06 Haziran 2010 Pazar Saat 08:35
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Benim bu süreçte soruna
katkı yapabilmem için Meclis karar alacak, önümü açacak. Daha önce de Koçgiri
İsyanı konusunda Meclis ortak karar aldı. Bir uzlaşma yolunu seçti. Anayasada
‘anayasa Kürtlerin haklarını, kültürlerini güvence altına alır’ şeklinde tek
bir madde yer alırsa çözüm gerçekleşir’’ dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü.
Edinilen bilgilere göre görüşmede siyasi akademilere değinen Öcalan, “Urfa’da
akademinin kuruluşu önemli ama sadece Akademi değil, BDP, tüm kurumlar, tüm
demokratik çevreler güçlerini birleştirmelidirler. Bir güçbirliği
sağlanmalıdır. Toplumu her yönüyle dayanışma halinde olunmalıdır, böyle hareket
edilmelidir. Akademi için de acele etmelidirler, tamamlamalıdırlar dedi.
Öcalan, şöyle devam etti: “Çok kritik bir süreçten
geçiyoruz. Bu süreç çok önemli. Nasıl sonuçlanacak bilemiyorum. Bu süreçle
ilgili medyada yanlış anlaşılıyorum. Ben burada artık bir şeyin önüne geçmek
istemiyorum. Kendimin kendime engel, alet olmasını istemiyorum. 12 yıldır bir
şey gelişmedi. Ben artık bir şeylerin önünü tıkamak istemiyorum. Türkiye’de
sanki sahte bir şekilde barış varmış gibi kandıramam kendimi. Sanki sahte bir
şekilde demokrasi varmış gibi davranamam. Kendi kendimi kandıramam, kendimi de
kullandırmam. Benimle gelip görüşmelerinin bir önemi yok. Önemli olan sonuçtur.
Eğer sonuç ortada yoksa, çözümle neticelenmiyorsa görüşmelerinin de anlamı
kalmıyor.
DÖRT KOMPLO DÖNEMİ YAŞANDI
“Ben son iki yüz yıllık çağdaş Kürt tarihinde, benimle
ilgili son otuz yıllık süreci dört komplo dönemine ayırıyorum. Birinci Komplo
Dönemi, Özal döneminde. Türkiye’de bir özel savaş lobisi var. Bu özel savaş
lobisi çok gelişkindir. Geçmişten bugüne 1925 M.Kemal döneminde, Cibranlı
Halit, Şeyh Said, Seyit Rıza’nın idamları özel savaş lobisinin işiydi. O
dönemde Musul-Kerkük sorunu vardı, şimdi yine bu sorun var. 1960 darbesi, 12
Eylül darbesi, bunların hepsi özel savaş lobisinin işidir. Savaş lobisi
terimiyle sadece Özel Harp Dairesi’ni kastetmiyorum. Özel Harp Dairesinden
birçok alana kadar özellikle sivil alanda çok örgütlüler. Artık adını
koyuyorum, savaş lobisi diye. Bu savaş lobisi Türkiye’ye hükmediyor. Sivil
alanda çok daha güçlüdür. Geçmişten bugüne Çiller, Yılmaz, Bahçeli, Baykal ve
bunlar gibi birçok kimse özel savaş lobisinin içindedir. Ben bu sisteme özel
oligarşik sistem diyorum. Özal, Kürt sorunu ve PKK ile karşılaştığında buna ilk
tepki olarak, geleneksel savaş lobisini harekete geçirdi, devreye soktu. Ancak
Özal, bu özel savaş lobisinin gücünü ya tam olarak bilmiyordu ya da dikkate
almadı. Ama bence Özal bunların gücünün sınırlı bir şekilde farkındaydı. Bu
özel savaş lobisi Özal’ın Kürt sorunu yönündeki girişimlerine karşı -bizim de o
dönem bilinen ’93 ateşkes süreci ile buna yanıt olmamız vardı- Özal’ı
götürdüler, ortadan kaldırdılar. O dönemde bir Füsunoğlu vardı ancak bunun
genelkurmay başkanı olmasına engel oldular.
ÖZEL SAVAŞ LOBİSİ ÇİLLERİ GETİRDİ
“Geleneğe aykırı bir şekilde özel savaş lobisinden olan
Güreş’i getirdiler, Çilleri de getirdiler. Hatta Demirel de anlamamıştı
Çiler’in getirilmesini. Çiller’in başa getirilmesi aslında Demirel’e de bir
darbeydi. Demirel bunu geç anlamıştı. Güreş başa gelir gelmez Londra’ya gitti
ve İngiltere’den PKK’ye karşı yeşil ışık aldıklarını söyledi. Güreş-Çiller
ikilisi özel savaş lobisiyle beraber o dönemde korkunç şeyler yaptılar. Bütün
fail-i meçhuller, binlerce insanın öldürülmesi, köylerin boşaltılması vd. hep
bu dönemde oldu. Bu özel savaş lobisi her yerde çok örgütlüdür. Mesela Urfa’yı
ele alalım: özel savaş lobisinin Urfa’nın özelliğinden dolayı, Urfa üzerinde
özel politikalar uyguladığının bilinmesi gerekir. Orayı bildiğimden dolayı
bunları anlatıyorum. Gerek ailelerle gerekse oradaki feodal yapı ile
oynanmaktadır. Bilindiği gibi Faik Bucak Türkiye KDP’sinin kurucusu ve genel
sekreteriydi. Onun öldürülüş biçimi de aile içindendi. Peki kim öldürdü onu,
özel savaş lobisinin aile içine sızan yapısı onu öldürdü. Bugün bunların
Türkiye’deki özel savaş lobisinin oyunları olduğu anlaşılıyor. Özel savaş
lobisinin faaliyetlerinin feodal yapı ve aile üzerinde etkileri de bu şekilde
ortaya çıkıyor. Yine aynı zamanda bölgede yaşayan Arap kesimler, araziler
üzerinden oynanan oyunlar da bunun göstergesidir. Mesela sulama kanallarıyla
bazı yerlere su verilip bazı yerlere verilmemesi bununla bağlantılıdır. On
milyon insanı doyurmaya yetecek kadar zengin topraklara sahip olan Urfa’da
insanlarımız işsiz-aç bırakılmış, %80 işsizlik oranı var. Her yıl ırgatlığa,
mevsimlik işçiliğe gidiyor.
ERBAKAN ÇÖZÜM İSTİYORDU
“İkinci Komplo Dönemi, Erbakan dönemidir. Suriye üzerinden
Erbakan’la mektuplaşmıştık. Sorunun çözümü yönünde adımlar atılacaktı. Bunun
için o dönem bir ateşkes “95 ateşkesi’’ sürecimiz oldu, sekiz ay kadar sürdü.
Ancak Erbakan’ı da tasfiye ettiler. Erbakan Hükümeti sorunun çözümünü
istiyordu, askerin de bir kısmı istiyordu hatta devletin de bir kısmı istiyordu
ama özel savaş lobisi daha baskın çıkınca çözüm gelişemedi. Karadayı da o zaman
çözümden yanaydı, olumlu bakıyordu ancak özel savaş lobisine karşı etkili
olamadı.’’
‘’Üçüncü Komplo Dönemi, Ecevit-Kıvrıkoğlu dönemidir. Bu
dönemde de çözüm yönünde diyaloglar, görüşmeler oldu. Biz ’98 ateşkes sürecini
başlatmıştık. Ama özel savaş lobisinin dış ayakları da vardı, bunlar daha
güçlüydü ve bu dönemde harekete geçerek Suriye üzerinde yoğun baskı
uyguluyorlardı, ABD-Londra-İsrail’in Suriye’den çıkarılmamız yönünde yoğun
baskıları vardı. Bu nedenle Suriye’den çıkmak zorunda kaldık, bilinen
Yunanistan ve Rusya yolculuğumuz var. Rusya’da 10 milyar dolar ve Mavi Akım
Projesi karşılığında buradan çıkmamızı ve İmralı’da tutulmamı sağlayan da bu
güçlerdir.
ÇÖZÜM İÇİN SİYASİ KANAL AÇACAKLARDI
“99’da da ben buraya getirildikten sonra da
Ecevit-Kıvrıkoğlu adına gelip benimle görüştüler. Bunları daha önce çok anlatmıştım.
