14 Nisan 2016 Perşembe Saat 16:02
Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan, 4 Nisan 2015
tarihinden bu yana hukuksuz bir şekilde tutulduğu İmralı Adası’nda tecrit içerisinde
tecrit koşullarında tutuluyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı
Heyeti ile 7 Aralık 2013 ve 11 Ocak 2014 tarihlerinde yapılan görüşmelerin Mezopotamya
Yayınları’nın Demokratik kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa/İmralı Notları kitabındaki
tam metnini yayınlıyoruz.
SİYASET SANATLARIN SANATIDIR
(Başkan heyeti ayakta karşıladı. Moralli, sağlıklı ve dinç
görünüyordu. “Selahattin bey gelmedi mi? diye sordu.)
Pervin Buldan: Bize heyetin aynı şekilde gideceği
söylendi.
Abdullah Öcalan: Dün bana Selahattin’in gelebileceği
söylenmişti. Çok önemli değil. Vaktimiz biraz sınırda. O nedenle toplantıya
geçelim.
Pervin Buldan: Başkanım, sağlığınız nasıl, iyi
misiniz?
Abdullah Öcalan: Sağlığım iyidir. Her zamanki gibi.
Üst solunum yollarında ufak tefek sorunlar var. Arasıra mide şişkinliği oluyor.
Ama önemli sorunlar değil. Genel olarak iyiyim. Tabii bu günlerde yoğunlaşma
çok oluyor. Yoğunlaşma olmazsa önderlik yapamayız.
(Sırrı Süreyya’ya dönerek) Geçenlerde televizyonda
“Milletvekilliğini bırakabilirim demiştin, izledim. Bunlara gerek yok. Oralar
burjuva yuvasıdır. Sen proletersin. Serde Türkmenlik de var üstelik. Daha
dikkatli konuşmalısın. Belki sanatın için böyle konuşuyorsun. Ama sanatların
sanatı siyasettir. Sanatların anası siyasettir. Bir siyasetçi gibi
konuşmalısın. Yılmaz Güney iyi bir örnektir. Tepeden tırnağa hem sanatçı hem de
siyasidir. Yılmaz inanılmaz bir kişiliktir. Mahir’ler döneminde inanılmaz bir
pratiği vardı. Hem film çeker hem de müthiş bir mücadele sergilerdi.
Sırrı S. Önder: Başkanım, benim onunla kastettiğim
milletvekilliğidir. Yazarlığım da, sanatım da devrimcidir ve öyle kalacaktır.
Abdullah Öcalan: Olsun, yine de siyasi bir söylem
daha iyidir.
Pervin Buldan: Başkanım, size üç mektup gelmiş olması
lazım.
Abdullah Öcalan: (Pervin’in elinden aldı baktı.)
Evet, mektuplar geldi. Üçünü de okudum. Mektubun biri 07.11.2013 tarihli PKK
Genel Sekretaryası’nın, ikinci mektup 13.11.2013 tarihli Gaziler Kurumu’nun,
üçüncüsü de 21 Kasım 2013 tarihli Avrupa Parlamentosu Kürt Konferansı
düzenleyicilerinin resmi çağrı ve mesaj metni.
Abdullah Öcalan: Gaziler Kurumu’na hemen mesaj
yazacağım. PKK’ye, KCK’ye, Avrupa’ya, KJB’ye vb. Hepsine on sekiz sayfalık
mektup yazdım. Size birkaç gün içerisinde verirler. Siz de gönderirsiniz.
Gazilere daha sonra yazacağım.
Avrupa Parlamentosu’ndan gelen mesaja da cevap yazdım, ama
bilinçli olarak size vermemişler. Çözüm süreci yerine tahakküm süreci dedim.
Vermeyeceklerini tahmin ettim, bilinçli olarak vermemişler, ama size bir
şekilde ulaştıracağım. Gönderirsiniz.
Pervin Buldan: Sizin Kandil’e iletilmek üzere yazmış
olduğunuz mektup bize ulaşmadı.
Abdullah Öcalan: Evet, mektuplar bende. Onları size
verecekler. Evet, aktarımlarınız varsa onları alalım.
Pervin Buldan: Hükümet ve KCK yetkilileriyle bazı
görüşmeler yaptık. O görüşmeleri aktarmaya çalışayım. Sonra da arkadaşlar kendi
izlenimlerini aktarırlar.
Abdullah Öcalan: Uygundur.
Pervin Buldan: Hakan Fidan’la görüştük. Sizinle
yaptığımız toplantıdan bir gün sonra onun talebi üzerine bir görüşme oldu.
Genel olarak süreci değerlendirdik. Kandil ve Salih Müslim’den bazı
rahatsızlıklar olduğunu ifade etti. Kandil’in kullandığı dil ve üslubun ve
Salih Müslim’in Türkiye aleyhine yaptığı açıklamaların zorlayıcı olduğunu ifade
etti.
Abdullah Öcalan: Cuma meselesi mi?
Pervin Buldan: Evet, Kandil’de de arkadaşlarla bu
konuyu görüştük.
Sırrı S. Önder: Sadece Önderliğin kuracağı cümlelerin
Kandil tarafından kurulmaya başlandığını, bunun da devlet içinde muhataplık
meselesini tartışmaya yol açtığını ifade etti sayın Fidan.
Abdullah Öcalan: Evet, değerlendiririz. Hakan Bey bu
işleri ustaca bilir. Cemil bazı şeylere dikkat etsin. “Müzakere başlar, biter
cümlelerini ben söyleyebilirim. Duran da, Cemil de bunları kullanmamalıdır. Siz
de onlarla tartışın. Kendi sınırları dahilinde yorumlar yapsınlar. Benim
kullanacağım cümleleri kullanmasınlar.
Pervin Buldan: Hakan Fidan her görüşmeden sonra bir
araya gelmemizin yararlı olduğunu düşünüyor.
Abdullah Öcalan: Evet, rutinleşmesi önemli. Ben de
önemsiyorum. Müzakere süreci gelişecekse olabilir.
Pervin Buldan: Kandil’e gittik. KCK Başkanlık Konseyi
ile toplantı yaptık.
Abdullah Öcalan: Nasıllardı? Kim vardı? Onları nasıl
buldunuz? Mektuplarını okudum.
Pervin Buldan: Cemil Bayık, Ali Haydar, Sozdar
Avesta, Elif Pazarcık, Rewar, Helmet, Zaxo arkadaşlarla görüştük. Görüşmede
Sırrı ve İdris beyler de vardı. Arkadaşların Kandil’deki aktarımları kısaca
şöyle: Newroz Bildirisinin arkasındayız. Acilen adım atılmalı diyorlar. Sizin
koşullarınızın değişmesi gerektiğini söylüyorlar. “Baş müzakereci olarak size
yaklaşılmalı. Müzakereye geçilmeli. Müzakere eşit koşullarda olmalı. Adım
atmamak tehlikeli bir girişimdir. Olumlu adımları destekleriz. Kimseyi tehdit
etmiyoruz. Olan durumları ortaya koyuyoruz. Bize güven verilmiyor, adım
atılmıyor. Söylenenlerle pratik birbirini tutmuyor. Türkiye hala müzakereye
geçmedi dediler. Arkadaşlar da izlenimlerini anlatırlar.
Abdullah Öcalan: Altısı dışında kimleri gördünüz?
Pervin Buldan: Kadınlarla ayrıca iki saatlik bir
toplantı yaptık. Toplantıya yukarıda saydığım arkadaşların dışında Kongra Gel
Eşbaşkanı Hacer…
Abdullah Öcalan: Hacer orada mı hala?
Pervin Buldan: Hazırlık yapıyordu. Rojava’ya gidecek.
Ayrıca görüştüğüm kadınlar Ruken Garzan, Roza Pazarcık…
Abdullah Öcalan: Roza Pazarcık hangisiydi? Eski
miydi?
Pervin Buldan: Evet, eski.
Abdullah Öcalan: Merak ettim, eskilerden bir Roza
vardı, o muydu?
Pervin Buldan: Dilan Malatya, Koçerin…
Abdulah Öcalan: Koçerin kim?
Pervin Buldan: Mardinli. 1995-96’da Önderlik
Sahası’nda kalmış. Tüm kadınlar selam saygı ve sevgilerini ilettiler. Sürece
katılma, rol ve misyon üstlenme konusunda bir sıkıntı olmadığını söylediler.
Ayrıca şahsımda yaptığınız kadın değerlendirmeleri üzerinden derinlikli bir
tartışma yürüttük. Tüm kadınlar bu değerlendirmeleri esas aldıklarını ifade
ettiler. Nefertiti, Puduhepa ve kadın liderlik tanımlarınız üzerinden
derinlikli bir tartışma yürüttük.
Abdullah Öcalan: Ha, evet. Keşke bir kaset olsaydı
daha uzun konuşaydım, değerlendirme yapsaydım. Toplantının sonunda size ilişkin
bir değerlendirme daha yapacağım.
Pervin Buldan: İdris beyle birlikte Adalet Bakanı ile
gelmeden önce bir görüşme yaptık. Sizin vasi meselenizi çözdük. Mazlum Dinç
olacak.
Abdullah Öcalan: Ha, tamam, uygundur.
Pervin Buldan: Adalet Bakanı ile hasta tutuklulara
ilişkin görüştük. Bir de Dilek gelecek.
Abdullah Öcalan: Hangi Dilek?
Pervin Buldan: Fatma ablanın kızı.
Abdullah Öcalan: Ha, tamam, önemli değil. Nasıl
değerlendirebiliriz? Ne görev alabilir?
Pervin Buldan: Belediyeye bağlı bir kadın dayanışma
merkezinde çalışıyor. Ayrıca üniversite okuyor.
Abdullah Öcalan: Tamam, gelince onunla konuşuruz.
Pervin Buldan: Cemil Çiçek ile anayasa çalışmaları
ile ilgili bir görüşme yaptım. Kendisi bu ekip ve bu yöntemin doğru olmadığını
ve şikayetçi olduğunu söyledi. Ekip ve yöntem değişirse tekrar bu komisyona
Başkanlık yapacağını söyledi.
Abdullah Öcalan: Doğru söylüyor. Ekip de, yöntem de
değişmeli. Bu ekip ve bu yöntemle olmaz. Birazdan anayasa ile ilgili
değerlendirme yapacağım. Gündemimde o da var.
Pervin Buldan: Roboskili aileler yıldönümü vesilesi
ile bir mesaj istiyor.
Abdullah Öcalan: Tamam, toplantının sonunda
konuşuruz.
Pervin Buldan: Gençliğin kongresi yapıldı. Sırrı bey
katıldı. O aktarım yaparken anlatır. Selma Irmak ve Sara Aktaş’a özel
selamlarınızı götürdüm. Sara Aktaş bir roman yazıyor ve bitmek üzere. Bundan
sonraki çalışmasını sizin tavsiyeniz üzerine Kürtçe roman üzerine yapacak. Bir
de şiir kitabı var, size göndermiş, okumuş olmalısınız. Erol Dora’nın size özel
selamı var. Göndermiş olduğunuz selamınıza özel teşekkür ediyor. Asuri-Süryaniler
sizi saygıyla selamlıyor.
Abdullah Öcalan: Onlara özel selamlarımı söyleyin,
onlara özel önem vermeniz gerekiyor.
Pervin Buldan: Süleymaniye’de Mamoste Pencewini’yi
gördük. İdris beyle uğradık, çayını içtik. Size özel selam söyledi, bağlılığını
ifade etti.
Abdullah Öcalan: Hasta olduğunu duymuştum.
Pervin Buldan: Evet, ameliyat olmuş, ama şu anda
sağlığı iyi.
Abdullah Öcalan: Evet, her gittiğinizde uğrayın,
değerli bir kişidir. Irak temsilcim yapacaktım ama sağlığı elvermez.
Pervin Buldan: Benim aktaracaklarım bu kadar. Yalnız
idareye teslim ettiklerim var. TBMM’deki Barış ve Çözüm Komisyonu’nun
raporlarını bıraktım. AKP ve BDP’nin hazırladığı iki ayrı rapor var.
Abdullah Öcalan: Tamam, bakarım.
Pervin Buldan: Bir de size Nefertiti ile ilgili
Sonsuzluğun Kızı adlı bir roman getirdim.
Abdullah Öcalan: Ha, evet. Okurum, iyi yapmışsınız.
Bunların yanı sıra Sırrı beyin dediği Madam Qüri’nin Hayatı da olabilir. Ve
yine Sırrı beyin söylediği Rosa Lüksemburg. Bunun yanında Dersim’in Kayıp
Kızları’nı da okuyabilirsin.
Pevin Buldan: Başkanım, yalnız Nefertiti’nin sonu hiç
iyi değil. Öldürülüyor.
Abdullah Öcalan: Kadın adına yapılan tek anıt mezarı
ona ait. Tapınağı var.
Pervin Buldan: Berlin’de bir müzede büstü var.
Abdullah Öcalan: Evet, yolunuz düşerse gidin görün.
Sayın Süreyya, buyurun.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, öncelikle gençlik
kongresi hakkında bilgilendirmek isterim. Çok coşkulu ve oldukça geniş bir
katılımla gerçekleşti. Sizin vurguladığınız tema ‘eğitim’di. Ben o konunun
odağında olduğu bir mesaj kaleme aldım. Görme şansınız oldu mu?
Abdullah Öcalan: Hayır, henüz tam metni görmedim, ama
senin yazdığın her şeye katılıyorum. Sen benden daha büyük devrimcisin.
Sırrı S. Önder: Estağfurullah Başkanım. Ben sizin
bulunduğunuz noktanın çok gerisindeyim.
Abdullah Öcalan: Hayır, öylesin. Cesursun. İyi bir
babanın oğlusun. Kendini çok iyi yetiştirmişsin. Evet, gençliği nasıl gördün?
Sırrı S. Önder: Beni en çok etkileyen ‘bayrak’
üzerinden geliştirilen harekete karşı seri ve doğru bir tutum almalarıydı.
Sizinle ilgili güzel bir sunum hazırlamışlardı. Uluslararası devrimci gençlik
temsiliyeti de gayet genişti. YNK gençliği de gelmişti ve akşamına benimle bir
görüşme yaptılar. Size selam ve saygılarını bildirdiler.
Abdullah Öcalan: O bayrak meselesi provokatörlerin
işi mi, yoksa provokasyon muydu? Araştırdılar mı? Kimin yaptığı belli mi?
Sırrı S. Önder: Tam olarak bilmiyorum, ama bana
kalırsa acemiliğin ağır bastığı bir iş olabilir.
Abdullah Öcalan: Dikkatli olsunlar. Her hareketinizin
arkasına bir provokatör takabilirler.
Sırrı S. Önder: Barzani bu kez Kandil’e gidişimde bir
hayli sıkıntı yaşattı. Hazırlanmış ve örgütlenmiş bir ayar çekme hareketiydi.
Abdullah Öcalan: Onların usulüdür. Ayar vermeye
çalışırlar. Seçimleri ayrıca bir başlıkta konuşacağız. Ama bununla ilgili
konuştunuz mu?
Sırrı S. Önder: CHP bir dirsek teması kurmaya
çalışıyormuş.
Abdullah Öcalan: Evet, evet. İlkesel ve şeffaf olarak
yaklaşmalısınız. Belli yerlerde işbirliği olabilir. İlkesel olmalı. AKP ile de
görüşmelisin. Tabii ki bu şartlar içerisinde olmalı. Seni izledim. Meseleyi
güzel koyuyorsun. Fakat sanatçı yanın siyasetçi yanının önüne geçmemeli. Senin
proleter halkı temsil ettiğin çok açık.
Sırrı S. Önder: Barzani ve Rojava konusunda izniniz
olursa bir değerlendirme yapmak isterim. Hükümetin Barzani hakkında ıskaladığı
bir şey var. 16 milyar Dolarlık bir girdiyle cari açığı kapatmak ve seçimler
öncesinde ekonomik bir baskıdan kurtulmak istiyorlar. Kısa düşünüyorlar. Bunu
yaparken “Buradaki bir iki hırsızını doyururuz, ekonomik çıkar sağlarız. Rojava
konusunda Kürt kamuoyunun kafasını karıştırırız. Olası bir yönelmemiz durumunda
meşru bir zemin sağlarız. Bakın, Barzani de bunlara çete diyor deriz diye
hesaplıyorlar. Düşünceleri bunlar. Yanılgıları ise Barzani’nin bir devlet
refleksinden çok bir aile refleksiyle hareket ettiğini görmemeleri. İran Maliki
üzerinden Barzani’ye “Havuz sistemini koruyalım. Sen de Talabani’den boşalacak
yere geçersin tezini işliyor. Bu, Barzani’nin gözlerini kamaştıracak ve
hükümet Rojava halkıyla birlikte Kuzey Kürtlerinin de düşmanlığını kazanmış olacak.
Davutoğlu bu durumu çözmekten aciz. Etkili bir retorikle kendi kafasını da,
hükümetin kafasını da karıştırıyor.
Yetkili: Barzani ve Maliki tahlilinizi yeniden duymak
isterim.
Sırrı S. Önder: Hakan beyle görüşmemizde aktarırım.
Şimdi vakti verimli kullanalım.
Abdullah Öcalan: Evet, aktarmalısınız. Bu Barzani
meselesini konuşacağız.
Sırrı S. Önder: Başkanım, bir husus daha var. Ben
heyete dahil olduğum günden bu yana yabancı elçiliklerin tüm görüşme
taleplerini geri çeviriyorum. Yabancı gazetecilerle görüşüyorum, ama
elçiliklerle görüşmüyorum. İsrail bu zırhı deldi. Yunanlı bir gazeteci gibi
geldi, fakat adamın ismini araştırınca bir İsrail enerji şirketinde danışmanlık
yaptığını gördüm. Bilginiz olması gerektiğini düşündüm.
Yetkili: İsmini alabildiniz mi?
Sırrı S. Önder: Aldım, Hakan Beyi bilgilendiririm.
Son olarak Mandela’nın ölümü üzerine The Guardian gazetesinde ikinizi
karşılaştıran bir makale yayınlandı. ‘Tapınılan ve çekinilen’ olarak sizi tarif
ediyor. Mandela için ‘sevilen’ tanımını yapıyor.
Abdullah Öcalan: Sen bir cevabi bir makale yaz.
Olursa aynı gazetede, olmazsa Avrupa’da yayınlatmaya çalış. Benim ağzımdan yaz.
Sen gereğini en iyi bir şekilde yaparsın. Şunlara dikkat et: Mandela benim için
özel bir komite kurdu. Ben de bunu bildiğim için Afrika’ya onun yanına gitmek
istedim. Görmek istediğim birinci kişiydi. Örnek aldığım bir liderdi. Onun
yolunda biz buradayız. İkinci olarak benim adıma taziye mesajı yazın ve benim
adıma bir çelenk gönderin. KCK’den bir heyet bizzat gitsin. Mesajım ve çelengim
görünür kılınsın. Mandela bize bağlıydı, biz de Mandela’ya gönülden bağlıyız.
Mandela Afrika’nın halkları aydınlatan parlayan bir yıldızıydı. Bizler de o
parlayan yıldızın Ortadoğu halkları üzerinde parlamasını sağlayacağız.
İdris Baluken: Arkadaşlar gerekli aktarımları
yaptılar, ben de tamamlamaya çalışayım.
Abdullah Öcalan: Buyrun.
İdris Baluken: Kandil’de yaptığımız toplantıda
arkadaşlar Güney seçimlerini değerlendirdiler. Bir önceki görüşmede siz de
değerlendirmiştiniz. O nedenle bu hususun doğru bilinmesi önemlidir. PÇDK’nin
seçimlerde aldığı oy oranı gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Güney’deki seçimlere
Önderliğin etkisini kırmak amacıyla müdahale edildi. Önce seçime girmesine izin
vermeyeceklerdi. Sonra bunu parlamentoya girmesini engelleme taktiğine
çevirdiler. Seçimlerle ilgili birçok şaibeli durumlar var. Barzani-AKP
işbirliği ile PÇDK Meclise girmedi. Arkadaşlar yüzbine yakın bir oy alındığını
tahmin ediyorlar. Güney seçimlerinde KDP başarılı olmadı. Goran ve İslami
Hareket kazandı. Özellikle Goran Hareketi birçok yerde Önderliğin posterleri
ile çalıştı.
Abdullah Öcalan: Evet, ben de tahmin etmiştim.
İdris Baluken: Önderliğe gönderilen mektupların büyük
bir sorun olduğunu ifade ediyorlar. Bu konuda sıkıntıların giderilmesi lazım.
Adım atmazlarsa kendi gelecekleri tehlikeye girer.
Abdullah Öcalan: Evet.
İdris Baluken: Biz Kandil’deyken KDP-AKP buluşması
Barzani’nin Amed ziyareti gündemdeydi.
Abdullah Öcalan: Ne diyorlar bu konuda?
İdris Baluken: Özellikle Til Koçer kapısı ve Til
Xelef alındıktan sonra Ortadoğu’da dengeler değişti. PKK çizgisi hakim olmaya
başladı. Kandil tıpkı Filistin gibi halklar için siyasi merkez haline geldi.
Abdullah Öcalan: Evet, önemlidir.
İdris Baluken: KDP ve AKP bu gelişmelerden rahatsız
oldular. KDP toplantılarında PKK’ye karşı mücadele, Öcalan çizgisini etkisiz
kılma, PYD ve Rojava Devrimini boğma konuları tartışılmış. Arkadaşlar
Barzani’nin ziyaretini özellikle bu açıdan değerlendiriyorlar. Rojava’ya
yönelik AKP-KDP ittifakını yeni bir hamle olarak görüyorlar. Bugüne kadar her
şeyi denediler. Çetelere destek, sınır kapılarını kapatma, sınıra duvar,
ambargo… Bunların hiçbiri işe yaramadı. Son bir çare olarak askeri müdahale
ihtimalini de içerecek şekilde hamle yapmak istiyorlar.
Abdullah Öcalan: Doğrudur. Arkalarında başka güçler
var.
İdris Baluken: Arkadaşlar da öyle düşünüyor. NATO
bağlantıları vardır. Ziyaretten önce Peşmerge’den sorumlu bakan NATO
komutanları ile görüşme yapmış. AKP de Kürtleri çatıştırmak istiyor. Kürtler
arası itilaf çıkarmaya çalışıyor. Bu girişimler çok tehlikelidir.
Abdullah Öcalan: Doğrudur.
İdris Baluken: Barzani gelmeden önce Rojava Devrimi
üzerine zehir zemberek bir açıklama yaptı.
Abdullah Öcalan: Evet, okudum. Esad’ın PYD’ye teslim
ettiğini söylüyor.
İdris Baluken: Evet, ayrıca Amed’deki buluşmada dört
maddelik bir antlaşma yaptıkları söyleniyor.
Abdullah Öcalan: Evet, basına da yansıdı.
İdris Baluken: Evet, Rojava’da PYD’ye karşı ortak
mücadele edeceklerini ifade ediyorlar.
Abdullah Öcalan: Bu şekilde sonuç alamazlar.
İdris Baluken: Beşir Atalay ile görüşmek istedik,
görüşemedik. İlk iki gün Filipinler’deki afet için yurtdışındaydı. Ama sonra da
bize dönüş yapmadı. Siz Beşir beyle görüşmemizin önemli olduğunu söylemiştiniz.
Sadullah Ergin ile görüştük. Pervin hanım genel aktarımları yaptı. Ek olarak
şunları söyleyebilirim: Cezaevlerinde Kürdistan’dan yoğun sürgünler var. Çıplak
arama dayatmaları, havalandırma alanlarına kameralar konması konularını
paylaştık. Bu sıkıntıların giderilmesi önemlidir. Bizi tatmin eden cevaplar
alamadık. Şimdi Sadullah bey de bırakıyor. Belediye Başkanı olacak. Yerine ismi
geçenlerle bu problemleri çözeceğimizi pek düşünmüyoruz.
Abdullah Öcalan: Yerine kimi koyacakları kendi
bilecekleri iştir. Bizi pek ilgilendirmez. Onlar bize muhtaçtır. Biz onlara
değil.
İdris Baluken: Çözüm Komisyonu raporlarını size
getirdik. BDP olarak bizim sunduğumuz raporda Toplumsal Müzakere ve Barış
Komisyonu, Hakikatleri Araştırma ve Yüzleşme Komisyonu kurulmasını önerdik.
Komisyon raporu AKP raporunun ötesine geçemedi.
Abdullah Öcalan: Evet, inceleyeceğim.
İdris Baluken: Son birkaç günde Anayasa Mahkemesi
Mustafa Balbay hakkında bir karar verdi. Bizim tutuklu milletvekillerimiz için
verilen karar emsal olabilir.
Abdullah Öcalan: Doğrudur.
İdris Baluken: Son haftanın en önemli gündemi
Cemaat-AKP çatışmasıdır. Tartışma dersane üzerinden yürütülüyor.
Abdullah Öcalan: Bu konuları değerlendireceğim.
İdris Baluken: Dengê Kurdistan Radyosu çalışanlarının
size selamı vardı.
Abdullah Öcalan: Benim selamlarımı söyleyin…
Aktarımlarınız bittiyse ben temel konulara geçeyim. Son beş
yıllık diyalog pratiğimiz müzarekeye evrilmeye dayanmıştır. Eğer müzakereye
eviremezsek, anlamlı müzakereye geçmezsek, AKP eğer bununla oyalarsa karmaşık,
kaotik, her tarafa giden ve yayılan bir çatışma ortamı doğar. Kandil’in bile
belirleyemeyeceği bir çatışma çıkar. Tıpkı Yüksekova’daki gibi ayaklanmalar
olur ki, Yüksekova küçük bir yerdir. Bütün şehirlere yayılan çok büyük
ayaklanmalar olur. Gerilla hamleleri, ekonomik hedeflere yönelme, suikastlar
devreye girer. Ekonomi diye bir şey kalmaz. Bu defa halkın büyük bir kısmı da
kaçmaz, gerillaya katılır. İkinci bir Suriye’nin eli kulağındadır. Üstelik
bizde dağ olduğu için dağ ile birleşik olur. Bu uyarıyı son defa yapıyorum.
İkinci bir Suriye kaçınılmaz olur. Öcalan artık bunu dizginleyemez. Bunu
önleyemem, önlemem de. Aralık ayı sonu son kullanım tarihidir. Ya birlikte bunu
geliştireceğiz ya da dört koldan çatışma başlar. Ya anlamlı müzakere ya da
karmaşık kaotik çatışma. AKP ve Hakan Fidan’a bunu anlatın. Sizin göreviniz
bunu iyi anlatmak. AKP bunu blöf sanıyor. Çıkıp televizyonlarda “Öcalan
müdahale eder diyorlar. Artık etmeyeceğim. Cellat kapıda dursa celladı tercih
ederim. Her şeyi benim boynuma atmasınlar. Paralel devlete karşı ortak bir
zeminde buluşmalıyız.
Bir mektup yazdım. Bu mektupta iki eleştiri, bir özeleştiri
yaptım. Bu eleştirilerin bir kısmı AKP’ye, bir kısmı KCK’yedir. Biri barışla,
diğeri savaşla oynuyor. İkisini de şiddetle eleştiriyorum. Birinin savaşı,
birinin de barışı kaotik karmaşık çatışmaya gider. AKP de, KCK de her şeyi
benden bekleme tutumundan vazgeçmelidir. Paralel devlet, otonom güçler
sandığımızdan daha etkilidir. Paralel devlet son iki yüzyılda Kürt-Türk
ilişkisini bir çatışmaya dönüştürmek için hareket etmiştir. Son otuz yılda da
etkindir ve en büyük hamleyi de bugünlerde yapıyorlar. Cemaatin dersane
meselesi var. Dersane semboldür. Bunun altında gizli bir iktidar hesaplaşması
vardır. Ve derin bir çatışma. NATO ve Barzani’yle de ilişkilidir. Barzani de
bunların adamıdır. Sırf bana karşı kullanılmasının sonucu felakettir. Bunun
devletin çıkarları ile de alakası yoktur. Seçim hesapları ve devleti istismar
ederek bunu yapıyorlar. Devlet daha rasyonel, normatif, stratejik, uzun vadeli
düşünür. Kürtler de bu devlete bağlıdır. Bu bir İslam devletidir. Ümmet
anlayışı üzerinden bu bağlılık olmuştu. Ama sonra devlet dini de bulamaç
yaparak Kürtleri bu görüşten koparmıştır. İktidar farklı, devlet farklı bir
kavramdır. Şu anda uygulanan devlet faşist devlettir. Daha doğrusu iktidar
dersek daha iyi olur. Biz de bu devlet anlayışını reddetmiyoruz. MİT ile
görüşmemizin sebebi budur. Bu durum faşist partiler, iktidarlar için aynı
değildir.
