04 Nisan 2010 Pazar Saat 18:16
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Anayasa tartışmalarını değerlendiren Öcalan, “Demokratik bir
anayasa için Demokratik Anayasa Konvansiyonu’nu, Meclisini öneriyorum. Bu
Meclis 500 kişiden oluşmalıdır. Yedi bölgeden, her çevreden, her kesimden
temsil sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde katılımcı, demokratik bir anayasa
oluşturulur dedi.
Anayasa tartışmalarını değerlendiren Öcalan demokratik bir
anayasa için Demokratik Anayasa Konvansiyonu ve Meclisini önerdi. Öcalan, ‘’Bu
Meclis 500 kişiden oluşmalıdır. Yedi bölgeden, her çevreden, her kesimden
temsil sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde katılımcı, demokratik bir anayasa
oluşturulur dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü.
Edinilen bilgilere göre görüşmede Anayasa tartışmalarına değinen Öcalan, “Daha
önce Anayasa komplosu demiştim. Anayasa değişikliğinden önce yapılması gereken
iki tane yasal düzenleme var. Bir seçim barajının düşürülmesi, iki parti içi
demokrasinin sağlanması dedi.
Öcalan, şöyle devam etti: “BDP, Demokratik Anayasa
koalisyonlarını ilan edebilir. EDP kuruldu, Çatı Partisi çalışmaları da var.
Benim sloganım ‘Komplocu Anayasa’ya Hayır Demokratik Anayasa’ya Evet’tir.
Demokratik bir anayasa için Demokratik Anayasa Konvansiyonu’nu, Meclisini
öneriyorum. Bu Meclis 500 kişiden oluşmalıdır. Yedi bölgeden, her çevreden, her
kesimden temsil sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde katılımcı, demokratik bir
anayasa oluşturulur. Anayasa değişikliği konusunda TÜSİAD barajın düşürülmesi
gerektiğini söylüyor. Sermaye çevrelerinin de bunu tespit etmeleri iyi.
Demokrasi için bu olmalıdır. Bunlar biliyorlar, araştırıyorlar, çevrelerinde
birçok profesör var, akademisyenler var, tespit yapıyorlar, tespitleri
doğrudur, katılıyorum.
200 ÇOCUK MEKTUP GÖNDERDİ
“Mahmur’dan 200 çocuk bana Kürtçe yazılı iki yüz mektup
göndermiş. Onlar Kürtlerin ve Kürdistan’ın çiçekleridir, teminatıdır. Bunlar
bizim özgürlüğümüzün model birimleridir. Mektup gönderen her bir çocuğa tek tek
teşekkür ediyorum, onları selamlıyorum. diyen Öcalan, “Mayın patlamasında
yaşamını yitiren askerlerden birinin babası, ‘açılım olsun bu ölümler son
bulsun’ diyor. Biz de açılım istiyoruz ama bu vicdansızlar gerekli olanı
yapmıyorlar, çok üzücü ifadelerini kullandı.
Öcalan, şöyle devam etti: “Bugün yapacağım
değerlendirmeleri, bu tarihte, 30 Mart’ta şehit düşen Mahir Çayan ve
arkadaşlarına adıyorum, onları anıyorum. Bugünkü konuşmamda otobiyografim
hakkında kısa bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Buna daha önce de biraz
değinmiştim. Biliniyor, Mahirlerin katledilişinin kırkıncı yılına yaklaşıyoruz.
Bu vesileyle bugünkü değerlendirmeyi Mahirlerin anısına adıyorum. Özellikle
Türkiye devrimci gençliğinin bunu iyi bilmesi gerekiyor. Benim çıkışım biraz da
bu arkadaşların katliamına cevap olma şeklindedir. Biliniyor bizim çıkışımız
Türkiye devrimci güçleri arasından bir çıkıştır, 70’lerde biz de devrimci
gençlik hareketinin bir parçasıydık. Dev-Genç’in sempatizanıydım, DDKO içinde
de yer almıştık. Mahirlerin katledilmesiyle başlayan, biraz da bu katiamların
atmosferinde bir çıkış yapılmıştır. Daha önce de dile getirmiştim. Bizim
mücadeleyi üç döneme ayırıyorum. Bunların her birisi yaklaşık onar yıl
sürmüştür. Birinci dönem ‘73’te başlayıp
1973’te özerk grup kararı vardı- ‘84’e kadar gelen süreçtir.
’84-93 Özal dönemine kadarki sürece ikinci dönem ‘93’te başlayıp 2002-2003’e
kadar devam eden sürece de üçüncü dönem diyorum. Bu dönemi aslında o tarihte
sonlandıracaktım. Ancak çeşitli nedenlerle bu güne kadar geldi.
PKK’DE BİRİNCİ DÖNEM
“ Birinci dönem ‘73’te başlayıp ‘84’e kadar gelen süreçtir.
Birinci dönemin ilk halkası 1973-78 arası Haki Karer ve diğer arkadaşlarla
birlikte olduğumuz dönemdir. Bu dönemde biz soruna milli mesele olarak
bakıyorduk. Bu dönemde ayrı bir oluşum olarak çıkma düşüncemiz yoktu. Ancak
çekirdek arkadaşlar vardı. Ali Haydar Kaytan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın da
içinde bulunduğu bu grupla 1976’lara kadar gelindi. Bunlar daha Kürdistani bir
mücadeleyi ön planda tutuyorlardı. Nitekim 1976’ya kadar bu tartışmalar devam
etti. Kemal Pir ve Haki Karerlerin de -ki bu arkadaşlar Türktür– dahil olduğu
1976’larda giderek Kürt ve Kürdistan eksenli sosyalist bir çıkışa doğru
gidildi. 1978’de de PKK olarak ayrı bir örgütlenmeye gidildi. Bilinen
partileşme süreci yaşandı. 1979’larda yurt dışına çıkma süreci başlatıldı.
1980’lere gelindiğinde bilinen o darbe yaşandı. Diyarbakır cezaevinde yoğun
tutuklamalar ve inanılmaz işkenceler yaşanıyordu. Diyarbakır’da yaşanan bu
sürece ve daha önce -Mahirler, Denizler şahsında- yaşanan katliamlara cevap
olabilmek için silahlı mücadele için hazırlıklara başlandı. 1980 darbesiyle
birlikte silahlı mücadeleye başlama kararı, bir bakıma Diyarbakır cezaevinin
kurtarılışı da diyebiliriz. Biz aslında silahlı mücadeleyi 1982-1983 yılında
başlatacaktık. Bilinen 1984 atılımının aslında iki üç yıl önce yapılmasını
planlanmıştık. 1982’de 1983’te başlatılması gerekirken, defalarca eleştirisini
yaptığım o cevap olabilme ancak 1984’te gerçekleştirilebilindi. Hazırlık
döneminin uzun sürmesi nedeniyle biraz da gecikmeli oldu.
PKK’DE İKİNİ DÖNEM
“ İkinci dönem 1984-93 arasıdır. Bu dönem biliniyor, daha
önce çok yazıldı, çizildi. Bu dönem silahlı mücadelenin yükseltildiği, yoğun
çatışmaların olduğu dönemdir. Ancak bu süreç aynı zamanda yoğun bir şekilde
Kürt sorununa çözüm arayışlarımın olduğu bir süreçtir de. ‘90’lara kadar ben
ulus-devlete inanıyordum. Her ulusun bir devleti olması gerekir diye
düşünüyordum. Ancak 1990’larda Reel Sosyalizmin çöküşü ve Çin’in kapitalizme
yönelmesi olayı yaşandı. Bu deneyimlerden sonra Kürt sorununun demokratik
çözümü için ciddi arayışlar içine girdim ama net bir çözüm metoduna ulaşamadım.
Bu arayışlarım devam etti. Bu nedenle 90-95 arasını siyasal bunalım süreci
olarak niteliyorum. Oysa ki her ulusun devleti olması anlayışı aslında
sosyalizme ihanettir. Reel Sosyalizm örneği, devletin sorunları çözemeyeceğini,
hatta daha da ağırlaştıracağı gerçeğini ortaya koymuştur. Peki devlet ne
olmalı? Devlet, uzmanlık ve tecrübenin biriktiği küçük bir idare aygıtı
olmalıdır, küçültülmelidir. Ben buna devletin reorganizasyonu diyorum. Devletin
yanında demokrasi olmalıdır. Ben halkı esas alıyorum, örgütlüyorum, demokratik
konfederalizm diyorum. Demokratik Konfederal sistemi esas alıyorum. Bunu
Özgürlük Sosyolojisi adlı savunmamda da dile getirdim. Ortadoğu sorunlarının
çözümü de bundan geçer, bu sistem Ortadoğu için ilaç gibidir. Dünya için de bu
sistemi öneriyorum. Siyasal bunalımı bu sistemle aştık ve bu temelde tasfiyeci
anlayışa değişim-dönüşümle cevap verdik, değişim-dönüşümü sağladık.
PKK’DE ÜÇÜNCÜ DÖNEM
“1993’lere gelindiğinde ‘93’ten 2002’ye kadar süren döneme
üçüncü dönem diyorum. Ben bu sürece tasfiye ve çözüm süreci diyorum. Üçüncü
dönem Özal ile başlıyor. Talabani’nin aracılık ettiği daha sonra Erbakan,
Ecevit ile devam eden bir süreçti. Sorunun çözüm şansının olduğu bu dönemde
bütün muhataplarımız sırasıyla tasfiye edildiler. Kim bu sorunu çözmek
istediyse tasfiye edildi. Özal tasfiye edildi, suikaste uğradığı da biliniyor.
Özal ve partisi bu sürece iyi hazırlanmamıştı, hazırlıksız yakalandı. Sonuçta
hem kendisi hem partisi tasfiye edildi. Daha sonra Erbakan’ın çağrısı olmuştu.
Erbakan’ın çağrısına olumlu yanıt verdim. Çözüm ve diyaloga samimi yaklaştım.
Oldukça şans tanıyan, barışçıl ve yumuşak bir tutum sergiledim. Ateşkes önerisinde
bulunuyordu. Ben ona da olumlu yanıt verdim. Çözüm için Erbakan da muhatap
olmak istiyordu, onu da tasfiye ettiler. Erbakan da, partisi de yine bu sürece
hazırlıklı değillerdi. 28 Şubat müdahalesiyle, bu süreç sonlandırıldı. Bu
tasfiyeci güçler açısından 28 Şubat süreci aslında tam olarak tamamlanamadı.
Sonuçta Erbakan ve partisi de tasfiye edilmiş oldu. ‘99’dan sonra Ecevit’in de
çabaları oldu, bir şeyler yapmak konusunda samimiydi. Ecevit’in yaklaşımı
küçümsenmemeli. Onun sağlığını bozdular, felç ettiler, bilinçli yaptılar. Tam
da o süreçte Irak müdahalesi gündeme geldi. Ecevit müdahaleye karşıydı.
Ecevit’i de tasfiye ettiler. Üçüncü dönem boyunca tüm muhataplarımız tasfiye
edildi. Dışarıdan bir güç, muhataplarımızı tek tek tasfiye ediyordu. 2002’de AKP
geldiğinde Abdullah Gül’e mektup yazdım, bir yanıt alamadım. Erdoğan’a da
yazdım biliniyor. 160 sayfalık Açılım başlıklı Yol Haritası’nı yazdım, verdim.
En son yazdığım mektuplar var, hala yanıt alamadım.
ÜÇÜNCÜ DÖNEMİ SONLANDIRIYORUM
“ Bu dönemler birinci dönem 1970-83 ikinci dönem 84-93
üçüncü dönem 93-2002 ardından uzatma ve oyalamalarla bu güne gelindi. Aslında
ben üçüncü dönemin 2002-2003’te bittiğini ilan edecektim. 2002’den bu yana olan
7-8 yılı üçüncü dönemin uzatmaları olarak niteliyorum. 2002’lerde biliniyor,
AKP hükümete geldi. O dönem çözüm için Başbakan Gül’e mektup yazmıştım ancak
cevabını alamadım. Daha sonra biraz sabretmemizi, Abdullah Gül’ün
Cumhurbaşkanlığı’na hazırlandığını, bu iş bir bitsin bir şeylerin yapılacağı
mesajını bana ilettiler. 2007’den sonra ise bazı adımlar atıldı ancak bunun da
AKP’nin sahte açılımı olduğu ortaya çıktı. Gelinen noktada Kürt açılımı, Roman
açılımına dönüştü, içi boşaltıldı. Adına tasfiye ve çözüm dediğim üçüncü dönem
bitti. Açık net ve kesin bir şekilde üçüncü dönemi sonlandırıyorum. Üçüncü
dönem boyunca sürekli tasfiye edilmeye çalışıldık, hem biz hem muhataplarımız
tasfiye edilmek istendi. Biz de, tasfiyeye karşı değişim dönüşüm hamlesini
yaptık.
BARZANİ ABD’YE FAZLA GÜVENME
“Bir parantez açıp Barzani’ye son Irak seçimleri üzerinden
şu değerlendirmede bulunuyorum. Talabani ve Barzani’ye mesajım şudur: ABD’ye
öyle fazla güvenmesinler. Seçim sonuçlarıyla Irak’ta da bir tasfiye süreci
başlayabilir, uyarıyorum. Irak’ta milliyetçi Araplar güçlenirse Saddam rejimini
de aşan katliamlar gelişebilir. Uyarıyorum bir Halepçe değil on Halepçe
gelişebilir. Her şeyi tek tek ellerinizden alabilirler. Kürtler Kerkük’ü
kaybedebilir hatta diğer yerleri, Erbil, Süleymaniye’yi de kaybedebilirler.
Zamanında yapılması gerekeni yapmayacaksın, şimdi de seçim sonuçlarından memnun
olmayacaksın, öyle olmaz. Güneyli Kürtlere önerimi daha önce de belirtmiştim.
Beş teorik ilke dört pratik önerimi gözönünde bulundurarak Kuzeydekilerle
birlikte Filistin örneğindeki gibi Ulusal Meclis, Ortak Yürütme ve Ortak
savunmayı yani savunma güçlerini ortaklaştırmalarını öneriyorum. Bu yapılırsa
bir çok şey kurtarılabilinir. İran’daki halkımız da Zagros bölgesinde gerekli
savunmalarını oluşturabilirler. Komplo büyüktür, bütünlüklüdür. Tüm Kürdistan’ı
hedeflemektedir. Komplonun arkasında ABD var, NATO var. Kimse ABD’ye bel
bağlamasın, komplonun tamamını görmeleri gerekiyor. Kürt oluşumuna izin
vermeyecekler. AKP’nin görünen yüzüne de aldanmasınlar, gerçek yüzünü
görsünler.
JİTEM NATO BAĞLANTILIDIR
“Komployla amaçlanan geniş kapsamlı bir Türk-Kürt çatışması
yaratmaktı. Komplo sonucu buraya getirildiğimde Türkiye’nin buraya
getirilişimden kısa süre önce haberi olmuş. Bu konuda Oltan Sungurlu geçen bir
gazetede, sanırım Yeni Şafak’ta olabilir, satır aralarında okudum, şöyle diyor
“‘99’da Öcalan’ı ABD’den teslim almamız, buraya getirmemiz büyük hata oldu,
Türkiye oldu-bittiye getirildi diyor. Türkiye’nin beni almaya hazırlığı da
yoktu. Böyle bir planı da yoktu. Bu ABD’nin NATO’nun planıdır, dışarıdan
güçlerdir, Türkiye’nin içinde de bağlantıları vardır. NATO-Gladio Avrupa’da çok
güçlüdür, Türkiye’de de uzantısı vardır. İşte JİTEM ve Ergenekon. Bunlar
maaşlarını dahi Gladio’dan alıyorlar. Ergenekon operasyonları diyorlar, bu
JİTEM’in tasfiyesi değildir. JİTEM Özal’dan beri iş başındadır, NATO ile
bağlantılıdır, Gladio’dur. Neden üzerine gidilemiyor? Zaten Özal suikastinin
üstüne bile gidemiyorlar, neden bunu aydınlatamıyorlar. Neden Özal’ın ölümü
aydınlatılamıyor? Özal’ın tasfiyesinin aydınlatılacağını da zannetmiyorum.
Özal’ın tasfiyesi aydınlatılmayıncaya kadar açılım maçılım olmaz, yapamazlar,
yaptırmazlar. Derin, kökleşmiş bir yapıdır. Katı faşist bir zihniyettir.
ERGENEKON İKTİDARI YENİDEN ALABİLİR
“Anayasa tartışmalarına ilişkin şunu söyleyebilirim: Aslında
AKP uzlaştı, mesele böyle bir anayasa değişikliği değildi. İki yasa, iki madde
değişikliği yetiyordu. Birincisi seçim barajının düşürülmesi, ikincisi parti
içi demokrasi. Bu ikisinin değiştirilmesi çok önemli. Ama AKP bunu yapmıyor?
Niye yapmıyor? Oyu mu yok? Var. 276 oy bunu değiştirmeye yetiyor. İsteseler bir
günde çıkarabilirler. İki dakikalık iştir, bunu yapmıyorlar. Çünkü
istemiyorlar. Bu yapılsa parti içi demokrasi gelecek, demokratların önü
açılacak, demokrasinin önü açılacak. Kürtlerin temsil şansı doğacak. Bu iki
madde değişikliği, büyük değişiklik yaratacak. Öyle anayasa değişikliği de
değil bunlar, buna yasa değişikliği yeter. AKP yapamıyor mu, yapabilir ama
yapmıyor. Çünkü uzlaştı. Kendi derdine düştü. Kendini kurtarmaya çalışıyor.
Komplo derindir, kökü dışarıdadır, içeride destekçileri vardır, çözüm
istemiyorlar. Bu işin arkasında Amerika var. Veli Küçük şu anda cezaevindedir
ama Ergenekon’un büyük kısmı dışarıdadır. İşte Dalan Amerika’dadır, Çömez
İngiltere’dedir. Rusya’ya da gidip gelmektedirler. Amerika her an tekrar
bunları destekleyebilir. Eskisi gibi darbe olur demiyorum ama bin türlü oyunla
iktidarı alabilirler. İçeridekiler Ergenekon’un küçük bir kısmıdır. Bu adamlar
burayı basıp beni dahi öldürebilirler, yirmidört saat içinde bunu yapabilirler.
Veli Küçük’ten Genelkurmay Başkanları dahi korkmaktadırlar. Madem Ergenekon’un
üzerine gidiyoruz diyorlar o halde 17 bin faili meçhulün de aydınlatılması
gerekir. Eğer bu 17 bin faili meçhulü aydınlatmazsan bu 170 bin olur. Faili
meçhulleri aydınlatmıyorsun, demek ki yalan söylüyorsun, kendini
kandırıyorsun.
EN BÜYÜK ENGEL ERDOĞAN’DIR
“Bu anayasa tartışmaları aslında Ankara merkezli
laik-milliyetçi hegemonik kesim -ki bunlar devlet kapitalizmini temsil
ediyorlar– ile, kağıt oyunlarıyla yılda kırk milyar dolarları haybeden kazanan
Kapitalist Finans’ı temsil eden Konya-Kayseri merkezli muhafazakar islami kesim
faşizmi çatışmasıdır. Biz bunlara taraf olmayacağız. Aslında demokratikleşme
önündeki en büyük engel AKP ve Erdoğan’dır, CHP ve MHP’nin etkisi talidir. CHP
ve MHP ulusalcı-ırkçı faşisttir. AKP kapitalist faşisttir. BDP’nin bu oyuna
gelmemesi gerekiyor, referandum olsa da bu tavrını koruması gerekiyor. Bugün
1918’deki durum yeniden yaşanıyor gibi. 1916-20 sürecinden sonra 1921 Anayasası
oluştu. Bu anayasanın daha sonra netleştirilip demokratikleştirilmesi
beklenirken 1924 anayasası ile -bu anayasada tamamen Kürtlerin inkarı vardır-
daha oligarşik ve bürokratik bir anayasa haline getirildi. Şimdi de AKP
anayasası haline getiriliyor. Ben buna AKP anayasası diyorum. Şu anda AKP
anayasası ile de Kürtler inkar edilmeye devam ediliyor. Ben demokratik anayasa
diyorum, komplocu anayasa ile olmaz. Ben, 1921 Anayasasını yeniden
güncelleyelim diyorum.
AKP SAMİMİ DEĞİL
“AKP samimi değildir. Samimi olacaksa öncelikle öyle anayasa
değişikliklerinin yapılması da gerekmiyor. Öncelikle seçim barajının
düşürülmesi ve parti içi demokrasiye ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması
yeterlidir ama bunu yapmıyor. AKP anayasa değişikliği adı altında sadece
kendini kurtarmaya çalışıyor. Seçim barajı düşürülürse demokratik muhalefetin
önü açılacak, demokrasi gelişecek ve muazzam gelişmeler olacak. Ancak AKP bu
değişikliği yapmıyor. Erdoğan’ın iradesinin olup olmadığını bilmiyorum. Ya da
iradesi var da dışarıdan mı engelleniyor, bilemiyorum, net bir şey diyemem.
Eğer seçim barajı düşürülürse ve de parti içi demokrasi için yasal düzenleme
olursa AKP demokrasi blokuna dahil edilir, o zaman desteklenebilir. BDP tavrını
ona göre belirler. BDP bu tarihsel süreci anlamalıdır. Bu nedenle olup-bitenin
anlaşılması için siyaset akademilerinin mutlaka kurulması gerekir diyorum.
YENİ DÖNEM ÖZGÜRLÜK DÖNEMİDİR
“Mahirlerin katliamının kırkıncı yılı yaklaşıyor. Kırk yılı
bir, iki, üçüncü dönem diye adlandırdım. Üçüncü dönemin sonuna geldik. Ben,
barış, çözüm konusunda çok esnek yaklaştım. Zaman zaman eleştiri de aldım. Bu
eleştirilerin sorumluluğunu da alıyorum. Çözüm için, barış için ‘93’ten bugüne
ateşkesler ilan ettim. Elimden gelen ne varsa yaptım. Onlar tasfiyeyi dayattı
ben çözümü dayattım. Üçüncü dönem boyunca çözüm için çok esnek yaklaştım, çok
çaba sarfettim. Bundan sonraki süreç varlıklarını koruma, özgürlüklerini
sağlama ve yaşatma sürecidir. Ben bu hususu 160 sayfalık demokratik çözüm ve
barış belgesinde -Yol haritası- de belirtmiştim. Herkesin bilmesini istiyorum.
Üçüncü dönem bitmiştir. Oyun büyüktür. Komplo büyüktür. Tüm Kürtleri
hedeflemektedir. Bir mektup göndermiştim. Mektup, ulaşmış. Cevabının şimdiye
kadar gelmesi gerekiyordu, gelmedi. Belki mektuplar gelmiş, bana vermiyorlar.
Bir güç engelliyor. Mektuba el koydu bu güç. Bu çözüm istemeyen tasfiyeci
güçtür. Durum ciddi, bunlar bu kadar güçlüler. İsteseler her an burayı basıp
beni öldürebilirler. Ben buradan kimseye emir veremem, yönetemem, pratik
liderlik yapamam. Üçüncü dönem bitmiştir. Yeni dönem, Kürtlerin varlığını
koruma ve özgürlüğünü sağlama dönemidir. Kürtlere söylüyorum, kendi kararlarını
kendileri alacak, ne yapacaklarsa kendileri bilir. Bu üçüncü dönemden sonra ben
birşeye karışmayacağım. Burada kimseye talimat veremem, bu şartlarım yok, bu
ahlaki de değildir. Ancak devlet bana gelip “senin demokratik çözüm ve barış
projeni kabul ediyoruz derse müzakere süreci başlanır. Demokratik çözüm ve
barış mektuplarıma henüz cevaplar yok, bunun bile başlıbaşına bir anlamı var.
ROJ TV ÇALIŞANLARINA SELAM İLETİYORUM
Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bismil’den gelen
mektuplar vardı. Bunlar cezaevinin değil. Bunlar o yörede oturan köylüler
tarafından yazılmış. Bunlara cevap olarak şunu söylüyorum. Bulundukları yerleri
terketmesinler, orada yaşamlarını sürdürsünler. Ilısu barajı 90 köyü kapsıyor.
Bu köyler halkımızın tarihsel dokularıdır. Bu köyler boşaltılmamalı. Bu tarih
katliamıdır, kültür katliamıdır. Tarihsel ve kültürel soykırıma izin
vermesinler. Demokratik eylemliliklerini sonuna kadar kullansınlar. Bunu Hasankeyf
için de söylüyorum. Roj tv çalışanlarına selamlarımı iletiyorum, Cezaevindeki
arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Bismil’e ve Diyarbakır’a özel selamlarımı
iletiyorum. Denizli ve Bursada yaşayan halkımıza selamlarımı iletiyorum. – ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info