Görüşmeler iki yıl kadar sürdü. Şimdi ben bu süreçlerde
Karadayı-Kıvrıkoğlu-Ecevit sorun çözecekti demiyorum ancak onların bir siyasal
alanın açılmasını, sorunun çözülmesi için bir siyasi kanal açacaklardı. O dönem
Ecevit-Kıvrıkoğlu döneminde bir af meselesini de gündeme getirdiler, MHP buna
engel oldu. Böylece affı çok sınırlı tuttular. MHP’nin burada tarihi bir
sorumluluğu vardır. MHP-Bahçeli de özel savaş lobisinin içindeydi. Bu dönemde
daha sonra özel savaş lobisi harekete geçerek Ecevit’i etkisizleştirmeye
çalıştılar. Özel savaş lobisinin temsilcisi Çevik Bir ile Kıvrıkoğlu’nu
etkisizleştirmeye çalıştılar. Kıbrıs’ta Kıvrıkoğlu’na bir suikast yapıldığı
biliniyor. Bu suikastin bu özel savaş lobisiyle direkt ilgisi var. Hasan Cemal
de yeni kitabında sanırım bundan bahsediyor, bu konuda böyle bir bağlantıdan
bahsediyor. Ben bunu bilmiyordum, bu kitaptan öğrendim. Avni Özgürel’in de bu
konuyla ilgili yazısını okudum. Bu dönemde savaş lobisinin ismi de değişti,
Ergenekon oldu. O döneme kadar farklı isimler vardı. O dönemden itibaren kesin
bir şekilde Ergenekon’a çevrildi. 60 yıllık Gladio Ergenekon adını aldı.
2002’de özel savaş lobisi Ecevit’e baskılarını arttırdı. Ve Hükümete erken
seçim kararı aldırarak bilinen süreci, AKP döneminin başlamasına neden
oldular.
ERGENEKON’UN SADECE PARMAKLARINA DOKUNUYORLAR
“Şimdi de Dördüncü Komplo Dönemi var. Ergenekon’un bu
Silivri kesimi Ergenekon’un çok küçük bir bölümüdür, daha çok deşifre olan
kesimidir. Ergenekon’un büyük kısmı henüz ortaya çıkarılmamıştır. Şu anki
deşifre olmuş kısmını ben Ergenekon’un kolları ve bacaklarıyla daha doğrusu
parmaklarıyla oynanması olarak görüyorum. Yani bir bedenin sadece parmaklarını
alıyorlar, koparıyorlar. Ama gövde, kol ve bacaklar yerinde duruyor ve
sağlamdır. Ergenekon’un bir numarası dışarıdadır ve sağlamdır ve hala çok
etkindir. Kim olduğu da bilinmiyor ya da karışılamıyor. Hatta bu üst düzey
yöneticilerine ulaşılamadı. Silivri kesiminde bir kısmı ise Ergenekonla doğru
dürüst bağlantısı da yok, hatta mağdur durumunda olanlar da var. Seyfi Oktay
onlar gibi. İlgisi olduğunu düşünmüyorum. Ama Ergenekon’un büyük bir kısmına,
ana gövdesine dokunulamıyor. Ecevit döneminde rol alanların bir kısmı şimdi
yargılanıyor ama diğerlerine dokunulamıyor. Benim anlayamadığım nokta AKP’nin
gücü mü yok, bunların üzerine gitmeye mi korkuyor yoksa onların üzerine gitmek
mi istemiyor. Bu konuyu tam netleştiremedim. Bu sabah buradaki arkadaşlarla da
konuştum bu konuyu. Bazıları AKP’nin buna gücünün yetmediğini söylüyor,
bazıları da AKP’nin özel savaş lobisiyle uzlaştığını söylüyor. Başbakan’a da
haksızlık etmek istemiyorum. Ama durumu anlamaya çalışıyorum.
