21 Mayıs 2011 Cumartesi Saat 09:28
Herkes merakla Amerika başkanı Barack Obama’nın Ortadoğu stratejisinin yol haritasını belirleyecek olan konuşmasını bekliyordu. O konuşma Perşembe günü gerçekleşti. Konuşmasında Ortadoğu dinamiklerini cesaretlendirip harekette geçirecek önemli noktalardan bahsetti. Konuşmanın esas içeriği halklara isyan çağrısıydı. Kısaca bazı temel noktaları hatırlatacak olursak
• Demokrasi isteyenlere karşı şiddete başvurulmasını asla kabul edilmeyecek
• Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın önünde de iki seçenek bulunuyor, “Esad ya görevini sürdürüp değişiklik sürecine öncülük yapar ya da görevinden ayrılır
• Her halk kendi kaderini tayin etme hakkına sahip
• Amerika’nın bölgedeki reform girişimlerini destekleyeceğini ve bu amaçla mevcut yönetici sınıftan çok gençlerle, gençlik kuruluşlarıyla temas kurulacak
• Görüşleri ne kadar farklı olursa olsun Amerika’nın demokrasiye inanmış her grupla masaya oturmaya hazırdır
Obama’nın konuşmasında çıkarılacak en önemli mesajın önümüzde ki günlerde Suriye rejimine yapılacak olan bir müdahalenin kapıda olduğudur. İkinci önemli mesaj İran için çember giderek daraltılacak. Üçüncü önemli mesaj ise Türk devletinin dayanmış olduğu temel ideolojik argümanların ne içerde nede dışarıda hiçbir dayanağının kalmamış olmasıdır. Bölgede Suriye, İran, Irak ve Türkiye kader birliği yapmış ülkelerdi. Bu ülkeler Lozan anlaşmasıyla Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşarak Kürt inkâr ve imha siyasetini kendi devletlerinin bekası ve dayanmış oldukları ideolojik argümanlarının temel taşı olarak belirlediler. Birçok konuda karşıt olmalarına rağmen Kürt sorunu gibi ortak bir soruna sahip oldukları için hem iç hem de dış politikada adeta birbirlerine göbekten bağlanmış dördüz kardeşler gibi hareket etmek zorunda kaldılar. Emperyal güçler zamanında bölgeyi dizayn ederlerken bölgede ki iktidar güçlerinin kendilerine sırt dönmeyecek ve sürekli kendilerine ihtiyaç duyacak bir biçimde dizayn ettiler. Bu dört ülkenin boynuna da Kürt tasmasını takarak böylesi bir sorunu bu rejimler için sürekli bir tehdit unsuru olarak kullandı. Böylesi bir sorundan kaynaklı bu ülkelerin hiç biri tam anlamıyla ne birbirlerinden nede bu emperyal güçlerden hiçbir zaman bağımsız hareket edemediler. Türkiye son ana kadarda mevcut statükoyu korumak ya da bölgenin yeni dizaynında Kürtleri statüsüz bırakmanın peşinde olacaktır. Türkiye’nin Kürtler konusunda ABD’ye dayatacağı çözüm yolu Erdoğan’ın seçim döneminde belirlemiş olduğu toplumsal haklara hayır bireysel özgürlüklere evet anlayışıdır. Bu da eski statükocu anlayıştan ısrar demektir. Burada ki ince fark yöntemde ki farklılıktır. Yani inkâr ve imha siyaseti zorla göze çarpacak bir biçimde değil zamana yayılmış daha geniş ve derin bir yanılsama ile her Kürt bireyinin kendini özgür bir şekilde asimilasyon politikasının pençesine teslim etmiş olduğu bir biçimde gerçekleşecek olmasındadır. Obama’nın son konuşmasında emperyal güçlerin mevcut statükoda hiçbir çıkarlarının olmadığı hatta kendileri önünde engel olduğu anlaşılıyor. Onun için Suriye yapılan operasyonun bölge statükoculuğuna yapılan operasyon olarak algılamak gerekiyor. Obama yapmış olduğu konuşma ile rejim ve iktidar güçlerini değil halkları ve isyana kalkmış gençleri muhatap alacağının mesajını verdi. Bu mesajın asıl anlamı Ortadoğu’da ki halklara mevcut rejimlere karşı isyana çağrıdır. Ayağa kalkın isyan edin uluslar arası güçler olarak arkanızdayız. Bu çağrı Suriye’de ki halk isyanını geri dönülmez bir yola sokacağı gibi İran’da ki muhalefet ve gençler içinde büyük bir umut olacaktır. Örgütlü olan İran muhalefeti şimdiden tekrardan rejim karşıtı ayaklanmayı başlatmak için hazırlık içine gireceğini görülüyor. Bunu yaparken Suriye’yi yakında izleyecek burada ki gelişmeler onların hareket zamanını ve tarzını belirleyecektir.
