HABER MERKEZİ- MİT’in üst düzey yetkililerinin de yer aldığı bir grup Türk heyetinin Kefer Cenê’de sözde üst düzey çetelerle yaptığı gizli toplantıda berberinde savaş çanlarını çalacak kararlar alındı.
Dosyamızın birinci bölümünde İşgalci Türk devletinin tüm çete gruplarını Suriye Milli ordusu bünyesinde bulunan Cephet El-Şamiye çatısı altında toplama nedenini yine İşgalci Türk devletinin El Kaide uzantılı Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) kim olduğunu ve tarihi ilişkilerine değindik. Dosyamızın bu bölümünde ise özellikle toplantıda alınan kararlardan biri olan MİT’in Bab, Azez ve Mare’yi Ruslara vermesi karşılığında Ruslar TC’ye neyi-nereyi sunacak? Yine tüm çete gruplarının Suriye Milli Ordusu çatısı altında toplanmasıyla işgal TC neyi amaçlamakta ve bu durumun HTŞ ile ilişkilerine nasıl yansıyacağını ele aldık.
VERİLEN BÖLGELER, ALINAN TAVİZLER…
Kuşkusuz ki MİT’in Kefer Cenê’de sözde üst düzey çetelerle yaptığı toplantıda Bab, Ezaz ve Mare’yi sınır kapıları da dahil Rusya teslim etmesi kararı karşılıksız değildir.
Faşist şef Erdoğan iktidarı ne İdlib’de geri adım atmayı ve ne de Rusya’nın baskısına boyun eğerek yeni şartlar altında bir mutabakat imzalamayı istedi. Hatta bu sürecin önüne geçebilmek için Rusya destekli Suriye rejimiyle savaş durumuna gelmeyi ve ağır kayıplar vermeyi bile göze aldı. Ayrıca Rusya’ya baskı uygulayarak geri adım attırabilmek için ABD ve AB’yi devreye sokmaya çalıştı. NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırarak 5. maddenin uygulanması (Üye bir ülkeye yapılan saldırının bütün NATO’ya yapıldığı ve ortak yanıt verilmesi gerektiği) talebinde bulundu. Ancak bütün bu süreçlerden “Türkiye’yi destekledikleri”, “Türkiye ile dayanışma içinde oldukları” açıklamalarının ötesinde beklediği desteği alamadı. Dolayısıyla ya İdlib için kapsamlı bir savaşı göze alacak ya da Rusya’nın dayattığı yeni koşullara razı olacaktı. Moskova’ya giden Erdoğan, ikincisini tercih etmek zorunda kaldı. Yani Rusya’nın tasmasını boynuna geçirdi.
Faşist şef Erdoğan için Putin’le ile uzlaşma, bugün Türkiye’nin SMO gruplarıyla işgal ettiği bölgeleri koruyabilmek için de zorunlu hale gelmişti. Çünkü Rusya, İdlib’de savaş ısrarının devam etmesi halinde Afrin başta olmak üzere Türkiye’deki faşist iktidarın ve desteklediği cihatdist çetelerin denetiminde bulunan bölgelere Kürtlerle birlikte operasyonlar yapılabileceği mesajını vermeyi de unutmamıştı!
Özetle Erdoğan iktidarı, Suriye’nin geleceğiyle ilgili pazarlık masasında kalabilmek ve Kürtlere karşı kazandığı pozisyonu kaybetmemek için İdlib’de HTŞ ile daha fazla karşı karşıya geleceği koşullarda Rusya ile uzlaşmak yolunu gitti. Efrin’e bağlı Bab, Ezaz ve Mare’yi sınır kapılaryla birlikte Ruslara teslim ederek karşılığında hem İdlib’teki pozisyonu güçlendirmiş olacak hem de HTŞ’yi SMO’ya entegre ederek Rusya’nın isteğini yerine getirmiş olacak.
TC, SMO ÇATISI ALTINDA TOPLANAN ÇETELERLE NEYİ AMAÇLIYOR?