Bizim devlet anlayışında yaptığımız yenilik var. Marks’ın
düşüncesi hiç kimse tarafından derinleştirilmediği için, Rusya ile Çin’deki
reel sosyalizm pratiği kapitalizmden çok daha vahim bir yanlışa gitmiştir.
Örtülü burjuva diktatörlüğü diyebiliriz. Burjuva diktatörlüğü yerine proletarya
diktatörlüğünü koymak çözüm değildir. Sosyalizmde devleti demokrasiye duyarlı
hale getirmek bizim işimiz olmalıdır. Benim Marksist düşüncem budur. Marks’ın
yorumu komünaldir. Proleter diktatörlük değildir. Demokratik modernite ve
benzeri çözümlemelerimiz Marksizm’in yeni yorumudur.
(Sırrı Süreyya Önder’e dönerek) Bunu HDP’ye anlatın. Bu,
solu yeniletir. Diyalektik materyalizmi Türkmen tarihselliğine uygulayın.
Türkmen tarihini aydınlatın. Materyalizm esas tarih alanında sonuç alacaktır.
Asıl tarih size kazandırır. Tarih şimdidir. Geleceği kurmak istiyorsan şimdiyi
kuracaksın. Bana göre bin yıl önce Adıyaman’da Baba İshak ne ise sen de osun.
Tıpkı reankarnasyon gibi. O ne yaptıysa sen de onu yapacaksın. Çünkü baban da
böyle bir insandı, mertti. Yaşam da budur.Yaşamı her an özgürleştirebilirsiniz.
Bunu Pervin arkadaşa da söyleyeceğim. Bu onun için de geçerlidir. Yaşamı her an
yeniden selamlayabilirsiniz. Ben öyle yapıyorum. Bunu Türkmenlere de anlatın.
İşte bunlar bütün dağı taşı satıyorlar. Antalya’yı bile ne hale getirdiler.
HES’ler ve benzeri şeylerle yaşadıkları doğayı tahrip ediyorlar. Halka ait
yerleri bu zengin takımına veriyorlar. Devlet Bahçeli de, Deniz Baykal da
bundan komisyon alıyorlar. Şimdi bunlar Öcalan bilmem nedir, teröristtir
diyorlar. Beni kızdırmasınlar. Hepsinin ipliğini pazara çıkarabilirim. Siz de
bunları Türkmenlere iyi anlatın.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, Deniz Baykal
bugünlerde beni sık sık arıyor. Sarıgül’le yaşadıkları çekişmeden dolayı
aklınca bana gaz veriyor. Halkın Sarıgül’den nefret ettiğini ve kendisine
gelerek “Biz Sırrı beye oyumuzu vereceğiz dediklerini anlatıyor.
Abdullah Öcalan: Daha önce de söylemiştim. Bu Sarıgül
Amerikan ve İsrail’in adamıdır. ‘Rabbim’ ve ‘Atatürk’ bir Yahudi şifresidir.
Rab, biliyorsun, simge bir kelimedir.Yahudi mistisizminde ‘efendi’ demektir.
Atatürk de Yahudiler tarafından efendi kabul edilmiş, tanrısallaştırılmıştır. O
bu söylemi ile bir yerlere mesaj veriyor. Sen bunu iyi açık ettin.
Sırrı S. Önder: Başkanım, galiba ben bunu iyi
anlatamadım. Çünkü Duran arkadaş tarafından eleştirildim. Dine karşı bir
duyarsızlık ya da ötekileştirmek gibi anlaşılmış. Sanırım benim eksiğim.
Abdullah Öcalan: (Sırrıya dönerek) Aşk konusunda da
kendini bu kadar yalnızlaştırma. Senin ‘ev malı değilim’ analizin benim de
analizimdir. Ama aşka da açık olmalısın. Özgürleştirmesi şartıyla. Bunu
aramalısın. Aile ve evliliğe kati direncin doğru değildir. Demokratikleştirerek
bunu aşabilirsin.
Tekrar esas konumuza dönelim.Tarih üzerine HDP olarak
yoğunlaşmalısınız. Soldan bir sürü eleştiri geliyor. (Onları kastederek) Salak
mısınız? Tarih sosyolojiktir. Tarih hem sosyalleştirilmeli, hem de
siyasileştirilmelidir. Tarih sosyolojileştirilmeli, sosyoloji de tarihselleştirilmelidir.
Tarih ve analitik yöntem birlikte kullanılmalıdır. Analitik yöntem tek başına
iflas etmiştir. HDP buna yoğunlaşırsa mutlaka başarır. Tarihsiz bir sol olamaz.
Demokratik İslam Konferansına geçelim. Altan Tan Haccac
İslamı’nı aşmalıdır. Haccac onbin Kürt erkeğini öldürüp kadınlarını almıştı.
Saddam da öyle yapmıştı. Haccac’ın yaptığı Kürdistan’ı Sünnileştiren ilk
adımdır. Altan hangi İslam’ı savunuyor? Altan’a sormak lazım: Bu İslam’ın
neresindesin? Şia’daki iktidarlaştırma Sünnilerdeki iktidarlaştırmadan da
tehlikelidir. İran’daki iktidar Sünnilerinkinden daha az tehlikeli değil.
Barzani de PYD’ye bu yüzden saldırıyor. Kemal Bülbül ve Eliaçık bunu daha iyi
anladılar. Altan’a söyleyin: Biz İslam’a saygılıyız. Altan’ın HDP eleştirisine
de çok üzüldüm. “HDP marjinal sola teslim oldu diyor. HDP marjinal sol
değildir. Benim İslam’ım Altan’ın İslam’ından daha güçlüdür. İslam sadece
alnını yere koyarak yapılan bir şey değildir. Tonlarca geleneği vardır.
Demokratik bir mücadele alanıdır. Komünist bir yanı da vardır. İşte konferans
bu açıdan önemlidir. Bunlar konferansta tartışılmalıdır. Altan da katkı
sunacaksa gitsin. Konferansta Diyanet, İran Şiası, Hizbullah, El Nusra teşhir
edilmelidir. Konferans kurumsallaşmalıdır. Altan’a söyleyin, öyle Selefilere, İhvan’a,
Hizbullah’a yaklaşmasına gerek yok. Hepsi ajandır. Şimdi de Suriye’yi ele
geçirmek üzeredir. IŞİD’in yarısı Selefi, yarısı İran’dır. Davutoğlu “PYD
bitsin, IŞİD de İran’a kalsın istiyor. Bizim dışımızdaki seçenekler
felakettir. Selefiler de kazansa, IŞİD de kazansa, Esad da kazansa felakettir.
Altan’a söyleyin, bunları bilsin. Medine Sözleşmesi, şura çalışması
çerçevesinde çalışmasını yapsın.
MÜZAKERELERİN ÖZÜNE
GEÇELİM
1- Hukuki formül: Yasal temel olmalı. Bizim burada
yaptığımız korsan bir yöntemdir. Ne kadrosu ne de belgesi var. Kadrosu da,
belgesi de, yasası da olacak. Bir müzakerenin olmazsa olmazıdır. Şu anda siz
de, ben de, heyet de suç işliyoruz.
2- İçeriği: Sekiz komisyon demiştim. Öze ilişkin
projelendirme yapılmalı. Siz de AKP ve onun hükümetiyle projelendirin. Burada
kaybedilen bir şey yoktur. Bu çok hayatidir. Anayasa Uzlaşma Komisyonu dağıldı.
Olmayacağı baştan belliydi. Şimdi siz tecrübenizi bu sekiz komisyon konusu ile
birleştirip projelendirerek yeni bir anayasa ruhu oluşturun. Biz de devletle
uzlaşırsak, bir ilkeler ve bildirgeler açıklaması yapabiliriz. Sekiz konuda
derinlikli bir müzakere yürütmelisiniz. (Sırrı’ya dönerek) Devlet iki uzman
gönderir mesela, bir de siyasi olur. Siz ve iki uzman da gelirsiniz. Birlikte
başlıkları çalışacağız. Her başlık en az dört gün gerektirir. On dört güne bir,
bir başlığı çalışırsak dört aya kadar sığdırabiliriz.
3- İzleme Kurulu, hakem kurulu Oslo Heyeti olabilir.
Bu ara Kandil’e de gitmişler, devletle görüşmüşler, olabilir, uygundur.
Avrupa’dan da olabilir. Bu kurul tarafları uyaracak bir kurul olacak. Süreci
takip edecek. Biri yabancıysa sekizi yerli olacak. Bir sac üzerinde ekmek
yapmak için üç ayak nasıl gerekliyse, burada da üçüncü bir güç gereklidir. Sac
iki ayaklı olmaz. İki ayaklı sacda ekmek, yemek pişmez. Onun için üç ayaklı sac
gereklidir. Ocak ayına kadar buna cevap verecekler. Bu konuda Cuma da açıklama
yapmasın. Kabul görürse tamam diyeceğim, kabul edilmezse herkes kendine göre
önlem alır. KCK de, Avrupa da, Türkiye de. Sekiz boyut hayata geçsin. KCK bana
sürekli yazı gönderiyor, kendini parçalıyor. Bunu yapacaklarına, kendilerine
dönüp çalışma yapsınlar.
Kandil’e şunu söyleyin: Cevap yoksa, Ocak’tan itibaren sekiz
başlığı hayata geçirin. Nasıl yaparsanız yapın, yaratıcı olacaksınız. Öcalan’ı
uğraştırmayın, öz savunmayı da doğru yapın. Bu böyle şehirlerde her gün
çatpatla olmaz, anlamlı değil. Halkı da bıktırmışlar. Yapacaklarsa doğru
yapsınlar.
(Sırrı’ya dönerek) Sol hareket niye bu başlıkları hayata
geçirmiyor? Beş-altı boyutu rahatlıkla hayata geçirilebilir. Şehitlere niye
sahip çıkmıyorsunuz? Sizde Deniz’in, İbo’nun ruhu yok mu? Türk halkından
kırk-elli kişi hazırlayın, gençler seni seviyor, onlara güvenin. Örgütünüze de
güvenebilirsiniz. Hepsine başarı dileklerimi iletin. Yoğunlaşsınlar, hayata
geçirsinler. Bizde de böyle olmuştu. Benden daha çok Haki Karer, Kemal Pir bu
hareketi geliştirdi. Haki sırtına yorganı alıp Antep’e gitmişti. Kemal de aynı
şekildeydi. İşte şimdi de Duran Kalkan’ı görüyorsunuz. Fedakarca çalışıyor. Bu ruhla
başarılabilir. Sebahat ve Ertuğrul’a da özel selam ve başarı dileklerimi
iletin. Yakında onlarla da görüşeceğim. HDP’nin tüm bileşenlerine özel
selamlarımı gönderin.
Şimdi BDP’ye geçelim. Legal demokratik siyaset olma
sıkıntısı var. Şimdilik seçimlere yoğunlaşmalıdır. Kongre çalışmalarını ve
tartışmalarını başlatırsınız, sonra önerilerim olacak. Aklıma gelmişken
Mersin’e neden HDP ile girilmiyor? Niye ilkesel yaklaşmıyorsunuz? HDP olması
daha uygundur. Bana böyle ilkesizlikler dayatılmasın küfür, hakaret ve benzeri
ayrı bir şey, ama benim için ilkesel yaklaşmamak daha ağırdır. Fazıl’la
kazanırız deniliyor. Ne demek bu? Kolektivizm ilkesi yok. Bireysel örgütlenme
yapmış. Deyin ki, Öcalan bunu yutmaz. Yanlıştır. Fazıl dürüsttür, hızla kendini
düzeltmelidir.
Eşbaşkanlık sistemi her yerde oturtulsun. Eşbaşkanlık
evrenseldir, eşitlikçidir. Kadın kotası eşbaşkanlık sistemi ile anlamını
yitirmiştir. Şeçimlerle ilgili aktarımınızı alayım. (İdris’e dönerek) Bingöl’de
farklı gelişmeler var. Nedir durum?
İdris Baluken: Rant paylaşımının yansımalarıdır. Bir
bölünme yaşıyorlar. Bu durumu bekliyorduk. İşimizi kolaylaştıracaktır.
Abdullah Öcalan: Adaylarımız belliydi, değil mi?
İbdullah Baluken: Evet, Başkanım. Adaylardan biri
Doktor İlhan Çakabay’dır. Sorun yoktur. Eşbaşkan şehit Karasungur’un kızkardeşi
Zarife Karasungur’dur. İyibir çalışma ile Bingöl’ü bu sefer almak istiyoruz.
Abdullah Öcalan: Doğdurur, önemlidir.
Pervin Buldan: Siirt İsmail Aydın. Arap kökenlidir.
Arapların büyük bir kısmından oy alması bekleniyor.
Abdullah Öcalan: Çok uygundur, ben de öyle
düşünüyorum, öyle olmalı.
Pervin Buldan: Ağrı, Xelef Keklik.
Abdullah Öcalan: Öztürk ailesinden mi?
Pervin Buldan: Hayır, şu anda mevcut il Başkanımız.
Abdullah Öcalan: Öztürk ailesi destekliyor mu? Önemli
ailedir.
Pervin Buldan: Sorun yok. Öztürk’ler de destekliyor,
bir sıkıntı yok.
Pervin Buldan: Hakkari, Sevil Çetin. Geçen görüşte
size aktarmıştım. Acele etmeyin, bir düşüneyim demiştiniz. O yüzden beklettik.
Abdullah Öcalan: Kimdir bu Sevil Çetin? Hakkari için
uygun mudur, yaratıcı mıdır, seviliyor mu? Hakkari kültüründen nemalanmış mı?
Bir kadınla daha anlamlıysa tamamdır. Hakkarililer bu nerden çıktı demesinler.
Pervin Buldan: Çok yakından tanımıyorum, bir iki görmüşlüğüm
var. Hakkari Kadın Danışma Merkezinde sosyolog olarak çalışıyor. Hakkari’den
başvurusunu yapmış, bir tepki de yok. Kadın arkadaşlar uygun olduğunu
söylüyorlar.
Abdullah Öcalan: Tamam, uygundur, yanına güçlü bir
erkek eşbaşkan olabilir. Fadıl Bedirhanoğlu ne yapıyor? Sanırım yapmayacak,
Hakkari’de çok yıprandı. O zaman DTK’da çalışsın. Orada görev alsın, önemlidir.
Benim Ahmet ve Aysel’e eleştirim de budur. Kurumsal çalıştıramadılar. DTK
aslında KCK çözümünün legalidir, Türkçesidir. KCK’nin legal hali olarak DTK’yı
düşünmüştük. Ama Cemaat DTK’ya operasyon yaparak büyük provokasyon yaptı. DTK
benzeri kurumsallaşma ile çözümde rolünü yapmalıdır.
