07 Mayıs 2010 Cuma Saat 16:27
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Öcalan, “Haziran başına kadar bekleyeceğim eğer çözüm
konusunda bir irade gelişmezse artık aradan çekileceğim dedi. Anayasa paketi
eleştirileri için de “8. Maddenin geçmemesini bahane ederek BDP ve beni hedef
gösteriyorlar. AKP’nin oyununu bozduğum için bu kadar üzerime geliyorlar’’ diye
konuştu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü.
Edinilen bilgilere göre görüşmede Öcalan, Anayasa Paketi konusunda AKP’nin
derdinin demokratikleşme olmadığını belirterek, oyun oynadığını söyledi.
Öcalan şöyle dedi: “Bu anayasa paketi konusunda AKP’nin ne
yapmak istediğini çözdüm. AKP’nin kodunu, şifrelerini çözdüm. AKP’nin bu
anayasa paketi konusundaki yaklaşımlarının hepsi bir oyundur. Anayasa
Mahkemesi’ne ilişkin düzenleme 337 oyla geçti, radyodan dinledim. Ancak 8.
Madde 327 oyda kaldı ve düştü. Aslında AKP istese bu maddeyi de geçirebilirdi,
buna gücü yeterdi ancak maddeyi geçirmeyerek bunun üzerinden beni ve BDP’yi
sorumlu tutmaya, suçlamaya çalışıyorlar. Yoksa maddenin geçip geçmemesi
kendilerinin çok umurlarında değildir. Bu maddenin geçmemesini bahane ederek
BDP ve beni hedef gösteriyorlar. AKP kendisini demokratik hamleler yapıyor
şeklinde gösterip bizi de bunun engelleyicisi olarak sunmaya çalışıyor! AKP bu
konularda oyun oynuyor. Yoksa derdi demokratikleşme değildir. Bazı sağ liberal
kesimler de bu oyuna alet oluyor. İşte Nuray Mert gibi bazı kimseler bunu
anlamış. AKP gerçekten demokratik gelişmelerden yanaysa Siirt’teki bu tecavüz
olayının üzerine niye gitmiyor?
SİİRT’İN NAMUSU KİRLETİLMİŞTİR
PKK lideri Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu:
“Siirt’teki Pervari’deki yine yatılı bölge okulundaki
yaşanan tecavüz olaylarının hepsi bilinçli, örgütlü ve planlı bir şekilde
yapılıyor. Bu olayların içinde onlarca, yüzlerce insan var. Bu olaylar derin ve
planlıdır, bu kadar insanın içinde olması tesadüf olmadığının göstergesidir.
Ben bu konularda daha önceleri uyarılar yapmıştım. Bu olaylarla büyük bir
soykırımın provası yapılıyor. Siirt’te Pervari’de yaşananlar bir soykırımın
işaretidir. O kadar insan bu işin içine bulaşacak ve bunların hiçbiri bunca
zaman açığa çıkarılmayacak! İki yıl devam etmiş. İşte görüldü kendi adamları
var bu işin başında, oradaki müdür yardımcısı var olayın içinde. En başta
bunlar var. Bu olayların Siirt’te yaşanması da manidardır. Kürtlerin yerel
seçimlerde burayı almasına karşı bir nevi Kürtler’den intikam alınmak
istenmiştir. Bu bir öç alma olayıdır. Siirt’teki, Pervari’deki tecavüz bütün
Kürtlere yöneliktir. Bu tecavüz olayıyla Siirt’in, Pervari’nin namusu kirletilmiştir,
Siirt lekelenmiştir, Pervari lekelenmiştir. O yüzden daha önce de dedim,
kıyamet koparılmalıdır. Ufacık kız çocuklarını korkutarak, onların acziyetini
kullanarak istismar ediyorlar ve istediklerini yapıyorlar. Bu bir vahşettir,
dehşettir. Buna nasıl seyirci kalınır, anlamıyorum.
TECAVÜZ KÜLTÜRÜ İLE HESAPLAŞILMALI
“Bu tecavüz kültürünü düşünüyorum da bazen kadınlara çok
kızıyorum, bu tecavüz kültürünü aşmadan, bununla mücadele etmeden ne aşk olur
ne de aş olur. Ne sevgi olur ne de aşk olur. Bu tecavüz kültürüyle çatışmak
kadın özgürlüğü için şarttır. Ben kadınları anlamıyorum. Ne yapıyorsunuz? Ne
yapıp edin buna bir çözüm getirmeleri gerekiyor. Radyodan, TRT-1’den dinledim.
Olayla ilgili olarak aydınların, yazarların konuşmaları istendiğinde
yutkunuyorlar, çok etkilendiklerini ve konuşamayacaklarını söylüyorlar. Oradaki
insanlar da hakeza öyle, olayla ilgili konuşamıyorlar, konuşmakta
zorlanıyorlar. İşte alın size Siirt ve Pervari’de yaşananlar. AKP gerçekten
demokratsa, samimiyse bu sorunların üzerine gitmelidir. Yatılı Bölge
Okullarında da buna benzer şeyler yaşanıyor. Orada küçük çocuklar ailelerinin
yoksulluğu, açlığı da kullanılarak yerinden yurdundan ediliyorlar. Bu
durumlarından, bu aciziyetlerinden cesaret alarak bu çocuklara istedikleri gibi
davranıyorlar, istismar ediyorlar.
YİBOLARDA SOYKIRIM VAR
“YİBO’ların durumu çok iyi çözümlenmelidir. Burada Kürt
çocukları ailelerinden koparılıp, kendi kültürlerinden, dillerinden
uzaklaştırılmakta, böylece başkalaştırılmaktadır. Türkçe bilmeyen Kürt
çocukları buralarda kendi dillerini unutmaktadır. Bu mudur AKP’nin demokratlığı?
Bizdeki Kürt aydınları YİBO’lar hakkında yazmalı ve bu konu üzerinde
durmalılar. Bu çocuklara uygulanan soykırımdır. Bu bir kültürel soykırımdır. Bu
bir dil soykırımıdır. Birleşmiş Milletler’in 67. Maddesinde de belirtiliyor.
Orada soykırımın tarifi yapılıyor İnsanları kendi dilinden ve kültüründen
kopartıp, uzaklaştırıp başka bir kültüre ve dile yöneltmek ve bu kültür içinde
yaşamaya zorlamak bir soykırımdır diyor. Bu maddede soykırımın tanımı böyle
yapılıyor. YİBO’larda da uygulanan budur. Buralarda binlerce Kürt çocukları
küçük yaşlardan itibaren ailelerinden koparılıp kendilerine yabancı bir dil ve
kültürün içine atılarak soykırıma tabi tutulmaktadırlar.
DİLSİZ TOPLUM ONURSUZ TOPLUMDUR
“Tabi burada biliyorsunuz toplumda devasa işsizlik sorunu
vardır, Kürtlerin işsizliği ve açlığı da kullanılmaktadır. Buna mecbur
bırakılmaktadırlar. Bunlar da yetmiyormuş gibi her tür iğrenç uygulamaları da
bu çocuklara yapmaktadırlar. Üç yaşındaki çocuğa tecavüz ediliyor bu
onursuzlaştırmadır, kişiliksizleştirmedir. Yani bu durum tecavüz ede ede her
istediğini yaptırmadır. Çaresiz bırakmadır. Kürtlere yapılmak istenen de budur.
Bu yüzden diyorum bu bir Kürt soykırımıdır. En önemli şey kültür ve dildir, bir
halkın onurudur dil ve kültür. Kültürü ve dili alırsanız onursuz bir insan
topluluğu kalacaktır. Hatta bu konuda hiç unutmam. O zamanlar çok küçüktüm.
Anneme ağır yöneliyordum. Sen kendi çocuğunla kendi dilini konuşmuyorsun, kendi
kültürünü öğretmiyorsun diye çıkışıyordum. Hiç unutmam çardağın altındaydım.
Anneme tavuk ve civcivlerini göstererek, “görüyorsun demiştim “tavuk bile
yavrularıyla kendi diliyle iletişime giriyor onları kendi diliyle çağırıyor.
