25 Aralık 2010 Cumartesi Saat 13:05
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, “Seçim öncesinde çok büyük ve hızlı gelişmeleri biz de beklemiyoruz ama sorunun çözümü için bir takım adımların mutlak surette atılması gerektiğini düşünüyoruz dedi. Karayılan atılması gereken adımları açıklarken, Mart ayında kapsamlı bir durum değerlendirmesi yapacaklarını söyledi.
ANF’nin KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile yaptığı mülakatın birinci bölümü 24 Aralık günü yayınlandı. Mülakatın ikinci bölümünde Karayılan, CHP’deki gelişmeler, BDP ile olası ittifak, seçimlerden önce bekledikleri adımlar, sınırdaki askeri hareketlilik ve yaklaşan seçimlere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
CHP’nin BDP ile ittifak yapacak düzeyde bir sosyal demokrat kimliğe ulaşabileceğini pek sanmadığını vurgulayan Karayılan, Kürt siyasetinin seçimlerde ise sol çevreler ve gerçek İslami çevrelerle bir blok oluşturmayı hedef olarak önüne koyabileceğini belirtti.
AKP’nin sadece kendi oyunu ve çıkarını düşündüğünü ifade eden Karayılan, Mart ayında kapsamlı bir durum değerlendirmesi yapacaklarını dile getirdi. Karayılan, “Eğer bu zamana kadar ikna edici bir adım atılmazsa bizim açımızdan bu sürecin artık bitmesi gündeme gelebilir diye uyardı. Karayılan mülakatta KCK operasyonlarına da değinirken, bunun çözüm önünde büyük engel olduğunu kaydetti. Ayrıca sınır hattındaki askeri hareketlilik konusunda da önemli bilgiler veren Karayılan, İran rejimini de idamdan vazgeçmeye çağırdı.
CHP’DE KÖKLÜ DEĞİŞİM KOLAY OLMAYACK
*CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ikinci kongre ile CHP içinde Baykal ve Sav ekibini bir biçimde tasfiye ettiği söyleniyor. 2011 seçimlerini de göz önüne alırsak CHP’den bir açılım bekliyor musunuz? Bu arada BDP ile CHP arasında bir işbirliği, ittifak ve seçim ortaklığı tartışıldı. Bu bağlamda bakıldığında Kürt sorunun siyasal çözümünde CHP’nin nasıl bir işlevi olduğunu düşünüyorsunuz?
-CHP hem bir ana muhalefet partisi olarak, hem de esasında bu devletin ve cumhuriyetin kuruluşunda önemli rolü olan bir parti olarak, gelinen noktada Kürt sorununun çözümünde önemli bir rol oynayabilir. Yapısal olarak Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorununda sorumluluğu bulunan CHP’nin günümüzde ortaya çıkmış olan gerçeklik karşısında, çözümün gelişmesinde üstüne düşen sorumlulukları yerine getirmesi bir gerekliliktir. Çünkü bu partinin sorumluluğunda geliştirilen inkar politikası bugün Türkiye’yi zora sokan bir politika durumundadır. Dolayısıyla değişiklik artık reddedilemez bir gerçeklik haline gelmiştir. Ama bugüne kadar bu parti sorunun çözümü değil, 1930’larda şekillenmiş olan inkar ve imha politikasının bir savunucusu konumundaydı. Fakat yaşanan yönetim değişikliği ile birlikte bu kalıptan çıkmaya dönük bazı çabalar gözlemlenmektedir. Tabii, bundan ne kadar çıkacak, gerçekten CHP Kılıçdaroğlu ile birlikte ne kadar bir değişimi yaşayacak, bunu biraz da zaman gösterecektir. Öyle görülüyor ki köklü bir değişimin gerçekleşmesi kolay olmayacak. Fakat belli bir düzeyde eskiyi aşmaya dönük bir gelişmeyi beklemek mümkündür.