Pervin Buldan: Mardin önseçimi bekliyor. Ahmet bey
önseçimi uygun bulmuyor. Van’da önseçim yapılmadığını, Diyarbakır’da formalite
önseçim yapıldığını, Mardin’de de yapılmaması gerektiğini savunuyor.
Abdullah Öcalan: Ahmet bey için bir sıkıntı var mı?
Sırrı S. Önder: Yok Başkanım. Fakat Ahmet bey bunun
görev olarak istendiğini, bu yüzden bir de önseçim yapılmasını
anlamlandıramadığını söylüyor.
Abdullah Öcalan: Söyleyin Ahmet beye, inansın, ben de
bugün aday olsam önseçime girerim. Çünkü bu hem meşruluk sağlar hem de onu daha
güçlü kılar. Madem bir sorun da yokmuş, önseçimle olsun. Diğer aday adaylarına
da saygısızlık yapmamış oluruz.
Pervin Buldan: Urfa için henüz netleşen bir isim yok.
AKP valiyi aday gösterdi, dengelerde bir oynama oldu.
Abdullah Öcalan: Var mı orada önerebileceğiniz
isimler?
Pervin Buldan: Muhsin Melik’in oğlu Ahmet Melik
konuşuluyor, ama netleşen bir şey yok.
Sırrı S. Önder: Bir de Feridun Yazar ismi geziyor,
fakat kendisi KDP’ye gül atmakla meşgul. Ahmet Melik de bildiğim kadarıyla bir
alkol sorunu var ve Ümit Fırat’la çok içli dışlı. Fakat Siverek’te Tüysüzlerin
bir cenazesine katıldım. Ahmet Bucak benimle tokalaşmak istedi, bana bu
isteğini ilettiler, ben de kabul ettim. Onların Bişar Tüysüz üzerinden şöyle
bir zemin yoklama çabaları var. “Siverek’te biz aday gösterelim, ama partiden
olmasın. Ona karşılık Viranşehir, Hilvan ve Urfa’da BDP’nin adayını
destekleyelim diyorlar. Ben buna cevap vermeye yetkili olmadığımı, ama bu
halka bir özür borçlu oldukalarını ve bir özürle birlikte bu çabaların ancak
anlamlı olacağını söyledim.
Abdullah Öcalan: Gerek yok, ileride nasıl olsa
yaparlar. Hem Bucaklarla barışmamız lazım. İçlerinde saygıdeğer insanlar
çoktur. Avrupa’da saygıdeğer bir dostumuz var.
Pervin Buldan: Serhat Bucak. Bu arada Bucaklar,
Zeydanlar, İzollar ve Şeyh Said’in ailesinden büyük bir kesim BDP’ye geçiyor.
Abdullah Öcalan: Bir Fatma İzol vardı. Cezaevinden
çıkmışa ya da çıkacaksa, hukuki durumu uygunsa, mevzuata uygunsa, Urfa’ya da,
Siverek’e de eşbaşkan olabilir. Siz niye bu komisyonlarda etkin olarak
yoksunuz? Siz benim düşüncelerimi temsil ediyorsunuz. Bütün bu isimleri sizinle
de uzun uzun tartışmaları gerekiyordu. Ben böyle bir komisyonu tanımıyorum.
Üçünüz son şeklinin verilmesinde yer almalısınız. Önerileriniz ve kaygılarınız
kesinlikle dikkate alınmalı. (Sırrı beye dönerek) Sen ayrıca Urfa’dan da
sorumlusun. Bütün bu görüşmeleri ve araştırmaları yapmalısın. Son kararı da
birlikte vermelisiniz. Bana da bu süreci gelip anlatacaksınız. Mersin’deki gibi
abuk sabuk işler de yapmasınlar.
İdris Baluken: Cihanbeyli ve Kulu’da da böyle bir
durum var. Ben ilkesel çerçeveyi belirttim, bundan sonrasını bu perspektifle
yürüteceksiniz.
Sırrı S. Önder: Başkanım, büyük bir ihtimalle
Kahta’yı alacağız.
Abdullah Öcalan: Çok iyi olur, Urfa’yla beraber
yürütürsün. Adıyaman’a da özel olarak sen el at, yiğit insanların yeridir.
Sırrı S. Önder: Kahta bunun başlangıcı olacak
Başkanım.
Pervin Buldan: Dersim, önseçimden Emek Hareketinden
gelen Mehmet Ali Bul çıktı. Diğer yapılarla da ittifak geliştirilmiş. EMEP’le
de ittifak geliştirilmiş.
Abdullah Öcalan: Uygundur, yalnız Dersim’e yanına
uygun bir kadın eşbaşkan verilebilir.
Pervin Buldan: Henüz netleşen bir şey yok, arayışımız
devam ediyor. Muş için komisyonun yaklaşımı Nimet Sezgin, büyük bir aşireti
var. Kazanma olasılığı yüksektir. Bu arada Sırrı Sakık da komisyonun görüşünü
benimsiyor, sizin önerinize boynum kıldan incedir diyor. Ama komisyonun bu
yaklaşımına da saygı duyduğunu söylüyor.
Abdullah Öcalan: Sırrı alınmaz, değil mi?
Sırrı S. Önder: Tam aksine, bayram eder.
Abdullah Öcalan: Öyle mi? (Gülerek) Ama katkı
sunmalı, orada muazzam çalışmalıdır, yaratıcıdır, özel selamlarımı iletin.
Pervin Buldan: Batman, önseçimden çıkan Sabri
Özdemir.
Abdullah Öcalan: Bu Özdemir ailesinden iki kardeşi
öldürülen değil mi? Evet, isabet olmuş. Değerli bir ailedir, uygundur.
Pervin Buldan: Şırnak, Avukat Serhat Kadirhan.
Abdullah Öcalan: Tamam, uygundur.
Abdullah Öcalan: CHP ile ittifak ne oldu?
Sırrı S. Önder: Bir dirsek teması düzeyinde somuta
ulaşmış açık bir şey henüz yok.
Abdullah Öcalan: İlkeli ve açık olmazsa olmaz. Daha
önce de söylemiştim. İlçeler bazında ittifaklar yapabilirsiniz. Ama ilkeli
olacak. İstanbul’da yüzde 10-15 oy alırsanız ana muhalefet olacaksınız.
Sırrı S. Önder: Başka bir Türkiye’ye uyanırız
Başkanım.
Abdullah Öcalan: Ben de tam bunu söylüyorum. Bu benim
tezim. Ben HDP modelini Irak için de öneriyorum. (Sırrı’ya dönerek) Sen
Kerküklü Türkmenlere görüşebilirsin. Kerküklü Türkmenlerde saygıdeğer
komünistler de var, onlarla da görüşebilirsin. Türkmenler, komünistler, YNK ve
Goran’a özel selamlarımı iletin. Biz Barzani düşmanı değiliz, ama Barzani
demokratik olmak zorunda. Hegemonik yaklaşımdan vazgeçsin. Şimdi bir de
Diyarbakır’da orta sınıf hareketi arayışı var, tutmaz. Türkiye Kürdistan’ı
emekçi sınıf çözümünün merkezidir, bu nettir. Çözüm emek eksenlidir.
Diğerlerinin miadı çoktan geçti. Onların çabalarının bir ölüyü diriltmekten
farkı yoktur. Leyla’dır, yeni KDP’dir, Hüdapar’dır, Galip Ensarioğlu’dur,
boşuna uğraşmasınlar. Devlet de bunlara boşuna masraf etmesin. Kırk yıl
mücadele etmişiz. Diyarbakır’da yüzde 70’ten aşağı olmaz. Şimdiye kadar
Diyarbakır ev ev gezilmeliydi. Cinayet, afyon vb. bunlar halledilmeliydi. Salim
Ensrioğlu’yla görüşülebilir.
Sırrı S. Önder: Başbakanla anlaştığı söyleniyor.
Abdullah Öcalan: Tamam. Bu orta sınıf hareketi
arayışına Cemaat de ortaktır. Şunu da söyleyeyim. Bugünkü asıl kavganın sebebi
de Cemaat’in MİT’in Kürdistandaki ofislerini istemesidir. Ben çok önceden
söylemiştim, devlet yetkilileri inanmamıştı. Şimdi onlar da doğruluyor. İki müsteşarı
da götüreceklerdi. Arkasında NATO ve ABD vardı. MİT kelleyi vermedi, direndi.
(Gülerek) Aferin dedim, bunlara karşı bir tek siz direndiniz. Genelkurmay
Başkanlarını bile götürdüler.
Siyasette birazdan üçünüzü ayrı ayrı değerlendireceğim.
Üslup ve hitabet önemlidir. Daha yerinde, daha rantabl kullanmalısınız,
yerindelik ve zamandalık önemlidir. Kazanmanın yarısı üslup ve hitabettir.
(Pervin’e dönerek) Siz çok iyisiniz, hitabetinizi beğeniyorum. Her şeyi fazla
açıklıyorsunuz, yerinde ve zamanında açıklayın. (Sırrı’ya dönerek) İdealinizi
yitirmeyin, tirajikomik üslubu daha çok siyasileştirmelisiniz. Bırakacağım
demeyin, bu halkta güvensizliğe yol açar. Yapacağım deyin, bir iki yılınızı
vereceksiniz. (İdris’e dönerek) Siz de hitabetinize heyecan, hız ve coşku
katmalısınız.
(Yine Pervin’e dönerek) Sizin yaşadığınız ikilem, enteresan
olan yüzünüz şudur:Siz bir ikilem yaşıyorsunuz. Aşiret kızı ve bağlılığınız bir
gelenektir. Fakat bu soylu gelenek çağdaşlığa uymuyor. Kürt kişiliği özgür
anlamında yoktur. Kürt kanununda kadın zaten ölüdür. Erkek de ölüdür. Büyük bir
darbe yemişsiniz. Son yirmi yılını çözümlemelisin, bu yeniden doğuştur. Şu anda
yarı yoldasınız, kendinizi diriltebilirsiniz. Yanlış anlamayın, benim için
Savaş çok soylu bir kişiliktir. Bunu özgürlük ilkesiyle birleştireceksin.
Birçok şeyi yıkabilirsin. Cesur ve inatçı bir kişiliğiniz var. Bu önemlidir ve
değerlidir. Biz de kadının özgürlüğünü ve kimliğini tanımalıyız.
Kesire benim gerçek öğretmenim oldu. Ondan öğrendiğim çok
şey oldu. Kandil’de onunla neler yaşadığımı anlatmış olmalılar. Kemal, Hayri,
Cemil onlar birkaç şeye şahit oldular. Onun ölüm kararını bile verdiler. Ama
ben kadını öldürerek erkekliğimi kazanacağıma inanmadım. Kadın mücadelesine
onunla başladım. Erkekler kadınlar konusunda hep zayıftırlar. Kadına, kadın
ilişkisine köle olarak baktın mı bitersin. Kendini kitaplarla besleyebilirsin.
Birkaç hususa daha değinerek bitirelim. Yüksekova’daki olay
çok önemlidir. Sürece karşı tam bir provokasyondur. Devlet heyeti ile
yaptığımız görüşme gününe denk getirmişler. Önce şunu sorayım: Basın farklı
şeyler yazmış. Bu ölenler tanıdık mı, halk mı, biliniyor mu?
Pervin Buldan: İkisi de biliniyor, ilçede esnaflık
yapan halktan kişilerdir. Diğer bilgilerin hepsi maksatlıdır. Mezarlık
tahribatına karşı yapılan protestoya katılmışlar.
Abdullah Öcalan: Kim yapmış belli mi?
Pervin Buldan: Polis.
Abdullah Öcalan: Bu paralel devlet yerinde durmuyor.
Cemaat diyoruz ya, emniyetle bağlantılıdır. Süreci bitirmeyi hedefliyorlar.
Hakkari’de daha önce de aynı şekilde on üç köylü öldürülmüştü. Hakkari’ye özel
önem veriyorlar, çok örgütlüler. Bundan sonra da daha büyük provokasyon
yapabilirler. Hepiniz, bu provokasyonlara karşı uyanık ve dikkatli olmalısınız.
Bu yeni anayasa ruhu oluşturulmalıdır. 1924 Anayasasında
Sol, İslami gelenek ve Kürt bastırıldı. Yeni anayasa yapılacaksa bunlar tekrar
konuşulmalıdır. Ama Beyaz Türk şovenizmini de ihmal etmemek gerekir.
İstiyorlarsa beyaz Türkler de gelirler.
Çok yoğun şekilde mektuplar alıyorum, ama bir kısmı
verilmiyor. Gelen mektuplar arasında bazı kadınlara özel selamlar göndermek
istiyorum. Gulan Kılıçoğlu. Bana ‘sevgili 8. Nota’ diyor, ben de ona 9.
Nota diyorum. Elif Uludağ, Batman Cezaevinde, bunun hikayesi seninkine
benziyor, ona da özel selamlarımı iletin.
Pervin Buldan: Yakın zamanda oğlu şehit oldu.
Abdullah Öcalan: Başsağlığı dileklerimi iletin.
Ayrıca Adana Karataş’ta Senay Atlı mükemmel bir mektup yazmış, özel selamlarımı
iletin. Alanya Cezaevinden Ayfer Alçiçek ve Gebze Cezaevinden Şerife İlbasan,
bir de Ferda İldan sanırım Diyarbakır’da olması lazım, tam hatırlayamadım,
bunlara selamlarımı iletin. Son bir isim Ankara’da Nilüfer Şahin, buna da özel
selam. Son kitabıma baksın deyin. Ayrıca bütün adaylara, Roboskili ailelere,
tüm değer ailelerine, hasta tutsaklara, kadınlara ve gençlere ve tüm
cezaevlerine özel selamlarımı gönderiyorum.
Abdullah Öcalan: Gitmeden önce diğer arkadaşlara beş
dakika bir selam verirseniz iyi olur.
Sırrı S. Önder: Ben zaten o arkadaşları hiç görmedim.
Yetkili: Hava koşulları çok kötü, bir dahaki sefere
bunu erteleyelim.
Abdullah Öcalan: (Sırrı’ya dönerek) Gazilere ve
Roboskili ailelere mesajımı yazıp iletirsin.
Pervin Buldan: Başkanım, size kıyafet almak
istiyorum. Bir dahaki gelişimde getireyim mi?
Abdullah Öcalan: Acelesi yok, yakında gerekecek
isteyeceğim.
