HABER MERKEZİ- 2015’te Ankara’da hazırlanan “Çöktürme Eylem Planı” Şark Islahat Planının yoğunlaştırılarak güncelleştirilmiş hali. Bilindiği gibi TC Kürt soykırımını “Çöktürme Eylem Planı” çerçevesinde pratikleştirmeyi hedefliyor. Bu plan çerçevesinde bütün yol ve yöntemleri deniyor. Bu plan daha önce, 2011’de dile getirilen “Sri Lanka Yöntemi”nin derinleştirilmiş halidir. Sri Lanka’da pratikleştirilen planda işbirlikçi bir kesim de çok önemli rol oynadı. Tamil halkından olan ve Tamil Kaplanlarından kopan bir ihanetçinin öncülüğündeki bir parti Sri Lanka hükümetinin yanında savaşa girmişti. Bu durum Sri Lanka’nın yaptığı Tamil soykırımını gizlemede en temel argümanı olmuştu. Sri Lanka devleti “Ben Tamil halkıyla savaşmıyorum bakın yanımda Tamillerin bir partisi de var” demişti. Tamilleri ortadan kaldırdım diyen Sri Lanka hükümeti “benim yanımdadır” dedikleri “Tamillere” bir şey verdi mi, bıraktı mı? İlgi duyanlar mutlaka araştırmalıdırlar.
Bu gün Kürdistan’da bu plan devreye konulmuş durumda. TC bugün aynı şeyi söylemiyor mu? Bırakalım TC’yi, Mesrur Barzani ne dedi bir süre önce “Türk devleti Kürtlerle değil, PKK ile savaşıyor” dememiş miydi? Aynı planın aynı şekilde devreye konduğunun açık örneğidir bu durum. Bundan daha net itiraf olabilir mi?
TC Çöktürme Eylem Planını hayata geçirdiğinden bu yana kendi soykırım siyasetine işlerlik ve geçerlilik kazandıracak yerel bir ayak hep aradı, hatta bulamayınca yaratmakta istedi. Bunun için kaçkınlardan, ihanetçilerden, itirafçılardan bir devşirme ordu bile yaratmak istedi. Rojava devrimine karşı yarattığı “Roj peşmergeleri” denilen oluşum bu kapsamdaydı. Ancak istediği sonucu PKK’nin bütünsel yapısına karşı ordu kurarak almada başarılı olamadı. Oysa Sri Lanka ihanetçilerden devşirdiği orduyla bu durumu çözmüştü. TC tüm çabasına rağmen çözemeyince hazıra kondu. TC’nin işleri için hazır olmamak lazım çünkü Kürdistan için yapılacak çok iş var.
23 Nisan’dan bu yana TC, Avaşin, Metina ve Zap’ta son derece kapsamlı bir işgal operasyonu yürütüyor. Kürdistan gerillası da dişini tırnağına takmış yoğun teknik ağırlıklı bu saldırılara karşı Başurê Kürdistanı savunuyor. Sadece Başur’u da değil, Kürdün varlığını ve onurunu savunuyor.
Gerilla tam bir onur savaşı içerisindeyken 5 Haziran’da bir olay gerçekleşti. Ne hikmetse KDP peşmergeleri 25 yıldır adım atmadıkları Metina ‘ya özel güçlerin konvoyu eşliğinde, Türk SİHAların koruması altında gerillaların meskenine girmeye çalışırken bir kaç uyarı ateşiyle aynı zaman dilimine denk gelecek şekilde oldukça şaibeli bir patlama sonucu 5 peşmerge yaşamını yitirdi. Böylece 5 haziran 23 nisana bağlanarak büyük planın komplosu gerçekleşmiş oldu.
Yaşananlardan KDP doğrudan özgürlük hareketini ve TC ile ölüm kalım savaşı içerisinde olan gerillayı suçladı. Özgürlük hareketinin olayı gerillaların gerçekleştirmediğini belirten açıklamalarına ve tüm makul ve sağduyulu önerilerine karşı ise gerginliği artırmakta ısrar etti ve etmeye devam ediyor.
Yurtsever Kürdistan kamuoyu “birakujî savaşı” çıkmasın diye çağrılar yaparken KDP artık uğursuz bir role büründüğünü saklama gereği duymuyor. KDP’nin onlarca televizyonundan birinde programı sunan spikerin kışkırtıcı “düşmanlık ve intikam” içerikli sorusuna yaşamını yitiren bir peşmergenin kardeşinin “bu duruma sadece Türklerin sevindiğini” belirtmesi dozajı yüksek iç savaş çığırtkanlığını kesmemiş olacak ki her gün daha kışkırtıcı bir pozisyon almaktan geri durmuyorlar.
Hewler’e gidişin engellenmesini Almanya dan KDP istedi
Bu kez tarih 12 Haziran günü. Ve bu günde KDP’nin durumunu tüm çıplaklığıyla ortaya seren bir ya da birden fazla olay gerçekleşti: Almanya’dan Başurê Kürdistan’a Kürtler arası çatışmanın büyümemesi için gelen bir Kürt milletvekili Hewler de gözaltına alındı. Almanya’da ise bu amaçla içinde milletvekillerinde bulunduğu 27 kişilik bir grup Hewler’e gelmek isterken Duesseldorf havaalanında önleri kesilerek uçuşları iptal edildi. Bu engellemenin bir gerekçesini Alman polisi sunmuştu: “ Bu girişim Almanya Türkiye çıkarlarına zarar verir, TC’yi rahatsız eder.” İkinci gerekçeyi de diplomatik kaynaklar vermişti: “ Hewler’e gidişin engellenmesini Almanya dan KDP istedi.”
KDP savaşı o kadar istiyor ki engellemek isteyen her girişime engel koyuyor, bu anlaşılıyor, anlaşılmayan ise Alman devletinin bu grubu “Hewlêr’e gidişiniz Türk Devleti ile ilişkimizi bozar” nedenine dayalı engellemesidir. Alman devleti milletvekillerinin de içinde bulunduğu grubun Bakurê Kürdistan’a değil, Türkiye’ye de değil, Başurê Kürdistan’a gidişini söz konusu gerekçeye dayandırarak engelliyor. Böylece Almanya Hewlêr’i TC’nin arka bahçesi olarak gördüğünü, orada yaşananların Türk Devletini ilgilendirdiğini ilan ediyor. Kuşkusuz bu malumun ilanıdır, fiili olanın, pratikte yaşanan, yada yaşanacak olanın diplomatik düzeyde resmiyete geçirilmesidir.
Burada önemli olan Almanya’nın bu kararı nasıl alıyor olması değil. Önemli olan bu karara KDP’nin nasıl zemin olduğudur. KDP bu durumla istediği kadar övünebilir. Almanya gibi uluslararası bir güç Başurê Kürdistan’ın başkentini yani Hewler’i TC’nin nüfuz alanı olarak kabul ediyor, oranın iradesi olarak TC’yi görüyor olmasıdır.
KDP’nin yürüttüğü işbirlikçi politikalar bu sonucu doğurmuştur ve önemsiz görülmemelidir. KDP böyle davranmaya devam ederek TC’nin Başur’u işgal isteğinin uluslararası alanda göreceği tepkilerinin de önünde engel olmaya çalışıyor. KDP sadece TC -PKK savaşında TC’nin yanında aktif olarak yer almıyor, Başurê Kürdistan’ı da altın tepsi de soykırımcı TC’ye sunuyor.
2017 tarihi itibaren Başur Kürdistanı için, KDP, Barzani ailesi ve Mesut Barzani için hiç bir şeyin artık eskisi gibi olmayacağıdır. İçerisine girilen bu bataklığın anlaşılması için bu tarihin öncesi ve sonrası anlaşılmak durumundadır.
O dönem de bazı uluslararası güçler KDP’nin bağımsızlık referandumunu destekleyeceklerini ifade etmiştiler. Bu günde KDP öncülüğünde bir Kürt devleti kurulmasını öngören bir plan var. ABD’den İsrail’e bazı devletler bu plana destek sunmaya da hazır görünüyor. Peki, o dönem ne oldu? Bağımsızlığın önündeki en büyük engeli kim çıkardı? Tabi ki TC. Türk Devleti bölge devletlerini bu sürece karşı örgütleyen harekete geçiren temel dinamikti.
