16 Nisan 2016 Cumartesi Saat 11:30
Irak’ın kuzeybatısında yer alan Musul (Ninova) şehri,
Türkiye ve Suriye sınırında yer almaktadır. Suriye ile uzun bir sınırı paylaşan
Musul şehir merkezi Türkiye sınırına yaklaşık 100 km. uzaklıktadır. 9 ilçe ve
21 nahiyeden oluşan Musul’un adı Saddam Hüseyin döneminde Ninova olarak
değiştirilmiştir.
Musul, 2 milyona yakın kent nüfusuyla Başurê Kürdistan’ın en
büyük şehri Irak’ın ise Bağdat’tan sonra ikinci büyük ve önemli şehri
durumundadır. Bunun dışında, komşusu Kerkük ile birlikte oldukça zengin petrol
rezervlerine sahiptir. Musul aynı zamanda tarihi, siyasi, idari ve askeri
açılardan da stratejik önemde bir şehirdir, bu nedenlerden dolayı sürekli işgal
altında kalmıştır.
TARİHSEL ÖNEMİ
Anadolu ile Asya arasında tarihi bir yol üzerinde bulunan
Musul, geçmişte önemli bir kültür ve medeniyet merkezi olduğu gibi yer altı ve
yer üstü zenginliğiyle de bir çekim alanı olmuştur. Tarihi çok eski zamanlara
dayanan Musul’da ilk yerleşimler M.Ö. 850’li yıllara dayanmaktadır. Asuri Kralı
Asurbanipal’in Asurlular Devletinin başkenti olarak seçtiği Nemrut, bugünkü
Musul topraklarını içerisinde kalmaktadır. Musul, Asurlular zamanında Anadolu
toprakları ve Suriye ile Pers toprakları arasında bir köprü ve geçiş
noktasıdır. İslamiyet’ten önce Asur ve Babil uygarlıkları, İslamiyet’in
yayılmasıyla birlikte Emevî ve Abbasî Devletleri burada kurulmuştur. Musul,
Selçuklulara, Zengilere, Erbil Atabeyliği’ne, Karakoyunlu’ya, Akkoyunlu’ya ve
Safevilere de yurt olmuş ve Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı toprağına
katılmış ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde de bir Osmanlı vilayeti hâline
gelmiştir. Kerkük, Süleymaniye Sancağı
ve bu sancaklara bağlı kazalar ve nahiyeler Musul vilayetine bağlanmıştır.
Milattan önce Mezopotamya toprakları içinde yer alan
Musul’da Asur uygarlığı yaklaşık 1300 yıl hüküm sürmüştür. Ardından gelen Babil
hükümranlığı ise Pers saldırıları nedeniyle kesintiye uğramış ve Perslerin
eline geçmiştir. Pers yönetimi sırasında büyük bir Pers akınına maruz kalan
bölge, Hıristiyanlığın ortaya çıkışından sonra bu dine yönelmiş ve 2. yüzyıldan
sonra Hıristiyanlığın önemli bir merkezi haline gelmiştir. 642 yılında Hz. Ömer
tarafından alınan Musul, bu tarihten itibaren Arap nüfusunun göçüne maruz
kalmıştır. Bölge kısa süreli Emevî hakimiyetinden sonra 751 yılında Abbasi
yönetimine geçmiştir. 1050’li yıllarda Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey tarafından
alınan Musul, hükümdarın ölümünden sonra önce Alparslan’ın, sonra da oğlu
Melikşah’ın yönetimine geçmiştir. 1099 yılında haçlıların eline geçen bölge,
iki yıl sonra yine Selçuklular tarafından geri alınmıştır. 1118’de Irak
Selçuklu Devleti, Mahmud’un yönetiminde kurulmuştur. Mahmud, 1127 yılında
Musul’un yönetimini Aksungur’un oğlu Zengi’ye vermiştir. Zengi ve ailesi,
Musul’u 1231 yılına kadar yönetmiştir. Bu tarihten itibaren Bedreddin Lu’lu
yönetimine geçen bölge 1261 yılında Moğol istilasıyla Moğolların egemenliğine
girmiştir. 1365’te Karakoyunlular tarafından geri alınan Musul, 1409’da
Akkoyunluların eline geçmiştir. Akkoyunluların hakimiyeti, Safeviler tarafından
sona erdirilmiş, 1517 yılında da bölge tamamen Osmanlı yönetimine geçmiştir.