ÖZEL SAVAŞ LOBİSİ DEVREYE GİREBİLİR
“Bu dönemde ne olur bilemiyorum. 31 Mayıs sonrası yani 1
Haziran’la başlayan dönemde özel savaş lobisi yine etkin olmak isteyecektir. Bu
özel savaş lobisinin gücünü küçümsememek lazım, her yerde örgütlenmişler. Ben
1980’den bu yana örgütü çok eleştirdim. 1984 öncesi de 1990’da da sonrasında da
örgütü çok ağır eleştirdim. Şimdi tekrar bu ağır eleştirilerimi yapmak
istemiyorum ancak bu eleştirilerimi hatırlatıyorum, sadece hatırlatmakla
yetiniyorum. Özel savaş lobisi devreye girerse eskisi gibi olmaz, çok daha
etkin şekilde devreye girer. Hiç acımaz, yönelirler. Daha önce Ermenilere
yönelmişlerdi. Kürtlere de yönelebilirler. Ermeniler çok bilinçli oldukları
için onları fiziki soykırıma uğrattılar. Kürtler ise çok dağınık, sayıca çok,
feodal ve aşiretsel yapıda oldukları için onlara kültürel soykırımı
uygulattılar, kültürel soykırımla asimile etmeye çalıştılar. Şimdi ise fiziki
soykırımı uygulamak isteyebilirler. Behçet Cantürk’lere yönelme şeklinden çok
daha ağır bir şekilde yönelebilirler.
AKP KENDİ ERGENEKON’UNU KURUYOR
“AKP kendi Ergenekonu’nu kuruyor. Anlamak lazım. AKP kendi
derin lobisini kuruyor. Ben ne özel savaş lobisinin ne de AKP’nin derin
lobisini kabul ederim. Her ikisinin de oyununa gelmem, bu konuda çok netim.
İkisi de kendi iktidarlarını kurmak için uğraşıyor. BDP gibi ciddi bir kurum
bile neden bunları yeteri kadar anlayamıyor? BDP bu dönemde çok dikkatli
olmalıdır. BDP dışından yüzlerce Kürt BDP’den rahatsız oldukları için BDP’yi
eleştiriyor. Toplumun her kesimiyle çok yönlü bir ilişki içinde olunmalıdır.
Sol kesimle ilişkilerini ittifaka yönelik demokratik çalışmaları başarıya
ulaştırmaları gerekir. CHP ile de ilişkilerini geliştirmelidir. BDP, eğer AKP’nin
gücü geriletilirse sonrasına hazırlık bakımından CHP ile Kürt sorunun
demokratik çözümü konusunda görüşürler, konuşurlar, bu hayatidir. Türkiye’de
özel savaş lobisi çok güçlüdür ancak bu durum, barışı isteyenlerin güçsüz
olduğu anlamına gelmiyor. Devlet içinde barışı isteyen güçlü bir kesim var.
Barışı isteyen kesimin gücünün savaşı isteyen tarafa gitmemesi için de BDP
çalışmalar yapmalıdır. Şu an sadece bir düşünce olarak şunu belirteyim. Eğer
olumlu şeyler gelişirse yeniden bir yol haritasını hazırlayarak devlete
sunabilirim, Devletin dört kurumuna da -Cumhurbaşkanı’na, Hükümet’e-Başbakan’a,
belki Genelkurmay’a, Meclis Başkanı’na– mektuplar gönderebilirim. Ancak dediğim
gibi bu kesin karar verdiğim bir durum değildir, sadece bir düşüncedir, paylaşmak
istedim. Olur mu olmaz mı daha sonra gelişen duruma göre karar veririm. Ayrıca
sağlığım da buna elverir mi bilmiyorum. Yeni bir yol haritası yazmak için
sağlığım elverir mi, onu da bilemiyorum.
BARIŞ İSTEYENLERİ GÜÇLENDİRMEK GEREKİR
“Barış isteyen kesimin güçlenmesi için Kürt sorunun
demokratik şekilde çözülebilmesi için Meclis’in olaya el atması lazım. Meclis
bir karar almalı sorunun çözümü yönünde. Hakikatleri Araştırma Komisyonu
kurulabilir, Güney Afrika’daki gibi. Ya Meclis’in kendisi ya da Meclis adına
özel bir komisyon kurulabilir. Bu belki zordur ama kurulabilir. Bu komisyon
barışın önünde engel olan ne varsa bunların hepsini ortaya çıkaracak. Savaşta
kimin ne kadar rolü varsa hepsi ortaya çıkarılmalıdır komisyon tarafından. Bu
komisyon böylece herkesi dinleyecek. Devlet içinde mesela Demirel’i dinlemeli,
Mesut Yılmaz’ı dinlemeli, Tansu Çiller’i dinlemelidir, diğer ilgili olan
herkesi dinlemeli, beni dinlemeli, KCK dosyasında tutuklu 1500 kişiyi
dinlemeli, Silivri’dekileri dinlemeli, PKK içindeki bazı kişileri dinlemelidir.
