25 Mart 2016 Cuma Saat 12:07
Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011 tarihinden bu güne avukatları ile ve 4 Nisan 2015’ten
bu yana ise tecrit içerisinde tecrit uygulamasına hukuksuz bir şekilde maruz
bırakılarak İmralı Cezaevi’nde tutuluyor. Kürt Halk Önderi Öcalan ve İmralı
Heyeti’nin yapmış olduğu görüşmelerin ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı
İnşa: İmralı Notları’ ismi kitaptan 21 Temmuz 2013, 17 Ağustos 2013 tarihli görüşme
notlarını tam metin olarak yayınlıyoruz.
ÖCALAN: MEZOPOTAMYA TOPRAKLARI HERKESİ BESLEYEBİLİR
Abdullah Öcalan: Hoş geldiniz.
Heyet: Hoş bulduk. Sağlığınız nasıl?
Abdullah Öcalan: İyiyim, göründüğüm gibiyim. Tabi
sağlık konusu biraz gündemleşti. O konuya değineceğim. Benimkisi biraz siyasi
sağlık sorunudur. Önce sizi dinleyelim o zaman.
Selahattin Demirtaş: Evet Başkanım, bizim
aktarımlarımız olacak. KCK’nin mektubu size ulaşmış olmalı. Bir örneğini teyit
etmek için getirdik. İşte budur.
Abdullah Öcalan: Evet, bu mektubu aldım eki vardı,
onu da aldım.
Selahattin Demirtaş: Zaten mektupta belirtmişlerdi.
Arkadaşların selamları var. Kongra Gel Genel Kurul Toplantısı yapıldı. Yeni
yönetim seçimi gerçekleşti. Sonuçlarını yazmışlar zaten.
Abdullah Öcalan: Evet, burada hepsi var, okudum. Bu
konuya değineceğim.
Selahattin Demirtaş: Rojava’da ÖSO’dan ayrılan El
Kaide’ye bağlı gruplardan El Nusra’nın bir saldırısı yaşandı. Özellikle
Serêkani ve çevresindeki köylerde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Türk basınına
göre bugün sabah saatlerinde El Nusra üç bin kadar militanıyla bir saldırı daha
başlatılmış.
Abdullah Öcalan: Bunlar ÖSO’dan ayrı mı?
Selahattin Demirtaş: Evet, ayrı hareket ediyorlar. Arkadaşlarımız
bu gelişme üzerine sayın Davutoğlu ile bir görüşme yaptılar. Kendileri El
Nusra’yı desteklemediklerini söylüyorlar, ancak sınırdan giriş çıkışlar olduğu
biliniyor. Zaten çözüm süreci gereğince de böyle bir dış politikalarının
olamayacağını belirtmiş Davutoğlu.
Mursi’nin Düşürülmesi
Erdoğan’ın Düşürülmesidir
Abdullah Öcalan: Eğer sayıları gerçekten üç bin
falansa, o zaman bunun yarısından fazlası Muhaberat’ın işidir. Muhaberat bunu
yapar. İyi araştırsınlar, arkasında onlar olabilir. Beşir Atalay ve Davutoğlu
ile tartışacaksınız. Burada bir oyun var deyin. Dünden beri bunlara bunu
anlatmaya çalışıyorum. Sayın Erdoğan bilmeli ki, bunlar çözümü hedefliyor.
Yetkililerle de bunu tartışıyoruz. Suudi falan para veriyor bunlara deniyor.
Ama bilmeliler ki, bunlar Türkiye’yi hedefliyor. Suriye tecrübem vardır, iyi
biliyorum.
Heyete de söyledim: Mursi’nin düşürülmesi Erdoğan’ın
düşürülmesidir. Dün yetkili anlatıyordu işte. Mursi’ye “Seni düşürecekler
dedik, adam halen gülüyordu dedi. Ben de Menderes olayını hatırlattım.
Erdoğan’da da Menderes sendromu var. Kendisini Mursi gibi düşürecekler, ama
ciddiye almıyor. PYD’nin özerklik açıklamasına takılmışlar. Orada zaten iki
yıldır fiilen özerklik yok mu? Başladığından beri vardır. Değişen bir şey yok
ki. Mursi nasıl gittiyse Suriye üzerinden bunun aynısını yaparlar. Davutoğlu
bize karşı açıklama yapacağına, bu olanları doğru anlamalıdır.
Selahattin Demirtaş: Avrupa’da da konferans yapıldı.
Sonuç Bildirgesini de açıkladılar. Avrupa’daki yapılar DTK-Avrupa adıyla tek
çatı altında toplanma kararı aldı.
Abdullah Öcalan: Kimler var?
Selahattin Demirtaş: Kuzeyli örgütlerin tamamı var.
Abdullah Öcalan: Diğerleri?
Selahattin Demirtaş: Hangileri, diğer parçalar mı?
Abdullah Öcalan: Evet, diğer örgütler yok mu?
Selahattin Demirtaş: Bize yakın bütün örgütler var.
Ama diğer hareketlere yakın olanlar, KDP ve YNK gibi örgütler yok tabii.
Abdullah Öcalan: Anladım, ama bu yetersiz olur.
Avrupa’da KCK kurulmalı, ama yasal olmalı. Rusya’dakiler dahil bütün
parçalardaki örgütleri kapsamalı. Bu daha doğru olur.
Selahattin Demirtaş: Danimarka üç televizyon ile
ilgili lisans iptali kararı aldı. Çözüm sürecinde böyle bir kararın alınması
manidar bulunuyor. Yıllardır Türk Hükümeti karar aldırmak için uğraşıyor ama
başaramıyordu. Çözüm süreçlerinde bu tür kararlar alınıyor.
Abdullah Öcalan: Evet, çok doğru. Sakine’lerin
katliamı ne ise, bu karar da aynıdır. NATO-Gladiosunun üstü örtülü
operasyonlarıdır bunlar. PYD’ye saldırılması da budur. (Yetkiliye dönerek)
Sayın Yetkili, on yıldır bunlar hiçbir şey yapmıyor. Şimdi de mali açıdan
PKK’yi Avrupa’da çökerteceklermiş. Yapamazlar da zaten. Asıl hedef PKK-Türkiye
çözüm sürecidir. Beşir Beye de anlatın. Öcalan deneyimlidir, bu bir
provokasyondur deyin. Dikkat edin, bunu bu MASAK yasalarına dayanarak
yapıyorlar. Lice’deki esrar operasyonları da böyledir. On yıldır niye
yapmıyorsunuz? Zaten karakolların yanında bu iş yapılıyor. Yüzde 90’ı da
askerin cebine gidiyor. Çiller döneminde de Yüksekova’dan bu ticareti yapıp
bütçeye yirmi milyar Dolar kattılar. Savaşı buradan finanse ediyorlardı. Beşir Beye
anlatın: Esrar falan yalandır, bizde yasaktır zaten, mali açıdan bizi çökertmek
de imkansızdır.
Ben burada devletle görüşürüm. Siyasi görüşmeler sizinle
olur. Belki gerekirse haftalık görüşmeler bile yaparsınız. Bu tür günlük
provokasyonları önlemek için görüşmeler olmalı. Heyet gelip söylüyor işte. Bu
asayiş birimleri, adam kaçırmalar, PYD’nin özerklik meselesi, gerillanın halk
içinde görüntü vermesi gibi konular görüşerek çözülür. Beşir Beye söyleyin, Öcalan gerçekten sizi korumak istiyor
deyin. Yoksa sizi Mursi’ye çevirirler. İşte PYD’ye saldırı provokasyonları
budur. PKK’yi bitireceğiz diye sürekli bunları heveslendiriyorlar.
Bunlar da buna kanıp çözüm süreçlerini heba ediyorlar. Utah merkezli
akademilerin işidir bunlar. Erdoğan’ın da etrafını sarıp teslim almışlar.
PKK’yle çözüme gitmeyin diyorlar. “Biz zaten mali açıdan da çökerteceğiz, önder
kadrolarını da vuracağız, Kandil’dekileri tasfiye edip teslim alırız diyorlar.
Bunların da kafasına yatıyor herhalde. Yirmi yıldır bu yalanı anlatmaya çalışıyorum.
Geçmişte benimle görüşen askerleri de böyle kandırıp sonra Ergenekon’dan içeri
aldılar. Gerçi aralarında JİTEM mensupları, suç işlemiş olanlar da vardır,
yanlış anlaşılmasın. Amaçları geleneksel Kürt-Türk çatışması çıkarmaktır.
Selahattin Demirtaş: Süleyman dayı ve oğlu gelmek
için başvurdu. Adalet Bakanlığı önümüzdeki günlerde izin verecek.
Abdullah Öcalan: İyi olur. Yalnız bunlar gidip
gelirken güvenliklerine dikkat edilsin. Mümkünse uçakla gidip gelsinler.
Buralarda da güvenlikleri sağlansın. Mehmet’in de güvenliğine dikkat edin.
Zaten uçaklar öyle pahalı değil herhalde.
Selahattin Demirtaş: Bunlar sorun değil Başkanım, biz
hepsini hallederiz.
Selahattin Demirtaş: Seçim hazırlıkları başladı.
Batıda HDP, Bölgede BDP ile girme yönünde ağırlıklı görüş oluşuyor.
Abdullah Öcalan: Zaten bu konuyu açacaktım. Yirmi
yıldan beridir bu Türk Solunu başıboş bırakmayın diyorum. Ayrıca sola karşı
sorumluluğumuz da var. Legal unsurların birlikte hareket etmesi lazım. İşte CHP
Alevileri kandırıp peşine takıyor. Böyle olur mu? Bunların hepsine cevap olmak
lazım.
Gezi olaylarında sizin de yeterince taktik
geliştiremediğiniz görüldü. Bazı eksiklikleriniz oldu orada. Benim yanımda beş
Türk arkadaş olsa bile yeter. İşte bakın, Haki Karer, Duran Kalkan gibi
arkadaşlar. Duran Kalkan’ın geldiği yer ortada. Şimdi binlerce Türk arkadaş
var, değil mi? Biraz gecikti ama uygundur, mektupta da belirtilmiş zaten.
Batıda HDP ile olabilir. Ayrıca acilen yapılması gereken taktik hamleler var.
Meclis açıldığında belki Türkiye partisine dönüşmek gerekecek. Siz de Kandil
gibi dönüşüme uğrayabilirsiniz. Sadece iki eşbaşkan BDP’de kalır, haftalık grup
konuşmalarını yapmamış olursunuz. HDP de Demokratik Kongre Partisi olarak
değişebilir. Dışında kalmış olan Arif Altan gibi yazarları, muhalif olanları
BDP’nin Kongresi ile yönetimde birleştirirsiniz. Ama çalışmak isteyen, şevki
olan, dürüst, taktik gücü olanları Parti Meclisine alırsınız.
Ağırlığınızı kadrolaşmaya ve kurumlaşmaya verirsiniz. HDP’yi
de sürükleyecek esas parti siz olursunuz. Böylece bütün vekiller Türkiye
vekilleri olurlar. Sadece Kürtlerin vekilleri olmaktan çıkarlar. Olağanüstü
Kongreyi önce BDP yapar. Vekiller ayrılıp HDP’ye geçerler. HDP de kongresini
yapar. Meclis açılınca yeni kimlikle çalışmaya başlarlar. Siz daha iyi bilirsiniz
tabii. Tartışın bunları. İtalya’da, Yunanistan’da yüzde 25’lerden fazla oy
aldılar. Siz neden yapamayasınız? Ertuğrul niye yapmıyor bunları?
Selahattin Demirtaş: Küçük sol partiler bu gelişmeyi
engelliyor biraz da.
Abdullah Öcalan: Bunları geçin artık, aşın bunları.
Seri, çarpıcı hareket etmelisiniz. Tonlarca aydın var. Vedat Türkali yaşlanmış
ama halen konuşuyor işte. Çok selamımı söyleyin. Ankara Konferansının
bileşenlerini partileştireceksiniz aslında. Konferansın pratikleşmesi böyle
olur. Bir iki hafta içinde yoğunlaşın. Hem vekilleri hem konferansın ruhunu
partiye taşıyın. ESP, Levent Tüzel onlar katılsınlar. Vekil, belediye Başkanı,
ne olmak istiyorlarsa olsunlar. Bizim imkanlarımız çoktur, değerlendirin.
Devlet de bunun önünde engel olmayacak. Kürtlerde de böyle dar gruplar var.
HDP’de bir program yok, önder yok. Bizden ne istiyor solcular? Saf sosyalizm mi
istiyorlar? Yok böyle bir şey. İhsan Eliaçık onlar da olabilir partide. Değişik
kesimlere yer verilebilir. Selamlarımı söyleyin.Teslim Töre’ye selam söyleyin.
Pervin Buldan: Başkanım, Kandil’e yazdığınız mektup
elimize geç ulaştı. En son 24 Haziran’da sizinle görüşmüştük. Mektup 3
Temmuz’da bize teslim edildi. Mektubu Kandil’e ben götürdüm.
Abdullah Öcalan: Siz tek mi gittiniz?
Pervin Buldan: Hayır Başkanım, İdris beyle birlikte
gittik.
Abdullah Öcalan: Kongreden sonra mı gittiniz?
