21 Kasım 2009 Cumartesi Saat 11:03
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Maxmur kampına yönelik senaryolar hakkında açıklamalarda bulundu. Maxmur halkının onurlu bir duruşunun olduğunu söyleyen Karayılan ”Maxmur üzerinde kirli yöntemlerle sonuç alamazlar. Kamil Atak’ı cebinden çıkarabilecek Hazım Babat’lar orada durdukça Maxmurlular dönmez. Dönmeleri için savaşın durması savaşın bitmesi gerekir önce” dedi.
‘’Sorun ne Kandil’dir ne de Maxmur’dur. Kandil de, Maxmur da olmazsa PKK mücadelesini her biçimde yine yürütür’’ diyen Karayılan sorularımızı yanıtladı.
* “Açılım ın bir ayağı olarak Güney Kürdistan’da başta Maxmur olmak üzere özellikle mülteci kamplarına yönelik üçlü koordinasyonun girişimleri var. Yine PKK’den kaçanların Türkiye’ye götürülmeleri için görüşmelerin yapıldığı belirtiliyor. Maxmur’un boşaltılması gündemde mi?
– Evet, bu hususların gerçeklik payı var. AKP hükümetinin bir yanılgısı da şudur eğer Maxmur kampını tasfiye ederlerse PKK’nin büyük zarar göreceğini, PKK’yi yarı yarıya tasfiye edilmiş sayılacağını düşünüyorlar. Bu yanlış ve gerçekliklerle alakası olmayan bir tespittir. Bizim üstlenme alanlarımızla Maxmur kampı arasında 300 km var. Aramızda en az 20 küsur kontrol noktası vardır. Bizim oradan istifade etmemiz hele hele askeri bir takım istifadeler sağlamamız söz konusu değildir. Hayatın gerçekliğine ters bir şeydir. Maxmur kampında kim var? Orada halkımız vardır. Yurtsever, değerli Botan halkı, Zagros halkı vardır. Yani kendi davalarına, özgürlük amaçlarına bağlılığını ispatlamış, hiçbir çeteci anlayışa, koruculuğa, baskıya boyun eğmemiş onurlu insanlar vardır. O onurlu insanlar öyle hemen üç-beş kuruşla kandırılıp, götürülecek insanlar değildir. Fakat üçlü koordinasyon muhtemelen Türkiye’nin dayatmasıyla kampı tasfiye etmeyi gündemine almıştır.
DÖRTLÜ KOORDİNASYON VAR
İbrahim Muhammed Ali adında görevlendirilen şahsiyetin beraberinde bir heyet de görevlendirmiştir. Yani üçlü koordinasyona yerel hükümet de katılıyor. Onu da sayarsak dörtlü koordinasyon oluyor. Bu heyet kampı tasfiye etmek amaçlı görevlendirilmiştir. Bazılarını ikna etmek, bazılarına para verip, kaçırtmak, değişik biçimlerde bir psikolojik savaş yürütüp, oradaki kamp bileşimini tasfiye etmektir. Bilindiği gibi kamp sadece Maxmur kampı değildir. Başka yerlerde de altı yerleşim yerinde yerleşmiş olan Kuzey Kürdistanlı yurtsever halkımız vardır. Buradaki kamplara dönük de aynı biçimde politikalar sürmektedir.
Gerek Maxmur halkı gerek bu altı değişik alanda üslenmiş olan halkımızın onurlu bir duruşu söz konusudur. O onurlu duruşları temelinde mültecileşme durumları vardır. Yani bu konuda çeşitli oyunlar oynanacak, para-pul dökülecek, istihbarat faaliyetleri devrede olacak, bu kampları tasfiye etmeye çalışacaklar. Amaç sadece bu kampların tasfiye edilmesi değil, bu kampları tasfiye edip, özgürlük hareketinin tasfiye edilmesinde birer argüman olarak kullanacaklar. Amaç budur. Oradaki halkımız kendi öz iradeleriyle örgütlenmiş topluluklardır. Örneğin Maxmur’da halk tarafından seçilmiş resmi meclisler vardır. Diğer kampların da yönetim düzeyinde çeşitli biçimlerde aile çevreleriyle örgütlenmiş yönetimleri vardır. Dolayısıyla bu çabaların sonuç alıcı olacağını sanmıyorum. Belki tek tek gitmek isteyen aileler çıkabilir. Ama genel olarak bu tür tasfiyeci yöntemlerin sonuç alacağını pek düşünmüyoruz.