Yavuz Sultan Selim tarafından alınan bölgenin yönetimi tam 401 yıl Osmanlı
Devleti’nde kalmıştır.
Musul, coğrafik konumu ve geniş tarım arazileri ile zengin
yer altı kaynakları nedeniyle binlerce yıldır pek çok saldırının merkezi haline
gelmiştir. Musul Asurlular zamanında Anadolu toprakları ve Suriye ile Pers
toprakları arasında bir köprü ve geçiş noktasıydı. Nitekim bu stratejik önemi
nedeniyle Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından bu bölgeyi işgal eden ve
daha sonra kendi mandası altında Irak Devleti’ni kuran İngiltere ile Musul’un
aidiyeti konusunda anlaşılamamış, mesele Milletler Cemiyetine bırakılmıştır.
Ancak burada da bir sonuç alınamamış ve 1926’da yapılan Ankara Anlaşması sonucu
Musul, İngiliz mandası altındaki Irak’a bırakılmıştır. Ortadoğu’daki
mandacılığının gelişmesi ve yayılması, Ortadoğu petrollerinin öneminin fark
edilmesiyle başlamıştır.
Ortadoğu’da yapılan demir yolları projeleri ise petrol
arayışında kullanılan araçların başında gelmektedir. ABD’nin Osmanlı için yaptıracağı(1908)
Chester Demir Yolu Projesi de bunlardan biridir. Bu proje ile Sivas ile Van
arasında Harput-Ergani-Diyarbakır-Bitlis’ten geçen bir hat ile bir yandan
Musul, Kekük ve Süleymaniye birleştirilecek diğer yandan ise Adana-Yumurtalık
ya da Süveydiye ile Akdeniz’i birleştirecek ve Yumurtalık ya da Süveydiye’de
kurulacak bir limanı ön görüyordu. Musul’daki petrolün ABD denetimine girmesi
tehdidi nedeniyle, projenin tamamlanması engellenmiş olsa da demir yolu
güzergahı, bu güçlerin(başta İngiltere olmak üzere ABD, Almanya, Fransa)
stratejik hedeflerinin anlaşılması açısından oldukça dikkat çekicidir.
Tarihi boyunca önemli bir idari, askeri ve ticari merkez
olan Musul, işlek ulaşım, ticaret ve suyollarını birleştiren bir “kavşak
noktada bulunuyor. Şehir, kuzey-güney doğrultulu ve eski bir nehir ulaşım yolu
olan Dicle Nehri’nin de kenarındadır. Şehrin adı da, coğrafi özelliğinden
kaynaklanmıştır. Musul adı, Arapça “vasl kökünden “ulaştıran, bağlayan
anlamlarına gelir.
Kentin yer altı ve yer üstü zenginlikleri, stratejik coğrafi
konumu her zaman bir savaş halinde olmasına sebep olmuştur. Zengin tarihi
dokusu ve kozmopolitan yapısı her ne kadar büyük zenginlik olarak kabul edilse
de, burası işgalciler tarafından her zaman savaş için kullanılabilecek bir
zemin olarak değerlendirilmiştir.
Kürdistan coğrafyası içerisinde tarihte önemli bir yeri olan
Musul, 1926 yılında Türk devleti ile İngiltere arasında imzalanan Ankara
anlaşmasıyla Kürdistan’ın geleceği konusunda bir dönüm noktası olmuştur. Ankara
anlaşmasıyla Musul, Irak devletine bırakılmış ve bunun karşılığında hegemonik
güç konumunda bulunan İngiltere de Kuzey Kürdistan’da Türk devletinin yapacağı
katliamlara karşı çıkmayacak ve doğal bir ortak durumunda olacaktı. Nitekim bu
konuda İngiliz yazar ve tarihçi Toynbee, “Eğer biz Türklere Kürtleri teslim
edersek, onlar bize Musul’da petrol imtiyazını
vereceklerdir diyordu.
Tarihte her zaman belirleyici bir coğrafya konumunda olan
Musul günümüzde de önemini korumaktadır. Gelinen noktada, yeniden belirlenen
Ortadoğu haritasında Musul yine işgal sahası olmuş ve yine hem askeri hem de
siyasi ve ekonomik olarak ağırlığını ortaya koymaktadır.
İngiltere ile 5 Haziran 1926’da yapılan Ankara
Antlaşması’yla Brüksel Hattı, Türkiye-Irak sınırı olarak kabul edilmiş, Türkmenlerin
azınlık haklarından hiç söz edilmemiştir. Nedeni ise, Musul konusunda Türkmen
azınlık haklarından söz eden Türkiye’nin kendi ülkesinde yaşayan Kürtlerin
azınlık haklarının İngiltere tarafından gündeme getirilme endişesidir.
