05 Mart 2010 Cuma Saat 10:18
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Öcalan, “AKP Kürt sorununun demokratik çözümü önünde en
büyük engeldir. AKP sorunu çözmek istiyormuş gibi gözüküyor ancak çözdürmüyor.
Bana göre, devlet diyaloga hazır. Ama AKP çözüm önünde en büyük engeldir. Bunu
da çok kurnazca, sinsice yapıyor. Çözüyormuş gibi görünüp aslında tasfiyeyi
geliştiriyor dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü.
Edinilen bilgilere göre sağlık sorunlarına değinen Öcalan, “Cezaevinden
kaynaklanan eski sorunlarım devam ediyor. Geceleri uyuyamama durumu devam
ediyor, nefes alıp vermekte zorluk çekiyorum. Yine Prostat vb. Yaşla alakalı
hastalıklarım da var. Ama koşullara dayanmaya çalışıyorum. Bu saatten sonra da
bir şeyin değişeceğini sanmıyorum. 11-12 yıldır burada dayandım, dayanmaya
çalışacağım. Ben dayanırım da diğer arkadaşlar dayanır mı bilemiyorum. İleride
koşullar değişir mi bilmiyorum. Sonuçta sağlığım cezaevi sistemine bağlıdır,
sağlık sorunlarım bu şekilde ele alınmalıdır dedi.
SOLU BEKLEYECEK DURUMUMUZ YOK
“AKP’nin oyları herhalde yüzde otuzlara kadar düşmüş. CHP ve
MHP de oy oranını artıramaz. Muazzam bir işsizlik ordusu oluştu. On beş milyona
yakın kararsız seçmen var, bunların yeni bir partiye ihtiyaçları var. Bunun
için Çatı Partisi çalışmasını önemsiyorum. Türkiye’nin böyle bir alternatife
ihtiyacı var. Kısır tartışmalar içerisine girilmemeli. Sorunlarımız devasadır,
çözüm için el atmayı gerektiriyor, enerjiler kısır tartışmalar için
tüketilmemeli. Yeni partiye ihtiyaç var. Bu yeni parti çalışmalarına ağırlık
verilmelidir, bu boşluk doldurulmalıdır. Kapitalist sistemin yarattığı devasa
sorunlar var. İşte Türkiye’de muazzam işsizlik var. Hatırlıyorum, bize geçmişte
Türklerden, diğer farklı kesimlerden gençlerin çok ilgisi vardı, bize
geliyorlardı, katılıyorlardı, herhalde bugün de öyledir. Bu gençlerin
örgütlenmesi lazım. Geçmişte olduğu gibi bugün de bu gençler örgütlenebilir. Bu
yapılırsa muazzam bir güç ortaya çıkar. Batı’daki insanların örgütlenmesi
gerekiyor. Sol’un durumu ortada, bizim onları bekleyecek durumumuz yok. Bu
yakıcı sorunlara artık zaman kaybetmeden el atmamız gerekiyor. BDP bu
perspektifle Batı’da örgütlenmesini güçlendirebilir, Afyon’da, Bursa’da,
İzmir’de, diğer batı illerinde örgütlenmelidir. Bergama örneği biliniyor.
Bergama köylülerinin mücadelesinin içinde gençler de yer alıyordu. BDP bu tür
sorunlara da duyarlı olmalıdır. BDP her türden ülke sorunlarıyla ilgili
olduğunu gösterir ve pratikleştirirse ancak böyle bir Türkiye partisi haline
gelir, o zaman oy oranını da bu paralel de yükseltir.
TÜRKİYE VEKİLLİĞİ OYUNDUR
“AKP’nin Anayasa paketiyle getirmek istediği “Türkiye
milletvekilliği büyük bir oyundur, aslında burada amaçlanan BDP’nin mecliste
grup kurmasının önüne geçmek, engellemeye yönelik bir düzenlemedir. BDP de tek
başına seçim barajının düşürülmesi koşuluyla destek vermesi de yetersiz bir
yaklaşımdır. AKP binlerce çocuğu cezaevine göndermiş hala da tutuklamalar devam
ediyor, yüzlerce siyasetçi cezaevindedir. Bu anayasa paketine destek vermek
için öncelikle anti- terör yasasının değiştirilmesi gerekiyor. Hatta
değiştirilmesi yetmez tümden kaldırılması gerekiyor. Bu anti- terör yasalarıyla
bir sürü insanı cezaevine gönderiyorlar. Bu yasanın kaldırılması gerekiyor. AKP
gerçekten samimiyse önce bu cezaevindeki çocukları, tutuklu Kürt siyasetçileri
serbest bırakmalıdır. Hepsi bu anti- terör yasasına dayanıyor. Bu yasa
değiştirilmeden, kaldırılmadan Kürtler bu anayasa paketine destek vermemelidir.