CHP’NİN BDP İLE İTTİFAK YAPACAK DÜZEYDE SOSYAL DEMOKRAT KİMLİĞİ YOK
Ben BDP ile ittifak yapacak düzeyde bir sosyal demokrat kimliğe ulaşabileceğini pek sanmıyorum. Eğer böyle bir durumu olsa siyaset bir yerde ittifak ve ortaklıklar sahasıdır, ona karşı olunmaz ama mevcut durumda bunun koşullarının olmadığı yakın geçmişte yapılan tartışmalarla açığa çıkmıştır. Henüz ortada bir şey yokken bile bir sürü şey söylendi. İlla bir işbirliği, ittifak olmayabilir. Fakat Kürt sorununun çözümünde herkes katkısını sunabilir, bu temelde dayatmalar gelişebilir. Biz hep şunu söyledik “Kürt sorunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel sorunudur. Herkesi ilgilendiren bir sorundur ve herkes bir biçimde bu sorunun çözümüne katkı sunmalıdır. Çünkü sorunun çözümsüzlüğü Türkiye’ye de kaybettiriyor. Cumhuriyetin en temel kurumlaşmalarından biri olan CHP gibi bir siyasal organizasyonun bu konuda görevine doğru sahip çıkması gerekir, diye düşünüyoruz. Salt oy hesabıyla yaklaşmak ya da geçmişin politikalarında ısrar etmek, çağın gelişen koşullarını görmemek, dar milliyetçi ve şovenist bir bakış açısıyla soruna yaklaşmak zaten çatışmayı, bastırma ve isyanı doğurmuştur. Artık bu politikaların geride kalması gerekmektedir. Bu çerçevede biz tüm çevrelerin sürece katkı sunmasını ve katılım göstermesini isteriz.
SORUNU ERTELEMEK DOĞRU OLMAZ
*Tek taraflı ilan ettiğiniz eylemsizlik süreci gerektiği gibi işletilebiliyor mu? Bu sürecin oluşturulmasında Ankara ile karşılıklı bazı temasların etkili olduğu gündeme geldi. Bu anlamda Ankara bu süreçte üzerine düşenleri yaptı mı? AKP’nin bugünkü durumunu nasıl görüyorsunuz? Bir çözüm projesi var mı, yoksa Kürtleri oy potansiyeli olarak mı görüyor?
– Tek taraflı olarak ilan ettiğimiz eylemsizlik süreci Kürt sorununun çözümü için önemli bir şans ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Biz bu şansın doğru değerlendirilmesinin önemini hep vurguluyoruz. Bu konuda var olan temasların pratiğe dönüşmesi ve bu yönlü pratik adımların atılması gerektiğini düşünüyoruz. “Hayır, şimdi pratik adımlar atılmaz, her şey seçimlerden sonraya kalır , diyerek sorunu ertelemenin doğru olmadığını, çünkü bunun güncel, kendisini dayatan bir sorun konumunda bulunduğunu belirtiyoruz.
SEÇİMLER ÖNCESİ ATILMASI GEREKEN ADIMLAR
AKP’nin politikası her şeyi seçim sonrasına erteleme ve Kürtleri oy potansiyeli olarak değerlendirme biçiminde görülüyor. Bugüne kadar ortaya koyduğu bir çözüm projesi yok. Biz Kürt tarafı olarak çözüm projesini ortaya koyuyoruz, bu kaale alınmıyor son örnekte gördüğümüz gibi DTK bunu tartışmaya açtığında buna en sert bir biçimde karşı çıkılarak “demokrasiye suikast yapıldı deniliyor. Oysa gerçek suikastı kimin yaptığı ortada. Çözüm için gayet demokratik bir tartışma geliştiriliyor, buna müdahale edilerek tartışma kesilmek isteniyor. Ve böylece çözümsüzlük ve çatışma zemini korunuyor. Gerçek suikast budur. Ne kendisi yapıyor, ne de yaptırıyor. Bekleyin, bana oy verin, ben çözeceğim diyor. Buna nasıl güveneceksin? Bunun