25 Aralık 2009 Cuma Saat 15:30
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorununun bir toplum
meselesi olduğunu belirterek, “Bunları tanımazsanız isterse elli yıl, beş yüz
yıl, bin yıl sürsün, kollektif hakları tanımazsanız sürer dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın haftalık olağan
görüşmesinde gündemdeki konuları değerlendirdiği öğrenildi. Cezaevi koşullarına
dikkat çekerek, doğal haklarının pazarlandığını belirten Öcalan, Reşadiye olayı
ve KCK yapılanmasına ilişkin de açıklamalarda bulundu. Öcalan’ın
değerlendirmeleri şöyle:
BEN ONUR SAVAŞÇISIYIM
“Ben ahlak adamıyım, ahlakım güçlüdür. Ben onur savaşçısıyım.
Benim ilişkilerimde ilkeler esastır. Böyle ucuz siyaset yaparak en fazla
kendilerini kandırırlar. Ben bu tür şeylere kanmam.
SİYASETİN DEMOKRATİKLEŞMESİ GEREKİYOR
“Bu mesele patlak lastik meselesi haline getiriliyor. Hani
arabanın lastiği patlar hemen yedeğiyle değiştirirsin, yola bu şekilde devam
edersin. Siyasete bu kadar teknik yaklaşılmaması gerekir. Çok dar ele alınıyor
bu parti çalışmaları. Yeni bir partiyi böyle lastik değiştirir gibi hemen
kuramazsınız. Beş on tanesini zaten kapattılar. Yine bunu da kapatırlar.
Anayasa Mahkemesi olduğu yerde duruyor, kapatacaklar, buna engel olabilecek
misiniz? Hayır. Defalarca söyledim bu meseleler ciddi meselelerdir. Benim
siyaset anlayışım demokratik siyaset anlayışıdır. Savunmalarımda yeterli ve detaylı
bir şekilde işlemiştim, neden anlaşılmıyor. Siyasetin demokratikleştirilmesi ve
içinin doldurulması gerekmektedir. Yoksa mesele şekil meselesi değildir. Yine
söylüyorum, bu meseleye patlak lastik meselesi gibi yaklaşılamaz. Bir parti
kapatmaya bu kadar basit bir yorum ve bakış açısıyla bakılamaz. Mesele teknik
bir mesele değil, anlayış meselesidir. Anayasa Mahkemesi tüm partileri kapattı,
sanırım bu beşinci veya altıncısıdır, bunu anlamak lazım. Böyle aç kapatla
olmaz, siyaset böyle yürütülemez. Bu sorun yüzyılların sorunudur. Anadolu ve
Kürdistan insanı aç, sefil, işsiz bırakılmış bir durumda. Bu sorunun
çözülememesinden dolayı maddi ve manevi devasa kayıplar var. Bunlar görülmeden,
anlaşılmadan siyaset yapılamaz.
“Meclis, sorunların tartışıldığı ve çözüldüğü bir zemindir.
Demokratik siyasete ve bunun mücadelesine inanılması gerekiyor.
TESPİT YAPIYORUM, TALİMAT VERMİYORUM
“Ben burada tespitler yapıyorum, öyle iddia edildiği gibi
talimat vermiyorum. Benim buradaki önderliğim, sosyolojik önderliktir. Burada
siyasi-pratik önderlik yapacak koşullarım da yoktur. Buradan bunu yapmaya
çalışmak ahlaki de değildir. Bu koşullarda talimat veremem, bu mümkün de
değildir, ancak sosyolojik önderliktir benim yaptığım. Hem bu önderlik tarzı
sadece bugün için geçerli değildir, bu önderlik yüz yıl sonra da, bin yıl sonra
da etkisini sürdürür, etkisini sürdürecek bir önderliktir.
BU MESELE BİR TOPLUM MESELESİDİR
“Sönmez Köksal, Öcalan ‘kollektif hak istiyoruz’ derse bu iş
bitmez, savaş 25 yıl daha devam eder diyor. ‘Kollektif haklar istemeyin’ demek
ne demek. İki insanın yan yana gelmesi bile bir kollektivizmdir. Bu mesele, bir
toplumun meselesidir. Toplum dediğiniz şey de kollektif bir oluşumdur. Savaş 25
yıl daha sürecekmiş diyor. Bunları tanımazsanız isterse elli yıl, beş yüz yıl,
bin yıl sürsün, kollektif hakları tanımazsanız sürer. Bunların söyledikleri
ciddiye alınamaz. Kürtler kollektif haklarından vazgeçmez, gerekirse bu savaş
elli sene de beş yüz sene de sürer. Biz bu haklarımızdan vazgeçmeyiz. Sen benim
dilimi yasaklıyorsun. İnsanlar kendi çocuklarını kendi kültürleriyle kendi
dilleriyle yetiştiremiyorlar. Kendi çocuklarımızı kendi kültürümüzle, kendi
dilimizle yetiştiremiyoruz. Bu çok korkunç ve kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Binlerce insan şehit düştü, yaşamlarını yitirdi, hala insanların kanı akıyor,
binlerce insan tutuklandı, bunlar bireysel haklar için midir? Bu ciddiyetsiz bir
yaklaşımdır. O önce kollektif ve bireysel hakkın ne olduğunu öğrensin, anlasın.
Kollektivizmin ne olduğunu biliyor mu? İki kişinin bir araya gelmesiyle bile
kollektivizm olur. Toplum bireylerden oluşur. Toplum olmadan bireylerin tek tek
hiç bir anlamı kalmaz. Ancak toplumu olan bireylerin anlamı vardır. Toplum söz
konusuysa ve varsa bunların kollektif hakları da vardır. Bir toplum için
bireysel haklardan bahsedilemez, toplumun ancak kollektif hakları olur. Toplum
bireysiz, birey de toplumsuz olmaz. Toplumun kendi doğal yapısı kollektiftir.
Biliniyor kollektif-bireysel haklar tartışması daha çok İsrail’de yapılan bir
tartışmadır. Daha önce savunmalarımda bu toplum meselesine değinmiştim. Doğal
toplumlar diye tanımlamıştım. Kollektivizm bu doğal toplumların kendisidir,
toplumun doğallığıdır, doğal halidir. Bunu nasıl inkâr edelim, bundan nasıl
vazgeçelim? Kollektif ve bireysel haklar bir bütündür, bir birini tamamlar.
Bireysel ve kollektif haklar bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bir madalyonun
bile iki yüzü vardır. Hiç bir şeyi tek yönlü düşünemezsiniz. Birbirleri için
var, birbirlerini tamamlarlar.
ARINÇ’I SUSTURMAK İSTİYORLAR
“Bundan sonra top AKP’dedir tabi ki. Bundan sonra ne
yapılacaksa, hangi adımlar atılacaksa AKP bunu yapmalıdır, söylemelidir. AKP’de
iki eğilim vardır samimi demokrat kesim, işte Bülent Arınç gibi. Bülent Arınça
suikast girişimleri olduğu söyleniyor. Tabi ben de bunu dinlediğimde üzerinde
bayağı düşündüm, anlamaya çalıştım. Başbakan yardımcısıdır. Başbakan
yardımcısının başını getirilmeye çalışılana bakın. Onu bekleyen tehlikeleri
görün. İşte çevresini kuşatıyorlar. Bu kuşatmadan sonra artık Bülent Arınç
konuşamayacak, muhtemelen Başbakan da ona sahip çıkamayacak. Çevresini sarıp
tehdit ediyorlar. Bu durumda öldürmelerine de gerek yok, gerekli mesaj
veriliyor zaten. Bu bir devlet geleneğidir, susturmak istiyorlar. Bu mesaj
onlaradır. Bu kesimin susması için bu kafi gelecek. Bu mesajla daha fazla adım
atamazlar. Bu durumu MGK’ya getireceğini söylüyor, getirsen ne olur ki, neyi
çözeceksin? İşte AKP’nin getirdiği sistem böyle bir sistemdir. Yedi yıldır
geldikleri nokta burasıdır.
