16 Şubat 2011 Çarşamba Saat 08:09
Türk hükümetinin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bölge ülkelerini kapsayan diplomasi turlarıyla Kürt özgürlük hareketinin etkisizleştirilerek tasfiyesi amaçlanıyordu. Bunun için Güney Kürdistan hükümetinin de yer aldığı 3’lü, 4’lü mekanizmalarla tasfiye sürecine ağırlık verildi. AKP hükümeti ile ABD ittifakında Kürt hareketinin tasfiye edilmesi için her türlü imkân seferber ediliyordu. Önderliğin savunmalarda değerlendirdiği, devlet ve kapitalizm eleştirisi ve bunun karşısında Demokratik Özerkliğin bir sistem olarak ele alınması ve bunun yaşamsallaşması kapitalist sistemler açısından büyük bir tehdit oluşturuyordu. ABD’nin AKP’ye verdiği desteğin arkasında, Demokratik Özerkliğin bir sistem olarak Kürdistan’da ve Ortadoğu’da uygulanmasının-yaşamsallaşmasının engellenmesi bulunuyordu. ABD, özellikle Demokratik Özerk taslağının açıklanmasından sonra PKK’nin temel bir tehdit olduğu, mutlaka tasfiye edilmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunmuştu.
Bu nedenle ABD-AKP ittifakı Kürt Özgürlük Hareketine ve Kürtlere savaş ilan etmiştir. Türk dış politikasının ana ekseninde PKK’nin tasfiyesi bulunmaktadır. İran, Irak ve Suriye yapılan ziyaretlerin, ticari anlaşmaların böylesi bir anlamı vardır. Türk hükümeti, PKK’nin tasfiyesi için Türkiye’nin bütün değerlerini ve kendisini başta ABD olmak üzere bölge devletlerine ve AB ülkelerine pazarlayarak taviz koparmaya çalışmıştır. ABD’nin Avrupa devletleri üzerinden yürüttüğü politikanın arkasında da bu durum vardır. Aynı süreçlerde ABD’nin isteklerine boyun eğen AB ülkelerinde Kürt siyasetçilerine ve Kürt kurumlarına yönelik operasyonlar yapılarak onlarca Kürt tutuklanmıştı. Yine Danimarka ve Belçika devletlerinin Kürt kurumlarına ve ROJ TV’ye yönelik kapatma girişimleri ve operasyonlarında ABD ve NATO uzantıları açığa çıkmıştı.
ABD’nin bir parmak balıyla, sırtının sıvanmasıyla kendinden geçen Türk hükümeti ve onun başbakanı, ABD’nin Ortadoğu’da özellikle de Arap ülkeleriyle ilişkilerinde köprüsü haline gelmiştir. Ahmet Davutoğlu’nun uyguladığı dış politika aslında ABD’nin yürüttüğü dış politika anlamındadır. Türk hükümetinin İran’a karşı yürüttüğü dış politikayı bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. İsrail askeri müdahaleyi öne çıkartırken Türkiye’de diplomasi araçlarıyla İran’a karşı ABD’nin hizmetinde olduğunu göstermiştir. Her ne kadar “sıfır sorun politikasıyla İran’ı destekler gibi görünerek, İran’ı milli güvenlik siyaset belgesinden çıkartarak kendini kabul ettirmeye çalışsa da ABD’nin İran’a karşı Türkiye’de kurmak istediği füze kalkanı projesine karşı koyamamıştır. İslam maskesiyle cilalanarak İslam ülkelerinin içine Truva atı olarak sokulan Türk devletinin dış politikası deşifre olmuş ve çökmüştür.
“Yeni Osmanlı şiarıyla Arap ülkelerinin içine sürülen AKP öncülüğündeki Türk devleti, eksenini Ortadoğu ülkelerine ve Arap ülkelerine çevirmiştir. Cumhurbaşkanı, başbakan eksenli yapılan ziyaretler, ticari anlaşmalar, vizelerin kaldırılması gibi çalışmalar hep bu çerçevede olmuştur. Buna bulunan kılıf ise ‘Yeni Osmanlıcılık’ ya da Ahmet Davutoğlu’nun ifade ettiği biçimiyle ‘Osmanlı milletler Topluluğu’dur. Ortadoğu’da ve Arap ülkeleriyle kurulan ilişkilerde Türk devletine biçilen rol ‘Müslümanlardan yana, barışçı-barış yanlısı ve uzlaştırmacıdır.’
Kendi içinde Kürt düşmanı olan, Kürtlerin varlığını dilini ve kültürünü inkâr eden bir zihniyetin dışarıda ne kadar barışçı ve uzlaştırmacı olacağı su götürmez bir gerçektir. Amaç ABD adına yapılan dış politika sırasında mümkün olduğu kadar bundan nemalanmaktır. Dış politika adına yapılan ziyaretlerde, ticari anlaşmalarda AKP yandaşı MÜSİAD’ın götürülmesi bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Yasin Yalçınkaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info