güvencesi nedir? Ortaya konulan bir şey yok. Biz, hayır, pratik adım atılması gerekir, diyoruz. Seçim öncesinde çok büyük ve hızlı gelişmeleri biz de beklemiyoruz ama sorunun çözümü için bir takım adımların mutlak surette atılması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun kurulması bir pratik adım olabilir. Kürt sorunu bir anayasal sorun ise anayasanın değişimine dönük şimdiden çalışmaların başlatılması ve bir komisyonun kurulması düşünülebilir. En önemli konu, eğer Kürt sorunu siyasal yöntemlerle çözülecekse Kürt halkının siyasal iradesine dönük geliştirilen KCK operasyonu adı altındaki operasyonlar ve mahkemelerin devre dışı kılınması ve iptal edilmesi gerekir. Bu konuda eğer adım atmak düşünülüyorsa bunun böyle yapılması lazım. Seçim barajının kaldırılmasına ilişkin en son meclis başkanı da bazı şeyler söyledi. Şurası açık ki yüzde onluk baraj Kürtlere karşı yapılmış bir uygulamadır. AKP eğer çözümde samimi ise -ki bizim samimi değiller dediğimizde tepki gösterdiklerini, çok rahatsız olduklarını da duyuyoruz- bazı pratik adımlar gerekiyor. Buyurun adım atın diyoruz. Yani otuz – kırk milletvekili alayım diye çok tarihsel bir sorun olan Kürt sorununda adım atmak ve Kürt halkının da kendi iradesini meclise doğru yansıtmasını kolaylaştırmak düşünülemez mi? Tabii ki düşünülebilir ama bugün AKP sadece kendi oyunu ve çıkarını düşünüyor. Çözüme dönük konuşuyor fakat pratik adım atmıyor. O kendine göre “ben adım atmışım diyor ama biz görmedik. Adım atmışsın, televizyon kurmuşsun ama kendi propagandanı yapıyorsun. O televizyonda bu halka küfür ediyorsun. Bu çözüm değildir ki. Bu Kürt halkını kandırmaya dönük manevradır. Bu konuda mevcut gidişatın iyi olmadığı açık ortadadır.
MART AYINDA KAPSAMLI DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPACAĞIZ
Biz Mart ayı belirlemesini boşuna koymadık. Mart ayı önemli bir aydır. Biz bu ayda kapsamlı durum değerlendirmesi yapacağız. Eğer bu zamana kadar ikna edici bir adım atılmazsa bizim açımızdan bu sürecin artık bitmesi gündeme gelebilir. Çünkü tek taraflı fedakarlıklar bir yere kadar yapılabilir. Bu açıdan tek taraflı ilan ettiğimiz eylemsizlik sürecinin nereye kadar, ne zamana kadar yürüyüp, yürüyemeyeceği tamamen AKP’nin politikalarıyla belirlenecektir. AKP çözüme dönük adım atar ve bu konuda ikna edici bir takım pratikler geliştirirse zaten bizim de istemimiz odur. Ancak o değil de tek taraflı olarak bekle, halk bana oy versin sonra düşüneceğim, diyerek ince bir biçimde inkar politikasını devam ettirip ve tasfiye konseptini durdurmamak olmaz.
KCK OPERASYONLARI ÇÖZÜM ÖNÜNDE ENGEL
*Halen tutuklu bulunan belediye başkanlarının yanı sıra, davaları süren belediye başkanları da ya tutuklandı ya da görevden alınmaları ve tutuklanmaları için haklarında işlem başlatıldı. Yüksekova Belediye Başkanı Ruken Yetişkin kısa süre önce tutuklandı. Üç belediye başkanının daha tutuklanmaları gündemde… Sivil siyasetin bu denli kışkırtıldığı bir zeminde siyaset kanalları nasıl işletilebilir?