Antlaşmanın onaylanmasından sonra Türkiye, hem İngiltere’yle hem de Fransa’yla
ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Antlaşmadan önce Almanya dışında başta
İngiltere ve diğer batılı ülkelerin çoğu büyükelçiliklerini İstanbul’da
tutmuşlardır ki, bu Türkiye Cumhuriyeti’ni ve başkenti Ankara’yı tanımama
anlamına geliyordu. Antlaşmadan sonra ise bu tutumlarından vazgeçip
büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımışlardır.
Musul, Türkiye’nin kuruluşunda Misak-i Milli sınırları
içindeydi. Bu sınırlar M. Kemal’in ifadeleriyle, “İskenderun körfezinin
güneyinden, Antakya’dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün
güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor’a iner, oradan doğuya
uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alır” biçiminde Misak-i
Milli sınırlar belirlenmişti.
1926 yılında Ankara antlaşmasıyla Musul Irak topraklarına
dahil edilip bu günkü oluşturulmak istenen Güney Kürdistan devletinin temelleri
nasıl atılmışsa, günümüzde de Musul Kürdistan topraklarından kopartılıp
oluşturulmak istenen bir Sünni devletinin merkezi haline getirilmek
istenmektedir. Yeniden çizilmek istenen Ortadoğu coğrafyasında Musul müdahale
merkezi olarak seçilmiştir. Bunun için DAİŞ’in kuruluşu Irak olarak
belirlenmiştir. Daha önce İslam Devleti olarak kurulan DAİŞ daha sonra ismini
Irak- Şam İslam Devleti olarak değiştirmiş ve Sünni bloğun askeri gücü olarak
şekillendirilmiştir.
MUSUL PETROLÜ
ÜZERİNDEKİ REKABET
II. Abdulhamit,33 yıllık padişahlık süresiyle Osmanlı’nın
tahtta en uzun kalan padişahlarındandır.2. Abdülhamit’i diğer padişahlardan
farklı kılan bir diğer yanı ise 19. yy ’da gelişecek olan petrol savaşlarını
erken fark etmesidir. Bu öngörü ile 1890’da çıkardığı “İrade-i Seniye ile
petrol alanlarını (bu harita hala güncelliğini korumaktadır) “Padişah Hazinesi olarak ilan etmiştir. Fakat bu alanları “İrade-i Seniye haline
getirmesi de bu alanların elinden alınmasını engelleyememiştir. Almanlar
tarafından 1908 yılında tahttan indirilen
II. Abdulhamit’e ait mülkler önce
Genç Türkler-İttihat ve Terakkiciler tarafından Osmanlı’nın borçlarına karşılık
olarak gösterilmiş ardından da Musul ve
Bağdat petrol yataklarının da bulunduğu bu arazilerin paylaşımı Alman ve
İngiliz ortaklığında,Turkish Petroleum Co.’nun (İngiliz) ortaklık şekli olarak hisselerin
% 50 D’arcy, % 25 Anglo‐Saxon Co. ve % 25 Deutsche Bank arasında paylaşılmıştı.
Amerika’nın girişimleri sonucu Abdülhamit’in söz konusu
Padişah hazinesini II. Meşrutiyet’in tarihi olan 1908’den sonra maliye
hazinesine devretmesinin yasal olmadığını, ittihatçilerin baskılarıyla böyle bir
şeye mecbur kaldığı ispat edilmeye çalışmıştır. Amerikalıların bu hamlesi,
İngiliz petrol şirketlerini telaşlandırmış ve konunun hukukî boyutunu
araştırmaya başlamışlar ve Osmanlı’nın o dönemdeki resmî gazetesi olan
“Takvim-i Veka-yi den Padişah hazinesinin artık padişahın şahsına ait olmadığı
ve maliyeye devredildiği ortaya çıkmıştır. Bu konuda karşılıklı iddialar devam
etmiş ve Türk tezini Lozan’da ABD’nin desteklemesinden telaşa kapılan İngiliz
başbakanı, Amerikan oyununu bozmak için Türklere Lozan’da Turkish Petrolün
payından (Irak hükûmetine geçen payından) % 20’sini teklif etmek istemişse de
Curzon, buna gerek olmadığını söylemiştir. Çünkü ona göre Türkler çok daha az
paya razı olacaklardır. Türk heyeti, petrolden Abdülhamit’in varislerine pay
verilmesinin Osmanlı Devleti’nin varlığının devam ettiği anlamına geleceği için
İngiliz tezine yaklaşmıştır. Sonuçta İngiltere, Amerikalıların baskılarına
dayanamayıp 31 Temmuz 1928’de yapılan nihaî anlaşma ile Musul petrolünden
Fransız ve Amerikalılara da pay vermek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin Musul konusunda tek kazanımı, 25 yıl süreyle
Irak petrol gelirlerinden Türkiye’ye %10 pay verilmesinin kabul edilmiş
olmasıdır. Türkiye’nin bu hakkından 500.000 sterlin alarak feragat ettiği
söylenmişse de bunun doğru olmadığı belirtilmektedir.