Hatta destek vermeme değil, bu anayasa paketinin en sert muhalefetini Kürtler
yapmalıdır. Bu konuda demokratik tepkilerini sonuna kadar kullanmalılar, mevcut
tartışıldığı kadarıyla, bu anayasa paketine hayır demelidirler. Biz demokratik
bir anayasaya karşı değiliz. Ben üç temel ilkeyi söylemiştim. Bu üç temel
ilkeye dördüncü bir ilke eklemiştim. Bunlar demokratik vatan, demokratik ulus,
demokratik cumhuriyet ve dördüncüsü demokratik anayasadır. Bu dördüncü ilke
olan demokratik anayasa çerçevesinde bir yaklaşım olmalıdır. Bütün bu ilkeleri
kapsayacak yeni demokratik bir anayasanın inşası gerekmektedir. Biz bu temelde ancak
iki koşulda anayasa paketine destek veririz. Bir, seçim barajının düşürülmesi.
BDP’nin bu konudaki tavrı olumludur, ancak yetersizdir. İkincisi anti- terör
yasalarının kaldırılmasıdır. Bu vesileyle öncelikle tüm cezaevindeki çocuklara
gösterdikleri duyarlılıktan dolayı sevgilerimi, selamlarımı iletiyorum. Daha
önce ve 15 Şubat vesilesiyle tutuklanan çocuklara ve diğer tutuklananlara
sevgilerimi, selamlarımı iletiyorum.
AKP KURNAZ VE SİNSİ
“AKP bu konuda çok kurnaz ve sinsice hareket ediyor.
Demokratik adımlar olarak gösterdiği bütün çalışmalarının özünde Kürtlerin
demokratik siyasetinin, gerçek demokratik açılımının tasfiyesi amacı var.
Burada amaçlanan Kürt siyasetinin, gerçek demokratik açılımın tasfiyesidir.
Sorunları çözmek istiyor gibi gözüken AKP aslında sorunların çözümü önünde en
büyük engeldir. O kadar operasyon yapıp çocukları, siyasetçileri cezaevine
gönderiyorsun sonra demokratik açılım diyorsun. Kimseyi bırakmadılar.
Demokratik yarış diyorsun, bu koşullarda demokratik yarış yapılır mı, bunun adı
demokratik yarış olur mu? Aslında AKP Kürt sorunun demokratik çözümü önünde en
büyük engeldir. AKP sorunu çözmek istiyormuş gibi gözüküyor ancak çözdürmüyor.
Aslında bu yönüyle devlet, AKP’ye göre çözüme daha yakındır. Bugün bunu
engelleyen AKP’nin kendisidir. 11 yıl önce buraya ilk getirildiğim dönem,
sorunun çözümü önünde MHP engeldi. Bugün ise AKP engeldir. Bugün AKP’nin önünde
hiç bir kurum duramıyor, sesini çıkaramıyor, karşı koyamıyor, işte Başbuğ’un
durumu görülüyor. Ben 11 yıl önce buraya ilk getirildiğimde devletin dört
kurumu gelip benimle görüşmüştü. Sorunun çözümünden bahsediyorlardı. Ben onlara
sizin gücünüz bu sorunun çözümüne yeter mi? demiştim, güçlerinin yetmediği
zamanla ortaya çıktı. O zaman MHP sorunun çözümünü engelledi. Bugün ise AKP
aynı misyonu görüyor. Bana göre, Devlet diyaloga hazır ama AKP çözüm önünde en
büyük engeldir. Bunu da çok kurnazca, sinsice yapıyor. Çözüyormuş gibi görünüp
aslında tasfiyeyi geliştiriyor.