İşgalci Türk devletinin özelde El Nusra cephesinden Heyet Tahrir-el Şam çetelerini ve diğer çete gruplarını Suriye Milli Ordusu (SMO) çatısı altında toplayarak resmi bir çete grubu kurmanın ilk adımlarını atmış olacaktır. Efrin, Serêkanî, Girê Spî’den İdlib’e, İdlib’ten Libya ve Ermenistan’a yine Başur Kürdistan’a kadar SMO çeteleri eliyle işgal ettiği bölgelerde fiili durumunu resmi bir statüye dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
DAİŞ çetelerini 2016 yılından itibaren yoğun bir şekilde SMO çatısı altında toplamaya başlayan işgalci Türk devleti Libya ve İdlib’den getirttiği çetelerin saç ve sakalları kesilerek SMO bünyesinde işgal operasyonlarına dahil edildi. 20 Ocak 2018 tarihinde başlayan Efrîn işgal sürecine gelindiğinde artık SMO içindeki DAİŞ çeteleri saç ve sakallarını kesme ihtiyacı dahi hissetmedi. Çünkü Türk devleti, artık SMO’yu tümden cihadist çetelerden oluşan bir ordu haline getirmeye başlamıştı. Türk devletinin 9 Ekim’de başlattığı Serêkaniyê ve Girê Spî işgal saldırılarına sözde Suriye Milli Ordusu (SMO) bünyesinde katılan DAİŞ çeteleri asıl kimliklerini gizlemeden sosyal medya hesaplarında DAİŞ içindeki fotoğraflarını paylaşıp DAİŞ propagandası yaptıklarına tüm dünya şahit olmuştu.
Yine bunun en yakın zamandaki örneğini Hakikat ve Adalet için Suriyeliler (STJ) örgütünün geçtiğimiz günlerde yayınladığı raporda görebiliriz.
Hakikat ve Adalet için Suriyeliler örgütünün yayınladığı, “Hesap Vermeksizin Devam Eden İhlaller: Suriye Ulusal Ordusunda DAİŞ’in Üst Düzey Üyeleri” başlıklı raporunda 27 üst düzey DAİŞ üyesinin işgalci TC’ye bağlı SMO çete grubuna nakledildiğini ve Kuzey Suriye’nin birçok yerine yayıldığını belgeledi.
Raporda, 27 DAİŞ üyesinin 11’i birinci ve ikinci düzeyde komutan, 6’sı güvenlik görevlisi ve 10’u da farklı üst kademelerden oluştuğu belirtildi.
Özü itibariyle, MİT’in örtülü ödeneğinden finanse edilen ve SADAT tarafında eğitilen SMO ılımlı gibi lanse edilse de özünde en azılı çete gruplarını içinde barındıran barbar bir çete oluşumudur. Faşist şef Erdoğan, eli kanlı en azılı çeteleri toplayarak kurduğu bu çete ordusuyla Neo-Osmanlıcılık hayallerini gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
BU DURUM TC-HTŞ İLİŞKİSİNE NASIL YANSIR?
MİT’in Kefer Cenê’de sözde çete liderleriyle yaptığı gizli toplantıda tüm çeteleri SMO çatısı altında birleştirme kararına karşın HTŞ ile olan ilişkileri farklı bir boyuta evrilecektir. Her ne kadar şu anda işgalci TC’nin İdlib bölgesinde Nusra cephesinden Heyet Tahrir El Şam çeteleriyle iç içe olduğu 200’den fazla askeri noktası olsa da yer yer çatışmalar yaşanmaya devam etmektedir. İşgalci TC, Heyet Tahrir El-Şam çete grubunu bir bütünüyle İdlib alanından tasfiye edeceğine söz vermiş olsa da bunun yerine kurduğu çete ordusuna entegre etme yoluna gitti. İdlib’te büyük bir nüfuza sahip olan HTŞ bu durumu bir bütünüyle kabul etme yoluna gitmeyeceğini söyleyebiliriz.
SAVAŞ ÇANLARI YENİDEN ÇALABİLİR
Heyet Tahrir El Şam çete grubuna bağlı olup daha sonra ayrılan Hurras El-Din gibi çete grupları işgalci TC’nin tüm çeteleri tek çatı altında toplama kararına sıcak baksa da HTŞ içinde birçok çete bu karara soğuk bakmaktadır. Yine HTŞ’nin kendi etkinlik alanlarını koruyabilmek için M4 Otoyolu’nda Türk-Rus ortak devriyesine karşı gösteri ve saldırlar düzenlediği ve bu temelde Türkiye’deki faşist iktidar ile pazarlıklar yapmaya çalıştığını görmekteyiz.
Sonuç olarak ortaya çıkan yeni dengeler Faşist Erdoğan rejimini bugüne kadar gayri resmi olarak çeşitli biçimlerde iş birliği yaptığı HTŞ ile karşı karşıya gelme noktasına getirmiş bulunuyor. Bu da İdlib başta olmak üzere TC’nin işgal ettiği bölgelerde savaş çanlarının yeniden çalabileceği anlamına gelmektedir. Yine HTŞ ile yaşanan bu kriz, faşist Erdoğan’ın cihadist çeteleri yayılmacı emellerinin bir aracı olarak kullanma politikasının dönüp dolaşıp Türkiye’yi vuracağı gerçeğini bir kez daha somut bir şekilde göstermiş oluyor. Çünkü kriz derinleştikçe Hatay sınırının birkaç kilometre ötesinde on binlerce silahlı çetesi olan HTŞ’nin de daha ciddi bir tehdit haline geleceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi