17 Kasım 2009 Salı Saat 15:49
Dünyanın madde, enerji ve bilgi yapıları üzerinde tam bir tekel kuran
küresel güçler, tarihi, toplumsal ve insanlığın tüm değerlerini de
pervasızca kendi sistem çıkarlarına yedekleyerek hükümranlıklarını
sürdürmek peşindedirler. Bu yazıda, kurulu tekelci petrol-silah ve
finans sistematiğinin nasıl işlediğine değinmeye çalışacağız.
Ortadoğu
ve Orta Asya merkezli sürdürülen enerji (petrol ve su) savaşlarıyla
işgal ve hakimiyet mücadelelerinin yanı sıra Ortadoğu coğrafyası, ABD
ve İngiliz sömürgeciliğinin oynadığı oyunların karmaşık ve pervasız bir
şekilde yürütülüşüne sahne olmaktadır. Kürdistan ve Türkiye’yi de
hedefleyen bu kirli oyunların arkasında, çoğunluğu Yahudi
sermayedarların elinde bulunan ABD ve İngiltere merkezli
petrol-silah-finans koalisyonun oluşturduğu konsorsiyum bulunmaktadır.
Bunlar dünyanın her tarafında yaşanan savaş, soykırım ve krizlerin
arkasındaki şirketler olurken aynı zamanda katliamlardan ve
yoksulluktan kar sağlayan savaşların gizli efendileridir. Dünyayı
yönetmenin kuralının petrolü yönetmekten geçtiğini söyleyen petrol
kartelleri, petrolün olduğu her alanı, üzerinde yaşayan halklar için
cehenneme çevirmişlerdir.
Ekonominin ve dünyanın merkezi
olduklarını iddia eden ve dünyadaki servetin çok büyük bir kısmını
elinde tutan bir avuç kapitalistin sahip olduğu büyük petrol-silah
şirketleri ile banka-finans tekelleri dünya ekonomisini ve devletlerin
politikalarını belirler hale gelmiştir. Bunların oluşturduğu en büyük
kuruluş, küresel ekonomik gücün koordinasyonunu sağlayan Dış İlişkiler
Konseyi (Council on Foreign Relations) CFR’dir. “Rayından çıkmış dünya
ekonomisini düzeltme ve terörizmle mücadele etme görevi ni üstlenen
CFR’nin aldığı kararlar NATO, BM, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu
(IMF), Dünya Ticaret Örgütü, UNESCO ve Atlantik Konseyi gibi bilinen
kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yerine getirilmektedir. Bu kurumlar,
CFR’nin zımni alt örgütleridir.
Petrol-silah-finans
piyasalarının efendileri, ABD ve İngiltere’nin kendilerine kesintisiz
siyasi destek sağlaması ve ayrıca bu devletlerin güçlerinin büyük
ölçüde petrol-finans-savunma sanayisine dayanması gibi birbiriyle
bağlantılı sebeplerle ABD ve İngiltere’de kurulup palazlanmışlardır.
“Dünyada
hâkimiyet kurmak istiyorsanız Ortadoğu’yu kontrol etmeniz lazımdır
tezi doğrultusunda 11 Eylül 2001 yılında gerçekleşen, CIA-MOSSAD-MI6
patentli El Kaide saldırıları, ABD-İngiltere merkezli
petrol-silah-finans şirketleri için Ortadoğu ve Orta Asya’yı işgal
etmek için uygun fırsatı oluşturmuştu. Afganistan’la başlayan ve daha
sonra Irak’la devam eden ‘terörizmle savaş’ argümanı ile kendine yeni
düşmanlar yaratarak ‘sürekli savaş’ biçimine dönüştürülmüştür. Böylece
kendisinden olmayan ve politikalarına boyun eğmeyen halklar düşman ilan
edilmiştir. ABD ve İngiltere, kendi milli strateji dokümanlarında
‘haydut devletler’ (rogue states) olarak belirttikleri ve ‘birincil
tehdit oluşturan’ İran ve Kuzey Kore ile ‘ikincil tehdit oluşturan’
Suriye ve Rusya gibi devletlerden kendilerine ya da işgal edilip ele
geçirilen enerji sahalarına ve boru hatlarına gelebilecek her türlü
saldırıya karşı ‘önleyici tedbir’ kapsamında ‘güvenlik şemsiyesi’
adıyla füze kalkanı projesini hayata geçirerek, kendine bağlı
devletleri silahlandırma çabası içerisindedirler. ‘Haydut devletler’ de
ABD ve İngiltere’den gelebilecek saldırılara karşı silahlanmaya
ayırdıkları bütçeleri artırmışlardır. Üretilen ve denemesi yapılan
silahlarla, füze-roket ve uzaya fırlatılan uydularla psikolojik
üstünlük kurma savaşı pervasız bir şekilde sürdürülmektedir.
Dolar – Euro Karşıtlığı Üzerinden Küresel Savaşlar
1945
yılında imzalan Bretton Woods Anlaşması ile uluslararası rezerv para
birimi olarak ABD dolarının ($) kullanılması üzerinde uzlaşmaya varıldı
ve ABD dolarının altın olarak karşılık değeri sabitlendi. Bretton Woods
sistemi ile birlikte Amerikan doları bir bütün olarak değil, sadece
yabancı devletler için altına konvertibilite (serbestçe dövize
çevrilebilirlik) haline getirildi. Bunun sonucunda dolar, kendisini
küresel rezerv para olarak inşa etti.
1970’li yıllara
gelindiğinde Vietnam savaşıyla birlikte başlayan ekonomik kriz ABD
ekonomisini felce uğratmıştı. Dolara olan güvenin azalması yabancı
ülkelerin merkez bankalarını dolar karşısında altın almaya
yönlendirmişti. Böylece, doların egemen para olma pozisyonu zayıfladı.
ABD doları, temel rezerv para birimi olarak geçerliliğini sürdürdü ama
artık garanti edilmiş bir altın karşılığı olarak geçerliliğini
kaybetti. Bu andan itibaren ABD, ihtiyacını duyduğu iktisadi ürünlerin,
değeri düşürülmüş olan dolarlar karşılığında değiştirilmesi konusunda
geri kalan dünyayı ikna etmek için bir yol bulmak zorunda kaldı. ABD,
diğer ülkeleri ellerinde Amerikan dolarları tutmaları konusunda ikna
edebilmek amacıyla bir iktisadi neden bulmak zorundaydı: Petrol bu
iktisadi nedeni sağladı ve böylece ‘Petro-dolar’ son derece önemli bir
bağlantı haline geldi.
Petro-dolar, bir ülkenin petrol satışı
neticesinde kazandığı dolar anlamına gelir. ABD, 1972–1974 yıllarında
Suudi Arabistan yönetimi ile bir dizi anlaşmalar imzaladı. Bu
anlaşmalar ile Suudi Arabistan sahip olduğu petrolü dolar karşılığında
satmayı kabul etti. Bu anlaşmadan hemen sonra, petrol ticareti dünya
pazarında Amerikan doları üzerinden yapılmaya başlandı. Bu sistem
sayesinde, hem ABD’li iktisadi ve siyasi elitler için reddedilemez
kazançlar sağlıyordu, hem de ABD ekonomisini doların küresel rezerv
para olma rolüne bağlı kılıyordu.
Petrol, uluslar arası alanda
ticareti yapılan en önemli ürün değildir sadece. Petrol, aynı zamanda
ekonomide kan işlevini görüyor. Eğer bir ülkenin petrol kaynakları
yoksa onu başkalarından dolar ile satın alması gerekir. Ülkeler, altın
satın alıp elde tutar gibi dolar satın alıp elde tutarlar. Çünkü dolar
olmadan petrol satın alamazlar.
Amerikan dolarının
uluslararası petrol ticaretinde ‘küresel para rezervi’ haline gelmesi
dolara olan talebi son derece arttırdı. Bu sistem sayesinde ABD artan
askeri harcamalarını ve ithalat ihtiyaçlarını dolar basarak karşılama
imkânını elde etti. ABD, diğer ülkelerin ciddi meydan okuması ile
karşılaşmadığı sürece ve diğer ülkeler Amerikan dolarına güven duyduğu
sürece bu sistem çalışmaktadır. Bu sistem ve durum, 1970’li yıllardan
itibaren devam eden Amerikan iktisadi hegemonyasının en önemli
temelidir. Hiç kuşkusuz bu sistem, ABD’ye dünya petrol piyasasını
kontrol etme olanağını sağlamıştır.
1999 yılının sonunda
Euro’nun ortaya çıkmasıyla birlikte küresel finans sistemine yeni bir
aktör eklendi. Tedavüle girmesinden birkaç yıl sonra Euro, dünya finans
piyasasının ikinci önemli parası haline geldi ve dolara karşı gerçek
anlamda alternatif bir para olarak belirdi.
Bu gelişme ABD
karşıtları olan devletler için önemli bir fırsat yaratıyordu. ABD’ye
karşı ayrı bir savaş alanıydı. 6 Kasım 2000 tarihinde, Irak-Saddam
rejimi, sahip olduğu petrol rezervlerini bundan böyle dolar üzerinden
değil – Irak’ın ‘gizli silahı’ olarak nitelendirilen – Euro üzerinden
fiyatlandıracağını ilan etti. Bu karar, OPEC ülkelerinin, petrolün
dolar üzerinden fiyatlandırılması kuralını çiğneme cesareti
gösterdikleri ilk vaka olmuştur. Alınan bu karardan itibaren Euro’nun
değeri sürekli bir artış ve doların değeri sürekli bir düşüş
kaydetmiştir. Libya petrolün dolar yerine Euro ile fiyatlandırılmasını
talep etmiş, İran, Venezüella ve diğer ülkeler de kendi petrollerini
Euro üzerinden fiyatlandırmak istediklerini bildirmişlerdir. Petrol
ticareti doların hegemonyasını sağlayan temel faktör olduğu için tüm bu
gelişmeler, Amerikan ekonomisinin gücüne ve ABD’nin küresel
hegemonyasına karşı son derece önemli tehdit oluşturuyordu. ABD,
İngiltere ve gizli destekçisi İsrail ile birlikte Mart 2003’te Irak’ı
işgal etti. Irak’ın işgalini ‘petrol-para savaşı’ olarak belirlemek
daha doğru olur. Irak işgali, Saddam’ın nükleer tehdit veya kitle imha
silahlarına sahip olması değil, Irak petrolleri üzerinde kontrol
sağlamak ve Amerikan dolarını uluslar arası petrol piyasasının hakim
parası olarak korumak amacıyla gerçekleştirildiğini söylemek için çok
sayıda kanıt mevcuttur. Amerikan dolarını petrol ticaretine yön veren
para birimi olarak muhafaza etme amacı, Irak işgalinin temel
nedenlerinden biridir. İşgalden iki ay sonra Irak’ın Euro hesapları
tekrar dolara çevrildi ve Irak petrolleri için ödemelerin Amerikan
doları üzerinden yapılması gerektiği duyuruldu.
Amerika’nın Irak
üzerinde gerçekleşen askeri üstünlüğüne ve Amerikan askeri gücünün
Avrasya’daki yükselişine rağmen, başını İran’ın çektiği Ortadoğu ve
Latin Amerika’daki petrol üreticisi ülkeler ile Rusya, petrol
ticaretinin dolar yerine Euro üzerinden veya bir ‘para sepeti’
aracılığıyla yapılması konusunu gündeme getirmeye başladılar.
ABD
gibi küresel egemenliği amaçlayan bir devleti alt etmeye niyetli bu
ülkeler, küresel ölçekteki ticarette dolara dayalı güven zincirini
bilinçli ve siyasi bir tercih olarak kırmak için, ABD’nin en hassas
noktasından saldırarak ABD’yi dize getirmek-engellemek veya küresel
egemenliğine son vermeyi amaçladılar.
İran bu konudaki ilk
adımını, kurduğu Petro-euro borsasıyla başlattı. Bunun anlamı petrol
borsasında alış satışların bundan sonra Euro üzerinden yapılması ve ABD
dolarının tedavülden kalkarak pula dönmesiydi.
İran’a, Körfez
Petrol Borsası kurulmasını ilk aşılayan, Londra Uluslar Arası Petrol
Borsası (London International Petroluem Exchange) Başkanı Chris Cook
oldu. İran bunu çok sonraları resmi olarak 21 Mart 2007 tarihinde
gerçekleştirdi. Tahran petrol borsasının kurulmasıyla birlikte Amerikan
doları eski değerini koruyamadı ve sürekli bir düşüşü yaşadı. Ayrıca,
Amerikan dolarının değerindeki değişkenliğin yüksek olması ve paraları
diğer paralara dönüştürmenin maliyeti Petro-euro’yu cazibeli kılmıştır.
Yine Irak’ta işgalin uzaması ve artan harcamalar, ABD’nin saldırgan
tavrını sürdürerek sürekli silah gücüne başvurması, bütçe açığının daha
da artması, hızla yükselen petrol fiyatları, özellikle Çin’e karşı
büyük dış ticaret açığı vermesi ve faiz artırımına rağmen iç tüketimin
azalmaması gibi nedenler de dünya piyasalarının dolara olan güvenini
azaltmaya yeterli oldu.
İran’ın resmi petrol borsası açmasını ve
dolar yerine Euro üzerinden alım-satım işlemlerini gerçekleştirme
kararı almasını yine Rusya’nın 8 Haziran 2006’dan itibaren ruble ile
işlem görecek kendi petrol borsasını oluşturacağını açıklamasını
tamamlayıcı nitelikte son gelişme ise, Venezüella Devlet Başkanı Hugo
Chavez’in 17 Mayıs 2006’da, İran’ın petrol borsası oluşturma kararını
desteklediklerini ve dolar yerine Euro ile petrol satışlarına başlamayı
planladıklarını açıklaması oldu.
ABD’nin küresel egemenliğine
karşı, İran’ın öncülüğünü yaptığı ve diğer ülkelerin de yavaş yavaş
katılımının gerçekleştiği Petro-Euro borsası planı, sadece elindeki
petrolleri Euro üzerinden satmayı değil, aynı zamanda tüm ilgili
tarafları – petrol üreticisi ülkeleri olduğu kadar petrol tüketici
ülkelerini de – içine alacak olan Euro’ya dayalı bir petrol değişim
piyasası oluşturulması amaçlanmaktadır. Bu durum, 1945 yılından
itibaren altın ve petrol satın alıcı ve satıcılarının dolar üzerinden
ticaret yaptıkları uluslar arası değişim sistemi olan, New York (NYMEX)
ve Londra (IPE) tarafından kontrol edilen şu anki uluslar arası petrol
ticareti tekeline karşı ciddi bir meydan okuma anlamına gelmektedir.
NYMEX ve IPE, Amerikalı şirketler tarafından kontrol edilen ve dünya
petrol fiyatlarını dolar üzerinden belirleyen yerlerdir. Bunlara karşı
kurulan alternatif petrol borsası, Euro’nun alternatif petrol ticareti
parası (Petro-euro) olarak sahip olduğu pozisyonunu her geçen gün
güçlendirmektedir.
Euro’nun dolar karşısındaki bu yükselişi,
2008 yılı Ocak ayında ABD merkezli finans piyasalarını alt üst eden
‘ekonomik kriz’e neden olmuştur. ABD’de birçok banka ve dev şirketler
ya iflas ederek kapanmış ya da çok yüksek oranda işçi çıkararak krizden
kurtulma çareleri aramak zorunda kalmışlardır.
ABD’nin dolara
endeksli küresel egemenlik gücüne karşı İran’ın başını çektiği ve
çoğunlukla Afrika ve Asya ülkelerinin verdikleri desteğe karşı,
Amerikalı ve İngiliz petrol-silah-finans kartelleri harekete geçerek,
İran’a destek veren ülkeleri açlıkla hizaya getirmek için petrole
alternatif olarak gösterilen Buğday ve baklagillerden biyoyakıt üretimi
gerekçesiyle, dünyayı “gıda krizi ne soktular. Çin, Hindistan, Mısır
ve diğer Afrika ülkelerinde buğday, pirinç ve ekmek fiyatları son
yılların en yüksek düzeyine ulaştı. Açlık ve açlıkla mücadele dünyanın
tek gündemi oldu. Açlıkla terbiye edilen ve hizaya getirilen ülkeler
petrol-silah-finans kapitalleri tarafından ABD politikalarıyla uyumlu
hale getirildiler.
Küresel hegemon güç ABD, dünyanın en büyük
askeri gücüne sahiptir ve güçlü bir ekonomiye sahip olmak zorundadır.
Para olmazsa ordu da olmaz, ordu olmazsa küresel kontrol de olamaz.
Dolar dünyayı yönetiyor, doları ise ABD yönetiyor. Dolar yenilirse ABD
de yenilir. Dolar yoksa kontrol de yoktur. Bugün Rusya ve İran başta
olmak üzere bunlara karşı verilen savaş dolar üzerinden, petrol
üzerinden yürütülen bir savaştır.
İran’a Nükleer Teknolojiyi İlk Kim Verdi?
ABD,
İran’ın dünyayı tehdit edebilecek miktarda nükleer silah ürettiğini
daha fazla öne çıkararak, bu ülkeye yönelik mücadelesine meşruluk
kazandırma çabası içerisindedir. Asıl amaç ise İran’ın petrol
satışlarını Euro üzerinden yapması, sahip olduğu silah gücüne dayanarak
ABD karşısında Ortadoğu’da güç olmaya çalışması ve petrol kaynaklarıyla
enerji ulaştırma hatları ve güvenliği üzerinde hakimiyet kurma
mücadelesi yatmaktadır. İran’ın tehdit oluşturması ABD kadar İsrail’i
de yakından ilgilendirmektedir.
ABD’nin İran üzerindeki en
büyük planı, bu ülkenin enerji kaynakları ile birlikte, Avrasya’nın
yeni yaşam sahasında çok kritik bir bölgede olan coğrafyasını da
kontrol ederek bunun üzerinden Ortadoğu ile Orta Asya’yı birleştirmek
istemesidir.
Şah döneminde ABD’li ve İngiliz şirketlerine
satılan İran petrolleri, Humeyni’nin 1979 yılında iktidara gelişi
ardından millileştirilerek, yabancı petrol şirketleriyle olan
anlaşmalar iptal edilmiş ve bu şirketler ülke dışına çıkarılmıştır.
ABD, oluşturduğu baskı ile İran petrollerinin özelleştirilmesini
dayatırken, petrol satışlarının da dolar üzerinden yapılmasını
istemektedir.
Washington’un, İran’ın kitle imha silahlarının ve
balistik füzelerin peşinde olmasıyla ilgili kaygısının çoğu, İran’ın
ABD’ye doğrudan saldıracağı korkusundan ziyade, Suudi Arabistan,
Kuveyt, Irak ve Körfezdeki diğer petrol üreticileri ve İsrail’in
güvenliğiyle ilgili korkularından kaynaklanıyor. ABD, İngiltere ve
İsrail açısından petrol kaynaklarını ve boru hatlarını ve dolayısıyla
Körfez’in güvenliğini tehdit edebilecek askeri kapasiteye sahip tek
ülke İran olmaktadır. İran’ın nükleer silahlara ve balistik füzelere
sahip olması, petrol-silah-finans kartellerinin bölgedeki çıkarları
için önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
İran’ın nükleer enerji
çalışmaları 1950’li yıllara dayanır. ABD’nin başını çektiği İngiltere,
Fransa ve Almanya (Batı) dörtlüsü Sovyetler Birliği’nden gelebilecek
‘komünizm tehlikesi’ne karşı Batının en önemli üssü olan İran’ın
nükleer güce kavuşturulması gerektiğini ifade ediyorlardı. Sovyetlere
karşı oluşturulan bu ittifak ve strateji sayesinde İran Şah’ı nükleer
teknolojide Amerika’nın desteğini kazanmıştı. Bu doğrultuda ABD İran’ı,
bu ülkede askeri üsler kurarak komünizmin yayılmaması için ‘önleyici
tedbir stratejisi’ gereği, Sovyet tehlikesine karşı sınırsız
destekliyordu. Amerika’nın açık desteği ile İran 1958 yılında BM Atom
Enerjisi Kurumu üyeliğine kabul edildi. Daha sonra Amerika 1967’de 5
megavatlık ilk hafif su araştırma reaktörünü İran’a sattı ve Amerikan
AMF firması bu reaktörü Tahran üniversitesinde kurdu. ABD, Fransa ve
Almanya 4 nükleer santralin Buşehr, Darhuveyn, İsfahan ve Arak’ta inşa
edilmesi ve yine nükleer santrallerin yakıt ve teknolojik desteğinin
teminini üstlendi. O dönemde Batı ülkeleri İran’a nükleer yakıt ve
zenginleştirme teknolojisi vermek için adeta bir biriyle yarışıyordu.
Şah’ın Ortadoğu’da ABD’nin müttefiki olması nedeniyle nükleer
santrallere sahip olması pek ciddiye alınmıyor ve yansıtılmıyordu. Bu
dönemde İran’ın nükleer çalışmaları ABD tarafından destekleniyordu.
Dolayısıyla İran’ı ilk kez nükleer enerji teknolojisine kavuşmaya
teşvik eden ülke ABD’dir ve bugün bu sürece muhalefet eden ülkelerin
başında yine ABD gelmektedir.
Yasin Kılıçkaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org-net-info