BEYAZ VE YEŞİL HEGEMONYA
“Türkiye’de iki tür hegemonya bugüne kadar gelişmiştir.
Birinci hegemonya MHP ve CHP’nin temsil ettiği Beyaz Türkçü hegemonyadır.
İkincisi ise AKP’nin temsil ettiği Yeşil Türkçü hegemonyadır. İki hegemonyanın
temelinde de faşizm yatar, ikisi de kurumsal faşizmdir. MHP ve CHP’nin temsil
ettiği Beyaz Türkçü hegemonya 19. Yüzyıla kadar kendisini dayandırır, yüz
yıldan fazla geçmişi var. İttihat terakki zihniyetinin devamıdır. Alman
milliyetçiliğine dayanır, Alman ulusal faşizminden esinlenmiştir, kaynağı budur.
MHP ve CHP’nin temsil ettiği bu Beyaz Türkçü hegemonya ile Türkiye’yi bir yere
kadar getirdiler, bir yere kadar bu politikaları uyguladılar. Şimdi ise
uygulanan AKP’nin temsil ettiği Yeşil Türkçü hegemonyadır. AKP’de temsiliyetini
bulan Yeşil Türkçü hegemonyanın kaynağı ise İngiltere ve Amerika’ya dayanır,
Anglo-Sakson’dur. AKP bugün de bu güçlerden desteğini alıyor. Bu iki
hegemonyanın faşizmi de kurumsaldır. MHP ve CHP’nin çizgisi ulusal-faşist bir
çizgidir, inkar-imha ve asimilasyona dayalıdır. AKP ise her ne kadar kendisini
liberal çizgide gösterse de daha kurnaz ve daha sinsidir. AKP’nin şu anda
yüzünde liberal bir maske var. Yüzü şirin görünüyor ancak o maskenin altında
çok sinsi ve çirkin bir yüz var. Bunu görmek gerekiyor. AKP’nin maskesinin altındaki
yüzünü iyi görmek gerekiyor, politikayı da bu yönlü derinlikli ele almak
gerekiyor. AKP yüzüne liberal maskeyi takıp, sorunları çözüyormuş gibi gözüküp
gerçekte tasfiyeyi örmeye çalışıyor. AKP’nin gösterdiği yüzüne
aldanılmamalıdır, gerçek yüzü görülmelidir. Sinsi ve kurnazca oynuyor. Şu anda
AKP’nin yürüttüğü politikalar ‘90’lı yıllarda Çiller’in yürüttüğü
politikalardan daha tehlikelidir. Çiller döneminde açık bir şekilde imhayı
dayatıyorlardı, bunu açık yaptıkları için herkesçe görülen bir tehlikeydi. Ama
şimdi ise AKP daha gizli ve derinden bu işi yapıyor. Görünüşte Erdoğan ve Beşir
Atalay’ın dediği gibi demokratik açılım, milli birlik projesi gibi söylemlerle
sorunları çözmeye çalışıyor gibi gözüküyorlar ancak uygulamada tersi yaşanıyor,
tersi yapılıyor. Bu iki hegemonya kurumsal faşizmdir. Cengiz Çandar da işte
Lozan’da yapılan hatalardan bahsediyor. Orada hatalar yapılmasaydı sorun bu
kadar büyümezdi, diyor. Lozan’da yükseltilen Tek Türkçülük’tü. Şimdilerde ise
yükseltilmeye çalışılan Tek Kürtçülük’tür. İkisinin de bizim anlayışımızda yeri
yoktur. Biz demokratik vatan, demokratik ulus, demokratik cumhuriyet,
demokratik anayasa ilkeleri çerçevesinde bir demokratik yaşamı, demokratik
birlikteliği esas alıyoruz.
“Tabi bu haftalar, bu iki üç hafta kritik haftalardır. Sonuç
da tarafların yaklaşımı süreci belirleyecektir. Ben buradan sorunun çözümüne
dair katkılarımı sunmaya devam edeceğim. Ama sonuç da bu tarafların vereceği
karar önemlidir. İşte Cemil Bayık’ın geçenlerde yaptığı bir açıklamasını okudum.
