31 Ekim 2019 Perşembe Saat 10:02
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
ABD,
Rusya ve İsrail devletleri yakın süreçte Ortadoğu eksenli bir dizi toplantı
gerçekleştirdi. Bu toplantıların ana gündemi Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek,
Suriye savaşına yön vermek, İran’ın Suriye’deki varlığına son vermek, ona karşı
tedbir alarak müdahale zemini hazırlamak, Şii yayılımını durduracak Sünni islam
çizgisini hâkim kılmaktır. Sonuncusu İsrail’de 24 Haziran 2019 tarihinde
yapılan bu toplantıların esas amacı İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Toplantı
kararları İsrail’in güvenliği ve bölgenin bu hegemon güçler arasında
paylaşılması şeklinde alınmıştır. Sınırları yeniden belirleyen ve önümüzdeki yüz
yıllık süreci kapsayan bir plan düşünülmektedir. Bir bakıma birinci dünya
savaşında Ortadoğu’yu parçalamayıp paylaşmayı amaçlayan Sykes-Picot anlaşması
yeniden güncellenerek hayata geçirilmek istenmektedir. Sömürgeci Türk devleti
bu planı Kürt soykırım politikasını hayata geçirmek için büyük bir fırsat
olarak ele almaktadır. ABD, Rusya ve İsrail’in İran savaşı dahili istediği her
şeyi yapma karşılığında Kürdistan’ı ilhak, Kürt soykırımını gerçekleştirme ve
sınırlarını genişletme karşılığında plana dahil olmuştur. Anlaşmaların detayları
gizli olsa da genel hatları bellidir. Başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu
halklarına karşı komplo niteliğinde bir plan olarak tanımlamak gerekmektedir.
ABD’nin
alandan çekilmesi ardından Türk devletinin Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye işgali bu
plan çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Türk devleti bir piyon ve cellat
rolünde başta Kürtlere ve bölge halklarına karşı kullanılmaktadır. İşgalci,
DAİŞ çete bağlantılı ve savaş suçu işleyen bir pozisyona düşürülerek en sonunda
kendisine de müdahale edilecektir. Planın bir yönü de budur. Buna göre DAİŞ,
El-Nusra ve ÖSO çeteleri “milli Suriye ordusu adıyla Türk devletinin
himayesinde toplanarak önce Kürt soykırımında ve daha sonrada İran ve Arap Şii
kesimine karşı kullanılacaktır. Türk devleti adına hareket eden çeteler şimdiden
vahşet düzeyinde savaş suçu işlemişlerdir. Türk-Daiş ortaklığı gizlenemez
boyutlarda gün yüzüne çıkmıştır.
Komploda
Kürtler için öngörülen şunlardır: Türk işgalciliğine ve soykırımına karşı fazla
direnemezler ama sonu gelmeyen bir Kürt-Türk savaşı başlayacaktır. Tüm
kazanımlarından vaz geçerek Suriye rejimine teslim olacaklar, (Rusya’nın TC ile
yaptığı Soçi anlaşması Kürtlere bunu dayatmıştır.) veya Suriye ile anlaşamazlarsa
Kürt-Arap savaşı başlayacaktır. Anlaşıldığı gibi bütün olasılıklarda Kürtlerin Türk
savaşı yanında birde ve Arap savaşına sürüklenmesi ve demokratik özerk
yönetimin tümden tasfiyesi hesaplanmıştır. Özcesi Kürtlerin başına soykırımın
diğer adı olan felaket getirmeyi amaçlamaktadırlar. Aslında Ermeni halkına
biçilen kaderin aynısı bugün Kürtlere biçilmiştir. Bahsedilen plan Kürtleri
yine sömürgeci devletlerin insafına bırakan, statüsüzlüğe mahkûm eden, ülke ve
halk olarak yok sayan ahlaksızca bir plandır. Fakat Kürtler Türk işgaline karşı
kimsenin beklemediği bir düzeyde direniş gösterdiler. Komplocu güçler dengeleri
ve planları değiştiren direnişin bu düzeyde olabileceğini öngörememiştir. Trump’ın
“Kürtlerle Türkleri birbirine bıraktık, Kürtler müthişti açıklaması hem
komployu hem de direnişi itiraf eder mahiyettedir.
