20 Mayıs 2019 Pazartesi Saat 11:45
Aylardır Kürt Halk Önderi üzerindeki tecridin kalkması için
Leyla Güven, zindanlardaki binlerce tutsak, Avrupa ve Kürdistan’daki birçok
devrimci süresiz-dönüşümsüz açlık grevi yürütüyorlar. 30 Nisan’dan itibaren de
30 devrimci tutsak ölüm orucu başlattılar. Bunların bir kısmı üç ay, bir kısmı
da iki aydan fazla açlık grevinde olanlardır. Onların açlık grevlerini 15-20
gün olarak görmek ve böyle yansıtmak yanlıştır. Bu açıdan ölüm orucu
eylemlerinde erken şehadetlerin olması büyük bir olasılıktır. Tecrit için
mücadele edenler sadece açlık grevi yada ölüm orucu eylemleri yapanlardan
ibaret değil. Özellikle Beyaz Tülbentli Kürt anaları tecride karşı mücadelenin en
büyük eylemcileri haline gelmiş durumda. Öte yandan Türkiye içinde ve dışında
demokrasi güçleri de tecridin kaldırılması için tutum ortaya koymuşlardır.
Tecride karşı mücadele meşru ve etkili bir mücadele haine gelmiştir. Eylemin
haklılığı ve meşruluğu çok geniş toplumsal ve siyasi kesimler tarafından kabul
edilmiş durumdadır. Sadece insan hakları örgütleri ve hukukçular değil, farklı
siyasi kesimler de tecridin kaldırılması için tutum koymuşlardır.
Tecridin kaldırılması Kürt halkı için çok önemlidir. Kürt
halkı tecritle yan yana yaşamak istemiyor. Leyla Güven, zindandaki direniş ve
Beyaz Tülbentli anaların kararlı mücadelesi tecridin kaldırılmasında ısrarı
ifade etmektedir. Direnişçiler ve Kürt halkı tek bir avukat yada aile görüşü
için direnmiyor. Tecridin tam kalkması için direniyor. Binlerce insanın
aylardır süren direnişi bu anlama gelmektedir. Zindanlarda ve dışardaki direniş
ve demokratik kamuoyunun gücü avukatların Kürt Halk Önderi ile görüşmesini
sağladı. Bu görüşmeyi kesinlikle tecridi
kırma direnişi sağladı. Ancak bu görüşme tecridin tümden kırılması sonucu
gerçekleşmedi. Aksine direniş karşısında zorlanan AKP-MHP ittifakının tecride
karşı mücadelenin haklı ve meşru zeminini zayıflatmak için attığı taktik bir
adımdı. Önder Apo da ben bu görüşmeye ancak düşüncelerimi ortaya koyarsam
çıkabilirim, demiş ve görüşme böyle gerçekleşmiştir. Önder Apo’nun bu görüşmede
7 maddelik Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunu çözümünü içeren
mesajını sunması bunu göstermektedir. Yoksa İmralı’da diyalog yada müzakere
nedeniyle böyle bir mesaj ortaya çıkmamıştır. Ancak AKP iktidarı direniş
karşısında çok zorlandığı için kendisi için de yararlı olabileceğini düşünerek
bu görüşmeye izin vermiştir.
Kuşkusuz 8 yıl sonra avukat görüşmesine izin vermesinin
nedenleri vardır. Yoksa demokratik zihniyete sahip olduğu ve Kürt sorununun
çözümünde bir yumuşama içine girdiği için değil. Vurgulamalıyız ki bu
görüşmeyi sağlatan da adalet bakanının yasağı kaldırdık demeye zorlayan da
yürütülen büyük direniştir. Dolayısıyla 31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’na verilen
oyları vazgeçirmek için bu görüşme yaptırıldı, demek olaya yüzeysel
yaklaşmaktır. AKP iktidarına yönelik öfkeyi yumuşatmak ve bundan çıkar ummak
yaklaşımı da olabilir. Ancak görüşme yaptıran esas etken bu değildir.
Direnişçiler sadece bir görüşme yaptırıldı diye tecridi
kalkmış görmediklerini açıkladırlar. Adalet bakanı yasak kalktı diyor. Böylece
8 yıl hukuksuzluk yaptıkları ve suç işediklerini kabul etmiş oldular, Merdi
Kıpti gibi. Bilindiği gibi Merdi Kıpti yiğitliğini anlatırken hırsızlığını
ortaya koyarmış. Eğer yasak kalkmışsa o zaman adalet bakanı kamuoyuna bundan
sonra avukatları ve ailelerinin hiçbir engelle karşılaşmadan Kürt Halk Önderi
ile görüşebileceğini açıklamalıdır. Çünkü bugün bir görüşme yaptırırlar sonra
aylarca yada yıllarca yaptırmazlar. Bunu biz de Kürt halkı da zindandaki
tutsaklar da gördü. Bundan iki buçuk yıl önce 15 Temmuz sonrası İmralı’daki
durum bilinmediğinden açlık grevi yapıldı. Bunun üzerine sıkışan iktidar Önder
Apo’nun kardeşini İmralı’ya gönderdi. Ama sonradan 2,5 yıl aile görüşü
yapılmadı. Ne zaman Leyla Güven süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girdi,
zindanlarda büyük bir fedai direniş ortaya konuldu Mehmet Öcalan yine İmralı’ya
gönderildi. Dolayısıyla bir iki görüşme
ile tecrit kalkmış olmaz. Bunu kamuoyuna yükümlülük altına girecek biçimde
taahhüt etmeleri gerekmektedir. Yasak kalkmışsa adalet bakanının yapması
gereken budur. Çünkü aylardır sadece bir görüşme yapılsın diye bedenler ölüme
yatırılmamış.
