17 Kasım 2011 Perşembe Saat 08:47
Dünyada günlük darbelerle ünlenen bir ülkede yaşıyoruz. Krizli bir çağda yaşıyor olmanın dünyanın her tarafında yarattığı önemli toplumsal sorunlar var. Bu durum küresel bir gerçeklik olsa da bu krizin en çetrefilli halini kendi ülkemizde yaşamaktayız. Bugün eski cahiliye çağlarından daha katmerli bir karanlık yaşamımıza yön vermekte, tüm çağların bileşkesi faşizan bir sistemle bu günümüz ve geleceğimiz zehirlenmektedir. Öyle bir gerçeklik ki yaşadığımız her adımda utançla andığımız anti toplumcu uygulamalarla karşılaşıyoruz. Karanlık, zulüm, yoksulluk, eşitsizlik, cinsiyetçilik, milliyetçilik zehriyle kuşatılmış bir ülke de yaşıyoruz.
O yüzden gencecik canlar yüreklerimizin semalarından kayıp gitmektedirler.
O yüzden henüz çocuk yaşta cinselliğe zorlanmış kız çocuklarını bu rezilliğe sürükleyen zihniyet ve uygulamalar iktidar patentli cinsiyetçi hukuk sistemiyle bu gün aklanıyorlar.
Barışa sevdalı yüreklerin yargılandığı bir ülkede tecavüzcüler elini kolunu sallaya sallaya dolaşabiliyorlarsa durup insanlığını düşünmek gerek. Yine kendi geleceğinin inşacıları olan gençlerini öldürmek için çağın en öldürücü en vahşi silahlarını kullanmaktan zevk alan bir ülkede her kötülüğün boy vermesi olağanlaşır. Bu ülke hiçbir zaman bu kadar kötü günler yaşamamıştı. Bu topraklar ve halklar kötü ve zalim iktidarlara yabancı değildi. Deccalların eksik olmadığı bir coğrafyanın insanları olarak devletçi uygarlıkların en acımasız gerçeği olan iktidar gerçeğinin her biçimini tanıdık. Lakin günümüzdeki iktidar gerçeği kendisinden önceki tüm devletçi savaşçı iktidarların günahlarını omuzlayıp, onların tüm kötülüklerini halkların bağrına bir hançer gibi saplama yarışçısı olarak adını lanetle tarihe nakşetmede bir rekor kırmış bulunmaktadır. Halklara düşman, inkârcı, egemen, kadın düşmanı, savaş aşığı, doğa düşmanı, yaşam katliamcısı bir iktidarla inletiliyor insanlığımız… Bu iktidar gerçeği sayesinde bugün yargısız infazların alenileştiği, şiddetin toplumun her zerresine sindiği, hak ihlallerinin neredeyse olağanlaştığı, savaş çığırtkanlığının ayyuka çıkartıldığı, siyasetin toplumu kazıklama sanatına dönüştürüldüğü durumu yaşar hele geldik.
İnsanların kardeşlik, özgürlük ve barış taleplerinin suç sayıldığı başka bir ülke var mıdır? Bugün bir suç aranacaksa bu da savaş çığırtkanlığı ve şovenizmdir. Yargılanması gerekenler varsa o da kanımca savaş gibi öldürücü yaşatmayan bir uğraş için yatırım yapmaktan geri durmayan iktidarlar ve militarist oluşumlardır. İktidarların yarattığı çağdaş köleler günümüzde maalesef iktidarların toplum yaşamını zehirleyen bu gerçekliklerini göremedikleri gibi bu lanetini taşıyıcısı olma gibi bir talihsizliği de yaşamaktadırlar. Çünkü beyinler ve ruhlar tutsak… Çünkü irade felç edilmiş. İnsanlar karınlarını zor bela duyurmanın telaşında. Ya açlıktan ölürsün ya da tek uğraşın açlığını bir biçimde gidermek olacak. Bugün insanların iktidarlarca tutsak kılındığı bir ortamda toplum en kötü en acınası halini yaşamaktadır. Toplum olarak bu halde olmasaydık, utançla andığımız gerçekliklerimiz bu düzeyde artmazdı. Çocuk yaştaki kızlarımıza tecavüz eden her yaştaki erkek adamın bu insanlık dışı edimlerini aklayan bir yargı sistemine karşı kıyametleri kopartamayan bir toplumun durup düşünmesi gerekmektedir. Bir toplum nasıl bu utançla yaşayabilir? Nasıl bu utançla geleceğe akabilir? Bir ülkede anaların ağıtları gökleri delip geçiyorsa, bir ülke kendi gençlerini yaşatamıyorsa o zaman o ülkede utanç başını alıp gidiyor demektir. Bir ülkenin kadınları, kızları, anaları değersizleşmişlerse, her gün