Fakat
düşünülenler tam olarak gerçekleşmemiştir. Kürtlerin ve Kuzey-Doğu federasyon
halklarının komploya karşı sonuna kadar direnme kararı ve pratiği, buna paralel
gelişen siyasi çözümü amaçlayan politik ve diplomatik çalışmaları belirleyici olmuş
ve sürece yön vermiştir. Rusya ve Suriye rejimiyle başlayan müzakereler ve çözüm
tartışmaları direniş kararından sonra başlamıştır. Bu bakımdan direnme kararı
ve tutumu sadece Rojava için değil Kürt ulusunun geleceği açısından tarihi bir
karar olmuştur. Demek ki, her şey egemen güçlerce belirleneyemiyor, onların
planları doğrultusunda gerçekleşmiyor. Halkların demokratik birliği ve
mücadelesi en güçlü devletlerin bile planlarını boşa çıkarıp sürece yön
verebiliyor. Büyük devletlere rağmen direnen halklar ağır bedeller pahasına
kendi kaderlerini tayin ediyor, edebiliyor. Yüzyıldır soykırım kıskacına alınan
Kürt halkı bunun en iyi bir örneğidir. Kürt Özgürlük Hareketi öz gücüne ve kendi
toplumsal gerçeğine dayanarak, sıfırın altında imkanlarla NATO’nun ikinci büyük
ordusuna karşı kırk yıldır mücadele etmektedir.
Kürt Özgürlük Hareketi sadece Kürdistan ve Ortadoğu’yla sınırlı
kalmayarak küresel direnişin öncülüğünü yapacak aşamaya gelmiştir. Küresel ve
bölgesel karşı-devrim ittifakına, onun her türlü komplo ve işbirlikçilerine
karşı özgücüyle devrimci halk savaşı yürüterek başarı sağlamış ve Kürtleri
Ortadoğu’da stratejik bir konuma getirmiştir.
Türk
devletinin Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye işgali ABD ve Türkiye anlaşmasıyla
gerçekleşirken, Rusya-Türkiye Soçi anlaşması ise gerçekleşen işgalin kabulü
üzerinden Kürtler aleyhinde yapıldı. Rusya politik ve ekonomik çıkar dengesini
gözeterek Türk işgalini onaylayarak Kürtlerin Suriye rejimine teslimiyetini
dayatan bir yaklaşım geliştirdi. Türk devletiyle yaptığı protokolün içeriği
budur. Kürtlerin yapılan anlaşmayı reddetmesi ve direniş pozisyonuna geçmesi
Rusya’nın şantajcı ve teslim alma politikalarını boşa çıkarmış ve Kürtlerle
müzakere yolunu seçmek zorunda bırakmıştır. Müzakere ile bazı konularda
uzlaşılma sağlansa da süreç hala devam etmektedir. ABD-Rusya-İsrail anlaşmasına
göre Suriye’nin yeniden yapılanması daha çok Rusya’ya bırakılmaktadır. Rusya
Suriye’de daha fazla belirleyici rol oynayacaktır. Rusya Kürt sorununun
Suriye’nin temel sorunu olduğunun farkındadır ve çözüm bulmak zorunda olduğunu
bilmektedir. Çözüm ve statü şeklini belirleyecek olan Kürtlerin güçlü duruşu ve
direnişi olacaktır. Bir kez daha ispatlandı ki, direniş olgusu tüm kazanımların
hem yaratılması hem de korunması açısından belirleyici önemdedir. Bu açıdan
Kürt direnişi uluslararası güçlerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme ve Kürt
soykırımını öngören planlarını bozmakla kalmıyor ona yönde veriyor. Savaşan
halk gerçeğiyle hem kendini korumuş hem de uluslararası alanda meşruiyet
sağlayarak çözüm yollarını açmıştır.