DEMOKRATİK ALEVİ ÇALIŞMALARI YÜRÜTÜLMELİ
“Bir başka örnek vereyim. Yarbay Ali Tatar’ın intihar
haberini öğrendim. Bu intihar üzerinde düşündüm, yoğunlaştım. Bu intiharı iyi
anlamak gerekiyor. Cenazesinde yumruklar sıkılı bir şekilde bağırıyorlar. Bir
cenazeye sahipleniş, böyle yumruklar sıkılı bir şekilde, bağırarak, ayakları
yere vurarak, cenazenin yanında beklemekle olmaz. Cenazeye katılmakla ayıbınızı
örtemezsiniz. Yine görüyorsunuz komutanlar cenazeye geliyor. Silah arkadaşını
sahipleniş sadece onun cenazesine katılarak olmaz. Böylesi bir intiharı iyi
anlamak gerekir. Anlamlıdır ve mertçe bir eylemdir. İntihara üzülmek veya
cenazesine katılmakla olmaz, intihara neden olan sebepleri ortadan kaldırmakla
olur. İntiharın ideolojik sebebine bakmak lazım, Ergenekon diyorlar, bunu
Ergenekon gerekçesiyle geçiştiremezsiniz. Yarbay Ali Tatar alevidir kendisi.
Alevileri tanırım, vefakar ve çok çekmiş insanlardır, iyiniyetlidirler. Onların
yaşadıkları yerleri gezdim dolaştım. Aleviliği biraz da islamın demokratik
yorumu gibi değerlendiriyorum. Daha önceleri de belirtmiştim. Demokratik alevi
çalışmalarının yürütülmesi gerektiğini söylemiştim.
AKP’NİN AMACI
“Demokratik islam kültürü çalışmaları geliştirilebilir. AKP
içinde demokrat, bu sorunun çözülmesini isteyen kesimler var. Ali Bulaç
gibileri bu çalışmalar içinde yer alabilirler. AKP komple olumsuzdur demiyorum.
Ancak soruna klasik yaklaşan, sorunun çözümünü istemeyen faşist zihniyetli
kesimler de var AKP’nin içinde. Kürşat Tüzmen gibileri böyledir. Tabi tasfiye
deniliyor. AKP’nin buradaki amacı Kürtlerin Türkiye’deki demokratik zeminde
olmayan güçlerini tasfiye edip, demokratik zeminde olan güçleri de hizaya
çekme, kendi çizgisine getirmedir. Bunun aktörleri, suç ortakları kimdir. Bunun
içinde İngiltere var, Amerika var, AB var, Irak Güney liderliği var.
AKP’NİN İSLCAMCILIĞI MUAVİYE İSLAMCILIĞI
“AKP islamı kullanarak, islamı öne sürerek bir şeyler
yaptıklarını söylüyorlar. Aslında yaptıkları bir şey de yoktur. AKP’nin
islamcılığı Muaviye islamcılığıdır, karşı islamdır. İslam tarihi konusunda
muazzam bir bilgiye sahibim. İslamiyet nedir? Aynen şöyle diyorum. AKP’li
milletvekillerine açık mektubumdur. Sizin yaptığınız Muaviye islamcılığıdır.
Biliniyor Muaviye, Ebu Süfyan’ın oğludur. Hz. Muhammed Mekke’ye gelmeden
bunların hiç biri müslüman değildi ve kendi aristokrat sınıfı içinde
yaşamlarını sürdürüyorlardı. Hicretle birlikte bunların hepsi müslüman olup Hz.
Muhammed’in yanında olduklarını belirttiler. Ancak Veda Hutbesi’nden sonra Hz.
Muhammed’in yaşamını yitirdiği gün ya da birkaç gün sonra tekrar kendi
aristokrat sınıflarına, yaşamlarına geri döndüler. Ondan sonra da islamiyete
yaptıkları ortada. İslamiyeti getirdikleri durum ortada. Önce Hz. Ali’yi sonra
Ebu Süfyan oğlu Muaviye döneminde Hz. Hüseyin’i Kerbala’da katlettiler. Kendi
içlerindeki bu temiz geleneği ortadan kaldırdılar ve bunu İslamiyet adına
yaptılar.
“Zağroslarda yaşayan Ezidiler vardı. Şimdi sayıları oldukça
azdır. Onlardan binlerce erkek öldürmüşlerdi, yine onbinlerce kadınlarını
kızlarını alıp haremlere kapattılar. İşte bu Muaviye islamcılığıdır. Şimdi
AKP’nin yaptığı da budur. AKP’nin yaptığı Muaviye İslamcılığıdır. AKP’nin
müslümanlığı gerçek müslümanlık değildir. Bunlar islamiyeti temsil etmiyorlar,
sadece kullanıyorlar.
“Hz. Muhammed döneminde Medine daha demokrat ve samimi
müslümanlardan oluşuyordu. Hz. Muhammed Medine’den Mekke’ye Veda Hutbesi’ni
okumaya gidecekti. Mekke’de bulunanlar Hz. Muhammed’in Mekke’ye geleceğini
duyduklarında gerçekte İslam dinine inanmadıkları halde, İslam dinine
inandıklarını ve Müslümanlığı kabul ettiklerini söylüyorlar, bu şekilde
davranıyorlar. Hz. Muhammed Mekke’de Veda Hutbesini okuduktan sonra bunlar
hemen aynı gün veya birkaç gün sonra da hepsi tekrar eski saltanatlarına geri
döndüler. AKP İslamcılığı da bunların devamı olan iktidar İslamcılığıdır.
İran’da geçenlerde ölen Muntazari vardı. Kendisi yaşamı boyunca hep iktidardan
uzak durdu ve iktidarla arasına belli bir mesafe koydu. Ayetullah Ali Hameney
ve Ahmed-i Necat anlayışına karşı biriydi. Bu yönüyle iktidarla olan ilişkisi
boyutuyla onun anlayışını kendi anlayışıma oldukça yakın buluyorum.
NEDEN SORUNU ÇÖZMÜYORSUN?
“Türkiye’de herkes Kürt sorunu vardır diyor, Kürt sorunu
yoktur diyen yoktur. AKP de Kürt sorunu vardır diyor. Madem Kürt sorunu vardır
diyorsan neden sorunu çözmüyorsun? Kim senin elini tutmuş? Çünkü ip
başkalarının elinde. Sorunu sadece senin önüne koymuşlar. Sen bir yerlerden
icazet bekliyorsun. Böyle iki yüzlülük ve samimiyetsizlik olur mu? Çözme
diyorlar sen de çözemiyorsun. Bunu böyle anlamak gerekir.
ANADOLU’YA HAS BİR ÇÖZÜM ÖNERİYORUZ
“Bu mesele ciddi bir meseledir. Ben gerilla ve asker
kaybının acısının ne olduğunu bilirim. Dökülen her damla kanının acısını en çok
yaşayanım, derinden hissedenim. Hala her gün insanların hayatını kaybettiği,
ölümlerine sebep olan bir meseledir. Binlerce insan öldü, 17 bin insan faili
meçhule kurban gitti. Bu faili meçhullerin iyi anlaşılması gerekir. O yüzden
kimse ucuz siyaset yapmasın. Bu nedenle siyaset akademisi kurulmasını ısrarla
istiyorum. Fakat hala bu konuda bir gelişme yok. AKP benim söylediklerimi alıp
kendine göre uyguluyor, bir sürü siyaset akademisi kuruyor, biz de hala bu
yönde ciddi bir çalışma yok. Siyaset akademisi kurulup burada tartışılmazsa, 17
bin faili meçhul olayın gerçek sebebi anlaşılamaz. Hala insanların hayatını
kaybettiği böylesi can alıcı bir meseleye sığ ve ucuz yaklaşılamaz. Bütün bu manevi
kayıpların yanında maddi kayıplar da var. Yüzmilyarlarca dolar harcandı,
harcanıyor. Bu ne demektir? Bu, Anadolu insanın açlığı, sefaleti demektir.
İşsizliğin çığ gibi büyümesi demektir. Bütün bu ciddi sorunların çözülmesi için
meseleye ciddi ve derinlikli yaklaşılmalıdır. İspanya örneği veriyorlar. Ancak
İspanya, kendi içerisinde sorunlarını haletti, demokratik çözümlerini
gerçekleştirdi. Ancak sonradan kapitalizme kaydı. Onlar iç sorunlarını çözmeyi
başardı. Biz de kendimize özgü bu sorunu çözmek zorundayız. İspanya, Avrupa
kapitalizmine göre çözdü, biz ise Anadolu’ya has bir çözüm geliştirmek
zorundayız. Avrupa kapitalizmi yerine Anadolu’ya has bir çözüm öneriyoruz.