Sen beni niye bir tavuk kadar bile koruyamıyorsun! demiştim. O dönemler okula
giderken Türkçe bilmiyordum, bu konuda oldukça zorlanıyordum. Görüyorsunuz o
yaşlarda bile bir çelişkimiz vardı. Ve ilk isyanımız, başkaldırımız böyle
oluyordu. Tabi sonra bu isyanı geliştirip, derinleştirip günümüze kadar
getirdik.
BDP BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE GİTSİN
“Bu soykırımın birçok boyutu var. Kültürel soykırım, dil
soykırımı, siyasi soykırım, ekonomik soykırım, doğa soykırımı hepsi buna
dahildir. Sanırım BM Sözleşmelerinde bu soykırım tarifi düzenleniyor. BDP de bu
kapsamda konuyu Birleşmiş Milletler’e götürmelidir. Bu konuda çalışma
yürütmeliler. BM de halkımızın haklarını savunmalıdırlar. Her türlü soykırım
yapılıyor sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, doğa soykırımı yapılıyor. Hiç
bir tepki yok. Çocuklar ailelerinden kopartılıyor bir tepki yok, tecavüz
olayları yaşanıyor, kimsenin elinden bir şey gelmiyor, bir tepki yok.
Yanıbaşınızda kültürünüz, mirasınız, doğanız katlediliyor, barajlar yapılıyor,
insanlar hiçbir tepki vermiyor, bunlara engel olamıyor, sadece seyirci kalıyor.
Bunlar çok acı şeyler. Daha önce de söylemiştim, Dersim’de de buna benzer
şeyler var. İşte AKP iktidarı altında bunlar yaşanıyor. Yine daha önce siyasi
soykırım olarak nitelediğim 1500 Kürt siyasetçinin, DTP-BDP’linin tutuklanması
var. Tam bir yıldır bu insanlar mahkemeye çıkarılmadan öylece cezaevinde
tutuluyorlar, iddianameleri bile hazırlanmamış. Bu bir siyasi soykırımdır.
BU UYGULAMALAR HİTLERİN GAZ ODALARINI ARATMIYOR
“Ermeni soykırımı, “Büyük Felaket deniliyor ya sadece 220
tane Ermeni aydınının 24 Nisan’da tutuklanıp sürülmesiyle başlıyor bu büyük
felaket. Ama Kürtler’de bu sayı 1500’dür. Bu operasyonlar kapsamında tutuklanan
BDP yöneticisi Osman Yiğit cezaevinde yaşamını yitirmiş, ailesine, halkımıza
başsağlığı diliyorum. Kürtlerin soykırımı 1500 Kürt siyasetçisi-aydınının
cezaevine gönderilmesiyle başlamış bulunuyor. Bu siyasi soykırımla amaçlanan
Kürtleri iradesizleştirip teslim almadır. Bu uygulama Hitler faşizmini
aratmayan bir uygulamadır. Biliyorsunuz Hitler, Yahudi soykırımında Yahudileri
gaz odalarına gönderiyordu, toplama kamplarında tutuyordu. Kürtlere uygulanan
soykırım ise Hitlerin gaz odalarını aratmayacak cinstendir.
ERDOĞAN HİTLER’İ PARTİSİNDE ARASIN
“Erdoğan Hitler-İnönü değerlendirmesi yaptı. İnönü’yü daha
önceleri benim ne kadar eleştirdiğim biliniyor, onun hakkında ne kadar
değerlendirme yaptığım biliniyor, ona girmeyeceğim. Ancak Erdoğan Hitler’in
ruhunu çok uzaklarda aramasın, kendi partisine, partisinin politikasına baksın
yeter. Bir taraftan tecavüzlerle bir taraftan YİBO’larla, bir taraftan da Kürt
siyasetçilerin tutuklanmasıyla Kürtlerin soykırımına girişeceksin öte yandan da
Kürtlerden destek isteyeceksin! AKP bu konuda samimi olmalıdır. Bu anayasa
paketini bütün bu gelişmelerden bağımsız ele alıp “demokrasi hamlesi olarak
görmek, bu konuda beni ve BDP’yi hedef göstermek insafsızlıktır,
vicdansızlıktır! AKP’nin bu anayasa paketiyle gelişmeleri kendi lehine
çevirmeye çalışıyor. Gerçekleştirmek istediği kendi siyasi iktidarını,
egemenliğini güçlendirerek devam ettirmektir. Bana niye bu kadar yöneliyorlar?