-Eğer AKP hükümeti sorunu siyasal yollarla çözecekse Kürt siyasetçilerine, hele hele halkın oylarıyla seçilmiş siyasetçilerine karşı siyasal soykırım anlamına gelen mevcut yürürlükteki uygulamaları ortadan kaldırması gerekmektedir. Eğer Kürt sorununda siyasal çözüm gündemde ise, artık silahların tümden susturulacağı ve diyalogla toplumsal uzlaşma temelinde çözümün gelişeceği yönünde bir amaç varsa, öncelikle bu Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılması gerekmektedir. Mahkeme olacak, mahkemede otuz kişi bırakılacak, diğerleri devam edip, yargılanacaklar, deniliyor. Böyle olmaz. Sen Kürt siyasetini, Kürt iradesini yargılarsan demek ki bu siyaseti egemenliğin altına almak, teslim almak istiyorsun. Kürt siyaseti özgür bir siyaset olmak zorundadır. Yargılamayla terbiye etmeye kalkıştığın vakit sen bu siyasetle siyasi çözümü de geliştiremezsin. Bunun için, bu Kürt siyasetçilerine dönük devletin uygulamaları ya da KCK operasyonu adı altında gerçekleştirilen bu operasyonlarla 2000’e yakın insanın tutuklanmış olması, Kürt sorununun çözümünde büyük bir çıbanbaşıdır. Bu çıban giderilmeden çözüm diye bir şey olacağını ben hiç düşünmüyorum, olamaz da. Bu kadar seçilmiş insanı çeşitli gerekçelerle içeri atacaksın, sonra da Kürt toplumuyla uzlaştım diyeceksin. Böyle toplumsal uzlaşma olmaz. Böyle olsa olsa teslim alma olur. Biz teslim olamayız. Halk olarak Kürt halkı teslim olamaz ve bu saatten sonra hiçbir güç teslim alamaz. Bu açıdan öncelikle barışçıl bir sürecin geliştirilmesi için sivil siyasetin, siyaset kanallarının açık tutulması gerekmektedir. Sivil siyaset üzerinde bu kadar baskının olduğu bir yerde adil bir yarıştan da bahsedilemez. Yarın – öbür gün seçime gidilecek. AKP’li yöneticilerin vicdanı nasıl tahammül ediyor? Karşısında rakibi olan BDP’nin bütün il teşkilatları içeridedir. Bu biçimde rakiple yarışma durumunda kalacaktır. Bu neye benziyor? Minderde bulunan iki güreşçiden birinin elini kolunu bağlayarak güreştirmeye benziyor. Bunu hangi vicdan kabul eder? Yani AKP’li yöneticiler bunu hiç mi düşünmüyorlar? Bin bir çeşit numarayla senaryolar oluşturup, insanların normal yasal telefon konuşmalarını, e-mail yazışmalarını ortaya döküp, illegal doküman diye illegalize edilecek ve bu insanları cezaevine atacaksın. Ondan sonra ben oy alıyorum, ben halkı temsil ediyorum, benim 65 Kürt milletvekilim var, diyeceksin. Kendine güveniyorsan, Kürt siyasetçilerini bırak, barajı kaldır, sonra da yarış. O zaman yarış gerçek bir yarış, güreş gerçek bir güreş olur. Sayın Başbakan’ın bir Kasımpaşalı olarak kabadayı olduğu söyleniyor. Kabadayılık böyle mi olur? Kürt siyasetinin elini kolunu bağlayacaksın, barajı da önüne koyacaksın ondan sonra gel güreşelim, diyeceksin. Eğer yiğitsen önündeki engelleri kaldır, serbest bırak ve yarış. Yani mevcut durum bir çelişkidir. Biz bu çelişkinin zihniyetini anlıyoruz. Zihniyeti çözüm değil. Belki siz hep böyle diyorsunuz, diyebilirler. Ama biz çözüme dönük bir ışık görmek istiyoruz. Buyurun, adım atın ve sözlerimizi çürütün. Böyle yaklaşmalarını isterdik. Ancak böyle bir şey yok. Çünkü inkar siyasetinin aşılmasında ve bu inkar siyasetinin köktenci bir biçimde terk edilmesi için gerekecek olan zihniyet oluşumu henüz gerçekleşmemiştir. Çözümün önündeki esas engel de budur.
HAFTANİN ALANININ İŞGALİNE DÖNÜK HAZIRLIKLAR
*Mevcut koşullar göz önüne alındığında süren eylemsizliğin akıbetini nasıl görüyorsunuz? Nitekim son dönemlerde Yüksekova’da, Van’da askerlerin taramaları oldu. Ayrıca kısmi bir askeri hareketlilik de görülüyor. Bunları nasıl değerlendirmek gerek?
-Biraz önce eylemsizliğin akıbetine ilişkin gereken açıklamayı yaptım. Tamamen AKP’nin önümüzdeki aylarda sergileyeceği politikalarla belirlenecektir. Bizim istemimiz bu sürecin kalıcı bir ateşkese dönüşmesi ve köklü bir çözüme doğru evirilmesidir. Ama karşı tarafın politikaları sonucun belirlenmesinde tayin edici olacaktır.