Ancak
her şey sonuçlanmış ve komplo bitmiş değildir tehlike devam etmektedir. Rusya
ve Suriye rejimi aradan çekilerek Türk devletinin saldırılarına zemin hazırlayabilirler,
bu yönlü gizli bir anlaşma yapmış olabilirler. Rejim askerlerinin sınır
alanlarından çekilmesi bunu göstermektedir. Rejimin savaşma gücü ve iradesi
yoktur. Rusya ise tutarsız ve ilkesiz çıkarcı bir devlettir. Yine 30 Ekim’de BM
gözetiminde Cenevre’de başlayacak
Suriye Anayasa komitesi toplantısına Rojava’nın gerçek sahipleri ve
iradesi çağrılmış değildir. Toplantıya Kürtler adına çete ENKS temsilcileri
davet edilmiştir. Bu durum bile komplonun devam ettiğinin güçlü bir kanıtıdır.
Küresel kapitalist güçler Özgürlük hareketine ve Rojava sistemine ideolojik
çizgi temelinde yaklaşmakta ve ona göre politikalar belirlemektedirler. Türk
devletine karşı net tavır almamalarının sebebi Rojava sistemini kendilerine
karşı alternatif bir sistem gördükleri içindir.
ABD,
Rusya ve İsrail öncülüğünde hazırlanan ve Türk devletinin de dahil edildiği planın
zaaflı tarafı hem bölgesel hem de küresel diğer güçlerin dışında tutulmasıdır. Planda
Arap Birliği, Çin, NATO üyeleri AB devletleri saf dışı bırakılmıştır. Keza plan
bölgenin en güçlü aktörü olan İran’a karşı yapılmaktadır. Öyle kolay
gerçekleşecek bir plan değildir. Devletler düzeyinde yoğun tepkilerin ortaya
çıkmasının nedeni budur. Arap Birliği, AB, İran ve birçok güç ABD-Rusya-TC
anlaşmalarına karşı çıkmakta, alternatif arayışlara gitmekte ve kararlar
almaktadırlar. ABD, Rusya ve Türk devleti salt kendi başlarına hareket
edemeyeceklerini anlamış durumdalar. Ortadoğu’nun kaotik ve çok denklemli
ortamında hiçbir güç istediğini tam olarak gerçekleştirememektedir. Her ne
kadar hegemon devletler kendi çıkarlarına göre böyle bir anlaşma ve planlama
yapmış olsalar da başta Kürtler olmak üzere halkların itirazı ve özgürlük
mücadelesi bunu engellemektedir. ABD’nin geri çekilmesi ve Türk devletiyle yapılan
anlaşma Trump’ın daha çok dar yakın çevresiyle aldığı bir karar olduğundan
ABD’nin stratejik çıkarlarıyla çelişmekte ve kabul görmemektedir. ABD’nin büyük
kısmı ve toplumun etkili kesimi Trump ’un geri çekilme kararını ve Kürtlere
yönelik ihanet politikalarını sert biçimde eleştirmekte ve karşı çıkmaktadır.