Türkiye Irak petrollerinden 1954 yılına kadar pay almış,
ancak bu paydan alması gereken 2.000.000 sterlin alacağını, 1958’de Irak
yönetimini darbeyle devralan General Kasım’dan sonra alamadığı için, bütçe
gelir cetvelinde alacak olarak 1986 yılına kadar göstermiş ve aynı yıl Turgut
Özal tarafından Arap ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi politikası
doğrultusunda bu alacak bütçeden çıkartılmıştır.
MUSUL’UN COĞRAFİ
KONUMU
Musul, işlek ulaşım, ticaret ve suyollarını birleştiren bir
“kavşak noktada bulunuyor. Şehir, kuzey-güney doğrultulu ve eski bir nehir
ulaşım yolu olan Dicle Nehri’nin de kenarındadır. Dicle nehri Musul şehrinin en
önemli sembolü haline gelmiştir.
Türkiye’den Irak’a girerek, Fırat Nehri ile birleştikten
sonra Irak’ın güneyinde Şattül Arap’ta denize dökülen Dicle Nehri, Musul
şehrine hayat veriyor. Musullulara göre Dicle demek Musul demektir. Binlerce
yıldır tarihi ticaret yollarının kesiştiği bir şehir olan Musul’un içinden
geçen Dicle Nehri şehrin yaşam kaynağı. Dicle Nehri’nin sağladığı su kaynağının
yanı sıra büyük sulama kanalları sayesinde geniş tarım alanlarına sahip olan
Ninova şehrinde 19.000 km²’lik bir tarımsal alan bulunduğundan söz
edilmektedir.
Dicle Nehri, iki farklı Musul şehri ortaya çıkarmış. Musullular,
şehri tarif ederken Musul’un sağ ve sol yakası olarak belirtiyorlar. Dicle
Nehri’nin Irak’ın kuzeyinde güneyine akış yönü bu tarifi ifade ediyor. Yani
Dicle Nehri’nin akış yönüne göre sağ tarafı “Sağ Yaka , sol tarafı “Sol Yaka .
Musul’un asıl tehlikeli bölgesi eski Musul olarak da bilinen “Sol Yaka .
2005–2007 arasında bu bölge ölüm şehri olarak da isimlendirilmiş. Bu dönemde
genel olarak Musul’un her bölgesinde olmakla birlikte özellikle “Sol Yaka da ki
caddelerde 6’dan sonra kimsenin dışarıya çıkmaya cesaret edemediği söyleniyor.
“Sol Yaka da bulunan Masarif Caddesi, Belediye Caddesi gibi bazı caddeler de
“ölüm caddesi olarak isim verilmiş. Aynı şekilde “Sağ Yaka da da Bağdat Yolu
ve El-Vahde bölgelerinde “ölüm bölgeleri olarak adlandırılmış.
Eski Musul’un sokakları son derece dar ve evler birbirine
çok yakın. Bu bölgeyi iyi bilen gruplar burayı oldukça işlevsel
kullanıyorlarmış. Dicle Nehri’nin tam kıyısında kurulu olan eski Musul’un,
şiddet eylemlerini düzenleyenler için bir kaçış noktası olarak görüldüğü
söyleniyor. Çünkü bu bölge Dicle Nehri kıyısından başlayıp yükselerek çıkıyor.