KİRLİ YÖNTEMLERLE SONUÇ ALAMAZLAR
Böyle kirli yöntemlerle Maxmur kampı üzerinde duracakları açıktır. Bu işle görevli olan söz konusu kişi yerel Kürt hükümetiyle ortak çalıştığını ifade etmiştir. Hatta bu konuda yerel Kürt hükümetinden bakanların da ismini vermiştir. Böyle bir tasfiye planında yerel Kürt hükümetinin ne kadar rol üstlenmiş olduğu önümüzdeki günlerde pratikte açığa çıkacaktır. Böyle kirli bir oyunda eğer Kürdistan bölgesel hükümeti yer almıyorsa o zaman açıklama yapmalıdır. Fakat bu tür senaryoların sonuç almayacağı da ortadadır.
HAZIM BABAT ULUDERE’DE DURURKEN KİMSEYİ ORAYA GÖTÜREMEZSİNİZ
* Ancak AKP hükümeti planlarının önemli bir kısmını Maxmur üzerine kurmuş gibi görünüyor…
– Bir kere bu halk niçin geldi? Korucu olmamak ve koruculara boyun eğmemek için geldiler. Devletin baskıları ve savaş vardı. Bundan kaçmak için köylerini bıraktılar. Peki savaş durdu mu? Hayır. Savaş olasılığı var mı? Evet var. Korucular var mı evet, baskı olabilir mi evet. Peki bu halk nasıl gidecek? Bu halk neden oradan çıktı ve neden tekrar gitsin? Zaten AKP yöneticilerinin hataları şudur zeminini yaratmadan bazı işler yapmak istiyorlar. Sen şimdi o köylüyü nasıl götürürsün?
Kendi köylerinde hala çeteler var.
Örneğin Hazım Babat devlet içindeki çetelerle bütünleşmiş bir çete reisidir. Her türlü kirliliği yapmış ve yapabilen bir çete odağıdır. Cizre’deki JİTEM, Hizbullah, devlet üçgeninde örgütlenmiş olan sistem deşifre oldu. Bu sistemde önemli bir rol oynayan Kamil Atak bir biçimde deşifre edildi. Şimdi tutuklu ama Hazım Babat bu konularda Kamil Atak’ı cebinden çıkarabilecek birisidir. Kamil Atak’ın işlediği cinayetlerin on katını işlemiştir. Yasadışı uygulamaları vardır. Bölgedeki aşiret, uyuşturucu, cinayet ağının başıdır. Bu kişi Uludere’de dururken kimseyi Uludere’ye götüremezsiniz. Orada çetecilik tasfiye edilmemiş ki bunlar gitsinler. Bir köylünün bu aşamada gitmesi, gidip bu sisteme teslim olması demektir. Yani bu Hazım Babat’a ve oradaki kirli savaşı yürüten tüm çeteci paramiliter gruplara sığınmak demektir. Hiçbir insanımız bunu kabul edemez. O insanlarımız onurlu insanlardır. Böyle bir sığıntı durumunu kabul edemezler. Bunların dönmesi için her şeyden önce savaşın durması gerekir. Savaş bitmeden nasıl dönecekler? Uğraşsınlar bakalım hele ne kadar döndürebilirler? Belki bazı aile çevreleri değişik biçimde gidip, yerleşmek isteyebilir ama öyle bir ekseriyet durumu asla söz konusu olmaz.
