19 Ekim 2018 Cuma Saat 11:08
İnsanı insanla düşürme, bir
toplumu o toplum içindeki bireyler yoluyla teslim alma, kimliksizleştirme,
ahlaki, toplumsal ve kültürel değerlerinden yoksunlaştırma, öz benliğini
parçalama ve kişinin kendisine yabancılaştırılması, zorla göçertme, açlık,
eğitimsiz ve bilinçsiz bırakma, ajanlaştırma, katletme, baskı, her türlü
terör…
Bu liste çok ama çok daha fazla
uzatılabilir.
İktidar hastalığına, hükmetme
hırsına kapılan egemenler tarih boyunca bu yöntemlerin hepsini veya birçoğunu
çeşitli biçimlerde egemenlikleri altında tutmak istedikleri birey ve toplumlara
karşı kullandılar, kullanmaya da devam ediyorlar.
Sağlıklı bir aklın ve vicdanın
asla kabul edemeyeceği bu durum iyi ve kötü, güzellik ve çirkinlik, doğru ve
yanlış arasındaki farkın ne kadar büyük olduğunu, bu anlamda egemen olmak
isteyen ile zorla egemenlik altına alınmak istenen arasındaki çelişkinin
uzlaşmazlığını ortaya koymaktadır. Bu antagonist (uzlaşmaz) çelişki hali,
mücadele ile çözümlenebilir ve egemenliğin ortadan kaldırılmasıyla aşılabilir.
Bugün Kürdistan’da uygulanan
beyaz ve kara soykırım, terör ve her türlü vahşet, bu uzlaşmaz çelişkileri
yakıcı hale getirmiş, bunlara karşı mücadelenin çok güçlü ve şiddetli bir
biçimde verilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur.
Kendini son 16 yıldır AKP
kimliğiyle örgütlemeye çalışan ve temelleri, verilen özgürlük mücadeleleri ile
sarsılan soykırımcı sömürgeci faşist Türk rejimi, tüm Türkiye toplumu ile
Kürdistan ve Kürt toplumu üzerinde çok kirli ve ahlaksız bir özel savaş
yürütmektedir.
Kürt halkının iradesi kırılmak
istenmekte, tek tek bireyler düşürülerek ajanlaştırılmakta, fuhuş ve uyuşturucu
bataklığına çekilmekte, Kürdistan toplumu her açıdan yozlaştırılarak mücadele
edemez hale getirilmek istenmektedir. Bu kirli ve ahlaksız saldırı ve
politikalarla Kürdistan toplumunu Lut Kavmi’nin daha da gerisine düşürerek
Kürtlerin yok edilmesini amaçlamaktadır.
Böylesi bir düşmana karşı aman
vermeden vurmak, devrimci şiddetle ölümcül bir savaş yürütmek, her türlü meşru
yol ve yöntemle yaşamı ona cehennem etmek en değerli, en ahlaki ve insani
duruştur.
Bu açıdan geçtiğimiz günlerde
Kürdistan Halk Savunma Birlikleri-HPG’nin kamuoyuyla paylaştığı ve ajanların
cezalandırıldığına ilişkin bilgi, yüreğinde en ufak bir insani değer taşıyan,
özgürlük ve adalet duygularını kaybetmeyen tüm insanları, halkımızı ve özgürlük
mücadelemizin dostlarını sevindirmiş, düşmana ve her şeyiyle düşmana düşkünce
hizmet eden tüm ajan, işbirlikçi ve hainlerin yüreğine korku salmıştır.
Kuşkusuz vurulan, kafasına mermi
sıkılarak cezalandırılan bu ajanlar şahsında soykırımcı sömürgeci faşist Türk
rejimidir. Düşmanla bu kadar aynılaşan, tüm benliğini kaybederek düşmanın
lanetli birer uşağı haline gelen bu ajanların, soykırımcı sömürgeci rejim ile
bir tutulacağı, tutulması gerektiği açıktır. Çünkü canlarını bu halkın ve
insanlığın özgür ve demokratik geleceğinin inşası için adayan kahraman özgürlük
savaşçılarının şehit olmasına neden olan bu ajanların ıslah edilmesi, terbiye
edilerek tüm suçlarından arındırılıp tekrardan topluma kazandırılmasının hiç
bir ihtimali yoktur. Bu kirlenmeyi, alçalmayı ve düşkünlüğü, ancak devrimci bir
parmağın sıktığı mermi temizlerdi. Olan budur!
Kuşkusuz sıkılan bu mermi
tarihsel ve büyük anlam taşıyan bir mermidir. Bu merminin geçmişte olduğu gibi
bugün ve gelecekte de bu tür ajanları yaratan, Kürdistan’da ajanlığı, fuhuşu,
uyuşturucuyu bir devlet politikası olarak yaygınlaştıran kişi, kurum ve
soykırımcı sömürgeci rejimi de bulup vuracağından kuşku duyulmamalıdır. Bu
merminin hedefi, adresi bellidir atanı ise herkes olmalıdır.
İşlenen suç sadece Özgürlük
Hareketi’ne ve gerillasına karşı değildir. Yok, edilmek istenen sadece bir
parti değil, tüm toplum, tüm insanlık değerleridir. Bu nedenle düşmanın çarkları
arasında yer almayan her insanımızın bu lanetli duruma ve kişilere karşı tutum
alması, caydırıcı olması, hatta ve hatta cezalandırıcı olması en temel
yurtseverlik görevi olarak görülmelidir.
Düşmanın tüm askeri, siyasi,
ekonomik, kültürel, toplumsal, örgütsel, kurumsal vs. uzantılarına karşı
böylesi bir duruş içerisine girilirse bu alçakça tezgah bozulabilir, toplumsal
varlık korunabilir. Uyuşturucu ile insanlarımızı zehirleyenler, fuhuşla
ahlaksızlığı geliştirenler, ajanlık, işbirlikçilik ve ihanet içinde olanlar
eğer karşılarında güçlü bir toplumsal tavır görürlerse ya yaptıklarından
vazgeçer, itiraf ederek haklarında verilecek karara razı olurlar ya da
lanetlenip toplum dışına atılır ve cezalandırılırlar.
Kesinlikle Kürdistan’da ihanet ve
yurtseverlik arasındaki ayrım bu şekilde çok kalın çizgilerle çizilmeli,
ihaneti normalleştiren, sıradan bir olaymış gibi gören ve gösteren,
yurtseverlik ölçülerini muğlaklaştırıp liberalleştiren yaklaşımlara izin
verilmemelidir. Türk soykırımcı-sömürgeciliğinin Kürdistan’da kalabilmesine
dayanak olarak kullandığı ihanetin, ajanlaştırmanın ve işbirlikçiliğin aslında
Kürtler üzerinde yürütülen soykırım politikasının çökmesi anlamına gelmektedir.
Bu da Türk devletinin Kürt halkı karşısında yenilmesini ifadesidir. Türk
sömürgeciliğinin Kürdistan’da geliştirmeye çalıştığı “ihbarcıları-ajanları
açığa çıkartarak, ihbarcıları yargılayarak cezalandırdıkça Türk
soykırımcı-sömürgeciliğinin ve ihanetin Kürdistan’da yaşama şansı
kalmayacaktır.
Ulaş ARSLAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html