Pervin Buldan: Peki Başkanım, nasıl isterseniz.
Abdullah Öcalan: (Sırrı’yla tokalaşırken) “Sayın
Süreyya, moralini çabuk bozmayacaksın. Dayanıklı olmalıyız, öyle değil mi? Yeni
yılını kutluyorum. Başarılar diliyorum. Bütün sosyalistlere özel selamlarımı
ilet.
Pervin Buldan: Başkanım, kendinize iyi bakın.
Abdullah Öcalan: Siz de kendinize iyi bakın, herkese
selamlar. (Tokalaşırkenİdris beye) Bingöl’e özel selamlarımı ilet. Çok yiğit
insanlardır. Hayri örneğini vermiştim. Gurbetelli, Karasungur, Ahmet Yıldırım
büyük mücadele insanlarıydı. Onların anılarına sahip çıkmak gerekir.
İdris Baluken: Daha önce de Bingöl halkına
gönderdiğiniz selam büyük bir heyecan ve coşku yarattı. Hepimiz bu selamın
sorumluluğunu yerine getirmek için var gücümüzle çalışacağız.
Abdullah Öcalan: Bu Selim Çürükkaya onlar da çıktı.
Ama Bingöl halkı itibar etmedi.
İdris Baluken: Kendi köylerinde bile karşılıkları
yoktur. Halk onları çok iyi tanıyor.
7 Aralık 2013/ İmralı Adası
ERMENİLERE TARİHSEL KARDEŞLİK KÜLTÜRÜYLE YAKLAŞIYORUZ
(Toplantı
başladığında sağlığı soruldu.)
Abdullah Öcalan: Sağlığım iyidir. Sağlıktan ziyade
toplumsal sorunlar boğucu oluyor.
(Konuşmaya başlamadan önce Sırrı Süreyya tab ettirdiği
fotoğrafları kendisine verdi. Başkan fotoğrafları uzun uzun inceledi. Arkasına
yapılan gökyüzü ve güneş fonlarını beğendi. Kendisini biraz yaşlanmış buldu.
Hüzünlenince, Sırrı Süreyya Yunus Emre’den “Ölürse tenler ölür / Canlar ölesi
değil diye başlayan şiiri okudu.)
Abdullah Öcalan: Öyle değil mi ya! Yunus doğru
söylemiş, bizi söylemiş. Haydi hemen aktarımları alayım. Çok fazla zamanımız
yok. Tarihi bir toplantı olacak. Bu toplantı da tarihidir. Bundan sonraki
toplantı da tarihi olacak. (Pervin Buldan’ı göstererek) Evet, sizden
başlayalım.
Pervin Buldan: Size vermemiz gereken mektuplar var.
28.12.2013 tarihli üç sayfalık Halk Savunma Merkez Karargah Komutanlığının bir
mektubu. Heval Cemal gönderdi.
Yetkili: (Gelip elimizden aldı) Bunu Adalet
Bakanlığına vermeniz gerekiyordu. Ama neyse. Toplantıdan sonra size veririm.
Abdullah Öcalan: Bunu okuyup daha sonra cevap
yazacağım. Ama öncelikle onlardan gelecek olan esas mektubu bekleyeceğim.
Mektubum ellerine ulaştı mı?
Pervin Buldan: Evet, 12 Aralıkta Hakan Fidan ile
yaptığımız görüşmede toplam yirmi sayfalık mektubunuzu aldık ve hemen
gönderdik. Maxmur Kampından iki ayrı mektup var, on beş adet fotoğraf var.
Öncelikle Eşbaşkanlar selam söylediler. Selahattin bey ve Gültan hanım, Ahmet
bey ve Aysel hanım, Sebahat hanım ve Ertuğrul bey. Altı eşbaşkanımız var.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Evet, Başkanlarımız çok.
Buna Kandil’deki eşbaşkanları eklemeyi de unutmayın.
Pervin Buldan: 29 Aralık 2013 tarihinde Sırrı Süreyya
ile birlikte Kandil’e gittik. Cemil Bayık, Ali Haydar, Murat Karayılan, Mustafa
Karasu, Zaxo, Delal Amed, Rengin Botan arkadaşlarla görüştük. Hepsinin özel
selamları var. Arkadaşlar süreç ile ilgili acilen adımların atılması, yasal
zeminlerin oluşması gerektiğini ve demokratik cumhuriyet temelinde hızla adım
atılmasını ifade ettiler.
Abdullah Öcalan: Darbeyi nasıl yorumladılar?
Anafikirleri nedir? Darbe niteliğini kavramışlar mı? Tehlikeli görüyorlar mı?
Uluslararası komplo olduğunu biliyorlar mı?
Pervin Buldan: Evet Başkanım, uluslararası bir komplo
olduğunu, Kürt sorunu çözülmeden bu kaostan çıkılamayacağını ve bu sorunu
çözmeden sürecin provoke edilmeye açık olduğunu ifade ettiler. Yaşananları
yakından takip ettiklerini söylediler. Ayrıca Barzani ile görüşme yaptıklarını,
bir komisyon kurduklarını, bundan sonra ayda bir görüşeceklerini ve sorunlarını
masaya yatıracaklarını ifade ettiler. Mesut Barzani’nin Başbakanla yaptığı
görüşmelerin şimdiye kadar ekonomik boyutta olduğunu, bundan sonraki
görüşmelerin daha çok çözüm süreci ile alakalı olması gerektiğini ifade
ettiler.
Abdullah Öcalan: Evet, bu konu önemlidir. İyi koku
alır. Akıllı adamdır. Barzani zaten zorlanmıştır. Kendisi bizimle de siyasi
boyutlu görüşmeler yapılması gerektiğini anlamıştır. AKP ile nasıl görüşmeler
yapıyorsa bizimle de bunları yapması gerektiğini fark etmiştir.
Pervin Buldan: Ulusal Konferans ile ilgili de görüşme
yapılmış. Yakın zamanda komisyondaki arkadaşlar tekrar Güney’e gidip görüşme
yapacaklar. Mesut Barzani Ulusal Kongre çalışmalarının başladığını ve bunun
tamamlanması gerektiğini söylemiş. Fakat eşbaşkanlığı kabul etmediğini,
kendisinin kongreye iki yıl süreyle Başkanlık yapması gerektiğini ifade etmiş.
Ayrıca delege sayısında sıkıntı çıkarıyorlar. Kuzey’in delege sayısıyla KDP’nin
delege sayısının aynı olmasını istiyorlar. Kuzeyin delege sayısı fazla olursa
alınacak olan kararlara dahil olmak zorunda kalacaklarını söylemişler.
Arkadaşlar da bu öneriye sıcak bakmadıklarını ifade ediyorlar.
Abdullah Öcalan: Kadın özgürlüğü bizim için
ilkeseldir. Önemlidir. Kamuoyuna bildirmeyebilirler. Eğer kabul etmiyorsa
Leyla’nın eşbaşkanlığı gayriresmi olabilir. Bu önemlidir. Leyla’ya ilişkin
değerlendirmeyi sonra yapacağım. Delegasyon ve eşbaşkanlık dışında itirazı var
mı?
Pervin Buldan: Sanırım bunun dışında bir itiraz yok.
Abdullah Öcalan: Bu konuyu daha sonra çözümleyeceğim.
Pervin Buldan: Daha önce önerdiğiniz sekiz komisyonu
kurduklarını, pratikte geliştirmek için tartışmaların devam ettiğini ilettiler.
Ayrıca gönderdiğiniz mektup bütün yapılarda ve alanlarda okunup tartışılıyor.
Bu gelişimize cevap yetişmediği için belki bir dahaki gelişimize yetişebilir.
Ayrıca toplantıya katılan arkadaşlarla ayrı bir görüşme yaptım. Onlara
gönderdiğiniz mektup da genişletilmiş toplantıda okunmuş. Onlar da süreci
yakından takip ediyorlar. Konferanslar, toplantılar ve eğitim süreçlerini devam
ettiriyorlar. Geri çekilme sürecinde gelen kadınların eğitim toplantıları
yapılmış. Hepsinin özel selamı var.
Abdullah Öcalan: Ana hatlarıyla siz nasıl gördünüz?
Sorunları nelerdir, bizden beklentileri nelerdir?
Pervin Buldan: Daha önce ifade ettikleri ve bizim
size aktardığımız sorunların devam ettiğini söylediler. Ama bütün bunları
aşabilmek için kadın arkadaşların hem süreci takip etmede hem de yeni sürece
hazırlanmada çok kararlı olduklarını gözlemledim. Onların da seçime ilişkin
tartışmaları ve hazırlıkları var. Genel anlamı ile hepsinin iyi olduklarını
söyleyebilirim.
Abdullah Öcalan: Sığınaklardan özgür yaşam alanlarına
geçişte sıkıntı yaşıyorlardır. Bunu aşacağız.
Pervin Buldan: Bu genel olarak bütün alanlarda
yaşanan sıkıntıdır. Umarım en kısa zamanda aşılır.
Hükümet ile yaptığımız görüşmeleri de aktaralım.
Abdullah Öcalan: Hemen alayım.
Pervin Buldan: 2 Ocak tarihinde İdris bey ile
birlikte yeni Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile bir görüşme yaptık. Hem yeni
görevi hayırlı olsun dedik, hem de genelde yaşanan sorunları aktardık.
Beklentilerimizi ifade ettik. O zaman vekiller hala tutukluydu. Tutuklu
vekiller meselesini konuştuk.
Abdullah Öcalan: Başta hasta tutuklular olmalı.
Pervin Buldan: Hasta tutukluları da konuştuk. Yine
Sebahat Tuncel’in durumunu aktardık. Ayrıca sizin buradaki koşullarınızı ve
bizim dışımızda başka heyetlerin de buraya gelmesi taleplerini ilettik.
Abdullah Öcalan: Sadullah’a göre nasıl, yeterli
gördünüz mü? İnisiyatif kullanabilir mi? Direkt Başbakanın emrinde mi olur?
Sırrı S. Önder: Evet. Direkt Başbakanın emrinde.
Başbakanla tartışma kapasitesi yok. Direkt inisiyatif kullanmaz. Sadullah daha
iyiydi.
Pervin Buldan: Bir kere görüştük. Belki değerlendirme
yapmak için erken olabilir. Birkaç görüşme daha yaptıktan sonra anlayabiliriz.
Abdullah Öcalan: Diğer alanlardan aktarımın var mı?
Pervin Buldan: Diğer görüşmeleri arkadaşlar
aktaracaklar. Genel olarak seçim çalışmalarını yürütüyoruz. Boş zamanlarımda
Iğdır’a gitmeye çalışıyorum. Seçim startını verdik. Adaylarımızı açıkladık.
Abdullah Öcalan: Evet, Iğdır önemlidir. Oraya zaman
ayırın. Iğdır’a özel selamlarımı gönderiyorum. Çalışıp kazanmalısınız.
İdris Baluken: 12 Aralık’ta Hakan Fidan ile bir
görüşme gerçekleştirdik. Pervin hanım ve Sırrı bey ile birlikte görüşmeyi
yaptık. Burada yaptığımız toplantıdan birkaç gün sonra bu görüşme oldu.
Abdullah Öcalan: İzleminiz nedir? Hakan bey ile
görüşmeleriniz faydalı mı?
İdris Baluken: Hakan bey ile yaptığımız görüşmelerin
genel düzeyi hükümet ile yaptığımız görüşmelerden farklıdır. Entelektüel açıdan
ve siyasal süreci değerlendirme açısından daha ileri düzeyde olan görüşmeler
şeklinde oluyor.
Abdullah Öcalan: Evet, sizin de izleminiz bu yönde
yani.
İdris Baluken: Evet Başkanım. Burada yaptığımız
toplantı üzerine bir değerlendirme yaptık. Hakan bey sizinle yapılan
toplantılarda bulunduğu için toplantı hakkındaki değerlendirmelerimiz
çoğunlukla örtüşüyordu.
Abdullah Öcalan: Evet. Öyle olması doğaldır.
İdris Baluken: Hasta tutsaklar konusunu kendisi ile
görüştük. Önemini vurguladık. Süreç açısındanda en kolay hayata geçirilebilecek
maliyeti en az olan adım olacağını ifade ettik. Kendisi bu konuda Cumhurbaşkanı
ve Başbakanın da olumlu düşündüğünü, bu konunun çözülmesi için çalışmaların
devam ettiğini söyledi. Not aldı. Ama bu konuda hala bir gelişme sağlanmadı.
Bir diğer konu tutuklu vekiller konusuydu. Görüşme
yaptığımız tarihte tutuklu vekillerimiz tahliye edilmemişti. Bu konunun bir an
önce çözülmesi gerektiğini ifade ettik. Ergenekon Davasından hüküm giyen
milletvekilleri tahliye edilmişken, arkadaşlarımızın cezaevlerinde bulunmasını
kabul edilemez ve zorlayıcı olduğunu ifade ettik. Bu konuda da bize hak verdi.
Not aldı. Ancak olumlu bir gelişme yaşanmadı. Arkadaşlarımız Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru üzerinden verilen bir karar ile tahliye edildiler.
Bizim açımızdan Hatip Dicle’nin, seçilmiş belediye başkanları, belediye meclisi
üyeleri ve il genel meclisi üyelerinin de özgürlüklerine kavuşmaları önemlidir.
Önderliğin müzakere koşullarının bir an önce sağlanması
gerektiğini ifade ettik. Akil İnsanlar, gazeteciler, siyasi parti heyetleri vb.
insanların İmralı’ya gitmeleri gerektiğini, Başkan’la bu konuda tartışma yapmalarının
önemli olduğunu ifade ettik. Kendisi de bu konuda tartışmalarının sürdüğünü,
önümüzdeki dönemde olumlu gelişmelerin yaşanabileceğini ifade etti.
Abdullah Öcalan: Evet. Bu konularda ilerleme
olacaktır.
İdris Baluken: Yine süreci devam etmesi için yasal
boyut ve hukuki zeminin oluşturulması gerektiğini ifade ettik. Ayrıca bir
İzleme Heyetinin oluşturularak süreci takip etmesinin önemli olduğunu, bu
konularda hızla adım atılması gerektiğini belirttik.
Abdullah Öcalan: Evet. Bunlar olmalı.
İdris Baluken: Rojava konusunda olması gerekenleri
tartıştık. Türkiye’nin Suriye ve Rojava politikasının çöktüğünü ifade ettik.
Çetelere verilen desteğin kesilmesi ve sınır kapılarının açılması gerektiğini,
sınır duvarları ve mayınların kaldırılması, PYD’ye düşmanlık yaklaşımından
vazgeçilmesi gerektiğini ifade ettik.