Bu komisyon herkesi böylece Meclis’e çağırıp dinlemelidir. Ancak komisyona olan
samimi beyanlarından dolayı kimseyi cezalandırmama güvencesi verilmelidir.
Komisyon bakacak eğer samimiyse ona cezalandırmama güvencesi verecek. Eğer bu
güvence verilirse herkes daha rahat samimi itiraflarda bulunacaktır. İtiraf
derken yanlış anlaşılmasın, itirafçılığı kastetmiyorum. Burada çözüm için
samimi beyanları kastediyorum. Ne kadar fail-i meçhul varsa bunların hepsi
ortaya çıkarılacak. Sorunun çözümünün önünde ne kadar engel varsa hepsi ortaya
çıkarılacak. Silivri’deki davada eksik olan kısım budur, bu sebeple bir sonuca
varılamıyor, göstermelik bir mahkemedir Silivri’deki. Bu biçimiyle çok fazla
şey beklenemez. Bu komisyon bir çeşit yargı görevini görecek ama öyle ‘99’daki
sahte, uydurma, göstermelik bir İmralı yargılaması gibi değil, ciddi, sorunu
çözücü, bütün bilinmeyen noktaları ortaya çıkaran gerçek bir yargı anlayışı
işlemelidir. ‘’
KATKI SUNMAM İÇİN MECLİS KARAR ALMALI
“Benim de bu süreçte soruna katkı yapabilmem için Meclis
karar alacak, önümü açacak. Ben de halkımla, siyasi kesimlerle, örgütle
iletişim kurabileceğim, onları bu sürece ikna edeceğim. Buna gücümün olduğunu
da biliyorum. Bu Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu daha önce denenmiş
ve başarıya ulaşmıştır, Güney Afrika’da, Latin Amerika’da başarıyla
uygulanmıştır. Meclis’in sorunun çözümü için insiyatif alması çok önemlidir.
Daha önce de Koçgiri İsyanı konusunda Meclis ortak karar aldı. Bir uzlaşma
yolunu seçti. Kürt sorunun demokratik çözümü için Meclis yine önerilerde
bulunacak. Ve o öneriler hayata geçirilecek. Kürtlerin hakları anayasal güvence
altına alınacak. Anayasada “anayasa Kürtlerin haklarını, kültürlerini güvence
altına alır şeklinde tek bir madde yer alırsa çözüm gerçekleşir. Ben bu
anayasal güvenceyi çok uzun bir süredir dile getiriyorum. ‘90’lı yıllarda da
bunu dile getirmiştim. Öyle TRT-6 gibi, kurs gibi göstermelik, sahte adımlarla
değil gerçek demokratik haklar güvenceye alınmalıdır.
KAÇMADIM DURUMUM ROL ALMAMI ENGELLİYOR
“Ben ‘90’lı yıllardan beri ortalama 15 yıldır barış
yönündeki ısrarımı sürdürüyorum. Ama benim mevcut şu an içinde bulunduğum
durum, bu konuda daha fazla rol almamı engelliyor. Benim 31 Mayıs’tan sonra
çekilmem sorundan kaçmak değil tam aksine buradaki bu şartlarda daha fazla
çabalarımı sürdürememeden kaynaklanıyor. Burada bu şartlarda pratik olarak
hiçbir şey üstlenemem. Benim bu pozisyonum çözüm önünde engel teşkil ediyorsa
bu da ortadan kalkmış oluyor. Gidin savaşın da demiyorum, savaş talimatı da
vermiyorum. Savaşırlar mı barışırlar mı, kazanırlar mı kaybederler mi,
kendileri bilir. Son olarak herkes üzerine düşeni yapmalıdır. BDP çok yönlü
çalışmalıdır. Öyle göstermelik bir anayasa değişikliği değil, yeni demokratik
bir anayasa için BDP var güçlerini ortaya koymalılar.
Peru Komünist Partisi’ne özel selamlarımı iletiyorum. Bana
cezaevlerinden gelen mektuplar var. Cezaevlerindeki arkadaşlara, Muş ve
Urfa’daki halkımıza selamlarımı iletiyorum. – ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info