ADALET VE HAKİKATİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULMALI
“Geçen gün radyodan da dinledim. Brezilya’da Hakikat
Komisyonu kurulmuş. 1964-85 askeri rejimi dönemindeki insan hak ve ihlallerine
ve işkencelere ilişkin çalışmalar yürütecekmiş. Eski kontra gerilla
faaliyetlerini de araştıracakmış. Türkiye için ben şunları belirttim, tekrar
belirtiyorum. Sorunun çözülmesi isteniyorsa, Meclis bünyesinde bir Adalet ve
Hakikati Araştırma Komisyonu’nu kurulmalıdır. Neden kurulamıyor? Bu komisyon
kurulduktan sonra ne şiddet kalır, ne ayrılıkçılık kalır. Meclis bu sorunun
çözüleceği zemindir. Kurarsınız komisyonu, herkesi dinlersiniz, gelirsiniz
burada benim de görüşlerimi alırsınız. Herkesi, her tarafı dinlersiniz sonra
sorunu teşhis edip, çözüm yollarını sıralarsınız. Aslında bu işin çözümü bu
kadar basit. Bütün bunları yaptıktan sonra bak o zaman sorun kalıyor mu? Madem
sorunların çözümünün kalbi TBMM’dir, Meclistir deniliyor yapın o zaman kim
tutuyor sizi? Yok talimat veriyor, yok beni bahane gösterip parti
kapatıyorsunuz. Sorunları böyle çözemezsiniz. Sorunun çözümü için Meclisi adres
gösteriyorsunuz, demokratik çözüm zeminidir deniliyor, o zaman Meclis
bünyesinde Adalet ve Hakikati Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bakın o zaman
ortada sorun kalır mı? Ama yapamazsınız, yaptırmazlar. Çünkü ipler başkalarının
elinde. Size yaptırmazlar, yapamazsınız derler, siz de yapamazsınız. Adalet ve
Hakikati Araştırma Komisyonu’nun kurulması gerekiyor. Bütün sorunlar bu
komisyon aracılığıyla çözüme kavuşturulabilir. Otuz kişilik böyle bir komisyon
kurulursa, savaşın nasıl durduğu o zaman görülecek.
REŞADİYE AÇIKLAMASI
“PKK için de şunları söyleyebilirim. PKK’de otonom gruplar
vardır. Her birimin otonomu vardır. Bu otonom gruplar 24 saat dağdalar, o
koşullarda yaşıyorlar, sürekli takip altındadırlar. Her yerde ölümle
çevrelenmişler ve her en öldürülme tehlikesi ile yaşıyorlar. PKK içerisinde
yarı-otonom gruplar vardır. Bunların içinde bulundukları koşullardan dolayı
kendi kendilerini konumlandırıyorlar ve kendi kararlarını kendileri vermek ve
kendilerini savunmak durumundadırlar. Bu nedenle ne Murat Karayılan’dan ne benden
ne de Kandil’den emir alma koşulları yoktur. Ben PKK’lilere talimat vermedim,
vermem, kendi insiyatifleridir. Ben kimseye benim için şunu yapın, fiziksel
olarak kendinizi yıpratın demem, diyemem de, bulunduğum konuma da uygun
değildir. Kendi insiyatifleridir.
HİTLER FAŞİZMİ BUNLARDAN İLHAM ALDI
“Benim Muhatap alınma diye bir derdim ve sorunum yoktur.
Yeter ki problem çözülsün. Benim buradaki tavırlarım devleti, AKP’yi deryalar
kadar sıkıntılardan kurtarmıştır. Ama onlar sorunun çözümüne el atmıyorlar, iki
yüzlü davranıyorlar. AKP’nin içindekilerinin bir kısmı, MHP ve CHP de
çözümsüzlükte klasik yaklaşımlarda ısrar ediyor. Bu geliştirilmeye çalışılan
Türk ulusçuluğudur. Bu ulusçuluk anlayışı Hitler ulusçuluğunun esin kaynağıdır.