Suriye İran rejiminin bir ön kalesiydi
Suriye rejimi Türkiye ve İran için oldukça önemli bir ülkeydi. İran rejiminin Ortadoğu’da ki bir ön kalesi gibi rol oynuyordu. Suriye elden giderse İran Ortadoğu’da ki hâkimiyetinin yüzde yetmişini kaybeder. Her şeyden önce Filistin ve Lübnan’da ki etkisini kaybedeceği gibi İsrail üzerinde ki tehditkâr etkisini, Hizbullah ve Hamas üzerinden Arap dünyasında sahip olduğu söz hakkını kaybeder. Suriye’nin çöküşünden Hizbullah ve Hamas bölgede yalnızlaştırılmış olacaktır. Bu iki örgüt ya İsrail ve Amerika’nın istediği çizgiye gelirler. Ya da lider kadrolarına arka arka suikastlar yapılarak zayıf düşürüp ele geçirirler ya da dağıtırlar. Bu saatten sonra İran’ın o örgütler için yapacak hiç bir şeyi kalmamıştır. Suriye’de değişim sadece İran’ı etkilemeyecek her şeyden önce kapı komşusu olan Türkiye’yi de ciddi boyutta etkileyecektir. Türkiye bu değişime ne kadar hazırdır ya da değildir o bilinmez. Fakat Türkiye’nin mevcut statükoda ısrar edemeyeceği gün gibi ortadadır.
Türkiye bölgeye model olacak bir vizyona sahip değildir
Burada önemli bir noktanın altını çizmek gerektiğine inanıyorum oda Ortadoğu’da ki değişimlere Türkiye’nin model bir ülke olarak sunulmasıdır. Türk devleti ve Erdoğan liderliğinin bölge de ki değişim için öncülük rol biçildiğine olan inançtır. Bu değerlendirmeler yapılırken ABD ile Türkiye, Türkiye ile İran ve Arap ülkeleri arasında yürütülen diplomatik görüşmeler gerekçe olarak gösterilmektedir. İnsan, gerçekten de Türkiye’de ki baş döndürücü diplomatik görüşmelerin yanı sıra Erdoğan’ın halk isyanlarının çıktığı birçok ülke için yapmış olduğu konuşmalara baktığında Türkiye’ye önemli bir rol verildiği izlenimi ediniyor. Erdoğan ve hükümetine verilmiş bir görev söz konusudur. Fakat bu görevin model ya da değişime öncülük görevi olmadığını düşünüyorum. Bu görev ve misyonun ara bir dönem için verildiğine inanıyorum. Yani Türkiye Ortadoğu’da ki müdahaleler için ara ya da geçiş dönemi için görevlendirilmiş bir ülkedir. Çünkü Türkiye mevcut vizyonu, tarihi geçmişi ve kültürel birikimi ile Ortadoğu halklara öncülük edebilecek ve model bir ülke olarak sunulabilecek bir ülke değildir.
Ortadoğu’da ki değişimlere öncülük rol Mısır’a verilmiş
Uygarlığın beşiği olan yıllarca Arap ülkelerine öncülük etmiş, Arap milliyetçiliğin babası olarak tanınan Mısır gibi bir ülke varken Arapların Türkiye’yi lider olarak kabul etmesi mümkün mü? Mısır olmasa bile Suudi Arabistan gibi bir ülke öncülüğü Türklere bırakır mı? Küçümsemek için söylemiyorum ama bir gerçeklik olarak dile getirmek zorunda olduğum önemli bir nokta ise, Türklerin bu coğrafya ya sonradan gelmiş hala bölgede ki halklarla kültürel uyum sorunları yaşayan bir gerçekliğe sahip olması göz ardı edilemez. Türkiye’nin yaşam tarzı ve kültürel olarak bölgede ki duruşu sanki zorla bölgeye yamalanmış bir durumu söz konusudur. Bundan kaynaklı bölgede ki kültürü küçümseyen hatta aşağılayan Avrupa kültürüne öykünen bir gerçeklikleri varken nasıl liderlik edecekler. Diğer taraftan yüzyıllarca bölgede ki halklara Osmanlı imparatorluğu ile kan kusturan bir geçmişe sahipler. Hâlbuki almış olduğumuz son bilgilere göre Amerika İran ve bölgede ki statükocu güçlerin muhaliflerini Mısır’da topluyor. Mısır aktif olarak harekette geçmiş durumdadır.
HAMAS örgütü teslim alındı
Mısır her şeyden önce Suriye ve İran rejimlerini yalnızlaştırmak için Hamas ve El Fetih’i çağırarak bunları ilk görüşmede anlaşmaya razı etti. Hem de kurulacak olan hükümette HAMAS’ TAN hiç kimsenin yer almaması şartıyla. Mısır HAMAS’ı kendi adıyla değil Amerika adıyla çağırdı. Bölgede ki değişimlerin ve kendilerini nasıl etkileyebileceğinin bilgisini verdi. Değişmediği taktirde ne tür bir şeye maruz kalacağını aktardı. HAMAS bölgede sırtını dayadığı ve lider kadrosunun güvenliğini sağlayabildiği iki önemli ülkenin gidici olduğu gördü. Mısır üzerinden ABD’nin istemlerini kabul etmek zorunda bırakıldı. Yine Mısır istihbarat ve diplomatlarını çeşitli yerlerden İran’da ki muhalif örgüt ve şahsiyetlere göndererek bunları kendi ülkesinde topluyor. Bunun yanı sıra Mısır, Suriye muhaliflerini kendi ülkesinde olmasa ya Avrupa ya da Amerika’da bir araya getirmeye uğraşıyor. Tüm bunlar Ortadoğu’da ki öncülüğün kolay kolay Türkiye bırakılmayacağının açık göstergesidir.
Türkiye’nin öncülük edebilmesi için önce kendisinin ciddi reform ve değişimlere imza atması gerekir. Çünkü hala statükoyu korumaya çalışmaktadır. Kürt sorunu gibi dev bir sorunla karşı karşıyadır. Hadi diyelim ki Amerika ve Ortadoğu halkları Türkiye’nin modelliğini ve öncülüğünü kabul etti. Sorunları çözülmemiş inkâr ve imha ile yüz yüze olan Kürtler bu durumu nasıl kabul edeceklerdir. Bu durumda Türkiye ya tümden Kürtleri büyük bir katliamdan geçirmesi gerekir ki bunu yaparsa bile yıllarca kendisine gelemez kendisini toparlayamaz. Bunun için Türkiye ara dönemin öncülüğünü yapıyor. Suriye’de ki değişimden hemen sonra sıra Türkiye’ye gelecektir. Bunu belirleyecek olan Kürtlerin örgütlü gücü olacaktır.
Yusuf Ziyad
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info