ABD askerlerinin bile bu bölgeye operasyon yapmaya çekindikleri, çok sayıda ABD
askerinin Irak savaşında burada hayatını kaybettiği söyleniyor. Aslında burası
Musul’un ilk kurulduğu yer. Yani ilk yerleşim yerleri Musul’un “Sol Yakası nda
kurulmuş. Bu bölgede eskiden Musul’un en büyük ailelerinin oturduğu, ancak
özellikle 2003’ten sonra buralardan gittikleri biliniyor. Burada eski dönemde
yaşayan ailelerin “gerçek Musullu oldukları söyleniyor. Zira Musul’da Araplar
ile Musullular (yerel dilde Muslavi deniyor) birbirinden farklı. Musullu
denildiği zaman Musul’un eski ailelerinin mensupları akla geliyor. Öte yandan
“Musullu olmak Musul içerisinde bile bir ayrıcalık olarak görülüyor. Musullu,
zenginlik, kültürlülük, köklü ve büyük aile adabına sahip olmak anlamında
kullanıyor. Yani yerli Musul ailelerine göre Musul’un kırsal kesiminde
yaşayanlar “Musullu değil, “Arap . Burada “Arap ikinci sınıf vatandaş gibi
söyleniyor. “Musullu aileler eski Musul’dan göç etmelerine rağmen halen izleri
duruyor.
Musul nüfusunun iktisadî hayat kaynağı tarım ve
hayvancılıktır. Sahip olduğu su kaynakları ve geniş ziraat sahası Musul’u bir
ziraat şehri konumuna taşımıştır. Tarım ürünlerinin esasını hububat, özellikle
de buğday ve arpa oluşturmaktadır. Sınırlı ölçülerde pamuk, tütün, kenevir,
susam üretildiğini ve bağcılık yapıldığını görülmektedir. Musul’un doğusu ile
Dicle arasındaki dağlık bölgede koyun ve keçi sürülerine dayanan hayvancılık,
çöllerde deve yetiştiriciliği önem kazanmıştır. Musul’da, el tezgâhlarıyla
sürdürülen dokumacılık dışında endüstriyel faaliyete rastlanmamaktadır. Musul
bölgenin ticaret yollarına kavşaklık eden konumu (İpek Yolu), su kaynakları ile
(Küçük Zap, Büyük Zap ve Dicle Nehri) ve sahip olduğu petrol rezervleriyle
önemlidir. Bugün Irak gelirinin %95’ini petrolden sağlamaktadır. Dünyanın
bilinen petrol rezervlerinin yaklaşık % 65’i Ortadoğu bölgesinde bulunmakta ve
Ortadoğu dışında yer alan petrol rezervlerinin önemli bir kısmının yakın bir
süreçte tükeneceği ön görülmektedir. Bu durumun, Ortadoğu petrollerinin % 65
olan hâlihazırdaki oranını % 85’e çekeceği düşünülmektedir. Irak, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %
10’u barındırmaktadır ve bu rezervlerin %20’si kuzey Irak’ta yani Musul
şehrinde yer almaktadır.
Irak’ın kuzeybatısındaki Ninova şehrinin de merkezi olan
Musul’un bu özel konumu, DAİŞ açısından şehri kontrol etmeyi daha da cazip hale
getirmiştir. Musul, aynı zamanda eskiden beri Bağdat ve çevresinin tahıl
ihtiyacını karşılayan bir zirai üretim bölgesi, ekonomik ve ticari merkez
olmuştur. Zengin petrolü de hesaba katılırsa, Suriye ve Irak’ta yeni bir devlet
kurma iddiasındaki DAİŞ için, bu coğrafi ve ekonomik yapının önemi daha iyi
anlaşılır. Unutulmamalıdır ki DAİŞ, Suriye’de de Sünni nüfusun yaşadığı petrol
bölgesi Rakka ile Deyrizor gibi stratejik, coğrafi ve ekonomik açılardan göz
ardı edilemeyecek yerleri kontrol altına almıştır. Musul, coğrafi olarak
DAİŞ’in Suriye’de etkinlik sağladığı kuzeybatıdaki bölgeye de oldukça yakın bir
mevkidedir. Suriye-Irak sınırında geçişkenlik çok sıkı olduğu için,
DAİŞ’in Musul’u işgali kolayca gerçekleşebildi. Böylece örgüt, kurmayı
tasarladığı Irak-Şam İslam Devleti’nin Irak ayağı için çok önemli bir halka
sayılabilecek Musul’u ele geçirmiş oldu.
Yarın: Musul’un
Nüfus Yapısı Kürt ve Arap Aşiretler, Sosyo/Kültürel Yapısı, Musul Operasyonu’na
Karşı DAİŞ’in Hazırlıkları…
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com