Hitler ulusçuluğu bundan beslenmiştir, Hitler faşizmi bunlardan ilham almıştır.
Yine Mussolini de böyledir. Bunların Türk ulusçuluğunun Türkle de alakası
yoktur, ideolojiktir. MHP ve CHP gibilir böyle düşünüyor, bu onların
anlayışıdır, Baykal ve Bahçelinin anlayışı böyledir.
KARA DELİK
“Bizde böyle bir anlayış yoktur Ne Türk ne Kürt ulusçuluğu.
Böyle bir şey yok bizim anlayışımızda. Daha önce Kara Delik demiştim.
Geliştirilmeye çalışılan bu Türkçülük anlayışı kara delik gibidir bütün
kültürleri, dilleri yutar, kendi içinde bitirir ancak kendisi de bunun içinde
yok olur. Bunun Türklerle de alakası da yoktur. Bu geliştirilen yaklaşım
ideolojik bir yaklaşımdır, bunun içinde ideoloji vardır, yoksa Türklükle
alakalı değildir. Mümtazer Türköne kendisi milliyetçi gelenekten geliyor ve
milliyetçi olarak tanımlıyor kendisini. Ancak bu Türkçülük anlayışını o da
eleştiriyor. Bu anlayıştaki tehlikeleri görüyor. Namık Kemal Zeybek de bu
anlayışı eleştiriyor. Yine Nihal Atsız’ın oğlu Yağmur Atsız’ın iki makalesini
okudum. Diyor ki, diğer kimlikleri, kültürleri reddeden Türkçülük anlayışı bizi
bitirir, bizi mahfeder. Bu anlayış bizim için tehlikelidir. Bakın o bile bu
Türkçülük anlayışını reddediyor. Kendisi şu an Türkiye’nin en önde gelen
milliyetçisi olduğunu söylüyor. Bu iddianın sahibi bir insan bile bu Türkçülük
anlayışını tehlikeli görüyor ve reddediyor.
ANADOLU VE MEZOPOTAMYANIN KONFEDERAL BİRLİĞİ
“Radyodan dinledim. KCK’den bahsediyor. KCK’nin
konfederalizmi öngördüğünü, savunduğunu söylüyor. Hayır, böyle değildir. Benim
çözüm önerim KCK sistemidir. KCK sisteminde devlet olduğu gibi kalır, devlete
karışmaz, devletle sorunu yoktur. Üniterlikle sorunu yoktur, üniterliğe
karışmaz, üniterliği tartışmaz. KCK sisteminde sınırlarla uğraşma yoktur.
Türkiye’de mevcut sınırlar içinde sınırlara dokunmadan Türklerle Kürtlerin
demokratik birlik anlamında konfederal birliği vardır, demokratik
konfederalizmi vardır. Anadolu ile Mezopotamya’nın demokratik konfederal
birliği vardır. Burada sınırlarla oynama yoktur. Ancak devlet KCK’yi suç saydı,
KCK’ye operasyonlar yaptı. Devlet KCK’yi suç sayarsa Avrupadakiler de,
Kandildekiler de, Maxmurdakiler de dönmez. Maxmur bir KCK birimidir. Maxmur’un
üç kırmızı çizgisi vardır. Meclisi, yürütmesi ve öz savunması vardır. Bunlar
tanındığında, kabul edildiğinde Maxmur gelir. Maxmur’un gelişi de kollektif
olur, bu gelişin adı da kollektif geliş olur. Cudi’nin eteklerinde bu temelde
gelerek yerleşim yeri kurarlar. Yoksa bir tek kişi gelmez. Yine Avrupa’dan
grupların gelip gelmeyeceği buna bağlıdır. Ancak gelip gelmeyecekleri yönünde
kararlarını kendileri verirler, ben buna karışmam.
BİZİM EN TEMEL SORUNUMUZ ONTOLOJİKTİR
“Bizim en temel sorunumuz ontolojiktir. Ontoloji yani varlık
sorunudur. Bizim sorunumuz varolma sorunudur. Biz varolma mücadelesi
yürütüyoruz. Mücadelemizin bu yönü görülmelidir ve bu eksende yaklaşılmalıdır.
BENİ BİR TELEVİZYON İLE KANDIRAMAZLAR
“İdare bana TV vermeyeceklerini söyledi. Daha önce Ceza ve
Tevkif işleri Genel Müdürü de bana uslu durmamı söyledi. Beni bir televizyon
ile kandıracaklarını sanıyorlar. Ben bir televizyon ile kandırılacak değilim.
Ben asla kendimi kullandırtmam, hiç kimse beni kullanamaz. Benim değerlere
bağlılığım sonsuzdur. On yıldır televizyon vermemişler. Bundan sonra hiç
vermezlerse de bana hiç bir şey olmaz, hiç bir şey kaybetmem. Kimse aksi
davranışı benden beklemesin. “Ben çocuk değilim, beni kandıramazsınız dedim
onlara. Bana öyle sıradan da yaklaşamazsınız dedim. Hatta beni burada
öldürebilirsiniz de, bundan da korkmuyorum dedim. Düşünün nasıl bir zihniyet ki
on yıldır televizyon gibi küçük bir hakkı çok görüyor. Bazen hayret ediyorum,
nasıl bir zihniyettir diye. Burada bazı iyileştirmeleri de pazarlık konusu
yapıyorlar, ben bu pazarlığa gelmem. Ben onlardan televizyon falan da
istemiyorum. Benimle aynı cezayı alanlar, ağırlaştırılmış müebbet hapis
alanlara, televizyon veriyorlar bana vermiyorlar. Bu konuda çifte standart var.
Türkiye’de benimle aynı cezayı almış binlerce insan var ama bir tek bana bu
konuda bu şekilde davranılıyor. Bütün Türkiye’de bir tek bana televizyon
verilmiyor. Bu durum çok iyi anlaşılmalıdır, başka yorumlara gerek yoktur.
Bazıları benim devletle işbirliği yaptığımı söylüyorlar, devletle işbirliği
yapanların koşulları böyle mi olur? Ben bir insanın hayata kalabileceği şeyler
istedim, bunlar da rahat nefes ve hava almaktır. Kendim için başka bir şey
istemedim. Öcalan kendini kurtarmaya çalışıyor diyenler bunu söylüyorum. Ben
sadece yaşamak için hava, rahat bir nefes almak istedim, bu da herkesin en
doğal hakkıdır. Kendim için başka bir şey istemedim. Benim felsefem budur,
sadece hava olsun, insan her türlü yaşar, ben de yaşıyorum burada. Yine diyorum
beni burada öldürebilirsiniz, bundan da hiç çekinmiyorum, bana uslu dur,
konuşma diyorlar, ben nasıl konuşmam, bir insan konuşmadan nasıl yaşar? Benim
felsefemde konuşmak, fikir beyan etmek, tespitlerde bulunmak hem hak hem
ödevdir. Burada bana uygulanan uzun süreye yayılan bir ölümdür. Nasıl ki idam
edilen bir kişi üç dakikada ölür, bana uygulanan yöntem iste üç dakikalık idamı
üç yıla yaymadır. Burada üç dakikalık ölümü yıllara yayıp gerçekleştirmek
istiyorlar.
TUTSAKLARA SELAM
Öcalan son olarak şunları söyledi: “Cezaevlerinden gelen
mektuplar var. Hepsine özel selamlarımı gönderiyorum. Ancak her cezaevinden
iki-üç tane kart gelirse daha iyi olur ve her cezaevinden gelmiş olur. Şimdi
elimdeki gibi otuz kartın hemen hemen hepsi Tekirdağ cezaevinden gelmiş. Her
cezaevinden iki-üç tane gönderilirse daha iyi olur. Diyarbakır, Siirt, Batman,
Bakırköy, Midyat cezaevlerinden gelen mektuplar var. CEZAevlerine genel olarak
şunları söyleyebilirim, yoğunlaşmaları iyidir, doğru yoldadırlar, hepsine özel
selamlarımı iletiyorum. Siirt, Diyarbakır halkımıza, tüm Halkımıza selamlarımı
iletiyorum. -ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info