Abdullah Öcalan: Evet. Bu konular önemlidir. Bu
konuda neler söyledi? Dışişlerinin politikalarına nasıl yaklaştı?
İdris Baluken: Bizim görüşmeden edindiğimiz izlenime
göre dış politikanın başarısızlığını onlar da kabul ediyor. Rojava konusunda
Dışişlerinden farklı düşündüklerini ifade etti. PYD’nin yaklaşımının yanlış
olduğunu söyledi.
Abdullah Öcalan: Rojava ve Suriye konusu önemlidir.
Çözümleme yapacağım.
İdris Baluken: Kandil ziyaretimizi bildiği için
KCK’ye dair görüşlerini paylaştık. Dil ve üslup konusunda, İran ile olan
ilişkilerden rahatsız olduğunu ifade etti.
Abdullah Öcalan: İran ile kimin ilişkisi? Bizim mi,
devletin mi?
İdris Baluken: Bizim ilişkimizin rahatsızlık konusu
olduğunu ifade etti.
Abdullah Öcalan: Tam tersi. Sorun yaratan alan
Türkiye’nin İran ile olan ilişkisidir.
İdris Baluken: Yüksekova’da yapılan katliamın
sorumlularının yargılanması ve açığa alınması gerektiğini aktardık. Süreç
açısından bunun önemli olduğunu ifade ettik. Bu konuda notlar aldı. Ama bugüne
kadar bir gelişme olmadı. Yüksekova katliamı dışında tutuklu vekillerimiz ile
ilgili tahliye taleplerinin mahkeme tarafından reddedilmesi, Sebahat Tuncel’in
cezasının Yargıtay tarafından onanması ve Roboski katliamı ile ilgili
takipsizlik kararı verilmesinin anlamı da bizce son derece manidardır.
Abdullah Öcalan: Evet, tüm bunlar darbenin birer
parçasıdır. Bu konuyu ayrıntılı değerlendireceğim.
İdris Baluken: 2 Ocak’ta Cemil Çiçek ile görüştük. O
dönemde milletvekillerimiz tahliye edilmemişti. Onların ve Sabahat Tuncel’in
durumunu görüştük.
Abdullah Öcalan: Ne diyor Cemil bey?
İdris Baluken: Kalıcı çözüm için görüşlerinin belli
olduğunu, siyasi partilerin bir araya gelerek bu konuları kalıcı bir şekilde
çözmeleri gerektiğini ifade etti. Şu anda Meclis bünyesinde BDP, AKP ve CHP
üyelerinden oluşan bir komisyon kuruldu. Bu komisyon bir anayasa değişiklik
teklifi ile kalıcı bir çözüm getirmek için çalışmalarını yürütüyor.
Abdullah Öcalan: Evet.
İdris Baluken: Üçüncü görüşmemiz İçişleri Bakanı
Efkan Ala ile oldu.
Abdullah Öcalan: Evet, bu da önemlidir. Nasıl
değerlendirdiniz? Yaklaşımı nasıldı? Sizin gözleminiz ne oldu?
İdris Baluken: Olumlu bir görüşme olduğunu
söyleyebiliriz. Bu görüşmenin de entelektüel ve analiz düzeyi diğer hükümet
görüşmelerinin ötesindeydi.
Abdullah Öcalan: Hakan bey gibi miydi? Öyle olduğunu
tahmin edebiliyorum.
İdris Baluken: Evet. İzlemimiz o yöndeydi. Çözüm
sürecini ve Sadullah beyin bakanlıktan alınmasından sonra muhataplık sorununu
konuştuk. Bu süreci hükümet içerisinde bizimle götürecek muhatabımızın belli
olup olmadığını sorduk. Kendisi bu konuda bir görev paylaşımının henüz
yapılmadığını, önümüzdeki günlerde bir gelişme olursa paylaşabileceğini
söyledi. Çözüm sürecine bakan olmadan önce de destek verdiğini, her türlü
katkıyı sunma çabasında olduğunu, bundan sonra da bu doğrultuda katkı sunmaya
devam edeceğini ifade etti.
Abdullah Öcalan: Evet. Önemlidir. Süreci Efkan bey
ile götürebilirsiniz. Zaman zaman bir araya gelmenizde fayda var.
İdris Baluken: Üniversitedeki Kürt öğrencilere
yönelik saldırılara karşı önlem almaları gerektiğini ifade ettik.
Abdullah Öcalan: Evet, bu konu önemlidir. Bu da
darbecilerin işidir. Roboski kararı, Sabahat’ın durumu, Gever katliamı kararını
verenler bu saldırıları da planlıyorlar. Darbe girişiminin parçasıdır.
İdris Baluken: Polisin demokratik gösterilere
müdahalelerini eleştirdik. Bunların güvensizlik yarattığını aktardık. Bu konuda
dialoga açık olması gerektiğini ifade ettik. Paralel’in devlet tasfiyesi ile
ilgili Başbakanın dile getirdiği hususların Kürt coğrafyası için de geçerli
olması gerektiğini ifade ettik. En yakın örnek de Gever katliamının sorumlusu
olan emniyet müdürü ve kaymakamın görevden alınması gerektiğini ifade ettik.
Ayrıca seçim güvenliği, yapılması gereken yasal ve anayasal değişiklikler
mevzusunu konuştuk. Bu konuda katkılarını beklediğimizi ifade ettik.
Bugün Paris’te Sakine’lerin katledilmesi ile ilgili güçlü
bir yürüyüş yapılacak. Bu konuda bir mesaj beklentisi olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Abdullah Öcalan: Evet, bu konuyu değerlendireceğim.
Bir mesaj yazacağım.
İdris Baluken: Avrupa’daki Kürdistan İslam Hareketi’nden
insanların selamları var. Demokratik İslam Konferansına katkı sunmak
istiyorlar. Konferansın yürütmesi ile görüşmek için bizi aramışlardı.
Abdullah Öcalan: Evet, siz de selamlarımı söyleyin.
İdris Baluken: Bazı bilim insanlarının demokratik
özerklik projesine katkı sunma istekleri var. Sizin bilim çevreleri ve
akademiyadan beklentilerinizin neler olduğunu öğrenmek istiyorlar.
Abdullah Öcalan: Kimler var mesela? Bir isim
söyleyebilir misiniz?
İdris Baluken: Ahmet Özer var, Mersin
Üniversitesinden. Akademiyadan bazı akademisyenlerin kendisine ulaştığı
bilgisini bize aktardı. Şöyle bir durumu ifade ediyorlar, bu durum sanırım
önemlidir. Bilim adına üretilen bilgilerden çok fazla yeni bir perspektif
almadıklarını, ancak sizin kitaplarınıza yoğunlaştıklarında yeni perspektifler
edindiklerini ifade ediyorlar.
Abdullah Öcalan: Evet. Bu durum önemlidir. İleride bu
konulara değineceğim.
İdris Baluken: Dışarıdaki güncel gelişmeler ile
ilgili değerlendirmeleriniz herkes tarafından merak ile bekleniyor. Pervin
hanım da ifade ettiği için ben tekrar etmeyeceğim. Ancak dışarıda hükümete
yakın kalemlerde bile süreç ile ilgili yaptığımız tespitler ve öngörülerin
zaman içerisinde doğrulandığına dair güçlü bir algı var. Kamuoyunun bu noktaya
gelmesi önemlidir.
Abdullah Öcalan: Evet. Burada devlet heyeti ile
yaptığımız toplantıda da bu durum kabul edilmiştir. Hükümet de sanırım
anlamıştır. İlk zamanlar yaptığımız değerlendirmeleri çok doğru okuyamadıkları
için bir kriz durumu ile karşılaştılar. Bu konuda yaptığımız uyarıların ne
kadar doğru tespitler içerdiğini anlamış durumdalar.
(Sırrı Süreyya’ya dönerek) Evet sayın Süreyya, sanırım
önemli aktarımlar olacak.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, öncelikle Eş Genel
Başkanlarımız Tuncel ve Kürkçü’nün özel selamları var. HDP bileşenlerinin de
aynı şekilde. HDP olarak 59 il ve 694 ilçede seçime giriyoruz. Bunlardan sadece
20 ilde merkezi atama yapacağız. Onun dışındaki adaylıklar yerelden ve
bileşenlerin katkısıyla belirlendi. Ankara’da Salman Kaya kesinleşti.
Abdullah Öcalan: Salman Kaya mı? O eski vekil olan?
Sırrı S. Önder: Evet Başkanım.
Abdullah Öcalan: Çok iyi. Eşbaşkan kim?
Sırrı S. Önder: Henüz tartışıyoruz. Kocaeli, Nilay
Etiler. Sakarya, Harika Karataş. Bunlar akademisyendir.
Abdullah Öcalan: İyi, akademi dünyasının sürece dahil
olması ve böyle sorumluluklar alması değerlidir.
Sırrı S. Önder: Adana, Ayhan Bilgen İzmir, Osman
Özçelik. Karadeniz kendi adaylarını belirledi. 17’sinde adaylarımızı
açıklayacağız.
Abdullah Öcalan: Sen kesinleştirdin mi?
Sırrı S. Önder: Evet Başkanım, İstanbul’dur. Eşbaşkan
olarak Pınar Sağ’ı düşünüyoruz. Görüşüyoruz.
Abdullah Öcalan: Arif Sağ’ın gelinidir, değil mi?
Sırrı S. Önder: Ayrıldılar Başkanım.
Abdullah Öcalan: Özgürleşmiş demek ki. İkinizi de
kutluyorum. Başarılı olursunuz. Pınar Hanıma da selamlarımı söylersin.
Sırrı S. Önder: Başbakanla görüştüm. Kandil dönüşü,
yılbaşı gecesini Ahmet Türk’ün evinde geçirdim. O sırada Başbakan aradı. Ertesi
gün için İstanbul’da görüşmek istedi. Ben o gece yola çıktım. Ama ertesi gün
Başbakanın gündemi malum yoğunluklar içindeydi. Gece tekrar beni aradı ve
ertesi gün için randevulaştık ve görüştük. Son gelişmelerden yakınarak benim
nasıl yorumladığımı sordu. Ben de bu savaştan ancak demokratik dönüşüm
kabiliyeti gösterebilenin galip çıkacağını anlattım. Hükümetin bu şansı
kaybettiğini, çünkü bu saldırı başlamadan dönüşüm hamlelerini
somutlaştırmadığını, şimdi ne yaparlarsa baskı altında yapmış gözükeceğini
söyledim. Saldırı altında oldukları için otoriterleşeceklerini, bunun
kaçınılmaz gözüktüğünü ekledim. Cemaat açısından bu dönüşüm şansının teknik
olarak var olduğunu, ama bunu yapacak ne siyasi aklınne de siyasi bir tercihin
gözüktüğünü anlattım. Bu durumu kestiremediklerini, çünkü bütün imkanlarını
Kürtler üzerine yoğunlaştırdıklarını, oysa bu gelişmelerin temel olarak süreci
hedeflediğini söyledim. Gever saldırısı sırasında İçişleri Bakanına “Bu bize
karşı olduğu kadar size karşı da geliştirilmiş bir tuzaktır uyarısında
bulunduğumuzu, ama hükümetin bunu anlamadığını söyledim.
Sözlerime “Peki, çare nedir? sorusunu sorarak devam ettim.
Cevaben, artık süreç konusunda hükümetin hiçbir bahanesi kalmadığını, kaygı
olarak sunduğu şeylerin son operasyonlarla berhava olduğunu, tek çıkışın geniş
bir demokratik ittifaktan geçtiğini, buna cesaret edip geniş ve nitelikli bir
demokrasi ittifakı yapmaları durumunda bu komploların sadece ‘yolsuzluk’
boyutunda kalacağını, ona karşı da çok şeffaf ve dürüst yaklaşmaları durumunda
sürecin gelişerek devam edeceğini, aksi halde kendisinin tasfiye edilerek
sistem içinde yeni bir hizalanmanın kaçınılmaz olacağını anlattım. Çözüm
konusunda Hakan beyle görüştüğümüz bir master plan oluşturma ve bunun için
sayın Öcalan’la çalışma koşullarını bir an önce gerçekleştirmenin acilliğini ve
Rojava konusunda ilk defa devletin önüne şerefli bir ricat olanağı çıktığını,
bunun heba edilmemesini söyledim.
Kendisi CHP ile yapılan ittifak arayışlarını ima etti. Ben
de bunun doğal olduğunu, çünkü bizzat kendisinden söz olarak aldığımız hasta
tutsaklar ve tutuklu vekiller meselesinde bile hiçbir gelişme olmadığını
söyledim. Üstelik şimdi bir de Sabahat Tuncel’in durumu gündeme gelince,
hükümetin ciddiyeti konusunda elimizde hiçbir karine olmadığını belirttim.
Gelinen nokta itibariyle artık bu taleplerin bile anlamsızlaştığını, doğrudan
Öcalan’ın özgürlüğünün düşünülmesi gerektiğini, Kürt halkı ve onun siyasi
kurumları olmadan bu demokrasi ittifakı kurulamayacağı düşünüldüğünde bundan
azına kimsenin razı olamayacağını, bütün bunların benim şahsi görüşlerim
olduğunu belirttim.
Başbakan cevaben bir master planlarının olduğunu, bunu
zamanı ve yeri geldikçe ve devlet kurumlarında görüş birliği oluştukça
paylaştıklarını söyledi. Bu anlamda benim Başkanla her hafta üç dört gün
sürecek bir çalışma yürütmemin bu komplo koşullarıaltında çok tehlikeli olacağını
söyledi. Basın ve Akil İnsanlar ziyaretini bile ertelemek zorunda kaldığını,
çünkü kimin nasıl davranacağından emin olamadığını söyledi. Hafta sonuna
kalmadan vekillerin çıkmış olacağını, Sabahat hanım için arkadaşlarına ne
yapabiliriz diye sorduğunu, onlardan mevcut yasal düzlem içinde bir şey
yapılamayacağı cevabını aldığını söyledi. Bir anayasa değişikliği düşündüğünü,
buna bizim de destek vermemiz halinde sorunun halledileceğini ekledi. Bu
desteğin açık mı, kapalı mı olacağını şartları gözeterek karar vermemizi
istedi. Yeniden yargılamaların önünü açacaklarını, bunun birçok sorunu
çözeceğini söyledi. Gelişmelerde çalışma arkadaşlarının bir suçu olmadığını,
bütün sorumluluğun kendisinde olduğunu söyledi. Tamamen dışarıda planlanmış bir
darbe teşebbüsü olduğunu, yöneldikleri bakanların manidar olduğunu ekledi.
