hatta DAİŞ ile yürüttüğü mücadeleyi
bile askıya aldı. ABD Irak’ın yaklaşımına karşı tutumunu ‘ağır ekonomik ambargo
uygularız’ şeklinde belirledi. Amerika Savunma Bakanı harita üzerinden İran’a
bağlı Haşdi Şabi’nin Irak’taki noktalarını gösterdi. Eğer göstericileri Amerika
konsolosluğuna doğru kaydırırlarsa haritada gösterdiği bu yerleri vuracaklarını
söyledi. Fakat bu karar, ancak Hükümet onayı ile faaliyete geçeceği ve hali
hazırda Irak’ta yaşanan kaos ortamında bir hükümet kurulamadığı için havada
kaldı. En nihayetinde; Irak yıllardan beri milliyetçilik, ırkçılık ve dincilik
zehrinden beslenen ulus devletlerin ve despotik yönetimlerin durağı olmaya
devam edeceği kesinleşmiş oldu. Yine Irak, iki taraf arasında çatışmalı bir
bölge haline geldi. Bölge halklarının çıkarlarını, özgürlük ve demokratik
taleplerini dikkate alan politikalar ne ABD’nin,
ne de başka güçlerin gündeminde değildi. Bu anlamda Irak’ta daha karmaşık ve zorlu günlerin beklediği çok
açık görülmeye başlandı.
ABD’NİN GÜNEY KÜRDİSTAN’A DÖNÜK PLANLARI
Özellikle Irak’taki gelişmeler giderek bir belirsizliğe yol
alırken Güney Kürdistan’a da belli ölçüde yansımaları oldu. Yine ABD’nin bölgede İran’ı zayıflatma, kuşatma ve
İsrail’i koruma dışında bir stratejisi, hedefi görünmemeye başladı. Bu anlamda objektif
koşulları değerlendirmeden yoksun, gerçekçi siyasi hedefleri çizemeyen,
dost-düşman ayrımını doğru yapamayan, zamanlamasını ve tarzını somut koşullara
göre değiştirip geliştiremeyen Güney Kürdistan yönetimi bir anda Irak’ta
yaşanan kaos ve krizin bir parçası oldu. Her ne kadar son yıllarda İran ile ABD arasındaki hegemonya savaşında
denge siyasetini yürütmeyi esas aldıysa da son gelişmelerle birlikte bu denge
siyasetini yürütemedi. Bütün bunlar olurken bölgede ABD süpriz bir hamle
yaparak Ocak ayında İran’ın füze
saldırısına uğrayan Ain al-Asad ve Hewlêr üslerine Patriot füze savunma bataryaları
yerleştirdi. Patriot füze savunma sisteminin yerleştirilmes,i merkezi Irak
hükümetinin onayına bağlı olduğu için Amerikan güçleri Ocak ayından beri
konuyla ilgili Bağdat’la görüşüyordu. Bağdat’ın kaygısı Patriot sistemine onay
vermesi durumunda Tahran’ın öfkesini çekmesiydi. Yeni bu gelişmeler ekseninde ABD Irak’taki
Amerikan üslerini boşalttı. Kerkük, Kaim ve Musul’daki ABD askeri üslerinden
sonra Anbar vilayetinde bulunan Hebaniye Havva Üssü de Irak ordusuna
devredildi. Her ne kadar üste görevli
500 Amerikan askerinin Ayn el Esad Üssü’ne çekildilği belirtilse de önemli bir
kısmı, Güney Kürdistan’da kurulacak yeni üslere konuşlandırılacaktı.
Kerkük’teki K1 üssünden çekilen 300 Amerikan askerinin şimdiden Süleymaniye’ye
kaydırıldığı yansımıştı.
Bilindiği gibi ABD ordusu, halihazırda Kürdistan Bölgesi
başkentinde bulunan üslerine ek olarak Hewlêr, Süleymaniye ve Halepçe’de birer
yeni üs kuracağı açıklamaları gelmeye başladı. ABD nin Güney Kürdistan’a güç
göndermesinin tartışmaları sürerken ilk
kez YNK bölgesinde de üslenecek olması yeni bir planın devrede olduğunun
göstergesi oldu. ABD ordusunun burada 2, 2’si de KDP’nin denetimindeki bölgede toplam 4 üsse
sahip olacaktır. Bunun Güney Kürdistan iç
dengelerine yansımasının olacağı artık çok açıktır. Zira Hewlêr’deki mevcut
üssün yanı sıra en az 3 Pêşmerge eğitim kampında da konuşlanmış olan ABD
ordusu, ilişkilerini şimdiye kadar ağırlıkta KDP üzerinden yürütüyordu. Bazı
temsilcileri ile irtibatı bulunsa da YNK ile resmi düzeyde ilişkileri
bulunmuyordu. Bu durum şimdi YNK tarafında
üs kurmasıyla değişecektir. Bu durum her
ne kadar ABD ordusunun Irak’ın farklı bölgelerinden çektiği askerini
Kürdistan’a konuşlandırmasını olumlu olarak değerlendirilse de, somut olarak
ABD’nin bölge üzerindeki politkalarına baktığımızda siyasi istikrara katkı sunmaktan ve yine ikili iktidar açısından bir denge unsuru
olmaktan çok uzak olduğu anlaşılmaktadır. Yine Kürtlerin ulusal birliğini sağlamak,
örgütlenmek, direnmek, kendi topraklarında özgür bir kimlik ve statüyle kendini
kabul ettirmek dışında başka bir seçeneğe bel bağlamaları da gelecekte uzun ve acılı bir sürecin yeniden
başladığının göstergesi olmuştur. Ve bu siyasetin son 100 yıldır Kürtlere hep kaybettirdiği çok açıktır.
ABD ile İran arasında bölgesel düzlemde devam eden gerginliğin
Güney Kürdistan’a taşması şimdi ciddi risklerle karşı karşıya olduğunun açık
gösterğesidir Rojhilat sınırına yakın 2
yarı kalıcı üs kurmanın anlamı, İran ile çatışma sahasını Güney Kürdistan’a
kaydırmaktır. Yine son günlerde KDP’nin Zinî
Wertê’ye güç gönderme ve oraya üs kurması Türkiye’nin Güney Kürdistan’ı işgal edip, tümüyle hakimiyeti
altına alma planı olsa da 1991’den bu yana Güney Kürdistan toprakları ABD’nin
denetimi altındadır. 2018’de Türkiye‘nin Bradost alanlarını işgali de ABD’nin izniyle
olmuştur. Yine bu plana ABD’nin göz yumduğuna şahit olmaktayız. Bu da ABD ve
Türkiye’nin İrana karşı bölgedeki strajisini belli etmektedir. İran Yani
rojhalat bölgesini tamamen NATO üyesi güçlerin denetimine bırakmak, olası bir İran
müdalesinde statejik bir denklem kurma ihtimali büyüktür. En nihayetinde ABD’nin, krizle karşı karşıya olan Güney Kürdistan’ın
ekonomisini kurtarma planı olduğu öne
sürülse de elbette ki iyi niyete dayanmıyor. Kürdistan bölgesinin mevcut
kırılgan durumu ABD açısından İran’a karşı taviz koparmak için büyük fırsatlar
sunuyor. Bunun yarattığı riskleri çok net görmek gerek.
Hêvî Numan AMED
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html