Bu sorun ABD’nin hala temel gündemi olmaya devem etmektedir. Trump’ın gelişen
tepkileri bertaraf etme amacıyla Türki’ye ye yaptırdığı ateşkesle istediği
sonucu alamamıştır. Ateşkes Trump’ı kurtarmayı ve işgali meşrulaştıran bir
yaklaşımı içermektedir. Ateşkes Türk işgalini sonlandırmayı değil komployu ve
Kürt soykırım politikalarını meşrulaştırmayı amaçlamıştır. Zaten Türk devleti
ateşkese uymayarak saldırılarını sürdürmüştür. Trump DAİŞ lideri Bağdadi’nin
öldürülmesini hem mevcut sıkışmışlığını atlatma hem de seçim malzemesi olarak
kullanacaktır. Ancak bu gelişen muhalefeti ve tepkileri durdurmaya
yetmeyecektir. Zira Kürtlerin tüm dünyayı etkileyen direnişi ABD ve dünya
toplumlarında ciddi karşılık bulmakta ve Trump hükümeti üzerinde büyük baskı
oluşturmaktadır. Trump’ın bir kısım Amerika askerini Suriye’nin petrol
bölgelerine geri getirmesi tepkileri düşürmeye yöneliktir. Trump iktidarının
kafası hala karışıktır ve dengesizdir. Ani kararlar verebilmektedir. Nasıl
hareket edeceği tam kestirilememektedir. Trump’ın Erdoğan’la olan ilişkileri daha
çok ticari ve siyasi çıkarlara dayanmaktadır. Bu ilişkiler nedeniyle Trump
iktidarı Kürtlere karşı ahlaksızca bir yaklaşım sergilemiştir. Kürtleri bir
ulus, halk ve ülke sahibi değil “kullanılması gereken iyi, cesur savaşçılar olarak
ele almaktadır. Bu yüzden ABD Kürtleri
hiçbir uluslararası siyasi platforma dahil etmedi ve statü sahibi yapacak
hiçbir adım atmadı, bunu düşünmedi, tersine engelledi ve belirsiz bir konumda
tutarak bıraktı. Rusya ve AB devletleri de Kürtlere karşı aynı mesafede
yaklaşmıştır. Hala da Türk işgalini ve katliamlarını durduracak ciddi bir adım
atmış ve tutum takınmış değillerdir. Bu yönüyle Türk devletinin ittifakı ve Kürt
soykırımının ortağıdırlar.
Kürtler Görkemli Rojava Direnişiyle Demokratik Enternasyonalist
bir Cephe Yaratmışlardır
Kürtlerin
uçağı ve gelişmiş teknik silahları olmayabilir. Ancak haklı davaları, herkesi
derinden sarsan fedai savaşçıları, insanlığı temsil eden manevi ve ahlaki
değerleri vardır. Kürtler büyük inanç, irade, yok edilemeyen bir özgürlük
bilincini ve örgütlülüğünü yaratmışlardır. Bunun yenemeyeceği bir teknik ve güç
yoktur. Bu gerçekler Kürtleri yenilemez bir direnişin öznesi ve demokratik
değerlerin merkezi yapmaktadır. Bunu gören vicdanlı her insan, kadınlar,
gençler, ezilen sınıf ve toplumsal kesimler Kürtlerin mücadelesinden
etkilenmekte, beslenmekte, kendinden bir parça saymakta ve sahiplenmektedir.
Kürtler görkemli Rojava direnişiyle demokratik enternasyonalist bir cephe yaratmışlardır.
Önder Apo’nun özgürlük paradigması Kürdistan ve Ortadoğu halklarının direniş
gerçeğinde evrensel boyutlarda demokratik bir sisteme dönüşmüştür. PKK’nin grup
döneminden başlayan bu gelişim tarzı çeşitli evrelerden geçerek bu aşamaya
ulaşmıştır. Özgürlük hareketinin gelişim
diyalektiğinin üçüncü aşamasıdır. Birinci aşama hareketin Ankara’dan Kürdistan’a
yayılmasıdır. İkinci aşama Ortadoğu’ya çıkış ordulaşma ve silahlı mücadelenin
başlamasıdır. Üçüncü aşama ise evrensel boyutta dünyaya açılmasını ifade eder. Önderlik bu gelişim seyrini Ankara’dan
çıkmayla partileştik, Ortadoğu’ya çıkmayla ordulaştık, dünyaya açılmayla
devletleşeceğiz şeklinde tanımlamıştı. Rojava devrimi, Kobani ve Cenga Rojava
direnişleri evrenselleşmenin önemli halkalarıdır. 2015 tarihi Kobani direnişi
birinci evrensel halka olmuş ve “1 Kasım
Dünya Kobani Günü ilan edilmiştir, 2019 ikinci Cenga Rojava direniş