Kürtlerin (KCK’yi kastederek) oyuna gelmeyeceklerini düşündüğünü, kendisinin
hangi koşullar altında çalışmış olduğunu biraz daha iyi gördüklerini, oyuna
gelmemeleri durumunda çözüm için daha rahat olunacağını, oyuna gelirlerse de
kendilerinin bileceğini söyledi. Tek kaygısının bölünmemek olduğunu
söylediğinde, kendisine ‘yasakların böleceğini, özgürlüklerin birleştireceğini’
söyledim. Yaklaşık iki saat görüştük.
Abdullah Öcalan: Bu çok önemlidir. Sen bir daha
görüşeceksin. (Gülerek) “Sen meydanlarda Apo’nun asılmamasına hayıflanırken Apo
seni kurtardı, idamdan kurtardı diyeceksin. Bana halen sen süreci yavaşlattın
diyorlar. Oysa biz tam olarak çekilmiş olsaydık onu içeri atarlardı. Sonu
Menderes gibi olurdu. Bu konuyu daha sonraki toplantılarda daha detaylı
çözümleyeceğim. Görüşme çok değerlidir. Seninle artık daha detaylı görüşmeler
yapacaktır. Hep geliştirici olmalısın. (Pervin ve İdris’e dönerek) AKP’li
vekiller ve bakanlarla ilişkiler kurup görüşmeler yapmalısınız.
Detaylandıracağım.
İdris Baluken: Görüşme tempomuz ve ilişkilerimiz
yürüyor Başkanım.
Abdullah Öcalan: Başbakana deyin ki, Başkanlık
modelini de hızla tartışabiliriz. Ama onun dediği gibi olmaz, demokratik
olacak. Demokratik Türkiye ve Kürt meselesinde hızla çözüme gidilmelidir.
Dağdakileri, cezaevindekileri, tüm Kürtleri demokratik
siyasete katacak konuları heyet ile tartışacağız. Ancak müzakereye geçilmezse,
Nisan’da yeni bir durum değerlendirmesi yapacağım. Yapacağımız tartışmalarda sekiz
komisyon işin özüdür. Artabilir de, eksilebilir de. Yasal boyut ve İzleme
Kurulu da önemlidir. Yapacağımız müzakerelerin iki boyutu vardır. Birinci
masada ben ve devlet heyeti olacağız. İkinci masada BDP, HDP, AKP komisyonları
olur. Mesela kadın komisyonu için iki kadın çağırıp onlarla görüşürüz. HDP ve
BDP’den kıymetli akademisyenler var. Erdoğan ile görüşün, yasal boyutundan
neden çekiniyor. Çok rahat yapabilir. Sadece bizim için değil, tüm yasadışı
örgütler için -Ki, yüzlerce örgüt var- kapsayıcı demokratik topluma çağrı
yapabilir. Parlementonun yapacağı ilk iş bu olmalıydı. Mesela toplumu şiddetten
arındırma yasası olabilir. Cemil Çiçek’e anlatın, birkaç toplatıda bir
çerçeveye oturur. Tarihte örnekleri de var. İzale-i Şekavet Kanunu var.
Sırrı S. Önder: O isim sorunlu Başkanım, toplumsal
barış temelli bir isim daha uygun olabilir.
Yetkili: İsim meselesine şimdi girmesek… Daha sonra.
Abdullah Öcalan: Radikal demokratik çözüm gerekli. Ne
eskinin CHPci ve MHPci ulusal milliyetçi, faşist ulus-devlet modeli ne de
neo-Osmanlıcı, hegemonik Osmanlıcı model… İkisi de olmaz. Bu iki anlayış da
hastalıklıdır. Demokratik Ortadoğu modeli ideal modeldir. Demokratik çözümün
ana şemasıdır.
Sırrı S. Önder: Başbakana sizin 17 Aralık’tan önce
“Onu Mursi gibi yargılayacaklar sözünüzü aktardım. Ama şimdiki konumu Mübarek
gibi olabilir.
Abdullah Öcalan: Doğru, ona de ki, seni kafese
koyacaklar. Mübarek gibi olabilir. O şansını yitirdi, ama hala her şey
kaybedilmiş değil. Eskiden on yılda bir darbe olurdu, beş yılda bir muhtıra
olurdu. Şimdi sürekli darbe süreci var ama durumu kurtarabiliriz. (Sırrı’ya
dönerek) Başbakana söylemişsin ya, benim çıkmam önemli değil. Ben zaten çıkmışım.
Benimle görüşmeleri özgür olduğum anlamına gelir zaten. Beş yıl önce Emre
Taner’e “Burada kalmamın artık bir anlamı kalmamıştır demiştim. O dönemde
bunları söylemiştim. Hemen çık deseler de ben çıkmam. Benim durumum o kadar
ucuz değil. KCK de anlamıyor. Benim adıma vakıf, müze falan kuruyorlar. Çok
kızıyorum. Ben hala yaşıyorum ve devletle müzakere pozisyonundayım. On beş
yıldır buradayım, hücrede kalıyorum ve yalnızım. Kemal Burkay’ı buraya
getirseler üç günde ölür. Benim buradan çıkış diyalektiğim farklıdır, özü de
budur. Biz uluslar arasıdarbecilerin, İngilizlerin Kürdistan politikasına çomak
soktuk, o yüzden artık darbe yapamıyorlar.
Devlet de benim konumumun ciddiyetini fark edebilmiş
değildi. 1999’da benim soruşturmamı yürüten dört ayrı heyet vardı. Çapraz sorgu
yaptılar. Tüm devlet kurumlarını temsil ediyorlardı, ama tek bir doğru soru
soramadılar. Uyuşturucu, afyon ve benzeri sorularla PKK’yi kötülememi
bekliyorlardı. Böyle istihbarat ekipleri olur mu dedim. Daha sonra Hakan beyle
bazı şeyleri aştık. Onunla yaptığımız tartışmalar pek çok şeyi önledi. 17
Aralık darbesi de bu şekilde önlendi. Benim uyarılarım olmasaydı bu darbe
zafere ulaşacaktı. Yüzde yüz benim görüşlerimin gerçekleştiğini onlar da kabul
etti. Burada verilen politik çözüm düzeyimiz evrenseldir. Erdoğan üzerinden
bölgesel kaos planı devreye konulmak istendi. Bunu anlamıyorlar, tartışmayı da
bilmiyorlar. Dua etsinler, devlet heyeti devredeydi. Savaş makinasını
çalıştırabilirdik, giderdi. Ama yapmadık. KCK tutuklamaları için de darbe
demiş, uyarmıştım. KCK de bunu yeterince anlamadı, cevap olamadı. Tek bir
tedbir alamadı.
Sırrı S. Önder: Kılıçdaroğlu ile görüştük.
Eşbaşkanlar ve Tüzel de vardı. Genel olarak seçim ittifakı gündemliydi. Tabanda
bizimiçin “Oylarımızı bölüyorlar propagandası yapıyorlar. Bunu boşa çıkarmak ve
varsa bir zemin güçlendirmek için gittik.
Abdullah Öcalan: İyi yapmışsınız. Ne diyorlar, nasıl
yaklaşıyorlar?
Sırrı S. Önder: Özet olarak bizim kendilerini
desteklememizi ve bunu da gizlice yapmamızı istediler. Demokratikleşme ile
ilgili olarak Meclise getirdikleri paketin arkasında durduklarını söyledi. Son
olarak “Birlikte gözükmemiz hem size hem de bize büyük bir zarar verir dedi.
Kesin olarak böyle bir açıklık içinde olmayacaklarını söyledi. Eşbaşkanlar diğer
konularda etkili yaklaşımlar sergilediler. Ben de bizim bu ülkenin en onurlu
insanları olduğumuzu, hepimizin kişisel ve siyasal geçmişinin şerefli bir
mücadelenin tarihi olduğunu, bizimle yan yana gözükmenin zarar değil ancak
şeref vereceğini söyledim. Görüşme bitti.
Abdullah Öcalan: Duruşunuz çok onurlu bir duruş
olmuş, kaybeden onlar olacak. Kaybetsinler. Yani klasik bir sosyal demokrat bir
hareket bile değil bunlar. İşte Mansur Yavaş örneği ortada. Mansur Yavaş olayı,
ulusalcı ve milliyetçi faşizmin izdivacıdır. Bunlar zaten tektiler, birdiler.
Bu örnekle açığa çıktı. Deniz Baykal’a Alevileri, Bahçeli’ye de Yörükleri
kırdırdılar. Senin baban soylu bir damardan geliyordu. Sen de öylesin, yıllarca
hapis yattın. Sanatçısın, seninle sinema üzerine uzun konuşmak isterim. O
alanda da benden faydalanabilirsin. Politikasız sanat olmaz. Politika olursa
hepsi olur. Yılmaz Güney’i bu yüzden hep örnek veriyorum. Bu alanı Bahçeli ve
CHP’ye bırakmamalısın. Türkmen direnişi anlamlıdır. Sana Magna Charta örneğini
vermiştim. HDP bir tarih komisyonu kurabilir. Tarihe devrimci bir bakış
geliştirirseniz bu enstrümanları onların elinden alabilirsiniz.
Başka aktarımların var mı? HPG ve Cemal’le görüştün mü?
İzlenimin nedir?
Sırrı S. Önder: Görüştüm Başkanım. Biraz sohbet edebilme
olanağı oldu. Biraz da mektupta yer alan hususları konuştuk. Mektubu okursunuz.
Ben yazılı olan ve olmayan kısmıyla sizin perspektifinizin iyi kavranmış
olduğunu söyleyebilirim. Kavranmakla kalınmamış, pratiğe dönüştürülmesi
bakımından büyük mesafe alınmış. Görevlendirdiğiniz diğer konular bakımından
tek bir şey söyleyebilirim. HPG ve Cemal arkadaşla ilgili çok rahatım. Her şey
olması gereken gibidir. Ben tamamen ikna oldum. Siz de rahatolabilirsiniz.
Abdullah Öcalan: Anladım. Bu değerlendirmen önemli ve
iyi bir şeydir. Devam etsinler. Sen de görüşürsün. Sanırım yine gideceksin.
Sırrı S. Önder: Artık seçim çalışmaları başlıyor. Bu
sefer yoğunuz. Aday açıklamaları var, ama belki heyetle değil de bir ara bir
fırsat yaratıp giderim. Bu arada Cuma ve Cemal arkadaşla Urfa özelinde bir
ikinci toplantı yaptık. Genel olarak orası da gereken ciddiyetle ele alınıyor.
Abdullah Öcalan: Halfeti’de eski Başkan yeniden aday
mı?
Sırrı S. Önder: Değil, Başkanım. Eşi eşbaşkan olarak
düşünülüyordu. Kadın çalışmalarına da katılım gösteren bir kadın.
Abdullah Öcalan: Biliyorsun, Tükmen’dir. Bence
gereken vefa gösterilmelidir. Olmayacaksa da incitilmemeli,
onurlandırılmalıdır. Bir Türkmen iyi olur.
Sırrı S. Önder: Osman Urfa için kesinleşti gibi.
Abdullah Öcalan: Tamamdır. Osman kapsayıcı ve
birleştirici olmalı. Onun için iyi düşüncelerim var. Özel selamlarımı söyleyin.
Urfa Belediye Başkanlığı on milletvekiline bedeldir. İbrahim Ayhan da çok sıkı
çalışmalı. Gece gündüz çalışmalı. Yeni vekillerden üç dört tanesi HDP’ye geçsin.
Bu çok iyi olur. Hatta hepsi geçebilir.
Sırrı S. Önder: Bu çok yerinde olur sayın Başkanım.
Sağcı Kürtlerin HDP ile Kürt halkı arasına çekmek istedikleri sete de iyi ve
yerinde bir cevap olur. Bu arada sizin için yeni bir imza kampanyası
düzenleniyor. Arkadaşlar benim de yer almamı istediler.
Abdullah Öcalan: Hayır, sen ancak fahri olarak
katılabilirsin. Sana teklif edilecek her şeye benim gibi davran, fahri olarak
katkı sunarım de. Senin önemli sorumlulukların var. Onlar düzenleyebilirler.
Hepsine teşekkürlerimi ve özel selamlarımı söyleyebilirsin.
Sırrı S. Önder: Rojava için Qamişlo-Haseki-Irak
üçgeninde tam bir yetkinlik sağlanmış durumda. Son bir hamleden sonra,
çatışmasızlık istenebilecek ve bunu denetleyip düzenleyecek durumdalar. Sizin
kaygılandığınız bütün hususları bir hedef ve ilkeselliğe büründürdüler.
Başardılar. Yaratıcı yöntemler, uluslararası bir meşruiyet, askeri ve siyasi
bir sonuç alma ve bunu modelleme konusunda da diğer meselede olduğu gibi
tamamen ikna olmuş durumdayım.
Abdullah Öcalan: Kutluyorum. Selamlarımı iletin.
Akçakale’nin karşısındaki çatışmayı da anlamak istiyorum. Niçin orada YPG’nin
dışında gelişiyor? Gözükmüyorlar mı, yoklar mı, anlamak istiyorum. Bir de Leyla
meselesi var. Sanırım Hakan bey sizinle paylaşmış. Ayrı ayrı düşüncelerinizi
bilmek istiyorum. Danışmanlarını tanıyor musunuz?
Sırrı, İdris, Pervin Buldan: Tanımıyoruz.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Amerika ve İsrail devreye
mi girecek? Evet, sizler ne düşünüyorsunuz?
Sırrı S. Önder: Bence kendisiyle fazlaca meşgul. Ortak
çalışma bilinci yok. Her an kontrolsüz bir tavır geliştirip süreci zora
sokabilir.
Pervin Buldan: Bence bir şans daha vermek gerekir.
Arkadaşlar çağırıp konuşursa belki düzelebilir.
Abdullah Öcalan: Leyla’ya deyin ki, Öcalan’la görüşme
işi ciddidir. Barzani bile yan üründür. Bizim görüşmelerimiz olmasaydı bugünkü
pozisyonlarında olmazlardı. Örgüt işleyişine bağlı kalacak. Bunu kendisiyle
konuşun. Bütün hünerlerini Sırrı Bey gibi, Pervin hanım gibi ortaya koyacak.
Biz siyasi bir hareketiz. Siyasetle oynarsa canıyla öder. Oyun değildir bu.
Danışmanla gelme işi olmaz. Ancak Sırrı beyle gelirse görüşürüz.