Son dönemde belirttiğiniz yerlerde askeri açıdan çeşitli taramalar, yer yer infaz anlamına gelen uygulamalar oldu. Fakat bu son iki günden bu yana Uludere sınır hattında bir takım yeni ciddi askeri hareketlilikler vardır. Bunun İstanbul’daki o zirvede yapılan görüşmelerle ne kadar bağı var, bilemiyorum ama Türk ordusunun Uludere sınırı üzerinde yürütmekte olduğu askeri faaliyet bir tür işgal, yani en azından “Haftanin alanının işgaline dönük hazırlıklar gibi görülmektedir. Bu da gösteriyor ki aslında bir tarafta çözüm umudu, havası yaratılırken diğer taraftan da askeri aktiviteye önem veriliyor ve kimi askeri hazırlıklar ile bazı planlar söz konusudur.
Yine biz biliyoruz ki yönetimimize yönelik de bazı politikalar vardır. Çokça demokratiklikten dem vuruluyor ama yönetimimizden bazı arkadaşların tasfiye edilmesi için Türk devleti Amerika ve Irak’ın ortaklaşa karar aldıkları yönünde önemli bilgilerimiz vardır. Süreç öyle gösterildiği gibi salt bir yönüyle değil, bütün yönleriyle ele alınması gereken bir süreçtir. Biz de bu çerçevede yaklaşıyoruz. Biz askeri hareketlilikler karşısında her zaman kendimizi savunma ve gereken cevabı anında verme pozisyonunda olacağız. Bunu yapacak gücümüz ve tecrübemiz vardır. Kürdistan özgürlük gerillası doğru Meşru Savunma Çizgisi, yakaladığı mevzilenme düzeyi, tecrübe birikimi ve dayandığı halk desteğiyle hiçbir ordunun yenemeyeceği bir performansa ulaşmıştır. Bu öyle söylenmiş sıradan bir laf değil, denenmiş ve sınanmış bir gerçekliğe dayanan ciddi bir tespittir. Bu açıdan iş askeri yöntemlere gelirse biz daha fazla cevap verecek konumda olduğumuzu açıkça belirtebiliriz. Şunu da tüm halkımızın bilmesi gerekir ki tarihimiz boyunca hemen hemen yaşanan tüm isyanlarda, isyan önderleri yanıltılmış ve gafil durumları yaşayarak tasfiye olmuşlardır. Bu konuda tarihin tekerrür etmeyeceğinden herkes emin olmalıdır. Kürt halkının çağdaş isyanı, Önderliği ve kadrolarıyla ne kimseyi yanıltırlar, ne de yanılırlar. Gerçeği bütün çıplaklığıyla görerek, olması gerekeni büyük bir cesaret ve kararlılıkla yapmaya devam edilecektir. Bu açıdan çözümsüzlüğü dayatmak, uluslar arası düzeyde bir insan hakkı olarak kabul gören anadil hakkını bile kabul etmeyen, çift dilli yaşama ateş püskürten bir sömürgeci anlayış karşısında her türlü ihtimali düşünülerek hareket edilecektir. Sahte çözüm umutları yaratma yerine daha ağır saldırılara hazır olmak, buna karşı devrimci halk savaşıyla savunma hakkını kullanmak için gereken tüm hazırlıkların geliştirilmesi temelinde biz çözüm sürecini ve başarıyı garanti altına alabiliriz. Hareketimizin yaklaşımı kuşkusuz bu temelde gelişecektir.
KOSTER FALAN BOZUK DEĞİL
*Geçmişte çoğu zaman hava şartları öne sürülerek avukatların İmralı’ya gidişi engelleniyordu. Şimdi de hava koşulları normal, ancak koster bozuk denilerek avukatların gidişi engelleniyor. Bu bilinçli bir politika mıdır?