halkasıyla da “2 Kasım Dünya Rojava
Günü ilan edilmektedir. Birbirini tamamlayan bu tarihi direniş halkaları
Kürtler açısından evrensel düzeyde öneme sahiptir. Rojava Onur direnişi bütün
dünyada sanatçısından, politikacısına, aydınından, filozofuna, sporcusuna, her
yaştan ve her kesimden insanın taraf olduğu bir demokrasi direniş cephesine
dönüşmüştür. İnsanlığın özgürlük direnişi ve demokratik sistemi olan Rojava
devrimi insanlığın umudu ve ortak değeri olarak evrensel boyutlarda ilerlemekte
ve sahiplenilmektedir. Rojava direnişinin en önemli kazanımı Kürtler için büyük
bir diplomasi sahası açmasıdır. İşgalci
Türk rejimi için alan daralırken Kürtler dünyaya açılmaktadır. Yine barışın,
kardeşliğin ve ortak eşit yaşamında da ancak direnme temelinde elde
edilebileceği Kürdistan devrimi örneğinde kanıtlanmaktadır. Kuşkusuz Apocu
fedai direnişi tarzı olmasaydı ne Kürtlükten ne Rojava devriminden ne de
Kürdistan’dan bahsedilebilirdi. Devrimsel gelişmenin kaynağı büyük emek ve çaba
sahibi, soluksuz bir mücadelenin yaratıcısı ve yönlendiricisi olan Önder Apo’
dur. Kırk yıllık destansı direniş ve bunun kahramanlık düzeyindeki şahadetleriyle
bugüne gelinmiştir. Rojava devrimi ve direnişi Kuzey-Güney-Rojhılat Kürdistan
devrimine bağlı olarak zindanlardan dağlara, dağlardan ovalara, kentlere, tüm
parçalara ve dünyaya yayılan bir devrimci mücadele çizgisine dayanmaktadır. İdeolojik,
politik ve askerî açıdan dört parçanın birikimi ve tecrübesiyle beslenmektedir.
Direniş
sadece Kürtleri korumakla kalmıyor, aynı zamanda Kürtleri evrenselleştiriyor, gündem
oluşturuyor, toplumsal duyarlılık, örgütlülük ve eylemselliği açığa çıkartıyor.
Kürt direnişinin evrenselleşmesi ve faşizm karşıtı bir demokrasi cephesine dönüşmesi
ikinci dünya savaşında açığa çıkan faşizm karşıtı demokrasi blokuna
benzemektedir. İkinci dünya savaşını genel olarak iki tarafı vardır. Bir tarafı
Hitler-Nazi Almanya’sının öncülük ettiği (Japonya-İtalya’nın açıktan ve Türkiye’nin
de gizli ittifak olduğu) insanlık düşmanı faşist cephe olurken diğer tarafta
Sovyetler Birliği, İngiltere ve Amerikan’ın yer aldığı anti faşist demokrasi
cephesi oluşmuştur. Yahudi soykırımıyla başlayan ve insana ait tüm demokratik
değerleri yok eden Nazi faşizmine karşı insanlık ortak direniş cephesinde
birleşmiştir. Rojava Kürt direnişi özgülünde şimdi de benzer bir durum
yaşanmaktadır. Temel fark Kürtlerin devletlerden çok dünya halkları cephesinde
bir demokrasi bloku yaratmasıdır. Nazi-Hitler faşizminin yerini günümüzde
Erdoğan-TC faşizmi almıştır. Hitler Yahudi halkını yok etmek istedi, Erdoğan
ise Kürt halkını yok etmek istiyor. Hitler-Nazi faşizmi nasıl ki Avrupa’dan
başlayıp Sovyet işgaline yönelmişse Erdoğan-TC faşizmi de Rojava’ dan
başlayarak Ortadoğu işgaline yönelmektedir. Soykırımdan geçirilmek istenen bu
kez Kürt halkı olmaktadır. Ancak Kürtler hem kendilerini hem de dünyayı
değiştirmiştir. Direnen halk olarak kolayca kurban olmayacaklarını ve özgürlüklerinden
vaz geçmeyeceklerini kanıtlamışlardır. Kırk yıllık mücadele geleneğine dayanan QSD-YPG-YPJ
güçleri çok değerli komutan ve savaşçısını şehit vererek işgale karşı muazzam
bir direniş göstererek sonuna kadar halklarını ve topraklarını savunacağını tüm
dünyaya ilan etmişlerdir. Savaşçılarıyla birlikte Rojava halkı tıpkı Stalingrad
siperlerinde olduğu gibi Türk faşizmine karşı yurt savunma savaşını vermektedirler.