babanın, kocanın, törenin, devletin şiddetine maruz kalıyorlarsa kıyamet başlamış demektir. Çünkü kadınlarına değer vermeyen bir toplum kendisine değer vermeyen toplumdur. Yaşamın yaratanı ve güzelleştireni kadınları değersizleştiren bir toplum kendisini kıyamet denen harlı ateşlerde bulmakta gecikmeyecektir. Nitekim bugün insanlığın yaşadığı bu değil midir? Henüz yaşamın anlam ve gizeminden bihaber çocuk yaştaki kızlarını fuhuş gibi bir insanlık suçuna bulaştıran bir toplum bu ayıbın önüne geçemeyecek denli çaresiz düşmüşse, toplumsal vicdan bu kadar körelmişse o zaman durup durumun vahametini iyi görmeliyiz. Geleceğin anaları olan küçük kız çocuklarına bu denli acımasız bir gerçeği yaşatan toplumun kendisini iktidarların tuzaklarından kurtarması gerekmez midir? Günlerdir N.Ç denen küçük kızın davasının sonuçlarını tartışıyor toplum. İktidarları kollayan, koruyan göstermelik hukuk kandırmacasından neyin çıkmasını bekliyorsun ki! N.Ç davası çağımızın utanç gerçeğidir deniliyor. Evet, bir utanç gerçeğidir. Adaletin yerini bulması için hukuka çok büyük rol düşüyor bunu da yadsımıyorum. Ben birkaç tecavüzcü erkek adamın birkaç yıl ceza almakla bu türden olayların son bulabileceğine inanmıyorum. Bu türden kararların asıl suçluyu gizlediğini biliyor musunuz? Bu kadar ahlaksız erkek adamı şekillendiren anlamsal ve kurumsal örgütlenmenin infazı yapılmadan N.Ç’ler eksik olmayacak yaşamımızda. Tecavüzcüyü yetiştiren bu sistemin değer yargıları değil midir? Erkeği güdülerine bu kadar tutsak kılıp henüz çocuk denebilecek bir insana saldırabilecek kadar vicdansız olan bu erkek bireyini bu sistem değil midir şekillendiren? O zaman öncelikle bu sistemi masaya yatırıp yargılayacaksın. Bu hayırsız, bu günahkâr, bu düşkünlüğe kapı arayan erkeği de kadını da bu kadar çirkinleştiren sistem en büyük insanlık düşmanı olarak yargılanıp cezasını bulmadıkça yaşamımızda bu utanç kareleri eksik olmayacaktır. O yüzden devletçi hukuktan hele bu AKP hukuku ise çok şey beklemenin anlamı yok dedim. Toplum olarak kendi yaradılışımıza sahip çıkarak, toplumsal vicdanı isyana kaldırarak bu türden sorunların üstesinden gelebiliriz. Bu sistemin mağduru kadınları bu sistem koruyamadığı gibi utancı da devletin sözcüsü kurumlar silemezler. Utancı bir tek şey silebilir o da ahlaki politik vasıflarını kuşanmış toplumlar ancak bunu başarabilirler. Şunu çok iyi bilmek durumundayız bu sistemin ürünü olan sorun ve çelişkilerin çözümü sistemin bizde yarattığı ezberi bozmakla mümkündür. Onun çare diye sunduklarına sarılmayacağız. Onun belirlediği yollardan yürümeyi terk edeceğiz. Özcesi bu lanetli çağ ve çarkın beynimize ve ruhumuza kazıdıklarını içimizden sökmeye cesaret etmeliyiz. Çünkü bu sistemin varlığının dahi tek başına bizi mağdur etmeye yeterli olduğunu biliyoruz. O zaman ne bir lütuf olarak sunulan sığınma evlerine bir sığıntı gibi sığınacağız, ne de cinsiyetçiliği besleyen hukuk sisteminden medet umacağız. Tek yol kalıyor geriye, devlete, kocaya muhtaç olmayacağımız özgür Demokratik Modernitemizi kendi fikrimiz, zikrimiz ve eylem gücümüzle yaratacağız. Bu görevlerin en zorudur, büyük cesaret ve bilinç istiyor. Ama başarıldığında da dünyanın yüzünü aşkın, sevginin, barışın ve özgürlüğün yüzü yapacak denli bir kutsallık taşır. Köleliğin utancıyla yaşadığımız zamanlara son vermek için el ele, yürek yüreğe ve kafa kafaya vererek bu bedbaht sistemden kendimizi azat ederek tüm insanlığın güzel zamanlara ulaştıralım! Unutmayalım zor olan mücadele etmek değil, zor olan köleliğin utancı ile yaşamaktır.
Rojinda Şilan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info