Ben AKP’nin oyununu bozduğum için bu kadar üzerime geliyorlar. Bütün nedeni
budur. Kimse bu konuda bizi suçlayamaz, kimsenin buna hakkı yoktur. Bunları
görmeden nasıl bu sonuca varıyorlar? Bu soykırımı görmeyeceksiniz, bunları
işlemeyeceksiniz, üç yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edilecek, bunlar
tartışılmayacak ama ben ve BDP sorumlu tutulacağız! Bu çevreler bizi MHP ve
CHP’nin konumuna düşmekle suçluyorlar. Biz ne MHP ve CHP’nin durumuna düşeceğiz
ne de AKP’nin yedeğine düşeceğiz. BDP demokratik anayasa çalışmasını
geliştirebilir. Bu demokratik anayasa çalışmasını bütün topluma, sivil toplum
örgütlerine, aydınlara, her kesime yayabilir. Demokratik anayasa konusunda bir
tartışma platformu yaratılabilir. Herkese demokratik anayasanın zorunluluğunu
anlatılabilir. Bu konuda yoğun bir çalışma yürütülebilir.
AKP BİZİ ASKERLE ÇATIŞTIRIP GÜÇTEN DÜŞÜRMEK İSTİYOR
“Daha önce de belirtmiştim, Türkiye’de iki Türkçü kesim var.
Bir tarafta laik-ulusalcı-Türkçü bir çizgi var. Bu, başkenti Ankara’da olan ve
ağırlıklı olarak MHP ve CHP’nin temsil ettiği Türkçülük çizgisidir. Öte yandan
da AKP’nin temsil ettiği Konya-Kayseri merkezli İktidar İslamcı-Türkçü anlayış
var. Biz bu iki Türkçü anlayış arasında tercih yapmayacağız. Hatta İktidar
İslamcı-Türkçü anlayış Ulusalcı-Türkçü anlayıştan daha tehlikelidir. İkisi de
birbirinden tehlikelidir. İki Türkçü anlayış da faşizmdir, ikisi de kurumsal
faşizmdir, demokratik olanı, çoğulculuğu yok eder. Kürtler konusunda CHP ve
MHP, AKP’nin gizli müttefikleridir. Sayın Erdoğan’a söylüyorum. Senin gizli
müttefiklerin Baykal ve Bahçelidir. AKP özünde demokrasiyi getirmiyor,
iktidarını sağlamlaştırmaya çalışıyor, demokratik talepleri oyalıyor. AKP’nin
amaçladığı bizi, Ergenekon’un ve askerin bir kısmıyla çatıştırıp güçten
düşürerek aradan sıyrılmaktır. Bu politikaların arkasında ABD var, İngiltere
var. Benim buraya getirilmemde de bu güçlerin rolü var. Küçük parçaları bir
araya getirdiğimde iyice anlaşılıyor. Benim buraya getirilmem de belli
pazarlıkların belli tavizlerin karşılığında oldu. Bu komplonun arkasında ABD ve
İngiltere başta olmak üzere belli tavizler karşılığında Yunanistan, İran, Irak,
Suriye ve Ermenistan gibi ülkeler de vardı. Türkiye benim iade edilmem
karşılığında birçok taviz vermiştir ve kendisini bu ülkelere bağlı kılmıştır.
İşte benim yakalanmamla birlikte kendi bölgesinde birçok ülkeyle İran’la
Suriye’yle, Irak’la ikili anlaşmalar yaptılar. Bölgedeki ilişkileri düzenlemeye
çalıştılar. Yunanistan’a Ege Adaları konusunda taviz verdiler. Yunanistan’la 14
Mayıs’ta müzakereye oturacaklar, bakalım ne çıkacak? Sonrasında işte biliniyor
Suriye ile, İran ile ikili anlaşmalar yaptılar, kendi Kürt politikalarını
ortaklaştırdılar.