Dünya koşulları da değişmiştir. Sömürgeci güçler eskisi gibi kirli savaş
yöntemlerini gizleyemiyorlar. Gelişen teknik ve iletişim araçları yaşanan
savaşı anında dünyaya duyurmaktadır. İnsanlar sıcak gelişmeleri takip etmekte ve
organize olmaktadır. Soykırımcı faşist Türk devleti ve çetelerinin Kürtleri
soykırımdan geçirme planlarına, işgal ve istilasına halklar itiraz etmekte ve
tüm insanlığa karşı bir saldırı ve büyük tehlike olarak değerlendirmektedir.
Kürtlerin ve Kuzey-Doğu Suriye halklarının bin bir emekle yarattığı demokratik toplumsal
modelini insanlığın ve demokrasinin bir kazanımı olarak görmekte, Türk faşizmine
karşı Kürtlerden yana taraf olmakta ve Rojava direnişi etrafında
kenetlenmektedir. Dünya halkları bu soykırımı görerek sert tepki vermekte ve kendi
hükümetlerine baskı kurarak işgale karşı tavır almasını sağlamaktadır. Anti-faşist
tüm toplumsal örgütlenmeler Tük soykırımcı rejiminin saldırganlığına karşı çıkmaktalar.
İşlenen insanlık ve savaş suçlarının yargılanmasını talep etmekle yetinmeyerek
bunun için çeşitli aktivitelerde bulunmaktadırlar. Dört parça Kürdistan ve
dünyadaki yurtsever bütün Kürtler işgale karşı ulusal bütünlük içinde tutum
almaktadırlar. Boykotlardan, çeşitli eylemlere, seferberlik çağrısına cevap
vererek Onur Direnişine katılıma kadar ulusal direniş gerçeği açığa çıkmış
bulunmaktadır.
Kürt Direnişi Türk devletinin ve Diktatör Erdoğan iktidarının da
Kaderini Belirleyecektir
Türk
devleti 2023 ve 2071 planına göre hareket etmektedir. 2023’e kadar (Cumhuriyetin
ve Lozan’ın 100. Yılı) tüm Kürdistan parçalarını ilhak ederek misk-i milli
sınırlarına ulaşmayı, 2071’e kadar da (Kürdistan-Anadolu’ya girişin 1000. Yılı)
Ortadoğu’ya hâkim hale gelmeyi düşünmektedir. Neo-Osmanlıcık ve Pan-islami ideoloji
bu amaca hizmet etmektedir. Lozan’ı kabul etmeyen Erdoğan iktidarı misak-i
milli sınırlarını Musul, Şengal ve Kerkük dahil Başur Kürdistan’ın tümünü ilhak
ederek genişletmeyi amaçlamaktadır. Yapılan anlaşmayı kendisi için büyük bir
fırsat saymakta, dengeler değişmeden ve yeni engeller oluşmadan işgali bir an
önce tamamlamak istemektedir. Fakat planlar istenen tarzda gerçekleşmiyor. Kürt
direnişi ve dünya halklarının dayanışması planları boşa çıkarmaktadır. Türk devleti
Onur Direnişi karşısında ilerleyememekte, tersine Suriye’de işgalci,
soykırımcı, insanlığa karşı savaş suçu işleyen bir suçlu konumuna düşmüştür. Teşhir
ve tecrit olmakta ve ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ancak Türk devleti amaçlarından ve Kürt
düşmanlığından vazgeçmiş değildir. Daha da saldıracaktır. Her fırsatı
değerlendirerek soykırımı tamamlamak isteyecektir. Tepkilere rağmen üç parça Kürdistan’da
işgal ve soykırım saldırılarını sürdürmektedir. Rojava’ da işgal ve katliamlar
durmamıştır. Kuzey’de kayyum işgalleri, siyasi ve kültürel soykırım her yönüyle
devam etmektedir. Güney işgali ve askeri operasyonlar aynı amaçla sürdürülmektedir.