Öte yandan ihanet etmiş, artık bu sorunun bir tarafı olmaktan çıkmış, ortalıkta dolaşan tek tek bireyler var. Kaçmış olanların götürülmesi herhangi bir anlam ifade etmez. AKP acaba ben bunlardan bir de kamplardan bir grup oluştursam, bunları bir şamata ile götürsem bir puan elde edemez miyim? İyi bir imaj olmaz mı? Sorunu çözüyorum, PKK tasfiye ediliyor havasını yaratamaz mıyım, diye düşünüyor.
MİT KAÇANLARLA GÖRÜŞÜYOR
* İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “bayramdan sonra gruplar gelecek şeklindeki açıklamaları bunu mu içeriyor?
– Evet muhtemelen budur. Yani Beşir Atalay’ın şu kadar kişi gelecek söylemi bu olabilir. Biz güneyde bu temelde JİTEM’in, MİT’in çalıştığını biliyoruz. Bu kaçmış insanlarla görüştüklerini biliyoruz. İşte halktan toplayabildikleri kadar bir grup götürüp bir hava yaratmak isteyebilirler. Bu kamuoyunu aldatmaya dönük bir girişim olacaktır. Ayrıca bu tarzda gidecek insanlar orada halkın önüne çıkamaz. Onlar Kürt halkının arasında dolaşamazlar. Bu durumda götürecekleri her kişi için güvenlik de sağlamaları lazım. Çünkü halkımız özgürlükte karar vermiş bir halktır ve ihaneti de hiçbir biçimde kabul edemez. Bu açık bir gerçektir. Burada Kürt halkının iradesini kırmak, iradesinde gedik açmak amaçlı bir takım politikalar geliştirilmek isteniyor. Ben eminim ki tüm yurtsever halkımız, güneyde olsun kuzeyde olsun herkes böyle kirli bir politikaya karşı duracaktır. Belki bazı ruhsuz tipler alet olur ama halkımız hiçbir zaman bunu kabul etmez. Bu kesindir. Dolayısıyla bu tür girişimler bir çözüm de olamaz.
KERKÜK’E KARŞI AMED
* Kürdistan Bölgesi Başkanlığı ve hükümetinin Türkiye’deki tarışma ve yasal düzenlemelere ilişkin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bütün bu planların içinde Kürt yönetimi ne kadar yer alıyor?
– Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesut Barzani’nin Brüksel’de yaptığı basın toplantısında ortaya koyduğu çerçeve olumsuz bir çerçeve değil. Yani detaylar değil ama ana doğrultu itibariyle olumlu bir çerçevedir. Fakat Türk devleti bununla tatmin olmamaktadır. Türk devletinin ‘açılım’ politikası Kuzey Kürdistan’da belirttiğimiz çerçevede olurken, Güneyde de konsolosluklar açma bahanesiyle buradaki yapılanmayı yedeğine almayı hedeflemektedir. Hewler ve Kerkük’te konsolosluklar açarak, güney Kürtlerine şu mesajı vermektedir Kerkük’ten vazgeçin, Amed’e karşı benimle birleşin, sizi tanırım, demektedir. Böylece açılımın güney ayağını da oluşturmak ve her yerde kendi çizgisini hakim kılmak istemektedir. Bu amaç doğrultusunda bir takım diplomatik trafikler yaşandı. Ama artık eskisi gibi böyle Kürtleri birbirine karşı kullanma koşulları yok. Bunun zamanı geçmiştir. Artık Kürtler de bir ulus olarak ortak çıkarlarda buluşma ve dayanışma düzeyine idrak edebilme ve bunu pratikte ciddi bir oluşum olmasa da esas alma yaklaşımı geliştirmek durumundadır. Çünkü eğer Kürdistan’ın herhangi bir yerinde herhangi bir güç ulusal çıkarları esas almazsa kendisi de zorlanacak ve kaybedecektir. Dolayısıyla Kürtlerde daha çok demokratik ulusal çıkarlar ön plana çıkmak durumundadır. Herkesin bu temelde hareket etme gibi bir durumu söz konusudur.
Fakat her şey bölge başkanlığının söylediği gibi gelişmeyebilir. Çünkü AKP hükümetinin değişik düzeyde gruplarla, kişilerle ilişkileri vardır. Yani bunlar halen sürdürülmekte olan ilişkilerdir. Bunlardan bazıları ileri-geri konuşuyor, AKP hükümetinin PKK’yi tasfiye etme planlarına umut veren konuşmalar yapılıyor. Dikkatle izlemek durumundayız. Özellikle yerel hükümetin Maxmur üzerindeki planlamaya yaklaşımı netleşmeyen bazı hususları netleştirecektir. Fakat her halükarda şunu belirtmek mümkün artık Kürt halkında ulusal demokratik bir bilinç oluşmuştur. Biz daha çok bunun öne çıkacağını düşünüyoruz.
PKK’NİN STRATEJİK MÜTTEFİKLERİ VARDIR
Türk devleti ve AKP hükümetinde şöyle bir yanılgı gelişiyor İşte biz PKK’yi uluslar arası düzeyde tecrit ediyoruz. PKK’yi güneyde yani Kandil’de zorlayacağız ve bu temelde de sonuç alacağız. Hatta bu konuda uzman kesilen bazı kişi ve çevreler bölgenin konjonktürel durumundan hareketle PKK’nin artık bu biçimde devam etmesinin koşulları zorlaşmıştır. PKK de bunu gördüğü için grup gönderiyor, gibisinden değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bu değerlendirmeler külliyen temelsizdir, gerçekleri ifade etmemektedir. Bunlar doğru olmayan verilere dayalı değerlendirmelerdir. Neden?
Birincisi PKK’nin dayandığı stratejik müttefikler vardır. Bu stratejik müttefikler birincisi muazzam coğrafyasıdır. İkincisi kendi halkıdır. Coğrafyamız, halkımız ve Önderliğimizin doğru çizgisi, halkımızın desteği, coğrafyamızın muazzamlığı bizi yenilmez kılan bir gerçekliktir. Bunları elimizden alamazlar. Dolayısıyla bizim herhangi bir zorlanma durumumuz söz konusu olamaz. Bu tür teoriler geleceğe dönük umut yaratmak amaçlıdır. İşte“tasfiye edebiliriz şeklindeki politikalar ya birilerine yaranmak ya da bir çıkış yolu bulma adına yapılan değerlendirmeler ve tespitlerdir.
GERİLLA SADECE KANDİL’DE DEĞİL, DÖRT PARÇADA ÖRGÜTLÜ
* Türk devleti PKK Kandil’den çıkarsa bütün sorun hal olacakmış gibi düşünüyor. Oysa gerillalarınız Kandil dışında Kürdistan’ın dört parçasında mevzilleri var. Devletin bu Kandil fobisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Bu hareket kuzeyin zirvelerinde üslenmiş, toplumsal kesimlerinde çok etkili bir biçimde konumlanmış bir harekettir. Kandille ne alakası var? Kandil bugün olmasa biz yine de var oluruz. Mesele Kandil değil ki. Sorun ne Kandil’dir ne de Maxmur’dur. Kandil de, Maxmur da olmazsa PKK mücadelesini her biçimde yine yürütür. Bir mevzinin, iki mevzinin bilmem on mevzinin bir biçimde PKK’den alınmasıyla PKK’nin yola geleceğini sanmak kendini aldatmaktır. Bu hareket sadece Kandil’de değil, bugün doğu Kürdistan’daki Şaho’da da, doğu Kürdistan’ın arazilerinde de varlığını sürdüren bir harekettir. Kuzeyinde var, güneyinde var her tarafında vardır. Dolayısıyla bu olguları doğru değerlendirmek insanları doğru sonuçlara götürür. Türk devletinin bu yönlü yanlış tespitleri var. Özellikle bazı danışman unsurların bu konuda belli ki doğru olmayan politikaları yoğunlaştırma çabaları söz konusudur ama bunlar çok fazla sonuç vermez. Kürtler birbirleriyle savaşmazlar, bunun dönemi aşılmıştır. PKK öyle şu devletin, bu devletin tavır almasıyla zorlanmaz. Çünkü PKK’nin daha önceden de o devletlere dayanma gibi bir durumu yoktu. Bunu bilmek ve buna göre yaklaşmak kişileri doğru sonuçlara götürecektir.