Önder Apo’nun avukatlarıyla görüşmesi ve 7 maddelik mesaj iletmesinin
23 Haziran seçimleriyle hiçbir alakası yoktur. Önder Apo nasıl bir Türkiye,
nasıl bir Kürdistan öngördüğünü ortaya koymuştur. Önder Apo’nun ortaya koydukları tamamen
AKP-MHP iktidarının politika ve uygulamalarına karşı tutumdur. Bu 7 maddeyi
dinleyenler tabi ki AKP-MHP iktidarına karşı tutum alır ve 23 Haziran’da
AKP-MHP faşist ittifakına kaybettirmek ister. Eğer bu 7 maddelik mesaj akıl ve
mantıkla ele alınacaksa çıkarılacak tek sonuç böyle olur. AKP-MHP faşizmi
geriletilmeden, dolayısıyla İstanbul seçimlerinde AKP-MHP iktidarına kaybettirilmeden
7 maddelik mesajın pratikleşmesini sağlayacak siyasi zemin ortaya çıkmaz.
Dünyada bu 7 maddelik mesajın uygulanmayacağı tek ittifak ve politik zemin
AKP-MHP ittifakı ve bu ittifakın yarattığı politik ortamdır.
Önder Apo da Kürt Özgürlük Hareketi de demokrasi güçlerinin
hayrına olmayan hiçbir tutum göstermez ve adım atmaz. Çünkü Türkiye’de Kürt
sorunu ancak ve ancak demokrasi mücadelesi ve demokratikleşmeyle çözülür. Bunu zayıflatacak
hiçbir şey Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketiyle yan yana getirilemez. Önder
Apo kamuoyuna sunduğu mesajla Türkiye halkı karşısında AKP-MHP ittifakı ve
politikasını zayıf düşürmüş demokrasi güçlerine ise güç katmış ve konumlarını
güçlendirmiştir.
Önder Apo’nun avukatlarıyla görüşmesi direnişin sonucu
olmuştur. AKP iktidarının iç ve dış kamuoyu karşısında zorlanmasıyla olmuştur.
Seçimlerle ilişkilendirilmesi abesle iştigaldir. Avukatlarla yada aile ile
görüşmesi ve görüştürülmesi HDP yada Kürtlerin seçimdeki duruşlarını değiştirmez.
Avukatlar ve aile görüşmesi Önder Apo’nun yasal hakkıdır. Yasal bir hak bir
siyasi tutumla ilgili ele alınamaz.
Tecride karşı direniş AKP-MHP faşizminin geriletilmesini hedeflediği
gibi seçimlerde ortaya konulan politik duruş da bu amaçlıdır. Dolayısıyla bir
birinin karşısına konulacak olgular değildir. Aksine bir birini güçlendiren
süreçlerdir. Kürt halkı ve tüm demokrasi güçleri için şu anda en temel görev
Kürt halkı ve demokrasi güçleri üzerinde faşist baskı kuran AKP-MHP iktidarına
karşı mücadele yürütmektir. 23 Haziran seçimlerinde AKP-MHP ittifakına
kaybettirmek de bu görevin parçası olmaktadır. Bunun dışındaki her söylem ve
iddia ya spekülasyondur yada art niyetli olarak üretilmiştir.
Şu anda sadece Kürt halkına ve HDP içindeki demokrasi güçlerine
değil tüm demokrasi güçlerine düşen görev Önder Apo’nun kamuoyuna sunduğu 7
maddelik mesaja sahip çıkmak ve bu mesajdaki hedeflerin gerçekleşmesi için
mücadele etmektir. Bu mesaja sahip çıkmak. ve öngörülenleri sağlamak demokrasi
güçleri için büyük bir başarı hikayesi olur. Bunu da AKP-MHP’nin başını çektiği
cumhur ittifakı değil AKP-MHP’nin başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerine
yönelik politikalarına karşı çıkan demokrasi güçleri sağlayabilir.
AKP-MHP ittifakının başını çektiği cumhur ittifakı Kürt
düşmanlığı ve Kürtleri soykırıma uğratma üzerine kurulmuştur. Bu açıdan Önder
Apo’nun 7 maddelik çağrısı pratiğe geçtiğinde ortada AKP’nin yürüttüğü
politikalar kalır mı? Özcesi bu 7 maddelik mesajın öngördüklerini cumhur
ittifakı yada AKP değil sadece ve sadece demokrasi güçleri gerçekleştirir. O zaman bu 7 maddelik mesaj üzerinden ipe
sapa gelmez yorumlar yapmak akıl karı değildir. 23 Haziran’da yenilenen
İstanbul seçimlerinde Kürtlerin tutumu hiçbir biçimde değişmez ve
değişmeyecektir. AKP iktidarının kafasına büyük bir demokrasi kayası düşüp
yıllardır söyledikleri ve yaptıkları Kürt ve demokrasi düşmanlığının tersi bir
tutum içine girilmezse! Bunun da mümkün olmadığı açıktır. Bunu da en iyi
Kürtler ve demokrasi güçleri bilmektedir.
Mustafa KARASU
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html