-Ben kosterin bozuk olmadığını adım gibi biliyorum ve bundan yüzde yüz eminim. Koster falan bozuk değildir. Bu hafta iki dilli yaşam ve Demokratik Özerklik tartışmaları Türkiye gündemine oturdu. Önderliğimiz ile avukatları görüşseydi, Önderlik bu tartışma sürecini daha da derinleştirecek açıklamalar yapabilirdi. AKP hükümeti bunu önlemek için koster bozuk gerekçesini yaratmıştır. Bu çok açık bir durumdur. Onlar Kürt sorunu ve çözüm projelerinin bu denli gündeme oturmasını istemiyorlar. Bu açıdan Önderliğimizin açıklamalarından korkuyorlar. İleri demokrasiyi geliştirdiğinden bahsedenler yetkilerini en kötü bir biçimde kullanarak demokratik tartışmanın önüne geçmek istiyorlar. Halbuki Önderliğimiz barış ve demokratik çözümün mutlaklaşması için, gündeme oturacak daha derin perspektifler sunabilirdi ama çözüm istemeyenler ve tartışılmasından rahatsız olanlar, Önderliğimizin avukatlarıyla olan normal haftalık görüşmesini engellediler. Bu tür taktiklerle bir özel savaş uygulamasını yürütmenin samimiyetle hiçbir alakası yoktur. Demokratik tartışma ortamından korkarsan, sorunları da çözemezsin çözümsüzlüğü derinleştirmiş olursun. Çözümsüzlük ise beraberinde çatışma ve savaşı getirir. İşte biz tam bu noktada şunu söylüyoruz: “Eğer siz gerçekten barış ve demokrasi istiyorsanız, bu tür taktiklerden vazgeçin. Özgürlük hareketini ve Kürt siyasetini zayıflatma yöntemlerini sürdürmek çözüm değil, çatışma zeminini güçlendirmek anlamına geliyor. Özellikle Önderliğimize dönük politikalarda, devletin ve AKP hükümetinin doğru bir yaklaşım geliştirmesi çok önemlidir. Bu açıdan bu tür sudan bahanelerle ve açık yalanlarla görüşmeleri engelleme yöntemlerinin sürece hiçbir katkısı ve faydasının olmayacağı kesindir.
SOL VE GERÇEK İSLAMİ ÇEVRELERLE BLOK OLUŞTURULABİLİR
*AKP hükümetinin yüzde on barajını indirmek gibi bir önceliği olmadığı düşünülürse 2011 genel seçimlerinde Kürtlerin takınması gereken tavır ne olmalıdır? Yeniden bağımsız adaylarla mı girilmeli, yoksa bazı ittifaklar mı aranmalı?
-Her ne kadar Kürt tarafı olarak bizler tarafından hep dillendirilse de AKP’nin önümüzdeki seçimler açısından barajı kaldırma niyeti yok. Çünkü onun hesapları var. Bu açıdan Kürt siyaseti öncelikle hem Kürtler arasında hem de Türkiye demokratik – sol çevreleriyle ve de demokratik – gerçek İslami çevrelerle blok oluşturmayı önüne koyabilir. Böyle güçlü bir bloklaşmanın gelişmesi halinde barajın aşılma koşulları söz konusu olabilir. Çünkü şuan yalnız, BDP’nin oy oranı yüzde yediyi aşmaktadır. Bunun daha da artabileceğini düşünüyorum. Öncelik buna verilebilinir. Fakat bu konuda gereken bir düzey yakalanmadığı görülürse yeniden bağımsız adaylarla girme seçeneği de söz konusu olabilir. Bunu sürecin içinde olan Kürt siyasetçilerinin kendileri belirlemek durumunda olacaklardır. Ama bizce bloklaşma ile barajı aşma düşünülebilir. Ancak gerçekçi baktığımız zaman da bunun ihtimali zayıf gözüküyor. O zaman bağımsız adaylarla girme, yine blok ve dayanışma esprisiyle olmalıdır diye düşünüyoruz. Yani her halükarda dayanışma ve bloklaşma öncelikle ele alınması gereken bir siyaset anlayışı olarak doğru olacaktır. Biz böyle bakıyoruz. Özellikle bu seçimler Kürt sorununun çözüm süreci açısından çok önemli ve stratejik bir öneme sahip olacağı açıktır. Bu nedenle Kürt legal siyaseti hem çok daha iyi çalışmalı, doğru bir çalışma perspektifine sahip olmalı hem de demokratik birlik siyasetiyle kapsayıcı olmalıdır. Bu temelde çeşitli yurtsever, demokratik çevrelerle dayanışma halinde seçimi karşılamak önemli olacaktır. Barajdan dolayı çok yüksek sonuçlar elde edilemeyebilir ama yine de bu seçimlerde yüksek bir tercihin ortaya çıkarılması, çözümü tetiklemek, demokratik çözüm sürecinin gelişmesinde ağırlığı koymak, siyasal bir duruşu sergilemek açısından genel seçimlerin ciddi anlamda bir rol oynayacağı açıktır.