DEVLET İÇİNDE CİDDİ BİR ÇATIŞMA VAR
* Ankara’da yargı, hükümet ve ordu arasında gerginlikler var. Telefon dinlemeler, sızdırılan belgeler gündemi altüst etmiş durumda. Ankara’da güçler arasında yaşanan bir savaş mı? Yoksa bu devletin yeniden şekillenmesi midir?
-Bence bu devletin yeniden şekillendirilmesinden ziyade devlet içindeki güçlerin çatışmasının bir yansımasıdır. Devlet sistemi içerisinde ciddi bir çatışma ve mücadele durumu söz konusudur. Bunu herkes biliyor. Daha önce üniversiteler üzerinden çok ciddi bir mücadele yürütüldü. Şimdi de yargı kurumu üzerinde aynı şey var. Değişik alanlara yayılmış bir mücadele oluyor. Özellikle Dursun Çiçek’in ikinci kez serbest bırakılması yargı tarafından verilmiş bir cevap ve bir hamle olduğu görülüyor. Birbirlerine karşı hamle geliştirme durumları söz konusudur. Yani bu devlet sistemi içerisindeki mücadelenin bir biçimde dışa vurumudur. Bu aynı zamanda Türkiye cumhuriyetinin demokratikleşip, demokratikleşmeme mücadelesidir de.
Türkiye cumhuriyeti sistemi kendisini ne kadar Ergenekon gibi bir yapılanmadan ayıracak? Ergenekon gibi bir yapılanmadan arındırırken onun yerine geçen güçlerin kendi Ergenekonlarını oluşturup oluşturmayacakları da önemli bir sorundur. Devleti şeffaflaştırma, netleştirme bu anlamda gerçekten bir demokratik düzene kavuşturmadan ziyade kendi egemenliklerini sağlama mücadelesi öne çıkmaktadır. O açıdan biz bazı çevrelerin belirttiği gibi bunu tümüyle bir demokratik mücadele olarak değil de, demokratikleşmeye hizmet edecek bir gelişme olarak görüyoruz. Biri bir diğerini gerileterek, kendisi yerine yerleşiyor, kendisi kurumlaşmasını geliştiriyor. Sistemin demokratikleşmesinin önünde engel böyle şekilleniyor. Fakat her halükarda sistem içinde çöreklenmiş Gladyo örgütlenmesinin bir devamı olan yapılanmaların aşılması elbette ki demokratikleşme yolunda önemli bir gelişme olacaktır. Ancak demokratik bir düzen için onun yerine geçenin de demokratik olması gerekmektedir. Bu olmadığı için herkes kendi sistemini kuruyor ve bir iktidar kavgası biçiminde gelişiyor.
Bugün statükocu sistemle mücadele halinde olmak önemlidir. Ancak bunu yaparken, yerine kendi Ergenekon’unu oluşturmadan, şeffaf bir sistemi geliştirmek gerekiyor. Fakat bu biçimiyle yarım yamalak, politik uzlaşma yöntemlerini kullanarak dengeci, boşluğu yakaladığı yerde kendi sistemini kurarak olmamalıdır. Bu demokratikleşme sürecinin önünü tıkatıyor. Dolayısıyla buna bir iktidar mücadelesi olmaktadır. Ama belirttiğim gibi Gladyo tipi sistemin aşılması Türkiye’de bazı yeni gelişmeleri de yaratabilecek bir süreci beraberinde getirebilir. Demokratikleşmeye doğru giden bir sürecin gelişmesine zemin olabilir. Bu konuda süreci dikkatle izlemek gerekiyor. Ama yaşanan şey daha çok bir hakimiyet ve iktidar kavgası gibi gelişiyor.-ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info