Pervin Buldan: Evet Başkanım, kongreyi yeni
bitirmişlerdi. Size bir mektup yazmışlardı. Fakat sizin mektubunuzu okuduktan
sonra ek bir mektup daha yazdılar. Zaten okuduğunuzu söylediniz. Yalnız sözlü
aktaracağım bir husus var. Kadın arkadaşlar özellikle HPG’de eşbaşkanlık
sistemi olsun diyorlar. Murat Karayılan buna karşı çıkıyor. HPG komutanlık
olduğu için eş komutan olmaz diyor.
Abdullah Öcalan: Cemal doğru söylemiş. Bence de
olmaz. Zaten onların da askeri birlikleri var. YJA-STAR da askeri kanattır.
Orada da erkek yok. Bu nedenle uygundur.
Pervin Buldan: Ayrıca PKK için de aynı şeyi
söylediler. PKK’nin Başkanı siz olduğunuz için oraya da eşbaşkanlık sisteminin
uygun olmadığını düşünüyorlar.
Abdullah Öcalan: PKK kök parti olduğu için orada da
gerek yok. Zaten Genel Sekreterlik var. PKK’nin içinde zaten kadın da var. PAJK
da kadın partisidir. Onlar da kongrelerini yapsınlar. Ben de çok uygun
görmüyorum. Aldıkları karar yerindedir. Eşbaşkanlık sistemini önemsiyorum.
Kadına yaklaşımım biliniyor.
Şu devamlı söylediğiniz ‘cinsiyet özgürlükçü’ kavramı da
doğru değil. Bir daha bu kavramı kullanmayın. Cinsiyet deyince herkes farklı
anlıyor. ‘Kadın özgürlükçü’ demeniz daha uygundur. Bütün kurumlarda bunu
kullanın. Kadın sorunu sınıfsal, kültürel, ekonomik bir sorundur. Kadın tarihi,
kadın geleneği, bunların hepsi bir boyuttur. Kadınlar giderek ekonomik komünler
oluşturmalıdır. Programlarını derinlemesine ele almalıdırlar. Kadınlar da
toplantılarını yaparak benim adıma teşekkür ve şükran dileklerimi tüm kadınlara
iletmelidir. Kadınları çok gerekli görüyorum. Konferanslarınız iyi geçti, takip
ettim.
Selahattin Demirtaş: Başkanım, yeriniz değişti mi?
Biraz da sağlık sorunlarınızla direkt ilişkilidir çünkü.
Abdullah Öcalan: Hayır, değişmedi henüz, bayramda
olabilir. İnşaat bitmiş diyorlar. Evet, sağlık meselesini biraz açalım. Özal,
Ecevit, Erbakan sağlık sorunları nedeniyle süreçlerden tasfiye oldular. Bunlar
benimle ilişkide olanlardı. Şu anda gördüğünüz gibi ayaktayım. Ama bu benim
sağlık sorunum yok anlamına gelmez. Uzman hekimler geldiler, yine olabilir
bunlar tabii. Ama asıl önemli olan benim buradaki güvenliğimdir. Gladio bile
bana yönelebilir. Ben İmralı’da ölmem, öldürülürüm. Devlet burada bana ne kadar
özenli yaklaşırsa yaklaşsın, bu beni burada yaşatarak idam etmektir. Bu
öldürümdür aslında. Bir MHP’li vekil de aynen böyle demişti. Bu siyasal anlamda
bir sağlık sorunudur. Burada geçen on yıldan sonra bu artık bir öldürüm olur. Aniden
nefesim durdu diyelim, işte bu öldürümdür. Doktorlar gelip gidiyor. Üst solunum
yolları sorunları var tabii. Yaşlanmaya bağlı doğal sorunlar var. Açıkçası bir
Özal, Ecevit, Erbakan hadisesi olmamalı. Bunu Beşir beyle de konuşun, bir çözüm
bulunsun. Benim buradaki durumum, statüm rehinedir. Bir rehine ya serbest
bırakılır, ya öldürülür, ya tutulur. On beş yıl rehinelik mi olur? Bu devlet
için de bir sorundur. Bakın, beni buraya kapattılar ama her gün giderek
güçlendim, büyüdüm. Ya beni öldürecektiniz ya da böyle rehine gibi
tutmayacaksınız.
ABD’nin beni teslim etmedeki amacı provokasyondu. Ecevit
bile söyledi, “Niye teslim ettiklerini anlamadım dedi. Benim burada ölümüm yüz
yıllık Türk-Kürt savaşı demektir. Ben bunu önlemeye çalışıyorum. Bu devlet için
de önemlidir. Benim derdim dışarı çıkıp Hasso Hüsso gibi gezmek değil, tenezzül
bile etmem. Benim derdim üzerimden provokasyonlar olmasın diyedir. Apo çıkarsa
Türkler karşı çıkar deniyor. Oysa doğru anlatılırsa Türk halkının da
çıkarlarını en iyi benim savunduğum görülür. Beşir Bey “Apo çıkarsa oy oranımız
düşer diyormuş. Hayır, mesele bu değil. Yüz yıllık savaşın çıkmasını önleyelim
diyorum. Ben öyle hemen İmralı’dan çıkayım, arzı endam edeyim demiyorum. Burada
iki basın toplantısını bunun için istedim. Derdim ölümleri önlemektir. Beşir
bey bunu niye anlamıyor?
Selahattin Demirtaş: Başkanım, siz burada basın
toplantısı mı yapmak istediniz, yanlış mı anladım?
Abdullah Öcalan: Olabilir tabii. Dün heyete bunu da
önerdim. Aklı başında gazeteciler gelebilir, kamuoyu buradaki çalışmalarımla
ilgili daha sağlıklı bilgi sahibi olur. Siz yapıyorsunuz bunu gerçi, iyi de
oluyor, ama doğrudan yapmak daha etkili olur.
Heyet, biz bunu yavaş yavaş yapıyoruz diyor. Hayır, bunu
benim ağzımdan duymalı halk. Türk halkını da, Kürt halkını da ben ikna
edebilirim. Benim buradaki her günüm savaş eğrisinin biraz daha yukarı doğru
tırmanması demektir. Örneğin savaş noktası bin ise, her günüm de birdir.
Yeni yere geçmemem de bu gelgitler yüzünden olabilir.
Televizyon meselesini de böyle yaptılar. Bunlar benim sinirimi bozuyor. Ben
böyle basit tavizlerle ılımlılaştırılıp taviz verecek adam değilim. Apo şöyle
taviz versin, yeni yerine geçsin deniyor. Böyle yaklaşılırsa asla geçmem. Ev
hapsini de bu yüzden reddediyorum. Asıl benim rehine pozisyonuma son
verilmelidir. Zaten çıkarsam etrafımda bir ordu koruma olacak. Yarısı bizden,
yarısı istihbarattan falan. Ortalıkta gezecek halim yok herhalde.
Selahattin Demirtaş: Diğer arkadaşların durumları
nasıl, iyiler mi, her gün görüşüyor musunuz?
Abdullah Öcalan: İyiler onlar da. Haftada beş gün bir
aradayız. Selamları vardı size.
Selahattin Demirtaş: Siz de selam söyleyin.
Süreç Gerçekten
Kritik Bir Aşamaya Geldi
Abdullah Öcalan: Hemen sürecin kendisine gelelim.
Sorularınızla gündem oluşturmuştuk. Şimdi asıl gündeme geçebiliriz. Süreç gerçekten
kritik bir aşamaya geldi. En azından benim açımdan planlamalar nedir, ona
gelelim. Az önce karşılıklı şikayetlerden söz ettik. Karakol yapımı,
cezaevlerinden çıkan cenazeler, HES’ler, korucular vs. Bizimkilerin de buna
verdiği tepkiler göz önünde bulundurulduğunda böyle yürümez tabii. Tabii siz
Beşir beyle de görüşün. Aslında ben sürecin böyle riskli yürüyeceğini tahmin
ettiğim için Mart’taki mektuptan sonra biri size, diğer Kandil’e iki mektup
daha yazmıştım. Sakıncalı bulunup verilmemiş. Uzun süre görüşemedik zaten. Bu
bir suistimaldir dedim. AKP her şeyi tek taraflı götürmek istiyor.
Bu paralel devlet denen şeyi biraz açayım yine. Türkiye’nin
NATO’ya alınmasından bu yana üç lobi üzerinden politikalarını oluşturup hayata
geçiriyorlar. Menderes’ten beri böyledir. Sürekli komplo imal ediyorlar. Türkeş
bile gitti, eğitimini gördü. 90’ların başında Doğan Güreş Londra’ya gitti.
Dönünce “Bize yeşil ışık yaktılar dedi. Kürt tasfiyesi ondan sonra başladı.
Bunlar hep lobilerin kararıdır. Aslında önceleri Güney Kürdistan üzerinden
Yahudi lobilerinin planları var. Proto İsrail projesidir. Daha sonra
Filistin’de karar kılıyorlar. Ta Talat Paşa dönemlerinden beri etkilidirler.
Zaten onların yetiştirmesidir. Mustafa Kemal’i de kuşatıp teslim alıyorlar.
Musul-Kerkük’e karşılık Cumhuriyet diyorlar. Misak-Milli’yi böylelikle
bozuyorlar. Londra o zamanlar ağırlıklı Yahudilerin kontrolündedir. Beni de bu politika buraya getirdi. Demek istediğim bu
politika halen devam ediyor. Tarihsel arka planı iyi anlamak gerekir. Kürt
ulus-devletçiği üzerinden bütün Kürtleri teslim almak istediler, Saddam’ı da bu
yüzden tasfiye ettiler. 1950-60’lardan beri bu soykırım politikalarını
uyguluyorlar. Bu politikanın son kurbanı da benim işte.
Konferansların sonuçlarını okudum, iyidir. Tarihsel arka
planları unutmayın hiçbir zaman, oyunlara düşmeyin. Türk-Kürt kavmi arasında
800 yıllık ortaklık vardır. 1860’lardan itibaren bununla oynuyorlar, Misak-ı
Milli ile iyice bozuyorlar. Süreçle ne alakası var derseniz, işte Birinci Dünya
Savaşından beri pratikleşen bu politikalar halen devam ediyor. Türklerin bundan
yeterince haberi yok. Haberi olanları da tasfiye ediyorlar. Tayyip Beyi bu
Londra politikaları üzerinden etkiliyorlar. Ben biraz Tayyip Beye yardımcı
olmaya, demokratik bir parti olmalarını sağlamaya çalışıyorum. Çatışmaları
bitirdik diye öyle bittik, çaresizdik anlamına gelmez. Ama bu geçmişte çok
anlaşılmadı. Kandil de kendi içinde parçalandı. AKP bunu tek taraflı yorumladı.
Bunu heyetle de tartıştık. AKP halen böyle yaklaşıyor dedim. Emre Bey döneminde
bir çözüm olanağı vardı. Beş yıl içinde gerçekleşecekti. Pencewini üzerinden
haber göndermeler falan oldu. Bu arada görürseniz selam söyleyin Pencewini’ye.
Biz Emre Beyle burada görüşmeye başladığımızda Sabri,
Zübeyir onlar üzerinden bazı anlaşmalara varılmıştı. Benim de onayımı
istediler, ama yetersiz buldum, olmadı. O nedenle 156 sayfalık Yol Haritası
hazırladım, ama kabul görmedi. Yeniden çatışmalar başladı, savaş lobileri
devreye girdi. Ordunun bizimle çözüme gitmek isteyen kesimi de Ergenekon’la
birlikte tasfiye edildi. ABD yaptı bunları, yoksa Tayyip Bey bir onbaşıyı bile
tasfiye edemez. Cemaat’in savcıları eliyle bunları yaptılar. Sonra KCK
operasyonlarını da aynen yaptılar. Zaman gazetesi eliyle Cemaat PKK’nin tasfiye
olabileceğini işliyor. Bunu Beşir Beyle konuşun. Bu mümkün değil. Bunların
amacı savaşı başlatmaktır. Bir kediyle bir köpeği aynı torbaya koyup ağzını
bağlamak istiyorlar. Tarihçeyi bu kadar belirteyim, isteyen daha da
araştırabilir. Peki, bundan sonra nasıl işleyecek? İşte KCK Kongresini
yaptı. Mektubunu getirdiniz. Basit bir basın toplantısı bile bana
yaptırılmazsa, avukatlar bu biçimde tutulur ve görüşme olmazsa, aile görüşüne
ambargo konulursa, akillerle görüşme yoksa, sivil toplumla görüş alışverişi
olmazsa beni bir televizyon ve odayla mı oyalayacaklar?
Kırk-elli bin kişi ölmüş. Bunların hatırasına bile büyük
barış gerekir. Kurtuluş Savaşında bile bu bilanço yok. Otuz yıldır çatışıyoruz.
Böyle bir şey terörizm olur mu? Bu da NATO Gladio’sunun kararıdır. Biz o sıralar
Avrupa’da rahat çalıştık. Tavşana ‘kaç’, tazıya ‘tut’ politikası uyguladılar.
