HABER MERKEZİ – MİT’ten üst düzey iki kişinin de yer aldığı bir Türk heyeti 30 Mayıs 2021 tarihinde öğle saat 2’de Efrin’in Şera ilçesine bağlı Kefer Cenê köyünde çetelerin sözde üst düzey yetkilileriyle gizli bir toplantı gerçekleştirdi.
İşgalci Türk devleti işgal ettiği alanlara çete ve ailelerini yerleştirerek bölge demografyasını değiştirmeye devam ederken, MİT’ten üst düzey iki kişinin de yer aldığı bir Türk heyeti 30 Mayıs 2021 tarihinde öğle saat 2’de Efrin’in Şera ilçesine bağlı Kefer Cenê köyünde çetelerin sözde üst düzey yetkilileriyle gizli bir toplantı gerçekleştirdiği öğrenildi.
Lekolin.org olarak edindiğimiz bilgilere göre toplantıda yer alan MİT yetkilileri bu toplantıda tüm çeteleri SMO’ya bağlı “Cephet El Şamiye” çete grubu çatısı altında birleştirmeyi hedeflediklerini ifade etti. Yine toplantıda Bap, Ezaz ve Mera’nin sınır kapıları da dâhil Ruslara teslim edileceği ifade edildi.
İşgalci Türk devletinin çetelerle kurduğu ilişki biçiminde gittiği değişiklik El Nusra(HTŞ) açısından da önem taşımakla birlikte beraberinde neler getirecek? toplantıda MİT’in Bab, Azez ve Mare’yi Ruslara vermesi karşılığında Ruslar TC’ye neyi-nereyi sunacak?, yine tüm çete gruplarının Suriye Milli Ordusu çatısı altında toplanmasıyla işgalci TC neyi amaçlamamaktadır? Bu soruların cevaplarını 2 Bölümlük dosyamızda mercek altına aldık.
NEDEN CEPHET- EL ŞAMİYE?
5 ayrı çete grubundan oluşan Cephet el Şamiye çatı örgütü Türkiye ile yaptığı uzun görüşmelerden sonra Aralık 2014 tarihinde Şam Cephesi adı altında birleştirildi. Suriye’de sözde “güvenli bölge” kavramının ortaya atılmasından sonra Şam Cephesi’ne silah yardımı yapıldı ve cephe komutanları da işgalci Türk devletinden kendilerine yapılan silah sevkiyatını doğruladı. Batı destekli olan Cephet-El Şamiye çete grubu üyelerinin büyük bir çoğunluğu da Halebli’dir. Yani kendi içinde çoğunlukla bölge unsurları barındırmaktadır.
İşgalci Türk devletinin Cephet-el Şamiye çete grubunu çatı seçmesinin bir diğer nedeni, Esad rejimine karşı Türkiye sınırından Haleb’e kadar olan koridoru hakimiyeti altına almaktır. Yine işgalci Türk devletinin tüm çete gruplarıyla ilişkisi iyi olsa da uluslararası alan nezdinde kabul ettirebileceği en makul çete yapılanması Cephet-el Şamiye olduğundan bu çete grubu çatı olarak seçilmiştir.
Elbette ki Cephet-El Şamiye çatısı altında SMO bünyesinde bir çete ordusunun kurulması, TC’nin ilişkide olduğu diğer çete gruplarıyla karşı karşıya getireceği tartışmaya götürmez bir gerçeklik.
TERÖR LİSTESİNDEKİ HTŞ İLE TC’NİN TARİHİ İLİŞKİLERİ
İşgalci Türk devletinin çetelerle kurduğu ilişki biçiminde gittiği değişiklik El Nusra(HTŞ) açısından da önem taşımakla birlikte beraberinde neler getirecek? Bunu doğru analiz edebilmemiz için Heyet Tahrir El-Şam ile işgalci Türk devletinin tarihi ilişkisine değinmeliyiz.
Şu anda Heyet Tahrir El Şam adıyla sahnede rol oynayan ve dünya güçlerinin birçoğunun terör olarak kabul ettiği El Nusra Çete grubuyla işgalci TC’nin çok derin bir ilişki ağına sahip olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir.