Rojava’ da uluslararası koşullar şimdilik onu sınırlamış olsa da dengeleri
zorlayacak ve her tür tavizi vererek ilerlemek isteyecektir. Erdoğan iktidarı
için Kürt soykırımını gerçekleştirmek beka sorunu şeklinde stratejik önemdedir.
Erdoğan’ın işgal savaşını “İstiklal
harbi tarzında tanımlaması bundan ötürüdür. Varlığını tamamen Kürt
soykırım savaşına endekslemiştir. İktidarını devam ettirmek için Türkiye’yi
sonucu kestirilemeyen bölgesel bir savaşa sürüklemiştir. “Ya yok
edeceğim ya yok olacağım ikilemini esas almaktadır. Görülen odur ki, yok
etmek istediği Kürt varlığı tarafından yok edilecektir. Kürtler direnişle
sadece kendi kaderini değil Türk devletinin, onun diktatör Erdoğan iktidarının
da kaderini belirleyecektir. Çökme emareleri açığa çıktıkça savaş için içeride
geliştirdiği milliyetçilik fayda etmeyecektir.
Savaş sayesinde örtmeye, bastırmaya çalıştığı iç çelişkiler patlak
verecek ve AKP-MHP özel savaş iktidarı içten de çözülecektir.
İşgalci
Türk devletinin soykırımla yok etmek istediği Kürtler dünyanın gündemini belirler
hale gelmiştir. Türk devleti artık işgalci, terörist, çete devleti olarak
görülmektedir. Bağdadi ve yardımcısının Türk hakimiyetindeki alanlarda bulunarak
öldürülmesi TC-Daiş organik bağını bir kez daha açığa çıkarmış ve sorgulanır
hale getirmiştir. Kürtler Türk devleti ve onun çetelerine karşı mücadele
ederken Türk devletinin terörist DAİŞ çetelerinin ortağı olduğu herkes
tarafından görülmüştür. Kürtler mağdur durumdayken Türk devleti terörist çete
derekesinde ele alınmaktadır. ABD tarafından ılımlı islam projesiyle iktidara
getirilip görevlendirilen AKP-Erdoğan iktidarı bunu kendi Neo-Osmanlıcılık ve
Pan-islamist amaçları doğrultusunda kullanarak belirlenen güzergahtan
sapmıştır. Verilen görevi ve imkanları kendi hegemon amaçları doğrultusunda
kullanması küresel güçlerinde tepkisini çekmiş durumdadır. Kendileri için de
bir tehdit olduğunun farkına varmış bulunmaktadırlar. İran’a karşı kullanma
istemlerinden dolayı tümden vaz geçmemiş olsalar da sınırlama ve zamanla çözme
kararına varmışlardır. Özellikle tüm dünyanın gözü önünde Rojava’ da uyguladığı
vahşetle Türk devletinin ne denli tehlikeli olduğu herkes tarafından çok daha
iyi anlaşılmıştır. Küresel güçler şimdilik çıkarları için kullansalar da sorun
haline gelen Erdoğan iktidarını daha fazla kaldıramayacaktır. Rojava işgaline
yönlendirilmesi belki de bu planın bir parçasıdır. Yargılanma ve müdahale etme zemini
hazırlamaktadırlar. İşlediği savaş suçları Türk devletinin ve Erdoğan
iktidarının yargılanma delilleri olarak kullanılacaktır. ABD senatosunun Ermeni
soykırım tasarısını ve yaptırım kararlarını onaylaması, Fransa’nın işgale
aldığı kararlar bu planlardan bağımsız değildir.
Sömürgeci Türk Rejimi Nasıl ki Kürt Dirilişini Engelleyememişse Kürtlerin
Statü Sahibi Olmalarını da Engellemeyecektir
Birinci
ve ikinci Dünya savaşı ortamında statüsü sahibi olmayan topluluklar kendi
kaderini belirlemeye, bunun için siyasal bir güç oluşturmaya çalıştı. Birinci
dünya savaşında Ermeni, ikinci dünya savaşında Yahudi halkı fiziki soykırıma
uğratıldı. Ezidi, Süryani, Çerkez, Rum, Pontus gibi halklarda aynı durumu
yaşadı. Birinci ve ikinci dünya savaşında ortaya çıkan fırsatları değerlendirecek,
ulusal birliği sağlayacak Önderlik, ideolojik-Politik ve örgütsel gücün olmayışı
Kürt halkı için felaketle sonuçlanmıştır. Ülke ve halk olarak parçalanmasına ve
klasik sömürge statüsünde bile olmayan bir soykırım sürecine alınmasına neden olmuştur.
Günümüzde Üçüncü dünya savaşı ortamında yeniden fırsat doğmuştur. Kürtler dört
parçada yüz yıldır yürütülen mücadelenin yarattığı imkanlarla bu defa mutlaka bu
fırsatı değerlendirilmek zorundadır. Aksi durumda 3.Dünya savaşının kaotik
belirsizliğinde soykırımla karşı karşıya kalacaktır. Ulusal birliği sağlamak, örgütlenmek,
direnmek, kendi topraklarında özgür bir kimlik ve statüyle kendini kabul
ettirmek dışında başka bir seçeneği yoktur. Bu özgür bir ülke ve özgür bir halk
olmanın yegâne yoludur. Acımasız, ahlakı, ilkeleri ve sınırları olmayan ne
olacağı tam bilinmeyen bir savaş ortamında Kürtlerin varlıklarını koruma ve
özgürlüklerini sağlamasının başka da bir yolu yoktur.
Direnişle
küllerinden kendini var eden Kürtler yine öz gücüyle, kahraman savaşçılarıyla,
kader birliği yaptığı Ortadoğu halkları ve enternasyonal dostlarıyla birlikte
Türk faşizmine karşı özgürlük savaşını mutlaka kazanacaktır. Büyük riskler
kadar büyük kazanma imkanları da vardır. Tarih, Önderlik, Şehitler bu fırsatı
sunmakta ve doğru yolu göstermektedir. İlerici dünya halkları gerçekleşen
onurlu direnişin saflarındaki yerini belli etmiştir. Direnişin en muhteşemi
gerçekleşmekte ve bedeli ödenmektedir.
Yapılması gereken bu direnişe denk toplumsal örgütlenmelerin sağlanması politik
ve diplomatik mücadelenin sonuç alıcı tarzda yürütülmesidir. 20. yüzyılda
soykırım kıskacına alınıp statüsüzlüğe mahkûm edilen Kürt halkı bu makus kaderi
parçalamıştır. Varlığını dünyaya kabul ettirmiş Kürt halkı bedeli ağır olsa da 21.
yüzyılda bir statü sahibi olacaktır.
Dıjwar SASON
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Kürtler Görkemli Rojava Direnişiyle Demokratik Enternasyonalist
bir Cephe YaratmışlardırKürt Direnişi Türk devletinin ve Diktatör Erdoğan iktidarının da
Kaderini BelirleyecektirSömürgeci Türk Rejimi Nasıl ki Kürt Dirilişini Engelleyememişse Kürtlerin
Statü Sahibi Olmalarını da Engellemeyecektir Dıjwar SASON