AHMET TÜRKLER OYUNLARA GELMEDİLER
“İşte şu anda İran-Suriye-Türkiye ant-i Kürt irttifakı
geliştiriyor, bu çok tehlikelidir. Irak’ta da benim tutuklanmamdan sonra Saddam
rejimini çözdüler ve orada yeni bir düzenlemeye gittiler. Güney liderliklerini
öne çıkardılar. Ermenistan’la da ilişkileri düzenlemeye çalışıyorlar, işte
protokoller. Bütün bu gelişmelerin benim yakalanmamla ve Kürt hareketiyle
yakından ilgisi vardır. Bütün bu gelişmeler benim komployla Suriye’den
çıkarılmamla başladı, bu komployla yakından alakalıdır. Aslında bütün bu çabalarla
amaçlanan BDP’nin teslimiyeti ve PKK’nin tasfiyesiydi. BDP teslim alınmaya
çalışılarak PKK de kuşatılarak tasfiye edilmeye çalışılacak, ben de burada
ölüme terkedileceğim. Ancak gerek benim buradaki çabam, gerek PKK’nin çabası,
gerekse halkımızın direnişiyle bu oyunlar boşa çıkarıldı. BDP’nin teslim
alınmasını, bir dönem Ahmet Türk üzerinden yapmaya çalıştılar. Biliyorum Ahmet
Türk, iyiniyetli biridir, ancak onun üzerinden bu teslimiyet politikasını
uygulamaya çalıştılar. Ahmet Türk onlar bu oyuna gelmedi sonra da bazı
saldırılar, Samsun’daki saldırılar oldu. Bu saldırılar tesadüfi değildir.
Aslında Samsun saldırısı, bu oyunların boşa çıkmasından sonra Ahmet Türk’e
duyulan öfkenin ifadesiydi, amaçlarına ulaşamamanın bir dışavurumudur, bunun
böyle anlaşılması gerekir.
ÇÖZÜM ZOR DEĞİLDİR
“Aslında sorunun çözümü çok zor da değildir. Ben daha önce
de değindim iki şartım vardı. Birincisi İnsan Hakları ve Demokrasi Şartı.
İkincisi Güvenlik şartıydı. Ben daha önceleri gerek yazılı gerekse sözlü bu
konuları AKP iktidarı döneminde devletin sağduyulu, bilen kesimine gerekse
AKP’ye, Başbakan’a ilettim. Bu konuda çok şey istemediğimiz de bilinmelidir. Bu
iki şart da anayasal haklardır. Birinci şart İnsan hakları ve demokrasi
şartıdır. Bu da demokratik anayasa demektir. Demokratik bir anayasanın inşası
demokratik haklar demektir. Kürtlerin demokratik haklarının anayasal güvenceye
alınmasıdır. İkinci şart ise güvenlik şartıdır. Güvenlik şartı da anayasada
düzenlenmiş bir anayasal haktır. Bütün toplulukların güvencesi olmalıdır.
Türkiye Halkı’nın da güvencesi olmalıdır, Kürtlerin de güvencesi olmalıdır. Bu
iki şart gerçekleştiğinde ben de üzerime düşeni yaparım dedim. Daha önce de
çağrı yaptım, “bu şartlar yerine getirilirse ben silahlı güçleri bir yere
toplarım dedim. “Sizin de uygun gördüğünüz onların da uygun gördüğü bir yerde
güçleri toplarım. Ve bunu başaracak gücüm de var, buna inanıyorum dedim. Öyle
içeride dışarıda onların yanında olup olmamam farketmez. Ben buna şimdi de
hazırım. İşte örgütün silahlı güçleri Kandil’de, Cudi’de, Cilo’da ya da
Süphan’da toplanabilir. Bu şartlar gerçekleşirse bunu yapabilecek gücüm var.
İlla ki öyle yanlarında olmak zorunda da değilim.
ARTIK NE OYALAYACAĞIM NE DE OYALAMALARINA İZİN VERECEĞİM
“Tabi ta Özal’dan beri bizim çözüm ve diyalog konusunda
çabamız ve arayışlarımız oldu, oluyor, devam ediyor. Ancak her görüşmemizde,
ilişkiye her geçtiğimizde dönemin hükümetleri tasfiye edildiler. Özal döneminde
de güçlerin bir yerde toplanması görüşülmüştü. Özal sorunun çözümü konusunda samimiydi.
Biz de buna yanıt vermekte geç kaldık ancak Özal da tasfiye edildi. Sonra
Erbakan döneminde de bu güçlerin bir yerde toplanması gündeme geldi. Erbakan’ın
da bu konuda iyiniyetli girişimleri vardı. Erbakan’ın bu girişimlerine
yanıtımız olumlu oldu. Erbakan bu iradeyi gösterdi ancak onu da tasfiye
ettiler. O dönemdeki bu girişimimiz de böylece heba oldu. Sonra Ecevit dönemi
geldi, onun döneminde de görüşmelerimiz oldu, buraya geldiler görüştük.
Güçlerimizi geri çekme konusunda adım da attık. Ancak bu çabamız da karşılık
bulmadı ve Ecevit tasfiye edildi. Özal’dan beri diyalog ve çözüm konusunda
yazılı ve sözlü girişimlerimiz oldu, oluyor. Ancak bundan sonra ne ben
oyalayacağım ne de beni oyalamalarına izin vereceğim. Sekiz yıldır AKP’ye
sabrettim. Başbakana sesleniyorum: kalk de ki “ben Kürtlerle barışmak
istiyorum , bu iradeyi göster, biz de güçlerimizi çözüme imkan sunmak için
uygun bir mevzilenmeye tabi tutalım. Son olarak Mayıs sonu ve Haziran başına
kadar bekleyeceğim eğer çözüm konusunda bir irade gelişmezse ben artık aradan
çekileceğim. Bundan sonra ben sorumluluk kabul etmeyeceğim. KCK’ye de diyeceğim
ki “sağlık koşullarım artık elvermiyor . Sonra Hükümet, Devlet ne yapar, KCK ne
yapar, savaşırlar mı, barışırlar mı, kendi aralarındaki sorunları nasıl ele
alırlar, kendileri karar verirler bunlara. Ben bundan sonra aradan çekileceğim.
Haziran başında herşey netleşir. Bundan sonraki gelişmelerden de kimse beni
sorumlu tutamaz, bunu açık ve net söylüyorum. Bu benim son çağrımdır.
PKK KENTLERDE İSYAN ÇIKARIR
“PKK’ye KCK’ye de şunu söylüyorum. Karayılan, Duran ve son
olarak da Cemil Bayık’ın söyledikleri ortada. Kendileri görüşlerini,
düşüncelerini dile getiriyorlar. Artık bu işin merkezinde kendileri vardır.
Hepsinin görüşlerine, düşüncelerine saygım var. Kendi koşullarını kendileri
daha iyi biliyorlar. Artık bu işi onlar yürütecekler ve kararlarını verecekler,
devletle savaşırlar mı barışırlar mı kendileri karar verecekler. Yüzde seksen
oranında sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel her alanda halkın içinde
örgütlenip ihtiyaçlara cevap olabilecekler mi? Devrimci Siyaset Akademilerini
oluşturabilecekler mi? İşte belirtiyorlar, kentlerde isyanlar, şehir
ayaklanmaları, yaygın çatışmalar olacağını söylüyorlar, şiddeti orta düzeye
tırmandıracağız diyorlar, bunu ben demiyorum, kendileri diyor. Bunların hepsine
kendileri karar vereceklerdir
Öcalan ayrıca, “İran’daki Kürt sorunun çözülmesi gerekiyor,
İran’ın bu kuşatmadan kurtulabilmesi için demokratikleşmesi gerekiyor’’ dedi.
Görüşmede sağlık sorunlarına da değinen Öcalan “Bel kısmında
soğuma var. Muhtemelen bu kaslardandır. Öne doğru eğilemiyorum, bu bölgemde kas
ağrısı var, oturup kalkarken zorlanıyorum. Muhtemelen yeni cezaevi koşullarıyla
alakalıdır. Son dönemlerde gözlerimde yaşlanma, sulanma, ağrı ve kaşınma var.
Zorlanıyorum. Muhtemelen bunlarda buranın havasıyla ilgilidir. dedi.
KADIN KONFERANSI ÖNEMLİ
Diyarbakır’daki kadın konferansını da değerlendiren Öcalan,
şöyle konuştu: “Diyarbakır’da yapılan Kadın Konferansına o zaman çok
değinemedim, aslında bu konferans çok önemliydi. Demokratik Özgürlükçü Kadın
Hareketi çok önemlidir. Kadın özgürlüğü kapsamında kadın demokrasisinin
geliştirilmesi önemli. Kürt kadınlarının gelmiş olduğu düzey iyidir. Güney’deki
kadınların da kadın bilincinin geliştirilmesi önemli. Bu konuda Türkiye
Kürdistan’ındaki kadınların durumu daha iyidir, Türkiye Kürdistan’ındaki
kadınlar diğer parçalardaki kadınlara yardımcı olabilmeliler, bu konuda onlara
öncülük edebilmeliler. Aslında söylenecek çok şey var.
TATVAN DA DESTANSI YERDİR
“Tatvan’da önümüzdeki günlerde bir Kadın Festivali yapılacak
herhalde. Tatvan ve o çevre açısından kadın özgürlüğü ve mücadelesi önemlidir,
çünkü kadın mücadelesi dönüştürücüdür. Kürdistan demokratik özgürlükçü kadın
hareketi mücadelesinde kendilerine başarılar diliyorum ve kendilerini
selamlıyorum. Tatvan ve Batman’ın ve o bölgelerin bizim mücadelemizde çok
önemli yeri vardır. Tabi Tatvan çok önemli bir yerdir. Adıyaman C.evinden bir
kadın Ahlatlı bir arkadaş ağır hastadır herhalde. Bir yazısında çıktığında en
büyük hayalinin Tatvan’da Kadın Akademisi’ni kurmak olduğunu belirtiyor. Tabi
bunlar önemlidir. Tatvan için şunu söyleyebilirim. İleride daha güzel ve önemli
şeyler olabilir orada. Tatvan, Van çevresi, Van Gölü’nün çevresi
tarihi-kültürel açıdan çok önemlidir. Kültürel açıdan zengin yerlerdir,
destansı yerlerdir. Bir ucu Zağroslora, bir ucu Kafkaslara, diğer ucu da
Anadolu’ya uzanıyor. Sanat ve estetik açıdan Tatvan festivallere uygun bir
yerdir. Yanlış hatırlamıyorsam Zilan için de öyle bir değerlendirme var. Orada
kadın kültürleşmesi, kadın topluluğu olduğu söyleniyor. Van-Tatvan tarafları bu
damarın, bu kültürün oluştuğu yerlerdir. O yüzden orada kadın çalışmaları ve bu
çalışmaların kökleşmesi anlamlıdır. Orada kadın kültürleşmesi önemlidir. Tatvan
bu anlamda demokratik öz yönetimin, toplumsal inşanın iyi bir örneği olabilir,
buna uygun bir yerdir. Burada Kadın Siyaset Akademisi kurulabilir. Bu vesile
ile Ozan Mizgin ile Lübnanlı, adını hatırlayamadığım bir kızı anıyorum. Bunlar
yanımda yetiştiler. Mizgin, Tatvan’da ele geçmemek için kendi eliyle yaşamına
son verdi. Bir de Lübnan’lı bir kız vardı. O da Batman’da ele geçmemek için o
da kendi eliyle yaşamına son vermişti. Şehit Mizgin ve Lübnan’lı kız da çok
yiğitti, ikisi de elimizde büyüdü. Halkımızın çok değerli şehitleridir.
Öcalan sözlerini “Kadınlara, Tatvan’a, Batman’a, halkımıza
özel selamlarımı iletiyorum diyerek tamamladı. –ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info