Sonuç Kürt-Türk ezeli düşmanlığına yol açan şeyler. Bizi terörist ilan edip el
altından desteklemek istiyorlar. Bırakalım artık bu oyunları, keselim. Söylemde
de, pratikte de bitirelim. Söylemde terörizmi bitirmeden eylemde nasıl
bitireceğiz? Beşir bey profesördür, bilmesi lazım. Kırk yıllık çatışmanın
barışı… Bundan sonra söyleminiz bu olsun. Öcalan üzerine düşeni yapıyor, temel
gündemi budur deyin. Ben ‘faşist AKP’ desem, onlar ‘cehennemin dibine kadar
gitsinler’ dese, barış nasıl olur?
Özal’la başladık. Şimdi 21. yılına girdik. Özal, Erbakan,
Karadayı “Bir yıl içinde bitirelim diyorlardı. Erdoğan’la bu çatallaşıyor.
Söylemde “Baldıran zehiri içerim diyor, “çözmek istiyoruz diyor, ama pratik
tam tersidir. Biz savaşı AKP’ye karşı başlatmadık ki. Önce Kürt feodallerine
karşı, sonra devlete karşı savaştık. Şimdi devletin temsilcileriyle burada
çatışmasızlığı barışa doğru evriltmek istiyoruz. Son görüşme dün oldu. Sonuçta
biz devletle devam etmek istiyoruz. Sayın Yetkili de vardı zaten. Sizin AKP ile
siyasi olarak sürdürdüğünüz demagojik kaçıyor biraz. Emre Bey döneminde adımlar
attık, Habur’u planladık, bir eve dönüş yasası bile çıkaramadılar. Eyleme
karışmamış olanlar bilmem nereye, diğerleri Norveç’e gider falan. 221. Madde
gibi şeyler olmaz. Emre Bey gerçekten çözmek istiyordu, ama AKP adım atmadı. Bu
lobileri o yüzden anlattım. AKP dörtte üç oranında buna yattı. Beşir bey, MİT
falan biraz daha anlıyor. Onlar da tasfiyeyle karşı karşıya kalıyor. Biz
heyetle burada anlaşabiliriz. Bayramda bir projeye başlayabiliriz. Bu proje
çalışması başlamazsa ve ben katılmazsam, Eylül veya Ekim’e kadar çekilirim.
Benim içinde olmadığım bir projeye niye imza atayım? Kırk yıllık çatışmanın barışını
yapacaksak böyle olur. Siz de öyle “Yüzde 15 çekilmiştir, geri kalanlar da
hareket halindedir gibi şeyler demeyin artık. Kandil de safça yazmış işte. Ne
gerek var? Çatışmasızlık sağlandı, yeterlidir. AKP ne istiyor? Çekilen güçlerin
yerine kendi güçlerini mi ikame edecek? Korucuyla falan. Öncü kadroları vurup
gerisini dağıtacaklar. Bu, çözüm müdür?
Sonuç, ben bu çatışmasızlık ortamını 1 Eylül’e kadar devam
ettirme taraftarıyım.1 Eylül Dünya Barış Günüdür. Onların da atamaları olacak
zaten. Uygun olursam bir mektupla da bildiririm. Sonrasında Kandil ve siz ne
yapacağınıza karar verirsiniz. AKP seçim diyor. Olur mu, yüz yıllık sorun
seçime kurban edilir mi? 1 Eylül’e kadar bu proje (paket) çalışmasını tamamlarsak,
heyetin sorumluluğu altında hükümete intikal eder. Bunu kabul ederlerse
çatışmasızlık süreci normalleşme sürecine dönüşür. Projeler hızla hükümet
üzerinden Meclise sunulur kanunlaşır. Gidiş (çekiliş) kanunsuz ve gizli oldu, ama dönüş kanunsuz
olamaz. Gidiş kanunsuz ve silahlı oldu, gizli oldu. Çözüm olmazsa dönüş de
böyle olur. Ben bir tek gerillayı bile orada öyle tutamam.15 Ekim’e kadar
gelişme olacağına dair gerillaya söz verdim. Olmazsa isterse devlet gitsin,
Kandil’le, Cemil Bayık’la anlaşsın, ben karışmam artık. Beşir beye söyleyin. Tam beş proje oldu, hepsi boşa çıktı.
Sırf bir seçim hesabına bunlar feda edilemez. Vicdanen de bunu kaldıramam.
Sabrım ancak 1 Eylül’e kadar olur. Emre bey bile “Kanun çıkmazsa ben de dağa çıkarım diyordu.
Düzenleme yapmak vatana ihanettir diyorlar. Özal da, askerler de kanun
çıkaracağız diyorlardı. Lobiler bunları cesaretlendirip tasfiyeye
heveslendiriyorlar. Bir kez daha diyorum: Bu bir oyundur, ama bu oyun 1 Eylül’e
kadar bitecek. Seçimde bir iki puan nedir ki. Gerçekte böyle bir risk de
yoktur aslında. Kanun dediğin nedir ki. Niye böyle bir yasa çıkmasın? Peki, ne
istiyor bunlar, dağılmamızı mı istiyorlar? Yoksa açıkça çatışma mı istiyorlar?
İşte benim paralel devlet dediğim bunu isteyen güçtür. Bizim ‘norm’ dediğimiz
şey çıkarsa normalleşme de olur. Dün de Beşir bey söyledi. (Yetkiliyle göz göze geldiler,
Başkan cümleyi düzeltmedi.) Aklınıza hayalinize gelmeyecek düzenlemeler var
diyordu. Ama tek taraflı olmaz. Benim içinde olmadığım bir pakete imza atmam.
Kırk gününüz var. Siz de BDP olarak hükümetle görüşün bunları.
Bir yandan da Kürdistan’ı Kürtsüzleştirme planı işliyor.
HES’ler, işsizlik, göçertme devam ediyor. Bunu Türklük adına yapıyorlar. Böyle
bir Türklük mü olur? Bin yıllık dostuna bu yapılarak Türklük inşa edilebilir
mi? Ama 1 Eylül’den sonra gerilla çıktığı gibi girer. Öyle düşük
yoğunluklu falan da değil, orta yoğunluklu savaş başlar. Kürtler zaten isyan
halindedir. Ben kontrol edemem, siz de BDP olarak edemezsiniz. Urfa normalde on milyonu besler. Ama her gün işsizlikten,
açlıktan birbirini öldürüyorlar. Ta Edirne’ye kadar marabalık yapıyorlar. Siz
de BDP olarak tedbir geliştiremiyorsunuz, güçsüzsünüz. Dün öylesine aklıma
geldi, sizinle görüşürken eleştireyim mi diye, ama vazgeçtim. Kandil’dekilere
de ne diyeyim? Cuma zaten yaşlanmış, kendini ölümüne adamış, onları da ne diye
eleştireyim dedim. Adamlar “AKP Kürt’ü yaratıyorlar. Şimdi bir de “Cemaat
Kürt’ü oluşturuyorlar. Kozmik odalarda bunları planlayıp hayata geçiriyorlar.
Ramak kalmış ki boğaz boğaza birbirimize gireceğiz.
Emre bey gibi insanlar çözüm istediler. Ama yok işte. Sonuç
olarak 1 Eylül kritik bir tarihtir. Umarım siz de demokratik bir çözüm için
katkı sunabilirsiniz. Kendisi söyledi bunları Beşir bey. Hazırlık yapıyorlar.
Ama siz de taleplerinizi bildirip ortaklaştırın. Belirttiğim sekiz esas
üzerinden sistematize edebilirsiniz. Beşir beyle tartışabilirsiniz.
Rojava için küçük bir öneri yapmak istiyorum. Bir ateşkes
yapabilirler. Ama Nusra Serêkani’ye yerleşemez. Orası Kürt bölgesidir. Özerklik
boşluk doldurmadır. Suriye devleti çekilmiş gitmiş. Boşluk var. Kendilerini
katliama açık halde mi tutsunlar, aç mı kalsınlar? Ne öyle kırmızı görmüş
boğalar gibi saldırıyorlar? PYD’yi zaten hazırlamışız, görüşmeye açıklar.
Düşmanlık da yapmıyorlar. (Türkiye olarak) Barzani’yle kurduğunuzdan daha
ilkeli ilişkiler kurabilirsiniz. Nusra’yı falan bırakmaları lazım. Ateşkes
olursa hudut kapıları açık tutulabilir. Ama o on bir madddelik gibi bir ateşkes
olmasın, o sakattır. Ateşkes olmazsa Dicle-Fırat arasında bütün güçlerini
yığarlar. Arap bölgeleriyle de ittifak yapıp Nusra’yı atarlar. Suriye
Demokratik Birliği adı altında (Kürt Yüksek Konseyinden ayrı olarak) Araplar ve
diğerlerinin de içinde olduğu birlik kurarlar. Rakka ve Halep’in kuzeyinden
başlayarak kuzeye doğru bir birliği oluştururlar. İki şey üzerinde çalışırlar.
Esad’la ya da ÖSO ile ateşkes ve çözüme gidebilirler. Bu şekilde iki tarafı da
çözüme zorlayabilirler. Bu durum Suriye’de çözümün önünü açabilir. Bu politika
Türkiye’nin de çıkarınadır. Salih Müslim de öyle ikide bir sadece Kürtler adına
açıklama yapmasın, birlik adına konuşsun.
Türkiye’deki çözüm Suriye’deki, Suriye’deki çözüm
Türkiye’deki çözümdür. Umarım bunu hayata geçirebilirler. Afrin ve Azzaz’da
Türkmenler ve Süryanilerle de görüşsünler. Miraç’ı şahsen tanırım, ne kadar temizdirler şimdi,
bilmiyorum. Durumları uygunsa bu çatışmaları durdurmak için onları da birliğe
davet edebilirler. Bu birlik Esad’ı da zorlar ve Suriye’yi bu bataklıktan
çıkarabilir. İki tarafı da zorlayarak Cenevre Konferansına kadar Türkiye’ye de
tekrar itibar kazandırabilir. Bu Türkiye’nin de yararına olur. Yirmi yıllık
Suriye tecrübem var. İkinci bir Irak çıkarmak istemiyorlarsa bunu yapmalılar. Demokratikleşme projesinin diğer maddelerine gelirsek, yüzde
7 seçim barajı ve hazine yardımı olabilir. Biz yine de yüzde 3’te ısrar ederiz.
Yüzde 7’yi geçen partilere hazine yardımı da mı öngörülüyor?
Selahattin Demirtaş: Bizim önerimiz yüzde 1’i geçen
bütün partilere aldığı oy oranında hazine yardımı verilmesidir. Sonuçta bunlar
vatandaşın parasıdır. Bu yıl üç parti 350 trilyonu kendi arasında
paylaşacaklar. Seçim zamanı da iki katını alıyorlar. Hükümet de bu konuda sorun
çıkarmayacak gibi duruyor.
Abdullah Öcalan: Öyle mi diyorlar? Peki, olabilir
tabii. Siyasi Partiler Yasasında partiler arası ittifak mümkün hale gelebilir,
eşbaşkanlık yasal statüye kavuşabilir. Esas şey anayasayı ilgilendiriyor tabii.
Burada kilit üç kavram var bence. Milliyet, bölge, kültür. İspanya Anayasası da
böyle çözüyor. Bizde şöyle formüle edilebilir belki: Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşunda esas pay sahibi olan ve belli bir tarihsel ruhu paylaşan, bölgesel
milliyetler ve kültürler şeklinde kendini günümüze kadar taşıyan toplumsal
yapıların kendini her türlü örgütlemesi anayasal güvence altındadır.
Daha iyi formüle edilebilir tabii. Bölge yerelliktir. Kültür
Alevilik, tarikat, cemaatler vb’dir mesela. Cemevi anayasa işi değildir zaten.
Cemaat işte kendini illegal örgütlemiş, Türkiye’nin ikinci büyük gücüdür
deniyor. Ama ne Başkanı belli, ne yönetimi, ne karar mekanizmaları. İstihbarat
örgütleri bu illegal yapıya ne diyorlar bilmiyorum tabii. Ben diyorum ki,
bunlar da kendine bir isim verip legalleşsin, çalışmasını böyle sürdürsün.
Milliyete gelince, sadece Kürtlük değil, azınlıklar da var.
Kendilerini istedikleri gibi örgütlerler. Herkesin sivil toplum şeklinde bir
meclisi olur. TÜSİAD’ın var, bilmem KESK’in var, binlerce bunun gibi meclis var
da, neden toplumların meclisleri olmasın? Ben bütün Kürtlerin tek meclisi de
olsun demiyorum. Ama örneğin BDP’li Kürtlerin bir meclisi olur. Burkay falan
federal çözüm deyip Kürdistan’a sınır çiziyorlar. Bu sınırı nerede başlatıp
nerede bitireceğiz? Bizimkisi sınırları esas almaz. İstanbul Kürt’ü de, Hakkari
Kürt’ü de girer buna. Bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu niye bir tek çözüm
geliştirmez ki iki yıldır? Yedikleri paralar haram olsun bunlara. Beş bin Rum,
elli bin Ermeni kalmış zaten. Bunların birer meclisi olsa ne zararı olur? Yoksa
biz de Barzani gibi ulus-devlete yönelebilirdik, ama bu savaşsız olmaz.
Selahattin Demirtaş: 19 Ağustos’ta Hewlêr’de Ulusal
Konferans toplanacak ve ilk toplantısını yapacak. Yarın da Hêwler’de bir
hazırlık toplantısı olacak. Biz de Ahmet beyle birlikte buna katılacağız.
Arkadaşlar bu konferansa yazılı bir mesaj göndermenizi istiyorlar. Önerileriniz
varsa iletmenizi bekliyorlar.
Artık Savaş Lobisi
Devrededir Diyeceğiz
Abdullah Öcalan: Amed Konferansı mesajı oldukça iyi
hazırlanmıştı. Bunu biraz daha geliştirip, özellikle Misak-ı Milli meselesini
doğru bir şekilde anlatıp metne yerleştirerek diğer aktarımlarım çerçevesinde
bir metin hazırlayabilirsiniz. Bu konferansların alt konferansları şeklinde ekonomi
konferansı yapılabilir. İktisat kongresi olabilir. Talan ekonomisine karşı
alternatif ekonomik modeller geliştirmelisiniz. Bir Ekonomi Konseyi
oluşturulabilir. Diyarbakır Sanayi Odası katkı sunabilir. İktisat ve
demokrasiyi birlikte ele almak gerekir. Demokratik ekonomik komünler
kurulabilir. Arazinin toplulaştırılması, kolektif çalışma birlikleri… Bunlara
çözüm bulamazsanız parti olamazsınız.
Mezopotamya toprakları herkesi besleyebilir. Ahlaklı tüccar
ve işadamlarıyla çalışabilir. Şimdiden inisiyatif alıp proje geliştirmelisiniz.
Şantiye yakmasınlar falan diyorlar ya, işte böyle olursa yakmalar da olmaz.
Birlikte anlaşarak yatırımlar yapılsın. Bunun ne zararı olur ki. Belediyeler
ileride bu politikaları hayata geçirmelidir.
Yine normalleşme sürecinde alt-üst kadro ayrımı yapmadan,
eve dönüş yasası çıkarılmalıdır. Eyleme karışmamış üst kademe hariç,
militanlara af falan diyorlar. Aslında eyleme karışmamış olanlar zaten üst
kademedir. (Gülerek) Cemil Bayık eyleme mi karışmış? Ben hayatımda elime
tabanca bile almadım. Böyle çelişki mi olur? Eylemi yapan zaten alt kademe
militandır. Ondan sonra yavaş yavaş Maxmur’dan, Avrupa’dan gelişler olur. Kanun
çıkarsa ilk grubu 15 Ekim’de Xabur’dan getiririz. Olmazsa nasıl çıkmışlarsa
öyle geri dönerler.
Şu anda tartışılması gereken sorun çıkışlar değil dönüştür.
Nasıl dönülecek? Yüz binler nasıl dönecek? Bunların Kandil’de beklemesi kırk
kat daha fazla tehlikelidir. Bunlarda zeka da yok. Tayyip Bey iki ay bile
dayanamaz. Hele bir de Suriye’ye girerse yirmi bin de orada var. Nasıl baş
edecekler? Şehirlerde de milisler var. Böyle olursa beni sorumlu tutamazsınız.
Sayın yetkili, isterseniz öldürün. Öyle tek taraflı, bilmem kimin hazırladığı
projeyi onaylamam ben. Şehitlik oluşturma, asayiş birimleriyle ilgili de Beşir beye
şunları söyleyin, kendisiyle güvenlik konularını da tartışabilirsiniz. Aslında
bir Güvenlik Konferansı da yapılabilir. Ümit Cizreli mi nedir, öyle biri var.
Bu konularda uzmandır sanırım. Çağırıp tartışabilirsiniz. Genelde Türkiye’nin,
özelde Kürtlerin güvenliği nasıl olacak?
Tabii güvenliğimizi JİTEM’e teslim edecek halimiz yok. Utah
merkezli akademilerin yönlendirdiği emniyete de teslim edemeyiz. Eğer Kürt
sivil toplumu olacaksa, öyle asayiş birimleri şeklinde değil, ama belediyelere
bağlı köy ve mahalle güvenlik birimleri olabilir. Emniyet ve jandarmanın
yetkilerinin bir kısmı bunlara devredilir. Yerel güvenlik yerele bırakılır.
Barzani gibi ordumuz olsun da demiyoruz. Türk ordusu makul düzeyde Kürdistan’da
üslenebilir. Mesela Diyarbakır Emniyeti neredeyse her şeyimize karışıyor. Ne
gerek var?
Dil meselesi de sivil toplumla bağlantılıdır. Kürtler hem
Türkçe hem de Kürtçe eğitim yapabilirler. Kürt sivil toplumu kendi politikaları
çerçevesinde bunları yapabilir. En makulü budur.Tek başına Kürtçe resmi dil
olsun denince yanlış anlaşılıyor. Ay yıldızlı bayrak da olur, Kürtlerin zaten var olan
renkleri ve sembolleri de olur. Sivil çözüm böyle olur ancak. Kırk yıllık
çatışmanın barışı da ancak böyle olur. Dağdakiler inecek, mahkumlar çıkacak, köylüler geri dönecek.
Barış anlaşmasının sonuç maddeleri de böyle olur. Bunlar hep ileride ele alınması
gereken konulardır. Yani demokratik çözüm yasaları ve barış yasaları şeklinde
iki kategori. Bunlar olmazsa alternatifsiz değiliz. Bizi öldürebilirler
de. Beni de burada öldürebilirler. Çünkü artık savaş lobisi devrededir
diyeceğiz. Kent ayaklanmaları olur, gerilla elli bin kişiyle gelir ve
korkunç olur. Ben yirmi yıldır bunu önlemeye çalışıyorum. Ama bunlar habire
devleti ele geçirmeye çalışıyorlar. Devlet öyle bir şey değil ki. Bunlar deveyi
hamuduyla beraber götürmeye çalışıyorlar. Tamam, biz devlet de istemiyoruz, ama
her şey benimdir de deme. Kadına bile üç çocuk yap diyebiliyor. Taksim-Gezi işte bunun
sonucudur. Kürtler tek başlarına kalsalar bile savaşırlar. Gerekirse
Suriye’dekiler elli bine ulaşır. Tehdit olarak söylemiyorum. Madem devlet düzenleyici
bir mekanizmadır. O halde niye ele geçirmeye çalışıyorsun? Bir başka konuya geçelim. Mektupta Genel Başkanlık Konseyi
yanlış düzenlenmiş. Vahim bir hata var, heyet de incelemiş. Cuma, Karayılan,
Karasu falan var. Bunların hepsi zaten başka yürütme organlarının başıdır,
sorumlusudur. Oysa Başkanlık Konseyi yürütmeyi denetleyecek. Peki, bunlar
kendilerini mi denetleyecekler? (Gülerek) Biraz devlete benzemişler. Başkanlık
Konseyi dışarıdan çizgiyi denetleyecekti. Başkanlıkla çelişme varsa uyarıcı olacaklardı.
Selahattin Demirtaş: Ama biliyorsunuz, Kongredeki
tartışmalar ve seçimler sonrasında görev aldılar.
Abdullah Öcalan: Seçilmişler, ama ben şimdi nasıl
müdahale ederek düzelteceğim? Sizin öneriniz var mı? Aslında benim
yardımcılarım olduğu için ben atama yapabilirim, sorun olmaz. Eleştiri
temelinde iletin. Yeniden düzenleyeceğim, önerilerini yapsınlar. Cemil kalacak.
Karayılan, Karasu ayrılması da olmaz ki. Ali Haydar da ideolojik alanda
herhalde. Sabri de daha yoğun bir siyasi çalışmadadır. Kadınlar da var tabii.
Sozdar Avesta Nuriye Kesbir’dir, ama Elif Pazarcık’ı çıkaramadım.
Pervin Buldan: Sizinle kalmış sanırım, tanırsınız.
Abdullah Öcalan: Öyle mi? Hatırlarım o halde.
Önerilerini alırsınız, bu konuyu yeniden tartışırız.
Benim geçmişte Kandil’e esas eleştirilerim savaş tarzına
yönelikti. Heyetle konuştum. Savaş yeniden başlarsa benim tarzım farklıdır. Bir
Halkı Savunmak kitabımda var eleştirilerim. Öyle kale tarzı karakollara o kadar
gerilla sürülür mü? Ocak ayında mıydı, 14 gerilla kaybı oldu. Biz tam da burada
görüşürken. Bu savaş tarzına dair ciddi kuşkularım var. Bu çizgi çözüm değil
kaos geliştirir. Tabii bütün arkadaşlara başarı diliyorum, sağlıklı olsunlar. Halk için de şunları söyleyeyim: Bu sürece önemli destek
sağladılar. Benim adıma teşekkür ve şükran toplantıları yapılabilir her yerde.
Destek oldukları sürecin aşamaları ve riskleri anlatılabilir. Eylül’e kadar her
yerde yapılabilir. BDP’ye ilişkin önerimi tartışıp siz karar verin. Kadınlar için de önceki şeyleri tekrar ediyorum. Yüksekova’dan bazı analar ve gençlerin bazı mektupları çok
dikkatimi çekti. Oraların ayrı bir yeri var tabii. Hakkari bölgesi için
söylüyorum, sizin de seçim bölgeniz tabii. Özel toplantılarda selamlarımı
söyleyin. Özgürlüğü diğer bölgelere göre daha iyi anlamışlar. Çok da vahşice
uygulamalarla karşılaştılar, çok fedakarlar.
Selahattin Demirtaş: Televizyon çalışanlarının size
özel selamları vardı. Buraya her gelişimizde Baki Gül ve Erdal Er mutlaka
ararlar, yakından takip ediyorlar. Selamları da var tabii.
Abdullah Öcalan: Siz de televizyondakilere
selamlarımı söyleyin. Sayın Baki’yi yazılarından da takip ediyorum,
beğeniyorum. Daha üst görevlerde başarılar diliyorum. Araştırmaları, JİTEM,
Gladio vb. tespitleri iyidir. Selamlarımı söylersiniz. Günay’a da selam söyleyin.
Takip ediyorum. Avrupa’da Konseyi önünde nöbet tutanlara da özel selamlarımı
iletin. Avrupa’daki bütün arkadaşlara, Remzi’ye selamlar ve
başarılar. İran’da PJAK’a selamlar. Güney’de PÇDK’ye selamlar. Sayın Barzani’ye,Talabani’ye selamlarımı iletin. Neçirvan’a da selamlarımı söyleyin. Onun babası İdris’le biz
ilk bu işe başladık. Aramızda 11 maddelik bir protokol yapmıştık. Çalışmalarını
takdir ediyorum, beğeniyorum. Nuşirvan’a, Zahmetkeşanlara, İslami Hareketlere de
selamlarımı söyleyin. PYD’ye selamlar. BDP yönetimine de selamlar.
Selahattin Demirtaş: Kamuoyuna dönük bir mesajınız
olacak mı Başkanım?
Abdullah Öcalan: Evet, yine yazılı bir açıklama
olabilir değil mi?
Selahattin Demirtaş: Dönüşte yapabiliriz.
(Yaptığımız yazılı açıklamayı not aldırdı.)
Abdullah Öcalan: Heyetten diğer arkadaşlar da gelse
iyi olur tabii, Ahmet bey falan.
Yetkili: Onun taziyesi vardı.
Abdullah Öcalan: Başsağlığı dileyin, gelmesini
isterim. Sağlığında bir daha görmek isterim. Üzülmesin, onu hiçbir zaman kırmak
istemedim.
Yeni partinin eşbaşkanlığı için Ertuğrul ile Sabahat
olabilir. Öneridir tabii, kesinlikle dayatma değildir.
(Demirtaş’a dönerek) Size de teşekkür ediyorum tabii.
Kendinizi biraz daha geliştirebilirsiniz, formasyonunuz biraz eksik.
Tamamlarsanız bütün Türkiye için iyi bir siyasetçi olursunuz. Devlet de sizi
biraz toy buluyor.
(Pervin’e dönerek) Arkadaş da oldukça değerlidir. Kişilik
olarak değerli bir insansınız.Çok fedakar bir insansınız. Takdir ediyorum.
Çalışmalarınız, çabalarınız takdire değerdir. Sizi bu sefer iyi gördüm. Bu
takdir edilecek bir durumdur.
Pervin Buldan: Teşekkür ederim Başkanım.
Abdullah Öcalan: Yok, teşekkür etmenize gerek yok,
ben gerçekleri söylüyorum. Benim Demokratik Ulus Çözümü adlı kitabım sanki
başkası yazmış gibi hayran olduğum bir kitaptır, onu okumalısınız.
Pervin Buldan: Okumaya başladım Başkanım.
Abdullah Öcalan: Kandil’deki arkadaşları kutluyorum,
Besê’yi kutluyorum, takdir ediyorum. Hacer’i kutluyorum, ona da selamlar.
Konsey için öneri bekliyorum. Yeni gerilla adaylarına selamlar.
Selahattin Demirtaş: Siz de diğer arkadaşlara
selamlarımızı söyleyin.
Abdullah Öcalan: Tamam, iletirim. Hasta tutuklular
önemlidir. Bakana söyleyin, zaten kanun var. Niye son nefeslerini dışarıda
almalarına izin verilmiyor? Bu konuyu takip edeceğim.
Heyet: Tamam Başkanım. Görüşmek üzere. Herhalde
bayramda görüşürüz.
Abdullah Öcalan: Görüşürüz umarım.
21 Temmuz 2013
KARANLIK DEHLİZLERİN KİLİTLERİNİ AÇARAK YÜRÜYORUM
Abdullah Öcalan: Tekrar hoş geldiniz.
Heyet: Hoş bulduk Başkanım. Nasılsınız, sağlığınız
nasıl?
Abdullah Öcalan: İyi olmak zorundayım. Benim gibi
Önderlik durumunda olan kişilerin iyi olmak dışında seçeneği yoktur. Sizi en
son televizyonda izledim. Benimle ilgili bazı şeyleri de merak ediyorlar,
bunları daha sonra konuşuruz. Ben 11 maddelik bir gündem oluşturdum. Bu HDP-BDP
tartışmaları da benim için küçük bir başlıktır, onu da konuşuruz. Suriye’yi
konuşuruz biraz. Kimdir bunlar, bu saldıranlar? Heyetle de bunları biraz
konuştum.
Selahattin Demirtaş: Daha çok da El Kaide’ye bağlı gruplardır,
El Nusra en aktif saldıran gruptur. Parçalıdırlar, zaman zaman ÖSO’yla da
çatışmaları oluyor. Çeşitli ülkelerden gelip silahlanıyorlar.
Abdullah Öcalan: Anlaşılıyor, şimdi sizin
aktarımlarınızı alayım, sonra konuşacağız bunları.
Selahattin Demirtaş: KCK’nin üç sayfalık el yazısı
bir mektubu size ulaşmış olmalı
Abdullah Öcalan: Evet, aldım.
Selahattin Demirtaş: Yüz yüze de görüştük, selamları
vardı, sağlıkları ve moralleri iyiydi.
Abdullah Öcalan: Kimlerle görüştün?
Selahattin Demirtaş: Cemil Bayık, Besé Hozat, Elif
Pazarcık ve Sozdar Avesta arkadaşlarla görüştük.
Abdullah Öcalan: Sozdar Êzidi olandı, değil mi?
Gerçek adı şeydi…
Selahattin Demirtaş: Nuriye Kespir.
Abdullah Öcalan: Evet, Nuriye Kespir’di, Elif
Pazarcık’ı çıkaramadım bir türlü.
Selahattin Demirtaş: Aslında Önderlik sahasında
sizinle kalmış. Daha çok gençken Pazarcık’tan ilk katılan grupla birliktedir.
Yakalanıyor, sonra sizin yanınıza geliyor.
Abdullah Öcalan: Fotoğrafını görsem mutlaka
hatırlarım, siz de hepsine selamlarımı söylersiniz.
Selahattin Demirtaş: Kandil’deki arkadaşlar işlerin
bu tarzda yürümesinin imkanının olmadığını, herhangi bir adım atılmadığını,
üslubun bile değişmediğini, yol haritasının ortaya çıkmadığını, tek bir somut
belge ve tutanağın olmadığını, bu nedenle zorlandıklarını belirtiyorlar.
Zihniyetin değişmediğini, dostların bile “Siz bu kadar riski nasıl aldınız?
diye hayretle yaklaştıklarını belirtiyorlar. Önderliğimizin belirlediği 1 Eylül
tarihinin kendileri açısından şantaj olmadığını, ciddi olduğunu herkesin
bilmesini gerektiğini iletiyorlar.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Tamam, konuşacağız
bunları.
Selahattin Demirtaş: Suriye’de savaş ağırlıklı olarak
Kürdistan’a Rojava’ya kaydırılmak isteniyor. Şam ve Halep’te zorlanan
muhalifler ve özellikle radikal dinci gruplar Kürdistan’da üslenebilmek için
saldırıyorlar. İsa Hüso suikastını biliyorsunuz.
Abdullah Öcalan: Evet duydum, tanışıyormuşuz sanırım.
Nasıl olmuş?
Selahattin Demirtaş: Rejim ve KDP işi olabilir
deniyor. Yine Salih Müslim’in Türkiye ve İran ziyaretleri oldu.
Abdullah Öcalan: Ne diyorlarmış PYD’ye?
Selahattin Demirtaş: Türkiye PYD’nin Suriye
muhalefetiyle birlikte hareket etmesini istiyor. Muhalefetin bayrağını
kullanmasını istemişler, üçüncü çizgiyi sonlandırmak istiyorlar. Buna karşılık
da sınır kapıları açılacak, Türkiye de oradaki yapıyla ilişki geliştirecek.
İleride muhalefetle birlikte çözüm olunca Türkiye itiraz etmeyecek.
Abdullah Öcalan: Şimdi tabii devlet kendisini
çatışmaya zorlayan durumların farkında değil. Reyhanlı gibi Qamışlo ve
Resulayn’a doğru aynı şeyleri kaydırmak istiyorlar. Bunu kararlaştırmışlar.
Barzani de Türkiye ve Suriye üzerinden hamle yapmak, El
Parti’yi hakim kılmak istiyor. Suriye rejiminin de hesabına gelir bu. Semelka
hududunun kapatılması, peşmergenin yığılması falan… Barzani’yi çok ciddi
uyarmaları gerekir. Misliyle karşılık veririz denmeli. İsa Hüso olayı Sakine
Cansız’ın katledilmesi gibidir. Dedikleri gibi de olmuş olabilir belki.
Araştırıp çıkarmalılar. Ailesine başsağlığı dilersiniz.
Rojava’dakiler ilkeli yaklaşmalı. İsveç gibi kantonlar,
demokratik özerk bölgeler olur. Hangi rejim olursa olsun, özerk yönetimler
olacak artık. Başka çözüm yok. Suriye’de öyle homojen bir yapı ve yaşam mümkün
değil artık.
Sizin de burada ‘hükümet adım at’ kampanyanıza bir anlam
veremedim. Devlet mi partiye (AKP’ye), parti mi devlete dayatmalarda bulunuyor,
anlaşılacak artık, çözeceğiz.
Sanıyorlar ki biz siyasetten anlamıyoruz. Verdiğim tarihler,
ürettiğimiz sloganlar, hepsi stratejik sürecin parçalarıdır. AKP bu tarih
vermeyi bir dayatma olarak görüyormuş, rahatsızmış. Peki, biz AKP’nin keyfine
mi bırakalım?
Hewlêr’dekiler de bu konferansı bir oyuncak gibi görmekten
çıkarırlar, umarım hepsi ciddileşir. Halka karşı saygısızlık olur, tarihten
anlamamak olur. Barzani’ye de fazla katkı getirmez.
Selahattin Demirtaş: Konferans ayın 24’ünde
planlanmıştı, ama yetişmeyecek herhalde, 15 Eylül’e ertelenecek. Mesajınız
üzerinde çalışıyorum. Önerileriniz varsa onları da şimdi alabiliriz.
Abdullah Öcalan: Konferansa üç önerim olacak, bir
mektup şeklinde iletirsiniz.
Konferansa eşbaşkanlık öneriyorum. Geçici olabilir. Mesut
ile Leyla olabilir. Leyla’ya gidin, selamlarımı söyleyin. Ciddi ve disiplinli
olacaksa, örgütlü olacaksa görev alabilir. Geçici bir eşbaşkanlık bu şekilde
başlayabilir.
Geçici bir Yürütme Kurulu olabilir, yirmi-otuz kişilik
olabilir. KCK’ye benzeyen bir tarzda olabilir.
KNK Brüksel’den Erbil’e taşınarak merkezi karar organı
olabilir.
Selahattin Demirtaş: Zaten hazırlık toplantılarında
KNK’nin durumunu konuşanlar da oldu. İki kongre aynı anda olur mu dediler.
Abdullah Öcalan: İkisi birden kongre olmaz tabii. Ya
kaynaşırlar ya da KNK bir karar gücü olarak kendini örgütler. Kendileri karar
versinler artık. Kuzey-Güney dengesi için bu eşbaşkanlık iyi olur, Rojava ve
Doğu’yu da tatmin eder. Leyla ciddi yaklaşmazsa başkasına bakılır. Diplomasi
artık ortak yapılır. Örneğin Barzani artık Türkiye’ye öyle tek başına gitmez.
Her parti ayrı ayrı gelip de görüşmez, arabuluculuk talebinde bulunmaz. Misak-ı
Milli Komitesi olur, Ekonomi Komitesi olur Eğitim, Kültür, Savunma ve Güvenlik
Komiteleri olur. PKK, KDP, PYD, KYB ayrı ayrı olan kuvvetlerinin ortak bir
koordinesi olur.
Selahattin Demirtaş: Hükümetle on beş gün kadar önce
görüştük. Adalet Bakanıyla görüştük. Aslında Beşir Beyi de bekliyorduk, ama son
anda işi çıkmış, gelemedi. İkinci aşamaya dair ciddiyet görmediğimizi
belirttik. Sert bir şekilde eleştirilerimiz oldu. Paketi biz henüz göremedik,
kendileri çalışıp tamamladıktan sonra bizimle ve sizinle paylaşacaklarını
ilettiler. Yakın zamanda bekliyoruz artık. Pratik ilerlemenin olması gereken
dönemdeyiz. Bu arada yeni yerinize yerleştiniz mi, yoksa görüşme için mi
buradayız?
Abdullah Öcalan: Evet, bugünden itibaren burada
kalacağım artık. Her ayrılık acı getirir aslında, daha şimdiden eski hücremi
özledim. (Oturduğu yerden pencereden dışarı eğilip bakarak Yetkiliye sordu)
Eskiden bu duvarın üzerinde tel örgüler vardı. Aslında iyiydi, taşın ve çöpün
gelmesini engelliyordu, çıkarmışlar.
Yetkili: İstenirse yapılır.
Abdullah Öcalan: Evet, başka var mı?
Selahattin Demirtaş: Şerko Bêkes hayatını kaybetti.
Abdullah Öcalan: Evet duydum, çok üzüldüm. Ailesine
başsağlığı dilersiniz.
Selahattin Demirtaş: Sizin için şiirleri vardı.
Ayrıca son kitabını imzalamış, size göndermek istemiş ama kısmet olmadı. Biz
ulaştıracağız size.
Abdullah Öcalan: Tamam, iyi olur.
Selahattin Demirtaş: Diyarbakır, Mardin, Silivri,
Kandıra, Sincan Cezaevlerini gezdik. Bütün arkadaşların size selamları var.
Moralleri iyiydi, gelişmeleri yakından takip ediyorlar.
Abdullah Öcalan: Hatip Dicle yaşlanmış mı? Nasıldır?
Kitap falan yazıyor mu?
Selahattin Demirtaş: Biraz yaşlanmış. Çok selamları
vardı. Bir şeyler yazmaya çalışıyor. Annesini kaybetti, biliyorsunuz.
Abdullah Öcalan: Evet ya, başsağlığı dileyin. Ne
kadar ölüm varsa benim adıma yakınlarına başsağlığı dileyin mutlaka.
Selahattin Demirtaş: Hasta tutuklularla ilgili ciddi
bir gelişme katedilmedi maalesef.
Abdullah Öcalan: Bunlar ne yapıyorlar, anlamıyorum.
Hepsinin cenazesini çıkaracaklar içerden. Çok yanlış yapıyorlar, Bakanlığın
elinde değil falan diyorlar. Olmaz böyle.
Selahattin Demirtaş: Bir de BDP-HDP seçim
tartışmaları vardı. HDK’nin yazılı bir raporunu elden getirdik, onu size
verelim. Kendilerine dair kapsamlı bilgilendirmeler var.
Abdullah Öcalan: Tamam, buna sonra kısaca
değineceğim. Sizinki bittiyse Pervin hanımı dinleyelim.
Pervin Buldan: Başkanım, Selahattin beyin
aktarımlarından farklı olarak Adalet Bakanı ile yapılan görüşmeye ben de
katıldım. Ayrıca Beşir Atalay ile bir telefon görüşmesi yaptım. Bundan sonra
yapacağımız görüşmelere katılacağını ifade etti.
Abdullah Öcalan: Kandil’e birlikte mi gittiniz?
Pervin Buldan: Ben Kandil’e gidemedim. Hakkari ve Iğdır’a
gittim. Sizin selam ve şükranlarınızı hem Hakkari hem de Iğdır halkıyla
paylaştım. Hakkari, Yüksekova ve Oramar’a gittim.
Abdullah Öcalan: Ha evet, Hakkari’deki konuşmanızı
televizyonda izledim. Çok coşkulu geçti, değil mi? Sizde bayağı iyi ve güzel konuşuyorsunuz.
Etkili bir konuşmaydı. İzledim.
Pervin Buldan: Evet Başkanım, oldukça coşkuluydu.
Bayramda da Iğdır’a gittim, selam ve şükranlarınızı Iğdır halkıyla da
paylaştım.
Abdullah Öcalan: Siz Oramarlı mısınız?
Pervin Buldan: Ben doğma büyüme Hakkariliyim, Savaş
Oramarlıydı.
Abdullah Öcalan: Hangi aşiret?
Pervin Buldan: Oramar aşireti.
Abdullah Öcalan: Doski aşireti de var, değil mi?
Pervin Buldan: Evet, Esat Canan’ların aşiretidir.
Abdullah Öcalan: Zeydanlar hangi aşiretti?
Pervin Buldan: Pinyaniş aşireti.
Abdullah Öcalan: Sizin aşiret hangisi (Baba tarafını
sordu)?
Abdullah Buldan: Babamların aşireti yok. Araptırlar.
Abdullah Öcalan: İlginç.
Pervin Buldan: Annem Yüksekovalı. Savaş ile teyze
çocuklarıyız. Anne tarafından akrabayız.
Abdullah Öcalan: Iğdır Belediye Başkanı tutuklu,
değil mi? Kaç yılı var?
Pervin Buldan: Evet, M. Nuri Güneş tutuklu. İki
buçuk, üç yılı var Başkanım.
Abdullah Öcalan: Evet, Mehmet Nuri Güneş de paralel
devletin kurbanı oldu. Suçsuz bir şekilde yatıyor cezaevinde. Selam söyleyin.
Abdullah Öcalan: KCK’ye birileri “Siz nasıl
sabrediyorsunuz demişler. Doğru demişler. Ancak ben bu konularda çok da
sabırsız değilim. Öyle anlaşılıyor ki AKP, BDP, Kandil, hatta biraz da devlet
benim durumumla ilgili olarak tam anlamamışsınız. Benim büyük sabrım olmasaydı
bu süreç de biterdi. Tasfiye planı hayata geçirilmek istendi, ama sabrettim.
Beşir beyle de bunları konuşun. İki ay siz ve aile gelmediniz, ama heyet
geliyordu o arada, süreç bu nedenle yürüdü. Kandil’in de, sizin de hatalarınız
oldu. Bu gibi durumlarda çok dikkatli olmalısınız.
Bakın, Ermeni meselesinde Talat Paşa ile iki Ermeni
milletvekili bir gece önce sabaha kadar eğlenceli bir gece düzenleyip beraber
oturuyorlar. Ama sabah tıpkı sizin KCK operasyonlarına benzer tutuklamalar başlıyor.
Tarih 24 Nisan’dır. Sizinki de 14 Nisan. Burada bile benzerlik var.
Ermenilerden iki bin kişiyi alıyorlar, sizde on bin kişi alındı.
Biz bir zamanlar Emre beyle konuşuyorduk, onu bile bir ara
buraya sokmadılar. Sonra öğrendim, komutanın adı Levent Ersöz’müş. Hakkari’deki
köylü katliamlarından Roboski’ye kadar tümüyle tasfiye operasyonlarının
parçalarıydı. Son aylarda bunlara çok yoğunlaştım. “Sakine ile başlarız, sonra
diğerlerini vururuz diye Başbakanın önüne götürmüşler. Baransu “Yirmi iki önder
kadro tasfiye olur, iş biter diye yazdı. Cemaat’in içinde Şikago, Utah ve
Brüksel’de etkili olanlar var. Sonra mali operasyonlar, terör listeleri, hepsi
aynı merkezlidir. Oslo’daki gibi bu süreci de baltalamak istediler, ama sabırlı
oldum. İşte televizyonda size de Cemaat-Hükümet gerilimini soruyorlar. İktidarı
ele geçirme yarışıdır. Başbakanın önüne şunu getiriyorlar: Tasfiye mümkünken
neden görüşüyorsun? Geleneksel vekalet savaşı sürdürmek istiyorlar. Türk’ü
Kürt’e tasfiye ettir, Kürt’ü de Türk’e saldırt, isyan ettir dayatması! Şeyh
Sait, NATO, Menderes, 6-7 Eylül olayları, sağ-sol çatışması hep bunun
örnekleridir. Bu proje halen yürürlüktedir. Onun için sabrettim. Benim buraya
getirilmem de aynıdır, siyasi çözümde rol oynamamam, Apo-PKK bitti demek içindir.
AKP şimdi tek taraflı paket hazırlıyor. Bunun nihai sonucu
çatışmadır. Tayyip beye “İşte böyle yaparsan devlet taviz vermiş olur. PKK’yi
tasfiye etmek mümkün, birkaç bombalama yaparsan olur deniyor. Bu tam bir
tuzaktır. Yirmi yıldır bu sürecin içindeyim, biliyorum. Sayın Başbakan, çözümü
değil çözümsüzlüğü, barışı ve silahsızlanmayı değil büyük savaşı dayatmış
olursun.
Türk-Kürt savaşını dayatıyorlar. de düşününce bu köy
yakmalar, faili meçhuller falan Türk milliyetçisiyim diyenlerin yapmaması gereken
şeyler. Amed zindanında yapılan insanlık dışı şeyler. Oraya bakın, orada
sınırsız bir Kürt düşmanlığı, karşılığında da sınırsız bir Türk düşmanlığı
yaratma niyeti vardır. Hakikat Komisyonları biraz da bunun için lazımdır.
Öldür, ama niye bu insanlık dışı yöntemi kullanıyorsun? Amaç nefret uyandırmak.
Kurşuna diz, bunun bile bir mantığı vardır. Ama onurunu kırıyor. Ucu JİTEM’e,
gladioya, paralel devlete kadar dayanır. Geldiğimiz nokta ‘tavşan kaç, tazı
tut’, iti ite kırdırma politikası. Heyetle görüşme yaptığım sırada bile Hakkari’de köylü
katliamı yaptılar, heyet bile şaşırdı.
Yetkili: Heyet görüşürken tersinden de yaptılar.
Malatya Savcısı Müsteşara soruşturma açtı.
PKK İçeride ve Dışarıda
Tarihin En Büyük Savaş Potansiyeline Sahiptir
Abdullah Öcalan: Evet, otuz üç asker olayına kadar
böyledir. Sonuç olarak birileri yüz yıllık bu vekalet savaşını istiyor. AKP’ye
gelişleri ise ilginç. AKP’nin içi biraz karışıktır. 2012’de bitirecektik,
ortaya MİT çıktı, diyalog kurdu. Bizim de diyalogumuz elde kaldı. Sizin ve
Kandil’in raporlarında belirttiği şikayetler, Reyhanlı olayı, Gezi olayları ve
daha bilmediğimiz yüzlerce olay… Hükümete “Bak, işte terörle başarılı mücadele
varken ne diye görüşüyorsun? dediler. Sayın Beşir Atalay’a söyleyin, net tavır
koymalıdır.
Bir de benim için basit bir araç olarak kullanma iradesi
olmasın. Ben araçsal değil stratejik bir önderliğim. Mezara girsem bile bu
böyledir. Yasaları bile ben yararlanmayayım diye bana göre düzenliyorlar. Sayın
Yetkili, sonuçta bu Apo siyasette rol oynamamalı demeye getiriyorlar. Hürriyet,
Zaman gazeteleri falan ‘teröristbaşı’ deyip böyle bir imaj yarattılar. Türkler
“Apo’yla olmaz , Kürtler de “Apo’suz olmaz diyor. İşte bu savaştır, bunu
paralel devlet yapıyor. Emre bey döneminde iyi ki kendisi cesur davranıp geldi.
Gelmesini bile engelliyorlardı. Beşir beyin bilmesi lazım. Onunla periyodik,
derinlikli toplantılarınız önemle, titizlikle planlanmalı ve kararlar hayat
geçirilmeli.
Sayın Erdoğan’ı ikinci bir Mursi’ye çevirirler. Paralel
devlet devrede, ama boşa çıkarabiliriz.
Tek taraflı uyduruk demokrasi paketi yerine üzerinde
birlikte çalışılmış, düzenlenmiş bir paket olmalı. Burada BDP’nin rolü çok
önemlidir. Birlikte tartışarak uzlaşıp karar alarak cansiperane savunulur,
TBMM’de birlikte çıkarılır. İmralı ruhu ve inisiyatifi de budur. Dış güçleri
karıştırmadan, biz bize, öz irademizle büyük bir sorumluluk ve ciddiyetle
tartışıp kararlaştırıyoruz. Tek taraflı yapmak paralel devletin tarzıdır. Bunu
Kandil’le de uzun uzun tartışın.
Biz de KCK’yi tek taraflı olarak hayata geçiririz. Yasaları,
anayasası var. 1 Eylül’den itibaren biz de bunu yaparız. Birkaç gün bekleriz,
ilerleme olmazsa AKP’nin tek taraflı paketine karşılık, biz de KCK’nin tek
taraflı paketini hayata geçiririz. Bu da giderek savaş demektir.
Burada hemen pratik bir öneri yapacağım. Sayın Yetkili de
bazı şikayetler getirdi. Şehitliklerin açılması, gerillanın görüntü vermesi,
yol kesmeler, adam kaçırmalar, asayiş birimleri… Buna karşılık gerillanın
boşalttığı alanlarda köylüler birbirini öldürmeye başladı. Karakollar, HES’ler,
korucular falan. Bunlara karşı kesin olarak bir İzleme Kurulu oluşmalıydı. Şart
olarak demiyorum, mantıken olmalıydı. Otuz yıllık bir deneyimi olan gerilla
çekilirken geride İzleme Kurulu bırakmalıydı. Biz bunu inşa etmeliyiz. Kürt,
Türk, AKP’li fark etmez. Yeter ki gönüllü kişiler olsun. Dünyanın bütün
deneyimlerinde de vardır. CHP, TOBB falan destek verebilir.
Onun için işte gerillanın çıkışı durdu. Böyle giderse de
geri geliş başlar. Silahsız dönüş için ise yasa gerekir. Bu pakette olabilir mi
diye heyette biraz tartıştık. Geçmişte görüştüklerimiz yasa çıkaracağız
demişlerdi. Pencewini de girişimde bulunduğunda demişlerdi. Ona da selam
söyleyin.
Belki hemen değil, ama Cemil Bayık gelmek istese nasıl
gelecek? O gelmese gerilla nasıl gelecek? Hemen olsun, Ekim’de olsun demiyorum
ama şarttır. Gerilla sayısı hızla tırmanıyor çünkü. Çözüm umudu yok henüz.
Şu benimki önderlik tarzıdır. Özal’dan beri sekiz, dokuz
ateşkes geliştirdim, savaşın hızını düşürdük. En son sekiz, dokuz aydır da bu
defaki iyi gitti, en kapsamlısı oldu. Ama AKP halen şunu düşünüyor: Paralel
devletin tasfiye önerilerine kanıyor, çaresiz kaldığımıza inanıyor. Oysa askeri
olarak en güçlü olduğumuz dönemdir. Hudut hattından Kandil’e, Suriye’ye kadar
elli bin gerilla gücü vardır. Beşir beye de söyleyin, siyasi çözüm potansiyeli gelişirse
askeri potansiyel düşer ya da tersi olur. Tamam, en son silahsızlanma da olur.
Ama yurtdışında, cezaevinde olana statü tanıyacaksın. Haydi bana ve yönetime
beş yıl siyaset yasağı falan olur, bu fedakarlığı yaparız. En son Newroz
Bildirisinde ben siyaset hakkı dedim. Onlar da bunu onayladı. Yarın öbür gün
ben gerillaya konferans yapsam ne diyeceğim? Silaha gerek yok, siyaset hakkınız
var demem gerekir.
Sayın Beşir beyin bilmesi lazım, kendimizi asla tasfiye
etmeyeceğiz. Cemil’den gerillaya kadar herkese siyaset hakkı kimine şimdi,
kimine beş ay sonra olur. 1 Eylül dediğimiz süre de budur. Ya stratejik
çözeceğiz ya da oyalamayı bırakacağız. Her çatışmanın bir barışı vardır.
İstiklal Savaşı iki yıl sürdü, şahadetleri de bundan azdır. Aşiret kavgası değil
bu. Kaldı ki onda bile bir barış antlaşması olur. Biz buna İmralı barışı ya da
tarihi Kürt-Türk ittifakı diyelim. Mesele PKK meselesi değil, yüz yıllık
çatışmayı sonlandırıyoruz. Tek çatı altında çözüm bulup bitiriyoruz. “Apo-PKK
meşrulaşacak diye bundan kaçarsanız, devlete de en büyük kötülüğü yapmış
olursunuz. Özal, Erbakan, Ecevit, Ordu bunları benden istedi. Paralel devlet
devreye girip bozuyor. Devleti mahvedip savaş potansiyelini ortaya çıkarıyor.
PKK içeride ve dışarıda tarihin en büyük savaş potansiyeline
sahiptir. İran ve İsrail PKK’yi silahlandırır. Hatta paralel devlet bile yapar.
İçeride de genç potansiyeli çok fazladır. Bu bir tehdit değil, işin doğası
gereğidir. Anlamlı barış yasal ve anayasal (Bu konuda acele etmiyorum)
değişimle olur. Ama basit bir seçim barajına, eğitim meselesine bile kapı
aralanmıyorsa tasfiye peşindedir. Karakollar, HES’ler, korucular gibi basit
şeylerin peşindeysen niyetin karanlıktır.
Siz de 1 Eylül, 15 Ekim tarihlerini konuşuyorsunuz. Hükümet
kızıyormuş. Benim bundaki amacım hükümetin tasfiye planına karşı uyarı
yapmaktır. Bizi enayi yerine mi koyuyor? Senin niyetin ortaya çıkmasın diye biz
tarih vermeyelim, olur mu? Sen stratejik yaklaş, biz de tarih vermeyelim! Ölüm
orucundan beri rol aldım, inisiyatif aldım, buraya kadar getirdim. 1 Eylül’den
itibaren stratejik rolümü tam oynarım. Şimdiye kadar araçsaldım. Beşir Beyin
enstrüman diye bir sözü vardı. Haydi ben kendimi kullandırttım diyelim, gençler
ölmesin diye bunu yaptım. Ama artık rolüm stratejik olacak. O da şudur: Benim
burada ecelim geldi, nefesim tutuldu, Özal gibi oldu diyelim. Bütün bunlar
hesaba katılmalı. Stratejik Önderlik demek en az Başbakan, Cumhurbaşkanı,
Genelkurmay Başkanı demektir. Bunu bana siz dayattınız. Daracık yerde bunları
yapmam mucizedir. Halklarımızın hatırı için yaptım. Sizlerin ricası üzerine
yaptım. Ben kendim dayatmadım. Emre beyin ricası oldu. Şuralara birkaç not yaz
dedi. Ben de kaçmadım, rolümü oynadım.
Eğer sağ kalabilirsem kırk yıllık bir savaşın onurlu bir
barışı nasıl olacak? Bunları tartışın işte. Ardından bunların demokratik
sözleşmeye dair paketi olacak. Tartışma olanakları artmıştır. Bunu stratejik
tarafı da benim. Bu yıl olmazsa gelecek yıl anayasaya da yansıyacak. Kaçış yok.
Ben karanlık dehlizlerin kilitlerini açarak yürüyorum. Sizin AKP ile
toplantılarınız devam edecek. Başarılı olursa sivil heyetler, izleme kurulları,
medya, avukatlarım gelecek. Siyasi konuları zaten sizinle konuşuyorum. Aile
geliyor, sorun yoktur. Heyetiniz genişleyebilir de, Ahmet onlar da gelebilir. Bunlar
sorun olmaz. 1 Eylül’den sonra stratejik yürümem böyle olur. Tek taraflı paket
kesinlikle olmaz. Sayın Yetkili de bunu söyler. İzleme Komitesinin parlamento
ayağı da olabilir. KCK, Ergenekon, hukuk komedisi, trajedisi ile de
ilgilenebilir. Çok önemli iki şeydir. Bunları çözümlemezsek Başbakanı da
götürür. Okudum işte, İlker Başbuğ’la ilgili Başbakan da konuşmuş.
Af demeyeceğim, bu hatalı cezalardan nasıl dönülür? Bunun
dışında da geri dönüş yasası olabilir. Daha önceki iki komisyon benimle
görüşmedi, hata yaptılar, stratejik yaklaşmadılar, uyduruk kaldılar. Şimdi
paketin bir parçası da olabilir dönüş yasası. Buna Ergenekon da dahil olur. Çok
önemli bir yasadır. Emre bey de bunun üzerinde duruyordu. Sanırım şimdiki
müsteşar da duruyor. 221. madde olmaz. Ya bu madde değişir ve ek yapılır ya da
ayrı bir yasa olur. Tartışın bunları, ben sadece öneriyorum. Yüzde 7’den yüksek
baraj olmaz. AKP’nin de, bizim de ihtiyacımız yok. Neden korkuyorlar? BDP her
halükarda barajı aşar, ama demokrasi için şarttır. Stratejik rolümü oynamak
isterim. Bunun için araçsal kullanmayı sabırla bekledim.
1 Eylül’den sonra Kandil’e bir mektup yazacağım. 1 Eylül’den
sonra beni yine araçsal kullanmaya kalkarlarsa, yeni bir tarih ve talimat
beklemeden, demek ki bir şey var deyip tedbirinizi alın. Yoksa bakarsınız üç
yüz uçakla gelirler. Size de operasyon yapar, 14 Nisan gibi başlatırlar. Asla
bir daha çatışma olmaz diye bir şey yok. Böyle demiştin demek yanlıştır.
Silahınız olmazsa hepinizi tutuklarlar, dağdaki kadınlara bile el koyarlar.
Vahim hatalar yapmayın.
Bütün bu tedbirler paketle adım adım hayata geçerse, o zaman
külliyen silah da bırakılır tabii. Gazeteciler sizi konuştururken dikkatli
olun, kül yutmayın. Kandil için de geçerlidir bu. Tecrübeye dayalı açıklamalar
yapsınlar. İran falan, hepsi kurttur.
Sizin bir sorunuz var mı?
Selahattin Demirtaş: Hükümetin heyet aracılığıyla
size bir sunumu falan oldu mu Başkanım?
Abdullah Öcalan: Biz çerçeveyi tartışıyoruz tabii.
Ama heyetin yasa çıkarma yetkisi yok. Onu sizle hükümet yapın. Ben heyeti
çözüme ikna ediyorum, heyet de hükümeti çözüme hazırlıyor. Heyetle binlerce
sayfa tutan tartışmalarımız var, belki bir gün yayınlanır. Tarihi geçmişi çok
derinlikli ele aldık. Ciddi bir sıkıntı, sorun görmüyoruz. Pratik siyaseti ise
siz AKP ile yürütüyorsunuz. Kandil ile de ben çalışıyorum. Ama artık araçsal
değil, stratejik solüm olacak. İmralı’da olsam bile özgürmüşüm gibi
davranabilmeliyim.
Selahattin Demirtaş: Tabii sizin buradaki yeriniz
kadar sağlık durumunuz da önemli. Sağlık ekibi, yeterli tıbbi donanım falan da
olmalı.
Abdullah Öcalan: Şimdi benim durumum Başbakanın
durumu gibidir. Düşünün, birkaç gün ortadan kayboldu, haber alınamadı, herkesin
aklına ilk olarak sağlık durumu geldi…
Kürtlerde ilk defa bir önderlik çıkıyor. Benim hep şu sözüm
vardı: Keşke biri çıksa da önderliği devretsem. Osman, Şemdin, Çürükkaya bir
günlük paşalık yüzünden devletini satarlar. Bir kadın için Kürdistan’ı
satarlar. Gelin, bir gün bunun altına girin, çatlarsınız, çok ağırdır. Devlet
de beni on beş yıldır sınıyor. Artık diyoruz ki, sen Kürtleri böyle güdemezsin,
biz de devleti böyle taşıyamayız. Barışmak, demokratikleşmek, normalleşmek. Son
üç yüzyıllık hikayedir. Ben nasıl bu işe girdim? Önderlik iddianız varsa, ki
isteğiniz ve hevesiniz var, o halde donanımlı olmalısınız. Toplumsal sorunlara
çözümler bulmalısınız. Çocuklarınızı seviyorsunuz, tamam, ama onları böyle
tehlikelere açık halde bırakarak nasıl sahip çıkarsınız. İsminizi Selahaddin
Eyyubi’den almışsınız. Onun Nureddin Zengi ile çekişmeleri, uzlaşmaları vardır.
(Gülerek) İlginçtir, abinizin adı da Nurettin’dir. İyi niyetlisiniz, kaçak
dövüşmüyorsunuz. Çok ilginçti, o spiker size sorular soruyor. Şirin Payzın
hanım, Öcalan da sizi takip ediyor dersiniz. Bazı şeyleri merak ediyorlar
benimle ilgili olarak. Sizi ölçüp biçmeye, sizi sahneye çıkarmaya çalışıyorlar.
Sizin de buna hazırlıklı olmanız lazım, donanımlı olmanız lazım.
Pervin hanım da iyi konuşuyor ama daha hazırlıklı
olmalısınız.
Kandil’in de savaş tarzını eleştirmiştim. Şimdi eski savaş
tarzıyla bu savaşı götürmezsiniz. Cesaret, fedakarlık tamam, ama NATO’nun en
güçlü ordusuna karşı böyle savaşamazsınız. Başka?
Selahattin Demirtaş: Birkaç gündür aydınlar ve
gazetecilerle toplantılar yaptık. Sizlere selamları vardı. Sürecin güçlü pratik
adımlarla ilerlemesi gerektiğini onlar da söylüyor. Mithat Sancar, Cengiz
Çandar, Filiz Koçali -Kendisi aynı zamanda eşbaşkan yardımcımızdır-, Oral
Çalışlar, Nuray Mert, Osman Kavala ile görüştük. Selamları vardı. Ayrıca Mithat
Sancar uluslararası müzakere deneyimleri konusunda uzmandır, o da bazı
mekanizmalar öneriyor. Barzani’nin ve Güney Hükümetinin arabulucu olarak
devreye girmesi iyi olur diye onlarla da konuşmuş. Mesut Beyin sizi burada
ziyaret etmesi önemli olabilir diyor.
Biraz Büyük Düşünmek
Gerekiyor
Abdullah Öcalan: Aydınlar İzleme Kuruluna
dönüşebilirler aslında, gelip burada benimle de görüşebilirler, isterim. Mithat
Sancar’la da görüşmek isterim. Nazan Hoca da olabilir, gelirlerse iyi olur.
Beşir beye de bunu önerin, tartışın. Mesut beye de işte eşbaşkanlık önerdim,
Leyla ciddi olursa olabilir bunlar.
Şimdi sizin bütün aktarımlarınıza karşılık iki önerme yapmış
oldum. İzleme Kurulu ve paket. İlerleme kolay olmuyor. İlerleme işte budur.
Gerisi laf-ı güzaftır. Bu devlet Türk ve Kürt’ün dışında herkesin devleti
olmuş. Paralel devlet aygıtı devleti ele geçirip Kürt-Türk boğazlaşması
yarattı. Birbirimizi boğazladık, yaktık. Bu devlet kimin öyleyse, kim bu hale
getirdi? Yine ciddi bir engel çıkar mı acaba? Bak işte, Mısır’ı haşat ettiler.
Dün de heyete söyledim. Bu kadar çabam öncelikle Erdoğan’ı kurtardı. Beşir
beyin bilmesi lazım. 1920-24’lerden sonra yaşananlar Batı’nın bugün Mısır’daki
tezgahları gibidir. Bunun için biraz büyük düşünmek gerek. Boş dolu
vakitlerinde bununla uğraşmalısın. Önderlik etmenize karşı değilim ama
hazırlıklı olmalısınız.
Suriye’ye geçecektim. Dün heyetle tartıştım. Herhalde hayata
geçer, MGK’da da tartışacaklar. Müslim geldi, bunu stratejik önemde görüyorlar,
ben de önemli görüyorum. Bundan sonra şöyle olacak: Bakın, İsa Hüso’yu
öldürdüler, Resulayn’a operasyon var, Suudi Mısır’ı ve Nusra’yı destekliyor,
Türkiye ile karşı karşıya gelmeleri olasıdır. Türkiye’nin Nusra’yı desteklemesi
facia olur, herhalde desteklemiyor. El Kaide saldırıları bitirilmeli, bitmezse facia
olur. Orada Konseyin denetimi olur, geçici yönetim olur, kanton gibi. Sonra da
seçimler yapılır. Kobani, Afrin, Cezire gibi bölgeler olur. KCK’nin buraya
müdahilliğiyle ilgili şöyle bir şey düşündük: Burada doğrudan bizden bir
arkadaşın üslenmesi olabilir. Benim aklıma Sabri geldi. Ya da Avrupa’dan Remzi,
Zübeyir olabilir. Bunlardan hangisi Suriye Kürtlerinin koordinesi için
gelebilir? Qamişlo, Afrin’de askeri değil siyasi üslenmeleri olur. Ama çok sıkı
bir güvenlikleri olmalı, yoksa öldürebilirler. İntizamlı bir kale gibi, şahsi
değil kurul olarak çalışırlar. Sofi falan gitti oraya, ama onlar askeridir.
KCK’den kim olabilir, baksınlar. Kadınlardan da Hacer arkadaş iyidir. Orada
ayrıca eşbaşkan Asya var. Kongra Gel’in temel mekanı, üssü oraya doğru kayar.
Orada her şeye hakim olacak, Türkiye, Suriye, ÖSO, PYD, KDP, YPG ile görüşmeler
yapacak.
Biz de Suriye için ortak proje açısından heyetle
çalışıyoruz. Kapı da insani yardım için açık olacak. Olmazsa teslim olmak yok,
sayı elli bine çıkar, her köyün savunmasını yapar, savaşırlar. El Kaide falan
vahşidir, çoluk çocuk, kadın dinlemez. Üçüncü yolun temsilcisi olarak Suriye
Demokratik Birliğini oluştururlar, ÖSO’yla da görüşürler, Cenevre Konferansına
da giderler. Biz de heyetle görüşürüz. Demokratik Suriye çözümüne böyle
gidilir. Rusya ve İran ile de görüşülür. Ama temel stratejik ittifak Türkiye
iledir. Bunu Türkiye’ye öneriyoruz. Sayın Yetkili de bilsin, artık onlar karar
verirler. Barzani’ninkinden daha ilkeli bir ilişki olabilir. Zaten 900
kilomektelik sınır var ekonomik, sosyal ilişkiler çok iyi gelişir. 900
kilometrelik sınır dostluk sınırı olur. Salih Müslim’e selam söyleyin, o da
toyluk yapmasın. Bayrağı indirdik, özerklik niyetimiz yok falan demesine ne
gerek var? Ya bayrağı asmayacaksın ya da böyle yapmayacaksın! Özerkliği niye
istemesin? İsteyecek tabii.
Pratik deneyimlerinizi biraz Salih Müslim’le paylaşın.
Türkiye’ye gelip gidebilir. Kapılar da açılır. Eski Suriye’yi kimse kuramaz
artık, biz de böyle bir Suriye’de yaşamayız. Abdülhalim Haddam vardı,
yanılmıyorsam Paris’te yaşıyor, onunla da görüşülebilir. Oğlu Mustafa Atlas
vardı. Eğer bir çizgileri, partileri varsa dikkate alınabilirler.
Hewler Konferansını aktardım. Leyla nasıl olur diyorsunuz?
Selahattin Demirtaş: Biz de, kadın hareketi de, kendisiyle
konuştuk, çalışmasını istedik. Kendisi de çalışacağını söyledi. Ama henüz bir
pratik görmedik. Sanırım yaptığı çıkış sonrası aldığı eleştirilerden dolayı
kenara çekildi.
Abdullah Öcalan: Leyla özeleştirisel yaklaşmalı.
Rolünü inkar etmiyoruz. Eşbaşkan olarak Barzani de, Başbakan da saygı duyar.
Yapmazsa kendisi bilir, gitsin yerine otursun, isterse Barzani’nin adamı olsun.
Kendisi bilir. Tümüyle silmiyoruz, ama saygılı yaklaşıp rol veriyoruz.
Rojava’daki siyasi merkez meclis gibi, başbakanlık gibi
korunacak. Yüksek Konsey, YPG vb. oraya gelip yerleşip çalışacak, ana karargah
üslenmesi olacak. Qamişlo’da bir tür devlet merkezi gibi üslenecek. Müslim’in
Türkiye’ye gelmesi stratejiktir, hatta PKK ile görüşülmesi kadar önemlidir
dendi.
Yetkili: Yakında on beş kamyon yardım da gidecek.
Evet, stratejiktir.
Abdullah Öcalan: İsterlerse Ulusal Kongrenin bir
üyesi sıfatıyla Qamişlo’ya gidebilirler. Kendileri tartışsınlar. Kongreyi de
daha fazla ertelemeye gerek yok. Dört parçada demokratik çözümü tartışır, karar
alırlar. Yürütme Konseyi, eşbaşkanlık, komiteler iki, üç, dört yıl içte, dışta,
Kürtlerin kendi arasında ve diğer halklarla ilişkilerini geliştirirler. Benim
adıma bir mektup olarak derleyip bizzat sunarsınız.
(HDP’nin sunduğu raporun sonuç bölümünü okudu) Tamamdır,
uygundur, Türkiye kesiminde bazı belediyelerde HDP ile girilebilir. 18’indeki
kongrelerini seçim yeterliliği için yaparlar, sonra da Ekim’de falan asıl
kongrelerini yaparlar. Ankara Konferansının bileşenlerini de alırlar. Yine de
aranızda tartışın, oyunuzu artırabilecek taktikler, ittifaklar yapın. Bu
taktikler, araçlar tümüyle pratik politikayla ilgilidir. Örneğin su için H2O
gereklidir. İstediğiniz kadar hidrojen ve oksijeniniz olsun, iki hidrojen ile
bir oksijeni bir araya getirmezseniz su olmaz. HDP’yi bunun için önerdim.
BDP kalabilir, daha da yetkinleşebilir, genç yetkin
kadrolarla donanabilir. Tonlarca sorunun çözümü için nitelikli kadroya
ihtiyacınız var. Ne PKK’nin ne de KCK’nin taklidi ya da siyasi kolusunuz.
Onların düşmanı da değilsiniz. PKK, KCK için arabulucu olabilirsiniz. Ama
gerillanın, PKK’nin sözcüsü de değilsiniz. Bazen öyle açıklamalar yapılıyor.
Zora girersiniz. Kendinizi her açıdan geliştirin. Her şeyi PKK’ye danışmanıza
da gerek yok. Özgün bir Kürt hareketi olarak gelişirsiniz. Aranızda sınır
kalmadığı için beş-onbin üyeniz gitti. HDP de Irak’taki gibi olmaz. Türk ve
Kürt Partisi gibi ayrışmayın. Tehlikelidir. Yeni model bir Türkiye Partisidir.
Milliyetleri, bölgeleri ve kültürleri bağrında taşıyan demokratik ulus Türkiye’sinin
partisidir. Çok önemlidir. Türkiye ulusu kavramı Amerikalılar ve
İngilizlerinkine de benzerdir. Türk ulusu vardır ve bir gerçektir. Peki, Kürt
halkıyla birleşince ne olur? Türkiye ulusu diyebiliriz. Bu parti işte buna
öncülük edecek. Özgür Gündem’de okudum. M. Ali Çelebi’nin yaptığı röpörtajdı
galiba. Bir profesör, kuracağınız parti tekçi olmamalı, fonksiyonel olmalı
diyor. Önemlidir, tekrar okunabilir.
ESP, BDP, EMEP, Yeşiller, Müslümanlar, feministler,
çevreciler, hepsi olsun. Sadece antikapitalistlik bile herkesi birleştirebilir.
Üç dört genel ilke yeterlidir. Eşbaşkanlık sistemi, resmi parti ittifak hakkı
pakette olabilir mesela. Pratikte öne çıkabilecek eşbaşkanlar olur. Sebahat
toparlayıcı değilse başkası olur, çok uzatmadan karar verilebilir. Sırrı
Süreyya yapabilir, ben sadece öneriyorum.
İleride hem HDP’nin hem BDP’nin grubu olabilir. Kırkın
üzerinde milletvekiliniz olabilir. Ertuğrul’a da, Levent’e de söyleyin, pratik
politika yapmazsanız olmaz, kendilerini zavallı konumuna düşürürler.
Selahattin Demirtaş: Levent Tüzel ve EMEP Genel
Başkanı ile yöneticilerinin de selamı vardı.
Abdullah Öcalan: Siz de selam söyleyin. Bu
söylediklerim onlar için de geçerlidir. En çok da EMEP’in pratikte koşturması
gerekir.
Sisteme karşı sistem çözümünü belediyeler ile yapabiliriz.
Eskiye göre Türkiye siyasetini etkileme imkanı vardır. Sayın Ertuğrul, Sırrı,
Levent onlar ciddi yaklaşsınlar. Kariyerizme, kıskançlığa gerek yok. Gencay
Gürsoy’a, Vedat Türkali’ye selamlarımı söyleyin. Yaşına başına hürmetimiz vardır,
gözü arkada kalmasın, davanın takipçisiyiz.
İstanbul’da iki ilçe karşılığında adaylar desteklenebilir.
Adana, İzmir ve Mersin de olabilir.
Meclis grubunun HDP’ye geçmesi için acele etmeyim şimdilik,
gerek yok.
Selahattin Demirtaş: İstanbul vekillerinin geçmesi
gibi bir durum da olabilir.
Abdullah Öcalan: Sizler tartışın artık. Eşbaşkanlık
için isim vermiyorum, kimsenin paniklemesine gerek yok, dayatma varmış gibi
düşünmesinler.
BDP olarak da Olağanüstü Kongre yapabilirsiniz. Nitelikli
gençlerle donatın, partiyi güçlendirin. Kürtlerin partisi de erimeyecek,
güçlenecek, ama o da enternasyonalist anlayışla büyüyecek. Sadece Kürt’e
dayanmayacak.
Bireysel durumlarınızla ilgili, zaten Selahaddin Eyyubi ve
Nureddin Zengi meselesini biraz anlattım. Benim kişilere yaklaşımım geneldir.
PKK’deki tarzım da budur. Tecrübem var, nasıl önderlik olunur anlatayım, örnek
alın. Siz de artık biraz bu yöne girmişsiniz çünkü. Genel çözümlemelerim
bellidir, onları da okuyun. Diyarbakır’da doğmuşsunuz adınız, aileniz iyidir.
Unutmayın ki pratik politika bir sanattır. Tarihi bileceksiniz, vaktiniz
oldukça okuyun. Selahaddin Eyyubi’yi sen güncelleştir. Erdoğan nasıl Selahaddin
Eyyubi’yi hatırlatıyorsa, siz de bunu güncelleştirip örnek olarak cevabını
verin. Ben geri çekilme kararını verirken, bu kararı halkı kurda kuşa yem
yapmak için almadım. Baktınız böyle riskli oluyor, karakol, korucular, HES’ler
falan, gerekirse geri çekilme yerine ileri gelinir. Kandil de, siz de saflık
yaptınız. Ben bu kararı alırken bunların olacağını tahmin etmedim. İmkanlarınız
çoktur, değerlendirin.
Şemdin, Hogır, Terzi Cemal neler yaptılar? Bunların en ufak
belirtisi sizde yok tabii. Ben herkesi bu çerçevede eleştiririm. Cuma, Cemal,
Karasu, bütün arkadaşları bu çerçevede yoldaşça eleştiririm. Hepsi de çok
fedakardır, kahramanca direndiler. Mesela Karayılan yüzlerce mayını kendisi
temizledi. Olası savaş olursa tedbirli olsunlar, Sakine gibi kendilerini de
vururlar. Süreç olmayabilir, görüşmeler bitti, gelemiyorsunuz diyelim. Tedbir
alacaksınız. Ermenilerin 24 Nisan’ını, KCK’nin 14 Nisan’ını hatırlayın.
Selahattin Demirtaş: Reuters benimle bir röportaj
yaptı. Sizin ‘teröristbaşı’ sıfatından barış elçisine dönüşmenizin hikayesini
yazmak istiyorlar, Mandela’yla kıyaslıyorlar.
Abdullah Öcalan: Benim için önemli olan kendi
vicdanımın tatminidir, ben buna bakarım. (Pervine’ hitaben) Ben sizin için de
aslında ne övmeyi ne de yermeyi düşündüm. İhtiyacınız yok aslında. Ama yine de
şahsınıza ilişkin bir şeyler söyleyeceğim. Politika yapmak, çalışmak
istiyorsunuz, belli. Çalışıyorsunuz da. Yararlı olacağınızı da düşünüyorum. Her
türlü görevde yer alabilirsiniz. Bizim kadın politikamız önemli. Kadına
yaklaşımımız önemlidir. Kadınları sever sayarım. Saygı duyarım, değerlidirler.
Kadınlara karşı bir prensibimiz var.
Sizin yaşantınız bana tarihi olarak Mitanni-Mısır
firavunları döneminde yaşayan Nefertiti’yi anımsatıyor. O dönem başkent
Serekaniye’dir. Nefertiti’nin eşi de öldürülüyor. O da çok güçlü bir kadın.
Savaş Buldan da talihsiz bir şekilde vahşice öldürüldü. Dahhak misali Kürtlerin
de en akıllı ve cesur insanlarını öldürdüler. Kürt gençlerinin başını (beynini)
bu şekilde yediler. Bunu vekalet savaşını durdurmalıyız, zaten buradan yola
çıkarak bu tezleri geliştirdim. Bu tarihsel bir diyalektiktir.
Ben çocukken anam hep bana “Kurê min bênamus derket derdi.
Çünkü düşman ailenin oğluyla dağda gezdiğimi görmüşler. Hasan Bindal’dı, daha
sonra vuruldu. Biliyorsunuz, beni kurtaran odur aslında. Bu şekilde kendime
özgü bir özgürlük ve namus anlayışı geliştirdim.
Nejdet Buldan’la ilgili bir şey okudum geçenlerde. İlginç
geldi. Botan’la ilişki mi kurmuş?
Pervin Buldan: Konuştum Başkanım, Nejdet hatasını
kabul ediyor.
Abdullah Öcalan: Hayır hayır, çok önemli değil, Leyla
gibi bana karşı örgüt bile kurabillir, sorun değil. Büyütmeye gerek yok.
Abdullah Öcalan: Size de toy demiştim, kusura
bakmayın lütfen.
Selahattin Demirtaş: Estağfurullah Başkanım,
eleştirileriniz değerlidir.
Abdullah Öcalan: Ben kendimi bile eleştiriyorum.
Yanlış anlaşılmasın, sosyolojik yaşla biyolojik yaş değişebilir.
Bu temelde herkese başarılar selamlar.
(Yetkiliye hitaben) Ben basit bir köylü adam gibi
görünebilirim. Ama ölsem bile aşılacak bir önderlik değilim. O nedenle bilmem
dünyada ilk yüze falan aldılar beni.
Siz mümkün oldukça televizyona çıkın. Pervin hanım da
çıksın, iyi olur.
Yetkili: (Demirtaş’a hitaben) Bireysel güvenliğiniz
de çok önemlidir, bunu ihmal etmeyin.
Abdullah Öcalan: Devlete de güvenmeyin. Devlet nedir?
Ben devleti yeniden inşa ediyorum. Kürtleri de devlete yerleştiriyorum. Devleti
Kürtleştirip Kürtleri de devletleştiriyorum. Bu on tane sahte Kürt devletinden
daha iyi bir şeydir. Ama bunun için kendinizi hazırlayın, yetkinleştirin.
Herkese selamlar, sevgiler! Eylül’de görüşmek üzere.
17 Ağustos 2013
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com