Büyük ve final niteliğinde bir savaşa hazır olduklarını belirtiyor. Tabi
taraflardan olumsuz yaklaşımlar gelişirse çatışmalar derinleşir, bu sosyolojik
bir tespittir, işin sosyolojisi gereği böyledir. Barış gelişmezse savaş
derinleşir. Kendi hazırlıklarının olduğunu söylüyorlar, işte dört parçadan
gerillaya katılımların arttığı belirtiliyor. Herhalde katılımlar artmıştır.
Yine belirtiyorum, anlamlı yaklaşımlar gelişirse ben burada
tarihsel rolümü oynarım. Ben burada PKK’ye de talimat vermiyorum, verme durumum
da olmaz, bu doğru da olmaz. Bahar’ın ortasına kadar herşey netleşir. Bu
haftalar kritik haftalar, çözüm yönünde olumlu gelişmeler olmazsa savaş
derinleşir.
GENÇLER TOPLUMA HAYAT VERMELİ
“Bütün bunlar karşısında Kürtler, bilinçli olmalıdır, demokratik
siyasetlerini, demokratik komünlerini geliştirmelidirler. Kürtler devletten
artık bir şey beklememelidir. Devlete dayanmadan, devletten bir beklenti içine
girmeden kendi demokratik örgütlülüklerini geliştirmelidirler, kendi
sistemlerini oluşturmalıdırlar. Kendi yaşamlarını bu şekilde doldurmalıdırlar.
Eğer Kürtler demokratik bilinçlerini, demokratik siyasetlerini geliştirmiş
olsalardı, demokratik siyaset anlayışı toplumun geneline yedirilseydi bu kadar
genç hayatını kaybetmezdi. İşte Adıyaman’da Malatyalı genç kendini yakmış, bu
vesileyle tekrardan ailesine başsağlığı diliyorum, sevgilerimi ve selamlarımı
iletiyorum. Söylediğim gibi demokratik siyaset zeminine olan inanç gelişmiş
olsaydı böyle intiharvari eylemler yerine, bu gençler kendilerini yaşatıp,
toplum içinde demokratik bilinç, demokratik ruhla harıl harıl çalışırlardı.
Yoksa bu kadar genç şimdi harıl harıl demokratik zeminde büyük bir iştahla
çalışmalarını yürütüyor olacaktı. Ben bu yüzden demokratik siyaset
akademilerini çok önemsiyorum. Bu akademiler olsaydı, buradan yetişecek gençler
topluma hayat verirlerdi. Belki anlaşılmıyor ama, demokratik bilince sahip
olmak, demokratik komünler içinde yaşamak, demokrasiyi özümsemek hayatın her
alanında insana değer katar, yaşama daha çok bağlar. Adıyaman’da bir kız
çocuğunu diri diri gömdüler. Birçok yerde de kadın intiharları oldu, oluyor.
Demokratik siyaset, demokratik bilincin toplumda örülmesi bunun çaresidir.
BATMAN’DA İNTİHAR AZALDI
“Batman’da daha önceleri bir çok kadın intiharları oluyordu,
son süreçte bunlar azaldı. Bunun sebebi Batman’da demokratik siyasetin
gelişmesi, demokratik tartışmaların yükselmesidir. Demokratik kültür topluma
yaygınlaştıkça daha çok yaşama bağlar. Benim siyaset felsefemde, bunca yıllık
deneyimle ortaya çıkardığım en doğru sonuç, demokratik komünler halinde
örgütlenmek ve toplumun her kesiminde bu komünleri yaymaktır. Savunmalarımın
Özgürlük Sosyolojisi bölümünde bu konuları ayrıntılı olarak işledim.
Savunmalarımda çözüm modelini de geniş bir şekilde açtım. Kapitalist moderniteden
kurtuluş, demokratik uygarlığa nasıl ulaşılır? Bunları işledim. Benim siyaset
felsefemin özü demokratik komüncülüktür. Bunu bir nevi eski dönemlerdeki
aşiret, kabile ve tarikatlara benzetiyorum ancak demokratik komünlerin
zihniyeti bunlardan farklıdır. Demokratik komünler, bir nevi modern aşiret,
modern kabile, modern tarikat, modern ailedir. Bütün bunların modern gelişmiş
halidir.