Kendisine söyleyin, Sırrı Bey bizim fahri Başkanımızdır. O
olmazsa olmaz.
Sırrı S. Önder: Ben Ahmet beyi de önerdim, onunla
gelebilir, o kendisini kontrol eder, yoksa çıkıp saçmalayabilir dedim.
Abdullah Öcalan: Seninle gelsin. Sanırım önümüzdeki
hafta gelirsiniz. Kürkçü ve Sabahat’la da sanırım ondan sonra görüşeceğim. Bu
arada Mersin işi ne oldu? Konya işi ne oldu?
Sırrı S. Önder: Komisyon bu noktadaki öneri ve
uyarılarımızı pek dikkate almadı. Mersin ve Konya meselesi özgün bir durumdur
diyorlar. Fazıl bey için yaptığınız değerlendirme de sizin onu istemediğiniz
şeklinde yorumlandı.
Abdullah Öcalan: Mardin’de eşbaşkan mutlaka bir
Süryani kadın olmalı. Bu sayısal değil siyasal bir şeydi. Bir görev versek onu
bile anlayamayacak bir durum var. Bu serseri milliyetçi takımı Kürtler
konusunda benim ne yaptığımı bilmiyorlar mı? Ben burada olmasam Kürtlük adına
ne varsa dikkate bile almazlar. Bu devleti tanımıyor musunuz? Ben on beş yıldır
devletle burada tartışıyorum. Tarihte ilk defa devlete, Kürtlüğe ve Sola alan
açmayı kabul ettirdik. Kimse bana Kürtlüğü öğretmeye kalkmasın. Beni özde
anlamayıp slogan düzeyinde yaşarlarsa bu züppeliktir. Avukatlar da böyleydi.
Buraya gelip gittiler, hiçbir sonuç çıkarmadılar, Aysel de dahil.
Pervin Buldan: Akdeniz de, Mardin de açıklandı.
Abdullah Öcalan: Geri çekmek ya da değiştirmek
şeklinde olmaz. Bu arkadaşlar ikna yoluyla değiştirilmeli, incitilmemeli. Bu
onların sorumluluğu değil. Bunlara dikkat edin.
Pervin Buldan: Aktarırız Başkanım.
Abdullah Öcalan: Şimdi vakit daralıyor. Üç konuda
bazı şeyler söyleyeceğim. Ermeni meselesi, Ulusal Kongre ve süreç…
Sırrı S. Önder: Başkanım, Agos Gazetesini getirdim,
bir okumanızı istiyoruz, Ermenilerle ilgili.
Abdullah Öcalan: (Gazeteyi sesli bir şekilde okudu).
Besê değerli bir arkadaştır. (Pervin’e dönerek) Gördünüz mü?
Pervin Buldan: Hayır Başkanım, son iki görüşmede
yoktu. Başka toplantıları olduğu için gelemediğini söylediler.
Abdullah Öcalan: Besê tam bir yoldaşlık örneği
sergilemiş ve doğru anlamıştır bizi.
Bizi yanlış anlayan Agos ve çevresidir. Ragıp Zarakolu ve
Ayşe Güneysu ya bunu söyleyin, “Öcalan sizden daha çok sizin tarihinizi
biliyor deyin. Ermenilerin elebaşları kapitalizmin ilişki tarzlarına alet
oldular. Kapitalizmin uç beyliğine oynamakla tarihleri başaşağı gitti.
Ermeniler, Süryaniler tüm suçu Türk’e ve Kürt’e yüklüyorlar. Ama kendi
yanlışlarını saymıyorlar. Ermeniler kapitalizmle ilişkilerini çözemediler, çözemedikleri
için tarihi katliama uğradılar. Ermenilere tarihi kardeşlik kültürü ile
yaklaşıyoruz. Onları yeniden canlandıracak şeyi de biz yaparız. Ermeni
soykırımının tanınması da bize, Kürt Hareketine bağlı. Ermeniler saygılı
olmalı, milliyetçi refleks içinde olmamalı. Sorun kapitalizmdir. 19. yüzyıldan
sonra Ermeni katliamı başladı. Öncesinde Osmanlı’da sarayda varlık gösterdiler.
Kürdistan’ı birlikte paylaşıyorduk. Ne zamanki kapitalizmle ilişki düzeyleri
gelişti, o zaman sorunlar da yaşanmaya başlandı.
1984, 85 ve 86’da Zaman ve Samanyolu TV kurulmuştur. Hocanın
paraları yokken bunlar kuruldular. TUSKON vb. sermaye grupları devreye girdi
Hrant’ın öldürülmesi ‘Son Ermeni’nin bitirilme öyküsüdür.
Ben burada devletin önüne geçtim.
Cemaat KCK’yi vuran Özel Harp Dairesi’nin vurucu gücüdür.
İlker Başbuğ’u tasfiye edenler Hakan Fidan’ı da, Emre Taner’i de rahatlıkla
götürebilirlerdi. Başbuğ Türk ordusunu teslim etti. Savaşmadan kaybettiler.
Devlet içinde iki tane akıllı insan çıktı: Emre Taner ve Hakan Fidan. Teslim
olsalardı Erdoğan da gitmişti. Başbuğ’u böyle sessizce tasfiye ettikten sonra
onları da götürürlerdi tabii. Acilen kanun çıkardılar. Erdoğan çıkarttı ve
bunları kurtardı. Başbakana sorun: Emre bey ve Hakan bey götürülseydi siz ne
olacaktınız? Yüksekova’daki gibi kafasına çarpı işareti koyup öldürdüler ya,
işte öyle yapacaklardı.
7 Şubat başarıya ulaşsaydı ne olurdu? O darbeciler on bin
KCK’liyi tutukladıkları gibi bu sefer öldüreceklerdi. Korkunç felaketler
yaşanacaktı. Geçmişte JİTEMbunun küçük bir deneyimidir. Daha büyük şeyler
olabilirdi. Glaido’nun son kurbanları Sakine’lerdir. Mesaj bizedir, mesajı
şudur: PKK böyle halledilir! 9 Ocak darbesi süreci bitirme darbesidir.
Madımak, Başbağlar ve benzeri katliamlar CIA’nin verdiği
perspektifin sonucudur, iti ite kırdırtma politikasıdır. Sakine’lerin vurulduğu
gün Hrant’ın mahkeme kararının da verildiği gündür. Sabahat’a ceza verildiği
gün Leyla beraat ediyor.
Ulusal Kongreyle ilgili düşüncelerimi söyleyeyim. Misak-ı
Milli’yi kararlaştıracak olan şey de bu Kürt Kongresidir.
Sorun alanlarına gelelim. Eşbaşkanlık meselesi: Eşbaşkanlığı
gayriresmi, fahri başkanlık şeklinde yapabilirler. Leyla üzerinden halledilir.
Diğer mesele, delege sayısı hiç önemli değil.
Sırrı S. Önder: Arkadaşlar ‘oy birliği’ önerisini de yapmışlar.
Abdullah Öcalan: Öyle de olmaz. O zaman Anayasa
Komisyonu’na döner. Nitelikli çoğunluk şartı konulabilir. Yani 3/5 olabilir. Üç
şey öneriyorum: Temel karar mercii KNK olacak. Yani Öcalan ancak KNK’nin
kararını kabul eder diyeceğiz. İcra Kurulu günlük yürütme konseyidir. Kürtler
arası ilişkileri de düzenler. Savunma Gücü: Kürtlerin tümünü temsil eden bir
savunma gücü olmalıdır. Genel halk savunma gücü, genel koordinasyon birliği
gibidir. Türkiye ile barışı, İran’la barışı, Suriye barışını bu kurullar
düzenler. Kongrede İran, Irak, Suriye ve Türkiye de temsil edilmelidir.
(Sırrı’ya dönerek) Leyla ile buraya geldikten sonra, Barzani
ve KDP ile de birlikte görüşeceksiniz.
Êzidiler için Feleknas’ın durumu uygunsa ileride
milletvekili olabilir.
Şimdi kısaca sizlere dair kısa değerlendirmeler yapacağım.
Sırrı Bey, sizin için yeterince değerlendirme yaptım. Siz
yolunuza devam edeceksiniz. Daha uzun da konuşuruz diye düşünüyorum. Sinema
meselesine özellikle eğileceğim.
(Pervin’e dönerek) Ertuğrul benim için ‘yoldaş’
değerlendirmesi yaptı. Biz ‘sayın’ kavramını özellikle devletle olan
ilişkimizde kullanıyoruz. Yani bana arkadaş, yoldaş diyebilirsiniz. Şimdi
Pervin arkadaş mı desem, yoldaş mı desem. Nefertiti örneğini zaten vermiştim.
Ondan bağımsız, Simone de Beavouir, Fatmagül Berktay ve Serpil Sancar’ı da
okuyabilirsin. Aşiret kadını olmayın, o kişiliği kültürü dönüştürün.
Dönüştürdüğünü de görüyorum. Arkeolojisi yapılacak kadınsın. Neolitikten
alırsın, Göbeklitepe’den buraya kadar çok yeni şeyler görürsün. İlk kadın
şekillenmesini inceleyebilirsin. Dokuz bin yılda dokuz katmanlı kadın
incelemesi ile kendi kişisel tarihini karşılaştırmalı olarak ele alabilirsin.
Moderniteye geçiş böyle olur. Kapitalizmle yapamazsın. Yirmi yılda yeni bir
kişilik oluşturdun. Bir anlamda yeniden doğdun. Yaratıcılığın gelişti,
çalışkansın, kendini boyutlandırdın. Kapasiten de var. Bunlara yoğunlaş.
(İdris Bey’e dönerek) Sizin için Hayri örneğini vermiştim.
Baktıkça Onu da hatırlıyorum. İyi gidiyorsunuz. Bingöl kişiliğine yoğunlaşın ve
onu demokratikleştirmeye çalışın. Zaza kültürü de önemlidir. Yoğunlaşmanız
buralarda olsun.
Pervin Buldan: Başkanım, son olarak Gültan Hanım da
selam söyledi, Fırat Anlı ile uyumlu bir çalışma başlattıklarını, istenilen
başarıyı Amed’de yakalayacaklarını, bunun için çalışmalarını başlattıklarını
söyledi.
Abdullah Öcalan: Benden de selam söyleyin.
Diyarbakır’da kazanım aynı zamanda kadın kazanımıdır. Orada elde edilecek olan
başarı aynı zamanda Ortadoğu ve Türkiyeli kadınlara da örnek olacak bir
kazanımdır. Bu arada Dilek’le (Öcalan) de görüştüm. Güçlü bir kadındır.
Gülten’le birlikte çalışabilir.
Herkese ayrı ayrı selamlarımı iletiyorum. Hasta tutuklulara,
kadınlara, gençlere, barış annelerine selam söyleyin. Herkesin yeni yılını bir
kez daha kutluyorum.
Ek 1
(DEVLET HEYETİ İLE YAPILAN GÖRÜŞMENİN GÜNDEMİ -10 OCAK
2014-)
1-Türkiye ve Ortadoğu’da darbe mekaniği.
2- AKP iktidarı döneminde darbe işleyiş süreci.
3- KCK ve darbe süreci.
4- Devlet, paralel devlet ve darbe bağlantısı.
5- Türkiye ve Kürdistan’ın son iki yüzyılı ve
Batı’nın hegemonik kuşatması.
6- AKP kendisini ancak kapsamlı ilkeli demokratik
sistemle selamete kavuşturabilir.
7- Darbe sistematiğinde PKK’nin yeri.
8- Darbe sistematiğinin aşılmasında PKK’nin yeniden
konumlandırılması.
9- Darbe sistematiğinin kalıcı olarak aşılmasında
Ortadoğu ya özgü demokratik çözüm sisteminin bütünselliği, iç içeliği.
10- Mevcut statükocu ulus-devlet sistemi darbesiz
yaşayamaz. Dolayısıyla darbe sisteminin kalıcı tasfiyesi ancak yeni demokratik
devlet sistamatiği ile mümkündür.
11- Demokratik çözümde Kürt sorununun yeri.
12- Demokratikleşmenin devlet ve toplum boyutu.
13- Pratik çözüm adımları: Öz ve biçimin ana
unsurları.
14- Kürt Özgürlük Hareketinde Önderlik gerçeği ve
çözümdeki yeri.
15- Kişi, demokratik önder olarak Abdullah Öcalan’ın
çözümdeki rolünün gerçekçi değerlendirilmesi, uygun yeterli işleyişe
kavuşturulması.
Ek 2
(BDP-HDP HEYETİ İLE YAPILAN GÖRÜŞMENİN GÜNDEMİ -11 OCAK
2014-)
1- Müzakere gerçeği.
2- Devlet ile PKK-KCK arasında şiddetin
sonlandırılması, güvenlik ve barış müzakeresi.
3- Müzakerenin öz-biçim unsurları (devlet dolaylı).
4- Demokratik siyaset ve hukuk (komisyon düzeyi).
5- Sosyoekonomi.
6- Kadın özgürlüğü.
7- Ekoloji.
8- Misak-ı Milli.
9- Hakikatleri Araştırma ve Yüzleştirme.
10- Kültür-Sivil Toplum.
11- Hakemlik-Denetim.
12- Müzakerenin toplumsal unsurlarla devamı, boyutu.
13- Seçimler, BDP ve HDP’nin geleceği, görevleri.
14- Müzakerelerin çoklaştırılması.
15- TC’de darbe mekaniği.
16- Darbelerin, güncel darbenin (17 Aralık Darbesi)
anlamı ve alınması gereken tedbirler.
17- Kısa vadeli anti-darbe mücadelesi.
18- Uzun vadeli kalıcı anti-darbeci demokratik
sistemi inşa süreci.
19- Darbe sürecinde müzakere unsurlarının rollerini
doğru kavraması ve pratikleştirilmesi.
20- Müzakerenin sol-emek ve özgürlük boyutuna
önderlik etmenin tarihi anlamı, doğru kavranması ve uygulanma sorunları.
21- Abdullah Öcalan ile süreç nasıl işleyebilir?
11 Ocak 2014 İmralı Adası
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
4 Nisan 2015
tarihinden bu yana hukuksuz bir şekilde tutulduğu İmralı Adası’nda tecrit içerisinde
tecrit koşullarında tutuluyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı
Heyeti ile 7 Aralık 2013 ve 11 Ocak 2014 tarihlerinde yapılan görüşmelerin Mezopotamya
Yayınları’nın Demokratik kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa/İmralı Notları kitabındaki
tam metnini yayınlıyoruz.