20 Şubat 2011 Pazar Saat 15:10
Öcalan, “Önümüzdeki günlerde, halkımıza somut demokratik çözümün belirdiği ya da belirmediği yönünde açıklamada bulunacağım. Eğer umduğumuz yönde bir gelişme olursa ben “demokratik çözüm umudu hala var diyeceğim ve devam edeceğiz, yoksa ben aradan çekileceğim dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede 15 Şubat komplosuna değinen Öcalan, “15 Şubat eylemleri her yerde olmuş sanırım. Güney’de Erbil-Hewler ve Süleymaniye’de PÇDK öncülüğünde kitlesel eylemler olmuş. Demek ki orada halk bize dönüyor dedi. Güney Kürdistan’daki protesto eylemlerine de değinen Öcalan, “Güneyde halkımızın yönetime karşı olan bu tepkilerini, eylemlerini anlamlı buluyorum. Talabani ve Barzani’ de bunları görmelidir. Bu sorunların çözümü Ulusal birliğin sağlanmasından geçiyor. Ulusal Kürt Konferansı için çalışılmalıdır çağrısında bulundu.
Öcalan, “17 yaşında Lise öğrencisi Mustafa Malçok, 15 Şubat komplosunu protesto etmek için eylem yapmış. Halk sahiplenmiş, taziyesi yapılmış. Çok önemlidir, çok değer veriyorum ama bu yaygınlaşmasın, gelenek haline gelmesin. Önüne geçemediğimiz için üzülüyorum. Ailesine başsağlığı diliyorum. Bu tür yakmaların olmasını istemiyorum. Ayrıca Midyat’ta bir arkadaş daha kendini yakma teşebbüsünde bulunmuş. Halkımız böyle eylemlere düçar kalmasın. Mücadelenin çok çeşitli biçimleri vardır. Hewraman Nakşibendi Şeyhi Abdurrahman Nakşibendi, 15 Şubat komplosuna ve Suriye’den çıkarılmamda Mübarek’in rolünü değerlendirmiş. Çok doğru tespitler. Mübarek’e ilişkin bedduamız tuttu dedi. Öcalan, şöyle devam etti:
KÜRTLERİN SOYKIRIMI PLANLANIYOR
“AKP hegemonyasını kurmaya çalışıyor. Bu böyle bilinmelidir, böyle anlaşılmalıdır, çok nettir bu. Buna karşı herkes elinden geleni yapmalıdır. Savaş lobisinin güçlü olduğu mu, etkili olduğu mu düşünülüyor. Bunların söylediği, savaş lobisini güçlü oldukları için tasfiye etmek mi, yoksa bölgede Kürtlerle mücadelede başarısız oldukları için mi cezalandırıyorlar? Mesela Hanefi Avcı olayı var. Çözümden yana olduğu için mi tasfiye edildi? Bu Balyoz’da tutuklananların çoğunun bölgede Kürtlerle mücadelede başarısız oldukları söyleniyor. Bunun için mi cezalandırıyorlar? Yoksa ordu içinde çözüm isteyenler mi cezalandırılıyor? Bunların yerine kendilerinin söyledikleri 50 bin kişilik özel ordu kuracaklar. Bir de 100 bin kişilik hudut koruma birliği kuruyorlar, toplamda 150 bin paralı ordu kuruyor. Bir de bunlara terörle mücadelede başarılı olursa prim verileceği söyleniyor. Terör kim? Onların dediği, terör Kürtlerdir, Kürt sorunudur. Terör adı altında Kürtlerin soykırımı planlanıyor. Daha önce korucular, ülkücüler, hizbul-kontrayı kullandılar ama bu yeni güç daha tehlikelidir. Çünkü yasal olarak silahlandırılmış ve yetkilendirilmiş bir güçtür. Bugünlerde meclisten geçecek, yasallaşacak. Bu 150 bin kişilik paralı ordu, kelle başına primle çalışacak. En tehlikelisi budur. Doğan Güreş ve Tansu Çiler zamanında yapılanlardan daha tehlikelidir.
DİYARBAKIR MISIR’A DÖNSÜN DEMEDİM
“Basında benimle ilgili doğru olmayan birtakım haberler çıkıyor. Benim “Diyarbakır Tahrir meydanı olmalı şeklinde talimat verdiğimi, savaşı başlatacağımı söylüyorlar. Yine AKP basında bizim için “seçim öncesi kaos yaratmak istiyorlar diyor. Bunlar doğru değil, gerçeği yansıtmıyor. Ben buraya ilk getirildiğimde rahmetli Ecevit hükümeti vardı. Ecevit’le birşeyler yapılabileceğini düşündüm, o da bir şeyler yapmaya çalıştı. Biliniyor olmadı. Ecevit tek başına olsaydı belki bir çözüm gelişebilirdi. Hatta Mesut Yılmaz’la bile bir şeyler geliştirilebilirdi ama bunu engelleyen iç ve dış güçler vardır.
Bu iç ve dış güçler hala var ve çözümün önünde engel teşkil etmektedirler. Dış güçlerin başında İngiltere geliyor. İçte de MHP bunu engelledi. Aslında bu süreç Özal’la başladı. O dönemde Özal ile görüşmeler oldu. Özal çözümden yana idi. Ama tasfiye edildi. Erbakan da bu konuda bir şeyler yapmaya çalıştı. Ama hepsi tasfiye edildiler. İngiltere’nin rolünü iyi görmek gerekir. Ben o yüzden Talabani ve Barzani’yi de uyarıyorum. Ta Mahmut Berzenci’den başlayarak Mahabat Cumhuriyeti’ne kadarki süreçte etkili olan İngiltere’dir. 1960’larda, ’90’larda başarılı olamadılar. 2000’li yıllarda bu güçlerin oluşturduğu Güney’deki oluşum yapay bir oluşumdur. Bu politikalar görülmeli, oynanan oyunlara karşı uyanık olunmalı, Kürtlere yönelik tehlikelere karşı ulusal konferans bir an önce toplanmalıdır.
Bunun iyi görülmesi, iyi anlaşılması gerekiyor. Bugün de bu devam ediyor. Aslında bu soykırım ve inkar politikası 1925’ten başlayarak günümüzde hala devam ediyor. Öncesi 1923-1924’lere kadar gidiyor. Şeyh Sait isyanı başlamadan önce İngiltere’ye gittiler-geldiler, isyanı ezerek bastırdılar. 1980 darbesinden önce İngiltere’ye gidildi-gelindi 80 darbesi oldu.
AKP’NİN YAKLAŞIMI KESİNLİKE TASFİYEDİR
“Daha sonrasında 1990’larda Doğan Güreş İngiltere’ye gitti-geldi, o korkunç sonuçlar biliniyor gördük. Geçen Tempo dergisinde Muzafer Ayata’nın bir röportajını okudum. O da 98 sürecini anlatıyor. 1999 sürecine kadar bunlarla işi götürdüler. 2000’lerde AKP’yi İngiltere’de hazırladılar. Ve AKP’yi kurdular. AKP İngiltere’de kuruldu. Bunun çok iyi bilinmesi gerekiyor. 2000’den bu yana da tasfiyeyi AKP eliyle yürütüyorlar.
Biliniyor Osmanlar olayıyla hareketi içten bölme ve tasfiye yoluna gittiler. Bin civarında kişiyi bizden kopardılar. Ben o süreçte Abdullah Gül’e de mektup yazmıştım, çok mütevazi taleplerim olmuştu ama tasfiyeyi dayattılar. 2006’da bazı görüşmeler yapıldığı söylendi. İçime sinmediği halde yine bir süreç başlattık. Daha önce de tek taraflı sınır dışına çekilme de olmuştu, sonunda büyük acılar da oldu. Bir şey yapmaya çalışırken bunun bir karşılığının olması gerekiyor. Siz tek başına ne yaparsanız yapın ne kadar çaba sarfederseniz edin bunun bir karşılığı olmadığı zaman bir sonuç elde etmek çok zordur. Elini boşluğa ne kadar vurursan vur ses çıkmaz. Karşılığında bir el olmalı ki ses çıksın. Burada esas bilinmesi gereken şey şudur. AKP’nin yaklaşımı kesinlikle tasfiye üzerinedir, çözüme yönelik değildir. Çok daha tehlikelidir. Bu hususlar iyi teşhir edilmelidir. Devlet değil ama AKP kesin olarak çözüm istemiyor, tasfiyeyi örüyor.
“Erbakan, AKP ile ilgili “bunlar sömürücülerin muhasebecileridir demişti. Çok doğru bir tespitti. Evet bunlar sömürücülerin muhasebecisidirler. Kendilerine de komisyon alıyorlar. Aldıkları bu komisyonla da bazı Kürtleri parayla kendilerine bağlıyorlar. Tasfiyeyi şimdi de bu şekilde yürütmeye çalışıyorlar. Yani Şıwan gibilerini ve diğerlerini koçbaşı yapmak istiyorlar. 2003’te Osman-Botanlara yaptırdıklarını şimdi de bunlara yaptırıyorlar. Bu gerçekliğin iyi görülmesi gerekiyor.
ÖNÜMÜN AÇILMASI GEREKİR
“Yürütülen bu tasfiye politikaları, 1925’ten bu yana CHP’nin katı laikçi anlayışıyla yapıldı. Bugün de aynı politikalar AKP’nin ılımlı İslam rengini de katarak çok daha tehlikeli bir şekilde yürütülmektedir. Bunun açığa çıkarılması gerekiyor. 1925 Şeyh Sait povokasyonu Kürtleri 15 yıl geriye götürdü. 15 yıl boyunca Kürtlere bu bahaneyle soykırım yapıldı. Dersim katliamı bu temelde geliştirildi. 15 Şubat 1999 komplosuyla da yapılmak istenen bu soykırımı daha da derinleştirmektir. Cemil Bayık da değerlendirmiş 15 Şubat komplosunu. Bu soykırım ve inkar politikalarını herkesin iyi görerek ona göre hareket etmesi gerekiyor. Ben söylediğim için değil, kendi namuslarını, onurlarını gram kadar varsa korumaları için yapmaları gerekir. Bilinmesi gereken şudur. Mart başına kadar ben bir açıklama yapacağım demiştim. Ne yapacaklarına kendilerinin karar vermeleri gerekiyor. Burada herkes, Devlet de bizimkiler de yükü omuzuma yüklüyorlar. Yirmi yıl boyunca Suriye’de aynı şeyi yaptılar. 12 yıldır da burada yine aynı şeyi yapıyorlar. Her şeyi benden bekliyorlar. Kapitalizmden dolayı kimsede vicdan kalmamış. Ben nasıl yapacağım bunu? İşte Cevat Öneş açıklamasında diyor ki Öcalan barışın önünü açmalıdır. Evet doğru söylüyor. Peki açmam için önümün de açılması gerekiyor. Ben bu koşullarda bunu nasıl yapabilirim? Pratik önderlik yapma koşullarım olmadığı halde bunu nasıl benden isteyebilirsiniz? Daha önce havuz örneğini vermiştim. Benden boş havuzda yüzmemi istiyorlar. Su yoksa veya dizlere kadarsa nasıl yüzebilirim? Eğer çözüm gelişmezse Diyarbakır hatta on Tahrir Meydanı bile olabilir. Eğer Tahrir Meydanı olacaksa bunu ben söylediğim için değil, kendi onurlarını korumak için yapmaları gerekiyor. Yapıyorlarsa yapsınlar, yapmıyorlarsa yapmasınlar, bu Diyarbakır’ın bileceği bir iştir. Diyarbakır isterse bunu çok rahat bir şekilde yapabilir. İşte KCK de mücadelelerini yürütebilecek durumda olduklarını söylüyorlar. Ben daha öncesinden savaş tarzlarını, gerillacılık tarzlarını eleştirmiştim. Ben bu Mart başındaki durumla ilgili yine söylüyorum. Demokratik çözümün gelişmemesi halinde Mart’tan sonra kimse şarlatanlık yapmasın. Hepsi için söylüyorum. Herkes ne yapacaksa onu yapsın. KCK, BDP, DTK ve Diyarbakır ne yapmak istiyorsa onu yapacak. Bunun sorumlusu ben değilim. Herşeyi benden beklemesinler.
ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE AÇIKLAMA YAPACAĞIM
“Kısaca seçimlerle ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum. Seçimlerin geniş bir yelpaze içerisinde ele alınması gerekir. Rahatlıkla 30 çıkarabilirler. Galiba bağımsız-demokrat adaylarla girilecek. Dürüst, demokrat, herkesin adayı niteliğinde kişiler aday gösterilirse olabilir. Biz barışa evet diyoruz, demokratik çözüme ve halkların kardeşliğine evet diyoruz. Askeri dayatmaya, askeri vesayete hayır diyoruz.
“İşte 150 bin kişilik özel ordu, bir askeri vesayet dayatmasıdır. Bizim temel anlayışımız demokratik ulustur. Biz devletin bölünmesinden, parçalanmasından yana değiliz. Kardeşlikten, birlik beraberlikten, demokratik çözümden yanayız. Bunun için bugüne kadar gerekli mücadeleyi verdim, üstüme düşeni yaptım. Bizim mücadelemizin bundan sonraki adı, demokratik ulustur. Biz bu temelde bundan sonraki çalışmalarımızı Demokratik Ulus Anayasası şeklinde yürüteceğiz. Bunun sonucunda demokratik ulus anayasası konferansı düzenleyeceğiz. Önümüzdeki günlerde, Halkımıza somut demokratik çözümün belirdiği ya da belirmediği yönünde açıklamada bulunacağım. Eğer umduğumuz yönde bir gelişme olursa ben “demokratik çözüm umudu hala var diyeceğim ve devam edeceğiz, yoksa ben aradan çekileceğim, herkes başının çaresine baksın, kendi kararını versin diyeceğim.
GÜNEY AFRİKA’DAN ÖCALAN’A BARIŞ ÖDÜLÜ
“Güney Afrika Mücadelesi Gazileri Eylem Komitesi 2010 Uluslararası Barış Ödülü bana verilmiş. Teşekkür ediyorum, bunu anlamlı buluyorum. Benim Nelson Mandela gibi olduğumu söylüyorlar. Doğru söylüyorlar. Ama Mandela’ya gerekli koşullar sağlandı, rolünü oynadı, gelindi-gidildi, bu sağlandı. Ama bu koşullar henüz bana sağlanmadı.
Şeyh İzettin Hüseyni vefat etmiş. Halkımızın başı sağolsun. Ailesine taziyelerimi bildiriyorum.
Roj tv çalışanlarına selamlarımı iletiyorum. Erzurum c.evinde Mehmet Aras var, o da 20 yıldır kanser hastası. Cezaevindeki tüm hasta tutsak arkadaşlarıma özel selamlarımı iletiyorum. Kadın hareketine selamlarımı iletiyorum. Çalışmalarında başarılar diliyorum. Daha sonra 8 Mart’a ilişkin mesajım olacak. Siirt, Batman, Diyarbakır, Şırnak, Silopi, Cizre, Erzurum, Antep, İzmir-Turgutlu-Söke’deki halkımıza, Mersin-Akdeniz gençliğine selamlarımı iletiyorum.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info