Kapitalizmin liberal, bireyci anlayışından kurtarılmalıdır
toplum. Toplumun her alanında demokratik komünler şeklinde çalışıp, demokratik
zihniyeti egemen kılınırsa toplumu bekleyen tehlikelerin de önüne geçmiş
olunur, sistemin karşı yönelimleri boşa çıkarılmış olur. Herkes kendi yerini
bilmeli ve bulunduğu yerdeki konumuna göre uslubunu, tarzını şekillendirmeli,
zihniyetini kendi çalıştığı alana göre şekillendirmelidir.
DTK YASAL VE LEGALDİR
“Daha önce de belirttiğim gibi KCK ayrıdır DTK ayrıdır, BDP
ayrıdır, her birinin görevi, işlevi, konumu, yerleri farklıdır. DTK, Kürtlerin
demokrasisini, barışını geliştirir, bunu hedef alır. DTK’nın Türkiye’de,
Batı’da da çalışanları, dostları, müttefikleri olabilir ancak ağırlıklı olarak
Kürtlerin demokrasisini, barışını hedefler, asıl hedefi budur. DTK’nın merkezi
Diyarbakır’dır. DTK, Kürtlerin sivil toplum kuruluşudur, yasaldır, legaldir.
Yan örgüt gibi olmamalıdır, yan örgüt haline de getirilmemelidir. DTK tabandan
tavana örgütlenmelidir. Tabanı örgütleyip bütün alanları doldurup, bütün
alanlardaki örgütlülüğü yaratıp üste doğru bir sinerji yaratmalıdır. DTK sadece
Kürtlerin yaşadığı yerlerdeki boşluğu doldurur. Sanatsal, kültürel alandan
tutalım, sosyal, ekonomik, spor her alanda Kürtlerin ilişkisini düzenler,
sorunlarını çözer. Mesela Kürtler için bir bankacılık girişimi de olabilir,
kendi bankacılık çalışmalarını da geliştirebilir. DTK bütün bu alanlardaki
boşluğu doldurur. BDP ise Türkiye partisidir. Türkiye’deki ve Kürdistan’daki
siyasal boşluğu doldurmalıdır. Çalışmalarını bu yönlü yürütmelidir. Sadece
Kürdistan’da değil Türkiye’nin her yerinde metropollerde de kendisini örgütlemelidir.
DTK’nın merkezi, Diyarbakır’dır. DTK demokratik, meşru zeminde, demokratik
siyaset zemininde çalışmalarını yürütmelidir. Yasaları bilerek, yasalara uygun
davranırlar. KCK ise tamamen farklıdır, illegal bir yapılanmadır. Silahlı
güçleri vardır. Dört parçada örgütlemesini yürütür, kendisini dört parçada
örgütler. Ben bunları sadece Türkiye için belirtiyorum. KCK İran’da, Irak’ta,
Suriye’de nasıl örgütlenir, diğer oluşumlarla ilişkileri nasıl olur, bunu
kendileri belirler. Kendileri kendi koşullarına hakimdirler, o yüzden
bulundukları koşullara göre örgütlenmelerini nasıl geliştireceklerine kendileri
karar verir. Benim buradan diğer parçalardaki örgütlenme modellerine karışmam
çok doğru da olmaz. Bu konuda kararları kendileri verirler.
8 MARTI KUTLUYORUM
“Bütün kadınların 8 Mart’ını kutluyorum, selam ve
sevgilerimi iletiyorum. 8 Mart’a ilişkin olarak şunları belirtebilirim:
Sümerlere kadar olan beş bin yıllık süreçte anaerkil bir dönem yaşandı.