Heyet Tahrir El-Şam’ın (HTŞ) önceli olan el Nusra Cephesi (Cephet El-Nusra), 2012 başlarında Irak İslam Devleti’nin (IİD) Lideri Bağdadi’nin Suriye’ye savaşmak için gönderdiği Ebu Muhammed el Culani liderliğindeki çeteler tarafından kurulmuş ve Suriye savaşına el Kaide’nin Suriye kolu olarak dahil olmuştu. Bugün artık herkes tarafından görülen aslında emperyalistler arasında bir paylaşım/egemenlik savaşı olan Suriye savaşının ilk dönemlerde mezhepsel bir görünüm kazanması, dünyanın dört bir tarafından cihadist çetelerin Suriye’ye gelmesine ve radikal İslamcı grupların kısa sürede ciddi bir güç toplamasına yol açmıştı. Nusra’nın Suriye’de güçlenmesinden sonra IİD Lideri Bağdadi, Nisan 2013’te yayımladığı bir ses kaydı ile IİD ve Nusra’nın IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) olarak birleştiğini ilan etse de Culani’nin başını çektiği militanlar bu birleşmeye karşı çıkmış ve Nusra ikiye bölünmüştü.
Bilindiği gibi Suriye’de işler, Esad yönetimini 6 ayda devirip Şam’daki Emevi Camii’nde cuma namazı kılma hesabı yapan Erdoğan iktidarının beklediği gibi gitmemişti. Esad yönetimini devirme hedefini canlı tutmak ve Suriye’nin kuzeyi ve kuzeydoğusunda (Rojava) özerk yönetimler kuran Kürtleri durdurmak için Nusra’nın da içinde yer aldığı radikal gruplarla iş birliği dışında bir seçenek kalmayınca MİT tırları Suriye’ye gidip gelmeye başlamıştı.
O dönem Başbakan olan Erdoğan’ın 16 Mayıs 2013’te Beyaz Saray’da Obama ile yaptığı görüşmede Obama’nın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a “sizin Suriye’de radikallerle neler yaptığınızı biliyoruz” demesi, bu iş birliğini bütün açıklığı ile gözler önüne seriyordu. Bu radikal gruplara karşı dünya genelinde oluşan tepkiler karşısında Erdoğan iktidarı her ne kadar 10 Ekim 2013’te yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Nusra ve IŞİD’i resmen ‘terör örgütü’ olarak kabul ettiğini ilan etse de sahada gayriresmi ilişkiler başka türlü seyretmeye devam etti.
2013 yılında El Nusrayı istemeye istemeye terör listesine almasına rağmen kirli ilişkileri devam ediyordu. Aynı dönemde Serêkaniyê’de YPG-YPJ güçleri ve El- Nusra çeteleri arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. Rojava’daki Kürt kantonlarını, Kürt sorununda uyguladığı politika için tehdit olarak gören AKP faşist iktidarı, Ceylanpınar’daki misafirhane ve hastaneleri Serêkaniyê’de Kürtlere karşı savaşan El Nusra çetelerine açıyordu.
İşgalci Türk devletinin takıntı haline getirdiği Suriye politikasında 2015 yılında S. Arabistan’ın Yeni Kralı Selman’ı ziyaret etti. Bu ziyarette Suriye muhalefetine verilen desteğin sonuç alıcı düzeye yükseltilmesi kararı alınıyor. El Kaideci Nusra ve eski el Kaideci Ahrar Şam’ın başını çektiği cihatçı grupların ‘Fetih Ordusu’ adı altında birleştirilmesi bu politikanın bir sonucu olarak gerçekleşti. Bu görüşmeden bir ay sonra da El kaide menşelli El Nusra çeteleri Suudi Arabistan’ın verdiği maddi destekle İdlib’i işgal etmeye başladılar.
Daha sonra gerek Astana ve gerekse İdlib’in cihatçı grupların son kalesi haline gelmesinden sonra yapılan Soçi anlaşması, bir yandan ‘çatışmasızlık bölgeleri’nin oluşturulmasını ama öte yandan resmen ‘terör örgütü’ olarak kabul edilen HTŞ ve diğer radikal gruplara karşı mücadelenin devam etmesini öngörüyordu. Böylece İdlib’de garantörlük rolünü üstlenen Türkiye, İdlib’in büyük bölümünü denetleyen HTŞ’nin de tasfiyesi görevini üstlenmiş oluyordu. Ancak bu çete örgütünü tasfiye etmekten çok Suriye’de DAİŞ’e karşı savaşarak önemli kazanımlar elde eden Kürtlere karşı bir işgal koridoru oluşturmak için bu El kaide menşeli çeteleri Efrin, Serêkani ve Girê Spî’de kullanmaya ve onları finanse etmeye devam etti.
Fakat İşgalci Türk ordusunun 2020’nin başlarında İdlib’de Rusya destekli Suriye ordusu ile savaş durumuna gelmesi ve ardından Faşist şef Erdoğan’ın Moskova’da Putin ile imzaladığı mutabakat metni, El-Kaide menşeli cihadist El nusra çeteleriyle ilişkilerin eskisi gibi sürdürülemeyeceği yeni bir dönemi haber veriyordu.
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi