07 Mart 2016 Pazartesi Saat 14:01
BASTIRILAN SOLUN ÖNÜNÜ AÇIYORUZ
Abdullah Öcalan: Hoş geldiniz, nasılsınız?
Heyet: Hoş bulduk. Siz nasılsınız?
Abdullah Öcalan:
Her zamanki gibiyim, ciddi bir sorun yok. Nasılsam öyle olmaya devam edeceğim,
son nefesime kadar da böyle olacağım.
Selahattin Demirtaş: Öncelikle herkesin selamları
var. Yarın doğum gününüz, hepimiz doğum gününüzü kutluyoruz.
Abdullah Öcalan: Ha evet, çok önemli değil aslında,
halkın niye kutlamalar yaptığını anlıyorum tabii.
Selahattin Demirtaş: Şu anda on binlerce insan yollarda,
Amara’ya doğru gidiyor. Kutlamalar yapılacak, hepsinin de size selam ve
sevgileri var.
Abdullah Öcalan: Tamam, tabii ki anlıyorum. O zaman
bu konuyla başlayalım. Siz de bunu kısa bir mesaja dönüştürüp yarın orada
okutursunuz.
Herkese selam ve sevgilerimi iletiyorum. Benim açımdan
kişisel bir doğum günü olmaktan öte, bir halk bu günü kendisinin yeniden doğuşu
olarak anlamlandırmak istiyor. Ben de böyle yaklaşarak selamlıyorum. Bugün
artık onurlu bir barışın imkânı her zamankinden daha fazla artmıştır. Ben bu
süreç için bugüne kadar üstüme düşeni fazlasıyla yaptım, yapıyorum. Ancak
bundan sonrası halkın işi ve görevidir. Gençler, kadınlar örgütlenerek teoride,
pratikte, ideolojik açıdan, sözü ve eylemiyle özgür yaşamı yaratma konusunda
daha fazla çalışmalıdır. Boş yere bir tek damla kan akmasın istiyoruz. Kimse
birbirini boş yere incitmesin. Bununla birlikte kimse boş yere birbirini
kandırmayı, aldatmayı da düşünmesin. Bu temelde herkesi bir kez daha
selamlıyorum. Bu çerçevede yazarsınız.
Pervin Buldan: Kadınların hepsinin özel selamı vardı.
Ayrıca doğum gününüzü kutluyorlar.
Abdullah Öcalan: Sağ olsunlar. Kadınların gerçek
yaşama geçişi bu günle bağlantılıdır. Kadınlar için özgür yaşamı yaratmak için
uğraşıyorum. Dünyada benim kadar kadın meselesi ile ilgilenen yoktur. Kadınlar
da bu sürece aşkla katılmalıdır.
Selahattin Demirtaş: Kısa aktarımlarımız olacak
Başkanım.
Abdullah Öcalan: Tamam, önce sizi dinleyelim.
Selahattin Demirtaş: Sizinle yaptığımız son
görüşmeden bu yana dört defa Adalet Bakanı, Hakan bey, Beşir Atalay ve Yalçın
Akdoğan ile çeşitli tarihlerde görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerde ağırlıklı
olarak çizdiğiniz perspektif doğrultusunda Meclisin alması gereken kararları,
çıkması gereken yasayı, Akil İnsanlar meselesini konuştuk.
Abdullah Öcalan: O kısımlarla ilgili bazı şeyler
söyleyeceğim bugün.
Selahattin Demirtaş: Tamam Başkanım. Sanırım
tartışmaları izlemişsiniz. Hükümet çevreleri varılan mutabakat dışında bazı
çerçeveler ortaya koyunca biz ısrarcı olduk. Onlar da bir çözüm formülü
üzerinde sürekli çalıştıklarını söylediler. Ancak tartışmaların geldiği noktada
hükümetin yaklaşımları kaygı uyandırdı. Ayrıca sizin yazdığınız 21 Mart tarihli
mektubu dokuz gün sonra bize vermek istediler. Ama hem geç verildiği hem de
tartışmalar yeni bir noktaya doğru gittiğinden hareketle mektubu almadık.
Sizinle görüşmeden bu mektubu almayacağımızı ve ilgililere iletmeyeceğimizi
belirttik.
Kaygılanmakta
Haklısınız Elbette
Abdullah Öcalan: Doğru, haklısınız tabii. Gelmeniz
iyi oldu. Kaygılanmakta haklısınız elbette. Geç verilince siz de görüşmek
istediniz. Zaten bu konu için buradasınız. Dün yine heyet geldi, tekrar bu
konuları konuştuk. Bazı şeyler yazdım, bazı şeyleri ek olarak yazacağım.
Konuşuruz bunları. Başka aktarım var mı?
Selahattin Demirtaş: KCK’nin açıklamaları oldu,
Karayılan ve Cemil Bayık arkadaşların sürece dair değerlendirmeleri oldu. Sizin
çağrınızın gereğini yerine getirmek için kendilerinin hazırlık yaptığını, ancak
Hükümetin ve Meclisin de üzerine düşeni yapmasını beklediklerini, bunlar
olmadan gerillanın bir tek geri adım atamayacaklarını belirttiler. Gelmeden
önce herhangi bir aktarımları var mı diye haber gönderdik. Selamları vardı,
aktarımlarının yaptıkları açıklama çerçevesinde olduğunu belirtmişler.
Abdullah Öcalan: Tamam, konuşacağız.
Selahattin Demirtaş: Cemaate ilişkin mesajlarımız
Sırrı bey tarafından yüz yüze iletildi. Onların da bir müddettir ABD’ye
davetleri var. Sizi Fettullah Gülen’le görüşmeye davet ediyorlar.
Abdullah Öcalan: Kimi? Onların mı daveti var?
Selahattin Demirtaş: Evet, Mayıs ayı içerisinde bir
etkinlikleri var. ABD’de sonrasında bir görüşme olsa iyi olur diyorlar.
Abdullah Öcalan: Yapılabilir tabii. Siz, Sırrı Bey
falan olamaz mı?
Selahattin Demirtaş: Biz kapıları kapatmadık, ama
değerlendireceğimizi söyledik. Diğer arkadaşlarla da tartışıyoruz. Sırrı bey
uçağa binemiyor, o nedenle gidemez. Ama değerlendireceğiz bu durumu.
Abdullah Öcalan: Oldu, siz karar verirsiniz artık.
Selahattin Demirtaş: Avukatlarınızın da, hem tutuklu
olanların hem de büroda şu anda çalışan birkaç arkadaşın selamları vardı. Tabii
avukatlar da haklı olarak artık kendileri için de görüşme olanaklarının
açılmasını bekliyorlar. Sizin hukuki sorunlarınız için gerekecek bu. Ayrıca
tutuklu olanların da durumunun ele alınması gerekiyor.
Abdullah Öcalan: Siz de bürodakiler ve içerdekilere selamlarımı
söyleyin. Doğru tabii, artık bundan sonra avukatlarımın da gelebilmesi gerekir.
Sadece onların değil, geri çekilme başladıktan sonra artık başka kesimlerin de,
gazeteciler, aydınlar ve diğer bazı arkadaşların da buraya gelmesi gerekir.
Selahattin Demirtaş: 30 Mart Kızıldere şehitleri
anıldı, bir mesajınız burada okundu.
Abdullah Öcalan: Sırrı bey yazacaktı.
Sırrı S. Önder: Yazdım Sayın Başkanım. Ankara ve
İstanbul’da geniş sayılabilecek bir katılımla mesajınız iletildi. Bu yıl
Kızıldere’de yapamadık.
Abdullah Öcalan: Neden yapmadınız, önemliydi.
Provokasyon endişesiyle mi?
Sırrı S. Önder: HDK ve BDP ortak karar aldı.
DHKP-C’ye yapılan operasyon sürerken, Kızıldere’de onlardan doğacak bir
gerginliğin sürece de, sizin mesajınıza da zarar verebileceğini düşündük.
Ankara’daki anmaya M. Kemal Kaçaroğlu ve Oktay Etiman da katıldı. Mesajınız
ayakta alkışlandı. İstanbul’da Yurtsever Gençlik toplantısında Sebahat
arkadaşımız tarafından okundu.
Abdullah Öcalan: Oldu. Bu önemlidir.
Sırrı S. Önder: Kızıldere mektubunu beğendiniz mi?
İstediğiniz koordinatları içeriyor muydu?
Abdullah Öcalan: Henüz okumadım. Buraya gazeteler
günlük olarak gelmiyor. Toplu getiriyorlar. Yedi sekiz günde bir toplu olarak
geliyor. Eminim güzel ve çarpıcı olmuştur.
Selahattin Demirtaş: Akil İnsanlar Heyetine dair
Sayın Başbakan’ın yaklaşımları dar oldu. Bir ikna heyeti olarak görüyorlar. Biz
isim önerilerimizi sunduk. Burada sizinle tartışmaları gerekiyordu.
Abdullah Öcalan: Evet, sanırım 49 kişi olacak. Ama
öyle dedikleri gibi dar olmaz. Bunlar tıkanmalara karşı da devreye girecek,
sürecin sonuna kadar rol oynayacaklar, öyle olur zaten.
Selahattin Demirtaş: Sanırım 62 kişi olacak diye
açıkladılar. Biz yola çıkarken yapıldı açıklama.
Yetkili: 63 kişi oldu.
Abdullah Öcalan: Öyle mi oldu? Niye, yedi bölge
yedişer kişi değil mi?
Yetkili: Hayır, dokuzar kişi oldu.
Abdullah Öcalan: Bunların görevi önemlidir, Akil
İnsanların devreye girmesi kabul edildi, önemlidir bu.
Selahattin Demirtaş: Parlamentoda bir araştırma
komisyonu kurulması hazırlığı yapıyorlar. Yasayla değil önergeyle kurmayı
teklif edecekler.
Abdullah Öcalan: Olabilir, onları da konuşacağız.
Sırrı S. Önder: Bu arada izninizle bir hususa
değinmek istiyorum. Newroz’da yazdığınız mektup küçük bir kesim dışında
herkeste şok etkisi yarattı ve olumlu bir etki bıraktı. Çizdiğiniz genel bir
perspektif olarak kabul gördü. Kanımca bundan sonra somut pratik önermelerde
bulunan ikinci bir mektubun zamanıdır. Dar bir fanatik milliyetçi-ulusalcı
çevre dışında kimse karşı çıkmadı.
Abdullah Öcalan: Yüzyıllık hesabı görüyoruz, daha
neler neler söyleyeceğim. Kimlerdir bu fanatikler?
Sırrı S. Önder: Fanatik olanlar ırkçı ve ulusalcı
Kemalist dar bir çerçevede.
Abdullah Öcalan: Sol nasıl karşıladı?
Sırrı S. Önder: Soldaki durumu ikiye bölmek
gerekiyor. Yarattığı şok etkisiyle sarsıldı herkes. Bir kısmı temkinli
yaklaştı. Bir kısmı hayal kırıklığı ile içindeki Kemalist’i açığa çıkardı. Biz
birinci elden bilgilendirmeler yapıyoruz.
Abdullah Öcalan: Temkinli yaklaşanlar kimlerdir?
Sırrı S. Önder: Oğuzhan Müftüoğlu, Melih Pekdemir vb.
ÖDP çevreleri. TKP vb. çevreler daha vahim yaklaştılar.
Abdullah Öcalan: Nasuh Mitap ne yapıyor?
Sırrı S. Önder: O benim Mamak’tan cezaevi arkadaşım.
Diğerlerinden daha onurlu ve direngen bir cezaevi çizgisi vardı, ama şimdi
münzevi bir hayat yaşıyor.
Sol Dirilecek,
Bastırılan Solun Önünü Açıyoruz
Abdullah Öcalan: Biz bu süreci Solun da önünü açmak
için yürütüyoruz. Sol dirilecek, bastırılan solun önünü açıyoruz. Onların da
legalleşmesi gerekiyor. Burjuvazi zor ile bastırdığı için biz illegaliteyi
seçmek zorunda kaldık. Yoksa normal olan legalitedir. Parlamentonun ileride
yapacağı çağrıyla sol da legalleşecek. AKP muhafazakardır, diğerleri
milliyetçi-ulusalcı. Arada muazzam bir boşluk var, Sol bunu doldurabilir.
Mustafa Suphi’lerden bu yana sola yapılanların hesabını soracağız. Ben sol
gelenekten geliyorum. Ama sosyalizmi bilimsel ele alıyorum.
Selahattin Demirtaş: Newroz’da okunan mesajınız güçlü
etkiler yarattı. Tartışmaları izlemişsiniz. Özellikle İslam bayrağı altında
yaşama dair yaptığınız tespitleri bir gelecek vizyonu olarak dar yorumlayanlar
konuyu başka şekilde ele aldılar.
Abdullah Öcalan: Evet, bunu istismar edenler oluyor
tabii.
Sırrı S. Önder: Siz Alevileri bir kültür olarak
tanımladınız, ama bu çok anlaşılmadı.
Abdullah Öcalan: Ben İslam’ı bir kültür, mezhepleri
de bu kültürün bir parçası olarak alıyorum. Bilimsel olarak yaklaşıyorum.
İslam’ı yaşayan biri değilim, ama kaba anti-dinci de değilim. Halkımızın en
temel kültürü-geleneği olarak değerlendiriyorum. Son dokuz yüz yıldır mezhep
farklılıklarımıza rağmen birlikte yaşıyoruz. Kapitalist modernite son
dönemlerde korkunç bir düşmanlık yarattı bu çevreler arasında. İttihat ve
Terakki, sonrasında Cumhuriyet kadroları da bunu yaptı. Elbette Alevileri
anlıyorum. Korkmuşlar, yeri gelmiş dağlara sığınmışlar. Ama artık öyle Yavuz
dönemi gibi, Kuyucu Murat Paşa dönemi gibi olmaz. Fakat onlar da gidip Şaha
sığınmışlar, Şahın Şii politikalarına da demokratik diyemeyiz elbette,
hegemoniktir. Şaha gitmek aslında yozlaşmaktır. Alevilere Sünnilerden daha
fazla saygımız var. Ama biz Alevicilik yapamayız. Kürtçülük de yapamayız,
Türkçülük de. Hepsi sonuçta faşizmi besler, yoksa ırkçı oluruz. Bunda ısrar
etmek bozguna yol açar. Ortadoğu’da milliyetçilikte ısrar kimseye kazandırmaz.
Bozguna yol açar. Örneğin Taşnak milliyetçiliği… Bakın, sonuçları ne oldu.
Kürdistan
Topraklarında Yaşamak İsteyenler Özgürce Yaşayacaklar
Ben biraz buradaki tarihsel gerçeğe dikkat çekiyorum.
Ermenilere soykırıma kadar giden uygulamaların zeminini oluşturan işte biraz da
bu Taşnak milliyetçiliğidir. Bunlar İttihat ve Terakki’nin kuruluşunda bile yer
aldılar, biliyorsunuz. Ben bu konularda kitap yazacağım zaten. Bu süreçte
Ermenilere de yol açıyoruz. Anadolu, Kürdistan topraklarında yaşamak isteyenler
özgürce yaşayacaklar. Akıllı bir Ermeni olsaydı bunlar olmazdı. Yaralarını kendilerinin
deşmesi gerekir. Mahcupyan’ı da ben önerdim, Ermeni karşıtı değilim.
Milliyetçilikle Ortadoğu’da ne devlet kurulur ne başka bir şey yapılır. Buna
izin vermezler. Aleviler için de bu geçerlidir. Alevilerin durumu acıdır.
Dağılmışlar, sol etrafında onlar da parçalanmışlar, Avrupa’ya, oradan oraya
gitmişler. Biz Aleviliğin de halkımızın temel bir kültürü olduğunu biliyoruz,
bunun farkındayız.
Yetkili: Alevilerin çok fazla bir tepkisi olmadı sanki.
Sadece Tunceli İl Başkanınızın bir tavrı oldu.
Selahattin Demirtaş: Hayır, onun istifasının bununla
alakası yok. Orada kongre kararı almıştık. Bazı örgütsel sorunlar yaşıyorduk.
Kendisi de kongreyi beklemeden istifa etmeyi tercih etti. Bunun Alevi
tartışmasıyla ilgisi yok. Ama bazı Alevi kuruluşları, dernekleri bu tartışmayı
yürüttüler.
Abdullah Öcalan: BDP’den ayrılmadı yani, görevinden
ayrıldı.
Selahattin Demirtaş: Doğrudur Başkanım, öyle oldu.
Sırrı S. Önder: İşin ilginç tarafı, bu itiraz eden
Ermeniler de, Aleviler de bize bugüne kadar bir tek oy vermediler. Ermeniler
AKP’ye, Aleviler ise CHP’ye oy verenlerdir. Bir tür Stockholm sendromu gibi.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Maalesef. Biz yine de
onlara çağrımızı yapalım, bir tek Ermeni bile olsa bizim için önemlidir. Ben
İslamcılık yapmam, ama bu kültürü inkar da etmem. Bilimsel sosyalizm bunu
gerektirir. Biri bizimle barış da, savaş da yapacaksa ciddi olmalı. Bunu
devlete de söyledim. Siz savaşı da ciddi yapamadınız dedim. Belki teoride ciddi
kurguladınız, ama Kürdistan coğrafyasına uyarlayamadınız. Askeri çizgilerinde
başarısız oldular. Ben kimseye diktatörlük yapmam, bilimsel sosyalistim, savaşı
da barışı da ciddi yaparım, başka bir şeye tenezzül etmem.
Kandil de askeri çizgiyi uygulayamıyor. Düşünüyor ama
uygulayamıyor. Bağlıyız diyorlar, bağlılık aslında sadece kendilerini
güçlendirir. Bakın, Suriye’de olaylar başladığında Kandil’in herhangi bir
kararı var mıydı? Her iki cepheye katılmadan, orada HPG’yi de özgün örgütleme
kararları var mıydı? Eminim yoktu. Ama benim daha önce, iki yıl önce
söylediklerimden yola çıkarak belli noktaya getirdiler. Aslında Kandil’in bu
konuda yaptığı fazla bir şey yok. Fazla yaratıcı da olamadılar. Oradaki
halkımız bana bağlıdır, onlar bu noktaya gelmesinde başat rol oynadılar. Hasekê
için söylüyorum, çok önemlidir. Orayı ÖSO ya da Baas’a asla bırakmasınlar.
Bunlar ele geçirirlerse katliam yaparlar. Hasekê elden giderse sorumluluk
onlardadır. Hasekê için de bir öz savunma oluşmalı. Sadece Kürtlerin değil,
oradaki Araplar ve Süryaniler dahil herkesin savunması yapılmalı. Sonra Afrin’e
doğru ilerleme olabilir. Zaten önümüzdeki günlerde Suriye’deki duruma dair
heyetle konuşacağız. Bazı kararlar alacağız herhalde. Yeni oluşacak Suriye’de
bizimkiler başat rol oynayacaklar. Orada özerk bölgeler olur. Kürtler,
Aleviler, hatta Araplar için de özerk bölgeler olacak gibi. İsviçre’deki gibi
özerk bölgeler.
Demokratik Ulus
Çözümü Kitabımdakileri Uygulayın
Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü adlı kitabımdakilerin
uygulanmasında Kandil ve BDP çok gerideler. Orada yazılanlar her an hayata
geçirilmelidir. Yapmazsanız sadece lafazan siyasetçiler olursunuz. Bu yaşımda
bile sanatta, ekonomide vb. nasıl uygulanabileceğini iyi gösteririm. Üzülerek
söylüyorum ki, Diyarbakır gibi bir yerde nasıl olur da milyonlarca işsize çare
bulunmaz? Bulacaksınız işte, yapamıyoruz derseniz basit birer adam olursunuz.
Orada siyaset yapanlar avare avare geziyorlar. Pratikte bütün bu kesimleri
kapitalizme karşı örgütlemek gerekir. Sendikalar falan boş işler yapıyor.
Köyler şehirlere dolmuş, bunları örgütleyip kapitalizmin karşısında dikmezseniz
çözüm bulamazsınız, çay-kahve solcusu olursunuz. Mevsimlik işçiler işte ta
Trakya’ya gidiyorlar. Çocuklara, o kızlara, bunlara çok yazık değil mi? Ne
kadar kötü. Bunlara karşı direnme olmalı işte.
Tamam, silahlı mücadeleyi bitiriyoruz dedik. Ama demokratik
siyaset alanının muazzam görevleri var. Bakın, kapitalistler çok iyi çalışıyor.
Diyarbakır’a gelişleri nasıldır, görüyorsunuz.
O zaman Ahmet’e, Aysel’e bunların hepsini yazılı verdim. Ben
Suriye’ye gittiğimde bir kuruş param yoktu, öyle olanaksızlıkla ilgili de
değil. Gücü doğru örgütlerseniz, örneğin Urfa toprakları tek başına on tane
Hollanda eder.
Mektubumda olacak bunlar. Zihniyet olarak kendinizi
yenileyin. Öyle eş başkanların tek başına zihniyetinin değişmesinden söz
etmiyorum. Tabana kadar bu olmalıdır.
Buradan hemen konferanslara geçiyorum.
1- Diyarbakır merkezli konferanstır. Hizbullah,
Burkay ve benzerleri, kim istiyorsa gelir. Son aşamaya kadar görevini sürdürür
bu konferans.
2- Ankara merkezli HDP’nin yapacağı konferanstır.
Solda ortaya çıkacak boşluğu çok iyi değerlendirmeleri gerekir. Yapamayanlar
olursa mutlaka genç sosyalist arkadaşları da katsınlar.
3- Avrupa’da yapılacak olandır, çerçevesini
belirtmiştim zaten.
4- Hewlêr merkezli olanıdır. Çok önemlidir, Misak-ı
Milli çerçevesinde yaklaşmalıdırlar. Suriye’dekiler de katılır. Araplar,
Türkmenler, Süryaniler, kim varsa katılır. Sınırların değişiminden falan söz
etmiyorum. İşte Zübeyir demişti ya, Holanda-Belçika sınırı gibi esnek olur.
Pervin Buldan: Kadınlar olarak da konferanslara
hazırlanıyoruz. Barış Konferansı ve Ortadoğu Kadın Konferansı hazırlıkları var.
Abdullah Öcalan: Ben Ortadoğu Konferansı önereceğim
ama şimdi değil. Kadınlarınki daha çok buna hazırlık gibi olur. Türkiye,
Suriye, Irak, Lübnan ilk etapta böyle bir birlik kurabilirler. Dicle-Fırat suyu
bu birliğin esası olur gibi. Hiçbirinin sorunu tek başına çözülemez. Kürt
sorunu, Suriye sorunu çözülmeden Türkiye nefes bile alamaz.
Kadınlar da bu temelde konferanslarını ele alabilirler.
Kadınsız yaşam olmaz, ama mevcut kadınla da yaşam olmaz dedik. Erkeği Öldürmek
adlı kitabımda bunları ele aldım. “Ya benimsin ya toprağın diyorlar,
“Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme diyorlar. İşte bu kadar korkunç
bir kültür var. Kadın çalışmaları önemlidir. Daha önce ‘kadın yaşam merkezleri’
demiştim. Kadın kolektifi diyebiliriz. Kadınların ekonomi, sosyal paylaşım
çalışmaları olmalıdır. Erkeklere güvenmeyin. Erkeklerin kadından anladıkları
‘al birini kaç’tır. Kadın olmak müthiş bir şey. Aile yok olsun demiyorum.
Erkeği Öldürmek kitabımda iyi anlaşılır. Sonsuz boşanma lafımı yanlış
anlamayın. Kadınla müthiş yaşanılabilir. Bunlar yanlış değildir. Hz. Ayşe’nin
“Allah’ım, beni kadın değil bir taş olarak yaratsaydın sözü çok önemlidir.
Erkek dogmatiğini yıkın. Bütün erkekler sizin çocuklarınız. İşsiz kadınlara
öncülük edin. Kadınlar güzel yaşayacak çocuklar doğursunlar. Mesele çocuk
doğurmak değil, o çocuğu yetiştirmektir. Yüzde kırk-elli kotasını bırakın. Üç
ya da dört kadın bir araya gelince çözüm üretin. Erkekler kendilerini
tanrısallaştırıyor. Sizler de kadınlığınıza güvenin. Kadınlar daha çalışkanlar
ve daha az yalan söylerler. Kadınların yaşamsal çekici yönleri vardır. Bu konu
İslam’da da yerine oturmamış.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, İslam öncesi Mekke
dokuz ailenin tekelindedir. Kuran onlardan ‘bahçe sahipleri’ diye bahseder.
Bunların izni olmadan kimse bir iş kuramaz ve hep bunlara borçlandırılır.
Borcunu ödeyemeyenlerin kızları Mekke kerhanesinde sermaye yapılır. Kız
çocuklarının öldürülmesi bundandır. Muhammed buna itiraz eder. Tekvir süresi de
bunun için nazil olmuştur.
Abdullah Öcalan: Hz. Muhammed enteresan bir
devrimcidir. Çok evlilik yapmış diyorlar ya, aslında çok evlilik değil ortada
kalmış olan kadınları alıyor yanına. Belki bir tür kendi örgütü gibi yaklaşıyor
bu kadınlara. Yoksa sırf cinsellik olarak değerlendirmek yanlış olur.
Pervin Buldan: Kadın Kurultayımız olacak. Buna dair
mesajınız olur mu Başkanım? ‘Demokratik kurtuluş, demokratik yaşam’ şiarıyla
yapılacak.
Abdullah Öcalan: Olabilir, uygundur. Biraz önce
anlattığım çerçeve yeterlidir. Ben kadınlar için ancak bu kadarını yapabilirim.
Peki, şimdi yasa meselesini konuşalım. Zamanımız daralıyor.
Ama önce söyleyeyim: Newroz bildirisinin içeriği benimdir. Diğerleri de bazı
tavsiyelerdir, dikkate aldım sadece. Bunları AKP yazmış da vermiş
tartışmalarına karşı söylüyorum.
Sırrı S. Önder: Ekleme ve kısa redaktelere dair bir
iki şey söyleyeyim.
Abdullah Öcalan: Biliyorum, iyi olmuş. Yarısı kadar
bile ekleme yapabilirsiniz. Size güveniyorum. Gayet iyi olmuştu.
Pervin Buldan: Kürtçe tercüme iyi olmadı. Okumada da
eleştiri aldım, özür diliyorum Başkanım.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Hazırlığınız iyi olmamıştı
herhalde. Olur böyle şeyler. Ben de hazırlıklı olmasam aynısı olurdu.
Üzülmeyin, daha iyisini yapacaksınız, eminim. Kürtçenizi de geliştirirsiniz
herhalde. TRT 6’da izledim, mükemmel okudunuz. Ben olsaydım bu kadar
yapamazdım. Kutluyorum. Bundan sonra da siz okursunuz.
Leyla’yla ilgili de şunları söyleyeyim aklıma gelmişken.
Barzani ve Talabani ile ilişkileri olabilir, bir şey demiyorum. Ama bir şey
yapmak istiyorsa, sağlığı da el veriyorsa, örgütlü hareket etmelidir. Örgütlü
siyasete dikkat etsin diyorum. Ötesi oportünizm olur. BDP’ye katılımı olacaksa
da örgütlü olur. Önümüzdeki dönem konferanslar dahil görev alabilir, Güney’deki
hazırlıklarda görev alabilir. Kendisine bir dayatmada bulunmuyorum, ama örgütlü
pratik olmazsa olmaz.
En önemli konuya geliyorum: Parlamento çağrısı… Bu konuya
dair çok tartışma yürüttük. Sonuçta ikinci aşamanın başlangıcı bu parlamento
çağrısıyla olacak dedik. Nasıl olabilir mesela? Son kırk yılı, hatta belki son
yüz yılı alın. Şöyle denilebilir: “Tüm yurttaşlarımızı ağır çatışma ortamından
(İç savaş ortamından da denebilir) hızla arınıp yasal demokratik siyasete
katılmaya ve üzerine düşen görevi yerine getirmeye çağırıyoruz gibi bir çağrı,
bir karar olur. Gerisi sizin işiniz. Nasıl olacak, bunlara siz bakarsınız. Bu
çağrı ikinci aşamayı başlatacak. Bu aşama yasal-anayasal sürecin öne çıktığı
bir aşamadır. Bu yeterli mi?
Selahattin Demirtaş: Başkanım, TBMM’de böyle bir
mekanizma yok. Meclisin ‘karar’ şeklinde bir tasarruf mekanizması yok
içtüzükte. Ya bir kanun çıkarır ya da komisyon kurar. Ötesi bağlayıcı olmaz.
Abdullah Öcalan: Meclis üçte iki çoğunlukla bir karar
alırsa nasıl bağlayıcılığı olmaz? Anayasa bile değişir bu çoğunlukla. Hukuku
tam bilerek konuşmalısınız.
Selahattin Demirtaş: Yasa yaparsa bağlar, ama karar
dediğimiz şey bir temenni gibi olur.
Sırrı S. Önder: Bir yol bulmaya çalışalım. Belki
Meclis Başkanı da bir yol önerir. Kendisi de Meclisin önümüzdeki dönem
açılışında böyle bir şey yapabilir. Dört parti ortak bir önerge ile ancak
Meclisten bir kınama ya da başka bir temenni kararı alabilir. Bu da oturuma
geçilmeden önce oluyor, ama bunun da bağlayıcılığı yok.
Abdullah Öcalan: Peki, böyle bir şey meşruiyet
sağlamaz mı?
Selahattin Demirtaş: Tabii ki meşruiyet sağlar
Başkanım, ama yasalar karşısında bu kadar bağlayıcı olmaz. Yine de Meclis bu
yaz Temmuz’la birlikte kapanacak, ayrıca Ekim’de açılacak.
Pervin Buldan: Sayın Çiçek bu yaz fazla tatil yapılmayacağını
söyledi. Meclisi çalıştırma gibi bir yaklaşımları var.
Abdullah Öcalan: Tabii tatil kısa olmalı, belki on
beş gün falan. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, Meclis de buna göre
çalışmalı.
Bu Akil İnsanlar Komisyonunda kadınlardan başka kimler olabilirdi?
Pervin Buldan: Nazan Üstündağ’ı önermiştik,
almamışlar. Zübeyde Teker’i önerdik, alınmış.
Abdullah Öcalan: Onu ben de söylemiştim. Ayrıca
parlamentoda Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu kuracaklar, bu da
önemlidir. İsimle ilgili sıkıntı çıkarmayacağız. Ama Hakikat Komisyonu gibi
çalışır, ya da onun ön hazırlığı gibi. Çünkü tartıştık, sorun olmamalı,
(Yetkiliye dönerek) değil mi?
Yetkili: Evet, sorun yok.
Öcalan Bağımsızlıktan,
Federasyondan Vazgeçti Dediler. Ben Hiçbir Şeyden Vazgeçmedim
Abdullah Öcalan: MHP karşı çıkabilir, CHP gelse iyi
olur, ikna etmeye çalışın. Gelmezlerse ne yapalım. CHP’ye, demokratikleşmenin
bütün maddelerini gündeme alacak bir komisyondur deyin. İşte 16 madde falan
açıkladılar. Bunların hepsi bu komisyonun gündeme alacağı konulardır.
Son konu kendimle ilgilidir. Basına yanlış şeyler yansıdı.
Öcalan bağımsızlıktan, federasyondan, özerklikten, bilmem neden vazgeçti
dediler. Ben hiçbir şeyden vazgeçmedim. Benim temel görüşüm şudur: Silahlı
çatışmaya son verme sıkı sıkıya yasal demokratik mücadeleye sarılma ile olur.
Bu yasa çıktı çıkmadı tartışması da mesele değil. Bunların hepsi sadece
demokratik siyaset aşamasının birer parçasıdır. Anayasal çoğunluk (330) ile
Meclis bir çağrı yapabilir sanırım. (Biraz kızarak) Beni şaşırtmayın. Tarihi
çatışma sürecini sona erdirdik dediysem barış oldu demiyorum, legal siyasete
evrensel bağlılıktan ve mücadeleden söz ediyorum. Hiçbir şeyden vazgeçmedim.
Ben sadece Demokratik Türkiye olmadan bunların hiçbiri olmaz, zamanı da değil,
arabayı atın önüne koymayın diyorum. Önce demokratik Türkiye olmalı.
İşte bu dört konferans bütün bunları tartışacak. Halk ne
istiyorsa aylarca tartışıp devletin önüne koyacak. Bu temelde biz demokratik
siyasete katılıyoruz diyecekler. Bunu ben yapamam ki, ben bunları belirleyemem,
Tanrı da değilim. Söylediklerim yasa da değil, değil mi? Konferanslar bunu
belirleyecek.
Kendimle ilgili, özgürlüğüm meselesi de Türkiye’nin
demokratikleşmesi ve Kürtlerin özgürlüğü ile bağlantılıdır. Halkımızın
özgürlüğü garanti altına alınırsa cezaevinin anlamı kalmaz.
Beni Mandela’ya benzetmek de tam uymuyor. Mandela
emperyalizmden icazetliydi. Paralel devlet beni giderek emperyalizmden icazetli
gibi göstermek istiyor. Bu konuda rahatsızım. Ben emperyalistlerden ya da
devletten özgürlüğümü sağlamalarını istemem. Onlardan izin isteme pozisyonuna
gelmek istemem. Benimkisi ancak halkın özgürlüğü ile olur. Öcalan’a Özgürlük
Platformu gibi bir şey vardı. Çalışmaları saygındır, devam etsinler.
Ama koşullarımla ilgili, sağlık, güvenlik ve özgürlük ile
ilgili bir şeyler olmalı. Bir af değil tabii. Sağlık ekibi, Gencay Gürsoy filan
olabilir. Karma bir sağlık ekibi, yani bizim önereceklerimiz ve onların sağlık
ekibi. Heyetle de böyle konuştuk.
Selahattin Demirtaş: Adalet Bakanı ile bu konuyu
konuştuk. Sizin için daha geniş bir çalışma mekanı hazırlığı yapıyorlarmış.
Size yardımcı olacak birkaç mahkumu daha ilk etapta buraya almayı
düşünüyorlarmış.
Abdullah Öcalan: Tamam, kendisine selam söyleyin,
açıklamalarını ve çalışmalarını beğeniyorum. Ben üst solunum yollarından
rahatsız olan biriyim. Daracık hücrede yoğun çalışma temposu içinde çat diye
düştüm diyelim. Ne olacak o zaman? Süreç facia olur, ben bunları düşünüyorum.
Sağlık ekibi chek-up yapabilecek donanımda olursa iyi olur. Güvenlik için bir
şey demiyorum. Ben bazı arkadaşları buraya isteyebilirim. Dört kadın dört erkek
ismi hazırlasınlar, kimler olabilir diye bana getirirsiniz. Yaratıcı, çalışkan,
biraz bana yardımcı olabilecek kişiler olabilir.
Beş sayfalık yeni bir mektup yazdım. Bir de kısa bir ek
yazacağım, hemen Kandil’e götürürsünüz. İki gün içinde de bana cevabını yazsınlar,
getirirsiniz. Çabuk hareket edin.
Mektup da yazdım, yeniden organizasyona gidebilirler.
Başkanlık Konseyi için Cuma, Ali Haydar sağlıkları yetiyorsa çalışırlar.
Hepsinde eşbaşkanlık olur.
Tecrübesi nedeniyle
Karayılan HPG’ye gelir. Suriyeli arkadaşlar bu dönemde Türkiye’yi çok
kavrayamayabilirler. Ama Karayılan yaratıcı olmalıdır, hakimiyeti ve denetimi
olmalıdır.
Selahattin Demirtaş: Mektupta belki yazmışsınızdır,
ama iyi anlaşılsın diye soruyorum. Yeni bir kurum olarak Başkanlık Konseyi mi
öneriyorsunuz, yoksa KCK Yürütme Kurulu için mi değişiklik diyorsunuz?
Abdullah Öcalan: Mesela şimdi ben Onursal Genel
Başkanım. Konsey yani benim konseyim dışarıdadır. Bunun bir Başkanı olur. Her
şeyin üstündedirler. Yeteri sayıda kadın da olur.
Selahattin Demirtaş: Şu anda KCK Yürütme Konseyi ve
onun Başkanlığı vardır.
Abdullah Öcalan: Tamam işte, bunlarda değişiklik
olur.
Selahattin Demirtaş: Ama siz Başkanlık Kurulu gibi
yeni bir kurum öneriyorsunuz sanki.
Abdullah Öcalan: Hayır, niye öyle mi oluyor? Ben
Başkanlık Konseyi derken, bana bağlı ama hepsinin üstünde olan kuruldan söz
ediyorum.
Kongra Gel’de Remzi devam edebilir, eşbaşkanlık olur. Sabri
de görev alabilir. Şimdi ne yapıyor?
Selahattin Demirtaş: KCK Yürütme Konseyine bağlı
siyasal alan sorumluluğunu yürütüyor.
Abdullah Öcalan: Yürütmede daha etkili olabilir
belki. Duran Kalkan PKK Sekretaryasını, parti yazışmalarını yürütebilir. İşte
eğitimden tutun benim kararlarımın anlatılması, kavratılması ve uygulanmasına
kadar planlama yapabilir. Onun da bir eşbaşkanı olmak zorundadır. Karasu’nun
teorik siyasi analiz yeteneği iyidir. Bu dönemde KCK’nin başında olabilir.
Yazacağım bunları.
KJB de yeni demokratik siyasete göre kendini yeniler. Buna
göre dönüştürür herhalde.
Pervin Buldan: İki Besê arkadaşı sormuştunuz. Onlar
da çalışıyorlarmış. Ayrıca Ronahi Serhat ve Sülbüs Peri var.
Abdullah Öcalan: Çalışan arkadaşlar eşbaşkanlıkta
görev alabilir, selam söyleyin.
Bitti galiba.
Selahattin Demirtaş: Sayın Başbakan “Çıkışlar silahsız
olacak, silahlı olanlarla güvenlik güçleri karşılaşırsa görevlerini yapmak
zorundadırlar falan dedi, izlemişsinizdir belki.
Abdullah Öcalan: Yok, öyle bir tartışma olmaz. İki
günde cevaplarını yazsınlar, bu cevaptan sonra konu aydınlanır. Çekilmeden sonra
BDP-DTK bu alanlarda halkı koruyacak sivil örgütlenmeler yapar. Koruculardan
bir zarar gelirse sert darbe indireceğiz. Geri dönenlere yardımcı olacaksınız.
Evlerini yapanlar, yerleşenler zorluk çekmesinler. Adalet ve İçişleri Bakanları
ile beraber yürütebilmelisiniz bunları.
Cevap gelmeden diğer konuyu tartışmayacağım. Öyle silah
bırak git olmaz. Büyük ihtimalle silahlar ve özel eşyalar alınacak, birbirimize
gözükmeden olacak, dönemin ruhuna herkes uyacak.
Selahattin Demirtaş: Sizin merkezinde olduğunuz bir
süreci yürütüyoruz. Ama bizim de, Kandil’in de sizinle görüşmesi halen
hükümetin iznine bağlı. Bazen dışarıda yaşanan gelişmeler karşısında sizinle
görüşmeden inisiyatif kullanmak istemiyoruz. Ama bu da hükümetin iznine bağlı.
Ortaya boşluklar çıkıyor, bu boşlukları da hükümet kullanıyor. Belki izne tabi
olmayan periyodik bir görüşme imkanımız olmalı.
Abdullah Öcalan: Çekilme başlarsa bunlar olabilir,
belki gelenler olabilir.
(Sırrı beye dönerek) Adalet Bakanıyla görüşün, ölüm
sınırında olan mahkumlar var. Bana mektuplar geliyor. Şakran Cezaevinde ve
Tekirdağ’da sürecin canına okumak isteyen görevliler var. Zaten yasal çerçevesi
oluşturuldu. Hasta mahkumlar konusunda Adalet Bakanı çok seri davranmak
zorunda. Kendisine selam söyle, KCK tutuklularına dönük baskılar aslında süreci
sabote etmeye dönük provokasyonlardır dersiniz. Sizde bulunan cezaevi ile
ilgili bilgileri de bu kapsamda aktarırsınız.
Sırrı S. Önder: Biz sürekli aktarıyoruz zaten. Kısmi
bir duyarlılık da var.
Abdullah Öcalan: Peki, herkese selamlarımı
söylersiniz. Yakında yine görüşeceğiz sanırım.
3 Nisan 2013
EKONOMİK SOSYAL VE ESTETİK YAŞAMI İNŞA EDECEKSİNİZ
Pervin Buldan: Başkanım, nasılsınız?
Abdullah Öcalan: Ben iyiyim, gördüğünüz gibi.
Sırrı S. Önder: Başkanım, iyi görünüyorsunuz.
Abdullah Öcalan: Her zaman iyiyim, iyi olacağız.
Bu sefer vaktimiz çok sınırlı, sanırım aktarımlarınız
olacak. Sayın Süreyya, Kandil’e siz gittiniz. (Pervin’e dönerek) Siz de
Avrupa’ya gittiniz. İzlenimlerinizi alacağım. Mektubu okudum.
Sırrı S. Önder: Talimatınız üzerine hem mektubu
verdik. Hem aktarımlarımızı yaptık, hem de herkesi ayrı ayrı izledim ve
imkanlar elverdiğince tek tek de konuştum. Öncelikle mektupta da
okumuşsunuzdur. Kandil’den bir heyetin sizinle doğrudan görüşmesini önemli
buluyorlar. Bunu iki açıdan istiyorlar: Birincisi size olan özlemleri, ikincisi
gerilla üzerinde olumlu etki yaratacağı düşüncesi. Ben de döner dönmez bu
durumu Sadullah beyle görüştüm. Bu hemen yapılamayacaksa, gerillaya doğrudan
hitap eden bir görüntülü ses kaydının da şimdilik kaydıyla olabileceğini
aktardım. Sadullah bey Kandil’den bir heyetin görüştürülmesinin görüntüden daha
kolay olacağını ve daha az risk içerdiğini söyledi.
Abdullah Öcalan: Peki, orada duralım. Bunu heyetle
görüştüm. Zaten biliyorsunuz, benim de bu yönde bir talebim ve mutabakatım
vardı. Bunun için devlet kararı gerekli. Görüntülü olmaz, sanal olmaz. Birinci
aşama bittikten sonra belki. Bu, Meclis çağrısı olacak dedik ya, talep doğru
ama zamanlama erken. Şimdi olmaz. İkinci aşamada bunlar olacak zaten.
(Sırrı’ya dönerek) Mektubu okudum. Görevlendirmelerle ilgili
senin izlenimlerin neler? Nasıl karşıladılar. Karasu’nun sağlık sorunu mu
varmış? Fotoğrafta yoktu, Ali Haydar da yoktu. Onlarla da görüşebildin mi?
Sırrı S. Önder: Görevlendirmeye genel olarak bir
itirazları yok. Bu konuda tam bir mutabakat içindeler.
Abdullah Öcalan: Anladım, tamam, oldu. Peki, Karasu
rahatsızlığından dolayı mı gelememiş?
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, Karasu’ya bir
itirazları yok. İki tane durum var burada. Birincisi, sağlığı böyle bir
yoğunluğu kaldırmaya elverişli mi, bundan emin değiller. İkincisi, örgütte
katılımı ve tutumu iyi durumda. Bunu özellikle belirtmemizi istediler. Basın
alanına bakıyormuş. Fakat fiziksel olarak epeyce uzak bir mesafede olduğu için
gelmesi mümkün olmadı. Bundan dolayı bu görevlendirme konusunda kendi fikri de
sorulamadı. Karasu konusu bundan ibarettir.
Abdullah Öcalan: Cemil’in sağlığı nasıl?
Sırrı S. Önder: Ben kendisine sağlığı nasıl diye ayrı
olarak sordum. Bir disk ameliyatı geçirdiğini ve sağlığının gayet yerinde
olduğunu söyledi.
Abdullah Öcalan: Kadınları görüdünüz mü? Kadınlar ne
kadar yetkinler? (Sırrı’ya dönerek) Sen ayrıca görüştün mü?
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, sizin öneriniz
üzerine kadınlarla ayrı görüşecektim zaten. Ama Cemal arkadaş, kadınlarla bir
görüşme yapmamın ve onlara izlenimlerimizi aktarıp sorularını cevaplamamızın
iyi olacağını önerdi. Zaten Ronahi ve Sülbüs arkadaşlar da biri genişletilmiş
katılımlı, diğeri dar olmak üzere iki toplantı yapmamızın yerinde olacağını
söyleyince bu görüşmeleri gerçekleştirdik. Onların alanına gittik.
Abdullah Öcalan: Onların ayrı karargahı mı var?
Sırrı S. Önder: Ayrı dağları bile var.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Çok iyi, çok iyi. Peki,
gözlemin ne? Benim demokratik siyaseti esas olarak kadınların omuzlaması
gerektiği tespitimden hareketle gözlemin ne?
Sırrı S. Önder: Öncelikle bir hususu unutmamam
gerekiyor. Pervin arkadaşın zorunlu Avrupa’ya gidişinden dolayı ekipte
olmamasını eleştirdiler. Yerinde bir eleştiriydi. Bundan sonra tüm
gidişlerimize katılımı için daha özenli davranacağız. O bir zorunluluktu.
Abdullah Öcalan: (Pervin’e dönerek) Evet, siz de
gitmelisiniz, bundan sonraki gidişlerde olmalısınız. (Sırrı’ya dönerek)
İzlenimin ne? Ne durumda kadınlar?
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, kadınlarla olan
toplantıya sizin ‘büyük siyasal düşünceyi örgütleyememek, bu bizim yeni
hastalığımız’ tespitinizle başladım. Gerilla mücadelesinin bir ölüm kalım
aralığında yürüdüğünü, bunu kadınların en üst düzeyde gerçekleştirdiğini,
birçok şeyle aynı anda mücadele etmek, aynı anda savaşmak zorunluluğunun kadın
üzerindeki yetkinleştiriciliğini anlattıktan sonra, yeni döneme dair
beklentilerini de en yetkin bir şekilde ve bu tarihsellikten dolayı en çok
kadınlardan beklediğinizi belirttim. Dar toplantıda yer alan kadın
arkadaşlardan ikisi hariç, diğerlerinin tümü sizinle tanışan, birlikte çalışan,
sizin eğitiminizden geçmiş kadınlardan oluştuğunu anladım. (Gülerek) Bir şey
itiraf etmem gerekirse, erkeklerden daha iyi anladıklarını ve daha yaratıcı sorular
sorduklarını gözlemledim. Size olan bağlılıklarını, yeni geliştirdiğiniz süreci
tam olarak anlamaya çalışmakla gösterdiklerini, buna büyük bir ciddiyetle
yaklaştıklarını gördüm. İki Besê ile de görüştüm. Beritan Dersim ile de
şehitliğe gittik. Bence her görev ve sorumluluğu etkili bir şekilde alabilecek
kararlılık ve yetkinlik içerisindedirler. Sizi çok özlemişler.
Pervin Buldan: Başkanım, KJB bana bir mektup
göndermiş. Kendi sistemlerini anlatmışlar. İsterseniz aktarayım.
Abdullah Öcalan: Evet, sizi dinliyorum.
Pervin Buldan: Öncelikle özel selam, saygı ve
bağlılık sözleri var. KJB bir çatı örgütü. Dört bileşenden oluşuyor. PAJK, YJA,
YJA STAR, Genç kadın. Yedi kişilik koordinasyonu var. KCK Yürütme Konseyi
Başkanlığında yer alan iki kadın aynı zamanda KJB’de yer alıyor. PKK
Koordinatörlüğünde üç kişiden biri kadın. Beş kişilik HPG Komutanlığında iki
kadın var. Öngördüğünüz eşbaşkanlık sistemi için hazırlıkları olacak.
İsimlerini bildiğim Besê Hozat, Besê Erzincan, Berfin Serhat, Ronahi Serhat,
Fatma Dersim (Kara Fatma), Leyla Van, Beritan Dersim, Sülbüs Peri, Pelşin
Tolhildan, Sozdar Avesta, Zilar, Helin Murat, hepsi her türlü göreve hazır
olduklarını ifade etmişler.
Abdullah Öcalan: Evet, hepsi eski arkadaşlar sanırım,
hepsine özel selamlarımı iletirsiniz. Gidince hepsiyle tek tek görüşmenizi
istiyorum.
Pervin Buldan: Tamam Başkanım, görüşürüm.
Abdullah Öcalan: (Sırrı’ya dönerek) Kadınları iyi
gözlemlemişsiniz. Söylediklerin doğrudur. Benim bu konudaki beklentilerimi de
iyi aktarmışsın. Tekrar bu Başkanlık Konseyi için konuşalım. HPG’de sanırım
Sofi var. Ben Suriyeli arkadaşları ve emeğini küçümsemem. HPG’ye önem vermem bu
dönemin özelliğinden dolayıdır. Sen bu şekilde tekrar aktarmalısın. Böyle bir
dönemde Kuzeyli bir arkadaş olmalı. Suriyeli bir arkadaş kültür, kimlik ve
coğrafyayı kaldıramaz. Derinliğine kavrayamaz. Yani bir Kuzeyli gibi
derinliğine kavrayamaz. Benim Cemal’i önermem de bu gerekçeyledir. O gerillayı
ve bu saydıklarımı iyi bilir diyedir. Peki, senin gözlemlerin sonucu bir önerin
var mıdır? Sabri yapabilir mi?
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, bu beni aşan bir
konudur. Doğrusu kendimi böyle bir öneride bulunmaya yetkili görmem.
Abdullah Öcalan: Yani yaptığım görevlendirmeleri
uygun görmediklerini söyleyebilir misin?
Sırrı S. Önder: Bu da tam durumu yansıtmaz Başkanım.
Sizin önerilerinizi uygulama kararlılığı içerisindeler. Fakat meseleyi bağlamak
kabilinden bir gözlemimi aktarıp bir öneride bulunmak istiyorum.
Abdullah Öcalan: İyi olur.
Sırrı S. Önder: Bence bu yürütme iyi bir uyum içindedir.
Koordinasyonları ve pratikleri verimli gözükmektedir. Çok sıkıntılı bir
dönemden bu hareketi bu günlere taşımış olmak gibi çok görünür bir başarıları
vardır. Bence bu yapıya dair tasarruflarda bulunurken, esas olarak yapının
kendi önerilerini almak daha verimli bir yöntem olmaz mı? Önerileri kendi
içlerinde demokratik ve katılımcı bir süreçten süzülerek geldiği için bunu
önerebiliyorum.
Abdullah Öcalan: Çok doğru. Tamam, öyle yapalım.
Kendi önerilerini alalım. İsterlerse hiç değişiklik yapmayabilirler. Fakat HPG
bu dönemde önemlidir. O yüzden ısrar ediyorum. Peki, Şahin ne durumda?
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, Şahin Suriye’de şehit
düşmüş.
Abdullah Öcalan: Olamaz, çünkü bana gelen mektupta
görevde olduğu yazıyordu. İki Şahin vardı. Acaba bu hangisi, şehit düşen
hangisi?
Sırrı S. Önder: Bunu bilemiyorum.
Abdullah Öcalan: Gittiğinde bunu öğren. Birisi
Derikliydi, diğer Suriyeliydi. Hangisi, onu öğren. Tekrar konuya dönelim.
Sırrı S. Önder: Cemal arkadaş koordinasyon olarak
biraz daha fazla zaman ayırarak bu dönemi değerlendirebilir. Eşbaşkanlık kurumu
belki hemen devreye alınır. Böylece verimli bir düzenleme ve etkin bir denetim
sağlanmış olabilir.
Abdullah Öcalan: Yerindedir. Kongra Gel önemlidir.
Kongreyi toplayana kadar kadın eşbaşkanlar fiili olarak görev yapabilirler, bir
anlamda aday gibi çalışabilirler, ama fiilen eşbaşkanlık konumunda olmalılar.
Eşbaşkanlık önemli. Eşbaşkanlık hem ilkeli hem de faydalıdır. KCK’ye gelince
konsey içinde konsey olmaz. KCK ayrı, benim önerdiğim Genel Başkanlık Konseyi
ayrı olmalıdır. KCK Başkanı kendisine iki üç tane yardımcı atayabilir. Bunu iki
üç aylığına bile yapabilir. Tıpkı başbakan ve bakanlar gibi. Her alan için
kendisine yardımcılar atayabilir. Genel Başkanlık Konseyi de 5-6-7 kişi
olabilir. Aynı anda iki görev birden alabilirler. Karasu siyasi birikimi
yeterli, kapasitesi iyidir. Sağlığı elverişli değilse bilemem. Onlardan öneri
istiyorum. Bana iletsinler bekliyorum. Küsmesinler. Bunun dışında sen
önerilerini al.
Sırrı S. Önder: Başkanım, bir de fotoğrafınız olsa
iyi olur. Sizin bir görüntünüz dışarıya yansırsa iyi olur.
Abdullah Öcalan: Bunu hiç tartışmadım. Bütün
cezaevlerinde çekiliyor aslında. Yalnız bana uygulanıyor. Enteresan. Bu ambargo
kırılacak. Sorumluluğum artacaksa, bu olacak.
(Pervin’e dönerek) Avrupa izlenimlerinizi alabilirim.
Pervin Buldan: Başkanım, 5 Nisan’da Avrupa’ya gittim.
Burada sizinle yaptığımız görüşmeleri aktardım. Toplantıya Remzi Kartal,
Zübeyir Aydar, Mizgin Amed ve Sinan arkadaşlar katıldılar. Almanya’da bir
toplantısı olduğu için Sakine Karakoçan katılamadı.
Abdullah Öcalan: Sakine nasıl, çalışıyor mu?
Pervin Buldan: Evet Başkanım, çalışıyor.
Abdullah Öcalan: Mizgin Amed hangisiydi?
Pervin Buldan: Eşi ve oğlu Serhatla birlikte
gerillaya katılmış.
Abdullah Öcalan: Ha evet, hatırladım. Nasıl,
çalışıyor mu?
Pervin Buldan: Evet, çalışıyor Başkanım. Hepsinin
özel selamları var. Bazı kaygıları var. Akil İnsanlar Komisyonu kurulurken
bizimle çok ortaklaşılmadığını belirtiyorlar. Ayrıca ikinci aşamaya geçiş sizin
konumunuz düzeltilmeden olmamalı diyorlar. Koruculuk meselesinin de önemli
olduğunu söylediler. Avrupa’dan bir gözlemci heyete ihtiyaç var mı diye sormamı
istediler. Konferans hazırlıklarına da hemen başlayacaklarını ifade ettiler.
Abdullah Öcalan: Yabancı heyet, koruculuk ve benim
koşullarım ikinci aşamaya geçerken konuşulacak ve çözülecek. Siz de hepsine
teker teker selamlarımı söylersiniz.
Pervin Buldan: Avrupa’da ayrıca televizyon programına
katıldım. Bu arada Nuçe, Sterk, Ronahi ve Newroz TV çalışanlarının özel
selamları vardı.
Abdullah Öcalan: Siz de hepsine selamlarımı iletin.
Kendilerini geliştirsinler. Yaratıcı olsunlar. Bir Şen vardı.
Pervin Buldan: Nuray Şen mi Başkanım?
Abdullah Öcalan: Evet, doğru. Ne yapıyor, durumu
nasıl, çalışıyor mu, sağlığı nasıl? İki çocuğu da şehit düştü sanırım.
Pervin Buldan: Evet Başkanım. Paris’te yaşıyor. İki
oğlu da şehit. Kızıyla birlikte kalıyor. Sağlığı iyi değil. Kısmi katılım
sağlıyor.
Abdullah Öcalan: Çok üzüldüm. Özel selamlarımı
söyleyin. Kızı çalışmalara katılmalı. Kafası çalışan biri diye hatırlıyorum.
İki çocuktan birisi kalmalıydı. Demek ki sağlayamadılar.
Abdullah Öcalan: Buraya gelecek olan heyetleri
yazdırayım. 1- Kandil heyeti. 2- Akademisyenlerin de aralarında
bulunduğu bir danışma kurulu oluşturacağım, onlar gelip gidecek. 3- Akil
İnsanlar gelecek. Yalnız bu kurulun bir Başkanının olması gerekir. Bölgelerin
Başkanları var, ama hepsinin bir Başkanı olmalı. Bu kurulun ayrıca bir Başkanı
olmalı. Başkansız olması gülünç, bunu kendisine de söyledim. 4-
Parlamentoda yeni kurulan komisyonun üyeleri. 5- Sivil toplum. 6-
Medya. 7- AB bünyesinden birileri. 8- Geniş aile ve dostlar. 9-
Bu dörtlü konferansın temsilcileri. 10- Güney heyeti.
Sırrı S. Önder: Kürt isminin anayasada geçmesinin
önemi, referandum ile bağlantısı ve AKP’nin Türk milleti kavramını yeniden
gündeme getirmesi karşısında Kürt halkında oluşan tepki bir arada
düşünüldüğünde, Kandil’in bu talebinin gerçek hayatta önemli bir karşılığı var.
Siz de okumuş olmalısınız, bu ciddidir ve önemlidir. Gerek Kandil’de gerekse
halkta gözlemlerimiz bunun büyük bir ağırlık noktası oluşturduğu şeklindedir.
Abdullah Öcalan: İkinci aşamada bunlar hep
konuşulacak. Nasıl vücutta belkemiği olmadan olmazsa, bu da anayasada olmazsa
olmaz. Aksi takdirde ajan anayasası olur. Ama bunun yolunu, yöntemini ve
zamanlamasını bulacağız. Demokratik siyaset böyle olacak. Demokratik hukuk ve
anayasayla olacak.
Sırrı S. Önder: Kandil’de de bu konuyu konuştuk. Ben
iki bilgilendirme yapacağım. Birincisi, Türkiye Konferansı ile ilgili. Bu
konferansa aynı zamanda HDK’nin kuruluş aşamasında ve gelinen noktada
yaşadığımız eksiklikleri de giderebilecek bir imkan olarak yaklaşıyoruz. Bu
bağlamda ÖDP çevreleri, Halkevleri gibi HDK dışı kurumları da etkili bir
katılım için sürece dahil edeceğiz. Bu sizin önerdiğiniz perspektife de çok
uygun düşmektedir. Cuma arkadaş Oğuzhan Müftüoğlu’na özel selamlarını, dostluk
dileklerini ve önerilerini götürmemi istedi. Cuma arkadaş ve Abbas arkadaş da
sizin gibi Türkiye Solu konusunda titiz ve duyarlılar. Bana önerdikleri şeyler
ışığında Oğuzhan ile bir telefon görüşmesi yaptım. Daha sonra İzmir’e
ziyaretine gideceğim. Sürece katabileceğimizi hissettim. Edindiğim izlenim bu.
Sizin de zaten selamınız vardı, ilettim. O da size selamlarını ve sağlık
dileklerini gönderdi. Görüşeceğiz.
İkincisi, sürece eleştirel yaklaşanları da sürecin içine
katmak ve doğru bir enerjiye dönüştürmek için bu konferansa çağrıcı yapmak,
etkin katılımlarını sağlamak, eleştirilerini tahammülle ve olgunlukla
karşılayıp süreci yıpratmalarının önüne geçmek, sürece dair önerilerine de
sağlam bir özgüvenle yaklaşmak gibi bir tutum belirledik. Bu doğrultuda
çalışıyoruz. Mayıs sonu gibi konferansı yapmayı planlıyoruz.
Abdullah Öcalan: Çok doğru yapmışsınız. Fakat şunları
da söylemeliydin: Apo sizinle birlikte hareket etmek istiyor. Ankara Konferansı
tarihidir. Siyasetin temelini atacağız. Devlet Mustafa Suphi’lere yaptığını
yapamayacak. Silahlar susacak, demokratik siyaset konuşacak, icra edilecek. Bunu
Başbakan söyledi. Geri dönemez, cayamaz. Söz verdi, cayarsa isyan çıkacak,
kıyamet kopacak. CHP’nin durumu ortada. Türkiye Solu için bu bir fırsat. Üç
blok var: AKP bir blok, MHP-CHP bir blok, emekçiler-sosyalistler bir blok. Bunu
hedefleyin, biçimlendirin. Heyetle görüştüm, sol olmadan bu iş olmaz. Onlar da
ikna olmuş durumdalar. Yani ben burada onların güvenliğini de düşünüyorum, ben
sağlıyorum. Bu ne demek? Artık sola komplo yapılmayacak demek. Çünkü Sinop’ta
size yapılanlar da bir yönüyle devlet komplosuydu. İçinde devlet olmadan böyle
bir şey yapılabilir mi? Aynı şey Madımak için de geçerli. (Sırrı’ya dönerek)
Sen orada ölseydin yazık olmaz mıydı? Sol bu kadar ölüyor ve ben artık bunların
güvenliğini sağlamak için bu kadar çalışıyorum. Heyetle de bu konuyu gerek
duydukça görüşebilirsiniz.
Sırrı S. Önder: İkinci bir konferans aktarımım
Güney’le ilgili olacak. Neçirvan Barzani ile görüştük. Kandil’in de görüşmeleri
olmuş. Öncelikle sizi Kürdistan Hükümeti adına resmi olarak selamladı. Bu
konferansın yeri ve zamanının geldiğini söyledi. Bu konferansa hazırlık için
ortak bir komisyon oluşturulmasını önerdi. Hewlêr’de YNK temsiliyeti olarak da
Kürdistan Parlamentosu Başkanı sayın Bayiz’i ziyaret ettik. Selamlarınızı
ilettik. Onun da size Kürdistan Parlamentosu adına selamları var. Birkaç
önerisi var. Bütün BDP’li vekilleri resmi olarak Kürdistan Parlamentosuna davet
etmek ve orada bu süreci selamlamak istiyorlar. Ayrıca Kürdistan
Parlamentosundan oluşacak bir karma parlamenter heyetinin de Türkiye’ye gelip BDP’nin
davetlisi olarak sürece güç vermek, adına temas ve girişimlerde bulunmak
istiyorlar. Aslında bunda geç kaldıklarını itiraf ediyorlar. Oradaki konferans
hazırlığı sanırım çok etkili ve verimli yürüyecek.
Abdullah Öcalan: Onların hükümetini, parlamentosunu
eskiden çok eleştirdim. Komplo kırılırsa onların üzerindeki komplo da kırılır.
Tarihi gelişmeyi onlarla yaşamak istiyorum. Misak-ı Milli bozuldu, biliyorsun.
Benim buna yüklediğim yeni anlamı anlamıyorlar. Misak-ı Milli’ye bir emperyal
hadise gibi bakmıyorum, demokratik ulus modelinde yaklaşıyorum. Benim
Demokratik Ulus Çözümü adlı kitabımda anlattığım gibi. Onu herkes yeniden
okumalı. Gençler, sizin kadın meclisiniz, (Pervin’i kastederek) sen, hepiniz
okumalısınız, bir değil iki defa okumalısınız. Ayrıca Goran Hareketi’nden
Nuşirvan’a özel selamımı götürün. KDP, YNK aslında iyidirler. Konferans onların
statüsünü geliştirecek. Ben onları da, tüm Ortadoğu halklarını da düşünüyorum.
Hepsine selamlar.
Sırrı S. Önder: Kandil’de gençlik yapılanmasıyla da
görüştük. (Gülerek) Ayrıca dağları var mıydı, bilmiyorum. Kongrelerini
yapacaklar. Yeni süreçle ilgili önereceğimiz bir perspektif ve mesajınızı
bekliyorlar.
Abdullah Öcalan: Gençlik bu sürecin öncüsüdür, motor
gücüdür. Onları selamlıyorum, kongrelerini selamlıyorum. Demokratik Ulus Çözümü
kitabımı okusunlar. Diğerlerine söylediğim onlar için de geçerlidir. Siz bu
çerçevede genişletebilirsiniz.
Sırrı S. Önder: Sizin Suriye hakkındaki
serzenişlerinizi Kandil’le paylaştık. İşin doğrusu büyük bir üzüntüyle size şunları
aktarmamızı istediler: Ta Tunus baharı başladığında meselenin Suriye’ye ve tüm
Ortadoğu’ya olası yansımalarını hesapladıklarını, onunla eşzamanlı bir pratik
geliştirdiklerini, sizin demokratik özerklik perspektifi temelli yaklaşımınızı
hiç elden bırakmadıklarını, alan özgünlüğü bahsinde çok başarılı yürüdüklerini,
şu anda on bin, on beş bin arasında bir gücün orada bulunduğunu, bunu çok kısa
bir zaman içerisinde yirmi binli rakamlara doğru evirebileceklerini aktardılar.
Abdullah Öcalan: Tabii otuz bin de olabilir, kırk bin
de olabilir. Peki, Hasekê hakkında söylediklerimi aktardın mı, ne düşünüyorlar?
Sırrı S. Önder: Aktardım. Süryaniler ve diğer
yapılanmalar ve Hasekê’nin jeostratejik konumu ve bunun önemi hakkında önemli
bir farkındalıkları var. İşin doğrusu, Hasekê’ye dikkatleri çekmemek için biraz
temkinli yol almaya çalıştıkları izlenimi edindim.
Abdullah Öcalan: Hasekê’ye ilişkin biz bir şey
yapamazsak faşistler yapacak. Aradaki şeritleri, kemerleri bir cephe şeklinde
geliştirmek gerekiyor. Suriye’deki yurtseverler, mezhepler, hepsi bu cepheye
girecek. Yoksa büyük bir katliam olacaktır. Benim dikkat çektiğim karşıdaki
faşist cepheyi şimdiden önlemenin yoludur. Burası bitince orayla ilgileneceğiz.
Demokratik Suriye temelinde olacak. Davutoğlu ile konuşacağız. İleride Bakanla
diyalogumuz olacak. Demokratik Suriye olacak. Esad’a “Ölmek istemiyorsan geri
çekil diyeceğiz. Ayrıca Esad ölmemeli. Benim Demokratik Ulus Çözümü adlı
kitabım bütün bunları analiz eder. Güzel bir kitaptır. Ben kolay beğenen biri
değilim, ama bu kitabımı beğeniyorum.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkan, Mecliste komisyon
kurulması sürecini izlemişsinizdir. Hükümet tıkanmıştı. Ulusalcıların ve
içlerindeki tepkilerin ağırlığıyla içine fenni gübre gibi her yere ‘terör’
kelimesini serpiştirdiği bir ucube komisyon önerisi yaptı. Gerek Adalet
Bakanıyla yaptığımız görüşmelerde, gerekse H. Fidan’la yaptığımız görüşmede,
CHP’nin geçmişte verip unuttuğu böyle bir araştırma komisyonu önerisi olduğunu,
eğer bunu güncellersek CHP’nin bir yol ayrımına geleceğini, önergesine sahip
çıkması durumunda sürece katılmış olacağını, reddetmesi durumunda siyaseten beş
paralık duruma düşeceğini önerdik. AKP başlangıçta bunun önemini kavrayamadı.
Sıkıştıklarında bunu hatırladılar ve alelacele uyguladılar. Gelinen noktada
AKP’nin önerisinden daha sağlıklı bir dil ve içeriğe sahip bir komisyon kurulma
aşamasına gelindi. Dördüncü Yargı Paketinde de çok nispi bir olumlu düzeltme
yaklaşımı geliştirdiler. Yeterli değildir, ama önemsiz de değildir.
Pervin Buldan: Başkanım, komisyon kurulmadan bir gün
önce CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi ile görüştük. Newroz’da okunan
mesajınızı çok beğenmiş. Derlitoplu bir metin olduğunu söyledi. Yalnız “Daha
çok Ortadoğu’ya ilişkin belirlemeler var. AB konusunda da bir görüş belirtilseydi
iyi olurdu dedi. Bireysel olarak CHP’nin sürecin içerisinde olması gerektiğini
düşünüyor.
Abdullah Öcalan: CHP’nin iyi bir sosyal demokrat
parti olmasının ne kadar önemli olduğunu ben biliyorum, onlar bilmiyorlar. Akif
beye ve Kemal’e (Kılıçdaroğlu) selamlarımla beraber, “Öcalan’ın Kemalizm
eleştirisi yapıcıdır. Kemalizm güncellenerek faydalı olabilir. Ulusalcılar
CHP’yi aşağıya çekiyorlar. Öcalan’a destek verseydiniz iyi olurdu. AKP’nin
hegemonik yapıdan kurtulmak için komisyon önemli bir şanstır. Bu şansı
kaçırmayın deyin. Komisyona mutlaka üye vermeliler. Ayrıca “Akil insanlar
Öcalan’la görüştüler, bu kadar büyütmesinler, AKP’nin diktatörleşmesine izin
vermeyeceğiz deyin. Ama onlar katılırlarsa bu daha hızlı olur. Bu şansı
kaçırmasınlar, her iki komisyona da yavaş yavaş girmeliler. Ankara
Konferansında özellikle kadınlarla ortaklaşabilirler.
Pervin Buldan: Kendi tabanları da onları çok
eleştiriyor. HDK’nin en son Dersim ve Erzincan’da yaptığı halk toplantılarında
gençlerinin CHP’nin sürece katılmaması konusunda eleştirileri var.
Abdullah Öcalan: Evet, bunları onlara anlatmalısınız.
Tekrar görüşmelisiniz. CHP mutlaka sürece girmelidir.
Pervin Buldan: Başkanım, DÖKH ile ilgili de
bilgilendirme yapmak istiyorum.
Abdullah Öcalan: Evet, sizi dinliyorum.
Pervin Buldan: Öncelikle size DÖKH’lü kadınların
selamları ve bağlılık sözü var. 9-10 Nisan tarihlerinde Diyarbakır’da ara dönem
konferansını yaptık. Sizinle burada yaptığımız bütün görüşmelerin kadın
bölümlerini aktardım. DÖKH’lü kadınların Türkiyeli kadınlarla yaptıkları ortak
toplantı ve görüşmeleri sonucunda Türkiyeli kadınların sizinle görüşme
talepleri var.
Abdullah Öcalan: Buraya gelecek olan heyetlerde onlar
da olacak zaten.
Pervin Buldan: Konferansta alınan bazı kararlar var.
Sürece uygun eylem ve etkinliklerin yapılması, sizin önerdiğiniz kadın
kolektiflerinin oluşturulması, kadın tarım işçileriyle konferans yapılması,
DÖKH’lü kadınlarla kadın gerillaların görüşmesine yönelik bir heyetin oluşması
gibi.
Ayrıca daha önce de size iletmiştik. 28 Nisan’da Ankara’da
“Örgütlü kadın, demokratik kurtuluş, özgür yaşam şiarıyla kongremiz var.
Abdullah Öcalan: Evet, uygundur, bunlar önemlidir.
Bütün kadınlara özel selamlarımı iletin. Kadın için sözümüz bitmedi. “Kadınsız
yaşam olmaz, ama mevcut kadınla da yaşanmaz tezimi koruyorum. Kadın kendisini
beş bin yıllık kölelikten arındırabilir. Erkek faşizminin kapısını araladım.
Onlarla yoğunlaşmamızı halen yaşıyorum. Özgür dağ kadını… Gılgameş Destanında
vardır. Ovadaki kadın fahişe, dağdaki kadın özgürdür. Gılgameş’i okuyun, güzel
şiirler var. Bütün yaşamı sosyal ve estetik olarak siz belirleyeceksiniz. “Kim
beni alacak diyor, parası olan erkeğe gidiyorsunuz. Bu korkunç ölümcül bir
hastalıktır. Ekonomik yaşamı, sosyal yaşamı, estetik yaşamı siz inşa edecek ve
böylelikle biz vahşi erkekleri düzelteceksiniz. Yüce kadınlar birliği
önemlidir. Ortadoğu kültüründe bu var. Hititlere, Sümerlere gidin. Kendinize
güveneceksiniz. Sabrınız var, emeğiniz var, çekiciliğiniz var.
Pervin Buldan: Başkanım, bu arada İsviçre-Zürih’te 1
Mayıs’ta yapılacak olan etkinliğe ana konuşmacı olarak davet ediliyorsunuz.
Davetiyeyi idareye teslim ettim. Size iletecekler. Altmış farklı yurtiçi ve
yurtdışı sol parti, sendika, kültürel grup ortak yapıyorlar.
Abdullah Öcalan: Evet, gidemeyeceğime göre kısa bir
mesaj gönderebiliriz. Avrupa’nın eşitlik, demokrasi ve özgürlük isteklerine ve
ideallerine sahip çıkıyoruz. Birbirimize güvenmeliyiz.
(Pervin’e dönerek) Avrupa’da köprü görevi görebilirsiniz.
Siz iyi çalışıyorsunuz. Kutluyorum. Demokratik Ulus Çözümü kitabımı sen de oku.
Çok öğreticidir ve uygulamalısın.
(Sırrı’ya dönerek) Daha önce sanatla ilgili konuşmuştuk. Sen
Baba İshak’tan başlayarak Urfa-Antep-Halep üçgenindeki -ki Maraş ve Adıyaman da
bunun içine girer. Araplar ve Kürtlerin harmanlandığı yerdir- Türkmen
hareketliliğini araştır. Baba İshak direnişçidir. Alevilik esas derinliğini
buralarda almıştır. Bu bir kültürdür, bu kültürü özümseyebilirsiniz. Bununla
ilgili de bir roman çalışman varmış, bu roman da olabilir. Ama film olursa
benimle de çalışabilirsin, ben yardımcı olabilirim. O zaman Hollywood’la
yarışırsın, Oscar ödülünü alırsın.
Sırrı S. Önder: Başkanım, sizin güveniniz her türlü
ödülden daha önemlidir benim için.
Abdullah Öcalan: Hep söyledim: Yılmaz Güney, İbrahim
Tatlıses için “Bizim köklerimizi yozlaştırma projesidir derdi. O başaramadan
gitti. Sen bu alandaki ürünlerinle -Ki o da roman yazardı- buna izin
vermemelisin. Ama sakın ha, siyaset şart. Daha önce de söylemiştim, bunları
rahat yapabilmen için sana gereken korumayı sağlayacaktır.
Pervin Buldan: Diyarbakır E Tipi Kadın Cezaevi’ne
gittim, tutuklu kadın arkadaşlarla görüştüm, size selamları var.
Abdullah Öcalan: Siz de benden hepsine selam
söyleyin. Bu arada Dicle Üniversitesi’ndeki olaylara değineceğim. Deyin ki,
Öcalan buna çok öfkelendi. Aysel hem eşbaşkan hem de siyasetçi olarak ciddi
yetersizlikler sergiledi. Böyle siyaset ve eşbaşkanlık olmaz. Aysel kafasından
cam şişeyle yaralandı, hem de Diyarbakır’da! Cam şişe yerine bomba olsaydı bu
süreç bitmişti. Gerçekten de öfkelendim. Çok öfkeliyim. Belediyesiyle,
siyasetçisiyle bütün Diyarbakır bundan sorumludur. Gültan’la Selahattin’i
izledim. Gültan yaratıcıdır demiştim. Meseleyi ortaya koyuş biçimi de böyleydi.
Ne anlatmak istiyorum? Herkes sorumludur derken, böyle bir gün var, böyle bir
hafta var siyaset yapmak şöyle bir şeydir. Belediyenin hiç mi yeri yok?
Siyasetçiler hiç mi akıl etmezler? Bu haftayı siz düzenlersiniz, yeri siz
tahsis edersiniz, Hüdapar’ı da davet edersiniz. Gelin, bizim böyle bir kutlamamız
var, siz de halkla konuşabilirsiniz dersiniz.
(Sırrı’ya dönerek) İran Hizbullah’ı karıştırabilir. Bu bir
provokasyondur. Sen Sebahat yeterlidir diyordun. Sebahat’in de vaktinde yaptığı
polise tokat meselesi Aysel’in yetersizliğinin bir başka biçimidir. Bunlar
süreci provokasyona uğratacak şeylerdir. Gençlik de bu provokasyona gelmemeli
ve hayatın her alanında muazzam örgütlenmelidir. Üç beş kişilik bir heyet bu
provokatörlerin hepsine gereken dersi verebilir. Bize baltalarla gelirlerse biz
de gerekeni yaparız. Bu bizim öz savunma hakkımızdır. Çünkü bunu biz
hazırlamadık. Kuzu gibi olmasınlar, ama körce gidiş tarzı da yanlıştır. Asıl
olan demokratik siyasettir. Dediğim gibi Diyarbakır’ın bütün siyasetçileri bunu
akıl edemedikleri için bundan sorumludur. Selahattin ve Gültan Diyarbakır
halkına sahip çıksınlar, Diyarbakır’ı onlara teslim ediyorum. Emniyete de
söyleyin, gençliğe de söyleyin, süreci bir daha bu noktalara getirmesinler.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkan, tam Kandil dönüşüydü.
Bu hadise gelişti. Yalçın Akdoğan beni aradı. Böyle haberdar oldum. Gidişatı ve
olası riskleri Diyarbakır’daki ilgili arkadaşa aktardım. Buna acil tedbir
alırlarsa iyi olacağını, sürecin en çok üniversitelerdeki olası çatışmalardan
sabotaja açık olduğunu, sizin de uyarılarınızı ekleyerek anlattım.
Abdullah Öcalan: Bundan sonra Kutlu Doğum Haftasını
biz organize edeceğiz. Cuma namazı ekibimiz bunu yapabilir. Boş bıraktığınız
her alana onlar doluşurlar. Biz beş hatiple bile kutlayabiliriz. Maksat
sahiplenmek…
Herkes kendisini yenileyecek, BDP de kendisini yenileyecek.
Aynı şey Avrupa için de geçerli. Gruptaki tüm vekillere selamlarımı söyleyin.
İşlerini ciddiye alsınlar, hepsine başarılar diliyorum.
Sırrı S. Önder: Meclis TV’yi izliyor musunuz?
Abdullah Öcalan: Hayır, izlemiyorum, ama sizleri
zaman zaman izliyorum. Pervin hanımın Meclisteki etkisini izledim. Hitabetiniz,
inandırıcılığınız ve etkiniz örnektir. Kürtçenizi de geliştirin. Onu hiç ihmal
etmeyin. Örnek olarak bu da sizin sorumluluğunuzu arttırıcı bir şeydir.
Abdullah Öcalan: Celalettin Can ve Baskın Oran’a
selamlarımı söyleyin. Onları ben atadım. Onları da göreceğim. Size bir iki gün
içinde bir mektup gelecek. Bunu ikiniz götüreceksiniz. (Sırrı’ya dönerek) Yine
aynı şekilde izleyeceksiniz. (Pervin’e dönerek) Kadınlarla görüşürsünüz. Tekrar
görüşeceğiz.
Sırrı S. Önder: KNK Hewlêr Temsilcisi Suriyeli Rüstem
size selam ve saygılarını gönderdi. Bir de tespih gönderdi.
Abdullah Öcalan: Öyle mi? Selamlarımı söyleyin.
Sırrı S. Önder: Basın açıklaması için bir öneriniz var
mı? Bir açıklama yapmamızı ister misiniz?
Abdullah Öcalan: Evet, bunu yapın, ama vaktimiz
kalmadı. Sen benim adıma teşekkürlerimi de içeren bir açıklama kaleme al. Daha
umutlu bir noktada olduğumuzu vurgula. Basın sözcülüğümün oluşmasından sonra
daha sık bilgilendireceğiz. Biz kamuoyundan hiçbir şey saklamayacağız.
Yetkili: (Başkan’a dönerek) Efendim, bu basın sözcülüğü
meselesini tartışma ortamına sunmasak daha iyi olmaz mı?
Abdullah Öcalan: Pekala, sayın Süreyya bu şekilde
toparlayabilir o zaman. Gereken herkese selamlarımı söyleyin. Tekrar
görüşeceğiz.
Demokratik Kurtuluş ve Özgür
Yaşamı İnşa: İmralı Notları
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com