Sümerlerde bu anaerkil dönem yerini babaerkil ya da ataerkil döneme bıraktı. Bu
dönemde, Sümerlerde ataerkil dönemin ilanı yapıldı. Sümerlerden bu yana geçen
beş bin yıllık zaman da ataerkil dönemdir. Günümüze kadar beşbin yıl anaerkil,
beş bin yıl da ataerkil dönem yaşandı. Bizim anlayışımızda ne tam anaerkillik
ne de tam ataerkillik vardır. Bizim anlayışımızda ikisini buluşturan, felseyefe
dayalı, felsefik temeli olan bir birlikteliktir. Evet kadın ve erkek bir arada
yaşamalıdır, yaşayabilir. Ancak bu yanlış anlaşılmasın, burada kastettiğim bir
cinsel özgürlük değildir, bunu da tasvip etmiyorum. Kastettiğim kadın erkek
birlikteliği, felsefeyle yoğrulmalı ve felsefik temeli olan bir birliktelik
olmalıdır. Kadın ve erkek birlikteliği ancak böyle anlamlı kılınabilir. Aksi
durum vahşi kapitalizmde görülen kadın cinselliğine bizi götürür. Vahşi
kapitalizmin bu kadın cinselliğinin sonucu felakettir. Kadın özgürlüğünden
kastettiğim bilinçi ve iradeli kadındır. Benim kadına ilişkin düşüncelerim çok
farklıdır, çok yenidir, Özgürlük Sosyolojisi kitabımda bu konuyu detaylı ele
aldım oradan da yararlanılabilir. Kadın özgürlük mücadelesi kazanılmadan
sosyalizm mücadelesi, demokrasi ve özgürlük mücadelesi başarıya ulaşamaz.
“Yine kadın konusuyla ilgili olarak Berlusconi’den bahsetmek
istiyorum. Berlusconi kadınlara yaklaşımı yönüyle çok ön plana çıktı, çok
tartışılıyor İtalya’da. Berlusconi’nin bir tespiti vardı, buna dikkat çekmek
istiyorum. Berlusconi “Ben bütün İtalyanların hayallerinde yaşamak
istediklerini yaşıyorum, o yüzden hedef gösteriliyorum diyor. Berlusconi kendi
açısından doğru bir tespitte bulunmuş. Berlusconi kapitalist sistemin
temsilcisi durumundadır. O yüzden İtalyan sosyalistlerine buradan sesleniyorum.
İtalyan sosyalistlerine çağrımdır. Berlusconi’nin yaşadıklarıyla İtalyan
halkının hayalindekileri aşacak felsefik temele dayanan bir kadın erkek
birlikteliğini yaratmak zorundasınız. İtalyan sosyalistlerinin bir görevidir
bu yani Berlusconi’nin yaşadıklarına ve İtalyanların hayallerinde yaşattıkları
kadın-erkek anlayışına alternatif bir kadın-erkek anlayışı yaratmalılar. Vahşi
kapitalizmin bu iğrenç, kaba anlayışına karşı, felsefik temeli olan, anlamlı
bir kadın-erkek anlayışı geliştirmelidir. Bu anlayış yani doğru bir
kadın-erkek, cins anlayışı geliştirilmezse sosyalizm mücadelesi, demokrasi ve
özgürlük mücadelesi başarıya ulaşamaz, anlamsız olur ve sosyalist mücadele
yarım kalır. Bu vesileyle bütün İtalyan halkına selamlarımı, sevgi ve
saygılarımı gönderiyorum.
KOÇERLER İÇİN ÖZEL PROJELERİM VAR
Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Son yaşananlar, Beyaz
Türkçü hegemonya ile Yeşil Türkçü hegemonyanın savaşıdır. Beyaz Türkçü
hegemonya tarihsel kaynağını İttihat Terakki ve Alman faşizminden alır. Bunlar
statükonun devamını isteyenlerdir. Şu andaki statükocu kesimler bunlardır.
Statükonun ötesine geçmek isteyen hegemonya ise Yeşil Türkçü hegemonyadır.
Bunlar da kaynağını ABD ve İngiltere’den alır, Anglo-Sakson’dur. Yaratılmak
istenen Yeşil Türkçü Gladiodur. Daha önceki Beyaz Türkçü Gladio şu anda Yeşil Türkçü
Gladio içinde eritilmeye çalışılmaktadır. Dersim, Siirt, Kurtalan ve Eruh’a
selamlarımı iletiyorum. Bana cezaevlerinden gelen mektuplar var, tüm
cezaevlerindeki arkadaşlara çok çok selamlarımı söylersiniz. Trabzon, Rize
Kalkandere, Siirt, Batman, Adıyaman, İzmit, Midyat, Erzurum cezaevinden
mektuplar aldım. Hepsine selamlarımı iletiyorum. Onlara önerim kendi
felsefelerini, felsefik çalışmalarını oluşturmalıdırlar. – ANF
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org
– www.lekolin.net – www.lekolin.info