BU AŞAMA FİNAL AŞAMASIDIR
*Siyasetin en önemli meselelerinden biri de aday belirleme… Bu konuda sizce Kürtler 2011 seçimlerinde aday belirlerken hangi yolu izlemeli?
-Aday belirleme konuları kanımca henüz gündemde değil. Bu sorunuz biraz erkenci bir sorudur. Fakat yine de ben bu konudaki görüşlerimi belirtebilirim. Bize göre Kürt Özgürlük Hareketi, tarihinin en önemli aşamalarından birine girmiş bulunmaktadır. Bu önemli aşama bir çözüm aşamasıdır, bir final aşamasıdır. Demokratik özerklik projesi çerçevesinde çözüm mücadelesini yükseltme dönemidir. Bu anlamda belirlenecek adaylar Kürt halkının bu çözüm projesinin temsilcisi olacak olan adaylar olmalıdır diye düşünüyorum. Demokratik özerklik amacının hayat bulması konusunda yetkin, yurtsever, ilkeli duruşa sahip olanlar bu konuda özellikle Türkiye gündemine, doğru bir üslup ve siyasal tarzı taşırma rolünü oynayabilecek adayların çıkması önemli olacaktır. Çözüm süreçleri amatörlüğü kabul etmez. Profesyonel siyaseti, üslubu, koparıcılığı, sonuç almayı gerektiren süreçlerdir. Bu açıdan hem ilkeli duruş hem de değerlere bağlılık ve yine performans önemlidir. Bence ilgili kurumlar bunlara dikkat edebilir. İçinde bulunduğumuz dönem, normal bir dönem değildir. Çözüm sürecinin geliştiği bir yerde olağanüstü bir dönemde bulunuluyorsa, o zaman bu dönemin sürükleyici öğeleri, siyasal temsilcileri de daha fazla yektin, gözü pek ve yetenekli insanlardan oluşmalıdır. Bana göre hiç kimse ailesel, bireysel kariyer edinme yaklaşımıyla değil de bu halka hizmet etme, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, Kürt sorununun çözülmesi, Demokratik Özerklik projesinin uygulanması için kendinde mücadele azmini görerek aday olmalı ve de aday belirlemelidir. Tabii bu bizim işimiz değildir benimkisi sadece bir görüştür. Ama bence bu yetkinlikte öğeleri gözetmek, Türkiye’de demokrasi sürecinin gelişmesi ve Kürt sorununun barışçıl çözümü açısından yararlı olacaktır.
TABANA GÜVEN DUYULMALI
Bir de Türkiye’de tam bir liderlik sultası vardır. Tek bir lider bütün adayları belirleyebilmekte, sıralamayı kendisi koymakta, buna da demokrasi demektedirler. Kendi tabanlarına aday belirleme şansı tanımamaktadırlar. Çünkü tabana yeterince güven duymayan bir siyasi anlayışa dayanmaktadırlar. Egemen düzen partileri çoğunlukla anti demokratik partiler yasası çerçevesinde, yetki kullanarak, tek kişinin ya da çok dar bir grubun her şeyi belirlediği, tepeden inmeci, iktidarcı anti-demokratik bir tarzı geliştiriyorlar. Bence başta BDP olmak üzere tüm demokrasi güçleri daha demokratik bir belirleme yöntemini esas almalı, tabana güven duymalı ve bu konuda tabana yetki verilmelidir. Bir liderin her şeyi belirlediği bir parti, demokratik bir parti olamaz, orada kolektif bir inisiyatif ve iradeden ziyade, sadece liderliğin iradesi her şeye hakim olur. Buna en çarpıcı örnek AKP’dir. Açık ki bu demokrasiden çok “tiranlık a götürür. Bu nedenle “demokrasi güçleri adaylarını demokratik yöntemlerle belirlemelidir diye düşünüyorum. Örneğin, adaylar ön seçimle belirlenebilir. Veya taban ile merkezin kuracağı geniş, komisyonların ortaklaşa belirlediği yöntemler düşünülebilir. Burada önemli olan tabanın da katılım gösterdiği, belirlemede önemli rol oynadığı ve kolektif inisiyatifin, iradeleşmenin esas alındığı bir yöntemin geliştirilmesidir. Burada benim bir düşünce olarak belirtmek istediğim, demokrasi güçleri düzen partileri gibi tepeden inmeci yöntemlerle değil, taban inisiyatifini esas almaları doğrudan demokrasi ve doğrudan katılımı öngörmeleri önemli olacaktır. Biz tabana güven politikasını esas alan yaklaşımları daha doğru görürüz. Çünkü halkımız bilinçlidir, neyi nasıl belirleyeceğini bilebilecek düzeydedir.