TC sadece tüm bölge güçlerini başkalarının gazına gelinerek yapılan bu referandum karşısında birleştirmedi, KDP’nin çizgisi ve ideolojisi ne olursa olsun Kürdistan ve Kürtlük ile alakalı olan tüm iddiasını ve iradesini kırdı ve yavaş yavaş teslim aldı. Dikkatli bir gözlemci baktığında görecektir ki 2017 öncesi KDP ile, 2017 sonrası KDP farklıdır. 2017 sonrası KDP, TC karşısında yaşama lisansını PKK’ye karşı savaşma görevini eksiksiz yerine getirme temelinde almıştır. Bu tarihten sonra KDP’nin TC ile “ ben bu görevi yerine getireyim sen şunu ver” mealinde herhangi bir pazarlığa dayalı ilişkisi yoktur, olamaz. Geçmişte de ilişkileri eşitsiz ve bir sömüren sömürülen ilişkisiydi. Ancak artık böyle bir ilişki de yok. Emreden ve karşılığında siyasi bir hareket olarak değil, biyolojik ve fizyolojik yaşama karşılığında emri yerine getiren bir yapı var. Yapar parasını alır. TC Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın o dönem söyledikleri hatırlanmalıdır.
Mesut Barzani nin “ben yaşadıkça Kürtler arası savaş olmayacak” sözüne neden bağlı kalan politikalar izlemediğine şaşıranlar bu sözün 2017 öncesinde söylendiğini unutuyorlar. Kim değişti Mesut mu, şartlar mı? Tam bilemeyiz ama şartların Mesut’u da değiştirdiği büyük olasılık.
Ancak siyasetin izlediği yolu akli metotlarla nasıl tarif edersek edelim kadim Kürt toplumunun eskilerinden olan ailesel ve bireysel bir figürün kendisine değilse bile vicdanına soracağı sorular yok mu? Kürt gerillası varlık yokluk savaşı verirken arkadan saplanan bıçak haline nasıl gelindi, kim veya kimler getirdi? KDP, PKK’ye karşı savaşarak, PKK’nin tümden tasfiyesine ortak olarak ne kazanacak? Doğru PKK’ye karşı savaş 92’de Başur’un statüsünün kabulünü getirdi, peki PKK’ye karşı savaş 2021’de referanduma karşı tüm hışmıyla gelen TC’nin yanında yer alarak hangi siyasi hedeflere ulaşmayı mümkün kılacak? KDP 2017 yılındaki hezimetten sonra TC’nin basit bir aracı haline gelmesini halka nasıl anlatacak, yıllardır bir ütopya olarak halka anlattığı Kürdistan’ın bağımsızlığına bağlılığını TC’nin yanında yer alarak halkı inandıracağını gerçekten sanıyor mu? TC’nin kirli eldiveni ve tetikçisi olduktan sonra kim onu niye ve nasıl kabul edecek? Komşu devletler mi? Kim? KDP Kürt gençlerinin cesedine basarak Kürt bayrağının dalgalandırılabileceğini mi sanıyor? KDP’nin içinde yer alıp da ulusal ve yurtseverlik duygularına sahip olanlar vardır. Hem tavanda, hem tabanda böyle kesimler mevcuttur. Mevcut olan bu yapı tarihsel olan görevlerini yerine getirmede rollerini oynamalı ve sorulan sorulara cevap vererek pozisyonlarını belirlemelidirler. Çünkü KDP’nin PKK’ye açtığı bu savaşta kazanacağı TC’nin içi boş aferininden başka bir şey değil. Kürt halkının kaybedeceği ise gelecek yüzyıldır.
TC’nin işgalci ordusuna kılavuzluk yapmak
KDP Türk işgaline paralel bir şekilde Medya Savunma Alanların da ilerlemeye çalışıyor. KDP bir yıldır sürekli bir gerginlik nedeni olan bu hareketi niye yapıyor? Bu soru sorulduğunda her seferinde “Başurê Kürdistan’ın egemenliği için” diye cevap veriyor. O alanları kendi denetimine mi alacak? Almayacağını, almaya bile yeltenemeyeceğini Bakur sınırı boyunca TC’nin işgaline peşkeş çektiği Başur’a ait topraklardan biliyoruz. Madem bu kadar egemenlik peşinde, neden Başur’a ait olan kimisine göre yüzde 41, kimisine göre de yüzde 49 oranındaki toprağı Irak’ın asfalt piyade birliklerine teslim etti.