İRAN İDAM ETMEKLE HİÇBİR YERE VARAMAZ
*Son olarak, İran’dan gelen bilgilere göre Habibullah Letifi isimli bir Kürt siyasetçisi Pazar günü idam edilecek. Bu bilginin Letifi’nin avukatına İranlı yetkililer tarafından verildiği belirtiliyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
-Böyle bir şey olursa hiç iyi olmaz. Biz İran devletinin batı dünyası ile ciddi sorunlar yaşadığı bu aşamada Kürt özgürlük hareketinin askeri eylemlere değil, siyasi ve barışçıl mücadele yöntemlerine ağırlık vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu konudaki ilkesel düşüncemizden dolayı, hem İran devletine hem de PJAK örgütüne çağrılar yaptık. Bu çağrılarımız, İran devletinin askeri operasyonları ve idamları durdurması, bunun karşısında PJAK’ın da askeri eylemlerini durdurması yönündeydi. Resmi olmasa da taraflar son 5-6 aydan bu yana bu çağrımızın çerçevesine uymuş oldular. Zaman zaman karşılıklı uyulmayan pratikler olsa da genellikle çatışmasız bir süreç yaşandı. Bu bizim için memnuniyet vericiydi. Fakat eğer İran devleti yeniden idamları başlatırsa bu çatışmasızlık sürecinin bozulmasını beraberinde getirebilecektir. Bu açıdan çok tehlikeli ve yanlış bir politikadır. Türk devletini kendine dost edinmek için, her seferinde birkaç Kürt gencinin kellesini gönderme politikası saygın bir politika olamaz. Bu seviyeli ve onurlu bir siyaset anlayışı değildir. İran İslam Cumhuriyeti böyle yanlışları yapmamalıdır. Eğer PJAK’lı Habibullah Letifi’nin idam edileceği haberi doğruysa, bu hem İran için hem de Kürtler için çok zarar verici bir sürece yol açabilir. Kürt militanlarını veya sempatizanlarını idam etmekle, İran devleti hiçbir yere varamaz. Sadece Kürtlerin düşmanlığını kazanmış olur. Kürt halkı idam ve baskılar karşısında geri adım atmayacaktır. Bunu geçmiş pratiklerde ortaya koymuştur. Yurtsever Kürt halkı kendi öncülerinin idam edilmesini, kendisine karşı yapılmış bir saldırı olarak görecek ve kendi şehitlerine sahip çıkmayı bilecektir.
İDAM DÜŞMANLIĞA YOL AÇAR
Ben İran devletinin sayın yetkililerini bu idam kararının yanlışlığını görmeye ve durdurmaya çağırıyorum. Kürtlerle arasında bir düşmanlığa yol açacak ve yeni çatışmalara neden olabilecek bu tür kararların durdurularak Kürt halkıyla ve onun siyasi öncüleriyle dostluk politikalarını geliştirmeye çağırıyorum. Kürt sorununa idamla, baskıyla ve şiddetle yaklaşmak, çözümü değil, çözümsüzlüğü ve çatışmayı derinleştirecektir. Kürt halkıyla dostluk değil, düşmanlık politikasında herkesten çok İran devleti zarar edecektir. Bu nedenle İran devletinin bu politikasını gözden geçirmesini ve politik Kürt gençlerini idam etmemesi gerektiğini, bunun bir düşmanlığa yol açacağını belirtmek istiyorum.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info