KDP, PKK’ye arkadan saldırırken kendisi alan kazanma derdinde değildir. Yapamaz da. Yani PKK ile savaşarak örneğin Metina’nın denetimini ele geçiremez. Yapacağı şey buraları TC’ye teslim etmektir. Başka bir şey yapamaz. Bunu en iyi de KDP biliyor. TC birkaç km ötede olduğu bir yeri KDP’ye bırakır mı? Şimdiye kadar Türk devleti girdiği herhangi bir yeri KDP’ye bıraktı mı? Örneği var mı? 95’te Başur’da kurduğu üsleri terk etti mi
Geçmişte Kürt partileri arasında alanların denetimini sağlamak için uğursuz savaşlar çıktı. YNK-KDP savaşında pek çok kez gördük bu durumu. Bu tür savaşlar da kötü ve lanetlenmesi gereken savaşlardı. Fakat herkesin iyi bilmesi gerekir ki bugünkü savaş böyle bir savaş bile değil. Basit bir iktidar çatışması değil bu savaşın nedeni, KDP, PKK’yi gerileterek kendi alanını genişletmeye çalışmıyor. Öyle iddia ettiği gibi Başur halkına da KDP’nin hiç anlamadığı köy tarım alanları açma derdinde değildir. KDP, Türk devletinin soykırım ve işgal saldırılarının aleti oluyor, TC’nin işgalci ordusuna kılavuzluk yaparak alan açıyor.
Fakat şunun da altını çizmemiz gerekir ki KDP TC’nin işgal hareketinin basit bir aleti olmuyor. Çok kritik bir rolde üsleniyor. Bu rol TC’nin işgalinin meşrulaştırmasıdır. Bu öyle bir durum ki TC nin saldırılarının geçerli nedeni adeta KDP olmaktadır. Almanya’nın tutumunda gördüğümüz bu meşrulaştırma basit bir durum değil.
KDP safını netleştirmiş mi? kararını vermiş mi? Bu sorulara bizim verdiğimiz bir cevap var. Ancak aşırı yorum yapma kabiliyetine sahip analitik zekamızın yanılgı payını hesaba katarak cevap hakkına sahip olanların tercihlerini bir kez daha yaparken tarihsel örnekleri hatırlamak durumunda olduklarını belirtmeliyiz.
KDP, Mahabat Cumhuriyetine önderleri Çarçıra meydanında idam ilmiği boyunlarına geçirilmişken sırtını dönerek ne kazandı? KDP, 80’lerde Rojhilat örgütlerine karşı İran’ın yanında yer alarak onlarla savaştı, peki Rojhilat Kürtlerinin bugün bile geçmemiş olan öfkesi dışında ne kaldı ona? KDP YNK ile uzun süre savaştı, bu savaşlar Başur’u bölme dışında ne işlev gördü mü? Soran bölgesindeki halkın derin nefretini edinmek dışında elde ne kaldı? KDP Rojava devrimine “devrim değil” dedi, bugünde Rojava temsilcilerini tutukluyor, ne kazandı, ne kazanacak? Milyonlarca sempatizanı olan PKK’nin tasfiyesine ortak olunca eline bir şey geçecek mi?
PKK dört parça Kürdistan’a önemli değerler kazandırdı. Her şeyden önce Kürt halkının birlik ruhunu yeşertti. Daha da önemlisi ayrım yapmaksızın her Kürdü değerli hale getirdi. PKK kazanır veya kaybeder ama dostun ve düşmanın taktiridir: Kürde kazandırdı ve kazandırmaya devam eder. PKK KDP içinde her zaman kazanç kapısı oldu.
KDP, PKK’nin APOCU ideolojisinden nefret ediyor olabilir. Fakat PKK ortadan kalkınca ya da imha süreciyle karşı karşıya bırakılınca KDP Behdinan ‘ın küçük bir bölümü dışında kime hitap edecek? Kime Kürtlükten bahsedecek? Ya da kim onları kâale alacak? PKK her Kürt için olduğu kadar Başur içinde bir koruma kalkanıdır. PKK Kürt için en kritik ve deyim yerindeyse en kötü zamanın örgütüdür. Kürt için kritik ve kötü zamanlar bitmemiştir. Bu nedenle kafaların da PKK’yi bitirenler çok yakın bir zamanda ihtiyaç duyacaklarını, imdat diye ona koşacaklarını unutmamalılar. PKK’yi Kürdistan’ın her dağında korumak korunmanın bir kanunudur.
PKK ve Gerilla KDP’nin çığırtkanlığını yaptığı savaşa girmeyeceğini açıkladı. Ama tüm Kürdistanlıları korumak için kendini savunması gerektiğini biliyor. Ve önemlisi de ön cephedeki düşmana karşı savunma savaşını verirken arkadan gelecek hançerin darbesi acıtır. Bu acıtma işini ve görevini üstlenenler tarihe ve Kürdistan’ın kalbine büyük harfler le KONTRA-İHANET Örgütü olarak yazılacaklarını unutmamalılar.
Arî TUFAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi